Arama

Menkıbeler (Dini Hikaye, Öyküler) - Sayfa 10

Güncelleme: 16 Mayıs 2014 Gösterim: 390.998 Cevap: 177
NAIAS - avatarı
NAIAS
Ziyaretçi
19 Ağustos 2007       Mesaj #91
NAIAS - avatarı
Ziyaretçi
ŞEHİT

Sponsorlu Bağlantılar
EFENDİMİZ(S.A.V.), HAYBER KALESİNİN KUŞATILMASI SIRASINDA YESAR ADLI BİR ÇOBANI İSLAMİYETE DAWET ETTİ WE ONA ŞEHİTLİK MAKAMINI ANLATARAK CENNETEN BAHSETMİŞTİR
PEYGAMBERİMİZİ GÖRÜR GÖRMEZ İSLAMİYETİ KABUL EDEN YESAR , YAŞADIĞI MUHİTTEKİ İNSANLARIN MAKAM WE ZENGİNLİĞE GÖRE İTİBAR GÖRDÜKLERİNİ BİLDİGİ İÇİN
________________YA RESULLLAH , DİYE SORDU . BEN HABEŞ Lİ(SİYAH TENLİ),ÇİRKİN YÜZLÜ, KÖLE WE FAKİRBİR ADAMIM . BU HALİMLE YAHUDİLERLE ÇARPIŞIR WE ÖLÜRSEM , YİNE DE CENNETE GİDERMİYİM?
EFENDİMİZ;
________________________EWET DİYE CEWAP WERDİ.CENNETE GİDERSİN
YESAR IN İÇİNİ KAPLAYAN SONSUZ SEWİÇLE , BİRAZDAN BAŞLAYAN MUHAREBEDE CESARETLE SAWAŞTI WE KABEDEN ATILAN TAŞLARLA BİR WAKİT NAMAZ BİLE KILAMADAN ŞEHİT OLDU
YESAR IN CENAZESİ DAHA SONRA KARAGAHA GETİRİLDİ WE YERE YATIRILDI
CENAZEYE BAKAN ALLAH RESULU
BİR ARA YÜZÜNÜ ÇEWİRDİ
BUNU GÖREN SAHABELER MERAKLA SORDULAR
___________________YA RESULLAH , DİYE SORDULAR
ONDAN YÜZÜNÜZÜ NEDEN ÇEWİRDİNİZ
EFENDİMİZ;
____________ALLLAH A HİÇ SECDE ETMEDİĞİ HALDE CENNET HURİLERİ BAŞ UCUNA GELİP YÜZÜNDEKİ TOPRAKLARI SİLDİĞİNİ GÖRDÜM
WE BENDEN HAYA EMEMELERİ İÇİN YÜZÜMÜ ÇEWİRDİM.




SAADET ASRINDAN
SALİH SURUÇ

stromy - avatarı
stromy
Ziyaretçi
20 Ağustos 2007       Mesaj #92
stromy - avatarı
Ziyaretçi
Altıyüz Dirhemlik İp

Sponsorlu Bağlantılar
Bağdat. Dul bir kadın. Altı öksüz çocuğu ve bir de ihtiyar ana. Kadın geçimi sağlamak üzere, hafta boyu el emeği verir, göz nuru döker iplik eğirir, pazara çıkar ve anası ile çocuklarının rızkını temin etmeye çalışırdı.

Vakti tamam olunca bu dul kadın vefat eder, çocukların bakımı ise ihtiyar kadına kalır. Kadın pazara her hafata çıkamıyor, ip eğiriyordu. Bir zaman baktıki altıyüz dirhem kadar ip eğirmişti, pazara götürmeye karar verdi.

