Arama

İslam'ın Şartları - Zekat

Güncelleme: 22 Aralık 2016 Gösterim: 13.224 Cevap: 16
The Unique - avatarı
The Unique
Kayıtlı Üye
17 Ocak 2011       Mesaj #1
The Unique - avatarı
Kayıtlı Üye
Ad:  zekat 3.jpg
Gösterim: 1872
Boyut:  82.1 KB

Zekât

(Arapçada “temizlik”, “iyi ve düzgün olma”), Müslümanlara farz olan vergi. İslamın beş şartından biridir. Zekât yükümlüsü olmanın temel koşulları Müslüman ve özgür olmaktır; mülkiyet hakları olmadığı için köleler yükümlü sayılmaz. Hanefi fıkıh bilginlerine göre çocuklarla akıl ve ruh hastalarının tarım ürünleri dışındaki mallarından zekât verilmez.

Sponsorlu Bağlantılar
Şafii, Maliki ve Hanbeli mezheplerine göreyse, zekât yoksulların mal üzerindeki hakkı sayıldığı için, veli ya da vâsilerince bunların mallarından da zekât verilmesi zorunludur. Zekât yükümlülüğü için, sahip olunan mallarda da bazı koşulların bulunması gerekir. Bunlar nisab, nema, mülkiyet ve tasarruf, havalan-ı havi, semeniyet, saimiyet, ticaret niyetidir. Nisab, kişinin temel giderlerinden sonra elinde kalan belli ölçüdeki fazlalıktır. Nisabın ölçüsü 96 gram altın ya da eşdeğerdeki mal ya da paradır. Nisab ölçüsünden fazla malı olan kişinin kırkta bir oranda zekât vermesi gerekir.

Tarım ürünleri ile maden ve definelerde bu oran yüzde 5-10 ile yüzde 20’ye kadar değişir. Nema, malın gelir getirebilme, kazanç sağlayabilme özelliğidir. Mülkiyet ve tasarruf koşulu, kişinin mala gerçek anlamda sahip olmasını ve tasarruf hakkını elinde tutmasını belirtir.Nisab ölçüsüne ulaşan malın üzerinden bir yıl geçmesi koşuludur, yalnızca tarım ürünlerinde bu koşul geçerli değildir.

Semeniyet, sahip olunan malın değişim değeri taşımasıdır. Saimiyet, hayvanların ticari amaçla beslenmesini dile getirir. Ticaret niyeti yalnızca ticari mallar için söz konusudur. Bütün bu koşulları taşıması durumunda malın sahibi zekâtla yükümlüdür. Zekâtın verilebileceği ya da kullanılabileceği kişi ve alanlar Kuran’da fakirler, miskinler, âmiller, müellefe-i kulub, köleler, borçlular, ibnü’s-sebil ve fisebilillah biçiminde belirlenmiştir (Tevbe 60). Fakir, nisab ölçüsünde fazla mala sahip olmayan kişidir. Miskin, temel gereksinimlerini bile karşılayamayan yoksuldur. Âmiller, zekât toplamak ve dağıtmakla görevli kişilerdir. Müellefe-i kulub terimi,“gönülleri İslama ısındırılacak” yeni Müslümanları ve Müslüman olmadığı halde Müslümanlara zarar vermekten kaçındırılacak kimseleri belirtir. Borçlular, borcundan fazla mala sahip olmayan kişilerdir. Zengin olduğu halde yolculuğu sırasında muhtaç duruma düşen yolcular ibnü’s-sebil tanımına girer.

Fisebilillah, başta savunma, eğitim ve hayır kurumları olmak üzere Tanrı hoşnutluğunu kazanmaya yönelik tüm yatırım ve harcamaları belirtir. Anne, baba, çocuklar gibi birinci derecede yakınlara zekât verilemez. Zekât verebileceği bir yakını olmayanların zekâtlarını en yakından başlayarak çevreye doğru yoksullara vermeleri gerekir.

Kaynak:Ana Britannica

BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 2 üye beğendi.
Son düzenleyen perlina; 22 Aralık 2016 21:14
Bir bildiğim varsa hiç bir şey bilmediğimdir. (:
Keten Prenses - avatarı
Keten Prenses
Kayıtlı Üye
23 Şubat 2011       Mesaj #2
Keten Prenses - avatarı
Kayıtlı Üye

ZEKAT

;Kelime anlamiyla zekat; temizlik, artmak, bereketli olmak, iyi ve düzgün olmak manasina gelir.
Dini anlamiyla ise; nisap miktari zenginlige sahip olan Müslümanin Allah'in hakki olanlara verilmesini emrettigi belli miktarda mali vermesidir.Veren kimseyi cimrilik kirlerinden ve günahlardan temizledigi ve malinda berekete vesile oldugu için, kelime manasi ile dini manasi arasinda bir bag vardir.
Sponsorlu Bağlantılar
Örfde, mecburi olmayan küçük bagislar için kullanilan sadaka kelimesi de, Kur'an'da ve hadiste zekat manasinda kullanilmistir.

Zekatin Hükmü


Zekat, hicretin ikinci yilinda, Ramazan orucundan sonra farz kilindi, Islam'in bes sartindan birisidir.Kur'an-i Kerim'de zekati emreden pekçok ayet vardir.Bunlardan birisi:
"Iman edip iyi isler yapan, namaz kilan ve zekât verenler var ya, onlarin mükâfatlari Rableri katindadir. Onlara korku yoktur, onlar üzüntü de çekmezler." mealindeki Bakara Suresi, 277. ayetidir. Bu ayette beraber zikredilen namaz ve zekat kelimeleri Kur'an-i Kerim'de ayni ifade ile birçok yerde daha tekrarlanmistir.Bu ayetlerden bir kismi sirasiyla: Bakara Suresi 177. ve 271.,Enam Suresi 141., Tevbe Suresi 11. ve 60., Enbiya Suresi 73., Nur 37., Beyyine Suresi 5. Ayetleridir.

Iki Cihan Serveri Efendimiz (s.a.v)'in de bu konudaki hadislerinden birkaç örnek verelim:
"Islam, bes esas üzerine kurulmustur:Allah(c.c)' dan baska ilah olmadigina ve Muhammed (s.a.v)'in Allah'in peygamberi olduguna sehadet etmek, namaz kilmak,zekat vermek,Ramazan orucunu tutmak ve hacca gitmektir" (Tirmizi Iman-3; Buhari Iman-1;Müslim Iman-21)
"Mallarinizi zekat ile koruyunuz.Hastaliklarinizi sadaka ile iyilestiriniz, bela dalgalarini dua ve niyaz ile karsilayiniz" (Büyük Islam Ilmihali, Ömer Nasuhi Bilmen, Bilmen Yay.,Sy.435)

Zekatin dinimizdeki yeri nedir?


Zekat, dinin diregi olan Namaz ibadetinden hemen sonra gelmekte ve birlikte zikredilmektedir.Ikisinin birbirine baglanmasinin en mühim hikmeti, namazin dinin diregi, zekatin ise Islam'in köprüsü olmasidir.Namaz, dini koruyan, zekat asayisi temin eden Ilahi iki esastir.
Ebedi saadetin basta gelen sartlarindan biri olan zekat,öylesine kuvvetli bir iman asametidir ki; müminlerle kanli çarpismalara giren müsriklerin tevbe edip namaz kilmalari ve zekat vermeleri halinde , savas halinin kalkacagi ve eski müsriklerin bu alametlerle birlikte müminlerin din kardesi vasfini kazanacaklari bildirilmistir.( Tevbe Suresi 5.Ayet ) "Haram aylar çikinca müsrikleri buldugunuz yerde öldürün; onlari yakalayin, onlari hapsedin ve onlari her gözetleme yerinde oturup bekleyin. Eger tevbe eder, namazi dosdogru kilar, zekâti da verirlerse artik yollarini serbest birakin. Allah yarligayan, esirgeyendir." )

Zekatin dindeki ehemmiyeti içindir ki; Peygamber Efendimiz Hazretleri (s.a.v) 'nin vefatindan sonra halife seçilen Hz.Ebu Bekir (r.anh) , zekat vermeyenlerle savasmis ve bununla ilgili olarak söyle söylemistir:
"Allah (c.c) ' a yemin ederim ki, namazla zekatin arasini ayiranlarla mutlaka savasacagim . Çünkü zekat mali bir haktir.Allah(c.c) 'a yemin ederim ki;Resulullah (s.a.v) 'a vermis olduklari bir deve yularini dahi bana vermezlerse ,bu sebeble onlarla mutlaka savasirim" (Ebu Davud – Zekat:1)

Zekat Vermemenin Mesuliyeti


Gerek ayetlerde gerekse de hadislerde farz olan zekati vermeyenler siddetle tehdit edilmislerdir .Kur'an-i Kerim'de Ali Imran Suresi 180.Ayetinde "Allah'in, kereminden kendilerine verdiklerini (infakta) cimrilik gösterenler, sanmasinlar ki o, kendileri için hayirlidir; tersine bu onlar için pek fenadir. Cimrilik ettikleri sey de kiyamet gününde boyunlarina dolanacaktir. Göklerin ve yerin mirasi Allah'indir. Allah bütün yaptiklarinizdan haberdardir." denilmistir.Peygamber Efendimiz Hazretleri (s.a.v) bir hadisi serifinde "Allah'in kendisine vermis oldugu malin zekatini vermeyen kimsenin mali, Kiyamet gününd, iki gözünde iki siyah nokta bulunan, dehsetli,zehirli bir yilan sekline sokulur ve bu yilan o gün mal sahibinin boynuna sarilir.Sonra agzi ile mal sahibinin çenesinin iki tarafindan yakalar ve 'Ben senin dünyada çok sevdigin malinim, ben senin hazinenim ' der" söylemistir. ( Buhari, Zekat:3 ; Ibni Mace, Zekat:3 )

Zekat Kimlere Farzdir?


