Arama

Osmanlı Kurumları - Cemiyet

Güncelleme: 2 Nisan 2010 Gösterim: 3.509 Cevap: 0
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
2 Nisan 2010       Mesaj #1
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Osmanlı Devleti'nde Cemiyet

Sponsorlu Bağlantılar
On dördüncü yüzyılın ikinci yarısından itibaren güçlenen ve teşkilâtlanmaya devam eden Osmanlı Devleti, devlete karşı güç meydana getirebilecek insan topluluklarını belli gayeler etrafında toplayarak, çeşitli cemiyetler kurdu. İsmi cemiyet olmasa da bir esnaf birliği olan Ahîlik teşkilâtı, bunlardan ilki olarak düşünülebilir. Aynı gaye etrafında bir araya gelen insanlarla devlet arasında anlaşmayı sağlayan kethüdâlar, devlet tarafından; kethüdâdan sonra gelen yiğitbaşı ise, esnaf veya cemiyet üyeleri tarafından seçildi. Cemiyet üyelerinin dilekleri, yiğitbaşı tarafından kethüdâya, kethüdâ aracılığı ile de saraya iletiliyordu. Kuruluş ve yükseliş devirlerinde, devlet ile cemiyetlerin münasebetleri, gayet sağlıklı bir şekilde yürüdü. İslâmiyet'in birlik ve dayanışmayı emretmesi sebebiyle çeşitli unsurların birlik ve beraberlik içinde yaşadığı Osmanlı Devletinin, Hıristiyan Avrupa ile kültürel münasebetlerin başlatıldığı 17 ve 18. yüzyıllarda, Avrupa’da meydana gelen bazı değişiklikler Osmanlı Devletine de tesir etmeye başladı.

Fransız ihtilâlinin sancılarının çekildiği dönemde, Avrupa’da birçok cemiyet ortaya çıktı. Hızlı olarak kurulup gelişen mason cemiyetleri, toplumun geniş kitlelerini etkilemeye başladı. Bulunduğu çağda medeniyetin zirvesine ulaşmış olan Osmanlı Devletini yıkmaya çalışan masonlar ile birlikte hareket eden diğer azınlıklar ve yerli ihanet şebekeleri, Osmanlı ülkesinde de çeşitli adlarla cemiyetler kurmaya başladılar. Daha çok devlete karşı kitlelerin haklarını savunmak maksadı görünümüyle kurulan bu cemiyetler, toplumda nifak tohumları ekmeye başladı. Avrupa’ya tahsil için gönderilen bazı kimseler de bu cemiyetlere üye olarak veya aynı gaye ile yeni cemiyetler kurarak Osmanlı Devleti aleyhinde çalışmaya başladılar. Osmanlı Devletini güçlendiren Yeniçeri Ocağı'nın manevî güç kaynağı olan ve büyük velî Hâcı Bektaş-ı Velî tarafından kurulan Bektâşîlik tarîkatı, bu çeşit bozuk fikirli kimseler tarafından ele geçirildi. Hurûfî denilen kimseler, Bektâşî tarîkatının asıl temizliğini bozdular (Bkz. Osmanlı yeniçeri yeşkilatı Bektaşî midir?). Nihayet, Avrupa’daki mason cemiyetleriyle irtibatlı olan, İslâmiyet'in emirlerine ters fikirler ileri süren sahte Bektâşîler, yeniçeri üzerinde etkili oldular. Masonluğa paralel olarak 18. yüzyılın sonlarında, sapık Bektâşîlik de büyük bir gelişme gösterdi. İkide bir başkaldıran ve halkın huzurunu bozan Yeniçeri Ocağı, 19. yüzyılın ilk yarısında kaldırılınca (Bkz. Vak'a-i Hayriyye), Bektâşî tekkeleri de kapatıldı. Bu arada, mevcut ilmî gelişmeleri takip etmek gayesiyle cemiyetler kuruldu. On dokuzuncu yüzyılın başında İsmail Ferruh Efendinin başkanlığında kurulan ve 1826’da İkinci Mahmud Han tarafından Yeniçeri Ocağı ve Bektâşî tekkeleriyle birlikte kapatılan Beşiktaş Cemiyet-i İlmiyesi bunlardandır. Sultan İkinci Mahmud Hanın vefatından sonra yeniden ortaya çıkan Bektâşîlik, Avrupa’daki mason cemiyetleriyle işbirliği yaptı. Avrupa’ya tahsil için giderek Avrupâî fikirlerin tesirinde kalan ve aydın geçinen kimseler tarafından gizlice kurulan çeşitli cemiyetler de, yaptıkları çalışmalarla Osmanlı Devletinin, padişahın ve Bâbıâlî hükümetlerinin aleyhinde bulundular.


