Arama

İslam Dininde Cennet ve Cehennem - Sayfa 2

Güncelleme: 23 Şubat 2012 Gösterim: 86.074 Cevap: 32
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
29 Nisan 2009       Mesaj #11
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
CEHENNEM ATEŞİ VE AZABI

Sponsorlu Bağlantılar
Ateş, insan cismine çok büyük acı ve ızdırap verdiği için ahirette kâfir ve münâfıkların cezası ateşle verilecektir. Böylelikle Cehennem, Allah'ın tutuşturulmuş ateşinin ismidir,
İşte Cehennem'in en açık vasfı ateş olduğu için bazen, Cehennem yerine ateş manasına "nâr" kullanılır:



"Şüphesiz ki münâfıklar nâr'ın en aşağı tabakasındadırlar. Onlara bir yardımcı bulamazsın."
(Nisâ, 145).

Cehennem'de görülecek azabın miktar, şiddet ve şekillerini ancak Allah ve Rasûlü'nün bizlere bildirmesiyle ve bildirdikleri kadarıyla bilebiliriz.

Kur'an-ı Kerîm'de belirtildiğine göre;
a-Cehennem kâfirleri çepeçevre kuşatır:

"Cehennem inkâr edenleri şüphesiz çepeçevre kuşatacaktır."
(Tevbe, 49)

b-Cehennem ateşi sönmez:

"Biz sapık kimseleri kıyamet günü yüzü koyun, körler, dilsizler ve sağırlar olarak haşrederiz. Varacakları yer Cehennem'dir. Onun ateşi ne zaman sönmeye yüz tutsa hemen alevini artırırız. "
(İsrâ, 97)

c-Cehennem dolmak bilmez:

"O,gün Cehennem'e: "doldun mu?"deriz. O! " Daha var mı?" der. "
(Kaf, 30)

d- Kaynarken çıkardığı ses:

"Rablerini inkâr eden kimseler için Cehennem azabı vardır. Ne kötü bir dönüştür. Oraya atıldıkları zaman onun kaynarken çıkardığı uğultuyu işitirler. Nerede ise öfkesinden çatlayacak gibi olur. İçine her bir topluluğun atılmasında bekçileri onlara: "size bir uyarıcı gelmemiş miydi" diye sorarlar. Onlar evet, doğrusu bize bir uyarırı geldi; fakat biz yalanladık ve Allah hiç bir şey indirmemiştir, siz büyük bir sapıklık içerisindesiniz, demiştik " derler. "
(Mülk, 6-9)

e- "Ateş onların yüzlerini yalar, dişleri sırıtıp kalır. "
(Mü'minün, 104)

f- "Boyunlarında halkalar ve zincirler olarak kaynar suya sürülür, sonra ateşte yakılırlar. "
(Mü'min, 70-72).

g- İnkâr edenlere ateşten elbiseler kesilmiştir. Başlarına kaynar su dökülür de bununla karınlarındakiler ve derileri eritilir. Demir topuzlar da onlar içindir. Orada uğradıkları gamdan ne zaman çıkmak isteseler, her defasında oraya geri çevrilirler. Ve kendilerine "yakıcı azabı tadın"denir.
(Hâcc, 19-22).

h- Derileri yandıkça azabı tatmaları için yeniden başka derilerle değiştirilir.
(Nisâ, 56).

i- Ölümü isterler fakat azabları devamlıdır, ölmezler.
(Zuhruf,74-77; Fatır,36).

Peygamberimizin (sav) ifadesine göre:

"Cehennem ateşi (miktarca ve sayıca) dünya ateşleri üzerine altmış dokuz derece fazla kılınmıştır. Bunlardan her birinin harareti bütün dünya ateşinin harareti gibidir. "

Cezalar, işlenen suçlar cinsinden olacaktır. Dilleriyle suç işleyenlerin cezaları dillerine; elleriyle günah işleyenlerin cezaları ellerine vs. tatbik edilecektir.

CENNET ŞU ANDA VARMI ?

Ehl-i Sünnet inancına göre, Cennet halen vardır, yaratılmıştır, hazırlanmıştır. Nitekim şu ayet bunu açıkça ifade eder:



"Rabbinizin mağfiretine ve eni göklerle yer kadar olan Cennet'e koşun. O Cennet takva sâhipleri için hazırlanmıştır. "
(Âli İmrân, 133)

Peygamber Efendimiz (sav.) şöyle buyurmuşlardır:
"Demincek Cennet ile Cehennem şu duvarın yüzünde bana arz olundu."

"Cennet bana yaklaştı, o kadar ki, eğer cür'et edeydim salkımlarından bir tânesini size getirebilecektim."


CENNET'in GÜZELLİKLERİ


Kur'an'da Cennet'in niteliklerinden bazılarına şu şekilde değinilir:

1- Altlarından ırmaklar akan, birbiri üzerine bina edilmiş yüksek köşkler (1), güzel meskenler (2)

2- Türlü ağaç ve meyvalara, akar kaynaklara, görünüş ve kokusu güzel, isteyenlerin yanına kadar sarktığından koparılması kolay, türlü bol meyvelere sahip (3)

3- Gönlün çekeceği her türlü yemek ve etler, türlü kokulu içecekler, temiz şaraplar ve çeşit çeşit tükenmez nimetleri içeren bir mekân.

"Onlara Cennet'te bir meyve, içlerinin çekeceği bir et verdik (vereceğiz)" (4)

"Canların isteyeceği ve gözlerin hoşlanacağı ne varsa, hepsi oradadır. Siz de orada devamlı olarak kalacaksınız. İşte bu, sizin çalıştığınız ameller sebebiyle mirasçı kılındığınız Cennet'tir. Sizin için orada çokmeyveler vardır, onlardan yiyeceksiniz." (5)

"Cennet şarabından (dünya Şarabı gibi) mide ızdırabı yoktur"



4- Cennet'te hayat sonsuzdur, kin yoktur, boş lâf ve günah'a sokacak söz işitilmiş. "Biz o Cennetliklerin kalblerindeki kinleri çıkarır atarız. Hepsi kardeşler olarak tahtlar üzerinde karşı karşıya otururlar. Orada kendilerine hiç bir zahmet dokunmaz ve onlar oradan çıkarılacak da değillerdir" (7)

"Onlar Cennet'te ne bir boş laf işitirler ne de bir hezeyan. Ancak bir söz işitirler: Selâm.. (birbirleriyle selâmlaşır dururlar)."

5- Cennet nimetleri insan hayalinin erişemeyeceği güzelliktedir. Cennet'i aslında dünya ölçüleriyle tarif etmek mümkün değildir. Bununla beraber Cennet'teki eşsiz nimet ve saltanatı anlayabilmemiz için Allah Teâlâ onu bize şu şekilde tasvir etmiştir: (9)

"İşte bu yüzden Allah onları o günün fenâlığından esirger.

* (Yüzlerine) parlaklık, (gönüllerine) sevinç verir.
* Sabretmelerine karşılık onlara Cennet'i ve oradaki ipekleri lütfeder.
* Orada koltuklara kurulmuş olarak bulunurlar.
* Ne yakıcı sıcak görürler orada, ne de dondurucu soğuk.
* Ağaçlarının gölgeleri üzerlerine sarkar; kolayca koparılabilen meyveleri istifadelerine sunulur.
* Yanlarında gümüş kaplar ve billür kaselerle, gümüşî beyazlıkta şeffâf kupalarla dolaşılır ki ölçüsünde tavin ve takdir ederler.
* Onlara orada bir kâseden içirilir ki karışımında zencefil vardır. (Bu şarap) orada bir pınardandır ki adına Selsebil denir.
* Cennettekilerin etrafında öyle ölümsüz genç nedenler dolaşır ki, onları gördüğünde kendilerini etrafa saçılıp dağılmış inciler sanırsın.
* Ne yana bakarsan bak, (yığınla) nimet ve ulu bir saltanat görürsün.
* Üzerlerinde ince yeşil ipekli, parlak atlastan elbiseler vardır.
* Gümüş bilezikler takınmışlardır. Rableri onlara tertemiz içecekler içirir.

Onlara: "İşte bu sizin işlediklerinizin karşılığıdır, çalışmalarınız şükre değer" denir. "



Cennet'in tasviri konusunda söylenecek son söz şu kudsî hadisin ifade ettiği durumdur:

Hz. Peygamber (s.a.s.) şöyle buyurmuştur:

Cenâb-ı Hak buyuruyor ki:

"Salih kullanım için ben, Cennet'te hiç bir gözün görmediği hiç bir kulağın işitmediği ve hiç bir insan gönlünün hatırlamadığı bir takım nimetler hazırladım."

Başka bir hadislerinde de, Rasûlullah (s.a.s.) Cennet'in gümüş ve âltın kerpiçten yapıldığını, harcının misk, taşlarının inci ve yakut olduğunu, oraya girenlerin bolluk ve refâh içinde, üzüntüsüz ve kedersiz yaşayacağını ebedî kalacaklarını, ölmeyeceklerini, elbiselerinin eskimeyeceğini ve gençliklerinin yok olmayacağını ifade eder.

Son düzenleyen asla_asla_deme; 4 Mayıs 2009 19:20
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
7 Temmuz 2009       Mesaj #12
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Cehennemin kapıları

Sponsorlu Bağlantılar

Cehennemin Kapıları



Kur'an-ı Kerîm'de Cehennem'in yedi kapısının olduğu belirtilmektedir.

"Cehennemin yedi kapısı olup, onlardan her bir kapı için bir grup ayrılmıştır. " (Hicr, 44).

Onun, o cehennemin yedi kapısı vardır. Yani gireceklerin çokluğundan dolayı yedi giriş kapısı veyahut azgınlığın çeşit ve derecelerine göre, önce Cehennem, sonra Lezzâ, sonra Hutame, sonra Sa'îr, sonra Sekar, sonra Cehîm, sonra Hâviye isminde yedi tabakası vardır. Her kapı için, onlardan (o azgınlardan) bir grup ayrılmıştır.

Ebu's-Suûd Tefsiri'nde deniliyor k: "Muhtemelen yedi kapı ile sınırlanması, helak eden şeylerin beş duyu ile hissedilen şeylerle şehvet ve öfke kuvvetlerini gereğine mahsus olmasındandır." Bununla beraber bunda diğer bir ihtimal vardır ki, şeriat dili açısından akla daha uygundur. Çünkü cehennem kapılarının yedi olması ile cennet kapılarının sekiz olması arasında apaçık bir ilişki vardır. Bundan dolayı denebilir ki, bu kapıların mükellef organlarla ilgili olması düşünülür.

Bilindiği gibi insanın mükellef organları sekiz tanedir: Kalb, dil, kulak, göz, el, ayak, ağız, cinsel organ. Bunların yedisi açık, birisi gizlidir ki, o da kalbdir. Doğrudan doğruya Allah'a bakan kalp kapısı açık olursa, bu sekiz organın her biri Allah'ın emri üzere hareket ederek cennete birer giriş kapısı olabilir. Ve bu şekilde cennete sekiz kapıdan girilir.





Fakat içte ruh körlenmiş, kalb kapısı kapanmış bulunursa dıştaki yedi organın her biri cehenneme açılmış birer giriş kapısı olurlar. İşte cennet kapıları sekiz olduğu halde, cehennem kapılarının her birine ayrılmış bir grup olmak üzere yedi olması, Allah daha iyi bilir ki bu hikmetten dolayıdır. "Ve ona ruhumdan üflediğim zaman..." (Hıcr, 15/29) ifadesinin şerefine nail olmakla iman ve marifet kapısı olan kalb, cehenneme kapalıdır. Ondan yalnız cennete girilir, Allah'a erişilir. Kalbi açık olan kimse şeytana uymaz, Allah'ı inkâr etmekten ve O'na isyan etmekten sakınır.