- Ya Rabbi! Bu öksüzlerin, yetimlerin rızkını ver, diyerek sabah erkenden pazarın yolunu tuttu. Yolda giderken Şeyh Abdülkadir Geylani Hazretlerinin evinin önünden geçiyordu. Onu görünce durakladı. Şeyh mürüdleriyle sabah namazından çıkmıştı, yaşlı kadını görünce duraklayarak:
- Hoş geldin bacı, nereye gidiyorsun?
- Bir miktar ipliğim var, pazara götürüp satacağım.
- Ver bakalım. Benden altıyüz dirhem ip isteniyor, bunu ver de ben satayım.
- Memnuniyetle, lütuf buyurmuş olursunuz, efendim dedi ve ipi verdi.

Abdülkadir Geylani Hazretleri eline aldığı ipi şaka yollu mescidin damına atınca hemen nereden geldiği belli olmayan büyük bir kuş gelip, ipi kapıp gider. Kadın bu nebiçim şaka diye kendi kendine söylenmeye başlayınca, müritler kadına itiraz etmemsi için işaret ettiler, kadında daha fazla bir şey demedi.

Hazreti Şeyh kadına dönerek.
- Hatun canını sıkma, ipliği satmaya gönderdim, parası gelsin ne kadar etti se alırsın.
- Pekala, diyerek gider, ertesi gün gelir.
- İpilik satıldı mı?
Abdülkadir Geylani Hazretleri:
- İplik satıldı, fakat parası henüz gelmedi. Bir hafta hadar bir zaman içinde gelir.
Kadın bir hafta sonra gelir, para henüz gelmemiştir, kadına:
- Yarın gel, paranı al.
Kadın, pazara niye gitmedim, şimdi param elimde olurdu hayıflana hayıflana evine gitmek üzere iken, Mürütler:
- Bir gün daha sabret bakalım mevla ne gösterecek, derken bu işin sade bir şaka olmadığının farkında idiler.

Ertesi gün oldu. Abdülkadir Geylani Hazretlerinin huzuruna o ana kadar görülmeyen bir heyet geldi. Bin altın takdim ettiler. Müritler heyete bu kadar paranın ne olduğunu, niçin Şeyhe takdim ettiklerini sordular. Gelenler tüccar olduklarını belirterek:
- Altınlar Hazreti Şeyhindir. Denizde yolculuk yaparken fırtına sebebiyle geminin yelkeni delindi, yol alamaz olduk, denizin ortasında kalacaktık. Kaptana bir çaresi yok mu diye sorduğumuzda:
- Altıyüz dirhem ip olsa geminin yelkenini onarır, yolumuza devam ederdik ama, şu anda nerede bulacağız, dedi.
Biz ellerimizi kaldırarak Allaha dua ettik ve duamızda:
- Ya Sultanul Arifin bize altıyüz dirhem kadar ip gönder, sana bin altın vereceğiz diye yalvardık. Bir de baktık ki, bir kuş gelip altıyüz dirhem ipliği geminin güvertesine bırakıp uçtu gitti. Şimdi o adağımızı yerine getirdik, dediler.

Tüccarlar ayrıldıktan bir müddet sonra, ihtiyar kadın gelip sordu.
- Para geldi mi efendim?
Şeyh bin altını kadına verirken:
- Benim satışım seninki kadat kârlı olmuş mu?

Kadın bir anda zengin olmuştu. Abdülkadir Geylani Hazretleri'ne teşekkür ederek huzurdan ayrıldı.


Musa a.s ve Cennetteki Arkadaşı

Hz. Musa Aleyhisselâm, bir gün münacatları esnasında «Ya Rabbî! Cennette benim arkadaşım kimdir, bana göster.» diye iltica eder. Hak Teâlâ ve Tekaddes Hazretleri:

- Ya Musa! Filan şehirde, filan çarşıda ve şu şemail ve isimde bir kasap vardır. O kimsedir, diye ilham eyler.