Bu arada tarikat veya esnaf cemiyeti türünde olmayan, değişik adlarda dernekler de kuruldu. Münif Paşa'nın önderliğinde Avrupa’da tahsil görmüş sözde aydın bir kısım kimseler tarafından, İngiltere’deki Royal Society ile 1859’da İskenderiye’de açılan Mısır Enstitüsünü örnek alarak kurulan ve 1882 yılında zararlı yayınlarından dolayı kapatılan Mecmûa-i Fünûn dergisini yayınlayan Cemiyyet-i İlmiyye-i Osmânîyye, bu derneklerin başında yer alır. Ayrıca daha çok üyelerin ödediği aidatlarla yaşayan, batıda benzerlerine rastlanan, ana maksatları siyasî olan cemiyetler kuruldu. Bunların çoğu, Osmanlı Devletini parçalamak için gayrimüslim ve Türk olmayan kimseler tarafından kurulan gizli siyasî cemiyetlerdi.


1865’te İstanbul’da Belgrad Ormanlarında gizlice yapılan bir toplantı, Yeni Osmanlılar Cemiyeti'nin ilk kuruluş teşebbüsü sayılabilir. Bu teşebbüsün Bâbıâli hükümetince öğrenilmesi üzerine, cemiyetin başında bulunanlar Avrupa’ya kaçtılar ve İtalyan Carbonari (Karbonari) Teşkilâtını model alarak 1868’de Paris’te Yeni Osmanlılar Cemiyetini kurdular.


Önce Eyüp Medresesinde gizlice toplanan ve Fransızca olan tıp terimlerinin Türkçeleştirilmesi (Osmanlılaştırılması) için 1865’te kurulan Cemiyyet-i Tıbbiyye-i Osmâniyye, yarı resmî özellikte olan Cemiyyet-i İlmiyye-i Osmâniyye, Dârüşşafaka kurumunu meydana getiren Cemiyyet-i Tedrisiyye-i İslâmiyye cemiyetleri izinle kurulmuşlardı. Böylece Tanzimat döneminde, cemiyet kurmakla ilgili kanunî düzenleme olmasa bile, örfî olarak izne bağlanmış oluyordu. Sultan İkinci Abdülhamid Han'ın padişah olmasından sonra îlân edilen Meşrûtiyet'in ilk zamanlarında, cemiyet kurma alışkanlığı yavaş yavaş yerleşmeye başladı. 1876’da yürürlüğe giren Kanun-u Esasî'de de cemiyetler için bir kanunî düzenleme getirilmedi. Bu durum cemiyetlere karşı itimadı sarsıyordu.


Resmî vazifeli kurullar, cemiyet adıyla adlandırılabildiği gibi (meselâ Mecelle Cemiyeti), bazen de genel kurul karşılığında cemiyet terimi kullanıldı. Cemiyet kelimesinin ceza hukukuna göre yasaklık arz etmesi sebebiyle, Encümen-i Dâniş ve Encümen terimlerinin kullanıldığı da oldu. Bu dönemde cemiyet adıyla kurulan kuruluşların sayısı da sınırlıydı. Cemiyyet-i Tedrîsiyye-i Hayriyye ve Dârüşşafaka cemiyetine benzer bir cemiyet de bunlardandı. Hayırlı işler için hükümetten izin alınarak kurulan bu cemiyetlerin yanında, dış destekli gizli ve siyasî cemiyetler eskisinden daha çok ve güçlü olarak kuruldu. İstanbul’da Mercan Lisesi öğrencileri tarafından 1904 yılında kurulan Cemiyyet-i İnkılâbiyye bunlardandır. Bu cemiyet, 1876 Kanun-u Esasîsini yeniden yürürlüğe koymak için, hücreler biçiminde teşkilâtlanarak, Avrupa’daki Jön Türkler (Yeni Osmanlılar) ile irtibat kurup, gönderdikleri yayınları gizlice dağıtıyordu.

Bu siyasî cemiyetlerden olan, İtalyan Carbonari Teşkilâtını ve masonluk teşkilâtlarını örnek olarak alan İttihat ve Terakki Cemiyeti, Osmanlı ülkesinin çeşitli yerlerinde şubeler açtı. Bâbıâli Baskını olarak bilinen bir darbeyle, idareye hakim olduğu 1913 yılına kadar cemiyet olarak varlığını sürdüren İttihat ve Terakki, bu tarihten itibaren meclis grubuna fırka, yani parti olarak girdi. İkinci Meşrutiyetin îlânından sonra meydana gelen serbestlik havasından istifade eden pek çok gayrimüslim ve Türk olmayan unsurlarla, Türk olup da Osmanlı Devletinin aleyhinde faaliyet gösteren kimseler tarafından kurulan cemiyetlerle birlikte, bazı hayır cemiyetleri de kuruldu. 29 Temmuz 1908’de kurulan Osmanlı Uhuvvet Cemiyeti, 8 Ağustos 1908’de kurulan Osmanlı Hukuk Cemiyeti, Osmanlı Mühendis ve Mîmarları Cemiyeti, Arap asıllı Osmanlıların kurduğu Uhuvvet-i Arabiyye-i Osmâniyye Cemiyyeti, Fedakârân-ı Millet Cemiyeti, Arnavud Başkım Kulübü, Cemiyyet-i Milliyye-i Nâciyye, İttihâd-ı Muhammedî Cemiyeti, bu dönemde kurulan cemiyetlerden bazılarıdır.

