Arama

Osmanlı İmparatorluğu ve Demokratikleşme

Güncelleme: 3 Nisan 2009 Gösterim: 8.368 Cevap: 0
ThinkerBeLL - avatarı
ThinkerBeLL
VIP VIP Üye
3 Nisan 2009       Mesaj #1
ThinkerBeLL - avatarı
VIP VIP Üye
Osmanlı İmparatorluğu ve Demokratikleşme
MsXLabs.org
Sponsorlu Bağlantılar

XIX. yüzyıla gelindiğinde Osmanlı İmparatorluğu eski gücünü kaybetmekte ve bu durumdan kurtulmak için çeşitli çıkış yolları aramaktadır. Yapılan çalışmaların arasında yönetim bakımından padişahın otoritesini sınırlandıran bir belge niteliği taşıyan Sened-i İttifak padişah ile ayanlar arasında imzalanmıştır. Sened-i İttifak’la padişahın mutlak yetkileri bir nebze sınırlandırılmıştır. Günümüz anayasal düzenin temelini oluşturan bu belge tam olarak uygulanamamıştır. Belki de bu belge işlerlik kazandırılmış olsaydı, anayasal düzenin sağlam bir temele oturması sağlanabilirdi. Yine de bu belge Osmanlı İmparatorluğu’nda demokratikleşme açısından olumlu bir adım olarak görülmektedir.

A. Sened-i İttifak Öncesi Gelişmeler
1807 yılında İstanbul’da Kabakçı Mustafa’nın yönetiminde Üçüncü Selim’e karşı bir ayaklanma oldu. Üçüncü Selim tahttan indirildi ve yerine Dördüncü Mustafa geçirildi. Üçüncü Selim’i tekrar tahta oturmak için Rusçuk âyanı Alemdar Mustafa Paşa İstanbul’a yürüdü. Bunun üzerine Üçüncü Selim öldürüldü. Alemdar Mustafa Paşa tahta İkinci Mahmut’u geçirdi. Kendisi de Sadrazam oldu.
Alemdar Mustafa Paşa’nın sadrazamlığında Yeniçeri ocağının kaldırılması ve devlete çekidüzen verilmesi için çalışmalara başlanıldı. Alemdar Mustafa Paşa devletin otoritesini İstanbul’da tekrar kurdu. Fakat merkezi otorite taşrada tamamıyla etkisizdi. Rumeli ve Anadolu’daki ayanlar adeta bağımsız idareler kurmuşlar ve merkezin otoritesini tanımamaya başlamışlardı. Taşrayı egemenlik altına alan ayanlara birtakım güvenceler vermek pahasına otorite kaybını telafi etmek üzere merkez ayanlarla bir araya gelme zorunluluğu içerisine gitmişti. Bunun sonucu olarak Alemdar Mustafa Paşa Rumeli ve Anadolu ayanlarını İstanbul’a davet etti.
Alemdar Mustafa Paşa’nın davetine katılım bir hayli sınırlı kalmıştır. Bunu Sened-i İttifak’ın altındaki imzalara bakarak anlamak mümkündür. Bu durumdan padişah II. Mahmut da hoşnut değildi. Sened-i İttifak’ın altındaki imzalara bakarsak sadaret, meşihat, merkez-i bürokrasi, vilayet valileri gibi kişilerin teşkil ettiği 21 imzaya karşılık sadece 4 temsilcinin adını görürüz.
Sened-i İttifak 29 Eylül 1808’de Kağıthane’de “meşveret-i amme” denilen büyük bir toplantıda “Sened-i İttifak” adlı bir belge tespit edildi. 7 Ekim 1808’de padişaha sunuldu. Padişah II. Mahmut Sened-i İttifak’ı onayladı.

B. Sened-i İttifak Metni
Senet bir "giriş, yedi şart ve bir zeyl"den oluşmaktadır.
Giriş
Bir süreden beri, ülkeyi oluşturan parçaların perişan olması ve devlet yöneticileri arasına ve taşradaki hanedanlara soğukluk girmesi yüzünden düşmanlık ve anlaşmazlık durumları baş göstermiş olduğundan, yüce devletin gücü bölünmüş, içte ve dışta saygınlığı sarsılmış ve bu durumun, git gide ne çirkin sonuçlar doğurduğu ve hukuka aykırı olarak oluşan ve herkesçe bilinen rezaletler nedeniyle saltanatın temelinden batma derecesine vardığı, küçükler ve büyükler tarafından itiraf edilmektedir. Anlaşmazlığın birliğe dönüştürülmesi için toplantı yapılarak Padişahın kişisel gücünün tamamlanmasını ve ülkenin öteki işlerini görüşerek bu yolda alınacak etkili önlemleri aramızda tartıp danıştıktan sonra bu anlaşmayı aşağıdaki koşullara bağlayıp belgeledik:

Birinci Koşul
Padişahın otoritesi, devletin dayandığı temeldir. Vüzera, ulema, rical, hanedanlar veya askeri ocaklar tarafından ona karşı bir hareket gelişirse, diğerleri elbirliğiyle bunu önleyip cezalandıracaktır. Padişahın yüksek buyruk ve isteklerinin yerine getirilmesini ve bozgunculuk ve ihanetten korunmasını, malca ve bedence hepimiz birlikte üstlenir ve bunlara kendilerimiz yaşadıkça kefil oluruz ve kendimiz yaşamıyorsak evlat ve hanedanlarımız kefil olsunlar.

İkinci Koşul

Kendimizin ve hanedanlarımızın yaşaması, devletin yaşamasına bağlı olduğundan, hepimiz arasında görüşülüp verilen karara göre, ülkede alınması gereken asker ve neferlerin ‘devlet askeri’ olarak yazılmasına, donatılmasına ve sürekli olarak kalmasına çaba harcanacak ve bunların disiplini için çalışılacaktır. Bu karar ocaklardan [yeniçeri ocağı] veya dışından bir itiraza muhatap olursa buna engel olunacak ve ilgililer cezalandırılacaktır.

Üçüncü Koşul
Askerlerin sayısının çoğaltılmasına çalışılacağı gibi, gerek devlet hazinesinin, gerekse devlet gelirlerinin korunması işini üstlenerek, bu gelirlerin toplanma ve ödenmesine, kayıp veya zarardan korunmasına, Padişahın buyruklarına uyulmasına çalışılacaktır. Bunlara karşı gelenlerin cezalandırılmasını taahhüt ve tekeffül ederiz.

Dördüncü Koşul
Devletin öteden beri uygulanan yöntem, düzen ve yasası, Padişahın bütün buyruk ve yasaklarının Padişahın mutlak vekilinden çıkması yönünde olduğundan, bundan sonra da böyle olacak ve herkes büyüğünü küçüğünü bilerek kendi görevi dışındaki işlere karışmayarak, buyruklar ve yasaklar yalnız Sadrazamlık makamından çıkacak ve bunlar doğrudan doğruya Padişahın buyruk ve yasakları demek olduğundan, kimse bunların dışına çıkmaya kalkışmayacaktır; aksi yönde davrananlardan hepimiz şikayetçi olup o görevden alınmasına ve müdahalenin hepten kaldırılarak her konunun Sadrazamlık makamına bildirilip sorulmasına ve oradan alınacak buyruk ve yönergeye göre işlem yapılmasına söz veririz. Eğer Sadrazamlıktan da yasaya ve verilen sözlere aykırı olarak, yiyicilik ve rüşvete ve ister taşrada, ister İstanbul’da yüce devlete zarar getirici başka çirkin işlere kalkışılırsa, hepimiz şikayetçi olup, elbirliğiyle bunu önlememiz zorunludur; eğer Sadrazam, beni aldattılar diye bu çirkin işleri haber veren kişilerden birine iftira ederek düşmanlık yaparsa, onun da önlenmesine ve o kişinin korunmasına söz verir ve bunu üstleniriz.