Bir kimsenin zekat vermekle mükellef olabilmesi için bazi sartlar vardir.Bu sartlari söylece siralayabiliriz:
  1. Müslüman Olmak: Zekat,akli basinda,ergenlik çagina ermis ve hür olan Müslümanlara farzdir. Hanefi mezhebi disindaki diger mezheplere göre çocuklarin ve delilerin de zekat vermeleri gerekir.Onlarin zekatini onlara ait olan maldan velileri verir.Bunlar çocuklarin malina zekat düsmesine delil olarak su hadisi zikrederler: " Mali bulunan bir yetimin velisi olan onun adina ticaret yapsin.Ta zekat onu yemesin." ( Tirmizi, Zekat:15 )
  2. Nisap miktari mala sahip olmak: Zekatin farz olmasinin bir sarti da, asli ihtiyaçtan baska nisap miktari veya daha fazla bir mala sahip olmaktir.Nisap, zekatin farz olmasi için tayin olunan miktarda mal demektir.Peygamber Efendimiz Hazretleri (s.a.v) zamaninda altinla gümüsün satin alma gücü bakimindan günümüzde oldugu gibi büyük fark yoktu.Dolayisiyla zekat için nisap miktari bunlar üzerinden belirlenmisti.Zirai mahsüllerin ve hayvanlarin disinda kalan mallarda nisap miktari altinda Hanefilere göre 85 gram; gümüste ise 595 gram: Safilere göre ise altinda 72 gram, gümüste 504 gram olaraka tespit edilmistir.O devirde 85 gram altinla, 595 gram gümüsün satin alma gücü birbirine esitti fakat günümüzde bu nisaplar arasinda büyük bir fark vardir.Bu sebeple günümüzde nisap miktari olarak altinin esas alinmasi zekatin gayesine daha uygundur.
  3. Malda bir artisin olmasi: Zekati verilecek mal hakikaten veya hükmen artmali, yani sahibine gelir getirmelidir.Artmayan mal için zekat vermek gerekmez.Hakikaten artis, ticaret yolu veya dogum yolu ile artistir. Ticareti yapilan mallar gün geçtikçe kiymetlenir.Zekati verilmesi gereken koyun,sigir gibi hayvanlar ise her sene yavruladiklarindan kiymet kazandiklarindan hakiki bir artis vardir.Yine para, ekin ve meyveler gelisen mallardir. Hükmi artis ise altin ve gümüse mahsustur.Bu madenler her ne kadar maddeleri itibariyle bir artis göstermeseler de , degerleri her zaman artar.Buna hükmi artis denir.
  4. Mala sahip olmak: Zekati verilecek mala insan tam sahip olmalidir.Sahibinin elinde ve tasarrufunda bulunmayan malin zekatini vermek gerekmez.Satin alinip alis veris yapildiktan sonra henüz ele geçmemis olan mal zekata tabidir.Rehin birakilan mal zekata tabi degildir.Belirli bir sahibi bulunmayan, kaybedilmis ve gasbedilmil mala zekat düsmez.
  5. Bir yilin geçmesi: Zekata tabi olan malin üzerinden hicri takvime göre bir yilin geçmesi gerekir.Peygamber Efendimiz Hazretleri (s.a.v) bir hadisinde "Üzerinden bir yil geçmedikçe bir malin zekatini vermek gerekmez." buyurarak buna dikkat çekmistir.Bu bir yil içinde artis gerçeklesir, hayvanlar yavrular, ihtiyaçlar ,fiyatlar degisir. Hanefilere göre, nisap miktari hem senenin evvelinde, hem de senenin sonunda bulunmalidir.Mesela bir kimse asli ihtiyaçlarindan fazla olarak 100 gram altina sahip olsa, bir sene geçtikten sonra bu altin 60 grama düsse, bu kimseye zekat vermek farz degildir.Fakat nisap miktarinin sene içinde azalmasi zekata mani degildir.Mesela alti ay geçtikten sonra 60 grama düsse, fakat senenin sonunda 120 grama çiksa, senenin basindaki 100 gram veya alti ay sonraki 60 gram degil de, senenin sonunda 120 gram altinin zekati verilir.Zekata tabi olan bir mal üzerinden bir sene geçtikten sonra artsa, artan kisim zekata tabi olmaz.Onun zekata tabi olmasi için bir senenin geçmesi gerekir.Mesela birinin elinde geçen yilin Ramazan ayinin onuncu gününde 100 milyon lira bulunsa, bu senenin Ramazan ayinin onuncu gününde bu miktar 120 milyon olsa,Ramazan'in on besinde 130 milyona çiksa, bu kimse 120 milyonun zekatini verir.
    Safiilere göre ise yil içerisinde nisap bir an bile olsa eksilirse, o yil için zekat vermek gerekmez.Yilin baslangicinda nisap tam olur,yil içerisinde eksilir, sonra yine tamamlanirs, zekatin farz olmasi için nisabin tamam oldugu günden itibaren bir yil geçmesi gerekir.Ancak bir insanin zekattan mal kaçirmak için yil içerisinde servetini mesela bir miktar malini birisine hibe edip daha sonra almak gibi, hile-i ser'iyye ile, eksiltmesi mekruhdur.Alimlerin çogunluguna göre ise böyle yapmak haramdir.
    Zekatin farz olmasi için malin üzerinden bir senenin geçmesi, bir sene dolmadan zekat verilmez demek degildir.Fakat bir senede iki defa zekat verilmez.
  6. Borçlu olmamak: Zekatin farz olmasinin sartlarindan biri de, eldeki malin varsa, borçlar çiktiktan sonra nisap miktarina ulasmasidir.Mesela elinde asli ihtiyaçlarindan fazla olarak bir milyari bulunan, fakat sekiz yüz milyon borcu bulunan birine zekat farz degildir.Zekat vermek için bütün sartlar varsa, kisinin zekati kendisine farz olduktan sonra olan borçlanmalari , zekatin farziyetine mani degildir. Bir alacakli alacagindan vazgeçse, o günden itibaren bir sene geçince, borcundan vaz geçilen kimsenin nisap miktarinda mali oldugu takdirde üzerine zekat farz olur.

Bal ve diger hayvan ürünlerine zekat düser mi?


Bal, Yüce Rabbimizin biz kullarina ikram ettigi gidali, lezzetli ve sifali bir nimettir.Cenab-i Allah ari manasina gelen "Nahl" Suresi'nde balin bu özelligine isaretle söyle buyurur:
"Rabbin bal arisina: Daglardan, agaçlardan ve insanlarin yaptiklari çardaklardan kendine evler (kovanlar) edin. Sonra meyvelerin her birinden ye ve Rabbinin sana kolaylastirdigi yaylim yollarina gir, diye ilham etti. Onlarin karinlarindan renkleri çesitli bir serbet (bal) çikar ki, onda insanlar için sifa vardir. Elbette bunda düsünen bir kavim için büyük bir ibret vardir." ( Nahl suresi, 68. ve 69.Ayetler )

Ebu Hanife'ye göre, bal eger ösri arazideki aridan elde ediliyorsa miktari ne olursa olsun 1/10 nisbetinde zekat düser. Ahmed bin Hanbel'e göre ise, arazinin ösri arazi olup olmamasi hükmü degistirmez. Her halukardabala zekat düser. Bala zekat düsecegini söyleyen alimler görüslerine delil olarak birçok hadis naklederler. Ebu Seyyare el-Met'i 'den rivayet edilen bir hadis su mealdedir:
" 'Ey Allah'in Resulü,benim arilarim var' dedim. 'Onda birini zekat ver!' buyurdu " ( Neylü'l-Evtar, 4:146 )
Kaynaklarimizda Hz.Ömer (r.a) 'in da baldan zekat aldigi rivayet edilir. ( Ebu Davud, Zekat :13)
Bal hem ölçülebilmekte, hemde saklanabilmektedir. Bu sebeple hurma ve hububat gibi bala da zekat düser. Çünkü bir malin ölçülebilir ve saklanabilir olmasi, zekatin prensiplerindendir. Dolayisiyla bala zekat düsecegi kiyasla da sabittir.
Safii ve Maliki mezhebinde ise, umumiyetle bala zekat düsmedigi fikrindedirler. Bu mezheplerind, bal sivi oldugu için süt hükmündedir ve süte de icma ile zekat düsmedigini görüsündedirler.
Fakat gerek bu konudaki hadisleri, gerek hububatla kiyas, gerekse zekatin umumi prensipleri bala zekat düsecegi görüsünü hakli çikarmaktadir.
Ayrica yumurta ve ipek gibi hayvanlardan elde edilen mahsuller de bala kiyas edilerek masraflari çikarildiktan sonra 1/10'u zekat olarak verilir.

Deniz mahsullerine zekat düser mi?


Imam-i Azam ve talebesi Imam Muhammed 'in de içinde bulundugu bazi alimler, denizden elde edilen balik, sünger ve inci gibi seylerin zekata tabii olmadigi görüsündedirler. Içlerinde Imam-i Azam'in talebesi Ebu Yusuf'un da bulundugu bazi alimler ise, bu servetin zekattan muaf tutulamayacagi kanaatindedirler. Bu görüs tercih edilmeye daha uygundur.


BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.
Son düzenleyen perlina; 22 Aralık 2016 20:27
Quo vadis?
ThinkerBeLL - avatarı
ThinkerBeLL
VIP VIP Üye
27 Temmuz 2011       Mesaj #3
ThinkerBeLL - avatarı
VIP VIP Üye
Zekât
MsXLabs.org & İslam Ansiklopedisi


İslam'ın beş esasından biri zekâttır. Zekâtın sözlük anlamı, temizlik, bereket, artma demektir. Din terimi olarak zekât, dince zengin sayılan bir Müslüman'ın, her yıl mal veya parasından kırkta birini yoksullara, daha doğru bir deyimle dinin gösterdiği yerlere vermesidir. Bir kimseye zekâtın farz olması için, o kimsenin Müs­lüman, hür, akıllı ve ergin olması, havâic-i asliyesinden (zorunlu ihtiyaç maddesi olarak sahip olduğu mal ve eşyadan) ve borcundan ayrı olarak ni­sap miktarı veya daha fazla bir mal veya paraya sahip bulunması ve bu­nun üzerinden de bir yıl geçmiş olması lazımdır. Zekâtın farz olması için ge­rekli olan bu şartlarda iki ifade açıklanmaya muhtaçtır. Bunlardan biri "Havâic-ı asliye" (aslî ihtiyaçlar) ifa­desidir. Buna göre, bir kimsenin otur­duğu ev, bu ev için gerekli eşya (bu­gün için her türlü mobilya, buzdola­bı, çamaşır makinesi, televizyon, mut­fak eşyası vb.), otomobil makul ölçü­de elbise ve çamaşır, yine makul bir süre (bir ay gibi) yetecek gıda mad­desi, mesleki araç, gereç, dükkân atölye bu ifadenin kapsamına girmek­tedir. Bunların hepsi havâic-i asliye­dendir.
Ad:  zekat.jpg
Gösterim: 1670
Boyut:  52.6 KB
Açıklanmaya muhtaç ikinci ifade "nisap miktarı"dır. Nisap, herhangi bir şey, bir konu hakkında dinin koy­duğu, belirlediği, ölçü demektir. Ze­kâtın nisabı 80 gr. altındır. Bir kimsenin zorunlu erzak ve eşyasından ve borcundan başka 80 gr. veya daha fazla altını veya bu değerde nakit parası veya malı varsa, o kimse dince zengin ve zekât için mükellef sayılır.
Bir kimse, dinin zekât için koydu­ğu bu ölçüde zenginliğe sahip olduğu anda zekâtla mükellef olmaz. O zen­ginliğin üzerinden bir yıl geçmiş olması gerekir. Zekâtın oranı kırkta bir veya yüzde iki buçuktur.

