Arama

Endülüs'ün Fethi

Güncelleme: 10 Haziran 2007 Gösterim: 5.333 Cevap: 2
P.u.S.u - avatarı
P.u.S.u
Ziyaretçi
7 Haziran 2007       Mesaj #1
P.u.S.u - avatarı
Ziyaretçi
ENDÜLÜS'E DOĞRU -
Endülüs'ün fethi
M.İsmail Çolak
Bindik katranlanmış gemilere,
Sponsorlu Bağlantılar
Allah; nefislerimizi, mallarımızı ve ailelerimizi cennet karşılığında bizden alır diye...
Bu uğurda birşey istersek kolaylaşsın bize,
Hiç aldırmayız kanlarımızın akıp gittiğine,
Şayet kavuşursak kavuşulması yüce olan şeye...
Tarık b. Ziyad
Sekizinci yüzyılda müslümanlar fetihlerde zirveye ulaşarak, doğuda ve batıda en uzak noktalara kadar ilerlemişlerdi. Kısa zamanda büyük zaferlere imza atarak, kitlelere kurtuluş yollunun açılmasına vesile olmuşlardı. Bu uğurda canlarını vermek, müminler için en büyük mutluluk kaynağıydı.
Bu fetihlerde İslâm orduları, Kuzey Afrika’nın Atlas Okyanusu kıyılarına kadar ilerlemiş, sıra Akdeniz’i Atlas Okyanusu’na kavuşturan dar boğazdan geçerek Avrupa içlerine doğru ilerlemeye gelmişti.
Komutanlığını Tarık b. Ziyad’ın yaptığı İslâm ordusu, işte bu hedefe yönelmişti. Hicrî 92, miladî 711 yılında, aralarında Sahabe-i Kiram’ı görmekle şereflenmiş Tabiun’dan zatların da bulunduğu İslâm ordusu, gemilerle Endülüs (İspanya) kıyılarına geçiyordu.
Geri dönüş yok
Tarık b. Ziyad dört gemiyle, daha sonra kendi ismiyle anılacak olan Cebel-i Tarık boğazından ordusunu karşı kıyıya geçirdi. Bu nakil işi hiçbir zorlukla karşılaşılmadan tamamlandı. Çünkü bu iş için kullanılan gemiler ticaret gemileri idi ve halk bu gemilerden inen insanların yeni tüccarlar olduğunu zannediyordu. Kimse bu gemilerin İspanya’yı asırlar boyunca hakikatle diriltecek, dünya tarihini etkileyecek kuvvetleri taşıdığını bilmiyordu.
Tarık b. Ziyad, bütün askerlerini karşı kıyıya geçirdikten sonra son seferde gemiye binerek kendisi de Endülüs kıyılarına geçti. Ordusunu biraraya toplayıp, önce üzerinde bulundukları dağın stratejik konumunu inceledi ve ani saldırılara karşı hazırlıklı olmak için ordugâhın etrafına tarihçilerin “Arap Surları” diye adlandırdıkları surları çektirdi. Ve buram buram kahramanlık kokan, ilahî çoşkuyla dolu emrini verdi: “Şimdi gemileri yakın!”
Artık dönüş yoktu. Önde düşman, arkada deniz. İspanyolların “ülkemize gökten mi indiklerini yoksa yerden mi çıktıklarını bilemediğimiz bir kavim geldi” dedikleri İslâm ordusu, kılıçtan başka silahı ve düşmandan ele geçirecekleri yiyecekten başka erzakları olmamasına rağmen, tevhidi şanına layık şekilde yüceltip yaymak uğruna canlarını ortaya koymuşlardı.
Tarık b. Ziyad, öncü birlikleri keşif için ileri mevzilere göndererek ilerleyecekleri yolların güvenliğini sağladı. Daha sonra kendisi bütün ordusuyla birlikte deniz sahili yoluyla kuzeye, Kurtuba’ya yöneldi. Müslümanlar burada İspanyol kralı Rodrich’in yeğeni Bencio komutasındaki bir orduyla karşılaştılar. Bencio’nun öldürülmesine kadar direnen İspanyollar’ı dağıtan İslâm ordusu, İspanya içlerine doğru ilerlemesine devam etti.
