Arama

Atatürk'ün Türk Diline Verdiği Önem ve Bu Alanda Yapılan Çalışmalar

Güncelleme: 20 Aralık 2012 Gösterim: 43.281 Cevap: 2
ThinkerBeLL - avatarı
ThinkerBeLL
VIP VIP Üye
2 Mart 2009       Mesaj #1
ThinkerBeLL - avatarı
VIP VIP Üye
Atatürk'ün Türk Diline Verdiği Önem ve Bu Alanda Yapılan Çalışmalar

Sponsorlu Bağlantılar
Bir kültür adamı olan; okuduğu kadar da yazabilen Mustafa Kemal, bu alandaki görüş ve düşüncelerini olanca güzelliğiyle bizlere sunmayı başarmıştır. Okuduğu kitaplardan, ezberlediği şiirlerden yola çıkarak kendine has konuşmalar yapmış, Türk hitabet alanının güzel örneklerini ortaya koymuştur.
O, 1936 yılında, “Türkiye Cumhuriyetinin temeli kültürdür.” derken, belki de hiçbir devlet adamının söyleyemediği bir gerçeği dile getiriyordu. Yıllardan beri süregelen her alandaki çalışmaların yanında bu vecizenin aydınlattığı yolda ilerleyerek 1936’lara gelen genç Cumhuriyet elbette sağlam temeller üzerine kurulacaktı.
Türk bilim adamlarından Sadri Maksudî Arsal 1930 yılında "Türk Dili İçin" adlı eserini yayımlamıştı. Arsal, bu kitabında “dili değiştirme” ile “dili düzeltme” işlerinin ayrı ayrı şeyler olduğunu söylüyor, dilde sadeleşmenin öncüleri arasına giriyordu. Atatürk bu eseri son derece yararlı bulmuş ve beğendiğini bir küçük yazı ile Sadri Maksudî Beye iletmişti. İşte, Atatürk’ü, harf inkılâbından iki yıl sonra, dil inkılâbından iki yıl önce heyecanlandıran kitabın başına eklenen cümleler:
“Millî his ile dil arasındaki bağ çok kuvvetlidir. Dilin millî ve zengin olması, millî hissin inkişafında [gelişmesinde] başlıca müessirdir [etkendir]. Türk dili, dillerin en zenginlerindendir. Yeter ki bu dil şuurla işlensin. Ülkesini, yüksek istiklâlini korumasını bilen Türk milleti, dilini de yabancı diller boyunduruğundan kurtarmalıdır.”
Aynı yıllarda, sonradan adı Ulus olacak olan Hakimiyeti Milliye gazetesinde bir haber yer alır. Bu habere göre Başbakan İsmet Paşa’nın yönlendirmesiyle dönemin önde gelen fikir ve sanat adamları bir araya gelerek bir sözlük ortaya koymak isterler. Bu toplantıya, o zaman adı Dârülfünun olan İstanbul Üniversitesinden de pek değerli bilim adamları davet edilir. O yıllarda “Sözkitabı” olarak adlandırılan bu sözlük çalışmasının ilk toplantısına katılanlar arasında şu adları saymak gerekir:
  • Namık İsmail, ressam, Güzel Sanatlar Akademisi Müdürü
  • Celâl Esad [Arseven], aynı okulun öğretmeni
  • Tahir Bey, Hukuk Fakültesi Reisi
  • Süreyya Ali Bey, Tıp Fakültesi Reisi
  • Hüseyin Hamid Bey, Fen Fakültesi Reisi
  • Fuad Bey, Edebiyat Fakültesi Reisi
  • Neşet Ömer [İrdelp] Bey, Darülfunun Emini yani üniversite rektörü
  • Talim Terbiye Kurulu Kurulu üyeleri
  • Dil Heyeti üyeleri
  • Ziraat Bakanlığı müsteşarı
  • Çeşitli fakültelerden hocalar
Bu adların içinde, sonradan dil işleriyle uğraşanların sayısı oldukça azdır. Ancak, her biri birer aydın olarak, yeni açılan yolda kendilerine düşen görevi kavramışlar ve sözlük için görüşlerini dile getirmişlerdir.
Atatürk’ün de uygun bulduğu bu çalışmanın iki önemli sonucu ortaya çıkmıştır:
a. Dilimizin sınırlarını çizmek ve kelime hazinesini meydana çıkarmak.
b. Dilimize ve yazımıza uymayan yabancı kelimelerin yerine, Türkçe karşılıklar bulmak.
Böylece dil çalışmalarında tutulacak yol gösterilmiş oluyordu. Sınırları çizilmemiş bir dilimiz vardı. Onlarca yıl önce Şemseddin Sami, “Lisanımızı tahdid edelim” (Dilimizi sınırlandıralım.) derken herhâlde bunu kastediyordu.
Gerçi, bu çalışmalarla hedeflenen “Söz kitabı” hazırlanıp yayımlanamadı ama 1929-1930 yıllarında derlenen sözlerin bir bölümü, alfabetik sıraya konularak 1932 yılında yayımlanmıştır. Hamit Zübeyr [Koşay] ve İshak Refet [Işıtman] Beylerin yayımladığı Ana Dilden Derlemeler adlı bu eser, gelecekte hazırlanacak pek çok eserin de öncüsü olmuştur. Böylece eski sözlüklerdeki binlerce kelimenin yanında, halk ağzından derlenen kelimeler yer alacaktı.
Dil İnkılâbı konusunda Atatürk’ün yürüyeceği iki yol vardı; ancak bu yollarla inkılâp gerçekleşebilecekti.
1. Kendisi var gücü ile bu iş üzerinde çalışıp soruyu temelinden öğrenmek ve ondan sonra o konudaki yaratma yeteneğini kullanmak.
2. Dil bilginlerinin gösterecekleri yollar arasında bir seçim yapmak.
O, bu yolun her ikisinde de çalışmıştır. Bu çalışmaların sonucu olarak 12 Haziran 1912 tarihinde, kendisinin “Hami” başkanlığı altında, Türk Dili Tetkik Cemiyeti kurulmuştur. “Cemiyetin reisi” Samih Rifat, “umumî kâtibi” Ruşen Eşref [Ünaydın], üyeleri ise Celâl Sahir [Erozan] ile Yakub Kadri [Karaosmanoğlu]’dir.
Yeni kurulan dernek 26 Eylül 1932 tarihinde, İstanbul’da, Dolmabahçe Sarayı’nda, Atatürk’ün huzurunda Birinci Türk Dili Kurultayı’nı toplamıştır.
Atatürk, Türk dilinin bugünkü gelişmiş ve zenginleşmiş şeklini alabilmesi için çok uğraşmış, bir hayli çaba sarf etmiştir. Bilim ve sanat adamlarının görüşlerini alırken kendisi de çeşitli görüşler ileri sürmüştür. Onun yazdığı Geometri kitabının dilimize kazandırdığı kelimeleri, bugün hâlâ kullanmaktayız.
Ancak, çevresindeki dil uzmanları ile sanatkârların bu konuda gösterdikleri faaliyetler arasındaki farklılıklar dil çalışmalarında sık sık yön değişikliklerine yol açmıştır. Belki bunlar da dilin sağlıklı bir kanala akmasına yardımcı olmuştur; ancak bazı aksamaları da beraberinde getirmiştir.
Gazi Mustafa Kemal’in inkılâplarının en önemlilerinden biri olan harf inkılâbı, elbette Türkiye Cumhuriyeti’nin bağımsızlık savaşından sonra kazandığı yeni bir zafer olacaktı; çünkü Türkler, dillerini yabancı dillerin boyunduruğundan kurtaracak ve bugün, 70 yıl öncesinin Türkçesine göre çok durulaşmış bir Türk dili ile yazacak ve konuşacaklardı. Dilimiz yeni kelimelerle zenginleşirken artık aydınlarımızın bile ne anlama geldiğini bilemediği doğu kökenli kelimeleri büyük ölçüde terk etmeye başlamıştı. Ancak, bu sefer de batıdan gelen kelimeler dilimize giriyor, yayılıyordu. Eğer Atatürk sağ olsaydı, bugün yeni bir atılımı başlatır, batı kökenli kelimelerin önüne set çekecek tedbirleri alırdı.