Zekât malî bir ibadettir. Ancak zengin bir kimse, içinde yaşadığı top­lumun fertleriyle ilişkiler kurmak, alışverişte bulunmak sayesinde zen­gin olmuştur. Bir dağ başında, ıssız bir yerde tek başına yaşayan birinin zengin olması mümkün değildir. Zen­ginlik için toplumsal bir hayat, karşılıklı ilişki şarttır. Durum bu olunca, yoksulların içinde bulundukları top­lumun zenginlerinde bir hakları, bir alacakları doğar. İşte bu zekât keyfi bir yardım değil, dinî bir zorunluluk­tur. Layık olan yoksul, zekâtı ezile büzüle değil, alnı ak olarak alabilir.
Zekâtı verilen servet de temizlenmiş, gerçek anlamda helallik kazanmış olur. Zekât, insanın servet ve zenginliğe karşı hırsını söndürür. Allah'a bağlılığını arttırır.


Zekâtın, meşru yollardan, helal olarak kazanılmış servetten verilme­si gerektiğini şüphesiz herkes bilir. Gayri meşru yollardan elde edilmiş, haram karışmış servetten zekât veril­mez. Dinin öngördüğü esaslara uygun olarak yerine getirilen bir zekât görevi hem veren, hem de verilen için kur­tarıcıdır ve hayırlara vesiledir.
Zekât, Kur'ân'da yirmi yedi yer­de namazla birlikte, üç yerde de ba­ğımsız olmak üzere toplam otuz yer­de anılmıştır. Kur'ân'da zekâttan ço­ğunlukla namazla birlikte bahsedil­mesi amaçsız değildir. Namaz nasıl bedeni ibadetlerin en üstünü ve makbulü ise, zekât da mali ibadetlerin en makbulüdür. Büyük bir veliye ait olan şu söz buna işaret etmektedir: "Bir kimsenin bir liralık zekâtını vermesi, bir milyon lira sadaka vermesinden daha değerlidir." çünkü zekât farz­dır, sadaka ise isteğe bağlıdır. Zekât­ta Rabbin, sadakada nefsin rızası (hoşnutluğu) vardır.

Kur'an'da iyi mü'minin nitelikle­rinin başında "Namazını kılması, zekâtını vermesi" gelmektedir.
Zekâtın sıhhatinin en önemli şar­tı niyettir.
Zekât, dinimizin çok ince, çok gi­rift konuları olan bir esasıdır. İslâm bilginleri çeşitli zekât problemleri üze­rinde durmuşlar, çeşitli ihtimallere açıklık getirmişlerdir.
"Bir kimse, ihtiyacından fazla olarak sahip olduğu daire, dükkân, arsa… gibi taşınmaz malların ticare­tini yapmıyorsa zekâtı bunların geli­ri üzerinden verir. Satma hürriyetini de korur. Ama bunların ticaretini ya­pıyorsa zekâtı tamamının değeri üze­rinden hesaplar. Kırk gemisi olan bir armatör, zekâtını bunların geliri üze­rinden verir. Ama gemi ticareti yapı­yorsa bunların değerce kırkta birini zekât olarak verecektir.
Her türlü makina, fabrika, ev eş­yası, kitap alınıp satılma konusu ol­madıkça zekât dışıdır."

Çeşitli ihtimaller üzerine birkaç örnek:


Zengin, tanımadığı birine zekâtı­nı verse, peşinden onun Müslüman ol­madığını öğrense, parayı geri almak gerekir mi, verdiği zekât yerine geçer mi?
Cevap: Gerekmez, geçer.

Fakir zanniyle zekât verilen biri­nin fakir olmadığı anlaşılsa zekât ge­çerli olur mu? Cevap: Olur.

Zekâta tabi olmayan bir şey için (konut, oto vb.) para biriktiren biri­ne, biriktirdiği para nisâbi aşar da üzerinden bir yıl geçerse zekât vermek gerekir.
Yoksullara verilen paralar ilerde zekâta sayılmak niyetiyle verilirse ge­çerlidir.
Alacaklı, fakir borçlusundan ala­cağını zekâtına sayabilir.

Zekât kimlere verilir?


Kur'an-ı Kerim'de zekâtın farzıyetini bildiren âyet de zekâtın verile­ceği sekiz yer sayılmıştır. Bunlar ara­sında Fakirler, miskinler, zekât top­lamaya memur olanlar, kalbleri İs­lâm'a ısındırılmak istenenler, kölelik­ten azad edilecekler, ağır borç altına girmişler. Allah yolunda çalışanlar ve yolcular bulunmaktadır. Zekât bugün genellikle ilk iki maddede yer alan fa­kirlere ve miskinlere verilmektedir. Zekât aslında devlet eliyle toplanıp dağıtılması gereken bir ibadettir. Ama zamanımızda bu yapılmadığı için ki­şiden kişiye verilip alınmaktadır.

Zekât âyetini yorumlayanlar ayet­te geçen fakirleri, az çok bir geliri olan ama bu gelirle geçinmesi müm­kün olmayanlar; miskinleri ise az ve­ya çok hiçbir geliri olmayanlar olaras değerlendirmişlerdir (Muhammed Hamîdullah, Sabahattin Zâim bun­lardandır). Buna göre bugün bir işi bulunup çalıştığı, bir gelir elde ettiği halde bununla geçinemeyen Müslü­manlara zekât verilebilir. Bu cümle­den olarak işçi ve memurların bir ke­simi zekât alabilecekler dâhildir. El­bette hiçbir geliri olmayanlar birinci planda düşünülmesi gerekenlerdir.

Usul ve fürua zekât verilmez. Yani bir kimse anne babasına, büyük an­ne ve büyük babasına, oğluna kızına ve bunların çocuklarına zekât vere­mez.
Zekât vermeye muhtaç olan ya­kınlardan başlamak yerinde bir dav­ranıştır. Muhtaç olan erkek ve kız kardeşlere, bunların çocuklarına, amca­lara, halalara, dayılara, teyzelere ve bunların çocuklarına zekât verilmesi uygundur. Bunların dışında malı ni­sap sınırına ulaşmamış her Müslümana zekât verilebilir. Bir kimsenin be­lirli bir geliri olmasına rağmen (aylı­ğı, emekli aylığı vb.), geçim zorluğu çekiyorsa ona zekât verilebilir.

Zekâtın bulunulan yerdeki yoksul­lara verilmesi daha yerindedir. Buna da komşulardan ve meslektaşlardan başlamak tercih edilmelidir.
Zekât verenin buna niyet etmesi gereklidir, önemli olan kalben niyet­tir. Dil ile söylenmesi şart değildir. Ze­kât verilen kimse bunun zekât oldu­ğunu bilmese de olur. Bir para yok­sula hibe, yardım veya borç diye ve­rilse bile, veren zekât olarak verdiy­se, içinden böyle niyet ettiyse bu zekâttır.
BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.
Son düzenleyen perlina; 22 Aralık 2016 19:07
Tanrı varsa eğer, ruhumu kutsasın... Ruhum varsa eğer!
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
13 Ekim 2011       Mesaj #4
Misafir - avatarı
Ziyaretçi

Zekatın Kişisel ve Toplumsal Faydası


Veren Açısından


Öncelikle zekât, kelime manasından da hareketle bir temizlenmenin adıdır. Zekât veren, bir yönden malını kirlerinden arındırmakta diğer yönden de günahlarının affına vesile olacak bir yola girmiş olmaktadır. Zekâtı emrederken Allah (c.c.), 'Onların mallarından, kendilerini temizleyecek ve yüceltecek bir sadaka al' buyurarak bu noktalara dikkat çekerken, Peygamber Efendimiz de, 'Allah zekâtı, geride kalan mallarımızı temizlemek için farz kıldı.' diyerek aynı noktanın altını çizmektedir. Bu sebepledir ki Allah Rasûlü, kendi zatı ve yakın akrabalarına zekât ve sadaka almayı yasaklamıştır. Çünkü aynı zamanda zekât, günahların ortadan kalkması için bir sebep ve kefarettir. Diğer iyilik türleri ve ibadetler yanında zekâtı da sayan Yüce Mevla, bütün bunları, günahların affına birer vesile ve insanı cennete ulaştıracak unsurlar olarak anlatmaktadır.

Bir başka açıdan bakıldığında zekâtı verilen mal, dinin şiddetle karşı çıktığı 'kenz/stok' olmaktan kurtulmakta ve meşruiyet kazanmaktadır. Zekâtı verilmeden stok yapılan mal sahibinin ahirette karşılaşacağı azab şekillerini ifade eden ayet ve hadisler, böyle davranan bir mü'minin karşılaşacağı olumsuzlukları net bir şekilde ortaya koymaktadır.

Zekât, Allah'ın verdiği malı yine O'nun için ve O'nun istediği yere vermekle, kulu Allah'a yaklaştırmakta ve böylelikle O'nun rızasını kazanmaya vesile olmaktadır. Böyle bir hareket, rahmet kapılarının açılmasına sebep olur ve neticede eldeki mal, görünürde eksiliyor gibi gelse de aslında ilâhî bir bereketle kıymet kazanır. Zira, Rahman'ın kullarına merhametle muamele, rahmet kapılarının açılması için en büyük vesiledir. Birkaç yerinde Kur'ân, faizin malı küçülttüğünü anlatırken aksine zekât ve sadakanın ona bereket kattığını ve artışına sebep olduğunu vurgulamakta, Peygamber Efendimiz de, 'Sadaka (Zekât), maldan hiçbir şey eksiltmez.' diyerek aynı noktaya dikkat çekmektedir. Yine, 'İnfak et ki, infaka mazhar olasın' şeklinde işin gerçek yönünü ortaya koyan Allah Rasûlü (aleyhissalatu vesselâm)'in şu sözleri oldukça dikkat çekicidir:

'En temizinden ki Allah en temizini kabul eder- veren birisinin sadakasını (zekâtını) Rahman olan Allah alır. Bu bir hurma bile olsa, Rahman'ın eliyle öyle bereketlenir ki, Uhud dağından daha büyük olur. Aynen sizden biriniz, tayını veya deve yavrusunu nasıl büyütürse Allah da malı öylece çoğaltır.'

Ayrıca, ölümle sınırlı olan dünyada zaten elde durmayacak olan mal, zekâtı verilmekle ebedîyet kazanmakta ve kişinin ebedî geleceği için büyük bir yatırıma dönüşmektedir. Bir ayette konu, 'Allah, mü'minlerden canları ve mallarını cennet karşılığında satın almıştır.' denilerek bu ebedîyete dikkat çekilmektedir. Zira Peygamber Efendimizin de belirttiği gibi maldan geriye kalan sadece yenilip bitirilen, giyinip eskitilen ve sadaka olarak dağıtılandan başkası değildir.