Müslüman güçlerin zaferlerle kuzeye doğru ilerlediği haberleri kendisine ulaşan Rodrich, ülkesinin bütün kuvvetlerini toplamaya başladı. Ülkenin ileri gelenlerine bütün kuvvetleriyle gelmeleri için haberciler çıkardı. Kısa zamanda yüzbin kişilik bir ordu toplayarak güneye doğru harekete geçti.
Tarık b. Ziyad’ın emrindeki çoğunluğu piyade olan onikibin kişilik ordu da kuzeye doğru ilerliyordu.
İki ordu Guadalete (Bekka) vadisinde karşılaştılar. İki taraf da savaş vaziyeti aldı. Komutanlar askerlerine cesaret vermeye çalışıyor, moral kazandırıcı sözler söylüyorlardı.
Rodrich, düşman karşısında tek vücut olarak ülkeyi korumak için bütün eşraf ve ileri geleni bu savaşta bulunmaya çağırmıştı. Çünkü ülkenin geleceği bu savaşa bağlıydı.
“Kahramanlar içinden siz seçildiniz”
Tarık b. Ziyad da askerlerine heyecanlı konuşmalar yapıyor, zafer kazanmakla elde edecekleri sevap ve ganimetten bahsediyordu:
“Askerlerim! Görüyorsunuz ki, arkanızda deniz, önünüzde düşmanlar ve kaçacak hiçbir yeriniz yok. Vallahi, sabır ve sebattan başka yapacağınız bir şey de yok. Düşmanımızın bütün gücüyle üzerimize geldiği apaçık ortada. Üstelik yiyecek ve techizatı da bol. Halbuki bizim kılıçtan başka silahımız ve düşmanın elinden alacağımız yiyecekten başka erzağımız da yoktur.
Hiçbir şey yapmadan şu durumumuz birkaç gün devam etse kuvvetten kesiliriz. Bizden korkan düşman da halimizi görüp bize karşı cesaretlenir. Bu kötü akıbete düşmekten kendinizi koruyarak şu azgın düşmana karşı görevinizi gereğince yapınız.
Müstahkem şehirler ve güçlü düşman karşınızdadır. Ölümden korkmazsanız bu fırsatı değerlendirmek ve zafere ulaşmak mümkündür. Şunu kesinlikle biliniz ki, bu savaşta ben de sizden daha fazla emniyette değilim. Yine iyi biliniz ki, eğer şu zorluklara biraz sabrederseniz daha müreffeh bir hayata kavuşursunuz. En ucuz malın can olduğu bu pazara sadece sizi sürmüyor, bilâkis önce kendi canımdan başlıyorum. Canınızı düşünerek benden yüz çevirmeyiniz. Siz de benden daha fazla bir zorluğa katlanmayacaksınız. Sizin payınıza da bana düşenden fazlası düşmeyecek. Hepimiz aynı kaderi paylaşıyoruz.
Müminlerin emiri, kahramanları içinden sizi seçti. Çünkü sizin savaştan korkmadığınıza, kahramanları ve süvarilerle çekinmeden vuruşacağınıza ve sizin bu yaptığınız cihattan gayenizin İlây-ı Kelimetullah olduğuna, dolayısıyla bu uğurda sevap kazanacağınıza güveni sonsuzdur. Böylelikle İslâm dinini bu ülkeye yerleştireceğinize inanıyor. Elde edeceğiniz ganimetin tamamı sizindir. Allah yardımcınız olsun. İki cihanda sizin bahadırlığınız anılacaktır.
Biliniz ki, sizi davet ettiğim şeye ilk icabet eden ben olacağım ve kesinlikle bilin ki iki ordu savaşa başlayınca bizzat kendim Rodrich denilen azgına hücüm edip inşaallah onu öldüreceğim. Siz de benimle birlikte saldırın. Eğer onu öldürdükten sonra ben de ölürsem sizi ondan kurtarmış olurum. Başınıza itaat edeceğiniz bir kahramanı getirmekten aciz değilsiniz. Eğer ona yetişemeden ölürsem, bu arzumu terk etmeyin ve onun üzerine yüklenin. Onu öldürmek suretiyle bu ülkenin fethini tamamlayın. Düşman askerleri o öldükten sonra dağılırlar ve bir daha toparlanamazlar.”
