Arama

Osmanlı Devleti'nde Arşivcilik, Osmanlı Arşivi ve Bugünkü Durumu

Güncelleme: 6 Nisan 2010 Gösterim: 16.740 Cevap: 1
ThinkerBeLL - avatarı
ThinkerBeLL
VIP VIP Üye
2 Mart 2009       Mesaj #1
ThinkerBeLL - avatarı
VIP VIP Üye
Osmanlı Devletinde Arşivcilik ve Başbakanlık Osmanlı Arşivi
"Tarih ilmi ve arşiv arasındaki bağ çözülmez bir mahiyettedir. Arşiv, tarih yazma işinin gıda aldığı ebedî bir membadır. Bunun için de vazifesi bu membaı, tarih yazılması işinde açık, emin ve müsait bir halde bulundurmasıdır. Bu vazifenin görülebilmesi tabiatile birçok problemleri ortaya atıyor ki bilhassa zamanımızda bu, mütemadiyen artmaktadır. Bu problemlerin halli ilmî metot seviyesine yükseldiği vakit ilmin yeni bir şubesi doğmuş oluyor: Arşiv ilmi..".
Sponsorlu Bağlantılar

Tayyib Gökbilgin, Arşiv Meseleleri, TC Maarif Vekilliği, İstanbul 1939, s. 65.

Arşivin Anlamı
Arşiv aslında bir milletin hafızasıdır. Nasıl ki şu veya bu biçimde hafızasını yitiren kimsenin hayatı anlamsızlaşır, böyle bir insan desteksiz ve köksüz hisseder kendisini, arşivi olmayan veya kafi derecede zengin olmayan devletler veya toplumlar da hafızasız kimselere benzerler. Geleceklerine yol gösterecek, kılavuzluk edecek bilgiden yoksun kalırlar. Bu sebeple, arşivlerin milletler için taşıdığı ehemmiyet çok büyüktür. Öyleyse arşiv ne demektir? Arşiv kelimesi, Yunancada resmi evrak anlamına gelen arkheia (arkhea: hükumet) kökünden türetilmiştir. Toplanmış resmi veya özel bir kuruma ait evrakın saklandığı yer anlamına geldiği gibi bu şekilde korunan evrak anlamına da gelir. Nitekim Büyük Türkçe Sözlük arşiv kelimesi için:
1. Kurumların veya kişilerin faaliyetleri sonucu meydana gelen ve belirli gaye ile saklanan belgeler,
2. Bu belgeleri koruyan ve faydalanmaya sunan kuruluş,
3. Bu belgelerin korunduğu yer (Osm. Hazine-i evrak),
4. Belli konuda toplanmış yazılı, sesli ve görüntülü belgeler
karşılıklarını vermiştir. Gerçekten arşiv kelimesinin anlamında ta başlangıçtan beri devletle olan ilişki dikkati çekmektedir; ancak kelimenin günümüzde anlamı daha da genişlemiş ve devlet dışı kuruluşların ürettiği bazı malzemeler de arşivlik olarak değerlendirilmiştir.
Arşivin tanımına gelince, bir Macar bilgini olan Horcog Jozsef onu "herhangi bir resmi daire, resmi veya yarı resmi herhangi bir cemiyet, aile ve şahısların faaliyetleri, iş görmeleri neticesinde zuhur eden ve tanzim edilmek üzere kendilerinin tasarrufunda bulunan yazıların ekleriyle birlikte heyet-i mecmuası" diye gayet etraflı bir şekilde tarif etmiştir.

Osmanlı Arşivi Hazine-i Evrak'ın Kuruluşu
Bugün Başbakanlık Osmanlı Arşivi diye adlandırılan Osmanlı arşivi Sadrazam Mustafa Reşit Paşa tarafından 1847 tarihinde Hazine-i evrak (evrak hazinesi) adıyla kurulmuştur. Bina 1850'de tamamlanarak hizmete girmiştir. Bu devre gelene kadar Osmanlılar'ın belgeleri hak ve hukukun korunması amacıyla yani ihtiyaç halinde kolayca bulunacak surette belli defterlere kaydettikleri ve bunları titizlikle sakladıkları biliniyor. Ilk dönemlere ait o zamanki başşehir Bursadaki evrak Timur istilası esnasında, daha sonra başşehir olan Edirnedeki evrak da çeşitli yangın vs sebeplerle yok olarak ancak pek azı günümüze kadar gelmiştir.
Osmanlı arşivinin en büyük meselesi hâlâ daha tasnif çalışmalarının bitirilememiş olmasıdır. Ilk tasnif faaliyeti, Ikinci Meşrutiyetin ilanı ardından Abdurrahman Şeref Bey'in vakanüvisliğe atanışı ve Osmanlı Tarihi Encümeni'nin kurulmasıyla şöhretli kitap dostu Ali Emiri Efendi'nin başkanlığında teşkil edilen bir kurulca 1918 ila 1921 seneleri arasında yürütülmüştür. Ali Emiri Tasnifi diye anılan bu sınıflandırmada Osman Gazi'den Abdülmecid devrine kadar olan belgeler tarihsel sıra gözönüne alınarak her bir padişah dönemi esasına göre tasnif edilmiştir. Bu tasnif 180.700 belgeyi kapsamaktadır ve eski yazıyla tutulmuş olan 53 adet kataloğu şimdi yeni harflere geçirilmektedir.
Ikinci tasnif ünlü tarihçi Ibnülemin Mahmud Kemal'in yönetiminde 1921'de başlayan konulara göre yapılmış olan tasniftir. Bu tasnif yirmi üç ana konu altında on beş ve on dokuzuncu asırlara ait 47. 125 adet belgeyi içerir. Ibnülemin Tasnifin 29 citlik kataloğu Arap harfleriyledir. Tasnif edilen evrakın ekseriyeti son iki asra aittir. Milli Mücadele esnasında yapılmakta olan bu tasnif o günün savaş koşullarında devam ettirilememiştir.
Cumhuriyetten sonra Osmanlıya karşı geliştirilen olumsuz ve kötüleyici bakıştan arşiv de nasipsiz kalmamış ve tasnif çalışmaları belli bir süre aksamıştır. 1931 senesinde Maliye deposunda muhafaza edilen evrakın Bulgaristana hurda kağıt fiyatına satılmasının anlaşılmasından sonra özellikle Muallim Cevdet ve Ibrahim Hakkı Konyalı'nın gayretleri neticesinde yeni bir tasnif çalışması başlatılmıştır. 1937'ye kadar devam eden bu sınıflandırma işi Muallim Cevdet'ten ötürü Cevdet Tasnifi diye maruftur. Bu tasnifte de bir öncekinde olduğu gibi konularına göre fakat bu sefer 17 ana başlık altında tasnif edilen belgeler 218. 833 adettir. Bu tasnifin de 34 ciltlik bir kataloğu mevcuttur.
Osmanlı arşivinin arşivbilimi usullerine göre ilk tasnifini ise Macar tarihçisi Lajos Fekete, 1936-37 yıllarında, arşiv malzemelerinin işlem gördükleri tarihlerdeki asli düzeni içerisinde elyazmalarını birbirinden ayırmadan "Provenance sistemi"ne göre yapmaya başlamıştır.
Yeni ciddi bir tasnif de Midhat Sertoğlu'nun müdürlüğü zamanında 1956 yılında başlatılmıştı. 1980 yılına kadar yapılan bütün tasnif faaliyetlerinin sonucunda 2.5 milyon belgenin tasnifinin tamamlanmıştır. Son büyük tasnif faaliyetine merhum Turgut Özal'ın başbakanlığı sırasında, bizzat Özal'ın yakın ilgisiyle girişildi. Bu dönemde arşive bina, personel ve techizat temin edildi. Yüksek ücret siyasetiyle çalışanların niteliği yükseltildi. Eski hızını ve şevkini kaybetmiş olsa da halen devam etmekte olan bu son dönemdeki çalışmalar sonucunda pekçok nezaretin defter ve evrakları 85 katalog halinde bilimcilerin hizmetine arzedilmiştir. Bu son çalışma gündeş arşivcilik ilkelerine göre ve bilgisayarla yürütülmektedir.
1995 Ağustos ayı itibariyle Başbakanlık Osmanlı Arşivi'nde 21.275.990 defter halinde (yüz doksan dokuz bin altı yüz elli yedi defter), 18.359.498'i varak halinde yaklaşık kırk milyon belge tasnif edilmiş bulunmaktadır.

