Arama

Zübeyde Hanım

Güncelleme: 14 Nisan 2016 Gösterim: 57.854 Cevap: 5
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
12 Haziran 2008       Mesaj #1
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Zübeyde Hanım
Ad:  AtaturkZubeydeMakbule1905.jpg
Gösterim: 3636
Boyut:  24.0 KB
Zübeyde Hanım, kızı Makbule ve oğlu Mustafa Kemal
Sponsorlu Bağlantılar

Zübeyde Hanım (1857, Selanik- Langaza - 14 Ocak 1923, İzmir), Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu olan Mustafa Kemal Atatürk'ün annesidir. Aslen Konya-Karamanlı'dir.

Aile Kökeni
Mustafa Kemal Atatürk'ün anne soyu da Konya/Karaman'dan gelerek, Selanik ile Manastır'ın arasında bulunan Vodina Sancağı'na bağlı "Sarıgöl" de denilen "Kayalar" nahiyesine yerleştiler. Aile, sonradan Selanik yakınlarında bugün de kaplıcaları ile meşhur olan Lankaza'ya yerleşmiştir. Dedesi Feyzullah Efendi'nin taşıdığı "Sofu-zade" (Sofular) lâkabı, yerleştikleri Sarıgöl bölgesindeki yer adları ve ailedeki hatıraların gösterdiği üzere, Atatürk'ün anne soyu Konya/Karaman'dan Rumeli'ye gelen ve bundan dolayı da "Konyarlar" olarak Rumeli'de anılan Yürük Türkmenlerdendir. Zübeyde Hanım, 1857'de Lankaza'da dünyaya gelmiştir. (Kaynak: Kara harp okulu )
Atatürk'ün beş kardeşi içinde en uzun ömürlüsü Makbule Hanım (1885 - 1956) anne soyları hakkında, " Annemden sık sık şunları dinlemişimdir" diyerek şu bilgileri vermektedir:
"Bizim esas soyumuz Yörüktür. Buralara Konya - Karaman çevrelerinden gelmişiz. Büyükbabam Feyzullah Efendi'nin büyük amcası Konya'ya gitmiş. Mevlevî dergâhına girmiş, orada kalmış. Yörüklüğü tutmuş olacak..."
İlk Eşi
Selanik'te Gümrük Muhafaza Teşkilatında memur Ali Rıza Efendi ile 1871 yılında henüz 14 yaşında iken evlendi. Ali Rıza Bey, sarışın ve mavi gözlü bir kadınla evlenmeyi düşlerken, kendisinden 20 yaş küçük olan, siyah saçlı ve derin mavi gözlü bu kadına sevdalandığını belirtmiştir.
Yeni çift Selanik Yenikapı semtinde yeni hayatını başlatmış ve Zübeyde Fatma, Ömer ve Ahmet adlı çocukları doğmuştur. Ancak Fatma bu dönemde ölmüştür.
Eşi Ali Rıza'nın Yunanistan sınırında Çayağzı (ya da Papaz Köprüsü)'na tayin ediliği için tanışmış ve orda Ömer ve Ahmet ölmüş.
1881’de dördüncü çocukları Mustafa, 1885’te Makbule, 1889’da Naciye doğdu. Naciye’yi de küçük yaşta veremden kaybettiler. Ali Rıza Efendi de 1893 yılında öldü.

İkinci Evliliği
Bunun üzerine Zübeyde Hanım, çocuklarını da alarak abisi Hüseyin Bey'in Langaza'daki çiftliğine gitti. Babasının erken ölümünün ve dayısının çiftliğinde ailenin erkeği olarak yaşadıklarının Mustafa üzerinde derin etkileri olduğu düşünülür.
Abisine daha fazla yük olmak istemeyen Zübeyde Hanım, ikinci evliliğini Selanik Gümrükler Başmüdürü Ragıp Bey ile yaptı. Ragıp Bey'in de önceki evliliğinden dört çocuğu vardı. Bu evlilik, babasının hatırasına saygı gösterilmediğini düşünen Mustafa Kemal'i kızdırdı. Zübeyde Hanım, Balkan Savaşı’ndan sonra Ragıp Bey’den ayrıldı ve artık Osmanlı toprağı olmaktan çıkan Selanik’i terk ederek kızı Makbule ile birlikte İstanbul’a göç edip Beşiktaş Akaretler’de bir eve yerleşti.
Mustafa Kemal, Ali Fuat Cebesoy'a, Ragıp Bey hakkında
"Bana karşı çok saygılı davranmış, büyük adam muameleri etmiştir. Nazik ve kibar bir insandır."
demiştir.
1919’da Anadolu'ya çıktığından beri görmediği ve üstelik Osmanlı Padişahı tarafından hakkında ölüm emri verildiğini öğrendiği oğlu Mustafa Kemal ile ancak 14 Haziran 1922’de Adapazarı’nda tekrar buluşan Zübeyde Hanım, onun yanına Ankara’ya yerleşti. Ancak bu şehrin sert iklim koşulları sağlığını olumsuz etkileyince tedavi amacıyla İzmir’e gitti. 14 Ocak 1923 günü 66 yaşında hayatını kaybetti. İzmir’in Karşıyaka ilçesinde 1940 yılında yaptırılan anıt mezarda yatmaktadır.