Kurulan bu cemiyetlerden çoğu siyasî ve yıkıcı maksatlıydı. Böylece siyaset, ordu ve okullara kadar yayıldı. İlk günlerde cemiyetlerin kuruluşuna karşı çıkamayan İttihat ve Terakki tarafından, 3 Ağustos 1909’da Cemiyetler Kanunu çıkarıldı. O zamana kadar örf ile kurulmasına izin verilen cemiyetler, kanunla kurulabilecekti. 8 Ağustos 1909’da, 1876 Anayasası’na eklenen 120. maddeyle Osmanlıların, hakk-ı içtimâ’a malik oldukları belirtildi. Bu düzenlemeye göre, bölücü ve ahlâka aykırı cemiyet kurulması yasaklanıyordu. Yine bu düzenlemeye göre cemiyet kurmak için izin almaya gerek görülmüyor, fakat kurulduktan sonra hükümete bildirilmesi emrediliyordu. Bu cemiyetlere üye olabilmek için 21 yaşında olmak gerekiyordu, yıllık aidat miktarı ise yirmi dört altını geçmiyordu. 1901 Fransız Cemiyetler Kanunu örnek alınarak hazırlanan bu kanuna göre, cemiyetlerin gayrimenkul mal edinebilme hakları sınırlı tutuluyordu. Bu konuda yabancı derneklerle ilgili herhangi bir hüküm yer almıyordu. Kapitülasyonlar ve mason teşkilâtlarının, İttihat ve Terakki karşısındaki özel durumları göz önüne alındığı için, böyle bir düzenlemeye gerek duyulmamıştı.

Gizli ve bölücü maksatlar taşıyan kimseler, 1909 kanununa uygun bir gayeyi perde edinerek teşkilâtlandılar. Cemiyetler Kanunundan altı ay kadar sonra çıkarılan esnaf cemiyetleri hakkında talimatla, kendine has bazı geleneklere göre idare edilen esnaf teşkilâtları, İttihat ve Terakkî'nin vesayeti altına alınmaya çalışıldı. Verilen talimata göre eskiden beri devam eden esnaf kethüdâlıkları kaldırılıyor, her esnafın ayrı bir cemiyet kurabileceği hükme bağlanıyordu. Şehremâneti (belediye) denetiminde olan ve cemiyet adıyla anılan bu cemiyetler, bugünkü odaların bir benzeriydi.

Bu dönemde, Donanma-i Osmânî, Muâvenet-i Milliye Cemiyeti gibi devletin ön ayak olması ile bazı özel yapıda dernekler de kuruldu. 1912’de memur, müstahdem ve öğretmenlerin, fırka ve siyasî cemiyetlere girmesini yasaklayan bir irade yayınlandı. Bu özel durumlardaki cemiyetlerden birisi de, padişahın himayesinde ve veliahtın fahrî başkanlığında kurulan Hilâl-i Ahmer Cemiyeti idi. İttihat ve Terakki, bu özel kuruluşlu cemiyetler üzerinde de bir tür vesayet kurmak istedi.

1914’te özel bir cemiyet türü olarak Osmanlı Güç Cemiyetleri kuruldu. Resmî mektep ve medreseler ile sair resmî müesseselerde mecburî olarak güç dernekleri kurulur hükmüne uyarak izcilik cemiyetlerinin, Osmanlı Güç derneklerinin hazırlık şubesini meydana getirmeleri öngörüldü. 1916’da "Genç Dernekleri Hakkında Kânûn-i Muvakkat" çıkarılarak Güç Dernekleri Nizamnâmesi ilga edildi. Güç Dernekleri yerine Genç Dernekleri kuruldu. Harbiye Nezareti'nin emir ve müsaadesine bağlı olan bu dernekler, Gürbüz Derneği ve Dinç Derneği olmak üzere iki kısma ayrıldı. 12-17 yaşındaki gençler Gürbüz Derneğine; daha yukarı yaştakiler, Dinç Derneğine üye oldu. Derneklere girmek ve talimlere katılmak mecburî olup, bu mecburiyet silâh altına alınıncaya kadar sürüyordu. Bunlar, daha çok cemiyet olmaktan ziyade, Birinci Dünya Savaşı şartları içinde cephelere asker yetiştirebilme gayesini taşıyordu.

1919’da Birinci Dünya Savaşı yenilgisi şartları içinde Müdâfaa-i Milliye Cemiyeti’nin Harbiye Nezaretine ve Donanma-i Osmânî Cemiyetinin Bahriye Nezâretine katılmasına dair bir hükümet kararı çıkarılarak, Damad Ferit Paşa'nın sadrazamlığı sırasında bu cemiyetler de feshedilip mallarının Hazîne-i Mâliyeye devredilmesi kararlaştırıldı.

Bu dönemin sonlarında kurulan önemli bir cemiyet de mason teşkilâtının ön ayak olmasıyla tesis edilen Himâye-i Etfâl Cemiyetidir. Mütâreke döneminde Anadolu ile irtibatı kalmayan ve kapanan bu cemiyet, 30 Haziran 1921’de Ankara’da yeniden kurulmuştur.