Zekât, kişiyi maddenin esiri olmaktan kurtardığı gibi, cimriliği öldüren önemli bir unsurdur. Bu ise, kulu Allah'a yaklaştıran cömertlik duygularının gelişmesi anlamına gelmektedir. Ahireti hatırlatması yönüyle insanın içindeki dünyada ebedî kalma vehmini yıkar ve onu, Rabbin hoşlandığı ulvî duygularla bütünleştirir. Zira insanda, ihtiyacı olsun veya olmasın bütün dünyaya talip olma ve onu elde etme hırsı vardır. Aynı zamanda bu, insanın gelişip büyümesiyle doğru orantılı artan bir özelliktir. Hadisin ifadesiyle böyle bir insan, bir vadi dolusu altını olsa ikincisini, iki vadi dolusuna malik olsa üçüncüsünü ister. Onun gözünü ancak toprak doldurur.

İnsan hayatında duanın çok ayrı bir yeri vardır ve zekât da, hem Peygamber Efendimizin hem ihtiyacı görülen fakirin, hem de meleklerin duasını almaya en büyük vesiledir. Zira Peygamber Efendimiz, zekâtını verenlere bizzat kendisi dua ettiği gibi her gün iki meleğin inerek infak edenlere dua ettiğini de bildirmektedir.

Bunlardan başka zekâtın, veren açısından bir emniyet vesilesi olduğu, maddî afetler için bir kalkan vazifesi gördüğü ve Rahmet kapısının aralanmasına sebeb olması yönüyle hastalıklara şifaya bir vesile olup ölümü şehadete çeviren bir sebep olduğuna dair belli başlı rivayet ve değerlendirmelerden bahsedilebilir.

Alan Açısından


Fakirliğin neredeyse küfür konumuna geldiğinden bahseden Peygamber Efendimiz (aleyhissalatu vesselâm), aynı zamanda maddî açıdan sıkıntı çeken ve önünde çözüm olarak herhangi bir alternatifi bulunmayan kimselerin birer suç odağı haline gelebileceğini de hatırlatmakta ve bu noktada zekâtın önemine vurgu yapmaktadır. Zira ihtiyacının esiri haline gelen bir insanın yapacaklarını tahmin etmek zor olduğu gibi, düşünce ve hareketlerini ıslaha da imkân yoktur. Bugün hırsızlık, gasp ve her türlüsüyle soygun gibi birçok âdî suçun altında böyle bir esaret yatmaktadır. Zira bu, başa gelip çatmadan önce tedbiri alınıp çözülmesi gereken bir problemdir. İşte zekât, sosyal hayatta maddî sıkıntı içinde yaşayanları hedef alan bir organizasyon olması yönüyle bu problemi temelinden çözmekte ve yokluktan kaynaklanan suç ihtimallerinin önüne geçmektedir.

Zekât, kişiyi ihtiyacının esiri olmaktan kurtardığı gibi aynı zamanda ona çalışma gücü de kazandırmakta, elinde iş yapabileceği bir sermayenin oluşmasına imkân vermektedir. Aynı zamanda zekâtla kişi, elinde imkânı olan kimselere kıskançlık duygularıyla yaklaşmaktan kurtulmaktadır. Zira, kendisine elinden tutup yeni imkânlar hazırlayanlar, zengin ve varlıklı insanlardır. Dolayısıyla kıskançlık ve servet düşmanlığı yerine minnet duyguları ön plana geçer ve böylelikle toplum içinde olası olumsuzlukların önüne geçilmiş olur.

Aynı zamanda zekâtta, onu alan insan, aranan kişidir. Zengin, elindeki zekâtı verebilmek için, onu alabilecek şahısların varlığına muhtaçtır. Zira elindeki zekâtı fakire vermeyi emreden bizzat Allah'tır. Zekâtın yaygınlaşıp alacak insanın bulunmadığı dönemlerde zenginler, âdeta fakir bulma yarışı içine girmişler ve sonunda çözüm olarak zekâtlarını devletin organizesine teslim ederek ancak vazifelerini yerine getirebilmişlerdir.

Bir yandan fakir, zekâtla böyle bir itibara ulaşırken, İslâm, sürekli hazırdan yiyen parazit bir kadronun oluşmasının da önüne geçmiş, fakirin çalışması gerektiğine sıklıkla vurgu yaparak, 'alan el' olma yerine 'veren el' olmanın üstünlüklerini ortaya koymuştur. Yani zekât, fakirleri tembelliğe sevk eden bir faktör değil, aksine fertleri çalışmaya teşvik eden bir ibadettir. Her meselesinde böyle bir dengeyi ön plana alan İslâm, bir taraftan zengini vermeye teşvik ederken diğer yandan da fakiri, almanın iyi bir durum olmadığı noktasında sürekli uyararak onun da, zekâtla elde ettiği miktarı sermayeye dönüştürüp bir an önce toplum içinde üreten bir insan konumuna gelmesini istemiştir. Hatta bunun için, istemektense sırtına bir ip alıp hamallık yapmanın daha iyi olacağını vurgulayan Peygamber Efendimiz (aleyhissalatu vesselâm), el emeği ve alın teri ile elde edilen kazancın kutsallığı üzerinde ısrarla durmaktadır.

Toplum Açısından


Zekâtın, hem alan hem de veren adına getirdiği faydaların her biri, aslında toplum açısından da geçerlidir ve azımsanmayacak maslahatları haizdir. Zira toplum, fertler arasındaki birlik şuurunun keyfiyeti nispetinde huzurludur. Bu açıdan bakıldığında zekât, zengin ve fakir adına oluşturduğu ortamla cemiyetteki problemleri halletme adına önemli fonksiyonları yüklenmiş bir ibadet olarak karşımıza çıkmaktadır.

Zekât, toplumun huzuru adına ciddî bir dinamik ve pratik bir çözümdür. Zira sınıf kavgalarının çıkış sebebi, genelde toplumun alt ve üst tabakaları arasında sağlıklı bir diyalog kurulamamasıdır ki, bu problemi zekât temelinden çözmektedir.

Yukarıda da kısmen değindiğimiz gibi, bir tarafta fakir ihtiyaç içinde kıvranırken, diğer taraftan zenginin lüks bir hayat yaşaması, fakirlerin kıskançlık damarlarının kabarmasına sebep olmakta ve kin ve nefretlerini artırmaktadır. Buna, bir de zenginin yüksekten bakması eklenince, arada telafisi mümkün olmayan uçurumlar meydana gelmektedir. İmandan yoksun birçok toplumda oluşan servet düşmanlığı bunun en açık misalidir. İşte fakirden bu kin ve nefreti söküp atmanın tek çaresi, zenginin kendine düşen vazifeyi yaparak farz olan zekâtını vermesidir. Bu durumda fakir zengine, 'ihtiyacı olduğunda yardım elini uzatan bir dost' nazarıyla bakacaktır ve onun malında artık gözü kalmayacak, kendine verilenle iktifa edecek ve sıkıntıdan kurtulmasına sebep olarak imdadına onu gönderen Allah'a hamd edecektir. Zengin de, üzerindeki mükellefiyeti edaya vesile olduğundan fakire, üstten bakma bir tarafa, ihtiramla nazar edecektir ve böylece fertler arasında tam bir kardeşlik şuuru yerleşecek, cemiyet, kavga ve gürültüden uzak, birer huzur toplumu haline gelecektir.

Zenginin fakiri görmezden gelip ona yardımcı olmadığı yerde bu ortamı bulmaya imkân yoktur. Bu durumda, işçi hareketleri gibi maddeye bağlı olarak ortaya çıkan huzursuzlukların başında, zamanında müdahale edilmeyen maddî problemler gelmektedir. Çünkü bu hareketlerin altında yatan sebeplerin veya sebep olarak gösterilen meselelerin altında maddî açıdan tatminsizlik ve bunun yanında belli bir kesimin maddeye hakimiyeti ve ondan tek taraflı istifade ederek tekel oluşturması yatmaktadır.

Zekâtın verilmediği cemiyette, tabakalar arasındaki uçurumlar büyümekte ve aşağı tabakadan yukarı tabakaya saygı ve muhabbet yerine kin ve nefret çığlıkları yükselirken; yukarı tabakadan da aşağı tabakaya merhamet ve ihsan yerine zulüm, tahkir ve tahakküm yağmaktadır. Bu durumda fakirlik, zenginlerin merhamet ve şefkatini celbetmesi gereken önemli bir faktör iken, sefaleti netice veren bir unsur haline gelmekte; zenginlik ise, tevazu ve merhamet duygularını geliştirmesi gerekirken tekebbür ve gurura sebep olmaktadır.

Peygamber Efendimiz (aleyhissalatu vesselâm), 'Zekât, İslâm'ın köprüsüdür.' buyururken, aynı zamanda fertler arasındaki uçurumları kaldırmada zekâtın önemini vurgulamaktadır. Yani zekât, bir taraftaki sıkıntılardan kurtulmak için behemehal üzerinden geçilecek bir köprüdür. Bu köprüden içtimai hayat geçirildiğinde sınıflar arasındaki kavgalardan kurtulunmuş ve sahil-i selâmete ulaşılmış olacaktır. Zira bu köprü, başka sistemlerde yaşanan fakirliğin bir uçta, zenginliğin de diğer uçta toplanmasına karşılık, İslâm'ın ortaya koyduğu ve orta sınıfı ön plana çıkarıp sosyal hayatın huzura ulaşmasını temin edecek sağlam bir bağdır.

Zekâtın en önemli hedeflerinden biri de, toplum içindeki zenginlerin adedini belirli insanlarla sınırlı tutma yerine orta sınıfı güçlendirerek maddî anlamda genel bir iyileşmeyi temin etmektir. Buradaki maksat, malın sadece belli kimseler arasında kapalı devre dolaşmasının önüne geçmek ve onu daha geniş kitlelerin istifadesine sunmaktır. Yani zekâtla insanlar, gayr-ı meşru zeminlerde başka arayışlara itilmeden sıkıntılarını meşru çizgide çözme fırsatı bulmakta ve iki uç noktada kalanlar arasında sağlam bir köprü kurulmaktadır.

Bugünün toplumunda zengin, elindeki imkânı faizle kullanıma açmakta veya faiz kuruluşlarıyla kurumsal anlamda bir kumpas oluşturmaktadır. Bunun neticesi olarak, iflas -hatta intiharla- yüz yüze kalmış nice insanı medya gündeminde takip etmekteyiz. İslâm ise, faizi temelinden yasaklayarak, zekât ve 'karz-ı hasen' yollarını göstermekte, farz olanın dışında daha fazla fakire destek olmak için ayrıca zenginleri, karşılıksız vermeye teşvik etmektedir. Zira zekâtla faiz, iki zıt kutbu ifade etmektedir. Birinde, fakirin hakkı gözetilip zulmün önü alınırken, diğerinde, zenginin daha da zengin olması ve fakirin sefalete itilmesi vardır. Fakir, faizle, içinde bulunduğu durumdan, kısmen ve geçici olarak kurtuluyor gibi gözükse de aslında yoksulluğun kollarında perişaniyetle baş başa bırakılmaktadır.

