Arama

İslam Dininde İftira ve Hükmü

Güncelleme: 30 Aralık 2010 Gösterim: 37.745 Cevap: 3
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
5 Mayıs 2009       Mesaj #1
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
mumsema
İFTİRA

Sponsorlu Bağlantılar



İmam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki:

Yalan söylemek ve iftira etmek haramdır, sakınmak lazımdır. Bu iki fenalık, her dinde de haram idi. Cezaları çok ağırdır. (C.3, m.34)

İftira büyük günahtır ve çok fenadır. Bunda yalan söylemek de vardır ki, yalan, her dinde haramdır. İftirada bir mümini incitmek de vardır ki, bu da, başkaca haramdır. Bunlardan başka, iftira etmek, yeryüzünde fesat çıkarmaya, ortalığı karıştırmaya sebep olur ki, bu da haramdır. (C.3, m.41)

Müslümanlara suizan, zulüm etmek, mallarını gasp etmek gibi ve haset, iftira ve yalan söylemek ve gıybet etmek gibi haramdır. (Hadika)

Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:

(Bir kimse, bir mümin hakkında olmayan bir şey söylerse, iftiraya uğrayan kimse, onu affedinceye kadar, Allahü teâlâ onu Cehenneme sokar.) [Ebu Davud]

(Bir müminde her haslet bulunabilir. Ancak hıyanet ve yalan bulunamaz.) [İbni Ebi Şeybe]

(Yalan, münafıklıktan bir kapıdır.) [İbni Adiy]

En çok düşmanı olan kimdir?

En çok düşmanı olan Allahü teâlâdır! Bir gün Musa aleyhisselam, insanların konuşmalarından bıkmış, (Ya Rabbi, n’olur bu insanlar benim hakkımda konuşmasın) diye dua etmiş. Allahü teâlâ buyurmuş ki:

(Ya Musa, senin istediğin o şeyi ben, kendim için bile yapmadım. Görmüyor musun, duymuyor musun, Benim hakkımda neler konuşuyorlar.)

Peygamber efendimiz Allah’ın habibi idi, âlemlere rahmet idi. İnsanları Cennete davet için, Cehennemden sakındırmak için en acı sıkıntıları çekti. Ona akla hayale gelmeyecek iftiraları yaptılar, hâşâ, sihirbaz dediler, hâşâ, mecnun dediler, hâşâ, şair dediler, hâşâ, hanımı Âişe validemize iftira ettiler, çok eziyet ettiler, yollarına dikenler döşediler. Allah’ın Habibi ile savaştılar. Halbuki O rahmet-i ilahi idi, insanlar yanmasın diye adeta çırpınıyordu. (Bilmiyorlar, bilselerdi yapmazlardı) buyuruyordu. Hadis-i şerifte buyuruluyor ki:

(Bir kimse, bir mümin hakkında olmayan bir şey söylerse, iftiraya uğrayan kimse, onu affedinceye kadar, Allahü teâlâ onu Cehennemde bırakır.) [Ebu Davud]

Kur’an-ı kerimde de mealen buyuruluyor ki:

(Yalan söyleyenler, iftira edenler, ancak Allah’ın âyetlerine inanmayanlardır. İşte onlar, yalancıların tâ kendileridir.) [Nahl 105]

İkinci binin müceddidi, hadis-i şerifle müjdelenen imam-ı Rabbani hazretlerine yaptıkları eziyet diğer iftiraların yanı sıra ne dediler biliyor musunuz, Serhend cahili dediler, bu isimle de yazılar yazıp dağıttılar.

Resulullahın vârislerinin istisnasız hepsi de aynı eziyet ve sıkıntılarla karşılaşmışlar, çeşitli iftiralara maruz kalmışlardır. Hatta ibni Âbidin hazretleri, hocası Mevlana Halid-i Bağdadi hazretlerine yapılan iftiralara dayanamayıp, iftiracılara ve onlara inananlara bir reddiye risalesi yazdı. Bu risaleye de Sell-ül-Hüsâmü’l-Hindi li-Nusreti Mevlana Şeyh Halid Nakşibendi ismini verdi.

İmam-ı Gazali hazretleri de iftiralara maruz kalan büyüklerdendir. Felsefeciler ve bid’at ehli olanlar hâlâ bu büyük imama iftiralarına devam etmektedirler.