Ad:  Ataturk_sameday_his_mother_passedaway.jpg
Gösterim: 3063
Boyut:  24.7 KB
Annesinin öldüğü günde Mustafa Kemal Atatürk

BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.
Son düzenleyen Safi; 14 Nisan 2016 21:48
Edd-iTöR - avatarı
Edd-iTöR
Ziyaretçi
3 Ağustos 2008       Mesaj #2
Edd-iTöR - avatarı
Ziyaretçi
Zübeyde Hanım
O sadece vatan için yıllarını cephelerde geçiren Mustafa Kemal’in değil, Türk milletinin de annesiydi.
Sponsorlu Bağlantılar
15 Ocak 2003 günü yitirdiğimiz Zübeyde Hanım’ın ailesi Anadolu’dan Rumeli’ye göç eden Türkmenler’dendi. Babası Sofuzade Sadullah Ağa, annesi ise Ayşe Hanım’dı. Selanik yakınlarındaki Langaza’da toprak işleri ile uğraşan bir ailenin kızı olarak 1857 yılında dünyaya gelmiş ve gençliği çiftlikte geçmişti. Annesi Molla Hanım, kendisi ise Zübeyde Molla olarak anılırdı. Ali Rıza Efendi ile evlendikten sonra ilk yıllarını Olimpos Dağı eteklerindeki Papazköprüsü denilen mevkide geçiren Zübeyde Hanım ve ailesi Selanik’teki pembe boyalı eve taşınacaklardı.
Ad:  anne1.jpg
Gösterim: 11193
Boyut:  11.5 KB


Ali Rıza Efendi’nin Zineti Bostan denilen bir arsanın üzerine yaptırdığı bu evde Atatürk’ü dünyaya getirmişti. O günleri şöyle anlatıyordu: “Bahçe duvarları yüksek ve alt pencereleri de demir parmaklıklıydı. Mustafam bu evin ikinci katında sol tarafa düşen ocaklı odada doğmuştu. O zamanlar Ali Rıza Efendi’nin memuriyeti Çayağzı denilen yerdeydi. Bazı geceler eve gelemiyordu. Bu sebeple bana Uftade isimli bir yardımcı tutmuştu. Bu evde ana-oğul ıssız bir hayat geçirdik.”

YENİDEN ÇİFTLİK HAYATI
Eşi Ali Rıza Efendi’nin vefatı ile 27 yaşında dul kalan ve çocukları ile yeniden çiftliğe dönen Zübeyde Hanım, bu tarihten sonra oğlunun iyi bir tahsil görmesi için çabaladığı dönemler başlayacaktı. Sadece tahsil hayatında değil, arkadaşları ile birlikte kurduğu “Vatan ve Hürriyet” isimli derneğin çalışmaları sırasında da oğlunun yanındaydı. Kimi zaman onları uyarıyordu ve diyordu ki: “Evladım siz acemisiniz. Madem ki böyle şeylerle uğraşıyorsunuz. Beni yaptığınız işlerden haberdar ediniz. Çok dikkat etmelisiniz. Gizli şeylerinizi bana veriniz. Yegane erkek evladım sensin.”

Balkan Savaşı sırasında Selanik’in sınırlarımız dışında kalması üzerine Zübeyde Hanım İstanbul’a gelmişti. Ancak işgal kuvvetleri tarafından yapılan baskınlardan çok etkilenmiş ve hastalığı bu dönemlerde nüksetmişti. Atatürk’ün Milli Mücadele için Samsun’a çıkması ile aralarındaki özlem uzun süre devam edecek ve annesi ile bu özlem 14 Haziran 1922 günü Adapazarı’nda son bulacaktı. Buluşma sahnesi herkesi duygulandırmıştı ve bu kavuşmaya tanık olanlardan Ahmet Emin Yalman şunları söyleyecekti: “Bu yüksek ruhlu kadın, küçük yaşta babasız kalan evladını yetiştirmek için büyük azimle çalışmış ve her türlü zorluğa göğüs germişti. Yıllardan beri görmediği oğluyla üzerinde sade bir basma entari olduğu halde buluşmaya giderken yanındakiler kalbinden rahatsız olduğunu bildiklerinden onu hazırlamak kaygısına düşmüşlerdi. Bu endişeyi sezmesi, bize sakin olduğunu söylemesi onun ne asil ruhlu olduğunu gösteriyordu.”

