Arama

Atatürk'e Yazılmış Mektuplar

Güncelleme: 7 Kasım 2016 Gösterim: 11.437 Cevap: 3
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
25 Mayıs 2011       Mesaj #1
Misafir - avatarı
Ziyaretçi

Atatürk'e Yazılmış Mektuplar



Sponsorlu Bağlantılar
Yunanlı Kız "Kaliope Kazakitsou Rue Arahoris"
Cumhuriyetin Onuncu Yıldönümünde Atatürk’ün bütün dünyadan hayranlık ve sevgi dolu sesler aylarca-devam ediyor.

1934 yılı Kasım ayının 15 i. Çankaya Köşkü’ne yabancı ülkelerden gelen mektuplar arasında, sarı ipek zarflı bir mektup dikkatleri çekiyor. Bu mektup Atina’dan “Mustafa Kemal Atatürk’e” postalanmış. Zarfın arkasında (Kaliope Kazakitsou. Rue Arahoris, 14-Athene) adresi okunuyor. Zarfın içerisinden yine ipek bir kağıda, düzgün ve ince, el yazısı ile Fransızca yazılmış bir mektup çıkıyor.

Yunanlı genç bir kızdan.
Mektup Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreterliği tercümanlarınca Türkçeye çevriliyor ve Atatürk’e sunuluyor.
Tercümesi aynen şöyle:

Atina: 1.11.1934
Yaşasın muzaffer Mareşal Mustafa Kemal Atatürk.

Sesimin o kadar güçlü çıkmasını isterdim ki, Yunanlı bir kızın “Yaşasın Gazi Mustafa Kemal!“ diye haykırdığını bütün yurttaşlarım işitsin.

Ne yazık ki, bu güç bende yok; ancak sunu yeter görüyorum ki, Tanrı sizi tüm esenlikte bulundursun ve kutlu yurdunuzun yükselmesi için her türlü kötülüklerden korusun, bunu diliyorum.

Bir resminiz beni çok sevindirecektir. Bu resmi sağ ve esenli kılması için evimde Tanrı’nın resminin yanına asacağım.
Acaba bu büyük şerefe ve sevince kavuşabilir miyim?
Bunu bekliyorum. En derin, en candan bağlılık duygularımı lütfen kabul ediniz.
Kaliope Kazakitsou
(Çankaya Köşkü-Atatürk Arşivi Dosya : 87 (1 -202)

Bu mektubu Yunanlı genç bir kız yazıyor ve Atatürk için dua ediyordu. Oysa bu mektubun yazılışından oniki-onüç yıl önce, bu kızın böyle bir mektup yazacağı, kimsenin hatırından, hayalinden geçmezdi. Artık düşmanlıklar unutulmuş, Yunanistan’da Atatürk’e karşı derin bir hayranlık başlamıştı. Yunan gazeteleri açıktan açığa Atatürk’ü övüyor Onu, Balkan Birliği’nin ve Balkan Antantı’nın öncüsü ve önderi sayıyorlardı.
BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 2 üye beğendi.
Son düzenleyen Safi; 7 Kasım 2016 19:47
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
25 Mayıs 2011       Mesaj #2
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Emekli General Sonakos İlias
Atatürk, 1933 yılına doğru Avrupa’da başlayan siyasi kargaşa ve huzursuzluğu görerek, Türkiye’nin batı sınırlarını güvenceye almak üzere Balkan devletleriyle bir anlaşmaya girmiş, hatta Türkiye, Yunanistan, Romanya ve Yugoslavya arasında bir Balkan Birliği kurmuş ve bu devletler arasında meşhur Balkan Paktı imzalanmıştı. Bu anlaşma, askeri ve ekonomik gücü çok zayıf olan Yunanistan’ın da işine geliyordu. Atatürk’ün, Balkan Paktı’nın imzalanması dolayısı ile “Balkanların tek bir sınır ve tek bir cephe” olduğu yolundaki beyanatı, Atina’da büyük bir erahlık ve sevinç uyanmıştır. Bu beyanattan sonra Sonakos İlias adlı emekli bir Yunan generali, 26 Mayıs 1937 de Atatürk’e uzun bir teşekkür ve bağlılık mektubu göndermekten kendini alamamıştı.
Sponsorlu Bağlantılar

Mektup Rumcaydı ve şöyle başlıyordu:
“Türkiye Cumhurbaşkanı Ekselans Kemal Atatürk’e,

Büyük Komutan,
Balkan devletlerinin bir kardeşlik havası içinde kaynaştıkları şu sırada, ekselanslarınızın değerli mesajlarının etkisi altında kalarak işbu mektubumu en samimi teşekkürlerimle birlikte takdim ediyorum.