Özetle zekât, toplum hayatında bir sigorta vazifesi görmektedir. Onunla zengin-fakir arasındaki uçurumlar ortadan kaldırılırken aynı zamanda atıl durumdaki kapasitelerin piyasaya girmesi temin edilmekte ve böylelikle ticarî hayatın daha zinde olması sağlanmaktadır. Bütün bunların neticesinde fertler arası hoşgörü ve diyalog köprüleri kurulmakta, alan ve veren olarak her iki kesime de, sosyal hayatı olumlu anlamda besleyen belli mesuliyetler yüklenmektedir.
Son düzenleyen perlina; 22 Aralık 2016 20:53
halukgta - avatarı
halukgta
Kayıtlı Üye
6 Ocak 2012       Mesaj #5
halukgta - avatarı
Kayıtlı Üye
Ad:  zekat1.jpg
Gösterim: 2917
Boyut:  53.1 KB
Bir sitede zekât ile ilgili bir yazı okumuştum. Doğrusu bu yazıyı Kur’an ile karşılaştırdığımda, bizlerin hadis adı altında her konuya hemen inanmayıp, söylenenlere dikkatle yaklaşıp, Kur’an ile karşılaştırmamız ve onun süzgecinden geçirmemiz gerektiğini, çok daha iyi anladım. Zekât konusu ile ilgili, aşağıdaki yazımı yazarken, istedim ki birlikte bu konuyu, Kur’an ayetleri ile onun ışığı altında düşünelim. Allah Kur’an da bakın ne diyor, bizlere gönderdiği rehber için.

Kamer 17: Andolsun biz, Kur’an'ı öğüt almak için kolaylaştırdık. Öğüt alan yok mudur?

Kamer 22: Yemin olsun ki, biz, Kuran'ı öğüt ve ibret için kolaylaştırdık. Fakat düşünen mi var?

Kur’an da ki bu iki ayeti okuduğumuzda, Rabbim in bizlere gönderdiği, İslam dinini bizler için kolaylaştırdığını, açık bir şekilde belirtiyor.

Bu yazımı yazmaya neden olan, bir sitede zekât konusunda yazılmış yazıda dikkatimi çeken sözleri, önce sizlerle paylaşmak istiyorum.

( Zekâtı verilen malın üreyeceği, bereketleneceği ve temizleneceği Kuran-ı Kerim’de beyan olunmuştur.)

Gerçekten ne güzel sözler. Doğrudur zekâtı verilen malın, ya da paranın üreyeceği, bereketleneceği esas önemlisi hayrının görüleceğidir. Gelelim yazılan yazının diğer bölümlerinde, anlatmak istediği bilgilerden alıntı yapalım. Yine yazıda bakın neler yazıyordu.

( Fıkıh lisanında ise; “Bir malın, dini usullere göre tayin edilen miktarını, Müslüman zenginin seneden seneye, zekât alabilecek sekiz sınıftan birine temlik etmesi; yani hiçbir menfaat ve istifade alâkası olmamak üzere vermesi demektir.”)

Diye belirtmişler. Yine yazıda zekâtın miktarı konusunda bir bilgi verilmiş.

( Tüccarlar, satmak için bulundurdukları malı senede bir defa sayıp, değerini hesap ederler. Borçlarını düşer, alacaklarını ilave ederler ve kalan miktarın kırkta birini zekât olarak verirler. (% 2.5), Öşür arazisinde yetişen mahsul senenin çoğunda yağmur ve nehir suyu ile sulanıyorsa onda birini(%10), eğer kova, dolap ve hayvan gibi vasıtalarla sulanıyorsa yirmide birini (%5) öşür (zekât) olarak vermek icap eder. )

Yazının devamında da yine, bakın neler söyleniyor.
(Zekât, malla alakalı bir ibadettir. Senede bir defa, Kuran-ı Kerim’de bildirilen yerlere verilir. (Tevbe;60)

Değerli kardeşlerim bu yazdıklarım, bir sitede zekât ile ilgili yazının özetidir. Aslında yıllardır bizlere zekât konusunda anlatılanların da, bir özeti demek doğru olacaktır.

Gelelim Rabbim in Kitabı KUR’A NA, o ne diyor acaba. Yazımın başında Allah ın, İslam ı ve Kur’an ı öğüt alabilmemiz için kolaylaştırdığını söylediği ayetlerini hatırlattım sizlere. Okuduğumuz yazıda Fıkıh lisanında zekâtın, zenginin seneden seneye verilecek bir farz görev olduğu yazılıyor. Bu bilgi asla ve asla Kur’an da yoktur, yani zekât yılda bir kez verilen bir farz görev değil, her zaman gerektiği her vakitte yoksula verilen bir farz görevdir, ibadettir. Bunu asla kimse bu şekilde sınırlayamaz, çünkü Allah ın sınırlamadığını, biz kulları hiç sınırlayamayız.

Yılda bir fakiri hatırlamak, Kur’an öğretisine ve de Rabbim in Kur’an da bizlere anlattığı hiçbir ayetine uymadığı gibi, Allah ın adaletine de asla sığmaz. Peygamberimizde Kur’an dışından, Kur’an adaletine uymayan bir hüküm vermeyeceğine göre, bu düşünce ve bilgiler, peygamberimize de atılan bir iftiradır.
Yazılanlara bakılırsa, yılda bir alacak ve borçları hesap ettikten sonra deniyorsa, bu ancak devlete verilen vergiden başka bir şey olamaz. Zekât ise kazancından yani bizzat kar ettiğinden fakirlere, olmayanlara vereceğin para ya da maldır. Burada kar zarar hesabı kesinlikle yapılmaz. Çünkü bir verip bin almak bu dünya hesabına da uymaz zaten.

Kur’an çok önem verdiği ve birçok kez zikrettiği, zekât konusunda gereken açıklamaları yapmıştır. Şimdi onlara bakalım.

Tevbe 60; Sadakalar (zekâtlar), Allah’tan bir farz olarak ancak fakirler, düşkünler, zekât toplayan memurlar, kalpleri İslâm’a ısındırılacak olanlarla (özgürlüğüne kavuşturulacak) köleler, borçlular, Allah yolunda cihad edenler ve yolda kalmış yolcular içindir. Allah, hakkıyla bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.

Ayet sadakanın yani zekâtın, kimlere verileceği konusunda çok net açıklama yapıyor ve farz bir emir olduğunu söylüyor.

Gelelim zekâtın ne kadar verileceği konusuna. Bakın Allah kazancımızın zekât olarak nasıl dağıtılacağını yazdığı ve açıkladığı halde, sırf beşeri inançlarımıza ters düşmesin diye, Kur’an ayetlerini görmezden gelebiliyoruz. Rabbim affetsin. Bakın Allah yoluna zekâtlarımızı, yani hayırlarımızı nasıl dağıtacağımız konusunda ikinci bir detay verdikten sonra, vereceğimiz miktar konusunda, nasıl bir açıklama yapıyor bizlere.

Bakara 215: Sana Allah yolunda ne harcayacaklarını soruyorlar. De ki: “Hayır olarak ne harcarsanız o, ana-baba, akraba, yetimler, fakirler ve yolda kalmışlar içindir. Hayır, olarak ne yaparsanız, gerçekten Allah onu hakkıyla bilir.”

Yukarıdaki ayette de, hayırlarımızı kimlere vereceğimiz konusunda, daha da detaya giriyor ve bakın şimdide gelirimizden nasıl vereceğimiz konusunda, çok net bir açıklama yapıyor.

Bakara 219;Yine sana Allah yolunda ne harcayacaklarını soruyorlar. De ki: “İhtiyaçtan arta kalanı.” Allah, size ayetleri böyle açıklıyor ki düşünesiniz.)

Yukarıdaki aynı ayeti, başka Kur’an meallerden de vermek istiyorum ki, konu daha iyi anlaşılsın.
(Allah yolunda] neyi harcayacaklarını sana sorarlar. De ki: “O'nun için ayırabileceğiniz her şeyi.” Böylece Allah mesajlarını size açıklıyor ki tefekkür edebilesiniz)

(Neyi infak edecekler? De ki sıkmayanını, böyle beyan ediyor Allah size âyetlerini ki düşünesiniz.)
(De ki: "Helal kazancınızın size ve bakmakla yükümlü olduklarınıza yeterli olanından artanını verin." Allah, ayetleri size işte böyle açıklar ki, derin derin düşünebilesiniz.)

Gördünüz mü dostlar, ne diyor Rabbim, kazancınızın size ve bakmakla yükümlü olduklarınıza yeterli olanından artanını verin. Hani yılda bir gelir gider hesabı nerede? Kim çıkardı yılda bir fakire zekât vereceğimizi? Birileri güzelim İslam dini ne hala getirmiş çok yazık. İşte Rabbim in adaleti, ne güzel açıklamış. Ama hala bu ayeti gördükleri halde, eeee ne kadar vereceğiz peki, bak belli değil, deme gafletini göstermektedirler. Demek ki Rahman ne kadar vereceğimizi kendimize bırakmış, ama bol bol vermemiz içinde Kur’an da birçok tavsiyelerde bulunmuştur. Gönülden ve kendi isteğimizle malımızdan, paramızdan fakirlere ayırmak, sanırım imtihanımızın en zor kısmı olsa gerek.

Gelelim bizlere öğretilen zekâtın adaletine. Okuduğum yazıda tüccar kazandığı net paranın %2,5 (1/40) ını zekât olarak verecek, köylü ekip biçtiği mahsulün eğer yağmur sulamışsa %10 unu (1/10) eğer kendi sulamışsa %5 ini (1/20) zekât olarak verecek diyordu. Basit hesapla zengin tüccar, köylüden dört kat eksik, yani köylü kardeşim tüccardan dört kat fazla zekât verecek öylemi? Doğrudur bu Allahın adaleti değil, beşerin adaleti çok normal.

Şimdi devlet bile bu adaleti uygulamıyor, hiç şaşırmamak gerek. İşin en kötüsü de, her kez bir yılın sonunda yaptığı bilânçoya göre yılda bir zekâtını vereceği konusu. Doğrusu 364 gün fakiri düşünme 1 gün hatırla. Bu şekilde Rabbim in huzuruna gidersek, ne olur dersiniz dostlar. Bu bilgiler Kur’an adaletine sığmadığı gibi, mantığa da sığmaz. Bu bilgiler Kur’an dışı bilgilerdir, peygamberimizin de onay vermesi mümkün değildir. Yine birkaç ayeti hatırlatmakta yarar var.

İsra Suresi 36. Hakkında bilgin olmayan şeyin ardına düşme! Çünkü kulak, göz ve gönlün hepsi bundan sorumlu tutulacaktır.

Ankebut Suresi 51. Karşılarında okunup duran bir kitabı sana indirmiş olmamız onlara yetmiyor mu? Bunda, inanan bir toplum için elbette ki bir rahmet ve bir öğüt vardır.