HASTALIĞI ARTIYOR

Ankara’nın sert ikliminin kendisine iyi gelmediğini ifade eden doktorları kendisine İzmir’i tavsiye etmişlerdi. Salih Bozok refakatinde annesini İzmir’e uğurlayan Atatürk, istasyonda demişti ki: “Salih, annemin hastalığı çok vahimleşti. Korkarım ki yolda kendisine bir hal olmasın. Son isteğini yerine getirmek için engel olmak istemedim. Bu korktuğum şey vaki olursa yapacağın şey şudur. Ankara’ya yakınsanız Ankara’ya dönesiniz. İzmir’e yakınsanız oraya gidersiniz. Annemin cenazesi benim her zaman ziyaret edebileceğim bir yere defnedilmelidir.”

Zaman zaman fotoğraf subayı Esat Bey’i İzmir’e gönderen Atatürk: “Git benim için annemin elini öp, emirlerini sor” diyordu. Zübeyde Hanım ise her seferinde diyecekti ki: “Mustafam’a selam söyle.” Tek özlemi oğluydu. Türk milletinin umudunu bağladığı bir kumandandı, bir kahramandı ama onun için sadece “Mustafa”sıydı. Atatürk 15 Ocak 1923 günü Eskişehir’e gelmiş, Hükümet konağında bir konuşma yaptıktan sonra İzmir’e yola çıkmıştı. Gün ağarmak üzereydi ve Emir Çavuşu Ali’yi çağırarak soracaktı: “Bir haber var mı?” Emir subayı şifre geldiğini ancak çözülmediğini belirttiğinde hüzünle şu sözleri söyleyecekti. “Annemin öldüğünü biliyorum. Bir rüya gördüm. Yeşil tarlalarda annemle dolaşıyordum. Birden bir fırtına çıktı ve annemi götürdü.”

Telgraf Salih Bozok’tan gelmişti ve annesinin vefat ettiğini bildiriyordu. Ardından defin işlemlerini takip eden Hasan Soyak, mezarının Atatürk’ün istediği biçimde hazırlanmasına da değinirdi: “Atatürk annesi için kesin olarak bilmiyorum ama tahminime göre Latife Hanım tarafından yaptırılan sandukalı ve uzun kitabeli mezarı beğenmemiş ve kitabede ‘Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Mustafa Kemal Paşa Hazretleri’nin saygıdeğer anneleri Zübeyde Hanımefendi’nin…’ diye başlayan uzun cümleden hiç hoşlanmamıştı. Bana dedi ki ‘İlk fırsatta İzmir’e gidersin. Bu sandukayı ve kitabeyi kaldırırsın. Dağdan iki büyük ve uzun taş getirirsin. Birini olduğu gibi temel üzerine tespit ettirir diğerini de baş tarafa diktirirsin. Ve yerini biraz düzelterek: ‘Atatürk’ün anası Zübeyde Hanım burada gömülüdür’ diye yazdırırsın. Altına da ölüm tarihini koydurursun.
BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.
Son düzenleyen Safi; 14 Nisan 2016 21:58
king nothing - avatarı
king nothing
Ziyaretçi
13 Eylül 2008       Mesaj #3
king nothing - avatarı
Ziyaretçi
ZÜBEYDE HANIM
Ad:  ali riza.JPG
Gösterim: 5479
Boyut:  30.1 KB

Mustafa Kemal’in annesi (Selanik 1865 ?- İzmir 1923). Sarıgöllü Safizade Hacı Feyzullah Ağa’nıri kızıdır. Ailenin ilk kuşakları Orta Anadolu’dan göç ederek Selânik’in batısında, Arnavutluk sınırı yakınlarına yerleştirilen yörüklerdi. Zübeyde Hanım Selanik’te akrabalarının yanında yaşadığı sı­rada, kendisinden yirmi yaş büyük, Ali Rıza Efendi ile evlendi. Ali Rıza Efendi Gümrük Muhafaza Teşkilâtı nda küçük bir me­murdu. Bu evlenmeden, beş çocuk dünyaya getirdi: Fatma, Ömer, Naciye, Mustafa, Makbule. Çocukların ilk üçü daha be­beklik çağında öldü. Ali Rıza Efendi öldüğü zaman Mustafa Kemal henüz ilkokul çağındaydı. Zübeyde Hanım yalnız kalın­ca Hacı Süleyman Efendi’nin Langaza yakınındaki çiftliğinde kâhyalık yapan kardeşi Hüseyin Ağa’ya sığınmak zorunda kal­dı. Bir süre sonra da oğlunun okula gidebilmesini sağlayabil­mek için Selânik’e döndü.

Atatürk, Çanakkale Savaşı’ndan İstanbul’a dönünceye kadar Zübeyde Hanım kızıyla birlikte Selânik’te kaldı. Bu tarihten sonra Mustafa Kemal, annesini ve kızkardeşini İstanbul’a çağı­rarak Akaretler’de bir eve yerleştirdi. 1919’da oğlundan ayrıl­mak zorunda kalan Zübeyde Hanım onu ancak Ankara’da Dev­let başkanı olarak görebildi. Ankara’da, oğlunun yanında pek kısa bir süre yaşayabildi. 1923’te tedavi edilmek ve dinlenmek için gittiği İzmir’de öldü.


BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.
Son düzenleyen Safi; 14 Nisan 2016 22:00
Safi - avatarı
Safi
SMD MiSiM
14 Nisan 2016       Mesaj #4
Safi - avatarı
SMD MiSiM
Zübeyde Hanım
Zübeyde Hanım 1857 yılında Selanik'te doğdu. Mustafa Kemal’in anne soyundan dedesi Sofu-zade Feyzullah Efendi’dir. Selanik’e bir saat mesafede bulunan Langaza’da çiftlik sahibi idi. Atatürk’ün ve Makbule Hanım’ın çocukluk anılarında bahsettiği çiftlik burasıdır. Annesi Zübeyde hanım, Hacı Sofi ailesinden Feyzullah Efendi’nin üçüncü eşi Ayşe Hanım’dan tek kızıydı. Selanik'te Gümrük Muhafaza Teşkilatında memur olan Ali Rıza Efendi ile evliliğinden beş çocuk sahibi oldu. Fatma ve Ömer'i daha küçükken kaybetti. 1888 yılında Mustafa ilkokuldayken kocasını da kaybeden Zübeyde Hanım, zaman zaman çocukları ile birlikte kardeşi Hüseyin Ağa'nın çiftliğine giderdi. Bu sırada, Atatürk'ün ifadesiyle; iyi kalpli bir insan olan Ragıp Bey'le evlendi. Kızlarından Naciye de çok yaşamadı.

DEVAMI Mustafa Kemal ATATÜRK Hakkında
BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 2 üye beğendi.
SİLENTİUM EST AURUM
Safi - avatarı
Safi
SMD MiSiM
14 Nisan 2016       Mesaj #5
Safi - avatarı
SMD MiSiM
ZÜBEYDE HANIMIN HAYATI
Ad:  ZübeydeHanım.jpg
Gösterim: 8760
Boyut:  35.2 KB

Atatürk’ün annesi Zübeyde Hanım, 1857 ‘de Lankaza’da doğmuş, çocukluğu ve ilk gençlik yılları burada ailesi ile birlikte geçmiştir.

Zübeyde Hanım, güçlü bir beden yapısına sahip olduğu gibi, güçlü bir iradeye de sahipti. Yeterince eğitim görmemiş, ama okuma yazmayı öğrenmişti. Annesine “Molla Hanım” denildiği gibi, kendisine de “Zübeyde Molla” deniliyordu. Bu, “bilge” kişiliğini ifade eden bir lakaptı. Muhafazakar, geleneklerine bağlı bir kadındı.

Ali Rıza Efendi ile evlendikleri 1870 yılında 13-14 yaşlarında olan Zübeyde Hanım, aşağıda anlatılacağı gibi, kocası ölünce, çocuklarıyla birlikte bir süre Lankaza’daki aile çitliğine kardeşlerinin yanına dönmüş, daha sonra kendisine talip olan Ragıp Bey’le ikinci evliliğini yapmıştır. Bu yıllarda 36 yaşında idi. Zübeyde Hanım’ın bir ara 19O5’te Harp Akademisi’ni bitirerek Kurmay Yüzbaşı olan ve kısa bir süre hapse atılan Mustafa Kemal’i görmek için üç beş günlüğüne İstanbul’a gittiğini ve buradan Şam’a gidecek oğlunu Sirkeci’den uğurladığını biliyoruz. Bu olayı sonradan, annesinin mezarı başında 27 Ocak 1923’te duygulu bir konuşma yapan Mustafa Kemal Paşa anlatacaktır.

Balkan Savaşları’nın sonuna kadar Selanik’te ikamet eden Zübeyde Hanım, Mustafa Kemal’in burada 1906’da arkadaşları ile birlikte Şam’da kurduğu “Vatan ve Hürriyet Cemiyeti”nin bir şubesini açma girişimlerini yaptığı sıralarda oğluna inanmış ve değerli telkinleri ile ona yardımcı olmuştur. Balkan Savaşları sonunda Selanik’in sınırlarımız dışında kalması üzerine birçok Türk gibi Zübeyde Hanım ve kızı Makbule Hanım da İstanbul’a gelmişlerdir. Elimizdeki bilgilere göre, “Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra Selanik’te öldüğü” söylenen Ragıp Bey’in, bu göç olayından az önce vefat etmiş olması gerekir. Çünkü, yaşıyorsa onun da aileyle birlikte İstanbul’a gelmesi gerekirdi.