Beşinci Koşul
Padişahın gücünün ve devlet düzeninin korunmasına hepimiz kefil olduğumuz gibi, gerek ülke hanedanları ileri gelenlerinin devlete ve gerek İstanbul’daki devlet yöneticilerinin ve devlet büyüklerinin birbirine karşı güven duyması en büyük koşuldur; bunun sağlanması da hepimizin söz birliğiyle birbirimize kefil olmamıza bağlıdır. Şöyle ki: Hanedanlardan birinin bu belgedeki koşullara aykırı olarak bir davranışı kanıtlanmadıkça, ona yüce devlet tarafından veya taşradaki vezirler veya başka bir hanedan tarafından saldırı, ihanet ve suikast girişimine geçilirse, hepimiz şikayetçi olup buna kalkışanın cezalandırılıp uzaklaştırılmasına elbirliğiyle çalışılacaktır; saldırıya uğrayanlar yaşarken kendilerinin, ölümlerinden sonra hanedanlarının korunmasına bütün devlet yöneticileri söz verip kefil olduğundan, o hanedanlar da yönetimleri altında bulunan ileri gelenlere [küçük âyanlara] kefildirler. Hanedanlardan birisi, bu gibi ileri gelen kişilerin mallarına göz koymamalı ya da başka bir nedenle bunlara düşmanlıkta bulunmamalıdır. Eğer o kişinin, verilen söze aykırı herhangi bir suçu veya cinayeti görülürse, gereken soruşturma ve inceleme yapılarak Sadrazamlıktan alınacak izin üzerine o kişi, hanedan tarafından uzaklaştırılıp yerine başkası seçilecektir ve kimse, yönetimi kendisine bırakılmış yerin sınırları dışında bir karış yere el koymamalıdır; aksi yönde durumlardan şikayetçi olunup bu durum önlenecektir. Fukaraya baskı ve zulüm yapanlara ve şeriatın uygulanmasına karşı çıkanlara engel olunacaktır. Aynı şekilde devlet yöneticilerine, ulemaya ve büyük küçük devlet adamlarına yönelik haksız muamele yapılmamasını hanedanlar ve ileri gelenler üstlenir ve eğer birinin bir suçu görülürse, o suç herkesin gözünde belirdikten sonra Sadrazamlık makamınca, suçun derecesine göre, cezalandırılmalıdır.

Altıncı Koşul
İstanbul’da ocaklar veya başka yerler kaynaklı bir ayaklanma ve kargaşa çıkarsa, izin almaksızın İstanbul’a gidip o ocağın kaldırılmasına ve bunlar alelâde kişilerden ise, soruşturma sonunda idam edilmesine bütün hanedanlar ve ileri gelenler kefildir.

Yedinci Koşul
Reayanın korunması temel ilke olduğuna göre, hanedanlar ve ileri gelenler tarafından, yönetimleri altında bulunan yerlerin güvenliğine ve reayanın verecekleri vergi konusunda adalete uymaya dikkat edilmek zorunda olunduğundan, baskı ve adaletsizlik ve vergiler konularında devlet yöneticileri ve taşra hanedanları, aralarında yapacakları görüşme sonunda karar verir. Hanedanlar, birbirlerini gözeterek zulüm yapanları devlete bildirip zulmün önlenmesine çalışacaklardır.

Bu yedi koşula görüşmeler sonunda kara verilip aksine hareket edilmemek üzere yemin edilmiş ve yeminlerin korunması için bu senet yazılmıştır. 17 Şaban 1223 [7 Ekim 1808]

Ek (Zeyl)
Bu koşulların, yapılacak işlerde esas tutulması gerektiğinden, zamanın ve insanların değişmesiyle bundaki kuralların değiştirilmemesi için, Sadrazamlık makamı ile Şeyhülislamlık makamını bundan böyle şereflendirecek kişiler derhal görevlerine başlar başlamaz senedi mühürleyip imza ederek harfi harfine uygulamaya çalışacaklardır. Bu senedin gerekenlere birer örneği verileceğinden, bir örneği Padişah hazretlerinin yüce ellerinde korumaya alınmış olup, her zaman ve sürekli olarak yerine getirilmesine doğrudan doğruya görkemli Padişah efendimizin yüce dikkat ve nezaretleri olsun.
C. Sened-i İttifak’ın Getirdikleri
Sened-i İttifak’tan merkezi yönetim birtakım avantajlar elde etmiştir. Diğer taraftan Sened-i İttifak ayanlara da birtakım güvenceler sağlamaktadır. Sened-i İttifak’ın getirdiklerini sınıflandıracak olursak:
  1. Merkezin kazanımları
  2. Ayanların kazanımları
  3. Genel kazanımlar
olmak üzere 3 grupta toplayabiliriz:

1. Merkezin Kazanımları
Padişahın ve devletin otoritesini herkesin kabul etmesi, sadrazama itaat, vergi toplanmasına ilişkin emirlere uyulması, asker ocaklarının padişaha itaati, ayanların kendi toprakları dışına müdahale etmesi, ayanların her türlü haksız yönetim karşısında taşradaki devlet yöneticilerini koruma taahhüdü, merkezin maruz kaldığı bir kargaşa durumunda ayanların askeri durumundan yararlanma imkanı gibi otoritenin güçlendirilmesine yönelik kararlar alınmıştır.