Türk Devletlerinde Defter Tutma (Arşiv) Geleneği
Türk idare ve kültür hayatında arşivlerin tarihi, Orta Asya Türklüğü’ne kadar uzanmaktadır. Ortaçağların medeni milletlerinden biri olan Uygur Türkleri(745-840)’nin şehirlerinde; zengin kütüphaneler, resmi daireler, noterler, gümrük teşkilatı, mahkemeler ve resmi yazışmaların saklandığı arşivler vardı. Bu hususun doğruluğu, Uygur-Türk şehirlerinde yapılan kazı ve araştırmalar neticesinde gün ışığına çıkmıştır.
Türkler’in İslamiyet’i kabulünden sonra, defter tutma geleneği, yazılı kağıda saygı gösterilmesi inancı ile birleşerek daha da kuvvetlenmiş, devlet işlerine ait yazılı vesikaların tamamı titizlikle muhafaza edilmeye başlanmıştır. Bu tesir, Selçuklular’da ve diğer Müslüman Türk devletlerinde açıkça kendisini göstermiştir. Kaşgar topraklarında devlet kuran Karahanlılar’ın Türkçe yarlığlar, siciller, defterler yazdıkları bilinmektedir. İlk dönemlerde Türkler, defter yerine “koçan, kütük, biti” tabirlerini kullanmışlardır.
İlhanlılar’ın önemli idari mekanizmalarından Defterdârî-i Memâlik’in idaresi altında “kanûn-ı vilâyet” denilen bütün vilâyetlere ait defterlerin saklandığı Defterhâne Dairesi bulunmaktaydı. Moğollar’ın hazinede sakladıkları defterlerin yazı ve tespit şeklini Uygur Türkleri’nden öğrendikleri ortaya konulmuştur. Anadolu Selçukluları’nda da zengin kütüphaneler ve resmi yazışmaların saklandığı arşivler bulunduğu bilinmektedir. Anadolu Selçukluları’nda Dîvân-ı A‘lâ adıyla dîvân muamelatına ait kayıtların tutulduğu defterler vardı. Bunlar, Osmanlılar’ın Defterhâne-i Âmire’de muhafaza ettikleri malî ve arazi kayıtlarını ihtiva eden tapu tahrir defterleri cinsinden defterlerdi.