Balkanların bir tek sınır ve cephe teşkil ettiği hakkındaki beyanatınızı birleşik Balkan orduları varlığını nefsinde toplamış ve temsil etmiş olan bir komutanın canevinden yükselen bir gerçek olarak telakki ediyorum. Balkan devletlerinin bugünkü birlik ve ortaklığı ezeldenberi tabii ve zorunlu bir ihtiyaçtı..”

Emekli general İlias uzun uzun Balkan birliğinin faydalarını sıraladıktan sonra, sözü yine Atatürk’e getiriyor ve mektubunu şu sözlerle bağlıyordu:

“..Bir Yunan vatandaşı ve emekli bir general sıfatıyla her iki milletin ve onları idare eden yüksek şahsiyetlerin iyi niyetlerine dayanan dostluk ve samimiyetlerini gö’zönüne alarak cephede Türk askerlerinden aldığım ve kendilerinde açtığım yaraları ve Kbprühisar cephesinden 1921 yılında bir düşman sıfatı ile Zât-ı âlinize gönderdiğim mektubu unutarak, gerektiğinde müşterek sınırlarımızı savunmaya hazır olduğumu arzederim. Saygı ve samimi dostluklarla.

Emekli General Sonakos İlias “
(Çankaya Köşkü, Atatürk Arşivi, Dosya : 86-2/3)
BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 2 üye beğendi.
Son düzenleyen Safi; 7 Kasım 2016 19:47
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
25 Mayıs 2011       Mesaj #3
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Yahya Kemal’in Atatürk’e Bir Telgrafı
Büyük şairimiz Yahya Kemal, Mustafa Kemal adını ilk defa Çanakkale Savaşı yıllarında duymaya başlamıştı. Onu Anafartalar kahramanı, yiğit ve vatansever bir asker olarak tanıyordu. Ardından Mustafa Kemal Paşa’nın 16. Kolordu, daha sonra 2. Ordu Komutanı olarak Doğu Cephesindeki başarıları, Suriye’de hizmetleri derken çökmüş olan devleti kurtarmak üzere Anadolu’da Millî Mücadeleyi başlatması Yahya Kemal’in hayranlığını büsbütün arttırdı. Millî Mücadelenin zaferle sonuçlandığı günlerde İstanbul Darülfünun Edebiyat Medresesi Müderrisi bugünkü ifadesiyle İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Profesörüydü. Bulunduğu bilim kuruluşunun büyük kurtarıcıya minnet ve şükranlarını sunması kadar tabii bir hareket olamazdı. Bu vesile ile Gazi Mustafa Kemal Paşa’nın fakülte fahri profesörlüğüne seçilmesi için Fakülte Dekanı Tarihçi Necip Asım’a bir teklif yazısı gönderdi. Yahya Kemal’in bu teklifi 19 Eylül 1922 günlü Edebiyat Fakültesi Meclisinde heyecanlı görüşmelere vesile oldu ve Atatürk’e İstanbul Edebiyat Fakültesi’nin fahri profesörlüğü unvanı verilerek aşağıdaki telgraf gönderildi.

İstanbul: 19 Eylül 1338 (1922)

“Ankara’da Türkiye Büyük Millet Meclisi Reisi ve Başkumandan Müşir Gazi Mustafa Kemal Paşa Hazretlerine
İstanbul Darülfünunu Edebiyat Medresesi Meclisi Müderrisleri 19 Eylülde akdettiği celsede Zat-ı Münci-i kumandanilerini fahri müderrisliğe müttefikan intihap etmekle kesb-i fahreyler.”

İstanbul Darülfünunu
Edebiyat Medresesi Riyaseti
Necip Asım

Atatürk, Edebiyat Fakültesi profesörlerinin kendisine fahri profesörlük payesini veren bu kararından çok duygulanmış, ertesi gün telgrafla şu cevabı vermişti:

Türk harsının mihrakı olan Medreseniz Fahri Müderrisliğine intihabımdan dolayı meclisinize teşekkür ederim. Eminim ki Millî İstiklâlimizi ilim sahasında fakülteniz ikmal edecektir. Bu şerefli tekamülün husulünü deruhte eden, heyetiniz arasında bulunmak bence bais-i iftihardır.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Reisi
Başkumandan
Gazi Mustafa Kemal


Daha sonra üç kişilik bir heyet Ankara’ya gelerek Atatürk’e profesörlük diplomasını sunmuştu.

Diplomada şu cümleler yer alıyordu:
İstanbul Darülfünunu Edebiyat Medresesi Meclis-ı Müderrisini 19 Eylül 1938 tarihinde akdettiği içtimada Millî Mücadelenin büyük kahramanı ve yeni Türk Devletinin müessisi olan Başkumandan Gazi Mustafa Kemal Paşa Hazretlerine Türk milletinin ve Türk harsının istiklâlini müeyyid ve İslâm kavimlerinin halâsına müteveccih olan tarihî mesaisini takdir ve tebcil ettiğinin bir delili olmak üzere Edebiyat Medresesi fahri müderrisliği unvanını tevcihe karar vermiştir.