Zühruf 44: Doğrusu Kur'an, sana ve kavmine bir öğüttür. İleride ondan sorumlu tutulacaksınız.

Yaradan, hakkında bilgin olmayan şeylerin ardına düşme, diye bizlere öğüt veriyor. Devamında da, doğrusu bize kızgınlığını belli edercesine, Karşınızda okunan kitap sizlere yetmiyor mu diyor. En son yazdığım ayette de son noktayı koyuyor aslında Rabbim. Bu Kitaptan sorumlusunuz.

Peki, dostlar bizler hangi kitaplara çalışıyoruz, evet söyleyin lütfen hangi kitaplara? Biliyorum söyleyemiyorsunuz, ama aklınızdan geçenleri biliyorum. Herkes kendisinden sorumludur, kimin nereye ve nasıl iman ettiği, kendisini ilgilendirir, çünkü hesabını kendisi verecektir.

Rahmanın adaleti ne diyor, beşerin adaleti ne diyor. Rabbim ibadet konusunda bizlere Kur’an da, ne yaparsan onun karşılığını kat kat veririm diyor ve başak örneğini veriyor. Yani bana 1 verirsen, sana yüzlerce misli iade ederim diyor. Anlayacağınız zekâtı ve vereceğimiz yardımı Rabbim insanların öz iradesine bırakıyor. İnfak etmeyi, yani zekât vermeyi hayır yapmayı, Rabbim kendisine bir borç vermek olarak gösteriyor bizlere Kur’an da. Bakın sizce bundan güzel bir örnek olabilir mi?

Bakara 245:Kimdir Allah’a güzel bir borç verecek o kimse ki, Allah da o borcu kendisine kat kat ödesin. (Rızkı) Allah daraltır ve genişletir. Ancak O’na döndürüleceksiniz.

Demek ki kefenin cebi varmış. Yaşarken malımızı Allah rızası için hayırlarda kullanırsak, huzura gittiğimizde bu yolla geri alacağımızı Rabbim bu şekilde müjdeliyor. Tabi anlayana, anlamak isteyene.
Bazı gerçekleri doğru görebilmemiz için, Allahın ipine sarılmalıyız. Rehberimiz Kur’an ise, gözler aydınlıktır doğruyu görür. Eğer rehber beşer ve onun adaleti ise, şaşması da çok normaldir. Şaşmak istemiyorsak Rahman a, üzülmek istemiyorsak rehbere sarılalım.
Kur’an ı anlayarak okuyan, üzerinde dikkatle düşünen, tebliği bizzat alır ve aldatılmadan Rabbin yolunda ilerler. Anlamadan okuyan, Allah ile arasına aracılar veliler koyan, gittiği yolun Allah a ulaşacağından asla emin olamaz. Gelin Rabbin ayetinde öğüt verdiği gibi, emin olmadığınız bilgilerin ardından gitmeyin diyen Rahmana kulak verelim.

Saygılarımla Haluk GÜMÜŞTABAK
Son düzenleyen perlina; 22 Aralık 2016 19:09
_EKSELANS_ - avatarı
_EKSELANS_
Kayıtlı Üye
17 Ocak 2013       Mesaj #6
_EKSELANS_ - avatarı
Kayıtlı Üye

Zekatla ilgili ayetler

Ad:  ZEKAT AYETİ.jpg
Gösterim: 4831
Boyut:  112.4 KB


Sözlükte artma, çoğalma, temizlik, bereket, iyi hal ve övgü anlamlarına gelen zekât, dinî bir terim olarak, belirli bir malın bir kısmının Allâh rızası için muayyen kişilere verilmesi demektir.

Malî ibadetlerden biri olan zekat, İslâm'ın beş temel esasından olup, hicretin ikinci yılında Medine’de farz kılınmıştır. Kur’an-ı Kerim’de;

“Namazı dosdoğru kılın, zekâtı verin...” (Bakara, 2/43, 110; Hac, 22/78; Nur, 24/56; Mücadele, 58/13; Müzzemmil, 73/20);

“Onların mallarından, kendilerini temizleyeceğin, arıtıp yücelteceğin bir sadaka al ve onlar için dua et; çünkü senin duan onlara huzur verir. Allah işitendir, bilendir.” (Tevbe, 9/103) buyrulmaktadır.

Zekat hakkında şu ayetler inmiştir;


Namazı dosdoğru kılın zekatı verin ve rüku edenlerle birlikte siz de rüku edin. (2/43)

Namazı dosdoğru kılın zekatı verin; önceden kendiniz için hayır olarak neyi takdim ederseniz onu Allah katında bulacaksınız. Şüphesiz Allah yaptıklarınızı görendir. (2/110)

İman edip güzel amellerde bulunanlar namazı dosdoğru kılanlar ve zekatı verenler; şüphesiz onların ecirleri Rablerinin katındadır. Onlara korku yoktur ve onlar mahzun olmayacaklardır. (2/277)

Sizin dostunuz (veliniz) ancak Allah O'nun elçisi rüku' ediciler olarak namaz kılan ve zekatı veren mü'minlerdir. (5/55)

Eğer onlar tevbe edip namazı kılarlarsa ve zekatı verirlerse artık onlar sizin dinde kardeşlerinizdir. Bilen bir topluluk için ayetleri böyle birer birer açıklarız. (9/11)

"Nerede olursam (olayım) beni kutlu kıldı ve hayat sürdüğüm müddetçe bana namazı ve zekatı vasiyet (emr) etti." (19/31)

Halkına namazı ve zekatı emrediyordu ve o Rabbi katında kendisinden razı olunan (bir insan)dı. (19/55)

Ve onları kendi emrimizle hidayete yönelten önderler kıldık ve onlara hayrı kapsayan-fiilleri namaz kılmayı ve zekat vermeyi vahyettik. Onlar bize ibadet edenlerdi. (21/73)

Onlar zekata ilişkin (söz ve görevlerini mutlaka) yerine getirenlerdir; (23/4)

Dosdoğru namazı kılın, zekatı verin ve elçiye itaat edin. Umulur ki rahmete kavuşturulmuş olursunuz. (24/56)

Ki onlar namazı dosdoğru kılarlar, zekatı verirler ve onlar ahirete kesin bilgiyle iman ederler. (27/3)

Onlar namazı dosdoğru kılarlar zekatı verirler. Ve onlar kesin bir bilgiyle ahirete inanırlar. (31/4)

Ki onlar zekatı vermeyenler ve ahireti inkâr edenlerdir. (41/7)
Son düzenleyen perlina; 22 Aralık 2016 19:10
halukgta - avatarı
halukgta
Kayıtlı Üye
18 Nisan 2013       Mesaj #7
halukgta - avatarı
Kayıtlı Üye
Peygamberimiz yaşadığı dönemde,aynı zamanda devletin başkanıydı. Yani toplumu yöneten bir liderdi. Elbette devleti yönetirken, o devrin şartlarında, çağın gerektirdiği ölçüde, kanunlarKoymuştur. Bunları Kur’an da aramamız ve bu güne bazı konuları, bire bir taşımamız beklenmemelidir.

Örnek vermemiz gerekirse.
6910 - Hz. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resulullah aleyhissalâtu vesselam göçeğen kuşu (surad), kurbağa, karınca ve hüdhüd kuşunu öldürmeyi yasakladı."

6515 - Hz. Aişe radıyallahu anha anlatıyor: "Resulullah aleyhissalatuvesselam’ın: "Üzerinden bir yıl geçmedikçe, bir malda zekat yoktur"dediğini işittim."

Önce şunu söylemeliyim ki, vereceğim örneklerin hepsi rivayettir, doğruluğu konusunda kesin emin olamayız. Yukarıdaki iki rivayet hadis üzerinde düşünelim.İlk hadiste peygamberimizin bazı hayvan türlerinin avlanmasını, öldürülmesini yasakladığı söyleniyor. Dikkat ediniz bu türlü ve buna benzer yasaklar hükümler, din ile bağlantılı değildir. Günümüz de de belirli zamanlardagerektiğinde, bazı hayvanların avlanması yasaklanır, daha sonra serbestbırakılır. Bunun mutlaka bir nedeni vardır.
Ad:  ZEKATTT.jpg
Gösterim: 1066
Boyut:  60.6 KB
Gelelim diğer rivayete. Hz. Aişe validemiz, peygamberimizin üzerinden bir yılgeçmedikçe bir maldan zekât yoktur dediğini işittiğini söylüyor. Peki, busözlerden sizler, Kur’an ın emrettiği zekâtımı anladınız, yoksa devleteverilecek vergiden mi bahsediliyor?

Önce bir konuyu tekrar hatırlatmak isterim. Peygamberimiz halkın, devletinbaşkanıydı. Toplumu yönetebilmek için, halktan vergi toplanması gerekliydi.Hatta hatırlayınız savaşlarda toplanan ganimetten, halkı yönetmesi adınagereken pay ayrılırdı. Sizlere bazı rivayet hadis örneklerinden bahsetmek istiyorum,konunun daha iyi anlaşılması için.

6519 - İbnu Ömer radıyallahu anhüma anlatıyor: "Resulullah aleyhissalatuvesselam buyurdular ki: "Müslümanların zekâtları (sürülerini suladıkları)su başlarında alınır. (Zekât memurları oralara gider, halk, zekâtını vermekiçin, zekât memurlarının ayağına gelmez)."

6516 - Hz. Cabir İbnu Abdillah radıyallahu anhüma anlatıyor: "Resulullahaleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Beş deveden aşağı mal için zekâtyoktur. Beş okiyyeden az (gümüş için de) zekât yoktur. Beş vask miktarından azolan (hurma, üzüm ve hububat) için de zekât yoktur."

6521 - Amr İbnu Şu’ayb an ebihi an ceddihi radıyallahu anhüma anlatıyor:"Resulullah aleyhissalatu vesselam, (yerden çıkan mahsullerden) şu beşşeyden zekât verilmesini teşri buyurdu: "Buğday, arpa, hurma, üzüm vedarı."

6514 - İbnu Ömer ve Hz. Aişe radıyallahu anhüma’nın anlattığına göre:"Resulullah aleyhissalatu vesselam, her yirmi dinar ve daha fazlası içinyarım dinar (zekât) alırdı, kırk dinar için de bir dinar (zekât) alırdı.

İlk yazdığım rivayet hadiste ne anlatılıyor? Müslüman ın zekâtlarını toplamakiçin ayaklarına gider ve malının başında alırlarmış. Dikkat ediniz bahsedilenhayvanların zekâtı tabiri kullanılıyor, ama bunu devletin memurları yapıyor veyılda bir kez. Bahsedilen bu zekât fakire, olmayana verilen zekâtla, infaklahiçbir ilgisi yok. Kur’an ın tarif ettiği zekât, infak çok daha farklı.

