Arama

Cinler - Sayfa 2

Güncelleme: 4 Mart 2014 Gösterim: 56.632 Cevap: 26
asla_asla_deme - avatarı
asla_asla_deme
VIP Never Say Never Agaın
1 Eylül 2007       Mesaj #11
asla_asla_deme - avatarı
VIP Never Say Never Agaın
Burada dikkat edilmesi gereken nokta;

Sponsorlu Bağlantılar
- Cinler, insanın doğrudan beynine, aklına, düşünce sistemine nüfuz edebilir, o bölgeleri tesir altına alabilir. (Korku, endişe, ürperti, hayal kurma gibi olaylarda olduğu gibi)

- Şeytan ise farklıdır, o yaratılış gereği kalbe ve inanç merkezine nüfuz eder. Kalbin yanında bulunan lümme-i şeytaniye denilen yerde, devamlı surette insana vesvese verir, onu ifsad etmeye çalışır.

Şeytan, en büyük düşman olduğu halde, gerektiğinde cinleri, gerektiğinde habis ruhları, gerektiğinde ise insî şeytanları kullanarak, kötülüklerini bunlar vasıtasıyla sergileyerek varlığını insanlara unutturmaya çalışır. Bu gaflet hâlinden kurtulmak için, insanın inancı kuvvetli, düşünce ufku berrak, temiz kalbli, hizmet şuurundaki insanlarla münasebetinin çok olması, hakikat derslerinin yapıldığı sohbetlere sık sık gitmesi ve dünyayı bir misafirhane olarak görmesi gerekir.


Kaynak: Cinler, Doğan Mirzaoğlu

Şeytan Yaşamak İçin Her Şeyi Yapar....
My Love For You - avatarı
My Love For You
Ziyaretçi
1 Eylül 2007       Mesaj #12
My Love For You - avatarı
Ziyaretçi
Cinlerle temas kurulabilinir mi?

Sponsorlu Bağlantılar
cin13
Bu konuda Fethullah Gülen Hoca şunları söylemektedir:
"Bazı insanların ruhları cinlerle temas etmeye, yani ilişki kurmaya müsaittir. Bu tip insanlar çabuk trans haline geçip, bizim buudarımızın dışına çabucak çıkabilirler. Bu sebeple böyle ruh yapısına sahip olan kimseler, cinlerinm alemine geçip, onların buudlarına girebilir ve onların dilleri ve haberleşme usulleri ile haberleşebilirler. Bu bir fıtrat ve yapı meselesidir. Ancak, bundan bir insani üstünlük anlamı çıkarılmamalıdır.
Evet, görülmeyen bu kuvvetlerin tabi oldukları belli prensipler vardır. Dolayısıyla insan her arzu ettiği yerde bunlara iş yaptıramaz. Zira onlar, Allah'ın tayin ettiği buudun dışında iş yapamazlar. Kişi, mazhar olduğu bir kısım esma ve kelimeleri sırlı kilitleri açar gibi kullanıp, cinlerle temasa geçebilir ama, cinler kendilerine verilmeyen imkanları kullanamazlar. Bu itibarla her insan, cinlerden istifade edemez, eden d, onları her arzusunda kullanamaz. bununla birlikte, bazı kelimeleri cinlere ait birer kod, birer telefon numarası gibi çevirip, belirli şekillerde ve belirli sayıda tekrarlayarak, onlarla irtibat kuran insanlar da az değildir.
Bir takım yolları ve usulleri olmakla beraber cinlerle irtibat kurma, mürşit ve rehber ister, o işin ehli olmayı gerektirir. Usul, prensip ve rehber olmazsa, hata ve yanlışlıklar yapıp paçayı kaptırma ihtimali de vardır. Bu tür şeylerle meşgul olanların gözleri mana alemine açık değil ve kendileri ayaklarını basacakları yeri bilemiyorlarsa, o zaman habis ruhların saldırısına uğrarlar; onların hakimiyeti altına girerler ve onların oyuncakları olurlar. Netice de cinler, böyle kimseleri bazen gurur ve kibre sevk eder, okşayıp şımartır; yeri ve zamanı gelince de korkutup tehdit ederek tesirleri altına alırlar ve kendi hesaplarına konuşturup, iş yaptırırlar. Nitekim 20,asırda Hindistan'da Gulam Ahmed Kadıyani, böylesi habis ruhların kurbanı olmuştur. Hint Yogizm'ine karşı Fakirizm yolunda İslam adına mücadele etmek istemiş, fakat habis ruhların sldırısına uğrayıp, oyuncakları haline gelmiş.... Habis ruhlar, önce kendisine müceddid olduğunu kabul ettirmişler; sonra da mehdiliğine, ardından da İsa-Mesih olduğuna inandırmışlardır...."
Kaynak: A.Şahin, İnancın Gölgesinde

Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
28 Ekim 2007       Mesaj #13
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
CİN

Cin
; gözle görülmeyen ışın gibi özel bir enerji biriminden yaratılmış akıl ve bilinç sahibi madde ötesi bir varlıktır. İnsanlar gibi toplulukları ve muhtemelen de milletleri vardır. Bizden başka bir boyutta arzda ve semalarda sayılarını ve cinslerini bilemiyeceğimiz kadarının yaşamakta olduklarını Kur'ân bildirmektedir. Cenâbı Allah'a tıpkı insanlarda olduğu gibi iman edenleri bulunmakla beraber, cin şeytanı gibi isyankâr olanları da vardır. Cinlere de kendi içlerinden peygamberler gönderilmiştir.

CİNLERİ ATEŞTEN YARATTIK

55/15: Cinleri de dumansız ateşten yarattı.
15/27: Cinleri de (insandan) daha evvel kavurucu ateşten yarattık.
51/56: Ben cinleri ve insanları sadece Bana ibadet etsinler diye yarattım.


Ayette ki " Dumansız ateş " ifadesi bugünün teknolojisi ile ışını, radyasyonu ve mikro dalgayı tarif etmektedir. Şu halde cinler; ışın gibi, mikro dalga gibi görünmeyen canlı varlıklardır. " Kavurucu ateş " yani zehirli olan radyasyon özellikleri ile de maddeye nüfuz etmektedirler. Cinlerin, ateşe çok dayanıklı ve süratle hareket edebilen bir yapıya sahip olduğu da anlaşılmaktadır.Cinler de tıpkı insanlar gibi, Cenâbı Allah'a ibadet etsinler diye yaratılmış, gözle görülmeyen varlıklardır.

CİNLER TOPLULUĞU

6/130: Ey cinler ve insanlar topluluğu!...
72/6: Doğrusu insanlardan bazı erkekler, cinlerden bazı erkeklere sığınıyorlardı da onların kibir ve azgınlıklarını arttırıyorlardı.


Cinlerin de insanlarda olduğu gibi; bizim bilemediğimiz ve göremediğimiz ayrı bir boyutta, arzda ve sema (Gök) de toplu halde yaşadıklarını, dişili-erkekli aileler oluşturduğunu, ailenin de ötesinde toplulukları, büyük ihtimalle de ayrı milletleri olduğunu Kur'ân ayetlerinden öğreniyoruz.

CİNLERE DE PEYGAMBERLER GÖNDERİLDİ

6/130: Ey cinler ve insanlar topluluğu! İçinizden size ayetlerini anlatan ve şu gününüzle (Kıyamet Günü) yüzyüze geleceğiniz hususunda sizi uyaran resuller gelmedi mi?...


Ayetten; insanlada olduğu gibi cinlere de kendi aralarından peygamberler gönderildiğini, ilâhî yasalar açıklanarak anlatıldığını öğreniyoruz.

Kur'ân cin toplulukları tarafından dinlenmiş ve izlenmiştir. Ahkâf 46/29-31: " Bir zamanlar cinlerden bir gurubu, Kur'ân'ı dinlemeleri için sana (Hz. Muhammed'e) yöneltmiştik. Ona geldiklerinde birbirlerine: Susun dinleyin dediler. Kur'ân'ın okunması bitirilince de uyarıcılar olarak kendi toplumlarına döndüler ve şöyle dediler : Ey kavmimiz! Biz Mûsa'dan sonra indirilen, kendinden öncekini doğrulayan, gerçeğe ve doğru yola götüren bir Kitap dinledik. Allah'ın davetçisine uyun ve ona inanın ki Allah günahlarımızdan bir kısmını bağışlasın ve sizi azaptan korusun. "

Hz. Peygamber cinleri gözleri ile görmemiş, onların Kur'ân ı dinledikleri Cenâbı Allah tarafından ona vahiy ile bildirilmiştir. Cin 72/1: " De ki: Cinlerden bir topluluğun dinleyip şunu söyledikleri bana vahyoldu: Gerçekten biz, hayranlık verici bir Kur'ân dinledik. "

ŞEYTANÎ CİNLER - İYİ CİNLER

72/11: Doğrusu bizlerden (cinlerden) iyi olanlar var, olmayanlar da var, çeşit çeşit yollara ayrılmışızdır.
72/14: Bizden (cinlerden) Allah'a teslim olanlar da var, hak yoldan sapanlar da var. Allah'a teslim olanlar, işte onlar doğruyu ve hayrı aramışlardır.


Kur'ânın anlattığı gibi cinler de iki kısımdır. Bir bölüm iyi, ahlâklı ve hayırlıdır ki onlar imanlıdır. Bir kısmı da isyankâr, kötülüğün ve fenalığın kaynağıdır ki onlar da insanları saptıran, aldatan ve vesvese veren iman etmemiş şeytan denilen asi kullardır.

CİN ŞEYTANINDAN KORUDUK

37/6-10: Gerçekten Biz, yakın göğü yıldızlarla süsledik. Onu, itaata yanaşmaz bir şeytandan koruduk. Onlar, en yüksek teki melekler topluluğunu dinleyemezler. Her taraftan kovulup atılırlar, uzaklaştırılırlar. Onlara ahirette, ardı arkası kesilmeyen azab vardır. Ancak kulak hırsızlığı yapanlar olur. Onu da yakıcı bir alevli yıldız takip eder.
72/8: Doğrusu biz (cinler) göğü yokladık da onu titiz ve güçlü bekçilerle ve kayıp giden ışınlarla, alevlerle doldurulmuş bulduk.
55/33: Ey cin ve insan toplulukları! Eğer gücünüz yeter de, gökleri ve yerin sınır bucaklarından çıkarabilirseniz, haydi çıkın, gidin! Fakat Allah'ın vereceği bir kuvvet olmadan çıkamazsınız.


Büyük müfessirlerden Elmalı'lı Hamdi Yazır; Hak Dini Kur'ân Dili isimli tefsirinde şu açıklamayı yapmıştır: " Kur'ân'dan anlaşıldığına göre kâinatta yedi sema (gök) vardır. Bunlardan Dünya Seması, yıldızlarla süslenmiştir. Diğer semaların durumlarını bilemiyoruz. Belki o semalarda yıldızlar yerine başka şeyler vardır. 37/6-10 ayetlerinden anlaşıldığı gibi; semalar meleklerin bulunduğu yerlerdir. Onlar buralarda, kendilerine verilen ilâhî emirleri aralarında konuşurlar. Eğer bir şeytan buralara kadar çıkar ve meleklerin haberi olmadan kulak hırsızlığı yapar ve yakalanmadan Dünya'ya dönerse, bu bilgilere birtakım yalanlar da katarak yeryüzündeki cincilere, üfürükçülere, sihirbazlara ulaştırır. Onlar da kendi kendilerine vahy geldiği sanısına kapılarak, hem kendilerini saptırır, hem de halkı saptırırlar. Bunun için semalar cin şeytanlarından korunmuştur. "

Cinler, Cenâbı Allah tarafından kendilerine tahsis edilmiş olan ve yaşamaya mecbur oldukları semanın belirli bölgelerinin ve boyutların enerji ve manyetik duvarlarını aşamazlar. Kendi gök adalarında boyut ve sınırların dışına çıkma, ancak Cenâbı Allah'ın müsaadesi ile mümkün olmaktadır. İnsanlar için de aynı yasa geçerlidir. Uzayın sonsuzluğundaki sırlara, büyük enerji birikimlerine insan ve cinlerin dayanamayacağı açıklanmaktadır.

CİNLER VE HZ. SÜLEYMAN

27/38-40: Süleyman kurmaylarına şöyle dedi: "...O kadının (Melike'nin) tahtını hanginiz bana getirebilir? " Cinlerden bir ifrit dedi ki: " Sen daha makamından kalkmadan, onu sana getirebilirim... " Derken Süleyman, tahtı yanında duruyor görünce: " bu Rabbimin lütfudur... " dedi.


Ayette bazı cinlerin mucizevî kudretini belirtmektedir. Bir cismin; kilometrelerce uzaktaki bir yerden saniyelik zaman diliminde getirilmesi, bugünün teknolojisi ile izah edilemez. Ancak maddenin hızı süper fazlalaştığında, cismin kaybolarak enerjiye dönüştüğü biliniyor. Bu enerjinin tekrar maddeye dönebileceği ise izah edilememektedir. Kur'ânın açıkladığı gibi bu ilâhî ilmi, insanlardan bazı yüce zatlar dışında, ifrit gibi cinler de bilmekteydi.

34/12-14: Süleymanın hizmetine de rüzgarı verdik... Hem Rabbinin izni ile elinin altında cinlerden de çalışanlar vardı. Cinlerden her kim emrimizden ayrılsa, ona dehşeti, ateşin azabını tattırdık. Cinler; Süleymana kalelerden, heykellerden, havuz şeklindeki çanaklarından, yerinden kaldırılamaz kazanlardan ne isterse yaparlardı. Eceli gelip de Süleymanın ölümüne hükmettiğimiz zaman, dayandığı asasını kemirmekte olan bir ağaç kurdu, onun ölümünü cinlere farkettirdi ki, eğer cinler gaybı bilselerdi, o meşakkatli işe devam edip durmazlardı.