Cennetlikler Kimlerdir?


Cennetlikler Kimlerdir?


Kur'an ve Sünnet'te ifade buyrulduğuna göre, peygamberlerin davetine uyup iman eden ve amel-i sâlih işleyen kimseler Cennet'e gireceklerdir. Bu kimseler Cennetliktir. Esasen Allah'a ve insanlara karşı görevlerini yerine getirmekle insan daha dünyada iken manevî bir huzura kavuşur, maddî refah sağlanır ama tam manasıyla huzur ve kardeşlik Cennet'te gerçekleşir:

"Takva sahipleri, elbette Cennet'lerde ve pınarlardadırlar. Girin oraya selâmetle, emin olarak. Biz, O Cennetliklerin kalblerindeki kinleri çıkarır atarız. Hepsi kardeşler olarak tahtlar üzerinde karşı karşıya otururlar. Orada kendilerine hiç bir zahmet dokunmaz ve onlar oradan çıkarılacak da değiller." (Hicr,45-48).

Kur'an-ı Kerîm de:

-Namazını eksiksiz kılanlar, malından bir kısmını yoksullara ayıranlar, ceza-hüküm gününe inananlar, Allah'ın gazabından korkanlar,ırzlarına sahip olanlar, sözlerine ve emânete sadık kalanlar, doğru şahitlikte bulunanlar (1).

-Cenâb-ı Hakk'ın rızasını dileyerek sabredenler (2);
-Şükredenler (3)
-Yürekten tövbe edenler (4)
-Allah yolunda canını feda eden şehitler (5)
-Allah'a yönelmiş bir kalble idealize olmuş müslümanlara "Allah'ın ölçüsünde Allah'a yönelenlere" içinde ebedî kalınacak Cennet'e girecekleri yüce Rabbimiz tarafından müjdelenmiştir.

"İmran b. Husayn (r.a.)'dan rivayete göre Hz. Peygamber (s.a.s.) Cennet ehlinin çoğunun fakirler olduğunu ifade buyurmuşlardır . Hadis yorumcuları bunu şöyle açıklarlar. Bir çok kötülükleri insana mal işletir. Çoğu insan mal yüzünden azar. Onun için maldan mahrum fakirler çoğunluğu oluşturduğundan bunların Cennet ehlinin çoğunluğunu teşkil etmesi de olağandır.
Kaynak: Cennet, Durak PUSMAZ, Şamil İslam Ansiklopedisi

1) Meâric, 70/23, 24, 25, 26, 27, 29, 33
2) Ra'd, 13/20, 21, 22, 23
3) Ahkâf, 35/15-16
4) Tahrim, 66/8
5) Bakara, 2/154
6) Kaf, 50/31-34

Son düzenleyen Blue Blood; 7 Temmuz 2009 16:44 Sebep: Mesajlar Otomatik Olarak Birleştirildi
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
11 Ağustos 2009       Mesaj #13
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Cennette Kadın

Gerek cennet ve gerekse cehennem, hem erkek ve hem de kadın kullar için açıktır, yaratılış bakımından bu iki cinsin cennet ve cehenneme girmeyi hak etmede fırsat eşitlikleri vardır. Fiilen hak ediş ise serbest irade ile gerçekleştirilen iyi veya kötü davranışlara bağlıdır.

Kitap ve sünnet kaynaklarında yapılan açıklamaları, uslübü ve islamı tam bilmeyenler yanlış anlamışlar, yanlış yorumlamışlar bunlardan, ilahi sıfatlar, mantık ve vicdan ile bağdaşmayan sonuçlar çıkarmışlardır. "Cennetin adeta erkek sultanların sarayı olması, kadınların orada da ikinci sınıf kullar durumunda oldukları, cehennemi dolduranların çoğunun kadınlar olması..." bu cümledendir. Bu yanlış anlayışları düzeltmek gerekirse;

Ayetlerde ve sayılan çok az sayıda mütevatir hadislerde, cennete veya cehenneme girme ve ebedi mutluluğa erme bakımından kadının aleyhinde olan bir bilgi mevcut değildir. Bu kaynaklarda, "nimette-külfette, cezada mükafatta eşitlik" bulunduğu bildirilmektedir.

Cennet yalnızca erkeklerin sarayları değildir; orada kadın da, erkek de saraylarının sultanlarıdır.

Cennette kadına da erkeğe de dilediği, arzu ettiği, canının çektiği, elde edince mutlu olacağı her şey verilecektir.

Cennet sonsuz bir mutluluk yeridir; ancak insanoğlu bu mutluluğu daha önce ne tanımış, ne tatmıştır. Bu sebeple insanların, dünyadaki zevkleri, alışkanlıkları, kadın-erkek ilişkisindeki cinselliği olduğu gibi ahirete taşımaları, nasları buna göre yorumlamaları gerçeğe uygun değildir.

Mütevatir olmayan hadislerde "cennette erkeklere ikişer adet dünya hatunu verileceği" bildirilmiştir. Bundan kadınların aleyhine ve erkeklerin lehine bir sonuç çıkarmak mümkün değildir; çünkü bu da erkeklerin dünyada tattıkları ve arzuladıkları şeylerin kelimeleri kullanılarak- imrendirmek üzere- söylenmiş bir sözdür. Ayrıca kadın tek olmayı istiyorsa veya başka erke istiyorsa ona da bunlar verilecektir. Burada önmelki olan dünyadaki isteklerimiz ve yapımız ile cennetteki isteklerimiz, isteme kabiliyetimiz ve yapımızı birbirine karıştırmamaktır. Problem varsa işte bu karıştırma sebebiyle vardır.

Vakı'a suresinde huriler kastedilerek "..onları bambaşka bir yapıda yeniden yarattım..." (56/22,37) buyurulmuştur. Müfessirler bu hurilerin dünyada yaşlanmış ve buruşmuş olarak vefat eden kadınlar oldukların ifade etmişlerdir. Buna göre huriler de melek değil, insandır, dünyada yaşamış kadınlardır ve cennette sayılan erkeklerden daha fazladır.

Erkek ve kadın olarak Allah Tealanı has ve arif kulları cenne, köşk, kadın, yiyecek, içecek, bağ ve bahçe için istamezler, cenneti aşık oldukları Cemal-i İlahi için, özledikleri Habibiullah (s.a.) için isterler.


Cennet Ağaçları

Ağaçlık mekanlar insanların, içinde bulunmaktan ruhen zevk aldıkları yerlerdendir İnsanlar her ne kadar binaların yoğunlukta olduğu şehir merkezlerinde yaşasalar da, genellikle ağaçlık, yeşillik mekanlarda bulunmak isterler Ağaçlık bir yere ait bir görüntü izlemek ya da böyle bir fotoğrafa hatta tabloya bakmak dahi insanlar için bir zevktir Dünyada pek çok faydasıyla yaratılmış olan ağaçlar, Rabbimiz'in insanlara sunduğu nimetlerdendir Görkemli görünümleri, benzersiz türleri, çeşitli renkleri, serinletici gölgelikleri ile ağaçlar, insanlara zevk verecek şekilde yaratılmışlardır Allah'ın "Boyları birbiriyle yarışan ve içiçe girmiş ağaçlı bahçeler" (Abese Suresi, 30) ayetiyle bildirdiği ağaçlar, ahirette cennete has üstün özellikleriyle yaratılmıştır Solmadan, kurumadan, yaprakları dökülmeden, ihtişamlı görünümleri ile, ağaçlar da cennetteki kusursuzluk içinde yaratılmışlardır Aşağıdaki hadislerde ise ağaçların özellikle gölgesinden bir cennet nimeti olarak sıkça bahsedilir:
Cennette öyle bir ağaç var ki bir süvari gölgesinde yetmiş yahut da yüz sene gider (de bitiremez) O huld -ebedilik- ağacıdır Cennette bir ağaç var ki, bir kimse dört yaşına girmiş bir dişi deve yavrusuna yahut da beş yaşına girmiş olan bir dişi deveye binmiş olsa da sonra ağacın dip tarafındaki gövdesini dönmeye başlasa hareket ettiği yere ulaşmadan deve ihtiyarlayarak düşer Onun taze dalları cennet surlarının ötesindekilere ulaşmaktadır Cennetteki her ırmak muhakkak o ağacın dibinden çıkmaktadır [Tezkireti'l Kurtubi, s 311/513]



Kendileri ve eşleri, gölgeliklerde, tahtlar üzerinde yaslanmışlardır
(Yasin Suresi, 56)
Cennette bir ağaç vardır ki, binekli bir kimse yüzyıl gölgesinde yürüse onu katedemez İsterseniz şu ayeti okuyun: "Daimi gölgededirler, çağlayıp duran su başlarındadırlar" [(Tirmizi), Kütüb-i Sitte-14, s 427/9]



Kuran'da "gölge içinde olmak"tan bir cennet nimeti olarak şöyle bahsedilir:
İman edip salih amellerde bulunanları, altından ırmaklar akan, içinde ebedi kalacakları cennetlere sokacağız Ve onları, 'ne sıcak-ne soğuk, tam kararında gölgeliğe' sokacağız (Nisa Suresi, 57)
Takva sahiplerine vaat edilen cennet; onun altından ırmaklar akar, yemişleri ve gölgelikleri süreklidir Bu korkup-sakınanların (mutlu) sonudur, inkar edenlerin sonu ise ateştir (Rad Suresi, 35)
Kendileri ve eşleri, gölgeliklerde, tahtlar üzerinde yaslanmışlardır (Yasin Suresi, 56)
Şüphesiz muttaki olanlar, gölgeliklerde ve pınar-başlarındadır; (Mürselat Suresi, 41)
Orada tahtlar üzerinde yaslanıp-dayanmışlardır Orada ne (yakıcı) bir güneş ve ne de dondurucu bir soğuk görürler (İnsan Suresi, 13)
Muharref İncil'de de cennetten bahsedilirken, Kuran'daki tariflerle mutabık " Ne güneş ne de kavurucu bir sıcaklık onları çarpacak" ifadesi yer almaktadır (Yuhanna'ya Gelen Esinleme, 7 bölüm, 16)
Cennetteki doğal güzelliklerin tarif edildiği pek çok hadiste Tuba ağacından ve onun özelliklerinden bahsedilir Bu ağaç hakkında Peygamberimiz (sav)'in tarifleri şöyledir:
Tuba cennette bir ağaçtır Büyüklüğü yüz yıllık yer tutar Ve cennet elbiseleri de onun tomurcuklarından yapılır [Ramuz el-Ehadis-2, s 313/7]
Tuba ağacı benzersiz özelliklere ve görülmemiş bir genişliğe sahiptir Bunun yanı sıra dünyadaki sebeplerin geçerli olmadığı cennet ortamında cennet elbiselerinin de bu ağaçtan yapıldığı ifade edilmektedir Başka hadislerde de Peygamberimiz (sav)'in cennetteki ağaçlarla ilgili tarifleri ise şöyledir:
ennet ağaçlarının dip gövdesi inci ve altın, yukarısı da meyvedir [Tezkireti'l Kurtubi, s 315/523]
Cennette hiçbir ağaç yoktur ki gövdesi, altından olmasın [(Tirmizi), Kütüb-i Sitte-14, s 427/10]
Cennette Allah'ın benzersiz, sonsuz yaratmasına şahit olacağımız için herşey mümkün olabilir Örneğin cennet ağaçlarının meyveleri yakut, elmas, safir gibi değerli taşlar şeklinde görünüp, ele alındığında yenecek hale geliyor olabilir
Cennetteki ağaçların mahiyetini soran bir sahabeye Peygamberimiz (sav)'in şöyle söylediği rivayet edilmiştir:
Bu ağaçların dalları kurumaz, yaprakları dökülmez, suyu kaybolmaz, meyvesi tükenmez [İlahi Dinlerde Cennet İnancı, s 54]

Alıntı

Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
11 Ağustos 2009       Mesaj #14
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Zebani

Cehenneme gidenlerle meşgul olan melek, cehennemlikleri cehenneme atmaya memur edilen melek, cehennem bekçisi. Çoğulu "zebâniyyûn"dur.