Mütâreke döneminde bölücü ve yabancılara yaranma gayesiyle kurulan çeşitli cemiyetler yanında, Anadolu’daki Millî Mücadele hareketine yardımcı olmak gayesiyle de cemiyetler kuruldu. 1919’da bu millî dernekleri birleştirme gayesiyle kurulan Anadolu ve Rumeli Müdâfaa-i Hukuk Cemiyeti 1923 yılında siyasî partiye dönüşerek Cumhuriyet Halk Partisinin temelini meydana getirdi. 1909 senesinde çıkarılan Cemiyetler Kanunu, 28 Haziran 1938 tarihli Cemiyetler Kanununun yayımına kadar yürürlükte kaldı.

Osmanlı Devleti'nin kuruluşundan beri çeşitli gayelerle kurulan ve çeşitli adlarla faaliyet gösteren cemiyetler, daha çok 19 ve 20. yüzyılda toplum ve devlet hayatı üzerinde etkili oldular.

19. yüzyılın ilk yarısından itibaren Osmanlı ülkesinde faaliyet göstermeye başlayan masonlar, çeşitli yerlerde localar açarak faaliyetlerini yaygınlaştırdılar. Sultan İkinci Abdülhamid Han zamanında ise sıkı takibata uğradılar. Fakat bunlar daha çok yabancı uyruklu kimseler olup, ticarî alanda pay kapma ve kapitülasyonları kendi menfaatlerine kullanma çalışmaları yaptılar. Hürriyetçi ve Meşrutiyetçi akımların savunucusu iddiasıyla ortaya çıkan Tanzimat ricâlinin çoğu mason oldu. Yeni Osmanlılar ve Birinci Meşrutiyetin ileri gelenleri, siyasî eğilimlerini localarda geliştirdiler. Mason locaları, çeşitli siyasî cemiyetlerin fikrî ve hareket programlarına modellik ettiler. İstanbul’daki ilk localar, İngilizlerle irtibatlı kuruldu. Fransız bağlantısında ise, ikisi Abdülmecid Han zamânında, ikisi de Abdülaziz Han zamanında olmak üzere 1908’e kadar dört loca kuruldu. Dördü de Paris’teki Grand Orient (Maşrık-ı Âzam/Yüce Doğu) merkez locasına bağlıydılar. Bu devirden sonra üyeleri arasına Türk ve Müslüman kimseleri de alan localar, bu üyeleri vasıtasıyla Sultan İkinci Abdülhamid Han'ı tahttan indirmek için çeşitli plânlar uyguladılar. İstanbul’dan başka Anadolu ve Rumeli’nin çeşitli yerlerinde de localar açıldı. Rumeli’de açılan locaların büyük bir bölümü Selânik’te bulunuyordu. Bu localardan, İtalyan bağlantılı Makedonya-Risorta ve Fransız bağlantısındaki Veritas locaları, Osmanlı Hürriyet Cemiyetinin beşiği oldular.

İkinci Meşrutiyetin ilanı, masonluk hareketine yeni bir hız getirdi. Locaların sayısı arttı. 1909 yılında Maşrık-i Âzam-ı Osmânî locası kuruldu. Bu locaya, eski masonlardan Talat Bey (Paşa), Mehmed Ali (Baba) Bey, Süleymân Fâik Paşa ve Câvit Bey, üstâd-ı âzam (yüce üstat) seçildiler.

Umumiyetle 19. yüzyılın sonlarında ve 20. yüzyılın başında cemiyet adıyla kurulan cemiyetlerden bazıları, şu şekilde kısımlara ayrıldılar:

A- Osmanlıcılık gayesiyle kurulan sosyal ve siyâsî cemiyetler:
1) Meşrûtiyet-i Osmâniye Kulübü: (1908). Kurulan muhtelif cemiyetlerdendir. 2) Nesl-i Cedîd Kulübü (1908). 3) Kürt Dernekleri.

B- Türk milliyetçiliğine bağlı olarak kurulan cemiyetler: 1908’den sonra yayılan ve siyasî hayatta etkili olan Türkçü-Milliyetçi fikirler, faaliyetlerini çeşitli cemiyetler vasıtasıyla sürdürdüler.

1) Türk Derneği (1908). 2) Türk Yurdu Cemiyeti (1911). 3) Teâvün-i İctimâî Cemiyeti (1911). 4) Türk Ocağı (1912). 5) İstihlâk-i Millî Cemiyeti (1912). 6) Millî Türk Cemiyeti (1914).


C- Paramiliter cemiyetler:
1) Müdâfâa-i Milliye Cemiyeti (1914). 2) Türk Gücü Cemiyeti (1913). 3) Osmanlı Güç Dernekleri (1914). 4) Genç Dernekleri (1916).


D- Kültürel cemiyetler:
Millî Talim ve Terbiye Cemiyeti (1916).