Hz. Süleyman işlerinde cinleri de çalıştırdığını; onlara kaleler, heykeller, havuzlar, büyük kazanlar yaptırdığı açıklanmaktadır. Cinler bu işlerde çalıştırılırken, onların şer ve karanlık kuvvetleri olanlar da Cenâbı Allah tarafından kontrol altına alınarak çalıştırılmıştır. Cinlerin gaybı bilemiyecekleri kesin bir şekilde açıklanmış, cinlerle bağlantı kurarak gelecekten haber verdiğini söyleyen bazı şarlatanların da, birer sahtekâr olduğu böylece anlaşılmaktadır.
KENCISii - avatarı
KENCISii
Ziyaretçi
4 Kasım 2007       Mesaj #14
KENCISii - avatarı
Ziyaretçi
İslam inanışında cin

İslam dinindeki cin anlayışı hakkında detaylı bilgi için lütfen: İslam'da cin maddesine bakınız.
İslam dinine göre, cinler ateşten yaratılmış ve melekler gibi gözle görülmeyen ruhani varlıklardır. İnsanlar gibi yerler, içerler, evlenirler ve çoğalırlar. Erkeklik ve dişilikleri vardır. Fani, yani ölümlüdürler. Fakat insanlardan daha uzun süre yaşadıklarına inanılır. Geleceği ve gaybı bilmezler. Ancak Allah'ın kendilerine bildirdiği kadar bilgiye sahiptirler. Fakat cinler, ruhani varlıklardan olduklarından, insanların görmediği ve bilmediği birçok olayları görür ve bilirler. Cinler de insanlar gibi belli işleri yapmakla sorumludurlar. İslam inancına göre İslam'ın son peygamberi Muhammed islamı cinlere de anlatmıştır. Bir kısmı kabul ederek müslüman olmuş, bir kısmı ise kabul etmemiştir. Cinlerin, kendileri istemedikleri takdirde, insanların duyu organlarıyla algılanamayacağına inanılır. Ayrıca çeşitli şekillere girebildiklerine, kuvvetli ve hızlı olduklarına inanılır
İslam'da cinler de Allah'a karşı sorumludur, İslam'a inanmak ve ibadet etmek zorundadırlar. Bu nedenle yaşamları sırasında yaptıklarının hesabını insanlar gibi vermek zorundadırlar. Böylece, İslam inancına göre, öldüklerinde, iyi işler yapan ve inanan cinler cennete, kötü işler yapan ve inanmayan cinler ise cehenneme gider.
Kuranı Kerim'de Cin Suresi dışında cinlerin bahsi geçen sureler: Zariyat. Hicr, İsra, Rahman, Kehf, Ahkaf, Enam, Neml, Sad, Saffat, Sebe, Fussılet, Secde, Araf, Nas.

Hristiyanlık'ta cin

Arapça cin, Eski Yunanca daimon. Eski Yunancadaki kullanılan şekliyle daimon sözcüğü, putperestlerin taptıkları tanrılar için kullanılırdı. Buna göre “demon” (daimon) sözcüğü “tanrı” anlamına gelir. Kitabı Mukaddes cinleri “günah işlemiş melekler” olarak, Şeytan'ın “melekleri” olarak adlandırır. Bununla, onların Şeytan'ın yönetimi altına girdiklerini anlatır. Hristiyanlık'a göre Şeytan'ın isyanından sonra bazı melekler, Nuh tufanı öncesinde, gökteki görevlerini bırakarak yeryüzüne geldiler. Onlar bunu, Şeytan'ı desteklemek amacıyla yapmadılarsa da sonunda onun tarafına geçmiş oldular. Bunlar erkek şeklinde maddeleşerek kadınlarla yaşamaya başladılar. Tufan esnasında, boğulmadılar, maddeleşmiş bedenlerini ruha çevirerek göğe döndüler ve alçaltılmış bir durumda bırakıldılar. Artık maddeleşemeseler de hâlâ insanlara cinsel yönden yaklaşmaya devam ederler. Ayrıca bunu sadece erkek olarak değil aynı zamanda kadın şeklinde de yapmaya çalışırlar.
Hristiyanlık dinine göre bir cin, hatta birçok cin bir kişinin içine girebilir. Bu cinler içine girdikleri kişinin içinden çıkarılabilirler; Hristiyanlık'ta cin çıkarma olgusu mevcuttur.
Cinlerin faaliyetleri Hristiyanlığa göre üç ana grupta özetlenebilir; insanlara cinsel yaklaşımları (seks), sahte tapınmayı desteklemeleri (dinsel) ve insanlara eziyet etmeleri (sadizm-şiddet). Kutsal Metin insanları falcılık, büyücülük, ruh çağırma, sihirbazlık, ölülerden medet umarak onlara yaklaşmak gibi cinlerle ilgili faaliyetlere karışmak konusunda uyarır. Cinlerin üstün yetenekleriyle insanların beyinlerini etkileme güçleri olduğuna inanılır. Cinlerin rüyaları kendi mesajlarını vermek amacıyla kullanabileceğine inanılır.
Hristiyanlık inancında cinler kudretli varlıklardır, insanları aldatırlar ve bazı insanları medyum-aracı olarak kullanırlar. Buna göre bu medyumun söyledikleri doğru olabilir, eğer bu cinler medyuma doğruyu söylüyorlarsa. Zira, Kitabı Mukaddes cinlerin iblis (iblis = şeytan) gibi yalan söylediklerini belirtir. Ayrıca insanlara zarar verebilirler, bu nedenle Kutsal Metin onlarla ilgili şeylerden, ruhçuluğun her türünden uzak durulması gerektiğini söyler.

Folklor

Latince genius'tan Arapçaya geçmiştir. Çeşitli yörelerde pir, sahip, ecinni, mekir, iyi saatte olsunlar denilmektedir. Bunların da çeşitli dinden olanları kadını erkeği bulunup bütün işlerini geceleri yaparlar, sabah ezanıyla dağılırlar, toplandıkları yerler han, hamam, değirmen, izbelik, mezarlık, ağaçlık, tekin olmayan yerler diye inanılır. Çöplüklere, incir ağacı dibine işenmez. Metruk yerlerde destur çekilir. Muzip oldukları, işleri yapıp bozdukları söylenir. Kızdıranları çarparlar. İnsanların arasını bozdukları, karı kocayı ayırdıkları, inme indirdikleri, kadın veya erkeğe tutulup evlenmelerine mani olduklarına dair inanışlar vardır. Bunların meydana getirdiği hastalıklar için Cinci Hocalar, Hıristiyanlıktaki cin çıkarmaya benzer törenler yaparlar.
Dünyanın çeşitli yerlerinde karakedi ve karaköpeğin cinlerin kötü şeklindeki birer biçimi olduğuna inanılır. Halk inanışlarında din, efsane, masal ve folklor öğeleri birbirine karışmıştır. Osmanlı zamanında cinlerin bir görünen bir de görünmeyen iki türü olduğuna inanılır, falcılık büyücülük gibi faaliyetlerle bunlar arasında ilişki kurulurdu. Anadolu folklorunda cinlere dair çok geniş bir inanış çeşitlemesi bulunmaktadır.
Son düzenleyen asla_asla_deme; 2 Ağustos 2012 12:45 Sebep: Kaynak Vikipedi
Pollyanna - avatarı
Pollyanna
Ziyaretçi
5 Nisan 2008       Mesaj #15
Pollyanna - avatarı
Ziyaretçi
Cin ve Şeytanın Farkları

- Cinler, insanın doğrudan beynine, aklına, düşünce sistemine nüfuz edebilir, o bölgeleri tesir altına alabilir. (Korku, endişe, ürperti, hayal kurma gibi olaylarda olduğu gibi)

- Şeytan ise farklıdır, o yaratılış gereği kalbe ve inanç merkezine nüfuz eder. Kalbin yanında bulunan lümme-i şeytaniye denilen yerde, devamlı surette insana vesvese verir, onu ifsad etmeye çalışır.

Şeytan, en büyük düşman olduğu halde, gerektiğinde cinleri, gerektiğinde habis ruhları, gerektiğinde ise insî şeytanları kullanarak, kötülüklerini bunlar vasıtasıyla sergileyerek varlığını insanlara unutturmaya çalışır. Bu gaflet hâlinden kurtulmak için, insanın inancı kuvvetli, düşünce ufku berrak, temiz kalbli, hizmet şuurundaki insanlarla münasebetinin çok olması, hakikat derslerinin yapıldığı sohbetlere sık sık gitmesi ve dünyayı bir misafirhane olarak görmesi gerekir.
KENCISii - avatarı
KENCISii
Ziyaretçi
30 Nisan 2008       Mesaj #16
KENCISii - avatarı
Ziyaretçi
Etimoloji

Cinn Arapça örttü, gizledi anlamına gelen cenne kelimesinden türemiş bir cins isimdir. İsminin bu anlamı İslam dininde onların insanların duyularıyla idrak edilemeyeceği inancından kaynaklanır. Tekil hali "cinnî" olan kelimenin, çoğulu "cinne"dir. Cânn kelimesi de cin ile aynı manaya gelir.

Kullanım

Cin sözcüğünün iki farklı kullanımı vardır:
  1. "İns" sözcüğünün zıddı olarak kullanılır. Duyu organlarıyla algılanamayan ruhani varlıklara verilen genel isimdir. Bu kullanımda, cin kelimesi tüm ruhani varlıkları kapsar, melekler de dahil. Buna göre her melek cindir, fakat her cin melek değildir.
  2. Ruhani varlıkların bir türüne verilen isimdir.
İslam dininde ruhani varlıklar üç türdür: Melekler, şeytanlar ve cinler. İslam inancına göre melekler sadece iyi eylemler yapabilirken, şeytanlar sadece kötü eylemlerde bulunabilir. Cinler ise hem iyi hem de kötü eylemlerde bulunabilir, buna göre hem iyi cinler hem kötü cinler vardır.
Master Blue - avatarı
Master Blue
Ziyaretçi
24 Ağustos 2008       Mesaj #17
Master Blue - avatarı
Ziyaretçi
Batı Dünyasında Cinler
Paganlarda, putperestlerde tanrılardan daha alt kademede bulunan,doğaüstü varlıklar olarak kabul edilir Demon "Daemon" olarak adlandırılırlar.

Antik Yunanlılar bunları ruhsuz, yapışkan ve rahatsız edici varlık kabul edilirlerdi.

Romalıların Larves adını verdikleri cinler ise ruhsal bir bozulmanın, ruhsal bir çürümenin sonucu sayılırlardı. Ölen insanın gölgesinin bir cine "demon" dönüştüğüne inanırlardı.

Eflatun Daemonlar'ı ölülerin ruhları sayardı. Başlangıçta tarafsız olarak kabul edilirlerdi.

Zamanla bir ayırıma gidildi. İyi olanları koruyucu, kötü olanlar ise Şeytan'ın hizmetkarı sayıldı. Sonunda Demon sözcüğü neredeyse şeytanla eş anlamlı sayılır oldu.

Cin Çarpması Nasıldır?


Cinlerin tasallutu kendi bünyeleriyle ilgilidir. Yaratılış olarak dumansız ateş tabir ettiğimiz şuurlu bir enerji kütlesi olan cinler, kendi bünyelerinden bir çeşit ışın olan manyetik akımlar ve enerjiler çıkarırlar. İnsan, bir molekül yığını olmasına rağmen o da birçok ışın üretir ve yayar. Hatta her insanın vücudu belli bir frekansta enerji dalgaları yayar, bu dalga boylarıyla insanlar arasında dostluklar kurulur, düşmanlıklar oluşabilir. Yalnız, cinler de insanlar gibi farklı yapılara, değişik ırklara mensupturlar. Su, ateş, hava, toprak karakterli çeşitli cin toplulukları vardır, bu karakterleri yaşadıkları ortamdan ve yerlerden kaynaklanır.

İnsan vücudu, kişiden kişiye değişen hassasiyette yaradılmıştır. Tıb ilminde tesbit edilen akupunktur noktalarında olduğu gibi, insanın manyetik akım, ışın ve şua alan çeşitli vücut bölgeleri vardır. Bazı insanlarda bu yerler doğuştan kapalıdır. Ne kadar manyetik akım ve enerji göndersen de almaz. Kimi insanlarda da bazı bölgeler hassas olabilir, gerek bir büyü sonucu, gerek tabiatta serbest dolaşan enerji akımlarından, gerek manyetik bulutlardan, gerekse doğrudan bir cinnî tesir sonucu rahatsızlık meydana gelir. Ortaya çıkan bu açıklık ve menfezden manyetik akım vücuda yerleşir. Evvelâ insanın sinirlerine, beyin sistemine tesir eder. Bu sefer, vücudun ürettiği enerji ve elektrik akımı düzensiz hâle gelir, en gelişmiş röntgen makinelerinin çekemediği, tesbit edemediği manyetik yaralar ve ağrılar ortaya çıkabilir. Manyetik akım, zamanla hücre düzenine tesir edebilir, biyolojik bazı rahatsızlıklara da yol açtığı gibi, kişi artık psikolojik bir hasta durumundadır. Vücutta meydana gelen, beyindeki sinir tahribatı belki bazı tıbbî ilâçlarla tedavi edilebilir. Ama, hangi sebepten olursa olsun insan vücuduna yerleşen manyetik akım, ışın veya şua o bölgeden alınmalı, izale edilmelidir. Burada devreye, yaratılıştan metafizik âlemle irtibatlı, medyumluk özelliği olan insanlar ve büyük âlimler ile Hz. Peygamberden (s.a.v.) rivayet edilen dualar devreye girer. Yalnız, sinirlere, beyne tesir eden şeyin manyetik bir akım veya maddî bir sebep olduğunu tesbit etmemiz gerekir.


Doğuştan gelen bir kabiliyet olarak elinde, gözlerinde manyetik enerji yoğunluğu olan kişiler, insanların hangi bölgelerinin hassas olduğunu, menfezlerin nerede bulunduğunu, hangi yerden akım aldığını ânında tesbit edebilir. Cinler, tesir ettikleri kişileri, böyle insanlardan uzaklaştırmaya çalışırlar. Çünki, kendi manyetik akımlarını ancak, dualar ile manyetik okumalar ve müdahaleler giderebilir.

Cin Görünür mü?
Cinlerin insanları görmelerine bir mani yoksa da vücut yapılarımızın farklılığı sebebiyle insanların onlarla işitilebilir ve görülebilir fiziksel bir beraberliğe girmelerinde engeller bulunmaktadır. Bunun yanı sıra peygamberler ve seçilmişlerin kendileri ile görüştükleri gerçektir. Doğruluklarına artık neredeyse kuşku duyulmayacak şekilde çoklukla yaşanan, belki de siz şu satırları okuyanlarında yaşadığı ve yaşanmaya devam eden olaylar, bir cin maskaralığı olan ruh çağırma oturumlar ve benzeri müşahedelere dayanan çeşitli TV kanallarının gizemli adlar altında yayınladıkları istisnai olaylar insanlarla cinler arasında ilişki kurulabileceğine bir kanıt olarak niye kabul edilmesin ki?
Bu arada unutulmasın ki, onların hep görülmez olmadığını düşüncesine saplanmayalım. Bazı şeytanlaşmış insanların varlığı malumlarınızdır. Bu tip insanlardan Allah'a sığınılması Kur'an da açıklanmaktadır.