Cehennem bekçisi olan zebânîler, azap melekleri diye tavsif edilmiştir. Kur'ân-ı Kerîm diliyle zebânî, "Cehennem koruyucusu"dur.



Kur'ân-ı Kerîm'in altı ayrı sûresinde dokuz âyette (Zümer, 71, 73; Duhân, 47-50; Tahrîm, 6; Mülk, 8; Müddessir, 31; Alak, 18) "zebânî" kelimesine atıflar vardır.

Kelime açık olarak ve "ez-zebâniyye" şeklinde yalnız bir âyette (Alak, 18) geçmektedir.

Müddessir, 30. âyetinde zebânilerin sayısının 19 olduğu açıklanmış, onların melek olduğu özellikle belirtilmiştir.

Kur'ân-ı Kerîm'deki "zebânî" kelimesinin atıf şeklinde geçtiği âyet meâllerinin ilgili cümleleri şöyledir:



"Biz o ateşin bekçiliklerine meleklerden başkasını memur etmedik"
(Müddessir 31)

"Ey iman edenler, gerek kendilerinizi, gerek ailelerinizi öyle bir ateşten koruyun ki, onun yakacağı insanla taştır. O ateşin üzerinde iri gövdeli sert tabiatlı melekler vardır..."
(Tahrîm, 6)


"O küfredenler, ayrı ayrı bölükler halinde cehenneme sürüldü. Nihayet oraya geldikleri zaman onun kapıları açıldı. Cehennemin bekçileri onlara şöyle dedi..."
(Zümer, 71)

"(Zebânilere); Tutun onu da denilir, sürükleyerek cehennemin tâ ortasına götürün"
(Duhan, 47)

Bu meâller dikkatle incelendiğinde Müddessir, 31 ve Zümer, 71 âyetlerinde zebânilerin "Cehennem bekçileri" ve "Melek" oldukları, Tahrîm, 6 âyetinde ise cehennem görevlisi zebânîlerin "Sert tabiatlı melekler" olduğu açıklanmıştır. Duhan, 47. âyetinde zebânîlerin "Cehennemlik kişileri iteleyerek" cehenneme attıklarına atıf vardır. Zebânî kelimesi bir tek âyette, "Biz de zebânîleri çağırırız" (Alak, 18) açık olarak geçmektedir.



Fahruddin er-Râzî "ez-Zebâniyye"yi, "Onlar ehl-i meclis ve ehl-i meşveret olan azab melekleridir ki, şiddetle tutmak ve atmakla cehennemin işlerine memur olmuşlardır" şeklinde açıklamıştır. İnsanları şiddetle cehenneme itmeğe muktedir oldukları için onlara "zebânî" denmiştir.

Kaynak: Zebani, Osman CİLACI, Şamil İslam Ansiklopedisi
asla_asla_deme - avatarı
asla_asla_deme
VIP Never Say Never Agaın
28 Kasım 2009       Mesaj #15
asla_asla_deme - avatarı
VIP Never Say Never Agaın
Kabir: Cennete Açılan Kapı
Kabir ahiret yolundaki ilk duraktır. İnsanı çok sevdiği gençliğinden hayatından dünyasından ve tüm sevdiklerinden ayıran ölüm insana çok acı geliyor. Ölümü hatırlamak bile insanın nefsine gayet ağır geliyor.
Nefis ne kendisinin ne de sevdiklerinin ölümünü düşünmek bile istemiyor. Ama şurası bir hakikat ki; ölüm öldürülmüyor kabir kapısı kapanmıyor. Herkes -ister istemez- o kapıdan girecek. Acaba ölüm o kadar çirkin bir şey mi ki bir çok insan ondan ürküyor. Ölüm nedir ne değildir?

Evet her insan ister istemez kabre girecek. İşte o kabre girmenin üç yolu vardır.

Birincisi: Allah’a ve ahiret gününe iman edip inandığı gibi yaşayan mü’minler için o kabir bu dünyadan daha güzel bir alemeaçılan kapıdır. Cennete giden yolda ilk durak kabirdir ki; her mü’min o yoldan geçerek cennetine ulaşır. Ölüm fani dünya hayatını alır yerine ebedi cennet hayatını bırakır. Dünyadaki geçici lezzetleri götürür baki nimetleri ve lezzetleri kazandırır. Öyle ki dünyanın bin sene saadetli hayatı bir günlük cennet saadetine karşılık gelmiyor. Hem cennetin bin senelik saadeti bir saat Cenabı Allah’ın Cemalini görmenin verdiği saadete denk gelmiyor. İşte ölüm insanı böyle tarifi mümkün olmayan saadetlere götüren bir vesiledir. İnsanı cennete götürecek bir ölüm elbette güzeldir. Kabir ise ebedi bir cennetin altın kapısıdır. Elbette güzeldir elbette sevilir.
Cennet ise dostlarla buluşma ve sevdiklere kavuşmanın yeridir. Beraberliklerin ebedileştiği yerdir. Evladın annesiyle ümmetin peygamberiyle buluşacağı kulların Rabbini görebileceği yer cennettir. İnsanı Rabbine kavuşturacak olan ölüm ne güzeldir. Müminler Azrail aleyhisselamın elinden cennetin davetiyesini alıp ölüm meleğini gülerek karşılarlar.

Şu halde müminlerin dünya hayatı da saadetlidir. Çünkü bir gün mutlaka kabir kapısından cennete gireceğini düşündüğünden dünyayı bekleme salonu olarak görür. Sanki her an; -haydi gel ve cennete gir! denilmesini bekliyor. Elbette böyle bir bekleyiş madalyasını almayı bekleyen insanın bekleyişinden bin derece daha sevinçlidir. Madem Allah’a ve ahiret gününe iman edip inandığı gibi yaşıyor farz ibadetlerini yapıp haramlardan -elinden geldiği kadar- kaçınmaya çalışıyor. Elbette böyle bir mü’min Cenabı Allah’ın rahmetinin bir eseri olarak cenneti ümid edebilir. İşte bu ümid sayesinde cennet saadetinin bir küçük misalini kalbinde yaşar. İmanı sayesinde her iki dünyada da huzuru bulur hayatından lezzet alır. Ne mutlu inanıp inandığı gibi yaşayan o bahtiyar insanlara!

İkincisi: Kabir Allah’a ve ahiret gününe inandığı halde inandığı gibi yaşamayan insanlar için bir zindan kapısıdır. İnandığı halde farz ibadetlerini yerine getirmeyen Allah’ın açıkça haram kıldığı şeylerle uğraşan fasık bir insan için ölüm acıdır. Çünkü ahiretin varlığına inanıyor ama diğer taraftan yaptıklarının da hep haram olduğunu bilen bir insan o yaptıklarının hesabının sorulacağını bilir. Günahlarla dolu bir hayatın sonu cehennem azabı olduğunu bildiğinden kabri cehennemin kapısı olarak görür. (Bu günahkar olarak ölenler içindir yoksa tevbe kapısı açıktır. Pişman olup tevbe eden ahiretini kurtarabilir.)

Eğer kişi ölümün güzel yönlerini bilmiyorsa zaten cehennem korkusu da olduğundan ve cennet ümidinin zayıf olduğundan ölüm o insana çok acı gelir. Çünkü o ölünce bütün sevdiklerinden ayrılacağını gençliğinden hayatından ve dünya lezzetlerinden mahrum olacağını düşünmekle cidden rahatsız olur. Kabir ona göre cehenemin kapısıdır bütün dostlardan ve sevdiklerden ayrılma noktasıdır. İşte inandığı gibi yaşamayan günahkar insanlar için ölüm çok acıdır kabir çok çirkindir. Yazıklar olsun ki inandığı halde tamamen imandan uzak yaşadığından cennet hayatını katbettiği gibi dünya saadetini de kaybetti. (Eğer son nefesinde imanını kaybetmemiş ise günahlarından dolayı cehennem azabı çektikten sonra yine cennete girer.)
Üçüncüsü: Allah’a ve ahiret gününe inanmayan imansız kişiler için kabir ebedi bir idam kapısıdır. Ölüm bir dar ağacıdır ecel bir cellattır her an başını kesmek için fırsatını bekliyor. Şu halde imansız birisi için ölüm çürümek yok olmak bütün dostlarından ve sevdiklerinden bir daha kavuşmamak üzere ayrılmaktır. Ölüm imanı olamyan kişinin nazarında hayal edilemeyecek kadar korkunç ve dehşet vericidir. İmanı olmadığından ahirette ebedi olarak cehennemde kalacağı gibi dünyada da cehenem azabının bir küçük misalini kalbinde hisseder kalbi yanar. Artık dünyada onun huzuru ve saadeti bulması mümkün değildir.

Ahirete inanmayan bir insan ölümü “çürümek” ve“yok olmak” olarak gördüğünden kabir onun için ağzını açıp üzerine hızla saldıran bir ejderhadır. Ecel denilen cellat onu her an kovalamakta ve nerede yakalarsa derhal başını uçuracaktır. Yukarıya atılan bir taş yere düşmeye mahkum olduğu gibi o da kendini ejderhanın ağzına girmeye mahkum olarak görür. Çünkü şu dünyada milyarlarca insan ve canlı yaşadı ve sonunda ölümden kaçamadı. Elbette kendisi de kaçamayacağını bilir.

Mesela yüz tane idamlık insan idam sehpalarının kurulmuş olduğu büyük bir meydanda bekletiliyor. Rastgele isimlerini çağırıp göz önünde idam ediyorlar. Şu halde her bir mahkum her an kendi isminin çağrılacağının endişesinden kendini bir an olsun kurtaramaz. Görüyor ki biraz sonra kendisinin de ismi okunacak o sehpada idam edilecektir. İşte böyle bir vaziyette idamını bekleyen bir insana bütün dünyayı saltanatıyla beraber verseniz onun ızdırabını dindiremezsiniz. Bunu gibi her bir insan da ölmek üzere doğuyor yani idam fermanını daha doğarken alıyor. Bakıyor ki her gün binlerce canlı ölüyor ve sanki “sen de öleceksin” diyor. Yine hergün yüzlerce insan ölüyor bir gün komşusu bir başka gün akrabası derken annesi babası ölüyor. Başka bir gün en umulmadık bir şekilde çok genç bir insanın öldüğünü görüyor. Ve bütün bu hadiseler “bir gün sıra sana da gelecek” diyor. Anlıyor ki her an ecel onu idam etmek üzere bekliyor. Böyle idamını bekleyen bir ecel mahkumunun dünyada huzuru bulması mümkün değildir. Binlerce yazıklar olsun o bedbaht adama ki Allah’ı ve ahiret hayatını inkar ettiği için ahirette ebedi bir cehennem azabı çekeceği gibi dünya hayatını da zindana çeviriyor.