İki ordu birbiriyle karşılaştığı zaman gece olmak üzereydi. Tarık b. Ziyad, ordusuna ihtiyatı elden bırakmadan gece istirahat etmelerini söyledi.
Sabah olunca iki ordu savaş vaziyeti aldı. Rodrich, tacını giydi ve bütün ziynetlerini taktı. Tahtına oturup, uşaklarına kendisini savaş meydanına götürmelerini emretti. İpek gölgelikler altında bayrak ve sancak ormanını andıran bir kalabalıkla, önünde savaşcılarıyla müslümanlara doğru ilerledi.
Tarık b. Ziyad ise atına binmiş, ordusundaki herhangi bir asker gibi harekete geçmişti.
Müslümanların büyük kısmı piyadeydi. Zırhlı asker azdı. Başlarında beyaz sarık, ellerinde yay, kılıç ve mızraklar bulunuyordu.
İlk hücum müslümanlardan geldi. Kendilerden kat be kat büyük orduya saldırırken, İspanya’nın tarihini değiştirecek savaşı başlatmış oluyorlardı. Sekiz gün süren şiddetli çatışmalar oldu. Müslümanlar bu ölüm-kalım savaşında büyük kahramanlıklar gösterdiler.
Her iki tarafın da kayıpları büyük oldu. Savaşta ölenlerin cesetleri uzun süre ortada kaldı. Sonunda İspanyol ordusu dağıldı. Kral Rodrich, geri kalan az sayıda askeriyle kaçtı. Ancak kaçarken düştüğü bataklıkta boğularak öldü.
Bu savaş sonunda Endülüs yolu müslümanlara açılmış oldu ve uzun bir süre İslâm’ın nuruyla aydınlandı bu topraklar.
Onların hedefi Allah’ın rızasıydı ve bir kez daha anlaşıldı ki, zafer geri dönmemek üzere azmedenlerindi. Şimdi o mübarek komutanın aziz hatırası, o meşhur emrinin deyime dönüşmesiyle dilimizde yaşamakta: “Gemileri yakmak.” Ya kalbimizde?..
alp_er tunga16 - avatarı
alp_er tunga16
Ziyaretçi
10 Haziran 2007       Mesaj #2
alp_er tunga16 - avatarı
Ziyaretçi
bazı tarihçilere göre eğer ki İslamiyet Fransa da yatılsa imiş bütün avrupa müslüman olur deniliyo
Sponsorlu Bağlantılar
DrAm3vLH - avatarı
DrAm3vLH
Ziyaretçi
10 Haziran 2007       Mesaj #3
DrAm3vLH - avatarı
Ziyaretçi
ENDÜLÜSÜN FETHİ
Târık Bin Ziyâd, Emeviler zamanında Afrika’nın fethi ile görevlendirilmiş Musa Bin Nusayr tarafından hürriyetine kavuşturulan bir köledir. Musa Bin Nusayr, Târık Bin Ziyâd’da sağlam karakter, kahramanlık, azim ve irâde, isabetli karar verme, güzel ve etkili konuşma, dinleyenlerde derin tesirler uyandıracak kuvvetli bir hitâbet görünce, O’nu Endülüs’ü (İspanya’yı) fetihle görevlendirdi. Tarık Bin Ziyâd, emrindeki dört gemi ve yedi bin asker ile 711 yılında Endülüs’e hareket etti. Yolculuk esnasında, geminin güvertesinde Târık Bin Ziyâd’ı hafif bir uyku hâli kapladı. Rüyada karşısında Hz. Peygamber Efendimiz (s.a.s.) vardı. Rasûlullah Efendimiz ve Ashâb-ı Kirâm kılıçlarını kuşanmış, yaylarını germiş, düşmana hücum etmek üzereler... Peygamber Efendimiz: -Ey Târık!... Yoluna devam et, buyurdu. Sonra, önde Târık Bin Ziyâd olmak üzere Endülüs’e girdiler. Târık Bin Ziyâd uykudan uyandığında, sevincinden