Cinci Hocalar


Cenabı hakkın ateşten hal ettiği cinleri , kendi hükmü altına alması veya onlarla dostluklar kurarak olmasını istediği bir işte yardımlarını ve bilgilerini alarak sonuca ulaşmaya çalışan kimseye denir.
Cinlerle arkadaşlık kurmak, belkide son zamanlarda hepimizin sıkça rastladığımız, hatta bazen ise kıskanarak bakılan bir olay halime gelmeye başlamıştır. Fakat, bazı insanların benim iki tane cinim var, gibi bir takım dengesiz laflar ortaya koyması, konunun aydınlanmadığının bir yanıtı olarak karşımızda durmaktadır. Oysaki, insan yaradılışındaki üstünlüğünü kabullenemeyen şeytan ve yandaşları, insanları alt etmek için ellerinden gelen gayreti göstererek insanlardan üstün olduklarını kanıtlamaya çalışmaktadırlar. Şeytanın Allah"tan insan oğlundan üstünlüğünü kanıtlamak için izin almasıdır.
Şunu hatırlatmak isterim ki, cinlerle insanların arasında bir perde Cenabı hak tarafından mevcuttur. Yaradılışımızda, bizlerin onları görmemesi için gözlerimize Allah bir perde ile kapatmıştır. Bazı yapılan dualar sonucunda, kalp gözümüzün açılmasıyla birlikte onları görme şansımız vardır. Fakat bunun tam tersi olarak da, bazılarının ise şeytanın yardımıyla da perdeleri açılmıştır. Bu kişiler şeytana ruhunu satmış ve inançlarında düşüklük olan ve cinlerle tam bir dostluk kuran kişilerdir. Bu yüzden de kötü güçten perdeleri açılanların, rahmani olan cinleri görmesi zordur. Fakat şer cinler, kendilerini rahmani iyi cinli gibi onlara gösterebilirler. Şer güçten perdesi açılan hocaların, bakan kişilerin iyi ve kötü cinli ile arasındaki ayırımı yapmaları çok zordur. Algılamalarının rahmani güçte çok az ve zayıf tır. Bunun nedeni ise gücünü şer güçten şeytandan almış olmalarıdır.
Toplumda kendini cinci hoca diyen insanların bir çoğu, sadece ve sadece cinlerle diyalog kurduklarını ve onları gördüklerini savururlar. Oysaki, günümüz cinci hocaların sadece ve sadece kötü niyetli işlerle uğraştıklarını, çok azının ise iyilik yönünde bir takım işlemler yaptığı bilinen bir gerçektir.. Cinler, hocalara ilk başta bir takım olaylar için doğru bilgi verirler. İleriki zamanlarda da duygu ve algılama ile ilgili bir takım his vererek, kişinin her konuyu bilmek istemesi, her şeyi ben bilirim sevdasına kapılmalarına yol açar.
Daha sonraki zamanlarda, kişi kendine verilen en büyük nimet olan akıl ve mantığını çalıştırmadan sadece kalbine gelen hisle ve cinlerin yönlendirmelerine bakarak konu ve hayat akışını sağlamaya çalışırlar. Bazı ileriki boyutlarda ise durumlar daha da artarak verilen bilgiler doğrultusunda güven sağlayan cinler kişinin evliyalık mertebelerine ulaştıklarını anlatır ve o kişin evliya"lık makamının üst düzeylerine kadar gideceğini söyleyerek, kişinin kendini üstün bir varlıkmış gibi hissederek kibirlenmesini sağlarlar. İşte bu andan itibaren, bakan kişi sorunlarla karşılaşma zamanı gelmiş olacaktır.Bir başkasının sözü doğru bile olsa kabullenmeyerek tek doğru olarak kendini göstermeye çalışır.
Buradaki en önemli olan olay cinlerle dostluk kuran kişiler, belli bir aşamadan sonra, cinlerin verdikleri bilgilerin tutarsız ve yalan çıkması üzerine psikolojik bunalımlara düştükleri, kabullenemedikleri ve onların yanlış bilgilerini doğru sayarak kendilerini aldattıkları görülmektedir.
Cinci hocalarda, da bakım yapanların değişik olarak bakış şekilleri vardır. Bunlardan bazıları, suda bakanlar,kitaptan bakanlar,tırnakta bakanlar, bir boşluğa bakarak, görerek bakanlar, hamile yada küçük çocukları dualar okuyarak uyutarak bakanlar, diye ayırmak mümkündür. Buradaki en önemli olay ise bu bakımların en ortak özelliği cinci hocaların bildikleri duaları okuyarak cinleri etki altına almaya çalışmalarıdır.

Cinci Hocaların Bakım Şekilleri


Suda bakanlar

Bir kap içerisini su koyarak ve bu suyun içine, bildikleri ayetleri okumak suretiyle cinleri suda toplayarak onlarla iletişim kurmasıdır.

Kitaptan bakanlar


Eski din alimlerinin yazmış oldukları bilgilerden faydalanırlar. Geçmiş zaman ki alimler tarafından tertip edilen dualar ve onların verdikleri örneklerden yola çıkarak, kendi bilgilerini de katar ve yorumlarlarını iletir.

Aynada bakanlar


Ayetleri, eski zaman alimlerinin derlemiş olduğu duaları okumak suretiyle aynaya toplanan cinleri, TV ekranında seyredermiş gibi görerek aldıkları bilgileri iletirler. Bu bakım tarzı genellikle rahmani olmayan cinlerin, aynada toplanması muhtemeldir.buda bakım yapan yada davet eden kişinin manevi gücü, cinlere olan hakimiyetinden kaynaklanmaktadır. Önemli bir hususta bu tür bakımların bakan yada davet eden kişi üzerinde kalan enerjinin yani cinlerin ileriki zamanlarda rahatsızlık vermesi muhtemeldir.

Tırnakta bakanlar


Ayetleri veya eski zaman alimlerinin derlemiş olduğu duaları okumak suretiyle baş tırnağının üzerinde cinleri, bir TV ekranını seyredermiş gibi görerek aldıkları bilgiyi iletirler. Dikkatle yapılması gerekir. Bakan kişinin cinleri, hüküm altına alamaması durumunda, farklı türde değişik olaylar yaşayabilmesi muhtemeldir.

Uyutarak bakanlar


Burada bakan hocanın göz perdesinden dolayı, cinleri göremeyerek okumalar yaparak bir başka kimseyi aracı kullanmasıdır. Sıkça karşılaşılan bu olay en tehlikeli olanıdır.Kesinlikle uzak durulması gerekmektedir. Burada daha öncede, bir çok filmlerde karşılaştığınız hipnotizma denilebilecek bir olay gerçekleşmektedir. Hocanın, aracı kullandığı kişinin vücut enerjisi ve manevi gücü çok önemlidir. Bir çok sakıncası vardır. Sakıncaların en önemlisi bu bakımdan sonra vücudunda kalan enerjiyi atamayan kişiler, ileriki zamanlarda ciddi manevi ve psikolojik rahatsızlıklarla karşılaşmışlardır. Kalan etkiyi yok edebilecek türde bir hocanın olmayışı, buna bağlı olarak kişinin bu türdeki denemelerin ilk başlangıcı olursa , farklı etkiler alması, bilgi veren yada yardım eden cinlerin, ondan gitmek istememesi gibi bir takım etkileri mevcuttur. Bu yüzden de tamamen bu tür olaylardan uzak durulması gerekmektedir.



Cinler


Cinlerle ilgili bilgiler doğrudan ve işaret yoluyla verilmektedir. Hadislerin ışığında açıklanma gerekirse insan benzeri varlıklardır. Yeryüzünde yaşadıkları gibi göğe de yükselebilirler. Bizim anladığımız manada ateşsel değil ışınsal yaratıklar olması muhtemeldir. Işığın enerjiye dönüştürülmesinde sağlanacak ilerlemelerle birlikte onlarla ilgili bir sır perdesininde kalkması beklenilmektedir.
Cinlerinde erkeği ve dişileri olduğu gibi onlarda ürerler ve ölürler. Akıl ve irade sahibidirler. Onlar da insanlar gibi emir ve yasaklara uymak Allah'a ibadet etmek için yaratılmışlardır. İnsanların peygamberleri onlarında peygamberleridir. Cennetle de nimetlendirilecekleri olduğu gibi Cehennemle de azablandırlacak olanları vardır.
Yeryüzündeki çalışmaları devam etmekle beraber, peygamberimizden sonra gökyüzüne çıkıp bilgi edinme girişimleri, koruyucu melekler ve delici alevlerle engellenmiştir.
Farklı kültürel seviyelerdedir. Hz.Süleyman devrinde ileri derecede bilimsel ve sanatsal etkinlikleri görülmüştür. Ordu da yer aldıkları gibi, mühendislik, ustalık ve dalgıçlık görevi yapmışlar, heykeller, büyük havuzlar ve sabit kazanlar inşa etmişlerdir.
Cinler, ne geleceği bilerler ne de kendileri dışında olan olayları bilebilirler. Gayb bilgisi Allah'a mahsustur.
Bilmediğimiz yöntemlerle zarar verme kapasitesine sahip şeytanlaşmış cinler vesvese verebilir, kalplerimize şer tohumları ekebilirler. Dinimizde haram olan büyü türü işleri oyunlarına alet edebilirler. Ancak şu unutulmamalıdır ki mahiyeti bilinmeyen fısıldamalar dışında hayatımıza müdahale yetkileri yoktur. İnançlarını yaşayan, Allah'ı zikreden ve kendilerinden Allah'a sığınan müminler üzerinde cinlerin hiç mi hiç etkileri yoktur.

Cinler İnsanlara Tâbidir

Cinlerin de, tıpkı insanoğlu gibi, farklı farklı huylarda olanları vardır. Onlar da bizim gibi yer, içer, evlenir, çoğalır ve hayatlarını devam ettirirler.
Düşünce ve fikir açısından da her zaman insanlarla bir paralellik sözkonusudur.
"Bize gelince, bizden iyiler de var, böyle olmayan (kötüler de) var. Biz çeşitli yollara ayrıldık." (Cin/11)
Bugün insanlar arasında mevcut bütün doktrin ve düşünce farklılıkları, cinler arasında da mevcuttur. Zira onlar, insanlara tâbi varlıklardır. Durum böyle olunca, eğer beşer kendinden beklenen seviyede, Allah Rasûlü'nün arkasında çizgisini koruyabilse, cin ve ruhanîler de onun arkasında istikamete yürüyeceklerdir. Bizdeki iniş ve çıkışlar, onlarda da iniş ve çıkışlar meydana getirmektedir, çünkü bizim peygamberimiz, onların da peygamberidir. Ve bizler, onlar için uyulması gereken örnek ve önderler durumundayız.
Böyle olduğu için, Ümmet-i Muhammed'in sevinci, onların da sevinci olacak; hüznü, onları da hüzne gark edecektir. Burada şunu da söyleyebiliriz: Bizlerin kurtuluş için yeni bir çalışmaya girmemiz, onları da kurtuluş adına aksiyona sevk edecektir.
Öyle ise, bizim çalışmalarımız sadece bizimle sınırlı kalmamakta; cinler alemine de tesir etmektedir. Bir bakıma bizler nasıl olursak, onlar da öyle olma durumundadırlar.
Son düzenleyen Master Blue; 24 Ağustos 2008 19:33 Sebep: Mesajlar Otomatik Olarak Birleştirildi
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
28 Ağustos 2008       Mesaj #18
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Her zaman abdestli(Gusül) olmalıdir insan...
Küçük yada büyük abdestini yapar iken destur denmeli...
Herzaman yanınızda ışık bulundurun...
Karanlık yerlerde tek başınıza dolaşmayın adlarını anmayın...
Gece dolaşırken yada karanlık bir ortamda aradabir besmele çekin
Sert cisimleri bir yere koyarken bırakmayın...
İnsanlarda cinlere etki edebilir üzerine küçük büyük abdestini yaparsan tükürürsen yada ser bir cisim atarsan cinleri incitebilir hatta öldürebilirsiniz ki buda cinin size musallat olması anlamına gelebilir...

Neyseki İnancı kuvvetli olanların melekleri cinleri her zaman engeller...
Cinler insana ömrü boyunca her zaman vurmaya ve çarpmaya yeltenir fakat Hafaza (Kirâmen Kâtibîn) melekleri bizi korurlar...
Ahmed Muhammed - avatarı
Ahmed Muhammed
Ziyaretçi
1 Mayıs 2011       Mesaj #19
Ahmed Muhammed - avatarı
Ziyaretçi
[Bu yazı ; cinlerden kurtulmak için yardım isteğen,ne yapması gerektiğini sûal eden kimseğe yazılmıştır.Bunlar denenmiştir ve fâidelere biiznillahi teâlâ kavuşulmuştur.Bu yüzden daha fazla kimsenin istifade edebilmesi için yeni konu açarak,yazımızı yayınlıyoruz.Dileğen kimse hiçbir ekleme ve eksiltme yapmadan yazımızı yayınlayabilir.Gayret bizden,tevfik Allahü teâlâ ve tekaddes hazretlerinden.]

Esselamu aleyküm ve rahmetullahi ve berekatühü


Âlemlerin Rabbi olan Allahü teâlâ'ya sonsuz hamd ü senalar olsun.Onun ''celle celalühü'' âlemlere rahmet olarak gönderdiği en sevgili kulu Muhammed Mustafâya salât ve selâm olsun.Peygamber efendimizin ''aleyhissalatü vesselâm'' günâhsız,her türlü aybdan,kusûrdan uzak Âline ve Eshâbına da düâlar ve selâmlar olsun !


İşte budur miftah-i genc-i kadim;
Bismillâhirrahmânirrahîm


Yazımızı Besmeleyle başlayarak yazıyoruz...

Siteye yazmamağa karar vermiştik.Fekat yardım için sözü bozup,yazıyoruz.Allahü teâlâ günahlarımızı afv u mağfiret eylesin.Âmin

Öncelikle geçmiş olsun.Allahü sübhânehü ve teâlâ maddi ve manevi hastalıklarınıza şifâlar ihsan eylesin.Sizi,bizi ve tüm ümmet-i muhammed'i her türlü şerden ve şerli varlıktan korusun.Âmin.

Size bu durumda birkaç tavsiyelerimiz olacak.Bunları uyguladığnızda bi iznillahi teâlâ şifaya kavuşursunuz.Şifa da,hastalıkta,hayırda,şerde Allahü teâlâ'dandır.Nimete,belaya değil,gönderene bakıp,hâlimize şükredebilmek dûasıyla...

Hazret-i Gavsüs Sakeleyn (Cinlerin ve insanların yardımcısı) Pir Abdulkâdir Geylani hazretlerini ''kaddesallahü teâlâ esrarehul azîz'' bilir misiniz ? O evliyanın büyüklerindendir.Gavsül Azam'dır.Ona bu ismi Cenab-ı Hak ihsan etmiştir.Zor da kalan mü'minlere bi iznillah yardım eder.Allahü teâlâ ona bu gücü vermiştir.Önce bu büyüğün hayatını araştırmanızı ve okumanızı şiddetle tavsiye ederim.Bu büyüğü tanıdıktan sonra,ona karşı kalbinizde bir sevgi olur,inşâallahü teâlâ.

'' Evliyalar güzeldir,Eshab-ı kiram çok güzeldir.Peygamber efendimiz ''aleyhi ekmelüttehâyâ vetteslimât'' en güzeldir. ''


Allahü teâlâ'nın dostlarını seven birgün gelir,evliyalar divanına kaydolur.Bu yüzden size en tesirli ilaçlardan birisi,bu büyüklerin hayatlarını insafla okumaktır.

'' Onların hayatlarında gizli nasihatlar saklıdır.O nasihat ki,insanı yanlıştan doğruya yöneltir. ''


Bu büyüklerin hayatlarını okuyunca,onları seversiniz ve onlar gibi olmağı istersiniz.Bu vesile ile nemâzlara başlarsınız.Onlara olan sevginiz hürmetine Allahü teâlâ sizin günahlarınızı mağfiret eder,sizi doğru yola yöneltir.5 vakit nemâzını kılan kimse Allahü teâlâ'nın hıfzı emanında olur.Dûaları makbul olur.Bu itibarla bu çok önemlidir.