Hz. Musa Aleyhisselâm hemen hareket eder ve o kasabı bulur. Dükkânının karşı tarafında, bir miktar seyrederek ahvaline vâkıf olmak üzere oturur. Görür ki gayet gaddar ve zalim bir kimsedir. Sattığını hep eksik tartmaktadır. Hz. Musa'nın hatırına, bu kimse bana nasıl arkadaş olabilir, her halde o başka bir kimse olması lâzımdır, diye gelir. Tam o esnada Hz. Cebrail gelerek, o kimsenin olduğunu haber verir.

Hz. Musa Aleyhisselâm akşama kadar dükkânın önünde oturur ve akşam olunca, kasap bir miktar et alarak elindeki zembiline koyar ve evine gitmek üzere iken, Hz. Musa: «Ya kasap, beni misafir kabul eder misin? diye sorar. Kasap da «Buyurun, sizin gibi muhabbetli misafiri asla görmedim. Bu gece hizmetinizle şerefleneyim.» der ve beraberce giderler. Hemen Hz. Musa Aleyhisselâmm önüne yemekler ko-yar ve «Ey mübarek zat isterseniz siz yeyin. Şayet beraber yiyelim derseniz, bir miktar beklemeniz lâzım gelecek. Zira benim çok mühim bir işim vardır, müsâdenizle onu yerine getireyim.» der. Ve getirmiş olduğu eti iyice pişirip, evin köşesinde asılı bir zembıM aşağıya indirir. İçinden son derece küçük ve zayıf bir kadın çıkarır. O'nun ağzına yavaş yavaş eti verir. Karnını doyurduktan sonra altını da temizler ve tekrar yerine asarak Hz. Musa Aleyhisselâmın yanına gelir. Özür dileyerek birlikte yemek yemeye başlarlar.

Kadına yemek yedirirken kadının dudakları bir kaç defa hareket etmiş ve konuşur gibi olmuş. Bu hali Hz. Musa Aleyhisselâm farketmiş olduğu için o kimseye:

- Ey kişi, bu senin annen midir?

-Evet, annemdir. Çok ihtiyar ve mecalsizdir. Her gün böylece dükkândan geldiğim zaman hizmet ederim.

- Yemek yedirirken dudakları kıpırdadı. Sözü anlaşılır mı?

- Evet anlaşılır. Her ne zaman, karnını doyurup hizmetini yaptığımda «Ya Rabbî, bu oğlumu cennette Musa'ya arkadaş eyle.» diye dua eder.

- Ey kimse! Sana müjdeler olsun kî, annenin duası dergah-ı izzette kabul oldu. Musa benim, der ve ilham-ı ilâhî ile oraya geldiğini söyler.

O kimse de çok sevinir ve bütün günahlarına tevbe ve istiğfar ederek ibadet ile meşgul olmaya başlar.

Böylece annesine yapmış olduğu hizmet sebebi ile, salihler zümresine dahil olur.