Evet iman mü’minin kalbinde bir cennet çekirdeği misali dünyada huzur ve saadetinin kaynağı olduğu gibi küfür de cehennemin çekirdeği gibi kafirin kalbini yakar. Kalpteki huzurun kaynağı iman olduğu gibi stres ve ızdırabın da kaynağı küfürdür çaresi imandır. Fakat derin gaflet perdesi imanın lezzetini ve küfrün ızdırabını olduğundan daha az hissettirir. İmanı olmayan i küfrün verdiği ızdıraptan dolayı başını deve kuşları gibi sarhoşluk kumuna sokar gene de kurtaramaz.
Şeytan Yaşamak İçin Her Şeyi Yapar....
asla_asla_deme - avatarı
asla_asla_deme
VIP Never Say Never Agaın
22 Aralık 2009       Mesaj #16
asla_asla_deme - avatarı
VIP Never Say Never Agaın
Cennette İstenen Herşeyin Olması

Evrende var olan herşey Allah'ın sonsuz gücünü ve sonsuz aklını yansıtır. Allah dünyada imtihanın bir gereği olarak herşeyi bir kanun ile yaratmakta ve tüm olup bitenleri insan aklının kavrayabileceği makul sebep-sonuç ilişkileri içinde göstermektedir. Bundan dolayı insanlar bir meyve gördüklerinde bunun bir tohumdan gelişen ağacın zaman içinde verdiği meyve olduğundan şüphe duymazlar. Elbette ki Allah'ın kanununa göre dünyada meyvenin sebebi budur, fakat unutmamak gerekir ki Allah dilediği takdirde tüm evreni sebeplerden bağımsız da yaratabilir. Allah dilediğini dilediği şekilde ve zamanda, örneksiz olarak yaratan, hiçbirşeye ihtiyaç duymayandır. Dolayısıyla Allah'ın yaratması için de hiçbir sebebe, araca, aşamaya ihtiyaç yoktur. Dünyada herşeyin belli sebeplere, doğa kanunlarına bağlı olması insanları yanıltmamalıdır. Allah tüm bu sebeplerin Yaratıcısı olarak bunlardan tamamen münezzehtir. Nitekim cennette sebeplere bağlı yaratılış kalkacağı için ağaçtan kopan meyvenin yerine yenisi hemen geri gelecek, hiçbir eksilme olmayacaktır. Sebepleri de sonuçları da yaratan Allah'tır. Örneğin bir ağacın gölgesine baktığımızda bu gölgenin sebebinin Güneş ışınlarının yansıma açısı olduğu bilgisine sahibizdir. Gölge Güneş'in bir sonucudur, fakat Güneş'i gölgeye sebep kılan Allah'tır. Bu durum bir ayette şöyle bildirilmektedir:

Rabbini görmedin mi, gölgeyi nasıl uzatıvermiştir? Eğer dilemiş olsaydı onu durgun kılardı. Sonra Biz Güneş'i ona bir delil kılmışızdır. Sonra da onu tutup Kendimize ağır ağır çekmişizdir. (Furkan Suresi, 45-46)

... Allah onlardan razı oldu, onlar da O'ndan razı olmuşlardır. İşte büyük 'kurtuluş ve mutluluk' budur." (Maide Suresi, 119)

Dünyada bu şekilde herşeyi sebep sonuç ilişkisi içinde yaratması Allah'ın bir sanatıdır ve Rabbimiz'in bu tecellileri sonsuzdur. Allah herşeyi istediği anda, istediği şekilde yaratabilir veya dilediği her şekle çevirebilir. Evreni yoktan var eden Allah, dilediği zaman da dünyada kavramaya çalıştığımız kanunları ve sebepleri kaldıracaktır. Salih Müslümanlar cennette akıllarına gelen, hoşlarına giden herşeyi isteyebilecek, istemeleriyle birlikte Allah'ın izniyle bunlara anında sahip olacaklardır. Gerek kendileri, gerekse çevreleri istedikleri şekil ve surette olacak, her istediklerini yapıp, en zevk alacakları nimetler içinde yaşayacaklardır. Üstelik bunların hiçbiri bir ihtiyacı karşılamak, bir eksikliği gidermek, bir kusuru örtmek amacıyla da olmayacak, sadece Allah'tan bir nimet ve güzellik olarak cennet ehlinin zevk almaları için olacaktır. (En doğrusunu Allah bilir.)

Bu konuda hadislerde verilen örneklerden bir kısmı şöyledir:

Bir adam Resulullah aleyhissalatu vesselam'a: "Cennette at var mı?" diye sordu. Aleyhissalatu vesselam da:

"Allah Teala Hazretleri seni cennete koyduğu takdirde, kızıl yakuttan bir at üzerinde orada dolaşmak isteyecek olsan, o seni istediğin her yere uçuracaktır." buyurdular. Bunun üzerine diğer biri de:

"Cennette deve var mı?" diye sordu. Ama buna Aleyhissalatu vesselam öncekine söylediği gibi söylemedi. Şöyle buyurdular:

"Eğer Allah seni cennete koyarsa, orada canının her çektiği, gözünün her hoşlandığı şey bulunacaktır." ((Tirmizi), Kütüb-i Sitte-14, s. 431/14)

Hadiste bildirilen "canının her çektiği, gözünün her hoşlandığı şey" bizim dünyadaki ufkumuzla, hayal gücümüzle sınırlı değildir. Kuran'da Allah "... orada nefislerin arzu ettiği ve gözlerin lezzet (zevk) aldığı herşey var. Ve siz orada süresiz kalacaksınız" (Zuhruf Suresi, 71) ayetiyle bu nimetlerin zenginliğine dikkat çekmiştir. Bu konuyla ilgili diğer ayetler ise şöyledir:

... Orada nefislerinizin arzuladığı herşey sizindir ve istediğiniz herşey de sizindir. (Fussilet Suresi, 31)

... Onlar nefislerinin arzuladığı (sayısız nimet) içinde ebedi kalıcıdırlar. (Enbiya Suresi, 102)

Hepimizin dünyada isteyip de kimi zaman vakit ayıramamaktan, kimi zaman da risk taşımasından ötürü yapamadığımız pek çok şey vardır. Örneğin çok hızlı araba ya da motorsiklet kullanmak kimileri için heyecan verici bir zevk olabilir; kimileri ise uzun saatler derin sulara dalmak ya da yüksek dağlarda kayak yapmak, paraşütle yüzlerce metre yüksekten atlamak gibi tehlikeli sporlar yapmak isteyebilir. Ancak bunların hepsi kişinin hayatını risk altına sokan spor dallarıdır.

Her nefis, kazandıklarına karşılık bir rehinedir. Ancak Ashab-ı Yemin (sağ ehli) hariç. Onlar cennetlerdedirler...

(Müddessir Suresi, 38-40)

Pek çok kişi de profesyonel olarak müzik aleti çalabilmek, resim yapabilmek gibi özel yeteneklere sahip olmak isteyebilir. Bu gibi şeyler yeteneğin yanı sıra kimi durumlarda teknik bilgi ve uzun süren bir eğitim gerektirir. Cennette ise bir kimse dilediği herşeye sahip olabileceği için istediği anda hiçbir çaba sarf etmeden, yetenek gibi bir sebebe bağımlı olmaksızın böyle bir imkana sahip olabilir. (En doğrusunu Allah bilir.)

Bir hadiste cennetteki isteklerin sınırsızlığı şöyle vurgulanmıştır:

Rableri de şöyle buyuracak: "...Burası, size bolca vereceğim bir yerdir. İsteyin Benden ne isterseniz!"

Ondan hoşnutluk isteyecekler. O da şöyle buyuracak: "Zaten sizi buraya yerleştiren Benim hoşnutluğumdur. Size daha bolca vereceğim, isteyin!"

Arzuları bitinceye dek durmadan isteyecekler.

Kuran ayetlerinde ve hadislerde, cennette Allah'ın dilemesi ile nefsin arzuladığı herşeyin mümkün olacağı bildirilmektedir. Dolayısıyla insanların ancak hayal edebilecekleri ama dünyada mümkün olmayan şeyleri yaşamaları da mümkün olabilir. Örneğin at üzerinde uçmak dünya şartlarında imkan dahilinde değildir, ancak hadislerde dikkat çekildiği gibi bu da Allah'ın dilemesiyle cennette mümkündür. Bir hadiste isteyen kişinin uçabileceğinden şu şekilde bahsedilmektedir:

Eğer nasip olur da cennete girersen, "Kızıl yakuttan bir beygire bineyim" dersen binersin. "Uçayım dersen uçarsın." (Ramuz el-Ehadis-1, s. 149/5)

Bir başka hadiste ise cennetteki nimet genişliği hakkında Peygamberimiz (sav) şöyle buyurur:

"Allah Teâla Hazretleri ferman etti ki: "Ben Azimu'ş-Şân, salih kullarım için gözlerin görmediği, kulakların işitmediği ve insanın hayal ve hatırından hiç geçmeyen nimetler hazırladım." ((Buhari, Müslim, Tirmizi), Kütüb-i Sitte-14, s. 4419/1)

Cennette İstenen Şeylerin Anında Olması:

Dünyada güzel bir yemek isteyen bir kimsenin, bunun için emek ve zaman harcaması gerekecektir. Hiçbir girişimde bulunmadan, daha aklından geçirdiği anda bu yiyecekleri önünde hazır olarak bulması ihtimali ise nefsinin çok hoşuna gidecek bir durumdur. Ne var ki bu, dünya şartlarında mümkün değildir. Ancak vaat edilen cennet ortamında satın alma, emek ve zaman harcama gibi pek çok sebep ve aşama ortadan kalkarak nimetler insanın en çok hoşuna gidecek şekilde sunulur. Bir hadiste bu durum şöyle bir örnekle aktarılmıştır:

Cennette senin canın kuş isteyecek. Hemen kızartılmış olarak önüne getirilip konacaktır. (Büyük Hadis Külliyatı-5, s. 414/10123)

Bir rivayette Peygamberimiz (sav)'in şöyle bir hadisi haber verilir:

... kuşun etinden yemek o kimsenin hatırına gelir ve bunun üzerine hemen çeşitli et yemekleri halinde onun önüne varır. Cennet ehli ondan istediği kadar yer. Doyduğu zaman, kuşun kemikleri toplanır. Sonra uçar, dilediği gibi cennette otlamaya başlar. (Tezkire-i Kurtubi-1, s. 58)

Öte yandan cennet ortamında bir kimse ne isterse yapabileceği için hadiste de bahsedildiği gibi dilediği takdirde çalışmaya ihtiyacı olmadığı halde zevk için tarımla bile uğraşması mümkündür:

Peygamberimiz (sav)'in çöl halkından olan bir adamla konuşurken, sorularına şöyle cevap verdiği rivayet olunur:

Bir adam (cennette) ziraat yapmak için Rabbinden izin isteyecek. Rabbi ona diyecek ki: "Sen arzuladığın hal üzerine değil misin? O da şöyle diyecek: "Evet. Fakat ben ziraati seviyorum." diyecek. Ona izin verilecek, hemen tohum ekecek bir anda ekin verecek, büyüyecek, harmanı yapılıp, dağlar gibi mahsul yığılacak... ((Buhari), Büyük Hadis Külliyatı-5, s. 413/10119)

İstendiği Gibi Suret Değiştirebilme:

İnsanlara yüzleri ve fizikleri ile ilgili tercih imkanı sunulsa kuşkusuz herkes kusursuz bir görünüşe sahip olmayı ister. Çünkü insanın ruhu güzellikten zevk alacak şekilde yaratılmıştır ve her zaman en kusursuz olanı, en mükemmeli arar. En ufak bir detaydaki kusur bile gözüne çarpar, dikkatini çeker. Ne var ki insan aradığı kusursuz güzelliği dünyada tam olarak hiçbir zaman bulamaz. Bir kişi dünyanın en güzel insanı da olsa kaçınılmaz olarak yaşadığı acizlikler, hastalıklar ve en önemlisi ölümlü olması onun bu güzelliğine gölge düşürür. Çünkü imtihanın bir gereği olarak dünyada hemen herşey eksik ve kusurlarla birlikte yaratılmıştır. Bu eksik ve kusurların insanların ahirete yönelmeleri ve cennet hayatını özlemeleri açısından çok büyük hayır ve hikmetleri vardır. İnsanın hoşuna giden kusursuzluğun ve güzelliğin gerçek yeri ise cennettir. Allah cennette kişiyi kusursuz güzellikte ve onun en hoşuna gidecek surette yaratacaktır. Üstelik bu güzellik tek bir suretle sınırlı değildir. Allah cennetteki kullarına istedikleri zaman istedikleri sureti seçebilecekleri bir imkan verecek, bu şekilde cennet ehli her istediğinde farklı bir güzelliğe sahip olabilecektir.