Bir Hadis-i Şerif Meâli: "Beş vakit Namazı kasten, Mazeretsiz Terk eden, Allah’ın hıfz ve Emanından Mahrum olur." [İbni Mace]

Yukarıda Hazret-i Es-Seyyid Abdulkadir Geylani hazretlerinden bahsetmiştik.Zora düştüğünüz zemân,3 ihlas-ı şerif ve 1 fatiha-ı şerif (yahut 11 ihlas-ı şerif,1 fatiha-ı şerif) okuyup,ondan hâsıl olan sevabı Peygamber efendimiz'e ve Abdulkadir Geylani hazretlerinin ruhuna hediye edin.Sonra Cenab-ı Hak'tan ne dilerseniz dileyin.Bi iznillahi teâlâ düanız -hakkınızda hayırlısı ise- kabûl olur.Çok sıkıntılı olduğunuz zemânlarda,bu cinleri görmeğe başladığınızda gene 3 ihlas-ı şerif ve 1 fatiha-ı şerif okuyup,''Yetiş Ya Abdulkadir Geylani,Medet ya Abdulkadir Geylani,Yetiş Ya Gavsül Azam,Medet ya Gavsül Azam'' diyerek medet çekiniz.

Bi iznillah Pir-i Azam'ın ismini duyan bu cinler,kaçarlar.Ve Seyyid Abdulkadir geylani bi iznillahi rahmân imdadınıza yetişir.O evlad-ı resuldür.Pek heybetliydi.Bakışları pek keskindi.Öyle ki ; görenleri etkisi altına alırdı.Bu yüzden ona ''Bâzullah'' (Allah'ın Şahini) denmiştir.Bu bakışlara marûz kalan cinler,kaçacak delik ararlardı.Onu görünce korkuya kapılır,kendilerinden geçerlerdi.İsmini işitince korkudan diz çökerlerdi.Allahü teâlâ bu gücü,salahiyeti dilediğine verir.O pek büyük lütüf sahibidir.

Abdulkadir Geylani hazretlerinin hayatını okuyup,yukarıdaki dediklerimiz, yaparsanız biiznillahi teâlâ tesirini görürsünüz.

Aktab-ı Erbaa (Dört Kutup) Abdulkadir Geylani hazretleri,Ahmed er Rufai hazretleri,Ahmed-i Bedevi hazretleri,İbrahim Desuki hazretleri'dir. ''rahmetullahi aleyhim ecmain'' Bu velilere yardım etme izni verilmiştir.Bu velilerin hayatlarını okuyun... Sonra bu velilerden yukarıda bahsettiğimiz şekilde bi iznillah yardım isteyin,Allahü teâlâ'nın izniyle şifaya kavuşursunuz.Şifa Allahü teâlâ'dandır.

Dûaların kabûl olması için mutlaka 5 vakit nemâzı kılmak gerekir.Günahlardan kaçmak,emredileni yapmak gerekir.Ehl-i sünnet itikadı üzere olmak gerekir.Bunları yapmağan kimsenin duasının kabûl olması pek zordur.Bu yüzden ''Ya Rabbi dinimi doğru şekilde öğrenmek istiyorum.Nasib et'' diye ihlaslı bir şekilde dua eden,doğru yola kavuşur.Allahü teâlâ dinini doğru olarak öğrenmek isteyene,bunu nasib edeceğine söz verdi.Allahü teâlâ sözünden dönmez.

Bir âyeti kerime meâli: ''Allah vaadinden dönmez.'' (Rûm Suresi)

Bu yüzden her müslimanın yapması gereken böyle dûa etmek ve ehl-i sünnet itikadını doğru yerden öğrenmektir.İlim öğrenmektir.Bu itibarla size ve diğer kardeşlerime ''Seadeti Ebediyye Tam İlmihâl'' kitabını tavsiye ederiz.Her gün ''Ya Rabbi bilerek yahut bilmeyerek küfre sebep olan bir söz söyledimse yahut bir iş yaptıysam tevbe ettim.Beni Affet'' diye düa etmelidir.Böyle düa eden affolur.Küfre sebep işleri ve sözleri öğrenmelidir.Bunlardan sakınmalıdır.Ölçüyü kaçırmamalıdır.Ölçüyü kaçıranların sonu cehennem-e zümaradır.Ölçü emredileni yapmak,yasak edilenden sakınmak,ehl-i sünnet itikadı üzere olmaktır.Bu yüzünde ilim öğrenmeli,dediğimiz kitabı okumalıdır.Bu nefse elbette ağır ve zor gelir.5 vakit nemâzı kılmakta nefse ağır gelir.Bunun içindir ki ; ihlas sahibi olmalıdır.İhlas sahibi olabilmek içinde Peygamber efendimizin ''aleyhissalatü vesselam'',Ashab-ı Kiramın,Evliyaların hayatlarını okumalıdır.Hayatları okuduktan sonra Habibullah'ın,Evliyaların aşkıyla insan yanmağa başlar.Onları seven,Allahü teâlâ'yı sevmiş olur.Bizim Allahü teâlâ'yı sevmemiz,O'nun sevmesiyledir.Bizim O'nu zikretmemiz,O'nun bizi zikretmesiyledir.O bizi sevmese,zikretmese,biz O'nu ''celle celalühü'' sevemeyiz ve zikredemeyiz.Bunun için bu büyüklerin hayatlarını okumak pek önemlidir.Bununla birlikte ilim öğrenmeli,5 vakit nemâz'a başlamalıdır. [Silsile-i Aliyye büyüklerini googledan araştırınız.Bu büyüklerin hayatlarını okuyunuz.Onlar kabe-i muazzamayı görünce; ''Ya Rabbi bizi seveni dostun eyle'' diye dûa etmişler ve bu duaları kabul olmuştur.Dileğine kavuşmak için, iki rekât namaz kılıp, sevabını silsile-i aliyye denilen âlimlerin ruhuna hediye etmeli, bunların hürmeti için diye dua etmeli. Mesela, (Yâ Rabbi, hayırlı bir çocuk nasip eyle) diye dua edip, (Bu duamı Silsile-i aliyye büyükleri hürmetine kabul eyle) demeli. (Mekatib-i şerife)]

Aşağıda hadis-i şeriflerle vereceğimiz ve tavsiye edeceğimiz dûalarıda yapmalıdır.

Büyüden ve Cinden Korunmak için Okunması Gereken Dûalar

Allahü teâlâ, her şeyi sebeple yaratır. Bir şeye kavuşmak için, bu şeyin yaratılmasına sebep olan şeyi yapmak gerekir. Her şeyin yaratılmasında ortak olan manevi sebep, sadaka vermek, 70 kere (Estağfirullah min külli mâ kerihallah) duasını okumaktır. Bu iki manevi sebep, maddi sebepleri bulmaya da yardım eder. Ruhi sıkıntıların çoğu, cinden ve büyüden meydana gelir. Ruhi hastalıklar, sara ve cinden korunmak için, kıymetli kitaplarda bildirilen dualardan bazıları şunlardır:
1- Euzü Besmele ile Fatiha suresini okumalı.

2- Euzü Besmele ile iki Kul-euzü okumalı.

3- Bir miktar suya Âyet-el kürsi, İhlas ve Muavvizeteyn [Nas ve Felak] surelerini okumalı. Büyü yapılan kimse bundan üç yudum içmeli, kalan su ile gusletmeli.

4- Sedir ağacının 7 tane yeşil yaprağı ezilip su ile karıştırılır. Üzerine Âyet-el kürsi, İhlas ve Kul-euzüler okunur. 3 yudum içip geri kalanla gusledilir.

5- Üç kere Salevat ve Fatiha, Âyet-el kürsi, Kâfirun, İhlas, Felak ve Nas sureleri yedişer defa okunup hastaya üflenir. Bunlar tekrar okunup hastanın yatağına, evin her yerine, bahçeye üflenir.

6- Fatiha, Âyet-el-kürsi ve 4 Kul [Kâfirun, İhlas, Felak ve Nas sureleri]yedişer kere okunup hastaya üflenirse, büyü, nazar, hayvan sokması ve bütün dertler için iyi gelir. Tuza okunup, suda eritip içirmek ve ısırılan yere sürmek de olur.

7- Sabah akşam, Bekara suresinin başından 4 âyet ve Âyet-el kürsi ile, Âyet-el kürsiden sonraki iki âyeti ve Bekara suresinin sonundaki 3 âyet, delinin üzerine okunursa, iyi olur.

8- Sabah akşam 24 kere Estağfirullah denir, sonra (Estağfirullah elazim ellezi la ilahe illa hüvel hayyel kayyume ve etubü ileyh) denir. Sonra 11 İhlas ve 7 kere Fatiha ve 33 kere, Allahümme salli ve sellim ala seyyidina Muhammedin ve alâ âli seyyidina Muhammed okuyup, sevabı Peygamber efendimizin ve Eshab-ı kiramın ve Evliyanın ve sonra isimleri okunarak Silsile-i aliyye büyüklerinin ruhlarına hediye edilir. Bunların hürmetine şifa vermesi için dua edilir. Her gün sabah-akşam böyle dua edilir.

9- Günde 500 kere (La havle vela kuvvete illa billah-il-aliyyilazim) okumalı! Başlarken ve bitirince yüz kere salevat getirmeli. [Bunu her gün muhakkak okumalı, ihmal etmemeli.]

10- Ha-Mim Mümin suresinin başından masir’e kadar ve Âyet-el kürsi okumalı.

11- La ilahe illallahü vahdehü la şerike leh lehülmülkü velehülhamdü vehüve alâ külli şeyin kadir okumalı.

12- Cuma günü seher vakti, sağ elinin içine Nisa suresi 99. Âyeti, vemen yahruc’dan rahimâ’ya kadar yazılır, sonra dili ile yalanıp yutulur. 40 yıllık büyü de olsa çözülür.

13- Sar’adan kurtulmak ve cinden korunmak için Âyât-i hırz okunmalıdır! Âyât-i hırz, şu sure ve âyetlerdir:

Fatiha,
Bekara 1, 2, 3, 4, 5 ve 163, 164 ve 255, 256, 257 ve 285, 286,

Âl-i İmran
18,19. âyetten sadece: “İnneddine indellâh-il-islam” kısmı,
Âl-i İmran 26, 27 ve 154,

En’âm 17,
A’râf 54, 55, 56,

Tevbe 51 ve 128, 129,
Yunüs 107,

Hud 56,
İbrâhim 12,

İsrâ 43 ve 110, 111,
Mü’minun 116, 117, 118,

Ankebut 60,
Rum 17, 18,

Fatır 2,
Yasin 83,

Saffat 1, 2, 3, 4, 5, 6, 7, 8, 9, 10, 11 ve 180, 181, 182,
Feth 27, 28, 29,

Rahmân 33, 34, 35, 36,
Hadid 1, 2, 3, 4, 5,

Haşr 21, 22, 23, 24,
Cin 1, 2, 3, 4, 5, 6,

Buruc 20, 21, 22,
İhlâs, Felâk ve Nâs sureleri.

Âyât-i hırz nasıl okunur?
Abdest alınıp, 7 istiğfar ve 11 salevat okunup, hastanın sıhhatine niyet ederek, güneş doğduktan ve ikindi namazından sonra, günde iki defa hasta üzerine okunmalı, işaretli yerlerde, hasta üzerine üfürülmeli, şifa buluncaya kadar [kırk gün kadar] devam etmeli. Her defası sonunda, bir Fatiha okuyarak sevabı, Peygamber efendimizin ve Behaeddin Buhari, Ahmed Rıfai ve imam-ı Rabbani hazretlerinin ruhuna hediye edilmeli. Bir nüsha da yazıp, yanında taşırsa, sihirden, büyüden, nazar değmesinden korur. Muradı hasıl olur.

Peygamber efendimizin üç türlü ilaç kullandığı bildirilmiştir. Kur’an-ı kerim veya dua okurdu. Fen ile bulunan ilaçları kullanırdı. Her ikisini karışık da kullanırdı. (Mevahib)

Kur’an-ı kerimin ve duanın etki etmesi için bazı şartların gözetilmesi lazımdır. Okuyanın veya yazanın ve hastanın buna inanması, hastanın zararlı olan gıdalardan, şüpheli ilaçlardan perhiz etmesi, sıcaktan ve soğuktan sakınması lazımdır. Okuyan kimsenin, itikadının bozuk olmaması, haram işlemekten, kul hakkından sakınması, haram ve habis şey yiyip içmemesi ve karşılık olarak ücret almaması şarttır. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Allahü teâlâyı unutarak, gafletle edilen dua kabul olmaz.) [Tirmizi]

İmam-ı Şarani hazretleri, (Kuşluk namazına devam edene, cin musallat olmaz) buyurdu. Cin mektubunu, yanında veya evinde bulundurana, cin gelmez ve dadanmış olan cin de gider.

Dua, ilaç gibidir. Allahü teâlâ dilerse tesir eder. Yani tesirini Allahü teâlânın verdiğine inanmalıdır!
Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Dert-bela gelince, Hazret-i Yunus’un duasını okusun! Allahü teâlâ onu muhakkak kurtarır. Dua şudur: Lâ ilâhe illâ ente sübhâneke, inni küntü minez-zâlimin.) [Hakim]

Hadis-i şeriflerde buyruldu ki:
(Sabah akşam, 3 defa, “Bismillahillezî lâ yedurru ma’asmihî şey’ün fil erdı ve lâ fissemâi ve hüvessemî’ul alîm” okuyan, büyücü ve zalimden emin olur.) [İbni Mace]

(“Lâ havle...” okumak, doksandokuz derde devadır. Bunların en hafifi sıkıntıdan kurtulmaktır.) [Ebu Nuaym] [İmam-ı Rabbani hazretleri, din ve dünya zararlarından kurtulmak için her gün 500 defa “Lâ havle velâ kuvvete illâ billah” okurdu. Okumaya başlarken ve okuyunca yüzer defa Salevat getirirdi. (Tefsir-i Mazheri)]

(Evinde, Fatiha ve Âyet-el kürsi okuyana, o gün cin ve şeytan zarar veremez.) [Deylemi]

(Allahü teâlâ, duanızı kabul eder. Dua ettim, hâlâ duam kabul olmadı diye acele etmeyiniz! Allahü teâlâdan çok isteyiniz! Çünkü kerem sahibinden istiyorsunuz.) [Buhari]

(Mümin dua edince, Allahü teâlâ, Cebrail’e, “Ben onu seviyorum, isteğini hemen yerine getirme!” Facir [günahkâr] dua edince de, “Ben onun sesini sevmiyorum. İsteğini hemen yerine getir” buyurur.)

(Çalışmadan dua eden, silahsız harbe giden gibidir.) [Deylemi] [Demek ki; sebeplere yapışmadan istemek kuru bir temennidir.]