Kim Muhammed aleyhisselama çok benzerse o derece, bu sıkıntılar, bu iftiralar başına gelir. Bunlar, bu yolun şanındandır. Eden kendine eder. Allahü teâlâ kimi azaba atmak isterse büyüklerin üstüne salar, yani o insanlar büyüklere dil uzatır. Yaradılışında said olanlar kesinlikle büyüklere dil uzatmazlar. Başka günahları olabilir ama büyüklere dil uzatmazlar.

İmam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki:

Şeyh-ul-islam Abdüllah-i Ensâri Hirevi, “Ya Rabbi! Dostlarını öyle yaptın ki, onları tanıyan sana kavuşuyor ve sana kavuşmayan, onları tanımıyor” buyuruyor. Bu büyüklere düşmanlık etmek, sonsuz ölüme sürükleyen bir zehirdir. Onları incitmek, sonsuz felaketlere sebep olur. Allahü teâlâ bu belaya düşmekten korusun! Şeyh-ul-islam yine buyurdu ki, “Ya Rabbi, her kimi felakete düşürmek istersen, onu bizim üzerimize atarsın.” (m.106)

Peygamberlerden başka herkes günah işler. Allahü teâlâ sevdiği kullarının günahlarının cezasını ahirete bırakmaz. Çünkü günah suçtur. Karşılığı cezadır. Dünyada üç sıkıntı verir:

1- Hastalık verir. Sabrederse affeder. Sebeplere yapışmak ve geleni Allah’tan bilmek lazımdır. Ve ne maksatla geldiğini bilerek şükretmeli.

2- Günahların affı için ikinci yol maddi sıkıntıdır. Borçlu olmaktır. Borçlarını ödemek için çekilen sıkıntılardır. Bu da günahların affına sebeptir.

3- İnsanların yalan ve dedikodu ve iftiralarıyla haksız olarak iftiraya uğramaktır
ALINTI