2. Ayanların Kazanımları
Öncelikle bu senedin imzalanması ayanların belli bir konumda olduğunun göstergesidir. Bunun yanında diğer kazanımlara bakacak olursak sırayla: Sadrazamın hukuka aykırı, keyfi eylemlerine karşı korunma, koşullar dışında davranılmadıkça ayanların üzerine saldırılmaması, ayanların ölümlerinden sonra varislerinin de hanedan sıfatını almaları, mevcut statülerinden faydalanmaları ve bunun devamlılığının tanınması egemenlik alanlarının her türlü tecavüzden korunması, belgelerin belirlenmesinde devlet yöneticileri yanında söz haklarının olması, büyük ayanların kendilerine bağlı küçük ayanlar üzerindeki egemenliklerinin tanınması gibi kazanımlar elde etmişlerdir.

3. Genel Kazanımlar
Sened-i İttifak’ta padişahı, ayanları ilgilendiren koşullar dışında fukara ve reayayı da ilgilendiren şartlar vardır. Sened-i İttifak suçların soruşturmaya tabi tutulması ve cezaların suça göre sadrazamlık tarafından verilmesi, reaya zulmün yasaklanması, reayanın korunması ve adil bir vergilendirmeye tabi olması gibi koşulların hukuki güvenlik “yasa devleti” ilkeleri yönünde atılan önemli adımlardan sayılabilir.

D. Sened-i İttifak’ın Magna Carta ile Karşılaştırılması
Sened-i İttifak 1215 tarihli İngiliz Magna Carta’sına benzetilmektedir. Sened-i İttifak ortaya çıkış koşulları bakımından Magna Carta’dan ayrılmaktadır. Fakat içerik bakımından Magna Carta’yla benzerlik söz konusudur. Magna Carta’da İngiliz baronların kralla giriştikleri bir savaştan söz edebiliriz. Sened-i İttifak ise otoriteyi güçlü kılmak için ayanlarla padişah arasında uzlaşılması sonucunda imzalanmıştır. Herhangi bir dayatma söz konusu değildir. Magna Carta’da ve Sened-i İttifak’ta ülkeyi yönetenlerin kendi yönetimlerindeki otoriteleri kısıtlanmıştır. Her iki belge içinde ortak olan bazı maddeler vardır. Bunlar vergi koyma, cezalandırma otoritenin paylaşılması gibi durumlar bakımından benzerlik göstermektedir.

E. Sened-i İttifak’ın Anayasal Değeri
O halde Sened-i İttifak maddî olarak anayasal nitelikte dir; ama şeklî olarak bir anayasa değildir. Buna göre Sened-i İttifakı bir “anayasa” olarak değil, “maddî anlamda anayasal nitelikte olan bir belge” olarak görmek daha uygun olacaktır.
Sened-i İttifak şeklî kritere göre bir anayasa olmasa da, maddî kriter açısından onun anayasal niteliğinin altını özenle çizmek gerekir. Sened-i İttifak ile devlet iktidarı resmen sınırlandırılıyor; âyanlar ile “fukara ve reayaya” çok sınırlı da olsa birtakım haklar tanınıyordu. Türk tarihinde ilk defa devlet iktidarının sınırlandırılabileceği, devlet iktidarının dokunamayacağı sahaların olduğu bu belgeyle kabul edilmiştir. Devlet iktidarını sınırlandırmayı amaçlayan bir girişim olarak Sened-i İttifak, Türk tarihinde ilk “anayasal belge”dir. O halde Türkiye’deki “anayasacılık hareketleri”ni Sened-i İttifak ile başlatmakta bir yanlışlık yoktur.

Sonuç

Sened-i İttifak yaşam bulamamış bir belge olarak kalmıştır. Bir kere projenin mimarı konumundaki Alemdar Mustafa Paşa sadrazamlığından üç buçuk ay Sened-i İttifak’ın imzalanmasından beş hafta sonra yeniçeriler tarafından öldürülmüştür. Sadrazamın ölümüyle sonuçlanan ayaklanmalar sırasında II. Mahmut Sekban-ı Cedid’i harekete geçirmedi. Bu bağlamda padişahın Sened-i İttifak’ta bulunulan taahhütlere uyulduğunu denetleyecek bir kurum bulunmamaktadır. Bunların sonucunda Sened-i İttifak uygulama alanına girmemiş bir belge olarak kalmıştır.


Tanrı varsa eğer, ruhumu kutsasın... Ruhum varsa eğer!

Benzer Konular

20 Eylül 2017 / Misafir Osmanlı İmparatorluğu
21 Ağustos 2008 / Misafir Osmanlı İmparatorluğu
6 Ekim 2010 / Misafir Osmanlı İmparatorluğu
27 Ekim 2005 / ByKatip Taslak Konular
23 Mart 2010 / Misafir Osmanlı İmparatorluğu