... Orada nefislerinizin arzuladığı herşey sizindir ve istediğiniz herşey de sizindir.

(Fussilet Suresi, 31)

Peygamber Efendimiz (sav) müminlerin cennetteki çarşılardan beğendikleri surete gireceklerini bir hadisinde şöyle haber verir:

Cennette bir çarşı vardır. Ancak orada ne alış, ne de satış vardır. Sadece erkek ve kadın suretleri vardır. Erkek bunlardan bir suret arzu ederse o surete girer. ((Tirmizi), Kütüb-i Sitte-14, s. 434/17)

Gece Olmaması:

Gece, dünya hayatında insanlar için bir dinlenme vakti olarak yaratılmıştır. Cennette uykuya ve dinlenmeye ihtiyaç kalmayacağı için, gecenin karanlığına da ihtiyaç olmayacaktır. Cennette gecenin olmadığı hadislerde şöyle bildirilir:

Cennette gece yoktur. O, ışık ve nurdan ibarettir... (Ramuz el-Ehadis-2, s. 366/4)

Uyku Olmaması:

Uyku insanın dünyada yaşadığı acizliklerden biridir. Tüm insanlar uykuya ihtiyaç duyacak şekilde yaratılmışlardır ve ne kadar isteseler de buna karşı direnemezler. Dahası vücut uykusuz kaldığında hastalıklara karşı direnci düşer, kişi yorgun bir görünüm alır. Öte yandan uykuya harcanan vakit de azımsanamayacak kadar uzundur. İnsan, yaklaşık olarak ömrünün üçte birini uykuda geçirir. Bu aynı zamanda dünyada zaten kısa olan ömrünün çok büyük bir bölümünü bir nevi ölü gibi geçirdiği anlamına gelir. Nitekim Kuran'da "Allah, ölecekleri zaman canlarını alır; ölmeyeni de uykusunda (bir tür ölüme sokar). Böylece, kendisi hakkında ölüm kararı verilmiş olanı(n ruhunu) tutar, öbürüsünü ise adı konulmuş bir ecele kadar salıverir..." (Zümer Suresi, 42) ayetiyle uykunun bir tür ölüm olduğu haber verilmiştir. Fakat cennette uyku, yorgunluk gibi acizlikler yoktur. Allah "Onlara orada onlara hiçbir yorgunluk dokunmaz..." (Hicr Suresi, 48) ayetiyle bu gerçeği kullarına bildirmiştir. Bir hadiste ise cennette uykunun olmadığı şöyle açıklanmıştır:

Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'e: "Cennet ehli uyur mu?" diye sordular. Şöyle buyurdu: "Uyku, ölümün kardeşidir. Cennet ehli uyumazlar." (Büyük Hadis Külliyatı-5, s.414/10125)

Anlaşmazlık Olmaması:

Cennet ehlinin en önemli özelliklerinden biri de ahlaklarının çok güzel olmasıdır. Bir hadiste cennetteki müminlerin huylarının güzelliğine şöyle dikkat çekilmiştir:

Ben, cennet bahçelerinde, cennetin üstünde ve cennetin alt tarafında birer köşke şu kimse için kefilim ki, o haklı olduğu halde mücadeleyi terk eder, şaka için de olsa, yalanı söylemez ve insanlar(a örnek olması) için ahlakını güzelleştirir. (Ramuz el-Ehadis-1, s. 152/6)

Vicdanını kullanan, Allah'tan korkup sakınan kişilerin bulunduğu bir ortamda herkes rahat eder. Güzel ahlakın yaşanmadığı bir yerde ise çekişme, kıskançlık, kavga, kızgınlık, kin, alay, alınganlık vardır. Kuran ahlakından uzak yaşayan kimseler, bu kötü ahlak özelliklerinden ötürü, kendi elleriyle cehennemi hatırlatan bir ortam oluştururlar.

"Onların göğüslerinde kinden (ne varsa tümünü) sıyırıp-çektik, kardeşler olarak tahtlar üzerinde karşı karşıyadırlar."

(Hicr Suresi, 47)

Huzurlu, mutlu, güven dolu bir ortam içinde dostça, kardeşçe, hoşgörü ile yaşayabilecekken, dünyevi hırsların peşinde, kendi istek ve tutkularına kapılarak çok büyük bir nimet kaybına uğramış olurlar. Müslümanlar için ise dünyada sabırlı, itidalli, akıllı, makul, dengeli, affedici, şefkatli, sevgi dolu, güzel ahlaklı olmanın derin bir imani zevki vardır. Bir mümin bu güzel özellikleri kendinde gördüğünde ayrı bir haz alır, başka müminlerde gördüğünde bunlardan da ayrı bir zevk alır. Sonsuza kadar sürecek olan bu hoşnutluk, zevk ve güzellikler cennette de artarak sürer. Peygamber Efendimiz (sav)'in hadislerinden birinde cennetteki bu ortam şöyle tarif edilir:

... Kalpleri, tek bir kimsenin kalbi gibidir. Aralarında ihtilaf, husumet yoktur... (Kütüb-i Sitte-14, s. 449/3)

Benzer başka bir hadiste de cennet ehlinin ahlakından şöyle bahsedilmektedir:

Onların ahlakı bir tek kişinin ahlakı üzeredir. (Tezkireti'l Kurtubi, s. 329/579)

Nitekim Allah Kuran'da cennetine layık gördüğü mümin kulları için "Onların göğüslerinde kinden (ne varsa tümünü) sıyırıp-çektik, kardeşler olarak tahtlar üzerinde karşı karşıyadırlar." (Hicr Suresi, 47) buyurarak, onların yaşadıkları candan ve samimi dostluğa dikkat çeker.

Üzüntü, Sıkıntı Gibi Olumsuzlukların Olmaması:

Üzüntü, sıkıntı gibi insanlara azap veren ruh halleri, din ahlakından uzak yaşayan kimselerde sıkça görülür. Allah'ın herşeyi bir kader üzerine, hayırla yarattığını göz ardı eden bu kimseler aksilik, zorluk gibi görünen olaylar karşısında korku ve paniğe kapılırlar. Allah'a tevekkül etmedikleri için sıkıntıya düşer, hayıflanır, hatta sağlıklarına zarar verecek derecede büyük bir üzüntü yaşarlar. Oysa insan kendisi için neyin hayır neyin şer olacağını bilemez, ancak Allah bilir. Bir ayette bu gerçek şöyle bildirilir:

... Olur ki hoşunuza gitmeyen bir şey, sizin için hayırlıdır ve olur ki, sevdiğiniz şey de sizin için bir şerdir. Allah bilir de siz bilmezsiniz. (Bakara Suresi, 216)

Dünyada zorluk, sıkıntı gibi görünen bir durum ahirette kişinin cennetine vesile olacak bir güzelliğe dönüşebilir. Bunun bilincinde olan müminler, dünyada karşılaştıkları sıkıntı ve zorluk gibi görünen olumsuzlukları imanlarının gücü ile kendilerinden uzaklaştırırlar. Allah'a teslim olmanın, yarattığı herşeyden razı olmanın rahatlığı ve huzuru içinde, karşılaştıkları her olayı Allah'ın yarattığı bir güzellik olarak değerlendirirler. Bu yüzden cennet umudu taşıyan müminler dünyevi hiçbir şeyi olumsuzluk olarak değerlendirmezler. Cennette ise Allah'ın rahmetiyle, sonsuza kadar üzüntü, sıkıntı, endişe gibi duygulardan uzak yaşayacaklardır. Hadislerde cennetteki bu nimet şöyle haber verilir:

... Her kaygının da arkası kesilecektir. Cehennem ehlinin kaygısı müstesna... (Ramuz el-Ehadis-2, s. 342/15)

... onlar şöyle diyecekler: "Biz ebedileriz, asla helak olmayız, biz mutlu kişileriz, asla kederlenmeyiz... ((Tirmizi), Büyük Hadis Külliyatı-5, s. 409/10099)

Derler ki: "Bizden hüznü giderip yok eden Allah'a hamdolsun; şüphesiz Rabbimiz, gerçekten bağışlayandır, şükrü kabul edendir."

(Fatır Suresi, 34)

... Orada hiçbir dert ve tehlike yoktur... (Ramuz el-Ehadis-1, s. 170/1)

İncil'de ise bu konu şöyle yer alır:

... "Beyaz kaftan giyinmiş olan bu kişiler kimlerdir, nereden geldiler?"... Bana dedi ki, "Bunlar, o büyük sıkıntıdan geçip gelenlerdir... Bunun için, Allah'ın tahtının önünde duruyorlar... Taht üzerinde oturan, çadırını onların üzerine gerecektir... Allah onların gözlerinden bütün yaşları silecektir." (Yuhanna'ya Gelen Esinleme, 7. bölüm, 13-17)

Allah Kuran'da müminlerin bu huzurlu ruh hallerini şöyle bildirmektedir:

Allah'ın Kendi fazlından onlara verdikleriyle sevinç içindedirler. Onlara arkalarından henüz ulaşmayanlara müjdelemeyi isterler ki onlara hiçbir korku yoktur, mahzun da olacak değillerdir. (Al-i İmran Suresi, 170)

Derler ki: "Bizden hüznü giderip yok eden Allah'a hamdolsun; şüphesiz Rabbimiz, gerçekten bağışlayandır, şükrü kabul edendir." (Fatır Suresi, 34)

Artık Allah, onları böyle bir günün şerrinden korumuş ve onlara parıltılı bir aydınlık ve bir sevinç vermiştir. (İnsan Suresi, 11)

Nimetin parıltılı-sevincini sen onların yüzlerinde tanırsın. (Mutaffifin Suresi, 24)

Daha önce de belirttiğimiz gibi dünyada var olan hemen herşey imtihanın bir gereği olarak özellikle eksik ve kusurlu yaratılmıştır. Müminler dünyada karşılaştıkları tüm zorluk ve sıkıntılara güzel bir sabır gösterir, Allah'a tevekkül ederler. Peygamberimiz (sav) hadislerinde kişinin ancak cennete girdiğinde gerçek anlamda rahata kavuştuğunu haber vermiştir:

Ancak cennete giren rahata kavuşur. (Ramuz el-Ehadis-1, s. 138/13)

Bir başka hadisinde ise Peygamberimiz (sav) cennetteki bu huzurlu ortamı şöyle tarif eder:

Cennet ebedi bir ikamet halinde parıldayan bir nur, yaygın bir koku, çok iyi inşa edilmiş bir köşk, akan bir ırmak, olgun bir meyve, yeşillik, neşe, serinlik, tazelik mahallidir.
Şeytan Yaşamak İçin Her Şeyi Yapar....
asla_asla_deme - avatarı
asla_asla_deme
VIP Never Say Never Agaın
26 Ocak 2010       Mesaj #17
asla_asla_deme - avatarı
VIP Never Say Never Agaın
Cehennem Azabının Miktar, Şiddet ve Şekli