Osmanlı Devleti’nde Arşivcilik
Orta, Yakındoğu, Balkan ve Akdeniz coğrafyasında uzun bir süre devlet olma vasfını devam ettirmiş olan Osmanlı İmparatorluğu’nda daha ilk devirlerden itibaren arşiv fikrinin mevcut olduğu, bu güne kadar muhafaza edilmiş milyonlarca arşiv vesikasının mevcudiyeti ile sabittir. Devlete ait belgelerin bütünü, önem derecesine bakılmaksızın sandık ve torbalar içinde titizlikle muhafaza ediliyordu. Devletin önemli hazinelerinden biri “Maliye Defterleri Hazinesi” ve “Defterhane Hazinesi” idi. Çok değerli kayıtlar ve belgeler bu hazinelerde saklanıyordu. Zaman zaman devlet kayıtlarının iyi korunması için emirler de veriliyor, bu kayıtlar yine devlet eli ile tespit edilerek düzenleniyor ve muhafaza altında tutuluyordu.
Devletin ilk başkenti olan Bursa’daki arşiv, Timur istilası esnasında yok edilmişti. Dolayısıyla Fatih’e kadar olan döneme ait birkaç ferman, vakfiye, mülkname dışında fazla vesika bulunmamaktadır. İstanbul’un fethinden sonra, ilk defa evrak mahzeni olarak Yedikule’nin kullanıldığı bilinmektedir. Fatih devrinden Kanuni zamanına kadar geçen bir asırlık dönem içinde Osmanlı Arşivi’ne intikal eden belge ve defter azdır. Bu dönem hakkında bilgi alınabilecek arşiv malzemesi birkaç yüz defterden ibarettir.
Kanuni(1520-1566) döneminden günümüze ulaşan defter serilerinden anlaşıldığına göre, Osmanlı bürokrasisi, bugün arşivcilikte kullanılan dosyalama usulüne mukabil, defter usulünü esas kabul etmiştir. Mevcut defterlerden, Divanlar vasıtasıyla alınan kararların Mühimme, Maliye, Ruus, Tahvil, Kayd-ı Divan, gibi defterlere kaydolunduğu anlaşılmaktadır. Ancak alt birimlere ait neticeye takaddüm eden muameleli evrak, müsveddelerine varıncaya kadar aylık torbalara konur, bir yıl içinde biriken evrak bu torbaların üzerine daire adı ve yılı yazılı olduğu halde, çoğu zaman deri kaplı sağlam sandıklara konularak gerektiğinde müracaat edilmek üzere evrak mahzenlerine kaldırılırdı.
Osmanlı Devleti’nde Bâb-ı Âsafi, Bâb-ı Defterî ve Dîvân-ı Hümâyûn adı altında devlet müesseselerinin temelini oluşturan üç önemli kuruluştan biri olan Dîvân-ı Hümâyûn’a ve ordu dîvânlarına ait defterler, Sultan III. Ahmed’den sonra, padişahların tamamen İstanbul’a yerleşmeleriyle daha önce inşa edilmiş olan Topkapı Sarayı’nın bazı bölümlerine taşındı. Yedikule’deki arşivler ise Atmeydanı’na, oradan da Topkapı Sarayı’nın inşasını müteakip, Hazîne-i Âmire ve Enderûn-ı Hümâyûn’a nakledildi. Devletin temel kuruluşlarından Bâb-ı Defterî’ye bağlı Defterhâne Hazinesi ise, Dîvân-ı Hümâyûn toplantılarının düzenli olarak yapıldığı zamanlarda Topkapı Sarayı’nın Kubbealtı Dairesi yanında bulunuyordu. Divan toplantıları önemini kaybedince, bu hazine Topkapı Sarayı’nın birinci kapısındaki Bâb-ı Hümâyûn’un üst kısmına, daha sonra Sultanahmed’de “Saray-ı Atîk” denilen mahzene ve Bâb-ı Âlî’ye yakın Tomruk Dairesi’ne taşındı. Sarayın bir kısım evrakı, Kubbealtı’nın bitişiğinde “Dış Hazine” binasına toplanmıştı. Maliye belgeleri ise, Sultanahmed’de Eski Çadır Mehterleri kışlasında saklanmıştı.
Bu durum Dîvân-ı Hümâyûn toplantılarının Bâb-ı Âlî’de yapılmaya başlanması ve orada bir arşiv binası “Mahzen-i Evrâk” inşa edilmesine kadar sürdü. Bu arada Tanzimat öncesi merkezi devlet dairelerinin önemlilerinden olan Bâb-ı Seraskerî arşivinin 1826’dan sonra bu günkü İstanbul Üniversitesi merkez binasında muhafaza edilmeye başlandı. Daha sonra Harbiye Nezareti adını alan bu kuruluşun evrakından çok azı günümüzde Osmanlı Arşivi’ne devredilmiş, esas evrakı ise Genelkurmay arşivlerine nakledilmiştir. Yine önemli devlet dairelerinden Bâb-ı Meşîhat’ın evrakının da bu günkü İstanbul Müftülüğü Şeriyye Sicilleri Arşivi’nde tutulduğu anlaşılmaktadır.
Devlet merkezinde arşivleme adına bu işlemler yapılırken, taşrada da beylerbeyi ve kadıların bağlı oldukları arşivcilik talimatları vardı. Belgelerin saklanması ve korunması yönündeki arşivcilik anlayışı, taşrada da geçerli idi. Taşrada bulunan görevlilerin karar ve işlemlerini defterlere kaydetmeleri ve bu defterleri muhafaza etmeleri gerekiyordu. Nitekim Kanuni Sultan Süleyman devrinde Rumeli beylerbeyi Mehmed Paşa’ya gönderilen 943/1536 tarihli femanda “ bu hükm-i şerifim sûretini defterde kayd eyleyüb, kendüsün dahi ayniyle defter sanduklarında hıfz edüb dâimâ mazmûn-ı şerîf ile amel eyleyesin”. İfadesi ile defter sandıklarından bahsedilmiştir. Bu defterlerin saklandığı beylerbeyi arşivlerinden, Osmanlı arşivlerine vesika intikal etmemiştir. Ancak bazı eski eyalet merkezlerinde hâlâ Osmanlı dönemi vesikalarına rastlanmaktadır. Tabii ki bunların büyük bir kısmı tahrip olmuş, kaybolmuş, çalınmış ya da yangınlar sebebi ile yok olmuşlardır.

Osmanlı Arşivlerinin Türk ve Dünya Tarihi Bakımından Önemi
Osmanlı Devleti, 14. asırdan 20. asrın başlarına kadar 600 küsur yıl yaşamış ve Asya, Avrupa ve Afrika’nın önemli bir kısmına yayılmış bir devletti. Bugün onun mirası üzerinde otuzu aşkın devlet hüküm sürmektedir. Bu devletlerin en az 500 yıllık tarihlerinin ana kaynakları Osmanlı Devleti arşivlerinde bulunmaktadır. Bu arşivlerin Akdeniz ve Avrupa ülkeleri tarihi için birinci derecede önemli arşivler olduğu kabul edilmektedir. Bilhassa sosyal, iktisadi, idari, nüfus ve benzeri konulardaki araştırmaların önem kazandığı çağımızda bu arşivler, oldukça zengin tarih kaynaklarını muhafaza etmektedirler. Bu belgelerden Osmanlı Devleti’nin siyasi, iktisadi, içtimai ve benzeri konulardaki portresini çıkarmak mümkündür. Adı geçen bölge ülkelerinden özellikle Ortadoğu Müslüman ülkelerinde ve Balkan devletlerinde Osmanlı dönemine ait vesikalar bulunmakla beraber, bunların asıl kaynakları Osmanlı arşivlerinde bulunmaktadır. Arşiv belgelerinin asıllarına ve yeteri kadarına ulaşmadan kamil bir araştırma yapmak mümkün olmadığından diğer bölgelerdeki Osmanlı dönemine ait belgeler de Türkiye’deki Osmanlı arşivleri ile birlikte ele alındığında daha bir önem kazanmaktadır. Bu bakımdan, Osmanlı arşivlerini incelemeden adı geçen ülkelerdeki devletlerin tarihlerini tam anlamı ile yazabilmek mümkün değildir.
Türkiye içindeki Osmanlı arşivleri, muhtelif devlet daireleri, özel kuruluşlar ve az da olsa şahısların elinde bulunmaktadır. Bunlardan bir kaçı daha hacimlidir ve daha önemlidirler. İstanbul Başbakanlık Osmanlı Arşivi, İstanbul Vakıflar Bölge Müdürlüğü Arşivi, İstanbul Deniz Arşivi, Mülga Maarif Nezareti Arşivi, İstanbul Su ve kanalizasyon İdaresi (İSKİ) Arşivi Ankara Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü Kuyud-ı Kadime Arşivi, Vakıflar Genel Müdürlüğü Arşivi, Dışişleri Bakanlığı Hazine-i Evrakı, Mülga Maliye Nezareti Arşivi, Osmanlı Askerî Arşivleri, Harp Tarihi Dairesi Arşivi, Mülga Sıhhiye Nezareti Arşivi, İstanbul Belediye Arşivi, İstanbul ve Ankara’da bulunan önemli arşivlerdendir. Adı geçen arşivlerden bir kısmı, Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü’nün gayretleriyle son yıllarda İstanbul’daki Başbakanlık Osmanlı Arşivi ya da Ankara’daki Cumhuriyet Arşivi’nde toplanmıştır. Halen bu tür çalışmalar devam etmektedir.