Cebrail (a.s.)'ın Hocası
Birgün Server-i Enbiyâ 's.a.v.' mescidde oturmuş idi. Cebrâîl aleyhisselâm geldi. Sultân-ı Enbiyâ, hazret-i Cebrâîl ile söyleşirdi. Eshâb-ı kirâm mescide gelip, Seyyid-i kâinâtı meşgûl görüp, bildiler ki, hazret-i Cebrâîl ile söyleşir. Sükût edip, oturdular. O sırada hazret-i Alî 'r.a.' içeri girip, selâm verip, yerine oturdu. Hazret-i Osmân 'r.a.' gelip, selâm verip, yerine oturdu. Sonra Ebû Bekr 'r.a.' gelip selâm verdikde, hazret-i Cebrâîl aleyhisselâm ayak üzerine kalkdı. Sultân-ı Enbiyâ hazretleri de ayak üzerine kalkdı. Eshâb-ı kirâm, Server-i kâinâtı ayak üzere kalkdığını görüp, hepsi ayağa kalkıp, hayret etdiler. Zîrâ Fahr-i âlem, Eshâb-ı güzînden kimseye ayak üzerine kalkmamışdır. Sonra bu husûsu, hazret-i Resûl-i ekremden sordular.
Buyurdular ki:
- Ebû Bekr-i Sıddîk mescide girip, selâm verdiği zemân, Cebrâîl aleyhisselâm Ebû Bekr-i Sıddîka ta'zîm için ayak üzerine kalkdı. Ben de ayak üzerine kalkdım. Sonra, yâ kardeşim Cebrâîl, Ebû Bekre ne için ta'zîm etdiniz, diye sordum.
Dedi ki:
- Yâ Resûlallah! Ebû Bekre ta'zîm bana vâcibdir. Zîrâ Ebû Bekr benim hocamdır. Ben sordum,
- Neden dolayı hocandır.
Cebrâîl aleyhisselâm dedi ki:
- Yâ Muhammed 'sallallahü aleyhi ve sellem'! Hak Sübhânehü ve teâlâ, Âdem aleyhisselâtü vesselâmı yaratdığı zemân, meleklere, hazret-i Âdeme secde ediniz, diye emr etdi. Benim hâtırıma geldi ki, secde etmiyeyim. Ben ondan efdalim. Zîrâ ki, o balçıkdan yaratılmışdır, dedim. Bunun üzerine olmağa niyyet eyledim. O zemân ki, Ebû Bekrin rûhu arş altında nûrdan bir köşk içinde idi. Köşkün kapısı açıldı, Ebû Bekrin rûhu çıkdı.
Bana dedi ki,
- Yâ Cebrâîl secde eyle. Sakın muhâlefet etme. Bunu üç kerre tekrârladı. Arkama üç kerre eliyle vurdu. O sırada kalbimden kibr ve enâniyyet ve inâd gitdi. Âdeme secde eyledim. Benden kibr ve enâniyyet, iblîse intikâl edip, Âdeme secde etmedi. Ebedî tard edilip, mel'ûn oldu ve ben de ebedî se'âdete kavuşdum. Yâ Muhammed 'sallallahü aleyhi ve sellem'! Ebû Bekr bu şeklde bana hoca olmuşdur, dedi.

Son düzenleyen stromy; 20 Ağustos 2007 16:38 Sebep: Mesajlar Otomatik Olarak Birleştirildi
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
21 Ağustos 2007       Mesaj #93
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Hz. Ömer arkadaşlariyla sohbet ederken, huzura üç genç girerler. Derler ki :

-"Ey halife, bu aramizdaki arkadaş bizim babamizi öldürdü. Ne gerekiyorsa lütfen yerine getirin."

Bu söz üzerine Hz.Ömer suçlanan gence dönerek :

- Söyledikleri doğru mu diye sorar , Suçlanan genç der ki :

-Evet doğru.

Bu söz üzerine Hz Ömer;

-Anlat bakalim nasil oldu diye sorar:

Bunun üzerine genç anlatmaya başlar, der ki :

-"Ben bulundugum kasabada hali vakti yerinde olan bir insanim ailemle beraber gezmeye çiktik, kader bizi arkadaslarin bulundugu yere getirdi. Afedersiniz hayvanlarimin arasinda bir güzel atim var ki dönen bir defa daha bakiyor, hayvana ne yaptiysam bu arkadaslarin bahçesinden meyva koparmasina engel olamadim, arkadaslarin babasi içerden hisimla çikti , atima bir taş, atti atim oracikta öldü. Nefsime bu durum agir geldi, ben de bir tas attim, babasi öldü. Kaçmak istedim fakat arkadaslar beni yakaladi, durum bundan ibaret" dedi.

Bu söz üzerine Hz Ömer:

-"Söyleyecek bir sey yok, bu suçun cezasi idam.Madem suçunu da kabul ettin" dedi.