Cehennem'de görülecek azabın miktar, şiddet ve şekillerini ancak Allah ve Rasûlü'nün bizlere bildirmesiyle ve bildirdikleri kadarıyla bilebiliriz. Kur'an-ı Kerîm'de belirtildiğine göre;

a- Cehennem kâfirleri çepeçevre kuşatır:

"Cehennem inkâr edenleri şüphesiz çepeçevre kuşatacaktır." (el-Tevbe: 9/49)

b- Cehennem ateşi sönmez:

"Biz sapık kimseleri kıyamet günü yüzü koyun, körler, dilsizler ve sağırlar olarak haşrederiz. Varacakları yer Cehennem'dir. Onun ateşi ne zaman sönmeye yüz tutsa hemen alevini artırırz." (İsrâ: 17/97)

c- Cehennem dolmak bilmez:

"O gün Cehennem'e: "doldun mu?" deriz. O! "Daha var mı?" der." (Kaf: 50/30)

d- Kaynarken çıkardığı ses:

"Rablerini inkâr eden kimseler için Cehennem azabı vardır. Ne kötü bir dönüştür. Oraya atıldıkları zaman onun kaynarken çıkardığı uğultuyu işitirler. Nerede ise öfkesinden çatlayacak gibi olur. İçine her bir topluluğun atılmasında bekçileri onlara: "size bir uyarıcı gelmemiş miydi" diye sorarlar. Onlar evet, doğrusu bize bir uyarırı geldi; fakat biz yalanladık ve Allah hiç bir şey indirmemiştir, siz büyük bir sapıklık içerisindesiniz, demiştik " derler." (el-Mülk: 67/6-9)

e- "Ateş onların yüzlerini yalar, dişleri sırıtıp kalır." (el-Mü'minün: 23/104)

f- "Boyunlarında halkalar ve zincirler olarak kaynar suya sürülür, sonra ateşte yakılırlar." (el-Mü'min: 40/70-72)

g- “İnkâr edenlere ateşten elbiseler kesilmiştir. Başlarına kaynar su dökülür de bununla karınlarındakiler ve derileri eritilir. Demir topuzlar da onlar içindir. Orada uğradıkları gamdan ne zaman çıkmak isteseler, her defasında oraya geri çevrilirler. Ve kendilerine "yakıcı azabı tadın"denir.” (el-Hâcc: 22/19-22)

h- Derileri yandıkça azabı tatmaları için yeniden başka derilerle değiştirilir. (en-Nisâ: 4/56)

i- Ölümü isterler fakat azabları devamlıdır, ölmezler. (43/74-77; 35/36).

Hz. Peygamber'in ifadesine göre

"Cehennem ateşi (miktarca ve sayıca) dünya ateşleri üzerine altmış dokuz derece fazla kılınmıştır. Bunlardan her birinin harareti bütün dünya ateşinin harareti gibidir."

Kur'an-ı Kerîm, Cehennem ehlinin çekeceği azap ve yiyecekleri hakkında da bir takım tasvir ve izahlarda bulunur:

"(Nasıl) ağırlanmak için bu (nimet) mi hayırlı yoksa zakkum ağacı mı? Biz onu zalimler için bir fitne (sınama vesilesi veya azap) kıldık. O, Cehennem'in dibinde çıkan bir ağaçtır. Tomurcukları şeytanların başları gibidir. Onlar ondan yiyecekler ve karınlarını onunla dolduracaklar. Sonra onların, bunun üzerine kaynar su karıştırılmış bir içkileri vardır. (Yedikleri zakkum, boğazlarını yakar) Yanan boğazlarını dindirmek için içecek bir şey ararlar. Ama kaynar su katılmış kusuntu ve irinden başka içecek bulamazlar." (Sâffat: 37/62-67)

"O ayetlerimizi inkâr edenleri yakında bir ateşe sokacağız, (öyle ki) derileri piştikçe azabı tatsınlar diye onlara başka deriler vereceğiz! Şüphesiz Allah daima üstün ve hikmet sahibidir." (en-Nisâ: 4/56)

Cezalar, işlenen suçlar cinsinden olacaktır. Dilleriyle suç işleyenlerin cezaları dillerine; elleriyle günah işleyenlerin cezaları ellerine vs. tatbik edilecektir.

Cehennem'in yakacağı hakkında da Kur'an'da bilgi verilmekte ve şöyle denilmektedir:

"Ey inananlar, kendinizi ve ailenizi bir ateşten koruyun ki, onun yakıtı insanlar ve taşlardır." (et-Tahrîm: 66/6)

Kur'an'da Cennet ehli ile Cehennem ehli arasında konuşmalar yapılacağı da belirtilerek bu konuşmalardan nakiller yapılmaktadır:

"O gün münâfık erkekler ve münâfık kadınlar (sür'atle Cennet'e girmekte olan) müminlere derler ki: "(Ne olur) bize bakın da sizin nurunuzdan alalım." Onlara: "Arkanıza dönün de nur arayın!" denilir (Kendileriyle alay eden bu ses, onlara diyor ki: Arkada kalan dünyaya dönün nur orada aranır. Nurun kaynağı, dünyada yapılan işlerdir. Böyle denilir ve müminlerle münafıkların) aralarına kapılı bir sur çekilir ki, onun içinde rahmet vardır. Dış yönünde de azap. (Münafıklar), onlara seslenirler: "Biz de sizinle beraber değil miydik" Müminler derler ki: "Evet ama, siz kendi canlarınıza kötülük ettiniz. (İnananların başlarına felaket gelmesini) gözlediniz. Şüphe ettiniz, kuruntular sizi aldattı. Allah'ın emri (olan ölüm) gelinceye kadar (böyle hareket ettiniz). O çok aldatıcı (şeytan) sizi Allah hakkında aldattı." (el-Hadîd: 57/13-14)

Başka bir yerde de şöyle anlatılır


"Cennet halkı, ateş halkına seslendi: Rabbimiz'in bize vadettiğini biz gerçek bulduk. Siz de Rabbiniz'in size vadettiğini gerçek buldunuz mu? (Onlar da): Evet dediler ve aralarında bir ünleyici: Allah'ın lâneti zalimlerin üzerine olsun! diye ünledi." (el-Â 'raf: 7/44-45)

İnsanın eğitimi ve iyi davranışlara yönlendirilmesi açısından Cennet ve Cehennem inancının dünya hayatına etkileri açıktır. Kişi, gizli ve açık yaptığı her şeyin karşılığını, bulacağını ve Cehennem'deki cezânın dehşetini hatırladığında, elbette hareketlerine çeki düzen verme ihtiyacını duyacaktır.


[1] Tecrîd-i Sârih Tercüme ve Şerhi: 9/50.

[2] M. Sait Şimşek, Şamil İslam Ansiklopedisi: 1/281-282.


Şeytan Yaşamak İçin Her Şeyi Yapar....
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
11 Şubat 2010       Mesaj #18
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Cennetliklerin Bazı Nitelikleri Ve Onlar İçin Hazırlanan

Bir Kısım Nimetler:


İmam Ahmed b. Hanbel... Ebû Hüreyre'den rivayet etti ki; Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
"Cennete girecek olan ilk zümrenin suretleri, dolunay gecesindeki ay gi*bi (parlak)dır. Cennetin içinde yere tükürmez, sümkürmez, dışkı yapmazlar. Tarakları altın ve gümüşten, buhurdanlıkları da öd ağacından olup kokuları da misktir. Her birinin iki zevcesi vardır. Bu zevceleri o kadar güzeldir ki, bacak kemiklerindeki ilikler, etin üstünden görünür. Aralarında anlaşmazlık ve düşmanlık yoktur. Gönül birliği vardır. Sabah akşam Allah'ı teşbih eder-ier." [25]
Ebû Ya'lâ... Ebû Hüreyre'den rivayet etti ki; Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
"Cennete ilk girecek olan zümrenin suretleri, dolunay gecesindeki ay gi*bi (parlak)dır. Onların peşi sıra gelenlerin suretleriyse gökteki en parlak yıl*dız gibi parlaktır. Orada küçük-büyük abdest bozmaz, tükürmez ve sümkür-niezer. Tarakları altından olup kokuları misk, buhurdanlıkları ise öd ağacm-dandır. Zevceleri, iri gözlü hurilerdir. Yaratılışları tek tip olup babaları Adem'in suretinde ve altmış zira' boyundadırlar."

Cennetlikler Kaç Yaşında Olacaklar?


İmam Ahmed b. Hanbel... Ebû Hüreyre'den rivayet etti ki; Rasûlul-lah(s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
"Cennetlikler cennete tüysüz, kılsız, beyaz tenli, kıvırcık saçlı, gözleri sürmeli, yaşları otuz üç, tıpkı Adem (a.s.)'in yaratılışında, yani altmış zira boyunda ve altı zira eninde olarak gireceklerdir."
Taberanî... Muaz b. Cebel'den rivayet etti ki; Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
"Cennetlikler cennete tüysüz, kılsız, gözleri sürmeli ve hepsi de otuz üç yaşında olarak gireceklerdir."

Cennetin Nuru, Pahası, Etrafının Hoşluğu, Sabah Akşam Manzarasının Güzelliği:


Yüce Allah buyurdu ki:
"Oranın neresine baksan, nimet ve büyük bir saltanat görürsün. Üzerle*rinde ince yeşil ipekli, parlak atlastan giyimlikler vardır. Gümüş bileziklerle süslenmişlerdir. Rableri onlara tertemiz içecekler içirir." (İnsan, 76/20-21)
"Orada temellidirler. Ne güzel bir yer ve ne güzel duraktır." (Furkân. 25/76) "Doğrusu cennette ne acıkırsın, ne de çıplak kalırsın. Orada ne susarsın. ne de güneşin sıcağında kalırsın." (Tâ-Hâ. 20/118-119)
"Orada yakıcı sıcak ve dondurucu soğuk görmezler." (İnşân, 76/13)

Cennetin Esintisi, Kokusu Ve Kokusunun Etrafa Yayılması:


Cennetin güzel kokusu bir kaç senelik yoldan ve çok uzak mesafelerden dahi hissedilir.
Bununla ilgili olarak yüce Allah şöyle buyurmuştur:
"Allah, kendi yolunda öldürülenlerin işlerini boşa çıkarmaz. Onları doğ*ru yola eriştirir, durumlarını düzeltir. Onları, kendileri için kokulandırdığı cennete koyar." (Muhammed, 47/4-6)
Ebû Davud et-Tayalisî... Abdullah b. Amr b. As'tan rivayet etti ki; Ra*sûluIIah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
"Bir kimse gerçek babasından başka bir adamın oğlu olduğu iddiasında bulunursa. Cennetin kokusunu alamaz. Oysa cennetin kokusu, elli senelik -başka bir rivayete göre ise yetmiş senelik- yoldan hissedilir."

Cennetin Çarşısı:


Hafız Ebubekir b. Ebi Asım... Ebû Hüreyre'nin kendisiyle karşılaşan Saîd b. Müseyyeb'e şöyle dediğini rivayet etmişti: "Allah'tan dilerim ki; se*ninle beni cennet çarşısında bir araya getirsin." Saîd: "Orada çarşı var mı ki?" diye sorunca, Ebû Hüreyre dedi ki: "Evet vardır. Çünkü Rasûlullah (s.a.v.) bana şu haberi vermişti:
"Cennetlikler, amellerinin üstünlüğü sayesinde cennete girdiklerinde, dünyâ günlerinden cuma günü kadar olan bir zaman süresince kendilerine izin verilir. Cennet bahçelerinden birinde Cenab-ı Allah'ı ziyaret ederler. Onlar için nurdan, inciden, zebercedden, yakuttan, altundan, gümüşten, min*berler kurulur. Onların en aşağı mertebelisi -gerçi onların aşağı mertebelisi yoktur- misk ve kâfur tepeleri üzerinde oturur. Kürsülerde oturanların yerle*rinin kendilerinkinden üstün olmadığını görürler."