Hadis rivayetlerine dikkat ederseniz, zamanın bir gerekliliği olarak örneğin,beş deveden aşağı zekât yani vergi alınmayacağına, beş okiyyden az gümüş içindezekât olmadığı hükmü verilmiş. Ama lütfen unutmayalım, bu kanunların dini emirolmadığını, bugün bizlerin kanunlarından, hiç farkı olmadığını bilmeliyiz.

Yine peygamberimiz yerden çıkan mahsulden, Buğday, arpa, hurma, üzüm ve darıdan, zekat verilmesi emrini verdiğinden bahsediliyor. Zekât diyebahsedilenlerin hepsi, devlete verilen vergiden başka bir şey değil. Günümüzdebahsedilen bu ürünlerden başka şeyler ekilmiyor mu? Elbette ekiliyor. Hattatopraktan çıkan, daha çok kıymetli neler neler var.

En son örnek verdiğim rivayet hadis ise, aslında zekât diye bahsedilen vepeygamberimizin hükmettiği vergiden başka bir şey olmadığını çok açıkgösteriyor.

(Her yirmi dinar ve daha fazlası için yarım dinar (zekât) alırdı, kırk dinariçin de bir dinar (zekât) alırdı.)

Bunu alan devlet, yani peygamberimiz devletin idamesi için toplatıyor.Peygamberimiz bu hükmü verirken, toplumun ödeyebilecek şartlarına göre verdiğide açıktır. Bu konularda birçok örnekler var. Ama hiçbirisi dine ilave edilenve gelecek zamanı kapsayan hükümler değil bunlar. Hepside peygamberimizindöneminde, devletin bekası için verilen kararlardır. Birçoğu peygamberimizindöneminde bile, değişikliğe uğramıştır zamanla.

Şimdi gelelim Allah ın bahsettiği zekâta, bir başka deyişle infak etmeye, yaniyoksula yardım etmeye. Allah ın bahsettiği zekâtı hiç kimse toplamaz. Hatta onabir sınırda koyamaz, çünkü Allah böyle bir sınır asla koymamıştır. Elbette tekelden toplanıp dağıtılabilirde, bunda bir yasakta yoktur. Yalnız zekâtın nekadar verileceği konusunda bir miktar belirlenmemiştir. Allah özellikle bunuyapmayıp bizlere bırakarak, bu yolla bizleri imtihan etmektedir. Hele helezekâtın yılda bir kez verilmesi emri, asla Kur’an ın emri değildir. Allah yıldabir kez fakiri, yoksulu düşünmemizi sizce ister mi?

Allah zekâtı bolca fakirlere vermemiz için, teşviklerde bulunur Kur’an da.Hatta zekât vermeyi kendisine borç verme olarak gösterip, yok mu bana bir borçverecek diyerek, zekâtın bolca verilmesini teşvik eder.

Yakınlarımıza, imkânı olmayana yardım edilmesini, başak örneğiyle bizlereanlatarak, kat kat fazlasıyla karşılık bulacağımızı anlatır bizlere. Hiçbirzaman zekâtın, yılda bir kez verileceğinden bahsetmez. Kazancımızın kırktabirini verin diye, bir sınırda koymamıştır. Allah ın böyle bir hükmü de zatenyoktur.

Fakirin yılda bir hatırlanması, Rabbimizin adaletine de sığmaz. Çünkü Allahzekâtı, infak etmeyi, ihtiyacımızdan arta kalandan, her an dağıtmamızı emrederbizlerden. Yılda bir kez verilen, hadislerde geçen ve adına zekât denilen, olsaolsa ancak, devlete verilen vergiden başka bir şey değildir.

Bakın Allah zekât, infak etme konusunda, Bakara 219. ayetinde nasıl biraçıklama yapıyor. Üç farklı mealden veriyorum ki, Allah ın zekât yani infakkonusunda bizlere ne emrediyor, daha iyi anlaşılsın.

([Allah yolunda] neyi harcayacaklarını sana sorarlar. De ki: “O’nun içinayırabileceğiniz her şeyi.” Böylece Allah mesajlarını size açıklıyor kitefekkür edebilesiniz.)

(Yine sana iyilik yolunda ne harcayacaklarını sorarlar. "İhtiyaçtan fazlasını"de. Allah size ayetleri böyle açıklar ki düşünesiniz.)

( Ve sana neyi infak edeceklerini de soruyorlar. De ki: "Helalkazancınızın size ve bakmakla yükümlü olduklarınıza yeterli olanından artanınıverin." Allah, ayetleri size işte böyle açıklar ki, derin derindüşünebilesiniz.)

Ayetten de çok açık anlaşılacağı gibi, Allah infak yani olmayana zekâtvermenin, miktarını bizlere bırakmış ve her zaman, imkânımızın nispetince bunuyapmamızı emretmiştir. Dikkat ediniz yılda bir, ya da kırkta bir gibi düşünceler,asla Kur’an ın önerileri değildir. Anladığımız kadarıyla o günkü toplumlar,devlete kazandıklarından verdikleri yılda bir vergiye de, zekât isminivermişler.

Konuyu özetlemek gerekirse, zekât verilecek malın cinsi önemli değildir. Allahböyle bir liste verip, şu ya da bu malın zekâtını verin şeklinde değil, tümhelal kazancımızın toplamından, ihtiyacımızdan arta kalanını, gerekli ihtiyacıolan yere, gerekli olduğu anda vermemizi önermiştir. Böylece malımızın,paramızın daha çok bereketleneceğini müjdelemiştir.

Tekrar hatırlatmakta yarar görüyorum. Sizce Allah, bugün bizlere öğretildiğigibi, yılda bir kez, kazancımızdan zekât vermemizi bizlerden ister mi? Yıldabir fakiri, yoksulu doyurmayı, onların ihtiyacını karşılamamızı istediğininasıl düşünür de, bu adaleti Rabbimize layık görürüz? Yorumunu sizlerebırakıyorum.

Saygılarımla Haluk GÜMÜŞTABAK
Son düzenleyen perlina; 22 Aralık 2016 20:30
AndThe_BlackSky - avatarı
AndThe_BlackSky
VIP VIP Üye
4 Haziran 2013       Mesaj #8
AndThe_BlackSky - avatarı
VIP VIP Üye

Zekat


İslâmın beş şartından biri. Zekât kelime anlamıyla; temizlik, artmak, bereketli olmak, iyi ve düzgün olmak demektir. Dinî anlamıyla da; zengin olan Müslümanın muhtaç insanlara belli miktarda malını vermesidir. Zekât, İslâm dininin belki de en önemli toplumsal ibadeti sayılır. Toplumsal yardımlaşmayı, ihtiyaç sahiplerinin yardımına koşmayı ve iyilikleri öğütleyen İslâm, zenginlerin mallarında yoksulların hakları olduğunu kabul eder.

Son düzenleyen perlina; 19 Aralık 2016 22:55
_MaviKaranlık_ - avatarı
_MaviKaranlık_
Kayıtlı Üye
7 Mart 2016       Mesaj #9
_MaviKaranlık_ - avatarı
Kayıtlı Üye

ZEKÂT İLE İLGİLİ HADİSLER



Zekâtın Konumu:
1- Namaz Ve Zekât ilişkisi: İmamCafer Sadık (a.s): "Zekât Ayeti ramazan ayında nazil olduğu zaman "Onların mallarından sadaka al; bununla onları (günahlardan) temizlersin. (Tevbe, 103)
İslam Peygamberi (s.a.v) halkın arasından birisi bu desturu onlara bildirmelidir diye emretti: Allahu (c.c) "Zekatı "sizlere farz kılmıştır. (Vesâil-üş Şia, C.6, S.3)

2- İslam'ın Temelleri: İmamı Bakır (a.s) buyurur: İslam beş esas ve temel üzere inmiştir: Namaz, Zekât, Oruç, Hac ve biz Ehli Beytin Vilayeti. (Bihâr-ül Envâr, C.67, S.332.)

Ad:  Resimli Hadisler 1.jpg
Gösterim: 5269
Boyut:  42.3 KB
3- İslamın köprüsü: Hz. Ali (a.s) şöyle buyurur: Sizlere Zekâtı vasiyet ediyorum. Peygamberiniz (s.a.v) den şöyle duydum: Zekât İslam'ın Köprüsüdür. Her kim "Zekâtını " öderse o köprüden geçer. Ve herkimde onu saklayarak ödemezse o (köprünün) aşağısına düşmüş olur. Zekâtı ödemek Allah'ın (c.c) gazabını yatıştırır. (Bihâr-ül Envâr, C.77, S.407.)

4- Zekât ve Camide hazır olmak: İmamı Bakır (a.s): İslam peygamberi (s.a.v) Camideyken şöyle buyurdu: Falani kalk, falanı kalk, falani kalk… Bu şekilde beş kişiyi kaldırıp onlara şöyle buyurdu: Bizim Camimizden dışarı çıkın sizler "Zekâtınızı " ödemediğinizden bizim Camimizde namaz kılmayın. (Vesâil-üş Şia, C.6, S.13)

5- Zekât ve Mutluluk: İslam Peygamberi (s.a.v) buyurmuştur: Eğer Allahu (c.c) kulunun iyiliğini isterse Cennetin hazinedarlarından bir Meleği gönderip onun göğsünü mesh eder. Ve Zekâtını ödemesi için onun kalbini cömertli kılar. (Vesâil-üş Şia.C.6, S.13.)

6- Vacipler içinde en Zor olanı: İmamı Sadık (a.s) dan zikredilir: Allahu (c.c) bu ümmete Zekattan daha zor bir şeyi vacip etmemiştir.İnsanların çoğu Zekat açısından helak olmaktadırlar. (Vesâil-üş Şia.C6, S.5.)