Başbakanlık Osmanlı Arşivi

1. Başbakanlık Osmanlı Arşivi’nin Kısa Tarihçesi

Daha önce izah edildiği üzere, Osmanlı Devleti’nde arşivcilik hizmeti baştan beri bulunmasına karşılık; modern bir anlayışla yapılmaya başlanan ilk arşivcilik teşebbüsü, Tanzimat’tan sonra 1845’de Sadrazam Mustafa Reşid Paşa ile başlamıştır. Mustafa Reşid Paşa, Osmanlı İmparatorluğu’nun merkez teşkilatına dahil olan üç temel kuruluş yani Bâb-ı Âsafi, Bâb-ı Defterî ve Dîvân-ı Hümâyûn vesikalarını bir araya toplattırarak Başbakanlık Osmanlı Arşivi’nin esasını oluşturan binanın temelini attı. Bu bina tamamlanması ile Hazine-i Evrak, yani Osmanlı Arşivi modern bir hüviyete kavuşmuş oldu. Osmanlı Devleti’nin inhitatı ile mülga nezaretlere ve muhtelif dairelere ait arşiv vesikaları, Hazine-i Evrâk’a devredilerek buradaki arşiv zenginleştirildi. Bu tarihten sonra arşiv adına oluşan lehte ve aleyhteki gelişmeler, bu günkü Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü ve onun bünyesinde faaliyet gösteren Başbakanlık Osmanlı Arşivi’nin temeli ve teşkilatlanması sonucuna götürdü.
Mustafa Reşid Paşa’nın arşiv binasını yaptırmasından sonra Hazine-i Evrâk’ın idaresine ehliyet ve liyakat sahibi bir zat olan Sadaret Mektupçusu Muhsin Efendi tayin edildi. Maiyetine istidatlı memurlar verildi. Kuruluşa verilen öneme binaen buraya “Hazine-i Evrak Nezareti” unvanı verildi. Arşivde yapılacak çalışmaları yapmak üzere “Meclis-i Muvakkat” adı ile bir komisyon kuruldu. Nezaretin ismi ise bir süre sonra müdürlüğe dönüştürüldü. Bu dönemde çeşitli devlet adamlarının desteği ile arşiv fikri daha da gelişti. Ayrıca bazı bölge ve vilayet arşivlerinin kurulması çalışmaları yapıldı. Arşive sığmayan vesikalar, Ayasofya camii mahfillerine ve diğer bazı yerlere konulmaya başlandı.
Arşivlerin araştırılması ve organizasyonu için önemli bir teşebbüs de 1911’de Tarih-i Osmanî Encümeni’nin kurulması ile oldu. Encümenin amacı, arşiv belgelerinin tasnifi, araştırılması ve yayınlanması idi. Bu gayretler sonucu arşivcilik adına önemli gelişmeler kaydedildi. Zamanımıza kadar ulaşan değerli makalelerin yazılmasına öncülük eden bu encümenin üyeleri Tarih-i Osmanî Encümeni Mecmuası adlı kıymetli tarihi araştırmaların yayınlandığı bir süreli yayını da ilim alemine sunmayı başardılar.
İlk olarak Hazine-i Evrâk adı ile inşa edilen ve teşkilatlanan bu günkü Başbakanlık Osmanlı Arşivi ve diğer Osmanlı arşivlerine Cumhuriyetin ilk devirlerinde gereken önemin verilmedi. Bu devrede müstakil bir daire olarak hürriyetini korumuş ise de dairede arşiv çalışmaları çok geriledi ve durakladı. Bu durum, 1331 yılında bir kısım Osmanlı arşiv malzemesinin hurda kağıt fiyatına Bulgaristan’a satılmasına kadar sürdü. Felaket denilebilecek bu gelişme üzerine arşivlerin değerini bilen bir gurup aydının basın yayın organlarında yazdıkları yazılar ve yetkililere yaptıkları müracaatlar etkili oldu. Bunlar, konuya gereken değerin verilmesine öncülük yaptılar. Zaman geçtikçe Osmanlı arşivlerinin korunması, araştırılması ve modern bir teşkilat altında çalışmalar yapması fikri gelişme göstererek günümüzdeki sonuca ulaşıldı. Tabii ki Başbakanlık Osmanlı Arşivi bu gelişmelerden payını alan en önemli kuruluşlardan biri oldu.
Başbakanlık Osmanlı Arşivi’ndeki en önemli gelişmeler, 1980’lerden sonra zamanın devlet adamlarının konuya gösterdikleri ilgi ile başladı. Bu ilgi ve önem dolayısıyla arşiv, Başbakanlığa bağlı bir genel müdürlük haline getirildi. 1987’den itibaren arşivlerin tasnifi ve araştırıcıya açılmasını sağlamak üzere eleman alımına başlandı. Bundan sonra çalışmalar genişleyerek devam etti. Tasnif çalışmaları sistematik bir şekilde yapılmaya başlandı. Yayın faaliyetleri ve tasnifi yapılan evrakın araştırıcıya açılması işlemleri de hızla devam etti.