(Beş vakit namazlardan sonra yapılan dua kabul olur.) [Buhari]

(Bid’at ehlinin duası kabul olmaz.) [İbni Mace]

(Gafletle yapılan dua kabul olmaz.) [Tirmizi]

(Bir lokma haram yiyenin, kırk gün duası kabul olmaz.) [Taberani]


Dileklerin ve Muratların Kabûl olması için

1- Maddi veya manevi bir isteği olan kimse, gece, gusledip veya abd1est alıp, iki rekât namaz kılsa, her rekatında bir Fatiha ve üç İhlas okusa, selamdan sonra secdeye gidip, (Ya Rabbi, benim isteğimi Ebu Bekr-i Sıddık hürmetine yerine getir) diye dua etse; Allahü teâlâ, isteğini verir. (Menakıb-ı ciharı yari Güzin)

2- (70 kere “Yâ Allah, Yâ Rahmân, Yâ Rahîm, Yâ Kaviyyü, Yâ Kâdir” okuyup da dua eden, ne isterse istesin, Cenâb-ı Hak duasını kabul eder ve ne muradı varsa verir.)

Allah rızası için okumalı. Bir seferde 70 defa okumalı, 71 olsa olmaz, yanına başka isim konsa olmaz, bu bir şifredir. İsm-i a’zam, ism-i Celal, Esma-ül Hüsna’dır. Her namazdan sonra okuyana ne mutlu! Hiç olmazsa günde bir defa okumalı.

3- Dua izinli okunmalı! Bir hacetin hâsıl olması için dua okunurken, tesir etmesi, üstadın izniyle okumalı. Üstad vefat etmişse, kitabından öğrenip okumak da izin almak olur. İzin alan, izin verenin vekili olur. Vekilin okuması, üstad gibi tesirli olur.

4- Çocuklarını idarede sıkıntı çeken kişiye Peygamber efendimiz, (Neden istiğfar etmiyorsun? Ben günde yüz defa istiğfar ederim) buyurmuştur. İstiğfar edileceği zaman yüz defa (Estağfirullah min külli mâ kerihallah, Estagfirullahel’azîm ellezî lâ ilahe illâ hüvel hayyel kayyûme ve etûbü ileyh) demeli ve manasını düşünerek söylemeli. Manası şöyledir:
(Razı olmadığın şeylerden, yaptıklarımı affet ve yapmadıklarımı yapmaktan koru! Kendisinden başka ilah bulunmayan Hay, Kayyum ve Azim olan Allah’a istiğfar eder ve günahlarıma pişman olup O’na sığınırım.) [Azim, zatı ve sıfatları kemalde; Hay, ezelî ve ebedi bir hayatla diri olan; Kayyum, zatıyla kaim olan, yarattığı her şeyi varlıkta durduran demektir.]

5- Dileğine kavuşmak için, iki rekât namaz kılıp, sevabını silsile-i aliyye denilen âlimlerin ruhuna hediye etmeli, bunların hürmeti için diye dua etmeli. Mesela, (Yâ Rabbi, hayırlı bir çocuk nasip eyle) diye dua edip, (Bu duamı Silsile-i aliyye büyükleri hürmetine kabul eyle) demeli. (Mekatib-i şerife)

Sabah ve yatsı namazından sonra Silsile-i aliyye’nin isimlerini, sonra Fatiha okuyarak ruhlarına gönderip, onları vesile ederek yapılan dua kabul olur. Tecrübe edilmiştir.

6- Ayât-i hırz, usulüne uygun okunur ve yanında taşınırsa, murat hâsıl olur.

7- Adakta bulunmalı. Mesela, (Şununla evlenirsem veya şu işim olursa, sevabı Seyyidet Nefise hazretlerine olmak üzere, Allah için, üç Yasin okumak nezrim olsun) denince, bu dileğin kabul olduğu tecrübe edilmiştir.

8- Kör bir zat gelip, (Ya Resulallah! Allahü teâlâya dua et, gözlerim açılsın) dedi. Peygamber efendimiz de, (Güzel bir abdest al! Sonra, “Yâ Rabbi! Sana yalvarıyorum. Sevgili Peygamberin Muhammed aleyhisselamı araya koyarak, senden istiyorum. Ey çok sevdiğim Peygamberim Muhammed aleyhisselam, seni vesile ederek, Rabbime yalvarıyorum. Senin hatırın için kabul etmesini istiyorum. Ya Rabbi, bu yüce Peygamberi bana şefaatçi eyle! Onun hürmetine duamı kabul et!”) duasını okumasını söyledi. O da, abdest alıp dua etti. Hemen gözleri açıldı. (Tirmizi) Bu duayı okuyanlar, maksatlarına kavuşmuşlardır.
Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Allah’tan veya insanlardan bir isteği bulunan, güzelce abdest alıp iki rekât namaz kılsın! Sonra Allahü teâlâya hamd etsin, Resulüne salevat getirip, şu duayı okusun!
Lâ ilâhe illâllah-ül-halîm-ül-kerîm. Sübhânallahi Rabb-il-arş-il-azîm. Elhamdü lillâhi Rabbil âlemin. Es’elüke mûcibâti rahmetike ve azâimi mağfiretike vel ganîmete min külli birrin vesselâmete min külli ismin lâ teda’ lî zenben illâ gafertehü velâ hemmen illâ ferrectehü velâ hâceten hiye leke rıdan illâ kadaytehâ yâ erhâmerrâhimîn.)
[Halebi] [Bu duayı İslam harfleriyle yazıp doğru olarak okumak gerekir.]

Hacet namazı iki, dört veya on iki rekât olarak kılınır. Birinci rekâtta Fatiha ve üç Âyet-el kürsi okunur, diğer rekâtlarda Fatihayla birer kere İhlâs ve Muavvizeteyn [iki kul e’ûzü] okunur. Yahut her rekâtta Fatiha, Âyet-el-kürsi ve İhlâs okunur.

9- Bir başka hacet namazı da şöyle:
Yatsı namazını kılıp vitri kılmadan önce, dört rekât namaz kılınır. Birinci rekâtta bir Fatiha, üç Âyet-el-kürsi okunur. İkinci rekâtta Fatihadan sonra üç İhlâs ve Muavvizeteyn [yani iki kul e’ûzü] okunur. Üçüncü rekâtta ilk rekâtta okunanlar okunur. Dördüncü rekâtta ise ikinci rekâtta okunanlar okunur. Namazdan sonra dileğini ister. (İmad-ül-islam)

Türkçe olarak şöyle dua etmek de olur:
(Ya Rabbi! Sana yalvarıyorum. Âlemlere rahmet olarak gönderdiğin Sevgili Peygamberin Muhammed aleyhisselamı araya koyarak, senden istiyorum. Ey çok sevdiğim Peygamberim Muhammed aleyhisselam! Seni vesile ederek, Rabbime yalvarıyorum. Senin hatırın için kabul etmesini istiyorum. Ya Rabbi! Bu yüce Peygamberi bana şefaatçi eyle! Onun hürmetine duamı kabul et!)

Bu duayı müslümanlar, her zaman okuyup maksatlarına kavuşmuşlardır. Bu duaları bir kere okuyup bırakmamalı. Kırk gün ve daha fazla kadar devam etmek iyi olur.

Ayrıca ; Ashab-ı Bedir'in ''rıdvanallahü teâlâ aleyhim ecma'în'' isimlerini okumak,bu büyükleri vesile ederek düa etmek pek çok fâidelere sebeptir.Bunlardan biride düanın kabûl olmasıdır.O yüzden bu büyüklerin isimlerini ardından 3 ihlas-ı şerif,1 fatiha-ı şerif okumak,çokça iyi olur,büyük fâidelere,nimetlere sebep olur.

Son olarak:

Ölçüyü tutturanın,düaları kabûl olur,evliyalar divanına kaydolur,Allahü teâlâ'nın hıfz-ı emanında olur.Ona kimse zarar veremez,biiznillah.Ölçüyü kaçıran kimse ne yaparsa yapsın,dûaları tesir etmez,rezil ve rüsvay olur,zelil olur.Ölçü emredileni yapmak,yasak edilenden sakınmaktır.Ehl-i sünnet itikadı üzere olmaktır.Bu ölçü üzere olabilmek dûasıyla,inşâallahü rahmân.

Başınızı ağırttığımız için özür dileriz.Allahü teâlâ şifalar ihsân eylesin.Ümidinizi asla ve kat'a kesmeyiniz.Dertte,belada,hastalıkta,şifada hülâsâ hayırda şerde Allahü teâlâ'dan unutmayınız.Dünya imtihan yeri,yukarıdaki dediklerimizi yapan kurtuluşa erer,sıkıntılardan kurtulur,inşâallahü teâlâ.

Evliyalar güzeldir,Onları seven birgün gelir Onlardan oluverir...

Selâmetle...
Ahmed Muhammed - avatarı
Ahmed Muhammed
Ziyaretçi
1 Mayıs 2011       Mesaj #20
Ahmed Muhammed - avatarı
Ziyaretçi
Cin Hakkında Bilgi (Hicri 14.Asrın Müceddidinden)
images?qtbnANd9GcS2WNjn3H0EHl4xAyfiD6IqC QnD fpxOQ7Z7YQJkZVn7kAmrXxdA&ampt1

Aşağıdaki yazı, Osmânlı pâdişâhlarının otuzaltıncısı, sonuncusu, sultân Muhammed Vahîdeddîn hân “rahmetullahi teâlâ aleyh” zemânında, medresetülmütehassısînde tesavvuf müderrisi olan Hicri 14.asrın müceddid-i,büyük veli,mürşid-i kâmil,evlad-ı resul,Es seyyid Abdulhakim-i Arvâsî hazretleri ''rahmetullahi teâlâ aleyh'' (Keşkül) ismindeki kitâbından alındı. Keşkül basılmamışdır.

Cin var mı, diye soranlara, acele cevâb vermek îcâb eder. Çünki, Cinnin var olmasında şübhe etmek, pek tehlükelidir. Cevâb olarak, islâm âlimlerinin sağlam kitâblarından çıkardığım, aşağıdaki bilgileri, dikkatle ve insâf ile okumak ve doğru düşünerek, anlamak lâzımdır.

Cin, cinnet, cinân, Cennet, cenân ve cenîn gibi C ve N harflerinden meydâna gelen kelimeler (örtülü) demekdir. Cennet denilen yer, meyveler, çiçekler, kokular ile örtülü olduğundan, bu ism verilmişdir. Delilere, mecnûn denilmesi de, aklının örtülü olduğu içindir. Geceye (Cünn-i leyl) denir. Çünki, karanlık, gün ışığını örtmüşdür. Cin denilen mahlûklar da, gözümüzden örtülü olduğu için, cin denilmişdir. Cin kelimesi, Cinnî isminin cem’idir. Cin, cinnîler demekdir. Peri, fârisîde, cin demekdir.

Mahlûklar, görülen, görülmiyen diye iki kısmdır. Ayrıca, mekânsız, madde olmıyan mahlûklar da vardır. İmâm-ı Mâverdî diyor ki, (Cin, dört ana maddeden yapılmışdır: Su, toprak maddeleri, havadaki gazlar ve ateş. Bunlardan ateş; alev, ışık ve dumandır. Mâric denilen, alev kısmından yaratılan cinnîlerin mü’minleri, kâfirleri, fâsıkları vardır). Bugünkü fen bilgimize göre, bu dört ana madde, yüzbeş elementden (basît cismden) meydâna gelmekdedir. Şu hâlde bütün mahlûklar, elementlerden yapılmış olup, enerji (kudret) taşırlar. Normal fizik şartlarında, katı ve sıvı (mâyı’) hâlinde bulunan varlıkları ve renkli gazları görebildiğimiz için bunlardan yapılmış cismler görünür. Meselâ insanda katı maddeler ve su çok (yüzde yetmişden fazla) bulunduğundan, insan görünüyor. Otlar ve bütün hayvanlar da böyledir.
Cinnîler, havadan ve nârdan [ya’nî ateşden] meydâna gelmişdir. [Ateşin alev kısmı görünmez, içindeki katı zerreler, sıcakda ışıklandığı için, parlak görünüyor.] Bunun için, cin de görünmez.
Alev iki kısmdır: Biri zulmânî [görünmiyen], ikincisi nûrânî [bu da görünmez]. Zulmânî olandan cin, nûrânî olandan ise melekler yaratılmışdır. İnsanlar, toprak maddelerinden yaratıldığı hâlde, Allahü teâlâ, bu maddeleri organik ve organize hâle, et ve kemiğe çevirdiği gibi, meleklerde ve cinde alev şekli değişerek, onlara mahsûs latîf, her şekle dönebilen bir hâle gelmişdir.
Cinnin ta’rîfi şöyledir: Cin ya’nî peri, ateşin alev kısmından yapılmış cismler olup, her şekle girebilirler.
Melekler ise, nûrânî cismlerdir. Muhtelif şekllere girebilirler. Melek ile cin, yaratılış bakımından birbirine yakındır. Melekler, muhteremdir, kıymetlidir. Cin, hakîrdir, kıymetsizdir. Melekde, nûr [ışık] kısmı, cinde ise, alev maddesi fazladır. Elbette nûr, zulmetden efdaldir. Meleklerin, cinnîlere yakınlığı, insanın hayvana yakınlığı gibidir. İnsanların üstün olanları, melekden kıymetli, cin de hayvandan kıymetlidir.

İslâm âlimlerinin çoğu, meleklere cism dedi. Doğrusu da öyledir.
Meleklerin varlığına inanmıyan kâfir olur. Cism olduklarına inanmıyan kâfir olmaz, bid’at sâhibi olur.

Cinnin varlığına da inanmıyan kâfir olur. Eski felsefecilerden bir kısmı, Kaderiyye [ya’nî mu’tezile] fırkasının çoğu ve zındıklar, Cin ve şeytânlara inanmadı. Cin, zekî, dâhî insan demekdir. Şeytânlar da, kötü kimseler demekdir dediler. Din kitâblarını okumıyan ve islâm âlimlerinin sözlerini bilmiyen, elbette inanmaz. Fekat, Kur’ân-ı kerîmde açıkça bildirildiği hâlde ve islâm büyüklerinin kitâbları dolu olduğu hâlde, Kaderiyye fırkasının inanmaması, şaşılacak şeydir. Çünki bunlar, Kur’ân-ı kerîme uyduklarını söylüyor. Demek ki, bu kadar uymakdadırlar. Hâlbuki, Cinnin var olması, akla uymıyan birşey değildir. Ya’nî aklın red edeceği birşey değildir. Çünki, Allahü teâlânın kudretinin yapamıyacağı birşey değildir. Bugün fen adamları, akl ve din sâhibleri, aklın imkânsız demediği şeyleri red etmiyor. Kur’ân-ı kerîmde bildirilen şeylere, kelimenin açık ve meşhûr ma’nâlarını vermek lâzımdır. Şeyh-i ekber [Muhyiddîn-i Arabî] “kuddise sirruh”, Cinnin var olduğunu, şu âyet-i kerîmeler ile gösteriyor:
1 — Zâriyât sûresinin ellialtıncı âyetinde meâlen, (İnsanları ve Cinnîleri ancak, beni bilip itâ’at, ibâdet etmeleri için yaratdım) buyruluyor.
2 — Errahman sûresi, yetmişdördüncü âyetinde, Cinnin Cennete gireceği bildiriliyor.
3 — Errahman sûresinin otuzbirinci âyetinde (Sekalân) buyuruyor ki, (Ey insanlar ve cinnîler!) demekdir. Resûl-i sekaleyn, müftîyüssekaleyn, gavsüssekaleyn [ya’nî, insanların ve cinnin Peygamberi, müftîsi, velîsi] gibi ismler de, cinnin varlığını göstermekdedir.