KnocKout - avatarı
KnocKout
Ziyaretçi
28 Ağustos 2009       Mesaj #2
KnocKout - avatarı
Ziyaretçi
Kur’an’da en büyük kötülüklerden biri “iftira” konusu bir çok ayette geçer.
İftira, hakkın yerine batılın ikamesidir. Gerçeğin saptırılması, suçsusuz suçlanması, suçlunun hedef saptırmasıdır. İzi kalacak pis bir çamurdur.
Sponsorlu Bağlantılar
İftira, Kur’an-ı Kerim’de hem ahlaki ve sosyal boyutta; hem de inanç boyutunda büyük bir suçtur, günahtır.
Kur’an’da uydurmak anlamında “iftira” kelimesi geçtiği gibi, iftira anlamında “ifk” kelimesi de geçer.
Sahte ilahlar uydurarak onların Allah’ın ortakları olduğu iddiası Allah’a karşı yapılmış bir iftiradır. Allah’ın hükümranlığında onların hiçbir ortaklığı söz konusu değildir. Allah muhtaç değildir. Onlar da güçlü ve ilahi vasıflara sahip değillerdir.
“Allah, kendisine şirk koşulmasını bağışlamaz, bunun dışındakilerden dilediğini bağışlar. Kim Allah'a şirk koşarsa büyük bir günahla iftira etmiş olur.” (4/Nisa, 48) ayeti, iftiranın inanç boyutuna örnek teşkil eder.
“Kim de bir hata veya günah işler sonra da onu bir suçsuza atarsa, o, iftira ve büyük bir günahı yüklenmiş olur.” (4/Nisa, 112) ayeti ise sosyal ve kriminal alanda bir iftiraya örnektir.
Kur’an’da “iftira” kelimesi daha çok inanç alanıyla ilgili olarak geçiyor. İşte bunlardan bir kaçı:
“Allah hakkında yalan uyduran, yahut ayetlerini yalanlayanlardan daha zalim kim olabilir? Zalimler kesinlikle kurtuluşa eremezler.
O gün onların hepsini toplayacağız; sonra da Allah'a şirk koşanlara diyeceğiz ki "İddia etmiş olduğunuz ortaklarınız nerede?” (6/En’**, 21-22)
“Allah'ın yarattığı ekin ve hayvandan Allah'a bir hisse ayırıyorlar, akıllarınca:
Bu, Allah'ındır, bu da ortak (koştuk)larımızındır, diyorlar. Ortakları için ayırdıkları Allah'a verilmez; ama Allah için ayırdıkları ise ortak (koştuk)larına verilirdi. Ne kötü hüküm veriyorlar!
İşte böyle, onların (taptıkları) ortakları, müşriklerin birçoğuna kendi evlatlarını öldürmeyi güzel gösterdi. Onları helake sürüklemek ve dinlerini karma karışık etmek için. Eğer Allah dileseydi bunu yapamazlardı. Öyleyse onları, uydurdukları ile baş başa bırak!
Zanlarınca: “Bu hayvanlar ve ekinler yasaktır. Dilediğimizden başkası bunlardan yiyemez; (bunlar ise) sırtlarına yük vurmak haram olan hayvanlardır.” derler. Allah'a iftira ederek, hayvanları (keserken) O'nun adını anmazlar. Allah, onları uydurdukları şeyler sebebiyle cezalandıracaktır.” (6/En’**, 136-138)
“Beyinsizlikleri yüzünden, cahilce çocuklarını öldürenler ve Allah'ın kendilerine verdiği rızkı, Allah'a iftira ederek haram sayanlar, mutlaka hüsrana uğramışlardır. Onlar sapmışlardır, zaten doğru yolda değillerdi.” (6/En’**, 140)
Allah hakkında yapılan iftiraları ikiye ayırabiliriz. Bir kısmı Allah’ın zatı ve sıfatlarıyla ilgili, O’nu yanlış tanıma konusunda yapılan iftiralar; bir kısmı ise, Allah’ın hükümleri ile ilgili. İnsanların hayatlarını çekip çevirecek dini kurallarla ilgili yapılan iftiralar. Allah’ın emretmediğini “Allah emretti” demek, Allah’ın tahsis etmediğini “Allah tahsis etti.” Demek bu tür iftiraya örnektir.
Allah’ın yeryüzünü emanet ettiği insanoğlu, bazen iktidarı ele geçirmek bazen de elindeki bu erki başkalarıyla paylaşmamak için, Bizans Entrikaları türünden, siyasal amaçlı, akıl almayacak iftiralara başvurur. Kur’an’da Hz. Musa’nın dilinden Firavun ve çevresine bu konuda şu uyarı yapılıyor:
“Firavun döndü ve bütün hilelerini topladı, sonra geldi. Musa onlara:
Yazıklar olsun size! Allah hakkında yalan uydurmayın. Sonra bir azapla sizi yok eder. Elbette safsatacı iftira eden, hüsrana uğrar.” (20/Taha, 60-61)
Kendilerini Allah’ın gölgesi, Allah’ın seçtiği üstün yöneticiler, diğer insanları kendilerine hizmet etmek için yaratılmış varlıklar olarak gören anlayış, kendi çıkarlarına Allah’ı alet etmeye çalışan ve insanların masum duygu ve inançları üzerinden sömürü çarkı oluşturan zalim iftiracılardır.
Ellerine geçirdikleri televizyon kanalları, gazeteler ve diğer kitle iletişim araçları ile insanları manipüle eden zalimler, uydurdukları ahlaksız senaryolarla istediklerini rezil, istediklerini vezir ederler. Bu güç ve suç odakları sosyal, siyasal, ekonomik, kültürel ve ahlaki alanda sürekli iftira üretip, toplumun ve insani değerlerin temeline dinamit koyarlar.