Bu sözden sonra delikanli söz alarak

-"Efendim bir özrüm var" diyerek konusmaya basladi

- "Ben memleketinde zengin bir insanim, babam rahmetli olmadan bana epey bir altin birakti. Gelirken kardesim küçük oldugu için saklamak zorunda kaldim. Simdi siz bu cezayi infaz ederseniz yetimin hakkini zayi ettiginiz için Allah(cc) indinde sorumlu olursunuz, bana üç gün izin verirseniz ben emaneti kardesime teslim eder gelirim, bu üç gün içinde yerime birini bulurum" der.

Hz. Ömer dayanamaz der ki :

-"Bu topluluga yabanci birisin, senin yerine kim kalir ki?!"

Sözün burasinda genç adam ortama bir göz atar, der ki:

- "Bu zat benim yerime kalir." O zat Hz. Peygamber Efendimizin (sav) en iyi arkadaşarindan daha yaşarken cennetle müjdelenen Amr Ibni As' dan başkasi değildir. Hz.Ömer Amr'a dönerek,

- "Ey Amr, delikanliyi duydun" der.

O yüce sahabi

-"Evet, ben kefilim" der ve genç adam serbest birakilir.

Üçüncü günün sonunda vakit dolmak üzere ama gençten bir haber yoktur. Medine'nin ileri gelenleri Hz. Ömer'e çikarak genc'in gelmeyecegi, dolayisiyla Amr Ibni As'a verilecek idam yerine maktülün diyetini vermeyi teklif ederler, fakat gençler razi olmaz ve "babamizin kani yerde kalsin istemiyoruz" derler.

Hz. Ömer kendinden beklenen cevabi verir der ki :

"Bu kefil babam olsa farketmez cezayi infaz ederim."

Hz Amr Ibni As ise tam bir teslimiyet içerisinde der ki :

-"Biz de sözümün arkasindayiz."

Bu arada kalabalikta bir dalgalanma olur ve insanlarin arasindan genç görünür. Hz. Ömer gence dönerek derki evladim gelmeme gibi önemli bir nedenin vardi neden geldin?" Genç vakurla basini kaldirir ve (günümüz insani için pek de önemli olmayan)

"AHDE VEFASIZLIK ETTI" demeyesiniz diye geldim der.

Hz.Ömer basini bu defa çevirir ve Amr Ibni As'a der ki :

-"Ey Amr, sen bu delikanliyi tanimiyorsun nasil oldu onun yerine kefil oldun".

Amr Ibni As Allah kendisinden ebediyyen razi olsun, vakurla kanimizi donduracak bir cevap verir,

-"Bu kadar insanin içerisinden beni seçti.

"INSANLIK ÖLDÜ "dedirtmemek için kabul ettim" der.

Sira gençlere gelir, derler ki :

-"Biz bu davadan vazgeçiyoruz."

Bu sözün üzerine Hz Ömer :

-"Ne oldu, biraz evvel "babamizin kani yerde kalmasin" diyordunuz ne oldu da vaz geçiyorsunuz?" der.

Gençlerin cevabi da dehsetlidir :