Zübeyde Hanım İstanbul’da Beşiktaş semtinde Akaretler’de 76 numaralı eve yerleştiler. Kızı ile birlikte İstanbul’da yeni fakat sıkıntılı bir hayata başladılar. Mustafa Kemal Paşa, Yedinci Ordu Komutanı olarak Filistin’in güneyinde, Sina Cephesi’nde İngilizlere karşı çarpışırken, Müttefik Alman Orduları Komutanı Falkenhein’la arasında çıkan bir anlaşmazlık sonucu, görevinden istifa etmiş ve Halep’e gitmişti. Burada ciddi bir “sarılık” hastalığı geçiren oğlunu merak eden Zübeyde Hanım, Mustafa Kemal’in üç yaşında iken evlatlık olarak alıp, yetiştirmesi için annesinin yanına bıraktığı Abdürrahim (Tunçok)'i de alarak Halep’e gitmiş ve kör olduğundan korktuğu oğlu Mustafa Kemal’i ziyaret etmiş, tekrar İstanbul’a dönmüştür.
Ad:  anne5.jpg
Gösterim: 4210
Boyut:  36.2 KB

Mustafa Kemal Paşa, 13 Kasım 1918’de Suriye cephesinden ayrılarak İstanbul’a gelmiştir. Doğruca annesinin evine giden Mustafa Kemal Paşa, onun boynuna sarılarak elini öpmüş ve kız kardeşi ile kucaklaşarak hasret gidermiştir. Hayatları boyunca çok az bir araya gelebilen aile için mutlu buluşmaydı bu. İstanbul’a gelişinde birkaç gün Pera Palas Oteli’nde kalan Mustafa Kemal, bir süre de yakın arkadaşı Salih Fansa’nın Beyoğlu’ndaki evinde konuk olmuştur. Daha sonra Şişli’de Madam Kasabya’nın üç katlı evini kiralayan Mustafa Kemal, Beşiktaş Akaretler’de oturan annesi ve kız kardeşini de yanına almış, üç katlı evin üçüncü katını onlara ayırmıştır. Kendisi orta katta oturuyor, bu katın arka bahçeye bakan odasını da yatak odası olarak kullanıyordu. Büyük salonu toplantı odası olarak ayırmıştı. Alt katta ise yaveri kalıyordu. Mustafa Kemal, Başkent İstanbul’un en bunalımlı günlerinde bu evde arkadaşlarıyla sık sık toplantılar yapmış, 16 Mayıs 1919 tarihinde Samsun yolculuğuna çıkıncaya kadar bu evde oturmuştur. Şişlideki bu ev şimdi müze olarak kullanılmaktadır.

Samsun’a çıkışla birlikte başlayan günler Mustafa Kemal için olduğu gibi, annesi ve kardeşi için de sıkıntılı, sancılı günler olacaktır. Bu arada oğlu Mustafa Kemal’in “öldüğü” asılsız haberini duyan ve zaten hasta olan Zübeyde Hanım, iyice hastalanır, kısmen felç olur. Zübeyde Hanım için bu sıkıntılı günlerde sevindirici bir olay gerçekleşir. Kızı Makbule, askerlikten ayrılarak ticarete atılan Mustafa Mecdi Bey’le evlenir. Zübeyde Hanım, tekrar Akaretler’deki eve döner, kızı ve damadı ile burada yaşamaya devam ederler.

Bu acılı, sıkıntılı ama umut dolu günler Milli Mücadele boyunca sürecektir. Zübeyde Hanım’ın hastalığı gün geçtikçe artıyordu. Annesinin kuşatma altındaki İstanbul’da kalması Mustafa Kemal’i üzüyor, annesine ateş hattındayken bile mektuplar yazıyordu. Arkadaşları Zübeyde Hanım’a yardım ediyor, bütün isteklerini yerine getiriyorlardı. Zübeyde Hanım’ın, ölmeden oğlunu görme isteği ile oğlunun da bir an önce annesine kavuşma özlemi çektiği, karşılıklı gönderilen telgraflarda görülmektedir.

Üç yıldır annesinden ayrı kalan Mustafa Kemal, Kurtuluş Savaşı’nın sonlarına yaklaşıldığı bir sırada annesini Ankara’ya getirmeye karar verdi. Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı ve Başkomutan idi. Yıl 1922, aylardan Haziran’dı. Kendisinden görüşme talebinde bulunan Fransız yazarı Claude Farrére ile İzmit’te buluşacak, annesi de İstanbul’dan gelecekti. Atatürk 14 Haziran 1922’de Adapazarı’na geldi. Kendisinden bir gün önce gelen ve Askerlik Şubesi Reisi Binbaşı Baha Bey’in evinde kalan Zübeyde Hanım ile burada buluştular ve o geceyi bu evde geçirdiler. Anne ve oğul birlikte bir otomobil ile 24 Haziran I922’de saat 20 de Ankara’ya dönmüşler, doğruca Çankaya Köşkü’ne gitmişlerdir.

Köşkte Abdürrahim ve Ragıp Bey’in yeğeni olan Fikriye ile birlikte kalan Zübeyde Hanım’ın, hastalığı da giderek artıyordu. Kısmi felç ve romatizmadan dolayı ağrıları artan Zübeyde Hanım’a İzmir’in havasının iyi geleceği düşünülerek, İzmir’e gidip bir süre kalması için ikna edildi. Bu seyahatin bir diğer amacı da Mustafa Kemal’in evliliği düşündüğü Latife Hanım’ı Zübeyde Hanım ile tanıştırmaktı. Uygun bir kalacak yer bulmak için İzmir’e giden Başyaver Salih (Bozok) Bey, Zübeyde Hanım için Latife Hanımların Karşıyaka’daki yazlık evlerini hazırladı.