Allah’ın kendisine yapılan iftiralar gibi Allah’ın masum ve suçsuz kullarına yapılan iftiralar da Allah’ın gazabını ve şiddetli azabını celbeden iftiralardır. Hz. Aişe (r.a.) ye yapılan iftira Kur’an’ın sosyal alanda, Müslümanların iftira karşısında tepkisini ve iftiraya verilecek cezayı belirlemesi açısından önemlidir.
“Namuslu kadınlara iftira atan sonra da dört şahit getiremeyen kimselere seksen değnek vurun. Ve bir daha onların şahitliklerini kabul etmeyin. İşte onlar fasıklardır.” (24/Nur, 4)
“O iftirayı yapanlar içinizden bir topluluktur. Bunu kendiniz için kötü sanmayın. Aksine o, sizin için hayırlı olmuştur. Onlardan her biri için günah olarak kazandıkları şeyler vardır. En büyük azap da onlardan elebaşılık yapanadır.” (24/Nur, 11)
Suçun tespiti “iddia” ile değil; “delil” ve “şahit” ile sağlanır. Sağlam bir delil ve şahitler olmadan suçlama, iftira kapsamına girer. İftiranın topluma açacağı yaralardan ve zararlarından korunabilmek için, sağlam bir belgeye dayanmayan kuru iddialara itibar edilmemesi gerekir. Çünkü onlar Allah katında yalancı konumundadırlar. Bile bile böyle bir iftirayı yayanlar dünya ve ahirette lanetlenmişlerdir.
İşte Kur’an’ın hükmü:
“İftira atanların da dört şahit getirmeleri gerekmez miydi? Mademki onlar, şahitleri getirmediler, o halde onlar, Allah katında yalancıdırlar.
Eğer Allah'ın size dünyada ve ahirette iyilikleri ve rahmeti olmasaydı, içine daldığınız bu iftirada size büyük bir azap dokunurdu.
Hani siz, onu dilinize dolamış ve hakkında bir bilginiz olmayan şeyi ağzınızda söylüyordunuz. Siz onu önemsiz sanıyordunuz. Oysa o, Allah katında çok büyük öneme sahiptir.
Onu duyduğunuz zaman "Bu konuda konuşmak bize yakışmaz. Haşa, bu büyük bir iftiradır." demeniz gerekmez miydi?
Eğer mü’min iseniz, böyle bir şeye bir daha asla dönmemeniz için, Allah size öğüt veriyor.” (24/Nur, 13-17)
“Namuslu, hiçbir şeyden habersiz mü’min kadınlara iftira atanlar, dünya ve ahirette lanetlenmişlerdir. Onlara büyük bir azap vardır.” (24/Nur, 23)
İftira bir aldatıştır, bir sahtekarlık ve haksız yere suçlama, insanları yanlış yönlendirme, zulüm ve baskıdır. Allah da iftiracı kimseyi toplumdan soyutlayarak insanlara olabilecek zararlarını önleme ve etkisizleştirme yolunu gösteriyor.
İnsan, kızgınlık ve düşmanlık duygularında kontrolden çıktığı zaman karşısındaki hasmını olduğu özellikleriyle, işlediği suçla değil; kafasında uydurduğu senaryoya göre mahkum eder.
Bilgi ve belgeye dayalı bir yargılama yerine, karalama, çamur atma ve farzetmeye dayalı bir tanımlama geliştirir. Önyargılarıyla mahkum eder. O zaman insan, bir anda çalmadan “hırsız”, ahlaksızlık yapmadan “******”, öldürmeden “katil”, inkar etmeden “kafir” oluverir.
İnsanların kızgınlık anlarındaki sövgüleri de bu türdendir. Öfkesinden çatlayan birisi, hasmını olduğu gibi algılayamaz, onu önceden kafasında belirlediği yere oturtur. Yada ona daha çok zarar verebilmek için açar ağzını yumar gözünü …
İftira tek yönlü olduğu zaman bir yıkım ve yok ediştir. Karşılıklı olduğu zaman kaostur. Artık gerçekler iki taraflı iptal edilmiş ve gerçekdışı, hayaller gerçeğin yerini almış, güven ve huzur kaybolmuştur.
Hem bireysel anlamda; hem de toplumsal anlamda bu tablo bir yıkımdır. Enerjinin heba edilmesi veya bombaya dönüşmesidir. İftiraların ağında hiçbir toplum huzur ve mutluluğa erişemez. İftiracıların o an için kârlı çıkmış olma görüntüsü gerçeği değiştirmez. İftira ve entrika çemberindeki bir toplum hüsrana uğrar. Her alanda kaybetmeye mahkum olur, hiç kimse yarına güvenle bakamaz. Hiç kimse yarın kendi aleyhinde benzer bir kampanya başlatılmayacağından emin olamaz.
İftira, bir bumerang gibidir, sonunda atanı vurur. Haksız yere başkasını yok etmeye çalışanı Allah helak eder.
Sözümüzü Yüce rabbimizin bir ayetiyle noktalayalım:
“De ki: Ey hâkimiyetin yegâne sahibi Allah'ım, mülkü dilediğine verirsin, dilediğinden de mülkü çekip alırsın, dilediğini yükseltir/aziz kılarsın, dilediğini de alçaltır/zelil edersin. Bütün hayır senin elindedir, şüphesiz senin her şeye gücün yeter.” (3/Âl-i İmran, 26)

Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
23 Ocak 2010       Mesaj #3
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
İftira atmanın dinimizdeki yeri nedir?

Dinimize göre bir kimsenin, yüzüne karşı söylendiği takdirde üzüleceği eksik ve ayıp taraflarını arkasından konuşmak demek olan gıybet ve dedikodu çok kötü bir davranış olarak nitelendirilmiştir. Arkasından konuşulan kimse hakkında söylenenler doğru ise bu gıybet, eğer doğru değilse bu iftira olur. Kur’an’da;


“Birbirinizin kusurunu araştırmayın, biriniz diğerini arkasından çekiştirmesin. Hanginiz ölü kardeşinin etini yemekten hoşlanır, ondan tiksinirsiniz. Allah’tan sakının” (Hucurat 12) buyurulmuştur.


Çekiştirme, başkalarında yanlışlık ve eksiklikler arama alışkanlığıdır. İnsanların vucutlarında, elbiselerinde ve diğer özelliklerindeki eksiklerin alay konusu yapılmasıdır. Bazı insanlar kendilerinde bulunan kusurlara bakmadan başkalarının yanlış ve eksikliklerini araştırmayı alışkanlık edinirler. Böyle insanlar özel yaşamlarında da başarılı olamazlar. Çünkü gıybet, insanı diğer insanların gözünde küçük düşürür, insanlar arasındaki sevgi ve saygı ortamını bozar ve toplumdaki güveni zedeler.
Gıybet, büyük bir ahlaksızlıktır. Zararı sadece gıybet yapana dokunaz, bütün toplumu etkiler. Küskünlüklere sebep olur. İnsanlar birbirine düşman olur. Gıybet edilenin arkasından söylenen sözler onu inciteceği gibi, bu sözleri işitenler de onun hakkında doğru ya da yalan olduğunu araştırmadan kötü bir kanıya sahip olacaklardır. Böylece zincirleme olarak toplumda kötü izlenim yaygınlaşacaktır. Kafalar karışacak ve insanların birbirlerine olan bağlılıkları azalacaktır.
İnsanlar diğer kardeşlerinin iyiliklerini anlatmalı, kötü alışkanlıklarını görmemeye çalışmalıdır. Kendi üstünlüklerinin başkalarını kötülemekle kanıtlanacağını zannedenler yanılırlar. Çünkü başkalarının kusurları bize hiç bir üstünlük kazandırmaz. Kendini övmek de aslında olgun insanın yapacağı bir iş değildir. Bunu bir de başkalarını kötüleyip yaparak daha da çirkin bir davranış içerisine girmiş oluruz.
İftira, bir kimsenin işlemediği bir suçu işlemiş gibi göstermek, onu yalan ve haksız yere, kötü bir nitelikle vasıflandırmaktır. İftira insanlıkla bağdaşmayan çirkin bir huydur. Bir kimsenin onur ve saygınlığıyla oynamaktır. İnsanı çevresindekilere karşı küçük düşürdüğü gibi, çoğu zaman insanların haksız yere cezalandırılmalarına neden olduğu için adaleti zedeler. Bu açıdan iftira dinimize göre zulum ve hakzsızlığın en büyüğü sayılmıştır. Namuslu insanlara ve özellikle kadınlara iftirada bulunmak büyük bir günah sayılmış ve kesinlikle yasaklanmıştır.
Kur’an’da Yüce Allah iftira hakkında şöyle buyurmuştur;



“Kim bir hata ve günah işler de sonra onu bir suçsuza atarsa muhakkak ki o iftira etmiş ve apaçık bir günah yüklenmiştir” (Nisa 112)


Başkalarını kötülemek suretiyle hiç bir yarar sağlanamaz. Böyle kötü huylu kimselere güvenilmez. İnsan, başkalarını kötüleyerek yücelemez. Aslında böyle kişiler kendilerini kötülemiş olurlar. Diğer insanların gözünde güvenilmez duruma düşerler.
İftira bir kere insanlar arasında yayılınca bir daha onun doğru olup olmadığı zor anlaşılır. Böylece namuslu ve onurlu insanlar hakkında başkalarının içinde bir kuşku uyanır. Bu şüphenin izi kolay kolay silinmez. Bunun için iftira insanın onur ve saygınlığına saldırı sayılmıştır.