-"MERHAMETLI INSAN KALMADI" DEMEYESINIZ DIYE ...
hasret35 - avatarı
hasret35
Ziyaretçi
3 Eylül 2007       Mesaj #94
hasret35 - avatarı
Ziyaretçi
bu guzel bilgiler icin tesekkur ederim ..emegnze yureinize saglik
aileen - avatarı
aileen
Ziyaretçi
8 Eylül 2007       Mesaj #95
aileen - avatarı
Ziyaretçi
İnançsız bir adam köylüyü başına toplamışve size bir şey soracağım demiş.
Şu karşıdaki dağı görüyor musunuz?
Köylüler şaşırarak eveeett!! demiş
İnançsızda:Var da ondan görüyosunuz demiş.
Peki şu ağaçaları görüyomusunuz?
Köylüler:evet görüyoruz demiş.
İnançsızda e varda oyüzden görüyorsunuz demiş
Peki Allahı görüyormusunuz diye sormuş inançsız??
Köylülerde yine şaşırarak:hayır görmüyoruz demişler.
Yokta ondan görmüyorsunuz ddemiş inançsız..
Amacı köylülerin aklını bulandırmakmışş
Köylülerin arasından zeki bir genç çıkmış ve inançsızı göstererek:
Ey ahali bu adamın şapkasını görüyormusunuz?
Köylüler:evet demiş o gençte:
var da ondan görüyorsunuz demiş
Peki bu adamın ceketini görüyor musunuz
köylü:evet demiş
varda ondan görüyorsunuz demiş genç
Peki bu adamın aklını görüyomusunuz?
Köylü:Hayırrrr diye cevap vermiş
genç yüzünde muzip bir gülümsemeyle
YOKTA ONDAN GÖRMÜYORSUNUZ demiş
aileen - avatarı
aileen
Ziyaretçi
8 Eylül 2007       Mesaj #96
aileen - avatarı
Ziyaretçi
HAKİKİ MUHABBET NEDİR?

Biribirlerine kırılan iki arkadaştan biri, uzun bir aradan sonra diğerinin kapısını çalar.

-Kim o? diye seslenir içerdeki.

-Benim, der kapıyı çalan.

-Burada ikimize birlikte yer yok, diye cevap verir öbürü.

Aradan uzunca bir zaman geçer... Yeni bir umutla tekrar çalar sevdiği arkadaşının kapısını.

-Kim o? diye sorar yine içerdeki.

- Sen'im, der bu sefer. Ve kapı sonuna kadar aralanır.

Hz. Mevlânâ da;

"Birisinin kalbinde taht kurmak, sevgisini kazanmak istiyorsanız, öylesine sevmelisiniz ki, benliğinizi bırakıp âdeta o olmalısınız" diye anlatır hakiki muhabbeti.

Öğüt

Birgün Emir Süleyman Pervane, Mevlana'dan kendisine öğüt vermesi için ricada bulumuştu. Mevlana, bir zaman düşündükten sonra:
- Emir Pervane, Kur'anı ezberlediğini duyuyorum, doğru mu? Dedi.
Pervane:
- Evet.
- Ayrıca, Şeyh Sadreddin'den hadis ilmi okuduğunu da duydum.
- Evet doğrudur.
Bunun üzerine Mevlana şöyle buyurmuştu:
- Mademki, Tanrı ve onun peygamberinin sözlerini okuyorsun... O sözlerden öğüt alamıyorsan, hiçbir ayet ve hadis'in emrine uyamıyorsan, benim nasihatimi nasıl dinler ve ona uyarsın.
Pervane, bu sözler üzerine ağlıyarak dışarı çıkar.
Son düzenleyen aileen; 8 Eylül 2007 21:23 Sebep: Mesajlar Otomatik Olarak Birleştirildi
gizemli67 - avatarı
gizemli67
Ziyaretçi
24 Eylül 2007       Mesaj #97
gizemli67 - avatarı
Ziyaretçi
.
.
Sedef Çiçegi

Mahkeme salonunda, seksen yaslarindaki yasli çiftin durumu içler acisiydi.Adam inatçi bakislarla, suskun ninenin aglamaktan iyice çukurlasmis gözlerini ve bikkin bakislarini süzüyordu.

Hakim tok sesiyle, yasli kadina:

"Anlat teyze, neden bosanmak istiyorsun?"

Yasli kadin, derin bir nefes çektikten sonra bas örtüsüyle agzini aralayip, kisilmis sesiyle konusmaya basladi.

"Bu herif yetti gayri, 50 yildir bezdirdi hayattan..."