7- Zekât mal ve canın sigortasıdır: İslam Peygamberi (s.a.v) buyurur: Hastalarınızı Sadakayla iyileştirin. Mallarınızı da zekâtını ödeyerek koruyun ve sigortalanmasına sebep olun. (Vesâil-üş Şia, C.6, S.5)

8- Zekât ve günahların bağışlanması: Zekât vermek günahları ortadan kaldırır. (Bihâr-ül Envâr, C.68, S.332)

9- Zekât Malın çoğalmasına sebep olur: İmamı Bakır (a.s) buyurur: Ey Cabir… Zekâtı ödemek insan rızkının çoğalmasına sebep olur. (Bihar-ul Envar, C.78, S.183)

10- Zekâtın hikmeti: İmamı Musa İbni Cafer (a.s) şöyle buyurur: Zekât, yoksulların ihtiyaçlarının giderilmesi ve servetin de çoğalmasına sebep olmaktadır. (Vesâil-üş Şia.C.6, S.5)

11- Zekâtın eserleri: Hz.Fatime (s.a) buyurur: Allah (c.c) İmanı sizlerin şirkten temizlenmeniz, Namazı büyüklük taslamadan uzaklaşmanız, zekâtı ise ruh ve bedeninizin temizliği ve rızkınızın çoğalması için farz kılmıştır. (Elihticac. S,99)

12- Zekâtı ödemeyenin sonucu: İmamı Sadık (a.s) buyurur: Herkim az bir miktar kadarda olsa bile vacip Zekâtını ödemezse ya Yahudi veya Hıristiyan dini üzere ölür. (Vesâil-üş Şia, C.6, S.14)

13- Zekât ve Bereket: İslam Peygamberi (s.a.v) buyurur: Zekâtı ödemekten kaçınılırsa, yeryüzünde bereketini kaldırmış olacaktır. (Vesâil-üş Şia, C.5, S.6)

14- Zekat ve Faydasız pişmanlık: Ebu Besir İmamı Sadık (a.s) dan nakleder: Herkim Zekatını ödemeyerek ölürse, öleceği zaman bu dünyaya dönme hakkında Allahtan ricada bulunacaktır."Allahım beni tekrar dünyaya geri çevir ki ihmal ettiğim işlerimi yapıyım. Der. (Vesâil-üş Şia, C.6, S.5)

15- Zekât ve fakirliğin meydana gelmesi: İmamı Sadık (a.s) der: Zekâtın ödenmediği zaman fakirlik ve yoksulluk meydana gelecektir. (Usulü Kâfi, C.1, S.448)

16- Zekât ve Belanın def edilme ilişkisi: İmamı Sadık (a.s) buyurur: Allah (c.c) Ehlibeyt dostlarının kıldığı Namazla, Namaz kılmayan Ehlibeyt dostlarından belayı def ettiği gibi, Allah (c.c.) Zekâtını ödeyen Ehlibeyt dostlarıyla ödemeyenleri beladan kurtarır. Ama eğer zekât tüm terk edilirse hepsi yok olurlar. (Usulü Kâfi, C.1, S.451)

17- Zekât ve Namazın kabulü ilişkisi: İslam Peygamberi (s.a.v) buyurur: Sekiz grubun Namazı kabul edilmez. Onlardan biride zekâtını ödemeyenlerdirler. (Vesâil-üş Şia, C.6, S.16)

18- Zekâtı ödemeyenin cezası: İmamı Sadık (a.s) buyurur: Bizim Kaimimiz (imam Mehdi (s.a) ) kıyam ettiğinde Zekât ödemeyenleri ve engel olanların boynunu vuracaktır. (Vesâil-üş Şia, C.6, S.20)

19- Zekât ve Hırsızlık İlişkisi: İmamı Sadık (a.s) buyurur: Hırsızlar üç çeşittir. Zekâtın ödenmesine mani olanlar. Kadınların mihr ininin verilmesini engelleyenler ve onu helâl bilenler. Ve vermemek kastıyla borç alanlar. (Mizanul Hikme.C4, S.221)

20- Zekât ve ilahi emir ilişkisi: İslam Peygamberi buyurmuştur: İnsanların Allah'tan gayri mabutlarının olmadığı hakkında mubarize etmem emredildi. Ve ben Allah'ın Elçisiyim Namazı kılın ve Zekâtı ödeyin. (Kenzul Ummal.C.6, S.527)
BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.
Son düzenleyen perlina; 22 Aralık 2016 19:14
Safi - avatarı
Safi
SMD MiSiM
20 Aralık 2016       Mesaj #10
Safi - avatarı
SMD MiSiM
Ad:  zekat vermek.jpg
Gösterim: 1666
Boyut:  38.2 KB

ZEKÂT

(ar. zekât), isi. Zengin müslümanların mal ve paralarından her yıl yoksullara vermekle yükümlü bulundukları kırkta birlik pay.

—ANSİKL. Zekât, “islamın şartları" denilen 5 temel görevden biri olarak Hz. Muhammet'in Medine'ye göçmesinden 2 yıl sonra farz kılındı. Zekâtın farz olması Kuran'ın buyruğu kadar, Peygamberin de buyruk ve uygulamalarına dayalıdır. Ayrıca, tüm müslümanlar daha sonra da zekâtın farz olduğu konusunda tam bir görüş ve uygulama birliği içinde bulundular.

Zekâtın farz olmasının başlıca koşulları:
  1. müslüman olmak (müslüman olmayanlar öncelikle bu dine girmekle yükümlü olduklarından, kendilerine zekât farz değildir. Zekât verseler bile bu davranışları ibadet yerine geçmez);
  2. özgür olmak (köleler ve herhangi bir nedenle mallarını kullanma kısıtlılığı [hacir] altında bulunanların zekât vermeleri farz değildir);
  3. akıllı ve ergin olmak (İslam hukukunda akıl ve erginlik tüm yükümlülüklerin koşulu olduğundan, bu nitelikleri tam anlamıyla taşımayan çocuklar ve akıl hastaları zekât vermekle yükümlü değildirler);
  4. nisap ölçüsüne ulaşmak (mal ya da paranın zekât yükümlülüğüne konu olabilmesi için nisap ölçüsüne ulaşması koşulu aranır: gümüşte nisap 200 dirhem [640 g], altında 20 miskal [96 g], devede 5 adet, sığırda 30 adet, koyun ve keçide 40 adet. Para ve öteki malların nisabı altın ya da gümüşün değerine göre hesaplanır. Bir malın nisabının saptanmasında temel gereksinimler [havaic-i asliye] hesap dışı tutulur. Ayrıca, yalnız gelir getiren mallar göz önüne alınır);
  5. havelan-ı havi (bir müslümanın zekât vermekle yükümlü tutulabilmesi için nisap ölçüsünde mala sahip olmasından başlayarak aradan bir yıl geçmesi gerekliliği vardı, yıl içindeki azalma ve artmalar göz önüne alınmaz; ancak, tarım ürünleri zekâtı için bir yıl geçme koşulu aranmaz)
Kuran'ın Tevbe suresi’nde (IX, 60) kendilerine zekât verilebilecek olanlar şöyle sıralanır:
  • yoksullar (fukara) [nisap ölçüsünde malı bulunmayanlar];
  • miskinler (mesakin) [temel gereksinimlerini bile karşılayamaz durumda olanlar];
  • zekât tahsildarları (amiller) [bunların topladıkları zekât, gerekli yerlere harcanmak üzere hâzineye aktarılır];
  • mûellefe-i kulub (yeni müslüman olup gönülleri İslamlığa ısındırılmak istenenler);
  • köleler (mükâtep) [özgürlüklerini satın almak için efendileriyle anlaşmış bulunanlar];
  • borçlular (borçlarını ödeyecek durumda olmayanlar ya da borçlarını ödediklerinde mal ve para varlıkları nisap ölçüsünün altında kalanlar);
  • yolcular (ülkelerinde mallan bulunsa bile yolda gereksinim içinde bulunan kişiler).
Öte yandan, bir müslümanın "usul” (baba, dede vb.) ve “füru” (çocuklar, torunlar vb.) denen yakın akrabalarıyla eşine zekât vermesi caiz değildir. Zekâta değer görülen akrabalar, kardeşler başta olmak üzere yukarıda belirtilenler dışında kalanlardır. Ayrıca, yakın ve uzak komşuların daha dindar ve erdemli olanları da yeğlenebilir. Zekât verirken niyet etmek gerekliyse de bunu alan kişiye verilenin zekât olduğunu açıklamak gerekmez. Zekât (nisap ölçüsünü aşmamak koşuluyla), bir kişiye verilebileceği gibi, çeşitli kişiler arasında da bölüştürülebilir.

Zekâtlık mallar 6 öbeğe ayrılır:


1. Altın, gümüş, ziynet eşyası ve nakit paraların zekâtı. En az 20 miskal altını, 200 dirhem gümüşü ve bunların birinin değerinde ziynet eşyası ya da nakit parası bulunan müslüman zengin kişi sayıldığından, bu mallarının nisap oranı olan kırkta birini zekât vermesi farzdır.
2. Madenlerin zekâtı. Fıkıh kitaplarında doğal yeraltı zenginlikleri olarak tanımlanan madenler başlıca 3 bölümde incelenir:
  • altın, gümüş, bakır, kalay, nikel, demir gibi izabeye (ateşle yumuşatılıp eritilmeye) elverişli madenler. Bu tür madenlerin beşte biri zekât payı olarak devlete verilir;
  • kireç, taş, alçı, yakut, elmas gibi izabeye elverişli olmayan madenlerden zekât payı ayrılması gerekmez. Bunların tümü toprak sahibine ya da bunları bulup işletene aittir;
  • su, petrol, zift gibi sıvı durumdaki madenlerden de zekât vermek gerekmez. Ancak, cıva madeni, sıvı olmasına karşın birinci türdeki madenler arasına girer. Eski fıkıh bilginlerinin ekonomik değeri yüksek olan cıva hakkındakı bu görüşlerini göz önünde tutan bazı çağdaş müslüman bilim adamları, bugün çok önemlj ekonomik değer kazanan petrol, likit gaz vb. gibi sıvı madenlerden de devletin zekât payı alması gerektiğini savunmaya başladılar.
3. Koyun ve keçilerin zekâtı. 40'a kadar zekâttan muaf olan bu küçükbaş hayvanların 40-120'si için 1 koyun ya da keçi; 121-200'ü için 2 koyun ya da keçi; bundan sonraki her 100’û için de fazladan bir koyun ya da keçi zekât verilir. Zekât verilecek hayvanın 1 yaşını doldurmuş olması gerekir.
4. Sığır ve mandaların zekâtı. Büyükbaş hayvanların zekât nisabı otuzdur. 30-39 sığır ya da manda için 2 yaşına girmiş bir dana; 40-50’si için 3 yaşına girmiş bir sığır ya da manda; 60'ta 2 yaşına girmiş iki dana; bundan sonraki her 30 sığır ya da manda için bir dana ve her 40 sığır ya da manda için de bunlara bir sığır eklenerek zekât verilir. Sığır ve mandanın erkek ya da dişisi zekât verilebileceği gibi, bunların karşılığı para ya da başka bir değerli malla da ödenebilir.
5. Ticaret mallarının zekâtı. Ticaret amacıyla üretilen ya da alım satımı yapılan malların (tekstil, besin maddeleri, sanayi hammaddeleri vb.) nisap ölçüsü, bu maddelerin 20 miskal (96 g) altın tutarındaki değerleridir ve bunlar için değerlerinin kırkta biri oranında zekât verilir.
6. Tarım ürünlerinin zekâtı. Tüm toprak ürünlerinin onda biri zekât olarak verilir.

Kaynak: Büyük Larousse
BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 2 üye beğendi.
Son düzenleyen perlina; 22 Aralık 2016 20:32
SİLENTİUM EST AURUM

Benzer Konular

9 Ocak 2012 / Misafir Cevaplanmış
9 Aralık 2016 / virtuecat Müslümanlık/İslamiyet
2 Ocak 2017 / Misafir Müslümanlık/İslamiyet
5 Haziran 2009 / ThinkerBeLL Müslümanlık/İslamiyet
21 Kasım 2012 / ThinkerBeLL Müslümanlık/İslamiyet