Cennetlikler Uyumazlar:


Hafız Ebubekir b. Merdeveyh... Câbir'den rivayet etti ki; RasÛlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
"Uyku ölümün kardeşidir ve cennetlikler uyumazlar."
Taberanî... Câbir'den rivayet etti ki; RasÛlullah (s.a.v.); kendisine. 'Cen*netlikler uyurlar mı?'diye sorulduğunda şöyle cevap vermiştir:
"Uyku, ölümün kardeşidir ve cennetlikler uyumazlar,"

Cennetliklere Doğum Yoluyla Çocuk Bahsedilmesi:


Cennetliklerden biri, dünyadaki gibi çocuk sahibi olma arzusuna kapılır-sa (ona hemen bir çocuk bahşedilir). Bununla ilgili olarak şöyle bir hadis va-rid olmuştur: İmam Ahmed b. Hanbel... Ebû Saîd'den rivayet etti ki; Allah'ın Peygamberi (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
"Cennette mümin kişi çocuk sahibi olmayı arzulayınca (karısının) hami*le kalıp doğurması ve çocuğunun da yaşını doldurması, arzu duyduğu o an*da hemen oluverir."

Cennet Ehlinin Kendi Kadınlarıyla Cinsel İlişki Kurmaları. Onlardan Biri Dilemedikçe De Çocuğu Olmaz:


Yüce Allah buyurdu ki:
"Doğrusu bugün cennetlikler eğlenceyle meşguldürler. Onlar ve eşleri gölgeliklerde, tahtlar üzerine yaslanmışlardır. Orada meyveler ve her istedik*leri onlarındır. Merhametli olan Rab katından onlara selâm vardır." (Yasin. 36/55-58)
İbn Mes'ud, İbn Abbas ve diğer bazı tefsircüer, ayette geçen meşguli*yetle, hurilerin bekâret zarını parçalama meşguliyetinin kastedilmiş olduğu*nu söylemişlerdir.

Cennet Ehlinin Hülleleri, Elbiseleri Ve Güzellikleri:


Allah'tan onlardan bize vermesini dileriz.
Yüce Allah buyurdu ki:
"Üzerlerinde ince yeşil ipekleri, parlak atlastan giyimlikler vardır. Gü*müş bileziklerle süslenmişlerdir. Rableri onlara tertemiz içecekler içirir." (in*san, 76/12)
"Bunlar, Adn cennetlerine girerler. Orada altın bilezikler ve incilerle süslenirler. Oradaki elbiseleri de ipektir." (Fâtır, 35/33}
"Doğrusu inanıp iyi hareket edenin ecrini zayi etmeyiz. İşte onlara, alt*larından ırmaklar akan Adn cennetleri vardır. Orada altın bilezikler takınır*lar. İnce ve kalın ipekliden yeşil elbiseler giyerek tahtları üzerinde otururlar. Ne güzel bir mükâfat ve ne güzel duraktır!" (Kehf, 18/30-31)
Buharî ve Müslim'in sahihlerinde rivayet olunduğuna göre RasûluUah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
"(Cennetteki) müminin hüllesi (elbise ve zineti) abdest alırken suyun ulaştığı yere kadar uzanır."
Hasan-ı Basrî dedi ki: "Cennette erkekler üzerindeki hülle kadınlar üze-rindekinden daha güzeldir."

Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
11 Şubat 2010       Mesaj #19
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Cehennemin 7 Kapısı ve Cehennem Tabakaları

Kur'an-ı Kerîm'de Cehennem'in yedi kapısının olduğu belirtilmektedir.
"Cehennemin yedi kapısı olup, her kapıdan onların girecekleri ayrılmış bir kısım vardır." (el-Hicr: 15/44)
Bu ayet iki şekilde tefsîr edilmiştir:
a- Cehenneme girecekler çok olduğu için;
b- Cezalandırma azgınlığın çeşit ve derecelerine göre olacağı için Cehennem'in yedi kapısı veya tabakası vardır. Bu kapı veya tabakalar şunlardır:

1- Cehennem: "Derin kuyu" demektir. Cehennem tabakalarına ait yedili tasnif sisteminde azabı en hafif olan en üst tabakadır. Sünnî âlimlere göre burası günahkâr mü'minlerin azap yeri olacak, bunların azabı sona erdikten sonra boş kalacaktır. Bu durumda cehennem, genel olarak ahiretteki azap yerinin bütününün; özel olarak da en üst tabakasının adı olmaktadır. Kur'an-ı Kerim'de 77 ayette geçmektedir.

2- Lâzâ (alevli ateş): "Hâlis ateş" anlamına gelen kelime Kur'an'da bir yerde geçmekte ve "bedenin iç organlarını söküp koparan" diye nitelendirilmektedir.
"Hayır (Allah onu azabdan kurtarmaz) Çünkü o Cehennem alevli bir ateştir." (el-Meâric: 70/15)

3- Saîr (çılgın ateş): "Tutuşturmak, alevlendirmek" anlamındaki sa'r kökünden sıfat olup, Kur'an'da 17 ayette yer alır. Kur'an'da çoğunlukla cehennemin bir adı olarak, bazen de "tutuşturulmuş, alevli ateş" manasında kullanılmıştır.
"O şeytanlara (ahirette) çılgın ateş azabı hazırladık." (el-Mülk: 67/5)
Ayrıca on beş ayette daha bu isimle geçmektedir.

4- Sakar (kırmızı ateş): "Şiddetli bir ısı ile yakıp kavurmak" anlamındaki sakr kökünden isimdir. Dört ayette cehennem kelimesi yerine kullanılmış, bunlardan Müddessir: 74/28-29. ayetlerde "yaktığı şeyi tüketircesine tahrip etmekle birlikte sönmeyip yakmaya devam eden ve insanın derisini kavuran" şeklinde nitelendirilmiştir.
"Hem ey Rasûlüm bilir misin, nedir o sakar (Cehennem)." (el-Müddessir: 14/27)

5- Hâviye (uçurum): "Yukarıdan aşağıya düşmek" anlamındaki hüviy kökünden isim olan hâviye, "uçurum, derin çukur" manasına gelir. Kur'an'da sadece bir yerde zikredilmiş ve ayetin devamında harareti yüksek ateş diye izah edilmiştir.
"O, kızgın bir ateştir." (el-Kâria: 101/9-11)

6- Hutame (kalbleri saran ateşli kaygı): "Kırmak, ufalayıp tahrip etmek" anlamındaki hatm kökünden olup, "Allah'ın yüreklere kadar tırmanan tutuşturulmuş ateşi" diye açıklanmıştır.

"Şüphesiz o, Hutame’ye (ateşe) atılacaktır." (Hümeze: 104/4)

7- Cahim (yanan kızgın ateş): "Kat kat yanan, alevi ve ısı derecesi yüksek ateş" anlamında olup 26 ayette ve bazı hadislerde geçer. Kur'an'da daha çok cehennem yerine, birkaç ayette de "tutuşturulan yakıcı ateş" anlamında kullanılmıştır.
"Küfredenler ve ayetlerimizi yalanlayanlara gelince, işte onlar Cahim'in yarânıdırlar." (el-Mâide: 5/10)

Kur'an'da cehennem için kullanılan başka kelime ve terkipler de mevcuttur.

Azabu’l-Harik: Beş ayette "azâbü'l-harîk" (yakıcı, ateş, yangın azabı) cehennem için kullanılır.

Hamim: 12 Ayette geçen "hamîm" (kaynar su) cehennemdeki azap türlerinden biri olmak üzere, bunun, cehennemliklere içirileceği ve başlarından aşağı döküleceği beyan edilir.

Semûm: Temas ettiği şeyi zehir gibi etkileyip dokularına işleyen sıcak rüzgâr anlamındadır. Cehennem azabının türlerinden olmak üzere iki ayette geçer.

Siccin: Hapishane, derin çukur anlamındaki "Siccîn" kelimesinin cehennemin veya oradaki vadilerden birinin adı olduğu kabul edilir.

Gayy, Veyl: Azıp sapmak anlamındaki "ğayy" kelimesi ile, yazıklar olsun, vay haline! anlamındaki "veyl" kelimesinin cehennemdeki bir kuyu, dağ veya vadinin adı olduğu da belirtilir.
İslam âlimleri, cehennemin yedi kapılı (yedi tabaka) oluşu üzerinde durmuşlardır. Ebussuud'a göre kapıların daha az veya daha çok değil de yedi oluşu, oraya girmeye sebep olan vasıtaların, yani beş duyu organıyla, şehvet ve gazap temayüllerinin toplam aynı sayıda olmasıyla ilgilidir. Elmalılı ise şöyle bir yorum yapmaktadır: İnsanın mükellefiyet organları beş duyu ile birlikte kalp ve tenasül uzvudur. Manevî anlamdaki kalp kapısı açık olursa kişi doğru yoldan yürüyerek cennete girer, aksi takdirde yedi organ, mükellefi yedi çeşit azaba sürükler. Nitekim cennet ehlinden söz eden ayetlerde onların kalplerinde kin ve kötülüğün bulunmadığı ifade edilir.

Hâviye, uçurum, derin çukur demektir. Hâviye adlı cehennemin derinliğini düşün! Dünyadaki şehvetlerin, nefsânî isteklerin derinliklerinin bir sonu olmadığı gibi, Hâviye'nin de derinliğinin sonu yoktur.





_Yağmur_ - avatarı
_Yağmur_
VIP VIP Üye
11 Mayıs 2010       Mesaj #20
_Yağmur_ - avatarı
VIP VIP Üye
Cennet Ehlinin Özellikleri

Pek çok ayet, namaz, oruç, zekat gibi belli başlı ibadetlerin yanı sıra güzel ahlaka ilişkindir. Allah insanlara hem kendilerinin güzel ahlaklı yaşamalarını, hem de diğer insanlara bunu tavsiye etmelerini emreder. Allah'ın emir ve tavsiyelerine uyulduğu ve herkesin güzel ahlak sahibi olduğu topluluklarda cennet hayatındakine benzer bir ruh hali yaşanır.

Müslümanlar Allah'ın muhlis kullarıdır. Her düşüncelerinde, tavırlarında ve konuşmalarında Allah'ın rızasını gözetir ve O'ndan korkup sakınarak hareket ederler. Şeytanın telkin ettiği gizli açık hiçbir olumsuzluğa asla izin vermeyen, aklı ve vicdanı temiz kişilerdir. Ahirete de bu temiz vicdanla giderler.

Allah, "Hani o, Rabbine arınmış (selim) bir kalp ile gelmişti." (Saffat Suresi, 84) ayetiyle Müslümanların ruhlarındaki bu temizliği bildirirken, "İçlerinde ebedi kalacakları altından ırmaklar akan Adn Cennetleri de (onlarındır). Ve işte bu, arınmış olanın karşılığıdır." (Taha Suresi, 76) ayetiyle cennetini bu kullarına vaat etmiştir.

Samimi Müslümanlar hırs, kin, kıskançlık gibi kötü ahlak özelliklerinden arınmış, kalplerini Allah'a bağlamış şekilde yaşarlar. Allah'ın "Bunlar, iman edenler ve kalpleri Allah'ın zikriyle mutmain olanlardır..." (Rad Suresi, 28) ayetiyle bildirdiği kişilerdir ve "İman edip salih amellerde bulunanlar ve 'Rablerine kalbleri tatmin bulmuş olarak bağlananlar', işte bunlar da cennetin halkıdırlar. Onda süresiz kalacaklardır." (Hud Suresi, 23) ayetinde bildirdiği gibi cennetle müjdelenmektedirler. Başka ayetlerde de Allah, "Ey mutmain (tatmin bulmuş) nefis, Rabbine, hoşnut edici ve hoşnut edilmiş olarak dön. Artık kullarımın arasına gir. Cennetime gir." (Fecr Suresi, 27-30) buyurmakta ve dünyada arınarak nefsi mutmain bulmuş kullarını cennetine çağırmaktadır.