Kitâblı kâfirlerin hepsi, ateşe tapanlar, puta tapanlar, budistler, müşrikler ve Yunan felesoflarının çoğu ve tesavvuf büyükleri cinnin var olduğuna inanıyor. Süleymân aleyhisselâmın vak’ası da, cinnin varlığını göstermekdedir.
Cinnîleri anlatan âyet-i kerîmelere, akllarına göre, başka ma’nâ verenler mürted olur. (Milel-nihal) kitâbında ve imâm-ı Muhammed Birgivînin “rahmetullahi aleyh” yazdığı (Tarîkat-i Muhammediyye) kitâbındaki fetvâ ve (Akâ’id-i Nesefî) şerhindeki açıklama, mürted olacaklarını bildirmekdedir. Fetvâ şudur:
(Kur’ân-ı kerîmin âyetlerine, kelimelerin açık, meşhûr ma’nâları verilir. Bu ma’nâları değişdirerek, bâtınîlere [İsmâ’îlîlere] uyanlar kâfir olur).
Kul-e’ûzü sûresi ve Cin sûresi, cinnin varlığını açıkca haber vermekdedir.
[Bilgileri noksân ba’zı kimselerin, cinnîleri hayâl (illüzyon) sanarak, yok demeleri kıymetsizdir. Korkudan, göz önünde hâsıl olan hayâller, elbette yokdur. Fekat, bu hâyalleri cin sanmak, cinden haberi olmamak demekdir. Birşeye yok diyebilmek için, o şeyi tanımak, kavramak lâzımdır. Tanımadan yok demek, çocukca lâf olur. Bu gibilere, ilm adamı demek, yersiz olur. Bütün Peygamberlerin haber verdiği ve hele, Peygamberlerin en üstününün “aleyhi ve aleyhimüssalevâtü vetteslîmât” çeşidli zemânlarda haber verdiği bir bilgiye, akla, tecribeye dayanmadan, zan yolu ile, çala kalem yok demek, ilm adamına yakışır bir şey değildir. Cinne, meleklere, Cennete, Cehenneme hattâ Allahü teâlâya inanmıyanların biricik sözleri, (Kim gitmiş, kim görmüş. Var olsalardı görürdük. Görülmiyen şeye inanmak, abdallık olur) demeleridir. Gözün akla değil, aklın göze bağlı olması lâzım sanıyorlar. Hâlbuki akl, duygu organları üstünde bir kuvvetdir ve his edilen şeylerin doğrusunu, yanlışını ayıran bir hâkimdir. İnsanlar, göze tâbi’ olsaydı, insanlık şerefi, gözün kuvveti ile ölçülseydi, kedi, köpek ve fârenin insandan dahâ şerefli, dahâ kıymetli olması lâzım gelirdi. Çünki, bu hayvanlar, karanlıkda da görüyor, insan ise göremiyor. O hâlde, göremediğine inanmak istemiyen kimse, insanlığı, hayvandan aşağı düşürmekdedir. Demek ki, his organlarımız, aklın uşakları, âletleridir. Kumandan, hâkim, akldır. Akl, görünmiyen, duyulmıyan şeyleri red etmediği gibi, yokluğu isbât edilemiyen ve anlaşılamıyan şeylere de yok demez. Bunlara yok demek, akla uygun bir söz olmaz].
Cinnin varlığı, dînin açıkca bildirdiği birşey olduğundan, inanmıyan müslimânlıkdan çıkar, hiçbir ibâdeti kabûl olmaz.
Cinnin insanlara zarar verdikleri, yardım etdikleri, insanları isteklerine kavuşdurdukları, çeşidli zemânlarda, birçok müslimân ve kâfirler tarafından görülmüş ve haber verilmişdir. Buna karşılık, inanmıyanlar, pek azdır. Ya’nî yalnız felesof taklîdcileri ve tıb diploması alan birkaç kimsedir. Eski tecribeli doktorlar ve şimdi, tıbbı zevk edinip ihtisâs kazananların çoğu, yok deyip geçemiyor, müslimânlara uyuyorlar. İslâm âleminin en büyük doktoru olan İbni Sînâ, Yunan felesoflarının te’sîri altında kalıp, islâmiyyetden bir nasîb alamadığı hâlde, (Kanûn) ismindeki kitâbında, Sar’a hastalığını anlatırken, Cinden bahs etmekdedir. Meselâ diyor ki, (Hastalıklara birçok maddeler sebeb olduğu gibi, cinnin hâsıl etdiği hastalıklar da vardır ve meşhûrdur).
[Cin hakkında bilgi, her Peygamberin kitâbında vardı. Süleymân aleyhisselâmın emri ile iş görürlerdi. İdrîs “aleyhisselâm” diri olarak Cennete çıkarılınca, onu çok sevenler, ayrılık acısına dayanamadı. Resmini yapıp seyr eyledi. Dahâ sonra gelenler, bu resmleri tanrı sandı. Çeşidli heykeller de yapılıp tapıldı. Böylece putperestlik meydâna çıkdı. Peygamberimizden “sallallahü aleyhi ve sellem” bin sene önce, Hicazdaki Huzâ’a hükûmetinin reîsi olan Amr bin Luhay, puta tapınmak dînini Şâmdan Mekkeye getirdi. Putlara tapanlar, putlardan ses işitirdi. Cin, putun, ya’nî heykelin içine girip söylerdi. Peygamberimizin “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” dünyâya teşrîf etdiği, islâmiyyetin başladığı, birçok putlardan işitilmişdi. Bu sözlerle, çok kimselerin müslimân olduğu, (Mir’ât-i Mekke) târîh kitâbında uzun yazılıdır. Şeytânlar, diri insanın içine de girer. İnsanın his ve hareket sinirlerine te’sîr ederek, hareket ve ses hâsıl ederler. İnsanın, bu kendi söz ve hareketinden haberi olmaz. Böylece vaktîle Romada ve Peştede, son zemânlarda Adanada konuşan çocuk ve hastalar görülmüşdür. Bunları konuşduran cin, uzak memleketlerdeki veyâ eski zemânlardaki şeyleri söylediklerinden, ba’zı kimseler, bu çocukların iki rûhlu olduğunu veyâ başka insanın rûhunu taşıdığını, ya’nî tenâsüh sanmışdır. Böyle zan etmenin yanlış olduğunu, dînimiz açıkca bildirmekdedir. Eskiden kâhinler, cinnîlerden ba’zı şeyler işiterek falcılık yapardı. Bunun için, puta tapanlar, cinnin varlığına inanır ve cinden korkardı. Cinnin var olduğunu, müslimânlar, putperestlerden işiterek öğrenmedi. Kur’ân-ı kerîmden ve Muhammed aleyhisselâmdan öğrendi. Müslimânlar, puta tapanlar gibi, cinden korkmaz. Muhâfaza melekleri, insanları cinden koruduğu gibi, âyet-i kerîme ve düâ okuyup, Allahü teâlâya sığınanlara da birşey yapamazlar].


---------- Mesaj tarihi 17:56 ---------- Önceki mesaj tarihi 17:56 ----------

2.KISIM

İnsanlar, ilk olarak, toprakdan yaratıldığı gibi, cin de, alevden yaratıldı. Cin de, erkek ve dişi olur. Evlenmeleri, evleri, yimeleri, içmeleri, üremeleri, ölmeleri hakkında ve Muhammed aleyhisselâmın onlara da Peygamber olduğu, Kur’ân-ı kerîmi dinledikleri, Mekke-i mükerremede ve Medîne-i münevverede toplandıkları ve Resûl-i ekremin “sallallahü aleyhi ve sellem” onlara Kur’ân-ı kerîm okuduğu, ibâdet etdikleri, sadaka verdikleri, iyi işlerine sevâb verildiği, cin kâfirlerinin Cehenneme gireceği, mü’minlerinin Cennete gireceği ve Cennetde Allahü teâlâyı görecekleri, Cinnin arkasında nemâz kılanın nemâzının sahîh olup olmıyacağı, Cum’a ve cemâ’atler onlar ile de olup olmıyacağı ve nemâz kılanın önünden geçmeleri câiz olduğu, çeşidli kitâblarda yazılıdır. İnsanın cin ile evlenmesinin câiz olduğu, cinnin insan kadınına te’arruz edince gusl abdesti lâzım olduğu, cin ile insan arasında hâsıl olan çocuğun nasıl olacağı [Belkıs gibi], Cinnin kesdiği hayvanın yimesi câiz olduğunu, cinnîlerin insan âlimlerine süâl sorup fetvâ aldıklarını, insanlara va’z etmelerini, insanlara şi’r söyleyip insanların işitmesini, insanlara, hastalık tedâvîsi, ilâc öğretdiklerini, insandan korkduklarını, insanlara itâ’at etdiklerini bildiren, âlimlerimizin çeşidli yazıları vardır. Bu kitâblar, cinnin varlığını göstermekdedir.

Cinnîlerin insanlara olan zararlarına karşı tedbîr alınması, cinnin zararına karşı korunulması, cinnîlerin küçükleri yükseklerine ita’at etdikleri, insanların iyiliklerine karşı iyilik yapdıkları, kötülüğe karşı kötülük ve zarar yapdıkları, sar’a hastasının bedenine girip, hastanın hareketleri ve işlerinin, cinnin hareketi ve işi olduğu, böyle hastanın tedâvîsinde cin ile sorgu, süâl, cevâblaşma olduğu, cinnin insanlarla alay etdikleri, cinnin insan gibi, nazarları değeceği, cinnin harb etdikleri, bilhâssa Ramezân ayında azdıkları, cinnin insanlarla ibâdet etdikleri, cinnin, hadîs-i şerîflerin sahîh olup olmamasında insanlarla müzâkerede bulunmaları, Server-i âlemin “sallallahü aleyhi ve sellem” Ümm-i Ma’bedin çadırında müsâfir olduğunu Mekke ehâlisine haber vermeleri, Ümm-i Ma’bedin müslimân olduğunu haber vermeleri, Bedr muhârebesini haber vermeleri, geçmiş şeyleri cinden sormak câiz olduğu, ileride olacak şeyleri sormak câiz olmadığı, müezzinlerin ezânlarına, kıyâmetde, cinnîlerin şâhid olacakları, Ebû Ubeyde ve arkadaşları vefât edince, cinnîlerin ağlayıp mâtem etdikleri, Ömer “radıyallahü anh” vefât etdiği zemân, mersiye okudukları, Osmân “radıyallahü anh” şehîd olunca, ağlayıp inledikleri, hazret-i Alînin “radıyallahü anh” şehîd olduğunu haber verdikleri, Hüseyn “radıyallahü anh” şehîd olunca ağlayıp, bağırdıkları ve başka Sahâbîler şehîd olunca bildirdikleri, Ömer bin Abdül’azîzin vefâtını haber verdikleri, imâm-ı a’zam Ebû Hanîfenin ve imâm-ı Şâfi’înin “rahmetullahi teâlâ aleyhim ecma’în” vefâtlarında ağladıkları, cinnin insan kalbine vesvese getirdiği ve dahâ pekçok meşhûr vak’a ve işler kıymetli kitâblarda yazılıdır. Bunların hepsi, cinnin varlığını göstermekdedir. [Keçi, yılan, kedi şekline girdikleri çok görülmüşdür. Mikrop şekline de girip, insanın damarlarında dolaşırlar.]

Cinnîler yir, içer. Peygamberimiz “sallallahü aleyhi ve sellem”; (Sağ el ile yiyiniz, sağ el ile içiniz! Çünki, şeytân, sol eli ile yir ve sol eli ile içer!) buyurdu. Şeytânların hepsi kâfirdir. İnsanları aldatmağa uğraşırlar. İbâdetleri unutdurup, günâhları iyi gösterirler. Nefsin arzûlarını kızışdırırlar. Şeytânlar da, ateş ile havadan yaratılmışdır. Fekat cinde hava, şeytânda ateş fazladır. Cin ve şeytânlar, en ufak yerden geçerler, insanın içine, damarlarına girerler.
(Aynî târîhi)nde diyor ki, (Cinnîlerin sayısı, insanların on katından fazladır. Şeytânların sayısı, bu ikisinin on katlarından fazladır. Meleklerin sayısı da, bu üçünün sayılarının, on katından dahâ çokdur). [(Buhârî) şârihlerinden Mahmûd bin Ahmedin (Aynî târîhi) ondokuz cilddir.] Her insanın yanında, kâfir bir cinnî arkadaşı vardır. Fekat, melekler, insanları bunların kötülük yapmalarından korur. Cinden, Peygamber olmadığı (Eşbâh)da yazılıdır. Muhammed aleyhisselâmdan önce, cinnîlere Peygamber gelmediğini, imâm-ı Mukâtil bildirmekdedir.

(Eşbâh) kitâbının sâhibi, bunun ikinci kısmında ve imâm-ı Hamevî “rahmetullahi teâlâ aleyhimâ”, bunun hâşiyesinde diyor ki: İlk insan toprakdan yaratıldı. Bütün insanların bedenleri toprak maddelerinden meydâna gelmekdedir. Fekat insanlar, etdir, kemikdir. Toprak değildir. Cin de, ateşden meydâna gelmiş ise de, ateş ve hava değildirler.

(Kurtubî tezkiresi)nde buyuruyor ki, (Cinnin ölümü, yerde gâib olmakdır. İhtiyârları, gençleşmeyince ölmez. Ölecekleri zemân, çocukluk hâline döner ve yerde gâib olurlar. Cin üç sınıfdır: Bir sınıfı, rüzgâr ve hava gibidir. Bir kısmı yerdeki böcek ve hayvancıklar gibidir. Birinci kısmda, altmışsekizinci maddeye bakınız! Bir kısmı da emrlerle, ibâdetle vazîfelidir. Bunlara hesâb ve azâb vardır).

Seyyid Ömer “rahmetullahi teâlâ aleyh” diyor ki, bana bir cin kızı geldi. Benimle evlenmek istedi. Şemseddîn Hanefîden sordum. Hanefî mezhebinde câiz değildir dedi. Böyle söyledim. Beni aldı. Yer altına, evlerine götürdü. Büyüklerine söyledi. Büyükleri dedi ki, seyyid Şemseddînin cevâbı başımızın üstündedir. Fekat, cinnin insan ile evlenmesi, Şâfi’î mezhebinde câizdir. Biz Hanefî değiliz, Şâfi’îyiz.

İnsanların çoğalması, menî iledir. Cinnin çoğalması ise gaz (hava) iledir. Ya’nî erkekden dişiye bir gaz geçerek bundan, yavru hâsıl olur. Bundan anlaşılıyor ki, insan ile cin evlenmesi, hayâl iledir. Hakîkî evlenmek olmaz. Fekat, âlimlerden çoğu, hakîkî evlenmek olmakdadır dedi ve gusl abdesti lâzım olur ve Belkıs, insan ile cin arasında hâsıl olmuşdur dediler. [Cin, insan şekline girip evlenmekdedir.]