2. Başbakanlık Osmanlı Arşivi’nde Muhafaza Edilen Arşiv Malzemesi Hakkında Genel Bilgiler
Başbakanlık Osmanlı Arşivi’nde muhafaza edilen arşiv malzemesi tamamen Osmanlı İmparatorluğu devrine ait ve hemen hepsi Osmanlıca harfler ile yazılıdır. 19. yüzyılın diplomasi dili olan Fransızca ile Arapça, Farsça ve İngilizce gibi farklı dillerde yazılmış belgelere de rastlanmaktadır. Belgeler, şekil bakımından Osmanlı bürokrasi sistemine göre defter ve evrak olarak iki ana guruba ayrılabilir.
Başbakanlık Osmanlı Arşivi’ndeki malzeme, Osmanlı merkez teşkilatının belli başlı müesseselerinden olan Dîvân-ı Hümâyûn, Bâb-ı Âsafî, Bâb-ı Defterî ve benzeri kuruluşlara ait defterler ve vesikalardan başka harita, plan, proje, kroki, albüm, fotoğraf ve gazete koleksiyonları gibi malzemelerden ibarettir. Bu kuruluşların Tanzimat’tan sonra değişime uğraması ile bunların devamı olan Şûrâ-yı Devlet, Hazine-i Hassa, Maliye, Evkâf, Nâfiâ, Ticâret, Orman nezaretleri ve benzeri kuruluşların evrakı da bu arşivde bulunmaktadır. Topkapı Sarayı Müzesi Arşivi’nin bir kısmını oluşturan II. Abdülhamid’in Yıldız Arşivi de bu arşivde bulunmaktadır.
Başbakanlık Osmanlı Arşivi’nin sahip olduğu arşiv malzemesini iyi anlayabilmek, muhtevasına ulaşabilmek için; Osmanlı bürokrasi sistemini, devlet teşkilatını, kuruluşlarını, kalemlerini, bunların görev ve işleyişlerini, zaman içinde geçirdikleri aşamaları bilmesi araştırıcının işini kolaylaştırmaktadır. Aksi takdirde belgelere ulaşmak ve nüfuz etmek güçtür. Dolayısıyla araştırılacak konuyla ilgili belgenin nerede, hangi fonda bulunabileceği, ilgili fonun hangi fonlarla ilişkili olduğu, belge ile ilgili hangi prosedürün işlediğinin bilinmesi yararlı olacaktır.
Osmanlı Arşivi’nde tasnifi yapılan defter ve belge serileri, genellikle Osmanlı devlet teşkilatı esas alınmak suretiyle tasnif edilmekle beraber, bu tasniflerin farklı zamanlarda yapılması ve farklı tasnif usullerinin uygulanması aynı kuruluşa ait olan evrakın farklı fonlarda toplanmasına, teşkilat ve bürokrasi sistemine göre tasnif yapılaması esnasında bazı sapmaların ortaya çıkmasına sebep olmuştur. Ancak tasnif sistemi belli bir sisteme oturtularak çıkabilecek problemleri en aza indirgemek için bu konuda bir talimatname hazırlanmıştır.

Osmanlı Arşivinin Bugünkü Durumu
Ömrü altı asırdan fazla sürmüş ve üç kıtaya yayılmış bir cihan devleti olan Devlet-i Aliyye'den milyonlarca belgenin kalmış olması şaşırtıcı değildir. Ne yazık ki bu büyük mirasın sahipleri olarak biz halihazırda onu hakkıyla değerlendirebilmiş değiliz. Bunun biraz Türkiyedeki ilmi hayatın koparılan bütün gürültüye rağmen bilimsel ve nesnel olmamasıyla, daha açık söyleyişiyle ideolojik olmasıyla, biraz da cumhuriyetimizin kuruluşuyla beraber yeni Türk hafleri tanımlamasıyla Latin alfabesinin benimsenmesinin ve böylece Arap harfleriyle el yazması olarak bize intikal eden Osmanlı evrakının okunmasının gitgide bir uzmanlık halini almış olmasının da rolü vardır. Bu iki sebep büyük arşiv mirasımızdan hakkıyla istifade etmeyi zorlaştırmıştır. Buna bizim insanımızın iş yapmaktaki ciddiyetsizliğimizi de eklememiz gerekir. Yoksa iyi bir planlama ile alfabe değişikliğinin ortaya çıkardığı engel büyük ölçüde aşılabilirdi.
Bugün Osmanlı Devleti'nden kalan arşiv malzemesinin bir kısmı Başbakanlık Osmanlı Arşivinde (BOA) araştırmacılara sunulmaktadır. Bunun yanında Topkapı Sarayı Arşivi'nde bizzat padişahlardan intikal eden çok kıymetli arşiv malzemesi saklanmaktadır. İstanbul Müftülüğü Şeriyye Sicilleri Arşivi de kadı mahkemeleri kayıtlarının (şeriyye sicilleri) yanısıra yakında araştırmacılara açılacak olan Meşihat evrakıyla da temayüz etmiştir. Ayrıca Ankara'daki Milli Kütüphane'de de özellikle taşra şer'iyye sicillerinin muhafaza altına alındığı belirtilmelidir. Yine Ankara'da Tapu Kadastro Genel Müdürlüğünde ciddi arşiv malzemesi vardır. Bunlardan başka bazı resmi kuruluş ve bu arada özel ellerde de arşiv malzemelerinin bulunmuş olması muhtemeldir.
Yurt içindeki bu evrakın yanında bir zamanlar Osmanlı ülkesinin bir parçasını oluşturmuş ve şimdi artık bağımsız olmuş devletlerin hudutları içinde de önemli arşiv malzemesi vardır. Bunlar başta Bulgaristan, Mısır, eski Yugoslavya ülkeleri olarak belirlenebilirler. Venedik arşivinin de Osmanlılarla sıkı münasebetleri nazara alındığında bizim için hakikaten mühim bir araştırma yeri olduğu not edilmelidir.
Başbakanlık Osmanlı Arşivi'nin Barındırdığı Malzeme Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü Osmanlı Arşivi Daire Başkanlığı bir süreden beri arşivle ilgili kitaplar yayınlamaktadır. Bunların beşincisi olan xxvı+634 sayfalık Başbakanlık Osmanlı Arşivi Rehberi (Ankara 1992) bu arşivin tanınmasında önemli bir hizmeti yerine getirmiştir. Giriş bölümünde Osmanlı Devleti merkez teşkilatı Tanzimat öncesi dönem XVIII. yüzyıla kadar olan dönem a) Divan-ı hümayun ve kalemleri b. Bâb-ı defteri ve kalemleri c. Defterhane ve kalemleri; XVIII. yüzyıldan Tanzimata kadar olan dönem a. Bâb-ı Asafî ve kalemleri b. Bâb-ı defterî ve kalemleri; Tanzimat sonrası dönem ise 1. Bâb-ı âlî ve teşkilatı ve diğer nezaretler başlıkları altında verilmiştir.
Rehberin Giriş bölümünde ayrıca Osmanlı Devletinde arşivcilik ve Cumhuriyet devri arşivciliği hakkında özet bilgiler verilmiştir.
Rehberimizin birinci bölümünde Osmanlı arşivindeki defter tasnifleri verilmiştir. Ilk olarak Divan-ı Hümayun, Bâb-ı Asafi, Bâb-ı ali ve Defterhane Defterleri, sonra Bâb-ı Defterî ve Maliye Nezareti Defterleri, son olarak da Diğer Defter Tasnifleri genel başlığı altında arşivdeki defterler hakkında bilgiler sunulmuştur. Divan-ı Hümayun Defterleri yedi kalem altında bölümlenmiştir ancak bunların da alt-bölümleri vardır. Mesela bunlardan birinicisi olan Divan veya Beylikçi Kalemi Defterleri de Ahkam Defterleri, Atik Şikayet Defterleri, Divan memurlarına ait sicil ve künye defterleri, Gayrimüslim cemaatlere ait defterler, mühimme defterleri vs. adları altında tam 32 çeşit defter ismi sayılmaktadır. Ikinci bölümde Ruus Defterleri, üçüncüde Divan-ı Hümayun taphvil (nişan) kalemi defterleri, dördüncüsü Divan-ı Hümayun Amedi Kalemi Defterleri, beşincisi Divan-ı Hümayun teşrifat kalemi defterleri, altıncısı Divan-ı Hümayun çavuşbaşılık defterleri, ve sonuncusu Divan-ı Hümayunun diğer defterleri başlığı altında öbeklendirilmişlerdir. Bu defter çeşitleri çok fazladır biz bir fikir vermesi bakımından Divan-ı Hümayun Defterlerinin bir kısmının isimlerini zikretmekle iktifa ediyoruz.
Arşivin defterler dışında ihtiva ettiği diğer malzeme Tanzimat öncesi merkez evrakı Divan-ı Hümayun ve Bâb-ı Asafi belgelerinden oluşmaktadır. Tanzimat sonrası evrakı ise iradeler, Bâb-ı ali belgeleri, Yıldız Belgeleri, Dahiliye Vekaleti belgeleri, Rumeli müfettişliği evrakı, hatt-ı hümayun, Ali Emiri Tasnifi, Ibnülemin Tasnifi, Cevdet Tasnifi, vakfiyeler tasnifi, müzehheb fermanlar tasnifi, Milli emlaktan devralınan defter ve vesikalardan meydana gelmiştir. Ayrıca BOA’da haritalar, plan, proje ve krokiler, albümler ve fotoğraflar da saklanmaktadır.
Bu malzeme Türkiye tarihinin bütün yönleriyle ortaya çıkarılması bakımından en önemli bir evrak hazinesidir. Bu tespit Osmanlı devletinin vaktiyle bir parçasıyken bugün bağımsız olmuş devletler için de tekrarlanabilir. Ayrıca son zamanlarda gittikçe önem kazanan yerel tarih çalışmaları, bu bağlamda şehir tarihi çalışmaları ve hatta daha küçük ölçekli araştırmalar (kasaba ve köy tarihleri, bazı mimari yapı, köprü vs) için de Osmanlı arşivi tükenmez bir hazine hususiyeti taşımaktadır. Son zamanlarda ülkemizde bazı üniversite bünyelerinde açılan arşivcilik yüksek okulları sevindiricidir. Buralarda sadece eski belgeleri okumak üzere genç arşivbilimciler yetiştirilmemekte, bazı özel ve kamu kuruluşlarında arşiv uzmanı olarak ihtiyacı hissedilen elemanlar da eğitilmektedir.