E- Matbûât cemiyetleri:
Meşrutiyet döneminde, çeşitli matbuat cemiyetleri de kuruldu:
1) Cemiyyet-i Matbûât-i Osmâniyye (1908). 2) Osmanlı Matbûât Cemiyeti (1917).

F- Esnaf cemiyetleri:
İttihat ve Terakki'nin himayesi altında, 1913 yılından itibaren esnafın teşkilâtlanmasına yönelik bazı cemiyetler de kuruldu. Bu cemiyetlerin kurucuları ve isimleri hakkında fazla bilgi mevcut değildir. Ziraat, debbağ (dericiler), bahçıvanlar, yapıcılar esnafı cemiyetleri bunlardan bazılarıdır.


G- Osmanlı ülkesinde kurulan ayrılıkçı cemiyetler:
Osmanlı Devletini parçalamak gayesiyle daha önce gizli olarak kurulmuş olan cemiyetlerin bir çoğu, Tanzimat'ın ilanından sonra açığa çıktı. Osmanlı Devletini parçalamak ve yıkmak gayesini, dolaylı olarak ortaya koyan Hıristiyan Avrupa devletleri (İngiltere, Fransa vb.) ve Çarlık Rusyası, Osmanlı Devletinin hakimiyeti altındaki gayrimüslim ve Türk olmayan unsurları kışkırttılar. Ortaya çıkardıkları kavmiyetçi akımları desteklediler. Osmanlı Devletini yıkmak ve Sultan İkinci Abdülhamid Hanı devirmek için kurulan Jön Türkler de kavmiyetçilik akımını savunarak, bu hareketleri tahrik ettiler.
Balkanlarda yaşayan; Arnavut, Yunan, Bulgar, Sırp, Rumen ve diğer kavimler, bağımsız devletler kurmak maksadıyla Osmanlı Devletine karşı harekete geçtiler. Hıristiyan Avrupa devletleri ve Çarlık Rusyası'nın teşvik ve desteğiyle çeşitli ayrılıkçı cemiyetler kuruldu.

1. Yunanlılar ve Rumlar tarafından kurulan cemiyetler:İlk Yunan cemiyeti olan Etniki Eterya, 1814’te Ksantos tarafından kurulduysa da asıl idarecisi Çar’ın yaverlerinden Kondt Kapadistriya idi. Kilisenin, fikir adamlarının ve şairlerin çalışmalarıyla kısa zamanda teşkilatlanan bu cemiyet, Helenizm'in tek temsilcisi sayıldı. İlk zamanlar gizli çalışan cemiyet, sonradan resmen yardımlaşma kuruluşu hüviyetinde ortaya çıktı. Bu cemiyetin en büyük destekçisi, İstanbul’da Fener Patrikhanesi idi. Helenist ideoloji, Enosis terimleriyle sembolleştirildi. Osmanlı ülkesindeki Akdeniz ve Karadeniz Rumlarını Yunanistan’a katarak Büyük Yunanistan’ı kurmak ve İstanbul'u (Konstantinopolis) da içine alan megola idea (megali idea) denilen gayesini tahakkuk ettirmek için tek yetkili organ Etniki Eterya Cemiyeti kabul edildi. 1876’da ilan edilen Birinci ve 1908’de ilan edilen İkinci Meşrutiyetten sonra toplanan Osmanlı Meclis-i Mebûsânında yirmiye yakın Rum üye de Etniki Eterya'nın fikir savunuculuğunu yaptı. 1909 yılında Yunan ordusunu temsilen kurulan askerî birlik, bir çok faaliyetlerde bulundu.
İkinci Meşrutiyetten sonra Yunanlılar ve Rumlar, başka cemiyetler de kurarak gayelerine ulaşmaya çalıştılar. 1908’de Rum Meşrutiyet Kulüpleri adlı cemiyetler kurdular. Bu arada bir ihtilâl cemiyeti hâline gelen Etniki Eterya, çeşitli şiddet ve terör hareketlerine girişti. Müslüman Türklere çeşitli zulüm ve işkenceler yaptı. 1909 yılında Edirne-Uzunköprü’de Adelfia adlı bir ihtilâl cemiyeti de kuruldu. Rum Uhuvvet-i İlimperverâne Agâyî, Rum Uhuvvet-i İlimperverâne İrinî, Rum Maârifperver cemiyetleri de bu dönemde kuruldu.

2. Bulgar ve Makedonya cemiyetleri: Bulgarlar ve Makedonyalılar da Osmanlı Devletine karşı çeşitli komite ve çeteler kurdular. Makedonya-Edirne İhtilâlci İç Cemiyeti (V.M.R.O.), bu komitelerin en önemlisidir. 1903 yılındaki İllinden İsyanını planlayan ve mahallî şubeleri ile geniş bir teşkilâta sahip olan bu cemiyet, daha çok planlayıcı mahiyettedir. Bu komitenin yaptığı planları uygulayan 10-15 kişilik çeteler; suikast, bombalama ve sabotajlar yaparak Müslüman-Türklere çok zulmettiler. Bu çetelerin önemlilerinden birisi Sandanski çetesidir.