İftira insanların birbirlerini sevmesini, karşılıklı güveni engelleyen çirkin bir davranıştır. Bize düşen başkalarını kötüleyerek, bir şey elde etmeye kalkışmamak, iftira yoluyla zulüm ve haksızlığa yol açmamaktır. İnsanların onur ve haysiyetini zedeleyecek her türlü davranıştan kaçınmalı, doğruluktan ayrılmamalıyız.


Anlatım: Dr. Mustafa Akman
_Yağmur_ - avatarı
_Yağmur_
VIP VIP Üye
30 Aralık 2010       Mesaj #4
_Yağmur_ - avatarı
VIP VIP Üye
İFTİRA

Olmayan birşeyi olmuş gibi anlatmak veya nakletmek. Hayatta insanoğlunun çeşitli arzu ve beklentileri vardır. Bu beklentilerine bazen erişemeyebilir. Böyle bir durumda, bazıları kendi kaderine razı olurken; bir kısım insanlar da arzu ettiklerini zorla elde etmeye çalışırlar. Bu bakımdan iftira, bir kimseyi veya bir şeyi elde etmek veya o şeyi başkalarından kıskanıp, zarar verme düşüncesinden kaynaklanmaktadır. Her halükârda, dünya için önemli olan bir nesneye karşı olan zaafın neticesinde iftira yapılır.

İftira son derece kötü ve tahribedici bir hadisedir. Hem iftirayı yapan ve hem de kendisine iftira edilen kimse için oldukça rahatsız edici bir tutumdur. İftira sonucunda insanlar arasındaki sevgi ve dostluk bağları zayıflar; dayanışma gücü ortadan kalkar. insanlar birbirine güven duymaz olurlar. Bu güvensizlik, bir toplumun sosyal hayatını tamamen felce uğratan yıkıcı bir etki yapar. İftira, toplumdaki güzellikleri yakıp bitiren bir ateş gibidir.

İftira, toplumda adaletin tam olarak etkisini kaybettiği zamanlarda yaygınlaşabilen bir sosyal ve ahlâkı hastalıktır. Çünkü adaletsizlik ve takipsizlik, kötü fiillerin yaygınlaşmasına ve artmasına yol açan bir başıboşluğa sebep olmaktadır.

İslâm'da iftira konusu, üzerinde oldukça fazla durulan bir konu olmaktadır. Çok sayıda ayet-i kerime, iftira'nın özelliğinden ve onun Allah'ın nezdinde sevilmeyen ve hatta yerilen bir davranış olduğundan bahsetmektedir.

İftiranın en ağırı namus üzerine atılan iftiradır. Bunu, Hz. Âîşe ile ilgili olarak "İfk"* olayında görmekteyiz Olay özet olarak şöyle cereyan etmiştir: Hz. Peygamber ashab-ı kirâmla sefere çıkarken, kura ile belirlenen bir eşini de beraberinde götürürdü. Bu usulle, Mustalikoğulları Gazâsına da Hz. Âîşe katılmıştı. Konaklama yerinde, devenin üzerindeki gölgelikten (mahfel) tuvalet ihtiyacı için çıkan Âîşe (r.anhâ), dönüşünde gerdanlığını düşürdüğünü farketmiş, aramak için yeniden çıkmıştır. Bu sırada ordu yola çıkmış, Hz. Âîşe, devenin üzerindeki gölgeliğin içinde zannedilmiştir. Dönüşte unutulduğunu anlayan Hz. Âîşe, orada beklemiş, ordunun arka gözcüsü Safvân b. Muattal O'nu devesine bindirerek yolda orduya yetiştirmişti.

Münâfıkların reisi Abdullah b. Ubey ve arkadaşları bunu fırsat bilerek Hz. Âîşe'ye zina iftirasında (ifk) bulundular. Bir aydan fazla bir süreyle bu dedikodu Medîne'de dolaştı. Hz. Peygamber ve Âîşe validemizin yakınları bu olaya çok üzüldü.

Daha sonra Hz. Âîşe Nûr sûresindeki şu ayetlerle temize çıkardı:

"O uydurma haberi getirip iftira (ifk) atanlar, içinizden bir topluluktur. Onu kendiniz için bir ser sanmayın, bilakis o, sizin için hayırdır. İftirada bulunanlardan her birinin kazandığı günaha göre cezası vardır. Onlardan günahın en büyüğünü yüklenene de büyük bir azap vardır."