Sonra uzunca bir sessizlik hakim oldu, mahkeme salonunda... Sessizlik, bu tür haberleri her gün manset yapan gazetecilerden birinin flasiyla bozuldu. Kim bilir nasil bir manset atacaklardi, yasanmis 50 yilin ardindan? Çok sayida gazeteci izliyordu davayi... Kadin neler diyecekti ? Herkes, onu dinliyordu. Yasli kadinin gözleri doldu ve devam etti:

"Bizim bir sedef çiçegi vardi çok sevdigim... O bilmez... 50 yil önceydi.. O çiçegi bana verdigi çiçekler arasindan kopardigim bir yapragi tohumlamistim, öyle büyüttüm. Yavrumuz olmadi onlari yavrum bildim. Bir süre sonra çiçek kurumaya basladi.O zaman adak adadim. Her gece günes açmadan önce, bir tas suyla sulayacagim onu diye... Iyi gelirmis derlerdi. 50 yil oldu, bu herif bir gece kalkip bir kerede bu çiçegi ben sulayayim demedi. Taa ki geçen geceye kadar...O gece takatim kesilmis uyuyakalmisim... Ben, böyle bir adamla 50 yil geçirdim. Hayatimi, umudumu, herseyimi verdim. Ondan hiçbirsey görmedim. Bir kerecik olsun, benim bildigim görevlerden birisini yapmasini bekledim.Onsuz daha iyiyim, yemin ederim."

Hakim yasli adama dönerek;

"Diyecegin birsey var mi, baba?" dedi.

Yasli adam bastonla zor yürüdügü kürsüye, o ana kadar suçlanmis olmanin utangaçligini hissettiren yüz ifadesiyle, hakime yöneldi.

Tane tane konustu:

"Askerligimi Reisicumhur köskünde bahçivan olarak yaptim. O bahçenin, görkemli görünümüyle büyümesi için emeklerimi verdim. Fadime'mi de orada tanidim. Sedefleri de... Ona en güzel çiçeklerden buketler verdim. Ilk evlendigimiz günlerin birinde, boyun agrisi nedeniyle, onu hekime götürdüm. Hekim çok uzun süre uyanmadan yatarsa; boynundaki kireç sertlesir, kötülesir dedi. Her gece uykusunu bölüp uyansin, gezinsin dedi. Hekimi pek dinlemedi bizim hatun... Lafim geçmedi... O günlerde, tesadüf, bu çiçek kurumaya yuz tuttu. Ben ona: "Gece çiçek sularsan geçer dedim. Adak dilettim... Her gece onu uyandirdim ve onu seyrettim. O sevdigim kadini, yavrusu bildigi çiçekleri sularken seyrettim. Her gece, o çiçek ben oldum sanki..." dedi adam. O yastaki bir adamdan beklenmeyecek ifadelerle... "Her gece, o yattiktan sonra uyandim. Saksidaki suyu bosalttim. Sedef, gece sulanmayi sevmez, hakim bey... Geçen gece de... Yaslilik... Ben de uyanamadim. Uyandiramadim... Çiçek susuz kalirdi ama kadinimin boynu yine azabilirdi. Suçlandim...Sesimi çikartamadim..."

O anda gazeteciler dahil, mahkeme salonundaki herkes agliyordu...

"Sevgide cömert ama sevdiklerimizi kirmada oldukca cimri olalim"
Son düzenleyen _Yağmur_; 8 Mart 2013 11:00 Sebep: Mevcut Ekler Kaldırıldı
yüksel2 - avatarı
yüksel2
Ziyaretçi
9 Ekim 2007       Mesaj #98
yüksel2 - avatarı
Ziyaretçi
Bir terzi ALLAH (c.c.) dostlarından birine sorar:
-Peygamberimizin, "Allahü teâlâ, günahkâr kulunun tövbesini, canı gargaraya gelmeden kabul eder" hadis-i şerifi hakkında ne buyurursunuz?
Cevap vermeden o kimseye sorar mubarek zat.
- Mesleğin nedir?
-Terziyim, elbise dikerim.
-Terzilikte en kolay şey nedir?
-Makası tutup, kumaş kesmektir.
-Kaç senedir, bu işi yaparsın?
-Otuz senedir.
-Canın gargaraya geldiği zaman kumaş kesebilir misin?
-Hayır, kesemem!
-Bir müddet zahmet çekip, öğrendiğin ve otuz sene kolaylıkla yaptığın bir işi, o zaman yapamazsan, ömründe hiç yapmadığın tövbeyi o zaman nasıl yapabilirsin? Bugün gücün yerinde iken tövbe et! O zaman belki yapamazsın, buyurdu.