Berlin Antlaşması ile Sırp, Karadağ ve Romenlerin bağımsızlığı tanınmıştı. Bulgar, Arnavut ve Makedonyalılar ise, Osmanlı ülkesi içindeki yerlerini koruduklarından, 1878’den sonra komitacılık ve çeteciliğe devam ettiler. Makedonyalılar, 1893’de Selânik’te Bulgarca, Viteşna Makedonska-i Odrinska Revolütsionna Organizatsiya kelimelerinin baş harflerinden meydana gelen, V.M.R.O. Cemiyetini kurdular. Gizli bir cemiyet olan bu teşkilât, bağımsız bir Makedonya kurmak için çalıştı. Bu cemiyet, Makedonya’yı; Selanik, Manastır, Serez, Drama, Usturumca, Melnik ve Edirne olmak üzere sekiz ihtilâl sancağına, her sancağı da ikişer kazaya ayırdı. Her sancak ve kazada mahallî birer komite kurdu. Ayrıca her sancakta maddî durumu, kongreye delege seçimini, esirleri, Osmanlı memurlarını gözetlemek ve denetlemekle vazifeli üçer kişilik denetim kurulları vazifelendirildi. 1898’de başlayan çete savaşı, 1902 yılı boyunca 1903 Ağustosuna kadar, Selânik olaylarına ek olarak da seksen altı çete savaşı yapıldı. Makedonya, terör hareketleriyle tamamen sarsıldı. 2 Ağustos 1903 günü Kruçevo Cumhuriyeti ilan edildi. On iki gün süren ve İllinden Olayı olarak bilinen isyan hareketi, Osmanlı ordusu tarafından bastırıldı.

1878’de kurulan Bulgaristan Prensliği de çeşitli komiteler kurarak, Osmanlı Devleti hakimiyetinden kurtulmaya çalıştı. Hemen her köyde bir çete teşkil edildi. Papazlar, subaylar, özellikle öğretmenler her yerde bir ihtilâlci odak kurmaya çalıştılar. Ya istiklâl ya ölüm sloganıyla ortaya çıkan Bulgar komite ve çeteleri, yerli halkı teşkilâtlandırdıkları gibi, Batı kamuoyunu da yanlarına aldılar. Sofya’daki merkeze sıkı ve disiplinli bir şekilde bağlı olan komite ve çeteler, kendilerine katılmayan ve Müslüman-Türk olan kimselere çok zulmettiler.
1908’den itibaren Bulgar meşrutiyet kulüpleri kuruldu. Aynı yıl kulüpler kongresi, Selânik’te toplandı ve hepsi de federatif bir yapı içinde düzenlendi. Yaygın bir şekilde teşkilâtlanan bu kulüplerden, İstanbul’da da Dersaâdet Bulgar Meşrutiyet Kulübü kuruldu. Tamamen bölücü ve ihtilâlci bir teşkilât olan Bulgar Meşrutiyet Kulüpleri, aynı yıl içinde kurulan Bulgar Demokratik Kulüpleriyle birleşerek Federalist Bulgar Fırkasını meydana getirdiler. İkinci Meşrutiyetin ilanından sonra açılan Osmanlı Mebûsân Meclisinde bulunan Bulgar asıllı veya diğer Balkan kavimlerinden olan mebuslar da bu cemiyetlerin çalışmalarını desteklediler. 1908-1913 yılları arasında çetecilik faaliyetleri çok yaygınlaştı ve kanunla bile önlenemedi.
Sultan İkinci Abdülhamid Hana karşı çalışan Paris Jön Türkleri (Ahmed Rıza Bey grubu), Rumeli’de şubeler açarak Bulgarların teşkilâtçılığını övüp desteklediler. Daha sonra İttihat ve Terakkinin ileri gelenlerinden olan Niyazi ve Enver beyler de Makedonyalılar gibi çete faaliyetine girişerek Sultan Abdülhamid Hana karşı çıktılar. Teşkilâtlarını, Balkan Bulgar çetelerini örnek alarak kurdular.