Allah'ın razı olduğu bu özelliklere sahip olan iman sahiplerinin düşünceleri ve fiilleri imanlarının derinliğini yansıtır. Allah sevgisi ve korkusuyla hareket ettikleri için her halleri güzeldir. Sahip oldukları bu güzellik Allah'a samimi olarak kulluk etmelerinden kaynaklanan bir nurdur. Bu kişiler Allah'ın "... Onları, rüku edenler, secde edenler olarak görürsün; onlar, Allah'tan bir fazl (lütuf ve ihsan) ve hoşnutluk arayıp-isterler. Belirtileri, secde izinden yüzlerindedir. İşte onların Tevrat'taki vasıfları budur: İncil'deki vasıfları ise: Sanki bir ekin; filizini çıkarmış, derken onu kuvvetlendirmiş, derken kalınlaşmış, sonra sapları üzerinde doğrulup-boy atmış (ki bu,) ekicilerin hoşuna gider..." (Fetih Suresi, 29) ayetinde bildirdiği gibi yüzlerindeki secde izinden tanınırlar.


İman edip salih amellerde bulunanlar ise cennet halkıdırlar, orada süresiz kalacaklardır. (Bakara Suresi, 82)
Bakışları, Allah'ın lütfuyla son derece güzel ve anlamlıdır. Konuşmaları Allah'ın rızasına uygundur ve sözleri daima güzeldir. Allah'ın, "Görmedin mi ki, Allah nasıl bir örnek vermiştir: Güzel bir söz, güzel bir ağaç gibidir ki, onun kökü sabit, dalı ise göktedir. Rabbinin izniyle her zaman yemişini verir..." (İbrahim Suresi, 24-25) ayetlerinde bildirdiği gibi sarf ettikleri sözler hep güzel sonuçlar doğurur. İtaatli, yumuşak başlı, uyumlu, candan, samimi ve sıcak bir tavır içindedirler. Bu nedenle de güzel bir hayat içinde, dostluğu, sevgiyi en fazlasıyla yaşayan insanlardır. Onlara dünyada bu nimet ve güzellikleri yaşatan Allah'tır. Ahirette ise Allah bu nimetlerin sonsuzunu verecektir.

Peygamberimiz (sav) de pek çok hadisinde cennete giren kişilerin güzel ahlaklarına dikkat çekmiştir. Bunlardan biri şöyledir:

... Cennete girmelerini en çok sağlayan şeyler nelerdir? Allah korkusu ve güzel ahlaktır... [Ramuz el-Ehadis-1, s.12/8]

Peygamberimiz (sav) bir hadiste cennete layık olabilmek için hatırda tutulması gereken konuları da şöyle bildirmiştir:

... Allah'tan haya, kabirlerde çürümeyi unutmamak, içinizi ve ondakileri unutmamak, başı ve baştakileri unutmamanızdır. Kim ahiret ikramını isterse, dünya ziynetini terk etsin. İşte o vakit kul "Allah'tan hakkıyla haya etmiş" olur. O vakit Allah'ın dostluğuna nail olmuş olur. [Ramuz el-Ehadis-2, s. 343/2]

Güzel ahlak özellikleri olarak Peygamberimiz (sav) "adaletli"; "merhametli", "sabırlı"; "cömert"; "nazif" (temiz); "iffetli, namuslu" ve "dilde doğru" olmayı hadislerinde sıkça hatırlatmıştır.

Ayrıca Peygamberimiz (sav) cenneti kazanabilmek için "gizli ve aşikarede (açık) hayırhahlık"ta bulunmayı; "sözü hoş söyleme"yi; "genişlikte de darlıkta da Allah'a hamd" etmeyi; "sadaka ver"meyi; " Allah'a bir şeyi ortak koşmama"yı; "ilim peşinde olma"yı; "Allah'tan kork"mayı; elçiye "itaat" etmeyi; "kibir"den sakınmayı; "fakir olduğu halde iffetini muhafaza edip dilencilik ve yüzsüzlüğe düşme"meyi; "dosdoğru tacir" olmayı; Allah'tan "mutmain ol"mayı ve "Allah için, dini için hayırhahlıkta bulun"mayı hatırlatmıştır.

Peygamberimiz (sav)'in dikkat çektiği tüm bu konular Kuran'da Allah'ın hoşnutluğunu, sevgisini kazanmak için sahip olunması gereken mümin özellikleri olarak bildirilir.

İncil'de ise cennete layık olanların özelliklerinden şöyle bahsedilir:

... Göklerin egemenliği onlarındır... Onlar teselli edilecekler. Ne mutlu yumuşak huylu olanlara! Onlar yeryüzünü miras alacaklar. Ne mutlu doğruluğa acıkıp susayanlara! Onlar doyurulacaklar. Ne mutlu merhametli olanlara! Onlar merhamet bulacaklar. Ne mutlu yüreği temiz olanlara! Onlar Allah'ı görecekler. Ne mutlu barışı sağlayanlara!... Ne mutlu doğruluk uğruna zulüm görenlere! Göklerin egemenliği onlarındır. Sevinin, sevinçle coşun! Çünkü göklerdeki ödülünüz büyüktür... (Matta, 5. bölüm, 2-12)

Başka İncil pasajlarında ise cennete girecek olanların özellikleri şöyle ifade edilir:

İsa yola çıkarken, biri koşarak yanına geldi. Önünde diz çöküp ona, "İyi öğretmenim, sonsuz yaşama kavuşmak için ne yapmalıyım?" diye sordu. İsa ona, "Bana neden iyi diyorsun?" dedi. "İyi olan tek biri var, O da Allah'tır. O'nun buyruklarını biliyorsun: `Adam öldürme, zina etme, hırsızlık yapma, yalan yere tanıklık etme, kimsenin hakkını yeme, annene babana saygı göster.'" Adam, "Öğretmenim, bunların hepsini gençliğimden beri yerine getiriyorum" dedi. Ona sevgiyle bakan İsa, "Bir tek eksiğin var" dedi. "Git neyin varsa sat, parasını yoksullara ver; böylece gökte hazinen olur. Sonra gel, beni izle." (Markos, 10. bölüm, 17-21)

İşte bunlar; yaptıklarının en güzelini kabul ederiz ve kötülüklerinden geçeriz; (bunlar) cennet halkı içindedirler. (İşte bu,) Onlara va'dolunan doğru bir vaaddir.
(Ahkaf Suresi, 16)
... Birbirinizi kardeşçe sevin. Şefkatli ve alçakgönüllü olun. Kötülüğe kötülükle, sövgüye sövgüyle değil, tersine kutsamayla karşılık verin. Çünkü kutsanmayı miras almak üzere çağrıldınız. Şöyle ki, "Yaşamı sevmek ve iyi günler görmek isteyen, dilini kötülükten, dudaklarını da hileli sözlerden uzak tutsun. Kötülükten sakınsın ve iyilik etsin. Esenliği arayıp onun ardınca gitsin. (Petrus'un Birinci Mektubu, 3. bölüm, 8-11)

... Doğruluğun, Allah yolunun, imanın, sevginin, sabrın ve uysallığın ardından koş. İman uğrunda yüce mücadeleyi sürdür. Sonsuz yaşama sımsıkı sarıl. Bunun için çağrıldın ve birçok tanık önünde yüce inancı açıkça benimsedin. Şimdiki çağda zengin olanlara gururlanmamalarını, gelip geçici zenginliğe ümit bağlamamalarını buyur. Zevk almamız için bize herşeyi bol bol veren Allah'a ümit bağlasınlar. Onlara, iyilik yapmalarını, iyilikten yana zengin olmalarını, cömert ve paylaşmaya istekli olmalarını buyur. Böylelikle gerçek yaşama kavuşmak üzere gelecek için kendilerine sağlam temel olacak bir hazine biriktirmiş olurlar. (Pavlus'un Timoteyus'a Birinci Mektubu, 6. bölüm, 11-19)

Cennet Neşesini Yaşamak
Müslümanlar için dünyada en önemli nimetlerden biri ahirette cenneti kazanmayı umabilmeleridir. Allah dünyayı Müslümanların cennete özlem duyacakları şekilde yaratmıştır. Allah'ın ve ahiretin varlığına iman eden herkes, dünyada var olan nimet ve güzellikler karşısında hep cenneti hatırlayacak, bu nimetlerin geçici olduğunu bilerek cennetteki asıllarını isteyecektir. Nitekim böyle bir kimsenin cennete kavuşma isteği ve bundan duyduğu heyecan, tavırlarından, konuşmalarından, din ahlakını yaşama konusundaki samimi çabasından hissedilecektir.

Müminler cennete kavuşma umudu taşımalarından dolayı sürekli bir heyecan içindedirler. Heyecan ve şevklerinin yanı sıra Rabbimiz'in benzersiz nimetlerine mirasçı kılacağı kişilere vaat edilen cennetle sevinç ve neşe içindedirler.
İncil'de cennet sevincinden şöyle bahsedilir:

O gün sevinin, coşkuyla zıplayın! Çünkü gökteki ödülünüz büyüktür... (Luka, 6. bölüm, 23)


… Allah ise Kendi izniyle cennete ve mağfirete çağırır. O, insanlara ayetlerini açıklar. Umulur ki öğüt alıp-düşünürler.
(Bakara Suresi, 221)

İncil'in bir başka yerinde ise çok az kişinin cennete layık olacağından söz edilir:
Biri ona... "Kurtulanların sayısı az mı olacak?" İsa oradakilere şöyle dedi: "Dar kapıdan girmeye gayret edin. Size şunu söyleyeyim, çok kişi içeri girmek isteyecek, ama giremeyecek. (Luka, 13. bölüm, 23-24)

İmanın kazandırdığı akıl ve vicdanla, cenneti gereği gibi düşünebilen bir kimse, manevi derinliği ölçüsünde de bu nimetin farkında olarak yaşayacaktır. Cennetin önemine, hiçbir şeyle kıyas olmayacak değerine dikkat çekilen hadislerden bir kısmı şöyledir:

Cennetten bir kamçılık yer dünya ve içindekilerden hayırlıdır. [Ramuz el-Ehadis-1, s. 132/9]

Cennette, yay kadar bir yer, Güneş'in üzerine doğduğu veya battığı şeyden (dünyadan) daha hayırlıdır. [(Buhari, Müslim, Tirmizi), Kütüb-i Sitte-14, s. 429/2]

Kitap boyunca Kuran ayetlerinden ve hadislerden tariflerle değindiğimiz gibi, cennete ait herşey dünyadakilerle kıyas olmayacak kadar mükemmeldir. Cennetteki bu üstünlük, kusursuzluk insanın dünya hayatı boyunca arayışı içinde olup, yaşayamadığı bir güzelliktir. Dolayısıyla cennete özlem duymak ve ona layık olabilme umudunu hissedebilmek ve Rabbimiz'in cennet vaadinin neşesini yaşamak ayrıca çok büyük bir nimettir.

Harun Yahya
"İnşallah"derse Yakaran..."İnşa" eder YARADAN.

Benzer Konular

20 Temmuz 2014 / Misafir Soru-Cevap
17 Ocak 2013 / nötrino Müslümanlık/İslamiyet
25 Mayıs 2009 / ThinkerBeLL Din/İlahiyat
7 Aralık 2011 / lale gürsoy Soru-Cevap
2 Ekim 2008 / NightDeatH Turizm