"İftirayı işittiğiniz zaman, mümin erkeklerin ve mümin kadınların, kendiliklerinden hüsn-ü zanda bulunup da: "Bu apaçık bir iftiradır" demeleri gerekmez miydi?"

"Bir de dört şahit getirmeleri gerekmez miydi? Madem ki, bu şahitleri getiremediler, o halde onlar, Allah nezdinde, yalancıların da kendileridir"

"Eğer Allah'ın lütuf ve merhameti, dünyada ve ahirette üzerinizde olmasaydı, yaydığınız fitne yüzünden, size mutlaka büyük bir azap dokunurdu."

"Siz o iftirayı dilinize dolamıştınız. Hakkında hiçbir bilgiye sahip olmadığınız şeyi ağzınızla söylüyor ve onu önemsiz birşey sanıyordunuz. Halbuki bu, Allah nezdinde büyük bir günahtır "

"O asılsız sözü duyduğunuz zaman: "Bunu konuşmak bize yakışmaz. Haşa! Bu büyük bir iftiradır" demeniz gerekmez miydi?" (en-Nûr, 24/1116).

Hz. Peygamber inen bu ayetleri tebliğ ettikten sonra; "Ya Âîşe, Allah'a hamd et. Allah seni, iftiracıların isnadından kesin olarak berî kıldı" buyurdu. Bunun üzerine Âîşe (r.anhâ) nin annesi: "Kızım, kalk da Resulullah (s.a.s)'a teşekkür et" deyince, Hz. Âîşe; "Hayır kalkmam ve yalnız Allah'a hamdederim" diye cevap verdi (bk. Buhârî, Tefsîru Sûre, 24/6, Meğâzi, 12, 32, 34, Şehâdet, 2, 15, Eymân, 13, 18, İ'tisâm, 28, Tevhîd, 35, 52; Müslim, Tevbe, 56; Ebû Dâvud, Salât, 122; Ahmed b. Hanbel, Müsned, VI, 194, 195, 197; Kamil Miras, Tecrîd-i Sarîh Tercemesi ve Şerhi, Ankara 1984, VIII, 73-97).

İftira eden kimse, bununla amacına ulaşamaz ve sonunda dünyevî ve uhrevî bakımdan kendisi zararlı çıkar. Nebî (s.a.s) "İftira eden kimse zarara uğramıştır" (Ahmed b. Hanbel, I, 91) buyurur.

İffetli bir kadına zina isnadında bulunup da bunu dört erkek şahitle ispat edemeyen bir kimse kazif cezasına çarptırılır. Bunlara ceza olarak seksen değnek vurulur ve bundan sonra şahitliklerine güvenilmez (bk. en-Nûr, 24/4; "kazf" mad.). Zina isnadında bulunan kimse kadının kocası olur ve dört şahitle bunu ispat edemezse "mulâane" yoluna başvurulur (bk.en-Nûr, 24/6-9; "Liân" mad.).

En ağır iftirayı atan kimse bile sonradan pişmanlık duyar ve durumunu düzeltirse Cenâb-ı Hakkın mağfiretine nail olabilir (en-Nûr, 24/4-5).

Günümüzde fertlerin birbirine iftirası yanında basın ve yayın yoluyla da iftiralar yapılmaktadır. Namus, iffet, haysiyet ve zimmet üzerindeki bir iftira ne kadar çok yayılırsa, iftiracının sorumluluğunun da o nisbette artması tabiidir. Ayette şöyle buyurulur: "Mümin erkek ve o kadınlara işlemedikleri bir günahla eziyet edenler (onlara iftira atanlar), doğrusu açık bir günah yüklenmişlerdir" (el-Ahzab, 33/38).

Sami ŞENER
İslam Ansiklopedisi
"İnşallah"derse Yakaran..."İnşa" eder YARADAN.

Benzer Konular

29 Ekim 2012 / Demir YumruK Müslümanlık/İslamiyet
16 Aralık 2011 / ThinkerBeLL Müslümanlık/İslamiyet
3 Nisan 2009 / Sivoy Müslümanlık/İslamiyet
17 Ocak 2013 / ThinkerBeLL Müslümanlık/İslamiyet
2 Ocak 2010 / reyan Müslümanlık/İslamiyet