Buradayken hastalığı giderek artan Zübeyde Hanım, 15 Ocak 1923 günü vefat etti. 66 yaşındaydı. Batı Anadolu’da uzun süreli bir geziye çıkmak üzere 14 Ocak 1923 günü akşamı özel treni ile Ankara’dan ayrılmış bulunan Gazi Mustafa Kemal Paşa, 15 Ocak günü Eskişehir’e gelmişti. Gün ağarmadan az önce Emir Eri Çavuş Ali’yi çağırmış, “Bir haber var mı?” diye sormuş, “şifre geldi ama çözülmedi” diye cevap veren Ali Çavuş’a hüzünle bakan Mustafa Kemal Paşa, “Annemin öldüğünü biliyorum.” Dedi. “Bir rüya gördüm, yeşil tarlalarda annemle dolaşıyordum. Birden bir fırtına çıktı, anamı alıp götürdü.” Deşifre edilmiş telgraf eline verildiği zaman okudu, gözlerini kapadı, bir an düşündü ve “İzmir’e gitmiyoruz. Treni İzmit’e çevirsinler” dedi.
Ad:  ZübeydeHanım1.jpg
Gösterim: 2740
Boyut:  38.6 KB


Aynı gün İzmir’deki Başyaver Salih Bozok’a şu telgrafı çekti: “...verdiğiniz elim haber, beni çok müteessir etti. Merhumenin münasip bir tarzda merasim-i tedfiniyesini (uygun bir şekilde cenaze törenini) ifa ettiriniz. Cenab-ı Hak, milletimize hayat ve selamet versin.”

Atatürk’ün Harp Akademisi’nden sınıf arkadaşı olan ve Kurtuluş Savaşı’nda Batı Cephesi Kurmay Başkanı bulunan Asım Gündüz, Zübeyde Hanım’ın ölümü sırasında İzmir’deydi. Asım Gündüz Zübeyde Hanım’ın cenaze törenini şu şekilde anlatmaktadır:

"Zübeyde Hanım son saatlerinde yanında bulunan Latife Hanım’a ayrıca bir vasiyet yazdırmıştır. Latife Hanını, Zübeyde Hanım’ın ölüm haberini ilkönce İzmir Valisi Mustafa Abdülhalik (Renda)’ya bildirmiş, vali de büyük bir cenaze töreni hazırlatmıştı. Latife Hanım ilk gece İzmir’in tanınmış hafızlarından tam otuzüç kişi çağırarak sabaha kadar hatim yaptırmış ve hatim duası üç gün sürmüştür.

Cenaze alayına adeta bütün İzmir katılmıştı. Vali, memurlar, komutanlar ve hocalar olduğu halde cenaze alayının uzunluğu bir kilometreyi buluyordu. Okulların getirdiği çelenkler kabrin üstünde bir örtü teşkil etmişti. Batı Cephesi Kurmay Başkanı Asım, Kazım (Özalp), Fahrettin (Altay), Mürsel (Baki), İzzettin (Çalışlar), Abdurrahman Nafiz (Gürman) Paşalar cenaze alayının önünde yürümekte idiler.
BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.
SİLENTİUM EST AURUM
Safi - avatarı
Safi
SMD MiSiM
14 Nisan 2016       Mesaj #6
Safi - avatarı
SMD MiSiM
Ad:  ZübeydeHanım2.jpg
Gösterim: 2707
Boyut:  33.5 KB
Latife Hanım siyah bir manto giymiş, siyah peçe örtmüş, cenaze alayına katılmak istemişti. Fakat ailesinin ve din adamlarının, İslam’da kadın cenazeye katılamaz diye engel olmaları üzerine bir faytona binerek cenazeyi arkadan takip etmişti. Latife Hanım, kabirde yüzlerce gümüş mecidiye sadaka dağıtmış, kırkında mevlüt okutmuş, 52 inci gecesinde de aşure yaparak fakir fukaraya dağıttığı gibi, hatimler indirerek bu mübarek kadına karşı duyduğu sevgi ve şükran borcunu ödemişti.

Yaklaşık 12-13 gün çeşitli yerleri dolaşan ve programına uygun olarak devlet işlerini takip eden Mustafa Kemal Paşa, 27 Ocak 1923 günü Manisa üzerinden İzmir-Karşıyaka istasyonuna geldi. Beraberinde ordu komutanları, bakanlar, milletvekilleri ve yaveri vardı. İzmir Valisi Abdülhalik Renda, Kolordu Komutanı Fahrettin Altay ve Başyaver Salih Bozok, onu karşılayanlar arasında idi. Yine istasyonda kalabalık bir halk topluluğu ve çevresi çiçeklerle süslenmiş bir otomobil onu bekliyordu. Çevresinde toplananları selamladı.