... ve tövbe...

Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
24 Ekim 2007       Mesaj #99
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
YOLDAKİ DİKEN

Bir adam yolda yürüyordu.Bir ara gözüne yol üzerindeki bir dike dalı ilişti.Bu dikenli dal,bir atın ya da devenin ayağına batıp hayvana acı verebilir,hayırlı iş peşindeki bir yolcuyu yolunda geciktirebilirdi.Adamın içinden bir ses;
"Sen kendi yoluna devam et,kendi işine bak"dedi."Elalemi düşünmek sanamı düştü?"
Şeytanın ve nefsinin sesiydi bu.Ama hayır meleği kalbine hemen güzel şeyler ilham etti:"O dalı oradan kaldırmakla başkalarına yardım etmiş olursun ve bu da Rabb'ini memnun eder."Adam eğildi ve diken dalını alıp yolun uzağına attı.Ruhu hafiflemişti.
Ama nefsi bu defa başka bir taraftan aldatmaya çalışıyordu onu:
"İyiki kaldırdın o dalı;kendinle ne kadar övünsen azdır!"Ama adamın hayır meleği bu seside susturdu:
"Bu hayrı sana ilham eden,başkalarına şefkat etme duygusunu veren,o dalı atman için gerekli gücü veren Rabb'indi.O yüzden,hayrı işlemeyi sana nasip ettiği için Rabbine hamd ve şükür etmelisin."
Adam bir kez daha ilham meleğinin sözlerini onayladı ve yüksesk sesle Rabbine hamd etti.
Cenab-ı Hakk da,onun dikenli dalı yerden alıp kenara atmasından ve bu hareketini sahiplenmeyip Rabbine şükretmesinden memnun oldu ve onun geçmiş günahlarını bağışladı......
yüksel2 - avatarı
yüksel2
Ziyaretçi
27 Ekim 2007       Mesaj #100
yüksel2 - avatarı
Ziyaretçi
Bir padisah acemi bir kole ile gemiye binmisti. Kole hic deniz gormemis, geminin mihnetini tatmamisti. Aglamaya, inlemeye basladi. Tir tir titriyordu. Avutmak icin cok ugrastilar, ama bir turlu sakinlesmedi.

Padisahin keyfi kacti. Herkes aciz bir vaziyetteyken gemide bulunan yasli bir adam padisahin huzuruna cikti,

'Musaade buyurursaniz ben onu sustururum' dedi. Padisah da 'Lutfetmis olursunuz' dedi.

Yasli adam emretti, koleyi denize attilar. Kole birkac kere suya batti cikti. Sonra sacindan yakaladilar, gemiden tarafa cektiler. Kole gemiye yaklasinca iki eliyle dumene asildi, oradan gemiye cikti, bir kosede uslu uslu oturmaya basladi.

Yasli adamin yaptigi is padisahi hayrete dusurdu, 'Bu isteki hikmet nedir' diye sordu.

Yasli adam cevap verdi:

''Kole evvelce suya batmayi tatmamisti. Gemideki selametin kiymetini bilmiyordu. Iste huzur ve saadet de boyledir, bir felaket gormeyen kimse,
huzurun kiymetini bilemez."

Benzer Konular

17 Şubat 2016 / Misafir Genel Mesajlar
2 Ekim 2006 / Misafir Din/İlahiyat
26 Ocak 2007 / Misafir Din/İlahiyat
18 Aralık 2011 / ocean97 Genel Mesajlar