3. Arnavutların kurduğu cemiyetler: Osmanlı Devletinden en son kopan ve bağımsızlığına en geç ulaşan Arnavutluk’ta, 1908’den sonra isyan hareketleri başgösterdi. Arnavutlar, ikinci Jön Türk hareketine içten katkıda bulundukları gibi; kendi bünyelerinde de teşkilâtlandılar.
Geniş çaplı ilk isyan, 1910 yılı Nisanında başladı ve Malisörler tarafından bir yıl sonra yeniden alevlendirildi. İttihat ve Terakki iktidarınca gönderilen askerler, ayaklanmayı şiddetle bastırma yoluna gitti. İttihatçılar tarafından yerli halka karşı zulüm ve işkence yapıldı. Bu uygulama, Arnavutluk meselesini daha da kızıştırdı. Padişah Sultan Reşâd, bu hareketleri iyilikle bastırmak istediyse de netice alınamadı. Osmanlı ordusu içindeki parçalanmalar ve İttihatçıların kötü uygulamaları ile ortaya çıkan iç karışıklıklar yüzünden Said Paşa kabinesi dağıldı. İttihat ve Terakki iktidardan uzaklaştı. Gazi Ahmed Muhtar Paşa hükümeti, Arnavutların isteklerini kabul ederek umumî af ilan etti. Tam bu sırada Balkan Savaşı patlak verdi.
Arnavut cemiyetlerinin içinde en tanınmışı, 1908’de veya daha önce kurulduğu kabul edilen Başkim Cemiyetidir. Arnavutluk’taki isyanları tertipleyen ve teşvik eden bu cemiyetti. Cemiyetin yanında çeteler ve gizli ihtilâl cemiyetleri de kuruldu. Balkan Savaşı, Arnavutluk meselesiyle ilgili çözüme giden yolu kapadı. Mütâreke döneminde de bazı küçük ve etkisiz cemiyetler kuran Arnavutlar, konuyu yeniden ele almaya çalıştılar.

4. Sırp cemiyetleri: Makedonya meselesiyle ilgili olarak Sırpların da önemli bir yeri olmuştu. Balkan Yarımadasında ihtilâlci kaynaşmalara Yunanlılardan önce başlayan Sırplar, çeteler kurarak Osmanlı Devletine ve Müslüman-Türklere karşı çeşitli hareketlerde bulundular. 1878’den beri teşkilâtlanan Sırplar, 1908 ve 1909 yıllarında kendi azınlık haklarını korumak için millî teşkilâtlarını kurdular.

5. Musevîlerin kurduğu cemiyetler: Osmanlı Devletinde yaşayan Yahudiler, 19. yüzyılda kurulan beynelmilel Siyonizm'in teşkilâtlanması doğrultusunda cemiyetler kurdular. Bunlar arasında Evrensel İsrail Birliği Yahudî teşkilâtı, Alman Yahudileri Kurtuluş Birliği gelmektedir.

6. Ermeni cemiyetleri: Osmanlı Devletinin parçalanması ve yıkılması için çalışan Ermeniler de çeşitli komite ve cemiyetler kurdular. Birçok Avrupa devletleriyle Rusya’nın teşviki, Osmanlı Devletine karşı çıkan Ermenilerde, Erivan’dan Akdeniz’e kadar uzanacak bir Ermeni Devleti kurmak fikrini ortaya çıkardı. Bunun için, çeşitli komiteler ve çeteler kurarak kanlı terör ve tedhiş hareketlerine giriştiler. Pek çok Müslüman-Türkü şehit ettiler. Bulgarlar ve Yunanlılarda olduğu gibi “Türk (Osmanlı) zulmü”, “Ermeni soykırımı” gibi sloganları kullanarak, mazlum bir unsur gibi görünmeye çalıştılar. Osmanlı Devletinin içinde bulunduğu nazik durumu fırsat bilerek, Rusya ile İngiltere’nin teşvik ve desteğiyle dünya kamuoyunu ters yönde etkilemeye çalıştılar. Kurdukları tedhiş komitelerinin en büyükleri; Armenaganlar, Hınçak ve Taşnaksütyun’dur.

a) Armenaganlar Komitesi: 1882’de Van’da Mıgırdıç Portakalyan ekibi tarafından kuruldu. İhtilâlci ve saldırgan bir ideolojiye sahip olan bu komite, memleket içinde ve dışında teşkilâtlandı. Van yöresinde hareketli olan komitenin yurt dışında yayınlanan Armenia adlı bir gazetesi de vardı.

b) Hınçakyan Komitesi: 1887’de, Fransa’da tahsil yapan üniversiteli gençler tarafından Cenevre’de kuruldu. Kurucularının hepsi Rus Ermenisi olan komitenin temel ideolojisi, Marksizm'di. 1890’da Hınçakyan İhtilâl Partisi adını aldı. İlk başta, İstanbul komite merkezi olarak kabul edildiyse de, sonradan Londra’ya taşındı. Osmanlı ülkesi içinde gizlice ve geniş bir şekilde teşkilâtlanan komite, Rus konsolosluklarından büyük destek gördü. 1890’da Erzurum İsyanı, 1892-1893’te Merzifon-Yozgat-Kayseri olayları, 1895’te Birinci Sason olayları, 1895’te Bâbıâli gösterileri, 1895’te Zeytun İsyanı bu komite tarafından tertiplendi. Çeşitli eğilim ve görüşte olan Ermenileri bünyesinde barındıran komite, 1896 Londra Kongresinde çıkan tartışmalar sonucu parçalandı. Ayrılan bir grup, Reforme Hınçak Partisini kurdu. Bu dönemlerde Sultan İkinci Abdülhamid Hanın idaresine karşı çıkan Jön Türklerle de işbirliği yapan Hınçakyan Komitesi, tertiplediği olaylarda pek çok Müslüman-Türkü katletti.