Tıpkı sağlığında önce annesini ziyaret ettiği gibi, yine önce annesini ziyaret edecekti. O gün annesinin mezarı başında duygulu ve özlü bir konuşma yaptı. Konuşmasında, yetişmesinde olduğu gibi. Milli Mücadele yıllarında da hep kendisinin yolunda olan annesinin çektiği acıları, onun fedakarlığını dile getirdi. Kendisi yüzünden çektiği sıkıntıları, acıları dile getirirken annesine olan kadirbilirliğini de dile getiriyordu.

Atatürk, o gün derin bir heyecana kapılmıştı. En içten, en duygulu konuşmasını da, annesinin mezarı başında o gün yapmıştır. Zübeyde Hanım, fedakar bir anneydi. Oğlunun yetişmesinde emsalsiz emekleri geçmişti. Yıllarca oğlunun hasretine katlanmış, nihayet, onun zaferini gördükten kısa bir süre sonra ölmüştür."

Mustafa Kemal Paşa, milletini kurtarmak için hayatını ve bütün varlığını ortaya koyarken annesiyle yeterince ilgilenememişti. İşte annesinin mezarını kalabalık bir grupla ilk kez ziyaret ederken, ona göz yaşı döktüren ve en derinden gelen duygularını söyleten, içindeki bu hisler olmuştur. Buradaki konuşmasında kısaca annesinin çektiği sıkıntılardan bahseden Mustafa Kemal Paşa, şunları söylemiştir:

“...Valdemin ziyamdan şüphesiz pek müteessirim. Fakat bu teessürümü izale ve beni müteselli eden bir husus var ki, o da anamız vatanı mahv ve harabiye götüren idarenin artık bir daha avdet etmemek üzere mezar-ı ademe götürülmüş olduğunu görmektir. Valdem bu toprağın altında, fakat Hakimiyet-i Milliye ilelebet payidar olsun. Beni müteselli eden en büyük kuvvet budur. Evet, Hakimiyet-i Milliye ilelebet devam edecektir. Valdemin ruhuna ve bütün ecdat ruhuna müteahhit olduğum vicdan yeminini tekrar edeyim. Valdemin medfeni önünde ve Allah’ın huzurunda aht ve peyman ediyorum, bu kadar kan dökerek milletin istihsal ve tespit ettiği hakimiyetin muhafaza ve müdafaası için icab ederse valdemin yanına gitmekte asla tereddüt etmeyeceğim. Hakimiyet-i Milliye uğrunda canımı vermek, benim için vicdan ve namus borcu olsun.”

Mustafa Kemal’in bu nutku, Karşıyakalıların çok candan tezahüratına vesile teşkil etti ve halk kendisini çılgın gibi alkışlayarak, “çok yaşa paşam...Sen çok yaşa..” diye haykırıyordu.

"Faziletine ve yüksek kadınlığına inandığım anam ve kız kardeşim inkılap işlerinde bana inanmışlar ve hizmet etmişlerdir" diyerek Zübeyde Hanım’a olan bağlılığını ifade eden Mustafa Kemal Paşa, Annesini çok severdi. Annesinin sevdiği bir şarkıyı duyduğu zaman gözleri yaşarırdı. Her sabah uyandığında temizliğini yapar, giyindikten sonra ziyaret için annesine haber gönderir, izin isterdi. Zübeyde Hanım da aynı şekilde hazırlığını yaptıktan sonra oğlunu kabul ederdi. Bu görüşmelerde Mustafa kemal Paşa, annesinin elini öper, onun hayır duasını alırdı. Bir süre annesi ile kalıp sohbet ederlerdi.

Zübeyde Hanım oğluna "Mustafam", "Sarı Mustafam" diye hitap eder; çoğu zaman bunu az bulur, "Paşam" veya “Sarı Paşam” diye hitap eder veya anardı.

Atatürk’ün yaşamının büyük bir bölümünde yanında olan Yaverlerinden Cevat Abbas Gürer’in, “Atatürk’ün çok sevdiği ve saydığı anası ile terbiye ve zeka bakımından vaziyetlerini anlattığı şu sözlerinde, bir milli kahramanı doğuran ve yetiştiren “Türk Anası’nın “devlet terbiyesini ve fazileti” ni ne güzel ortaya koymaktadır:
Ad:  ZübeydeHanım3.jpg
Gösterim: 3285
Boyut:  22.2 KB


Bayan Zübeyde, daha küçük yaşta yetim kalan oğlunun her durumuyla yakından ilgilenirdi. Çünkü onun yetişmesinde ve yetiştikten sonra memlekete yararlı olmasında büyük etken olmuştur. Atatürk’e tam anlamıyla hem analık, hem babalık etmişti.

Sevgili oğlu Mustafa’nın idamla mahkumiyetini haber aldığı zaman, son derce dinç olmasına rağmen üzüntüsünden kahırlanan Bayan Zübeyde hastalanmış, yatağa düşmüştü. Uzun bir müddet oğlundan doğru bilgi alamaması da hastalığın ilerlemesine sebebiyet vermişti.