İnsan, cinni ve şeytânları, uyanık iken ve rü’yâda görebilir. Çünki, onlar her şekle girebilir. Çok güzel sûretlere girerler. İhtilâma sebeb olurlar. Peygamberlerden “aleyhimüsselâm” ve Evliyâdan çoğu şeytânı görmüş ve konuşmuşdur. Her ne şeklde olursa olsun, cinni gören kimse, hep ona bakarsa cin şeklini değişdiremez. Gözden kaçamaz. Ona sorup cevâb alınabilir. Bir ân başka tarafa bakılırsa, hemen kendi şekline girip gayb olur. İmâm-ı Şâfi’î “rahmetullahi aleyh”, (Cinni kendi şeklinde gördüğünü iddi’â eden kimsenin şâhidliği kabûl olmaz!) buyurdu. Çünki, hayâli kuvvetli olanlar, bulunmıyan şeyleri görüyorum sanır. Hayâlleri [illüziyonları] birşey sanır. Sihr yapılmış kimseler de, böyle hayâller görüp, bunları cism zan eder. Hayâli fazla olanlara, çirkin şeyler güzel görünür. Çirkin tarafları görünmez. Dünyâya düşkün olanlara, dünyânın herşeyi böyle görünür. Çirkinlikler, güzel görünür. Fekat uyanık olanlar, keskin görüşlüler, herşeyin doğrusunu görüp aldanmaz.
İnsanın cin ile tanışması, arkadaş olması, kıymetli birşey değildir, zararlıdır. Onlarla konuşmak, fâsık insanla arkadaşlık etmek gibidir. Onlarla tanışan kimse, fâide görmemişdir. Muhyiddîn-i Arabî “kuddise sirruh” (Fütûhât) kitâbının ellibirinci bâbında buyuruyor ki: (Hiçbir insan, cinden Allahü teâlâya âid bir bilgi edinmemişdir. Çünki, cinnin din bilgileri pek azdır. Onlardan dünyâ bilgileri edineceğini sanan kimse de, aldanmakdadır. Çünki, fâidesiz şeyle vakt geçirmeğe sebeb olurlar. Onlarla tanışanlar, kibrli olur. Hâlbuki, Allahü teâlâ, kibrli olanı sevmez). (Reşehât)da molla Câmî hazretlerinin halîfesi, Abdülgafûr-i Lârî, Muhyiddîn-i Arabînin bir risâlesinde şöyle buyurduğunu bildiriyor: (Cinnin ilk babaları İblîs değildir. İblîs, cin tâifesindendir. Cin, ateş ve havadan yaratıldığı için çok latîfdirler. Çabuk hareket ederler. İnsan bunlara hafîf çarpınca, hemen ölürler. Bunun için, ömrleri kısadır. Din bilgileri azdır. Kibrli olduklarından, birbirleri ile, hep mücâdele, muhârebe ederler. Ateşden müte’essir olmazlar. Cehennemlik olanları, Zemherîrde, ya’nî soğuk Cehennemde azâb göreceklerdir. İblîs ve çocukları, hak ve sevâb olan iyi şeyleri yapmağı da insana hâtırlatırlar. Fekat, bunları yaparken, nefsde ucb, riyâ hâsıl olarak veyâ farzın kaçırılmasına sebeb olarak, insan çok günâha girer). Cin ile tanışmağa özenmemeli, Evliyâ-i kirâmın rûhâniyyetlerinden istifâde etmeğe çalışmalıdır. Evliyânın rûhları, görünmeden de, kendi beşerî şeklinde görünerek de, sevdiklerine fâide verir ve belâlardan korur. Onları tanımağa, sevmeğe ve sevilmeğe uğraşmalıdır.
(Hadîkat-ün-nediyye)de, bütün bedenin âfetlerini bildirirken, yazılı olan hadîs-i şerîfde buyuruluyor ki, (Tetayyur eden ve tetayyur olunan ve kâhinlik yapan ve kâhine giden ve sihr, büyü yapan ve yapdıran ve bunlara inanan, bizden değildir. Kur’ân-ı kerîme inanmamışdır). Tetayyur, uğursuzluğa inanmakdır. Kâhinlik, cinden bir arkadaş edinip, olmuş ve olacak şeyleri ona sorup, ondan öğrenmek ve bunları başkalarına bildirmekdir. Cinle tanışan falcılar ve yıldıznâmeye bakıp, sorulan herşeye cevâb verenler böyledir. Bunlara ve büyücülere gidip, söylediklerine, yapdıklarına inanmak, ba’zan doğru çıksa bile, Allahdan başkasının herşeyi bildiğine ve her dilediğini yapacağına inanmak olup, küfr olur.


---------- Mesaj tarihi 17:58 ---------- Önceki mesaj tarihi 17:56 ----------

3.KISIM


İbni Hacer-i Hiytemî, (Fetâvâ-yı hadîsiyye)nin yüzyirminci sahîfesinde diyor ki, (Birinin kolunu kesip, sonra yapışdırmak, kendi ağzına, bedenine bıçak, kama sokup çıkarmak gibi gösteriler yapan tarîkatcılar, bu gösterilerini sihr, göz boyamak şeklinde yapıp, kerâmet gösterdiğini söylerse, hâkim tarafından öldürülür. Başka şeklde yapıyorsa, öldürülmez. Fekat, ağır cezâlandırılır. Mâlikî âlimlerinden Abdüllah ibni ebî Zeyd Kayrevânî “rahmetullahi aleyh” (İsbât-ü kerâmât-il-Evliyâ) kitâbında diyor ki, sihrinde küfre sebeb olacak şey yoksa, el çabukluğu yapıyorsa, fekat kerâmet ve tarîkatcılık şeklinde gösterirse, cezâlandırılır. Böyle tarîkatcıların yanlarına gitmek, seyr etmek câiz değildir. Bir kadın, zevcine, kendisinden veyâ başkasından soğuması için büyü yapdığını söyledi. Bunu öldürmediler. Cezâlandırdılar. İbni Ebî Zeyd “rahmetullahi teâlâ aleyh” diyor ki, (Bir kimse, kitâba bakarak cin ile konuşduğunu, bu cinne emr ederek, sar’a yapan habîs cinni kovduğunu, büyü çözdüğünü, habîs cinni öldürdüğünü söylerse, buna inanmamalıdır). Cin ile arkadaşlık etdiğini, cin pâdişâhına hizmet etdiğini söyliyen kimsenin büyücü olduğu anlaşılır. Mısrdaki Fâtımî devletinin altıncı reîsi olan Hâkim bi-emrillah Mansûr, Dırâr ve bunun talebesi Hamzaya uyarak, cin ile tanışdı ve Cin pâdişâhına hizmet ederek, sapıtdı. Şeytânların maskarası oldu. Tanrılık da’vâsına kalkdı. İbni Ebî Zeyd diyor ki, (Cinci tarîkatcıya inanmak, insanı cinden kurtardığına inanarak, ona ücret vermek câiz değildir. Büyü çözene de para vermek câiz değildir). Kocasının muhabbet etmesi ve kendisine eziyyet etmemesi için, bir kadına, Kur’ân-ı kerîmden ve Selef-i sâlihînin bildirdikleri düâlardan muska yazmak, karşılık birşey istememek câizdir. Ne olduğu bilinmiyen şeyleri yazmak, okumak ve kendisine okutmak, bunları muska, tütsü yapmak harâmdır). Kâdî-zâde, (Birgivî vasıyyetnâmesi)ni açıklarken, Birgivînin, (Bir kimse, ben çalınanları, gayb olanları bilirim dese, böyle söyliyen ve buna inanan kâfir olur. Bana cin haber verir. Bunun için bilirim dese, yine kâfir olur. Zîrâ, cin de gaybı bilmez. Gaybı yalnız Allahü teâlâ bilir. Ondan başka kimse bilmez) yazısını, (Allahü teâlânın vahy ve ilhâm etdikleri bilir. Cin, herşeyi bilmez. Allahü teâlânın bildirdiğini ve görüp anladığını bilir. Cin, bu iki yoldan öğrendiğini haber verirse, bana cin haber verdi demekde zarar yokdur. Peygamberler kabrlerinde, bilmediğimiz bir hayât ile diridirler. Allahü teâlâ, onlara vahy, ilhâm ve keşf yolu ile, gayb ve gizli şeyleri bildirmişdir. Diri insanların işlerini ve hâllerini onlara ve dilediği mü’minlerin rûhlarına bildirmekdedir) şeklinde açıklamakdadır. Cinnin sâlih olanlarına da bildirmesi câizdir. Fekat, mü’min ve sâlih olmıyan, bid’at ehli ve fâsık tarîkatcıların, yobazların yalanlarına inanmamak, tuzaklarına düşerek, felâkete sürüklenmemek için, çok uyanık olmalıdır. 909.cu sahîfeye ve (El-münîre) kitâbına bakınız!

(Dürr-ül-muhtâr)ın Tahtâvî ve İbni Âbidîn hâşiyelerinde, son cildin sonunda diyor ki, (İnsanın, bilmesi lâzım olmıyan şeyleri münâkaşa etmek mekrûhdur. Öğrenmesi emr edilmemiş olan şeyleri sormak câiz değildir. Meselâ, Lokman ve Zülkarneyn Peygamber midir, değil midir? Cebrâîl aleyhisselâm, Peygamberlere nasıl gelirdi? Melek ve Cin, insanlara ne şeklde görünürler? İnsan şeklinde görünürken, yine cin ve melek midirler? Cennet ve Cehennem nerededirler? Kıyâmet ne zemân kopacak? Îsâ aleyhisselâm, gökden ne zemân inecek? İsmâ’îl ve İshak aleyhimesselâmdan hangisi efdaldir ve hangisi kurban edildi? Fâtıma ve Âişeden “radıyallahü teâlâ anhümâ” hangisi dahâ efdaldir? Resûlullahın “sallallahü aleyhi ve sellem” ana babaları ve Ebû Tâlib hangi dinde idiler? İbrâhîm aleyhisselâmın babası kim idi? Bunlar gibi şeyleri sormamalıdır. Bunları öğrenmekle emr olunmadık).
(Hazînet-ül-esrâr) kitâbında diyor ki, Sar’a hastasından, rûhânînin def’ edilmesine ve hastanın şifâsına âid hadîs-i şerîfleri bildirelim: [(Lugat-ı Nâci)de cin kelimesinde diyor ki (Rûhâniyyûn üç sınıfdır: Hep iyilik yapan, ahyâr. Melekler böyledir. Hep kötülük yapan eşrâr. Şeytânlar böyledir. İyilik de, kötülük de yapan evsât. Cinler böyledir.] (Herkese Lâzım Olan Îmân) 26.cı sahîfeye bakınız!
İmâm-ı Beyhekî (Delâil-ün-nübüvve) kitâbında ve imâm-ı Kurtubî (Tezkire) kitâbında bildiriyor ki, Ebû Dücâne “radıyallahü anh” buyurdu ki, yatıyordum. Değirmen sesi gibi ve ağac yapraklarının sesi gibi, ses duydum ve şimşek gibi, parıltı gördüm. Başımı kaldırdım. Odanın ortasında, siyâh birşey yükseldiğini gördüm. Elimle yokladım. Kirpi derisi gibi idi. Yüzüme, kıvılcım gibi şeyler atmağa başladı. Hemen Resûlullaha “sallallahü aleyhi ve sellem” gidip, anlatdım. Buyurdu ki, (Yâ Ebâ Dücâne! Allahü teâlâ, evine hayr ve bereket versin!). Kalem ve kâğıd istedi. Alîye “radıyallahü anh” bir mektûb yazdırdı. Mektûbu alıp, eve götürdüm. Başımın altına koyup, uyudum. Feryâd eden bir ses, beni uyandırdı. Diyordu ki, (Yâ Ebâ Dücâne! Bu mektûbla, bizi yakdın. Senin sâhibin, bizden elbette çok yüksekdir. Bu mektûbu, bizim karşımızdan kaldırmakdan başka, bizim için, kurtuluş yokdur. Artık, senin ve komşularının evine gelemiyeceğiz. Bu mektûbun bulunduğu yerlere gelemeyiz). Ona dedim ki, sâhibimden izn almadıkca bu mektûbu kaldırmam. Cin ağlamasından, feryâdından, o gece, bana çok uzun geldi. Sabâh nemâzını, mescidde kıldıkdan sonra, cinnin sözlerini anlatdım. Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem” buyurdu ki, (O mektûbu kaldır. Yoksa, mektûbun acısını, kıyâmete kadar çekerler!).
Kefevînin (Mecmû’a-tül-fevâid) kitâbında ve Demîrînin (Hayât-ül-hayvân) kitâbı, kaf harfindeki (Kunfez) kelimesinde diyor ki, (Bir kimse, bu mektûbu, yanında taşısa veyâ evinde bulundursa, bu kimseye, eve ve etrâfına cin gelmez ve dadanmış olup zarar veren cin de gider). Bu mektûb (Hazînet-ül-esrâr) ve (Hayât-ül-hayvân)da yazılıdır. Süleymâniyye kütübhânesi, (Ayasofya) kısmında, [2912] sayıda (Hayât-ül-hayvân)ın fârisîsi, [1913] de ise türkçesi vardır. Müslimânlara kolaylık olmak için bu mektûb, (Teshîl-ül-menâfi’) kitâbının sonunda da [207.ci sahîfesinde de] yazılıdır. Bu kitâb, (Hakîkat Kitâbevi)nde satılmakdadır.
Âyet-el-kürsî, İhlâs, Mu’avvizeteyn ve Fâtiha sûrelerini sıksık okuma
k da, insanı cinden muhâfaza eder. Bu âyet-i kerîmeleri okumakla ve bu mektûbu taşımakla ve şifâ âyetlerini okumakla ve yazıp suyunu içmekle fâidelenmek istiyenlerin Ehl-i sünnet i’tikâdına uygun olarak doğru îmân sâhibi olması lâzımdır. Bunları yazanın ve kullananın i’tikâdı doğru olmazsa ve küfr alâmetlerini kullanır, harâm işlerse, fâideleri görülmez.

Fârisî (Şevâhid-ün-nübüvve) 163.cü sahîfesindeki hadîs-i şerîfde, (Yatarken Âyet-el kürsî okuyana, şeytân yaklaşamaz) buyuruldu.
Kâdî Bedrüddîn-i Şeblînin “rahmetullahi teâlâ aleyh” (Akâm-il-Mercân) kitâbı arabî olup büyükdür. Hep cinden bahs etmekdedir. Bir yerinde diyor ki, (Cinden, geçmiş, olmuş şeyleri sorup öğrenmek câizdir. Gelecekde olacak şeyleri sormak câiz değildir. Geçmiş şeyleri görüp, işitip bilirler. Sar’a hastasını ve başka cin çarpanları cinden kurtarmak için, küfre sebeb olan şeyleri yapmak câiz değildir. Cinden kurtulmak için en iyi on çâreyi [kısaltarak] yazıyoruz:

1- E’ûzü Besmele ile Fâtiha sûresi okumalıdır.