Arşivde Araştırma Yapanlar ve Yapılan Çalışmalar
Bugün arşivlerimizde hem yabancı, hem de yerli çok sayıda araştırıcı bilimsel araştırmalar yapmaktadırlar. 1980lerden sonra yurt çapında başlatılan üniversiteleşme çabasının bir sonucu olarak çok sayıda öğretim üyesine ihtiyaç duyulması arşiv malzemesini kullanacak araştırıcıların sayısını hatırı sayılır ölçüde çoğaltmıştır. Bu memnuniyetle kaydedilecek bir durumdur. Artık çok sayıda genç bilimci ya yüksek lisans ya da doktora tezlerini bu malzemeye dayandırmaktadır. Kimileri sadece eski yazılı metni latin harflerine dönüştürmekte, kimileri de hem bu işi yapmakta hem de metin üzerine çözümlemede bulunmaktadır. Ancak bu çalışmaların eleştirisel bir değerlendirmeye tabi tutulmasının yeni yapılacak çalışmalar bakımından yol gösterici olabileceğini belirtmek gerekir.
Burada kaydedilmesi gereken bir diğer çok mühim nokta, daha çok arşiv defterlerine dayanan bu çalışmaların birbirinden habersiz araştırmacılar tarafından tekrar edilmesi tehlikesidir. Bu sebeple, bu sahada çok ciddi bir bibliyoğrafya çalışmasına gereksinim duyulduğu açıktır. Öbür yandan, bu defterlerin mikrofilmlerini veren görevli arşiv memurlarının bunları bir yere kaydetmeleri ve aynı defterlerin çalışılmak istenmesi durumunda bunu önlemeleri umulur.
"Osmanlıbilimci"lerin kullanabileceği belge yayımında son yıllarda sevindirici gelişmeler dikkati çekmektedir. Başbakanlık Osmanlı Arşivi tarafından ve diğer bazı yayınevlerince tıpkıbasımları ve çevriyazılı basımları yapılan Mühimme Defterleri (3, 5, 6, 12, 44, 90) yanında, 1995 yılı Ocak ayı içinde faaliyete geçen İstanbul Büyükşehir Belediyesi İstanbul Araştırmaları Merkezi tarafından da başta İstanbul Ahkam Defterleri olmak üzere Mühimme Defterleri, Şeriyye Sicilleri, Atik Şikayet Defterleri, Kamil Kepeci tasnifi ve diğer vesikalardan derlenen vesikalar özgün ve çevriyazılı metinleri bir arada olmak üzere titiz bir yayıma konu olmaktadır. Merkezin tematik başlıklar altında tasnif ederek diziler halinde yayımladığı kitaplar İstanbul Esnaf Tarihi I-II, İstanbulda Sosyal Hayat I-II, İstanbul Ticaret Tarihi I, İstanbul Finans Tarihi I, İstanbul Tarım Tarihi I-II, ve İstanbul Vakıf Tarihi I adlı kitaplar araştırıcıların hizmetine sunulmuştur. Ayrıca aynı merkez İstanbul suları, su yolları, su vakıfları, bunların vakfedenleri ve sahipleri, sulara sahip kimselerin aile üyelerini gösteren Mâ-i Leziz defterlerini peyder pey yayımlamaktadır. Bu tür belge yayınları sadece tarihçileri değil, tabii olarak iktisat ve hukuk tarihçilerini de memnun etmektedir.