Şaban 1341 (Eylül 1922)
Yahya Kemal’in önerisi ile Atatürk’e verilen “fahri profesörlük” payesi, Atatürk’ü pek sevindirmişti. Edebiyatla ilişkisi öğrencilik yıllarından beri sürüyordu. Manastır Askeri İdadisi (Lisesi) öğrencisi iken sınıf arkadaşı, daha sonra Meşrutiyet döneminin ünlü hatibi, şair Ömer Naci’nin tavsiyesi ile gizli gizli Namık Kemal’i okumuş, pek sevmişti. Harp Okulu yıllarında daha bir bilinç ve hevesle Türk ve Batı Edebiyatının yenilikçi şair ve ediplerinin eserlerini okumaya zaman ayırmış, Meşrutiyet döneminde Tevfik Fikret, Abdülhak Hamit Tarhan, Yahya Kemal, Mehmet Akif en beğendiği şairler arasında yer almıştı. Bunlar arasında Yahya Kemali geniş tarih bilgisi içinde, geçmişine bağlı, kültürlü büyük bir şair olarak takdir ediyor, makalelerini ve şiirlerini zevkle okuyordu.
BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 2 üye beğendi.
Son düzenleyen Safi; 7 Kasım 2016 19:48
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
27 Mayıs 2011       Mesaj #4
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Nazım Hikmet'in Atatürk'e Yazdığı Mektup
Nâzım'ın Mektubu Köşk'te Bulundu

Nazım Hikmet’in 15 yıl hapis cezasına çarptırılmasının ardından Atatürk’e gönderdiği mektup Cumhurbaşkanlığı Arşivi’nde bulundu.

21 Nisan 2011
Şair Nâzım Hikmet’in ve annesi Celile Hanım’ın Atatürk’e yazdığı mektuplar ortaya çıktı. Aslında Nâzım Hikmet’in Atatürk’e yazdığı mektup sır değildi, içeriği de biliniyordu; ancak bu mektupların Atatürk’e hiçbir zaman ulaşmadığı iddia ediliyordu. İşte Atatürk’e ulaşmayan o mektuplar, geçen günlerde Çankaya Köşkü’nde bulundu.

Radikal gazetesinde yayınlanan mektubunda Nazım Hikmet, ‘askeri isyana teşvik’ suçlamasının iftira olduğunu söyleyerek Atatürk’ten adalet istiyor. Celile Hanım’ın mektubu ise daha kısa ve net. Celile Hanım, Nâzım Hikmet’in suçsuz olduğunu ve Atatürk’ten oğlunun bağışlanmasını istiyor. Her iki mektup da Cumhurbaşkanlığı Arşivi’nde yan yana duruyor.

‘Hain Değilim’
Orijinali ilk kez yayımlanan Nâzım Hikmet’in mektubu “Cumhur Reisi Atatürk’ün Yüksek Katına” diye başlıyor ve şöyle devam ediyor: “Türk Ordusunu ‘isyana teşvik’ ettiğim iddiasıyla ‘15 yıl ağır hapis cezası giydim. Şimdi de Türk Donanmasını ‘isyana’ teşvik etmekle töhmetlendiriliyorum. Türk inkılabına ve senin adına and içerim ki suçsuzum. Askeri isyana teşvik etmedim... Deli, serseri, mürteci, satılmış, inkılap ve yurt haini değilim ki bunu bir an olsun düşünebileyim. Askeri isyana teşvik etmedim. Senin eserine ve sana, aziz olan Türk dilinin inanmış bir şairiyim. Sırtıma yüklenen ve yükletilebilecek hapis yıllarını taşıyabilecek kadar sabırlı olabilirim. Büyük işlerinin arasında seni bir Türk şairinin felaketi ile alakalandırmak istemezdim. Bağışla beni. Seni bir an kendimle meşgul ettimse, alnıma vurulmak istenen bu ‘inkılap askerini isyana teşvik’ damgasının ancak senin ellerinle silinebileceğine inandığımdandır. Başvurabileceğim en inkılapçı baş sensin. Kemalizm’den ve senden adalet istiyorum. Türk inkılabına ve senin başına and içerim ki suçsuzum.” 18 Ağustos 1938 tarihini taşıyan mektubun sonunda Nâzım Hikmet’in imzası bulunuyor.