2- E’ûzü Besmele ile iki Kul-e’ûzüyü okumalıdır.

3- E’ûzü Besmele ile Bekara sûresinin ilk beş âyetini okumalıdır.

4- E’ûzü Besmele ile Âyet-el-kürsî okumalıdır.

5- E’ûzü Besmele ile Bekara sûresinin son iki âyetini okumalıdır.

6- E’ûzü Besmele ile Ha-Mîm Mü’mîn sûresinin başından (masîr)e kadar ve Âyet-el-kürsî okumalıdır.

7- (Lâ ilâhe illallahü vahdehü lâ şerîke leh lehülmülkü ve lehülhamdü ve hüve alâ külli şey’in kadîr) okumalıdır.

8- Çok (Allah) demelidir.

9- Hep abdestli bulunmalı, farzları ve sünnetleri hiç terk etmemelidir.

10- Kadınlara bakmakdan, çok konuşmakdan, çok yimekden ve galabalıkdan sakınmalıdır). (Berekât) kitâbında, Muhammed Sa’îdi “rahmetullahi teâlâ aleyh” anlatırken sonunda, imâm-ı Rabbânînin “rahmetullahi teâlâ aleyh” Cinden korunmak için, (Lâ havle velâ kuvvete illâ billah-il-aliyyil’azîm) okuduğunu yazıyor. İmâm-ı Rabbânî hazretleri, yüzyetmişdördüncü mektûbunda, Cini def’ için bunu okumağı tavsiye etmekdedir. Buna, (Kelime-i temcîd) denir.
Şeyh-ül-islâm İbni Hacer Hiytemînin “rahmetullahi teâlâ aleyh” (Tezekkürü Âsâr-il-vâride) kitâbında da, cinden koruyan düâlar yazılıdır. Bu kitâb, Süleymâniyye kütübhânesi, (Reîs-ül-küttâb Mustafâ efendi) kısmında, [1150] sayı ile mevcûddur. (Hakîkat Kitâbevi) tarafından (Minha) sonunda basdırılmışdır.

Cin ve şeytân şerrinden kurtulmak için ve sar’a hastalığına ve sihre karşı (Teshîl-ül-menâfi’) kitâbının sonundaki (âyât-ı hırz)ı yedi gün okumalı ve yazıp, üzerinde taşımalıdır.

Celâleddîn-i Süyûtînin “rahmetullahi aleyh” (Kitâbürrahme fittıbb-i velhikme) kitâbında sihr, nazar ve cinden korunmak için kıymetli bilgi vardır. Yüzellinci bâbında buyuruyor ki, (Şeytânın vesvesesinden, sıkıntıdan kurtulmak için, hergün bu düâyı okumalıdır: Yâ Allah-ür-rakîb-ül-hafîz-ür-rahîm. Yâ Allah-ül-hayy-ül-halîm-ül’azîm-ür-raûf-ül-kerîm. Yâ Allah-ül-hayy-ül-kayyüm-ül-kâimü alâ külli nefsin bimâ kesebet, hul beynî ve beyne adüvvî!). Yüzyetmişdördüncü maddesi sonunda diyor ki, (Hiltit veyâ şeytân tersi adındaki zamkı yanında taşıyan kimseye cin gelmez. Sar’a hastası, bunu koklarsa, iyi olur). Asa Foetide denilen bu zamk, esmer, pis kokulu, reçine olup, antispasmodique olarak, ya’nî sinirleri teskîn edici olarak Avrupada, toz, hap ve ihtikan şeklinde adale ve sinir gerginliğini gidermek için, kullanılmakdadır. (Ütrüc), ya’nî Ağaç-kavunu bulunan eve cin girmiyeceği, (Hayât-ül-hayvân)da ve (Kâmûs)da yazılıdır.

İmâm-ı Rabbânî “rahmetullahi aleyh”, talebeleri ile, uzak bir yere gidiyordu. Gece, bir hânda kaldılar. (Bu gece, bu hânda bir belâ hâsıl olacak. Şu düâyı okuyunuz!) buyurdu: (Bismillâhillezî lâ-yedurru ma’ asmihî şey’ün fil-Erd-ı velâ fissemâi ve hüves-semî’ul’alîm). Gece büyük yangın oldu. Bir odada eşyâlar yandı. Bu odaya haber verilmemişdi. Düâyı okuyanlara birşey olmadı. Bu düâ, (Umdet-ül-islâm) ve (Berekât) kitâblarında yazılıdır. (Tergîb-üs-salât) kitâbında ve (Kıyâmet ve Âhıret) kitâbı 155.ci sahîfesinde hadîs-i şerîf olduğu da bildirilmekdedir. Derdlerden, belâlardan, fitne ve hastalıklardan korunmak için, sabâh ve akşam, İmâmın bu sözünü hâtırlayarak, üç kerre okumalıdır. Âyât-i hırz [koruyucu âyetler] da, okumalıdır.

********
Şu bilgileride nakletmek,inşâallahü teâlâ faideli olacak:

Abdulhay Hazretleri ''rahmetullahi aleyh'' kitabı Senedül Mukadderat kitabının bir bölümünde Evinin bir bölümünü tamir ederken Başından geçen bir havadisi bize Şöyle Naklediyor.

-Değerli zevcem Fatma evimizin duvarlarının çok kötü durumda olduğunu,duvarlarımızda koca koca delikler olduğunu ve benim bunları kapatıp duvarı sağlamlaştırmam gerektirdiğini tenbihledi.Bende Bir perşembe günü Başladım bu ricasını yerine getirmeye.Önce taş ve çamurla delikleri kapattım.Ardından duvarın tamamını yeniden çamurla sıvadım.İşim gece karanlığına kadar sürdü.

İşim bitip tam eve girerken yaptığım duvarın dibinde duran bir genç gözüme göründü.Şaşkın bir şekilde bana bakıyor ve bilmediğim bir lisanda birşeyler söylüyordu.Zevcemde bu yabancıyı görünce ona elle ikazda bulunup eve girmesini tembihledim.Sonra bu gençin yanına Allahın selamı ile yaklaştım.O da bana karşılık verdi.

Gencin halinde bir gariplik hali vardı.Adını ve bu hanın yanında ne işi olduğunu sordum.

O da: "Bizi neden kovuyorsun biz sana asla bir fenalıkta bulunmadık ki" diye sitem etti.

Bende ona: "Benim Seni Tanımışlığım yoktur. Ben Sana ne kötülükle seni Kovmuş olabilirimki" dedim.

O da bana:"Biz bu evin ilk sahibi Hazreti Hüseyin bin Ali (radîyallahü anh) Hazretlerinden beri burda iskan etmekteyiz.beraber nice sohbet ve ikramlara ortak olduk,çoluk çoçuğumuz onun okuyuşu ile nice fenalıklardan korundular.

Bizim elimizde rızkımızın azaldığı bir an koşup cömertçe ikramda bulundu.Bize Kuran Ve Tefsir konusunda nice sırlar belletti.Biz korku içindeyken bizi ehemmiyete alıp sakladı.Düşmalarımızı kahretti.Şimdi sen nasıl olurda üstadının baş koyduğu bu yola böyle saygısızlık ettin".

Bende ona beni itham ettiğin Şeylere yakınlığımın olmadığını ve bu ana kadar yoluma vede soyuma ihanet etmediğimi beyan ettim.

Oda bana:"Sen nesl-i ins'ten Ademden zuhur Abdulhay bin Hasanül Askerinin oğlu değilmisin?" diye sordu. Ben bu sorgudan çok ürktüm ve Kuran ile kendimi korumaya başladım.

Benim korunma halimi gören genç bana yaklaşıp:
"Ey AbdulHay kendinden önce bizi koru biz şimdi ne yaparız hiç düşünmedinmi?" diye şikayet etti.

Ben okumamı bitirip ona sordum:
"Hele bana deyiver sen nesin ve bana kırgınlığın nedendir?

O da:"Ben cinlerden Macric'ten(Allahın ilk yaratılan erkek cinin Adı) zuhur Hasan bin Abdullatif'in oğluyum burada uzun zamandır iskan etmekteyim.Sen bugün bu duvardaki delikleri kapatan değilmisin?

Bende: "Evet bunu ben yaptım".dedim.

O da bana sitemle: "Ey AbdulHay bilmez misin biz cinlerin müslüman olanları Kabeye bakan ev duvarlarının içinde yaşarız.Kâfirlerimiz de hacet görünen yerlerin duvar deliklerinde.Bu bilgi sana zahir olmadımı? Baban sana bu ilmi belletmedimi?" Bende bu konuda bana beyan edillen bir şey bırakılmadığına ve yaptığım şeyin fenasına şimdi vakıf olduğumu beyan edip ondan beni affetmesini ve bu hatamı telafi edeceğimi beyan ettim.

O da bana: "Öylese dinle ve belle ve bilmeyene iletki beni adem bu bilgiden her akıl sahibi bir ibret ve sır bula."

Bende: "Buyur Ya Hasan seni dinliyorum" dedim.

O da söze Besmele ile başlayıp bana anlatmaya başladı:
"Ey Abdulhay bizim neslimiz iki fırkadır biri gökte meskendir biride toprağın üzerindeki her sabit gölgede yaşar.

Bizden biri mutlaka sizinle beraber yaşar.Atalarımızdan öğrendiğimize göre sizler yokken tüm dünyada Allah biz cinler için sayısız sabit gölgesi olan kovuklar yaratmış ama isyankarlarımız yüzümden bu kovuklar melekler aracılıği ile Okunmuş Balçıklarla kapatılmıştır.O zaman bir çok soy farklı yerleri mesken tutmuş. Kimisi su kaynağına yakın olan kovukların gölgelerinde.kimisi gölgesi sürekli sabit olan yerin altındaki kovuklarda .İsyankarlıklarından 3000 yıl gök ile yer arasında sürgün yaşadıktan sonra töbesinde samimi olanlar Allahın bir rahmeti olarak meleklerin gözetiminde farklı yerlere yerleştirilmişlerdir.

Biz buraya onlar gibi sürgün ile gelmeyen bir nesilden geliyoruz.Allah burayı bize bir lütuf olarak bizi ehlibeyt ailesinin yaşadığı yere mesken lütfunda bulumuş ve bizi çok hayırlı bir makama mazhar etmiştir.Biz burda iki kardeş olarak mesken ederiz.Kardeşimde burdadır.Beni yaptığın bu davranıştan o haberdar etmiştir.Ben bu haberi Kabeyi tavaf ederken öğrendim.Kardeşim durumu bana beyan edince durumu büyüklerimize açıkladık onlarda sadece beni seni uyarmam için görevlendirdiler.Bizden Biri sizden biriyle ancak tek bir kural üzeriyle buluşmasına izin verilmiştir.

O da müslümanın müslümana,inançsız inançsıza yakın olacaktır.Kim bu hududu çiğnerse ve hükmü bozarsa Allahın Latif kapısının bekçisi melek elindeki kurutup bitiren ateşi üzerimize atar.Ve bundan bu güne kadar hiç bir cüretkar kurtulmuş değildir.Ben müşkilimi Büyüklerimize arz ettim onlarda Allahın kendilerine emanet kıldığı Latif kapısı kilidinin anahtarını Allahın izniyle geçmem için bu meleğin gözetimde bana verdiler.İçimizdeki kafirler asla bu kapıyı açamazlar.Bu onlara kıyamete kadar haram kılınmıştır.Şimdi sana durumumu beyan ettim senden ricamız ailemin yaşadığı bu kabeye bakan duvarının delikleri açmandır.Bu senden Kabenin sahibi olan Allahın adıyla rica ediyoruz."

Bende:
"Madem rican budur.Allahü teâlâ'nın ismi başım gözüm üstüne o duvardaki delikleri açacağım".dedim.Sonra helalleştik.

Bana gitmeden şunları öğretti:

"Ey AbdulHay gözünün önünde yanıp sönen küçük nurları görürsen bilki bizden biri yanındadır.O yanıp sönen nurlar bizim gözlerimizdir.Böyle bir durumla karşılaşırsan bilki Biz orda sayı olarak fazlayızdır,toplanmışızdır.Bu toplanmalarımız Kuran dinlemek ve ibadet sırasında size cemmat olarak katılmamızdan dolayıdır.Her salı ve cumartesi akşamı iyimizde kötümüzde yeryüzünde gezmek ve rızık temin etmek için müsadelidir.O gün çocuklarınızı dışarda tutmayın.Çünkü bu izini nefsine eğlence olarak kunlananlarımız vardır.yemeklerinizin ağızını besmele ile bir kapakla kapatın. yemek yediğiniz tüm eşyaları yıkayıp öyle yatınız.Hayvanlarınızın ahırına cevizden yapılmış su ve yem kurnası kunlanmayın.

Bunu yaparsanız hayvanınız telef olur.Yattığınız yatakların ve ev eşyalarının cevizden yapılmış olmamasına dikkat edin.Banyo ve pis suyu kabe istikametine atmayın bizden bir cemaatin öfkeli bakışına sebep olursunuz.Bizden kim size böyle bakarsa Sara hali dediğiniz hal zuhur olur.Yemekten artan kemikleri besmele ile kabe istikametinde uzak bir yere temiz bir kapta yada örtüyle bırakın.bırakırken "Allahım Bu rızıkları senin gözetiminde müslüman kardeşlerime hediye ediyorum.İhtiyaç sahibi müslüman kardeşlerime sadakamdır" deyip ihlas suresini o kemikler üzerine üzerine oku.O kemiklerden asla kafirler nasiplenemez.Ve bizden hayır duası alırsın.Bizden bir dua almış kimse'ye su bulmak kolaylaşır.Değerli madenlerin yerini biz ona fısıldarız.

Şayet gözünün önünden bir karartı geçtiyse hemen Ayet el kürsi oku ve Hazret-i Muhammed(sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem) ve Ehli-beytine (aleyhimürrîdvan) salavat et.Çünkü yanında bizden bir deli vardır, bilmeyerek sana zarar vermemesi için böyle yap.Çünkü bizden sadece akli durumu eksik olanlar sizin aleminizde süresiz kalabilir ve gezebilir.Kıyamete kadar bir mesuliyetleride yoktur.O içinizden yanlışlıkla geçerse ve kendinizi koruma altına almış bir amelle dururken içinizden geçerse ürperirsiniz.Önününüzde yatarken ona basarsanız durup dururken ayağınız tökezler.Sebepsiz sandığınız tökezlemeleriniz bundandır.

Dilini Isırırsan bilki bizim ısırdığımız birşeyi yemişsindir.Bizim ısırdığımız rızıktan yiyen kişinin dili takatsız kalıp kitlenip dişlerin önüne gelip sıkışır.

Ey Abdulhay(rahmetullahi aleyh) Allahın (celle celalühü) Rahmet ve bereketi tüm müslümanların üzerine olsun." dedikten sonra ince bir duman çizgisi olup gözden kayboldu.

BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.

Benzer Konular

5 Ocak 2017 / recepkaymak Cevaplanmış