Öneriler
Bugün arşivlerde yapılan çalışmalarda bilim adamlarının çok büyük güçlüklerle boğuşmak mecburiyetinde kaldığını ilgililerin ve kamu oyunun dikkatine getirirken, burada yetkililerce dikkate alınıp değerlendirileceğini umduğumuz bir dizi öneriyi sunmak isteriz:
1. Herşeyden evvel arşivlerin tasnifinin bir an evvel bitirilmesi şayan-ı temennidir. Cumhuriyetin bir asra yaklaşmakta olan yaşamı boyunca arşivlerimizin tasnif edilememiş olması yöneticilerin ve biz bilimadamlarının yüzünü kızartmaktadır.
2. Arşivin modern cihazlarla donatılması gerekir. Mesela, Başbakanlık Osmanlı Arşivi'nde araştırmacılara mikrofilm hizmeti verilemez oluşuna ne kadar teessüf olunsa azdır. Sadece modern makinelerin alınması yetmez, hizmetin de son derece güleryüzle verilmesi, görevlilerin yardım eden, problem çözen, araştıranın işini en iyi şekilde yapmasını sağlayıcı vasıflarlarla donanmış olması gerekir. Bu işler sadece maddi imkanların genişliğine bağlı değildir; mesele aynı zamanda bir zihniyet meselesidir.
3. Biz özellikle arşivin en çok müracaat edilen defterlerinin olduğu gibi yani herhangi bir inceleme ilave edilmeden tıpkıbasımlarının yapılmasından yanayız. Bu, bu defterlere olan müracaatı azaltacak ve araştırmacıları arşiv dışı ortamda da çalışabilecekleri arşiv malzemesine kavuşturacaktır. Öbür yandan arşivin yükünü azaltabilecek ve aynı zamanda araştırıcı da arşivde başka malzemeleri inceleme ve sömürme fırsatını bulacaktır. Bu tür tıpkıbasımların son yıllarda başarılı örnekleri -yukarıda geçtiği gibi-hem arşiv tarafından, hem de başka devlet kurumları tarafından verilmiştir. Mesela yıllardır üzerinde neredeyse hiç çalışma yapılmayan Divan-ı Lügati't-Türk ve Kutadgubilik gibi dilimizin büyük yâdigârlarının tıpkıbasımları yapılarak dünyanın her tarafındaki Türklük bilimcilerinin eline ulaşması sağlanmış ve onların çalışmalarına açık hale getirilmiştir. Aynı şeyi bir dizi halinde Mühimme Defterlerinin, Ahkam Defterlerinin, Atik Şikayet Defterlerinin tıpkıbasımlarını yaparak sürdürebiliriz. Bu noktada yukarıda sözü geçen İstanbul Araştırma Merkezince içlerinden İstanbul ile ilgili belgelerin seçilerek tematik yayımlara konu edildiği 26 adet İstanbul Ahkam Defterlerinin, İstanbul dışı malzemesinin de değerlendirilip tamamen tüketilebilmesi için aynı merkezce tıpkıbasımlarının yapılmasının düşünülmesinin yararlı olacağını belirtmek isteriz.
4. Bugün arşivlerimizden mikrofilm ve fotokopi verilmemesi için görevliler tarafından büyük bir gayret sarfedildiğine şahit olmaktayız. Gerçekten, memurlar anlaşılmaz bir tutumla evrakın mikrofilmini vermekten kaçınmaktadırlar. Mesela karşılaştığımız bir olayda Milli Kütüphane'de (Ankara) saklanan Trabzon Şeriyye Sicillerinin 1819 numaralı olanının mikrofilmini bütün çabamıza rağmen ancak kısmen almayı başarabildik. Aradan bir yıl geçtikten sonra kalan kısmını da güç bela elde ettik. Eğer zamanında bu sicilin mikrofilmini almayı başarabilseydik büyük bir olasılıkla bu çalışma bugün yayımlanmış olacaktı. Sonradan aldığımız bilgiye göre bana bir sicilin mikrofilmini vermekte büyük direnç gösteren kütüphane yetkilileri, Karadeniz Teknik Üniversitesi'nin talebi üzerine -gayet isabetli olarak- bunların tümünün fotokopi veya mikrofilminin alınmasına müsaade etmiştir. Şimdiki halde araştırmacılarımızın iktisadi güçlerinin zayıflığı da dikkate alınarak kolaylaştırılacak bu hizmetlerin daha ucuza verilmesi de sağlanmalıdır.
5. Başbakanlık Osmanlı Arşivi'nde çalışma izin süresinin her yıl yenilenmesinin istenmesi de iki yanlı lüzumsuz yazışma ve zaman kaybından başka birşey olmasa gerektir.
6. Yine Başbakanlık Osmanlı Arşivi'nde bazı evrak ve defterlerin çürük olduğu gerekçesiyle isteyenlerine verilmediği ama unvan sahibi biri talep ettiğinde bu çürük evrakın onlara çıkarılabildiği müşahede edilmektedir. Bu şık olmayan duruma düşülmemesi için çürük veya çürümeye mail evrakın mikrofilminin alınarak hizmetin bu mikrofilimlerle sağlanması tavsiyeye şayandır.
7. Herkesin vaktinin çok kısıtlı olduğu günümüzde bütün arşivlerde kataloğların bilgisayara yüklenmesi ve taramanın bilgisayarlar aracılığıyla yapılmasının sağlanması zaruridir. Dağınık surette birçok kataloğun bulunduğu, kataloğlara sonradan eklerin yapıldığı hatırlanırsa bu önerinin önemi teslim edilecektir. Bütçeden bu milli kuruma hak ettiği payın, kaynağın ayrılması da kaçınılmaz bir görevdir.
8. Arşivlerimizde yeterli görevlinin istihdam edilmediği de bir vakıadır. Ayrıca BOA'da çalıştırılan personelin hukuki durumunun son derece güvensiz olduğu, burada çalışan arkadaşlarımızın işlerine her an son verileceği kaygısını yaşadıkları unutulmamalıdır. Bu uzmanların daha verimli çalışabilmeleri için çalışma rejimlerinin düzeltilmesi acil bir görevdir.
9. Arşivin hafta sonları kapalı olması da yadırganmaktadır. Bu gibi kurumların Cumartesi ve Pazar günleri de açık olup hizmet sunmaya devam etmesi, çeşitli sebeplerle iş günleri içinde arşivlere gelemeyen veya istediği ölçüde gelemeyen araştırmacılar için lüzumludur. Idarecilerden bunu da dikkate olarak ona göre bir personel siyaseti gütmeleri ve lazım gelen düzenlemeleri yapmaları beklenir.


Doç. Dr. Fethi Gedikli
Osmanlı Araştırmaları Vakfı


Tanrı varsa eğer, ruhumu kutsasın... Ruhum varsa eğer!
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
6 Nisan 2010       Mesaj #2
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Hazîne-i Evrak (Osmanlı Arşivi, Arşiv)

Sponsorlu Bağlantılar
Osmanlı devlet arşivi.
Önceleri sarayda iki evrak mahzeni vardı. Bunlardan biri Paşakapısı’nda, diğeri de eski Divanhane yeri yakınındaydı. Bütün kanunlar, nizamlar ve mühim emirler ait oldukları kalem defterlerine kayıt olunurlar ve bu defterler dolduktan sonra saraydaki evrak mahzenine gönderilirdi. Yeni kayıtlar ise Paşakapısı’ndaki (Babıali’deki) mahzende saklanırdı. 1846 yılından sonra sadrazamlık (Paşakapısı) arşivi, Hazine-i evrak adıyla anılmaya başladı.