‘Nazım’ı Bağışlayın’
Celile Hanım, Nâzım Hikmet’in Atatürk’e yazdığı mektubun Atatürk’e ulaşmadığını tahmin etmiş olacak ki bu kez kendisi el yazısıyla Atatürk’e bir mektup yazar. Aynı tarihlerde yazıldığı anlaşılan bu mektupta Celile Hanım’ın mektubunun özeti ise şöyle: “Gazimiz… Size iki kez geldik. Teyzezademin ve Fuat Paşa’nın çok selamı var. Sizin çok merhametli olduğunuzu söylüyorlar. Affı hususinizi istiyoruz. Yarattığınız Türk lisanının kıymetli bir hizmetkârı olan Nâzım’ı bağışlayın! Hapislerde her gün ah alarak üzülmesine mani olun. Bu husustaki delaletinizi bizden esirgememenizi rica ederiz.” Enver Paşa Kızı Celile.

Nâzım, tutukluğuna o kadar içerlenir ki o dönemde milletvekillerine de mektup yazar. O dönemin özgürce yayın yapabilen gazetelerine de kendisine yapılan haksızlıkla ilgili mektuplar gönderir. İşte Büyük Millet Meclisi Azalarına diye yolladığı mektup da bunlardan biridir. Bu mektupta da Nâzım Hikmet, suçlu olmadığını haykırır.

Nâzım Hikmet’in tutuklanmasına ve Atatürk’e bu mektupları yazmasına neden olan mahkeme kararı da yine mektuplarla aynı dosyada bulunuyor. ‘Zata mahsus’ olarak yazılan, 21 Ocak 1938 tarihli ve Müdafai Milliye Bakanı (Milli Savunma Bakanı) Kazım Özalp imzalı bilgi notu Başvekil Celal Bayar’a yazılmış. Celal Bayar da mektubu Cumhurbaşkanlığı’na göndermiş.

‘Komünist Nazım Tutuklandı’
Bu notta şunlar yazılı: “Harp Okulu Adli Müşavirliği’nce, Askeri Ceza Kanu’nun 94’üncü maddesine uyan suçundan dolayı tevkifine karar verilmiş olan Komünist Nâzım Hikmet’in İstanbul’da tevkif edildiği ve Askeri Mahkeme’ye verilmek üzere trenle Ankara’ya sevk edildiği İstanbul Komutanlığı’ndan bildirilmiştir. Arz ederim.”

Atatürk’e Ulaştı mı?
Siroz hastalığı teşhisi konan Atatürk, hastalığının iyiden iyiye artması üzerine de 26 Mayıs 1938 günü Ankara’dan ayrıldı, İstanbul’a hareket etti. Bu, Atatürk’ün Ankara’daki son günüydü. Atatürk, İstanbul’da 1 Haziran 1938’den 25 Temmuz 1938’e kadar Savarona yatındanda kaldı. Yaz sıcakları üzerine tekrar Dolmabahçe Sarayı’na döndü. 10 Kasım 1938 günü de vefat etti.

18 Ağustos 1938 tarihli Nâzım Hikmet’in ve Celile Hanım’ın mektuplarını sağlık sorunları yaşayan Atatürk’ün görmeme ihtimali yüksek gibi duruyor. Bu mektupların Dolmabahçe Sarayı’ndan Çankaya Köşkü’ne ulaşması, bugüne kadar saklanması da ‘manidâr’ olarak değerlendiriliyor.

Tozlu Rafların İçindeydi

Nâzım Hikmet ve Celile Hanım’ın Atatürk’e yazdığı mektupların bugün ortaya çıkması bir rastlantı değil. Yıllardır dokunulmayan, kapısı aralanmayan Cumhurbaşkanlığı Arşivleri’nde son iki yıldır hummalı bir çalışma var. Akademisyen kökenli Prof. Dr. Mustafa İsen’in Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreteri olmasından sonra yapılan bu çalışmalar şimdilerde meyvesini vermeye başladı. Yakın tarihimize ışık tutması beklenen pek çok belge ve yazışma küften, tozdan arındırılarak kaybolması önlendi. Köşk’teki binlerce belge, film ve fotoğraf, elden geçirilerek kateloglara kaydedildi. Başta Atatürk’e gelen mektuplar, fotoğraflar, kartpostallar çeşitli katagorilere ayrılarak tasnif edildi. Bunlarla ilgili bilgiler, kataloglara yazıldı. Bu kataloglar yakında araştırmacıların hizmetine sunulacak.

Kaynak: ntvmsnbc
BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.
Son düzenleyen Safi; 7 Kasım 2016 19:50

Benzer Konular

17 Nisan 2009 / Keten Prenses Genel Mesajlar
6 Kasım 2014 / volkankız Soru-Cevap
30 Kasım 2013 / Misafir Cevaplanmış
11 Kasım 2008 / sanar Mustafa Kemal ATATÜRK
19 Ekim 2009 / şeyma Cevaplanmış