c) Taşnaksütyun Komitesi: Rusya (Kafkasya) Ermenilerini bir arada ve federasyon hâlinde toplamak için 1890 yılında Tiflis’te kurulan bu komitenin temel gayesi, Hınçakyan Komitesini ikinci plana atmaktı. Sosyalist olan veya olmayan Ermenilerden meydana gelen bu komite, kısa zamanda parçalandı. Sosyalist olmayanlar ayrılarak iki yeni komite kurdular. 1892’de toparlanmaya çalışan Taşnaklar, Rus ihtilâlci teşkilâtı Narotnovels’i taklid ederek tamamen sosyalist bir program hazırladılar. Osmanlı, İran ve Rusya içinde teşkilâtlandılar. Merkez olarak Tiflis seçildi. Tebriz’de bir silâh fabrikası kurularak çetelere silâh dağıtıldı. Ermeni olmayan kimseleri de üyeliğe kabul eden komite, Kürtler arasında propagandaya girişti. Kürt çeteleri, Makedonya komiteleri, Bulgar santralistleri ve Paris’teki Jön Türklerle anlaşmalar yaptı. Bu komite, Sultan İkinci Abdülhamid Han idaresine karşı Van İsyanını çıkardılar ve 1896’da Osmanlı Bankasına saldırı, 1904’te İkinci Sason İsyanı, 1905’te Yıldız’da bomba suikastı gibi hâdiseleri tertiplediler.
Ermeniler, bu üç komite dışında, başka komiteler de kurdular. İkinci Meşrutiyetin ilanından sonra da faaliyetlerine devam eden Ermeniler, Rusya ve İngiltere tarafından desteklenerek Osmanlı ülkesi içinde bağımsız bir Ermeni devletinin kurulmasına çalıştılar. İttihat ve Terakki ile anlaşarak, Meşrûtiyet-i Osmâniyye Ermeni Cemiyetini kurdular. 31 Mart Vakası'ndan sonra çıkan ve Adana Vakası diye anılan hâdise, Ermenilerin en önemli baş kaldırmalarıdır. 1908’den sonraki Osmanlı meclislerinde de yer alan Ermeniler, hükümetlerde nâzır (bakan) olarak vazife yaptılar. Bu dönemdeki Ermeniler, hem İttihatçı hem de Taşnak veya Hınçak komitesi mensubuydular. Ayrıca İtilâf Fırkası içinde de yer aldılar. 1914 yılı başından itibaren terör hareketlerini arttıran Ermeni komitelerine karşı bazı tedbirler alındı. Birinci Dünya Savaşı'nda Rusların, Doğu Anadolu’yu işgal etmeleri için, Türk birliklerinin gerisine sarkan Ermeni komiteleri, sabotaj ve isyan hareketlerini çıkarttılar. Pek çok Müslüman-Türkü acımasızca katlettiler. Birinci Dünya Savaşının, Osmanlı Devletinin mağlubiyetiyle son bulması üzerine, Ermeni-İttihatçı diyalogu çok şiddetli bir intikam hareketine dönüştü. Ermeniler, ülke dışına çıkan Talat ve Cemal paşalarla, Bahaddin Şâkir ve Cemal Azmi beyleri öldürmekle devam ettiler.

7. Arap cemiyetleri: Osmanlı Devletinin parçalanması ve yıkılması için asırlardır gayret sarf eden en büyük İslâm düşmanı olan İngilizler, Arapları Osmanlı Devletine karşı kışkırttılar. Osmanlı Devletine karşı çıkan ve milliyetçilik iddiasında bulunan Araplar da, kendi gayelerini tahakkuk ettirebilmek için çeşitli cemiyetler kurdular.
Bu cemiyetlerin bazıları gizli, bazıları mahallî cemiyetlerdir. Kurucularının çoğu da Osmanlı parlamentosunda üye veya Osmanlı ordusundan kaçan Arap asıllı subaylardı. Âyân âzâsı Abdülhamîd Zohrâvî, Şefik el-Müeyyed, Rızâ es-Sulh, Tâlib en-Nakîb, Şükrü el-Aselî, Rûbî el-Hâlidî gibi mebuslar, Binbaşı Azîz el-Mısrî gibileri bu cemiyetlerin kurucularındandır. Bu kimselerden bir kısmı Birinci Dünya Harbi yıllarında ünlü İngiliz casusu Lawrence ile işbirliği yaparak, Osmanlılar aleyhine çalıştılar. Bu cemiyetlerin, İngilizlerin desteğiyle çalışmaları neticesinde Osmanlı toprakları parçalandı.

Böylece Osmanlı tarihinde önemli yer tutan cemiyetler, faydalıları bir tarafa bırakılırsa, Osmanlı Devletinin parçalanmasında ve yıkılmasında büyük rol oynadılar.



Benzer Konular

26 Mayıs 2011 / virtuecat Osmanlı İmparatorluğu
1 Nisan 2010 / asla_asla_deme Osmanlı İmparatorluğu
14 Haziran 2011 / _KleopatrA_ Taslak Konular
9 Eylül 2011 / _KleopatrA_ Taslak Konular
4 Şubat 2010 / _KleopatrA_ Taslak Konular