yerinde duramıyordu. Endülüs’ün fethinden artık emin idi. Askerler, İspanya’nın güneyinde gemilerden inip karaya çıktılar. Târık Bin Ziyâd, bütün gemileri yaktırdı. Sonra da askerlerine şöyle hitap eti: - Ey mücâhid kardeşlerim!... Ey kahraman askerlerim!... Görüyorsunuz; arkamızda deniz, önümüzde düşman var. Artık geriye dönüşümüz kalmadı. Düşmana saldırıp, bu toprakları almaktan başka çaremiz yoktur. Ey askerlerim!... Bize ancak doğruluk ve sabır yaraşır. Kısa zamanda düşmana saldırıp, hedefe varamazsak, kendimizi telef etmiş ve karşı tarafa cesaret vermiş oluruz. Bunun için her hâlükârda düşmanı yenmemiz gerekmektedir. Biliyorum ki ölümden korkmazsınız. Fakat ölmek çâre değildir. Hedefimiz ölmek değil, İslâm’ı yaymaktır. Ey askerlerim!.. Benim durumum da sizinkinden farklı değildir. Bildirdiğim tehlikeler aynen benim için de geçerlidir. Kendimi tehlikeden bertaraf edip, sizleri ölüm ile karşı karşıya getirmiş değilim. Sıkıntılara ve tehlikelere katlanmadan rahata kavuşulamaz. Sıkıntılara katlanın ki, sonunda tatlı meyvelerini toplayalım. Halifemiz, sizin yiğitliğinizi ve kahramanlığınızı bildiği için sizi bu işle görevlendirdi. Yapacağınız kahramanlık asırlarca anılacak. Bütün Müslümanlardan duâ alacaksınız. Savaşta, sizden önde olacağım. Var gücümle düşmana saldıracağım. Düşman komutanını bizzat elimle yakalayacağım. Eğer hedefe varamadan şehit düşersem, hemen içinizden birini komutan seçin. Cihaddan (Allah yolunda savaşmaktan) geri dönmeyin!... Târık Bin Ziyâd’ın bu ateşli sözleri, Müslüman askerleri heyecanlandırdı. Her şeyi unutup, bir an önce düşmana saldırmayı düşünmeye başladılar. "Gemileri yakmak" tabiri işte bu olaydan sonra kullanılır oldu. Nihâyet iki ordu karşı karşıya geldi. Düşman askerleri yüz bin civarındaydı. Târık Bin Ziyâd elçiler göndererek şu teklifte bulundu: "- Seni ve halkını İslâm’a dâvet ediyoruz. Müslüman olursanız kardeşimiz olursunuz. Bağrımıza basarız. Kabul etmezseniz cizye vererek kendinizi kurtarırsınız. Bunu da reddederseniz aramızı kılıç ve savaş düzeltecektir." İspanya Kralı, askerlerinin çokluğuna güvenerek, bu teklifi kabul etmedi. Müthiş bir savaş başladı. Târık Bin Ziyâd, akıl almaz bir şekilde savaşıyordu. Çarpışa çarpışa, İspanya Kralı’na ulaştı. Âni ve hızlı bir kılıç darbesiyle Kral’ı yere serdi. Krallarının öldüğünü gören düşman askerleri, şaşkın bir şekilde kaçmaya başladılar... Böylece Müslümanlar, Endülüs’e girmiş oldular. Burada Avrupalılar’a ilmi, adaleti, insanlığı ve medeniyeti öğrettiler. Ve böylece Avrupa’ya ve insanlığa ışık saçan Endülüs İslâm Medeniyeti de doğmuş oldu.

Benzer Konular

6 Ocak 2017 / asla_asla_deme Tarih
6 Ocak 2017 / Misafir Cevaplanmış
6 Ocak 2017 / Misafir Cevaplanmış
6 Ocak 2017 / Misafir Cevaplanmış
15 Ağustos 2015 / Hera Bilim tr