Çankaya artık Bayan Zübeyde’ye çok kıymetli ve sevgili oğlunu, bol bol görmek ve onu koklamak fırsatını verdiğinden pek memnun ve bahtiyar bir ömür sürüyor ise de yine ekseriye vaktini hastalık içinde geçiriyordu.

Bayan Zübeyde’nin yaratılışını, zekasını ve çevresine karşı davranışını anlatmak için çok uzun yazmak gerek. Yalnız ana olmak itibarıyla değil, fakat bu vakur, ciddi, taşkın zekalı büyük Türk kadınını her gün ziyaret etmek Atatürk için bir vazife idi. Ziyaretler haberleşmeden yapılmazdı. Çünkü, ana oğul hazırlanmadan birbirlerini görmezlerdi. Her ikisi arasındaki münasebetin esas kuralı daima ziyaretçinin Atatürk’ün olması idi.

Ebedi Şef sabahleyin uyanır uyanmaz eğer o gün annesini görecekse, annesinden birisi vasıtasıyla izin alırdı. Sonra büyük bir merasimde bulunacak imişcesine Atatürk hazırlanırdı.

Bayan Zübeyde de, hasta yatağında dahi olsa büyük bir özenle Atatürk’ü kabule hazırlanırdı. Saçlarını taratır, işlemeli başörtüsünü örter, Makedonyalı gelinlik kızın zengin cihazından oyalı bürümcük gömleğinin üzerine ipekli entarisini giyerdi. Ve İstanbulkari renkli maşlahı ile resmi kıyafetini tamamladıktan sonra oğlunu beklediği haberini gönderirdi.

Bayan Zübeyde, Atatürk’e ‘Mustafa’ diye hitap ederdi. Ben bu büyük ailenin arasında emniyet, itimat ve muhabbet kazanmak mazhariyetine yıllardan beri karışmıştım. Ekseriya her iki büyüğün görüşmelerinde beraber bulunurdum.

Büyük, kıymetli evlat yetiştirmek bahtiyarlığı ile kıymetli büyük bir anaya sahip olmak gururunu bir arada toplayan gözlerim; evet Türk toplumu bünyesindeki terbiyenin ve o terbiyenin temellerinin ne kadar derin ve köklü, ne kadar nezih ve ciddi ve ne kadar samimi olduğunun canlı örneklerini gördükçe duygulanıyor, mutlu oluyordum. Diyebilirim ki, Bayan Zübeyde ile Atatürk bu ana-oğul birbirine aşıktılar.

Bu ana, oğluna daha beşik çocuğu iken vatan ve millet sevgisini telkin eden ninnilerden başlamış, onu her çağında duygularla büyütmüş, öğrenime yönlendirmiş, ilim ve irfan aşılamıştır. Yetişen, makamını bulan kurtarıcı oğlunu o, Mustafa Kemal yapmıştı.

Bu ziyaretlerin her birinde Atatürk, anasının mübarek elini büyük bir saygı ile öperdi. Sonra anasının karşısında o büyük adam küçülür, Mustafa, hatta Mustafacık olurdu. Konuşmaları, şakaları pek içten kaynayan sevginin belirtileriydi.
Ad:  Zubeyde_hanim.jpg
Gösterim: 2507
Boyut:  31.0 KB

Çankaya’da bu ana-oğul görüşmelerinin birinde şahit olduğum bir durumu değeri sınırsız olan Bayan Zübeyde’nin işlek, kıvrak zekasının bir örneği olarak sunacağım:

"Atatürk annesinin elini öptü. Bayan Zübeyde oğluna elini uzatırken coşkun sevgisinin gözlerinde toplanan bütün ifadesiyle Atatürk’ü bağrına basmak istiyordu. Onu kucakladıktan sonra aziz Türk milletine eşsiz bir kurtarıcı armağan veren ana olmak itibariyle gururlanmalı idi. Fakat öyle olmadı, mutluluğunu gülen ve şirin yüzünden okunan o büyük Türk anası kolları arasında uzaklaşan ciğerparesinin eline uzandı:

Atatürk: "Ne yapıyorsun anne"... dedi.

Bayan Zübeyde sessiz ve kesin bir ciddiyetle: "Ben senin ananım, sen benim elimi öpmekle bana karşı olan vazifeni yapıyorsun; fakat sen vatanı ve milleti kurtaran bir devlet başkanısın. Ben de bu aziz milletin bir ferdiyim ve onun tebasıyım, elini öpebilirim." Cevabını verdi."
"Oğlunun elini öpmekten çok Bayan Zübeyde, hareketiyle oğlunun makamının en büyük saygıya değer olduğunu etrafındakilere işaret ediyordu."

Dr. Ali Güler
Kaynak: ATATÜRK ARAŞTIRMA MERKEZİ DERGİSİ
BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.
SİLENTİUM EST AURUM

Benzer Konular

13 Nisan 2016 / Ziyaretçi Cevaplanmış
13 Nisan 2016 / Misafir Cevaplanmış
12 Eylül 2008 / Bia Taslak Konular