Başta padişah olmak üzere, Enderun-ı Hümayun'da tam bir disiplin ve ahenkli bir terbiye sistemiyle yetiştirilen üst kademe Osmanlı devlet adamları, tam bir tertip ve düzenle yazdıkları evrakları usulüne uygun bir şekilde saklamaya itina gösterirlerdi.

Bugünün Bakanlar Kurulu demek olan Divan-ı Hümayun'da alınan kararların yazıldığı mühimme defterleri, gizli yazılan hüküm ve fermanların yazıldığı mektûm mühimme defterleri, orduvezir-i azamda bulunan mührüyle mühürlenen üç devlet hazinesinden biriydi. Hükümetin her toplantısından sonra bu mühürle mühürlenirdi. Zira milletin bütün hukuku bu kayıtlara bağlıydı. Devleti ayakta tutan dirlik (tımar) sisteminin dolayısıyla ordunun, verginin, sanayi, ticaret ve tarımın esasları mahzenlerdeki defterlerdeydi.


Divan-ı Hümayunda ve Babıali’deki evrak ve vesikaların çoğu parça kâğıtlar, bir kısmı da ciltli defterler hâlindeydi. Bu defter ve evraklar, senelerine göre tasnifleri yapılarak mahzenlerde saklanırdı. Mühim olanları, kese ve torbalara konulurdu. Her dairede işleme tâbi tutulan bir günlük evrak tomar yapılır, her ayın tomarı bir torbaya ve her yılın torbaları da bir sandık veya sandıklara konularak muhafaza edilirdi. Maliye Hazînedârbaşısı tarafından hazırlanan evrak keseleri, lüzumunda sadrazamın buyrultusu ile icap eden yerlere verilirdi. Yeni kayıtlar, Paşakapısı’ndaki (sonraları Babıali) mahzende saklanır, bakmak icap ettiği zaman veya tashih lüzumunda izinle saray mahzenindeki eski kayıtlara bakılırdı. Kalemlere gelen evraklar, işi bitsin bitmesin, akşam mahzene kaldırılır, sabah tekrar getirilirdi.

Padişahların hatt-ı hümayunları görüldükten sonra reis-ül-küttâba teslim edilir, o da her ay bunları birer torbaya koyup mühürledikten sonra hususi bir sandıkta muhafaza ederdi. Bu suretle padişahların sadrazamlara gönderdiği her türlü hatt-ı hümayunlar, ayrı ayrı torbalarda saklanırdı. Padişah okumak arzu ettiği zaman emanet olarak kendisine gönderilir, sonra geri alınarak tekrar yerine konurdu.

Evrakların muhafazasından Divan-ı Hümayun üyesi olan Nişancı sorumlu idi. Reis-ül-küttâb ve defter emini onun emrinde idi. Fakat 16. asır ortalarından sonra reis-ül-küttâb ile defter emini nişancının önüne geçtiler. Defter ve kayıtlarda yapılan her türlü düzeltme, nişancının kalemi ve marifetiyle yapılırdı. Nişancının bu vazifesi ile ilgili padişahtan başkasının sözlü emri geçersizdi. Hattâ sadrazam bile padişah tuğrası ve muvaşşah ferman ile evrak isteyebilir ve bizzat nişancı tarafından verilip alınırdı. Diğer nazırlar nişancının makamında teslim alırlardı. Tapu tahrir defterinde yapılacak bir kayıt tashihi için nişancıya yazılacak fermana bizzat sadrazam padişahın tuğrasını çeker, nişancı da kendisine gelen fermanın köşesine; “Defteri gele” diye yazarak defter eminine gönderirdi. Güzel bir şekilde tasnif edilen milyonlarca vesika ve defter arasından istenilen defteri süratli bir şekilde bulup çıkaran defter emini de, defterhane kesedarı vasıtasıyla defteri nişancıya yollardı. Nişancı, defter üzerinde gerekli tashihi yaptıktan sonra oraya fermanı da ekler, defterhaneye gönderirdi. Talî derecedeki defterlerin başka yerlere gönderilmesi icap ettiği durumlarda, sadrazamın defter eminine yazdığı buyruldu ile defterhaneden çıkarılarak istenilen yere gönderilir ve defter emini tarafından takip edilirdi. Defter iade edilince ne kadarı dışarıda kaldığı deftere kaydedilirdi. Son devirlerde nişancının derecesi düşmesine rağmen kayıtlarda yapılacak tashihler, yine onun kalemiyle yapılırdı. Fakat tımar ve zeamet işlerine, divan-ı hümayun reisi olan reis-ül-küttâblar bakardı.

Sefer durumunda lüzumlu defterler de birlikte götürülür, nişancı ve defter emini merkezde birer vekil bırakarak sefere iştirak ederlerdi. Defter emini defterleri muhafaza eder, nişancı da gerekli kayıt ve tashihleri yapardı. Devletin her türlü hukuki bilgilerine sahip olan nişancı haricinde, hiç kimse padişah dâhi olsa eski evraka tashih için dahi hiçbir şekilde bir çizik çizemez veya silemezdi. Nişancı da sadrazamdan padişah tuğrası çekilmiş ferman almadan kendisi hiçbir işaret koyamazdı. Değişikliğe fermanı da eklerdi. Vesikaların çalınmasında veya tahrif edilmesinde rolü olanlar cezalandırılırdı.

Osmanlı Devleti'nde millî arşivcilik konusunda ileri derecede teşebbüs, devrin maliye nazırı olan Safveti Paşanın 1845’te Enderun’daki tarihi vesika ve defterleri bir tertibe koyması ile başlamıştır. Günümüz anlayışına uygun arşivcilik 1846’da Hazine-i Evrak dairesinin kurulmasıyla başlar ve bu da bugünkü Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğünün çekirdeğini teşkil eder. Hazine-i Evrak nezaretinin başına getirilen Hasan Muhsin Efendinin kıymetli çalışmalarıyla arşive dahil vesikaların tertibi ve arşivin çalışma tarzını belirten 1849 Hazine-i Evrak nizamnamesi ile Türk arşivciliği belirli bir düzene girmiştir.



Benzer Konular

24 Temmuz 2016 / Misafir Cevaplanmış
2 Ağustos 2012 / Misafir Osmanlı İmparatorluğu
16 Mart 2010 / Misafir Osmanlı İmparatorluğu
4 Şubat 2010 / _KleopatrA_ Osmanlı İmparatorluğu