Prof. Dr. Saim SAKAOĞLU

Tanrı varsa eğer, ruhumu kutsasın... Ruhum varsa eğer!
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
19 Aralık 2012       Mesaj #2
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
lütfen kaynakçayı yazabilir misiniz?
Sponsorlu Bağlantılar
misafir - avatarı
misafir
Ziyaretçi
20 Aralık 2012       Mesaj #3
misafir - avatarı
Ziyaretçi
Atatürk, milli dilin korunması ve gelecek nesillere aktarılması doğrultusunda çalışmalar yapmış, "Türk demek dil demektir. Milliyetin çok bariz vasıflarından birisi dildir" diyerek, milletimizin birlikteliği için Türk diline verilmesi gereken önemi vurgulamıştır. "Türk dilinin, kendi benliğine, aslındaki güzellik ve zenginliğine kavuşması için, bütün devlet teşkilatımızın, dikkatli, alakalı olmasını isteriz." (Atatürk'ün Söylev ve Demeçleri, 1 Kasım 1932, cilt I, s. 372) sözüyle de, bu konuda devlete düşen göreve işaret etmiştir.
Atatürk'ün Türk Tarihi ve Türk Dili konularına ne denli önem verdiği, ölümünden kısa bir süre önce yazdığı vasiyetname ile, mal varlığını Türk Dil Kurumu ile Türk Tarih Kurumu'na bırakmış olmasından anlaşılır. Bu iki kurumun bütçesi, bugün de Atatürk'ün mirasından karşılanmaktadır.
Bir insanın milli değerlerine sahip çıkması için milletini sevmesi; milletini sevmesi için ise onu tanıması gerekir. Milletinin geçmişte yaşadıklarını öğrenen insan, ona daha sağlam bağlarla tutunur; sadakati katlanarak artar ve milli duyguları daha da perçinlenir

Benzer Konular

30 Ekim 2012 / Ziyaretçi Soru-Cevap
31 Ekim 2012 / Maymun İştahLı Soru-Cevap
20 Aralık 2013 / Ziyaretçi Soru-Cevap
9 Ekim 2012 / Misafir Soru-Cevap
2 Ekim 2012 / iCarly Soru-Cevap