Arama

Zamanda Yolculuk

Güncelleme: 16 Mart 2015 Gösterim: 36.858 Cevap: 22
akA_G-JoY - avatarı
akA_G-JoY
Ziyaretçi
27 Ekim 2005       Mesaj #1
akA_G-JoY - avatarı
Ziyaretçi
KURAMSAL ZAMAN


Sponsorlu Bağlantılar
Ya bildiğimiz zaman aslında yoksa?!
Bilinen zaman yani genel nüfusun bildiği zaman aslında sadece ; saliseler, saniyeler, dakikalar, saatler, günler, haftalar, yıllar, asırlar, millenum'lardan yani anın birimlerinden ibarettir. İçerisinde ileri yada geri yolculuk yapılabileceği savunulan zaman ise saatler, günler yada asırlar olarak betimlenemez... Zaman bilinen varlığın bir boyutudur. Bu boyut; geçtiğimiz dalga boyu, şimdiki dalga boyu ve geleceğimiz dalga boyu olarak 3'e ayrılabilir.

Zaman genelleme olarak: İnsanın biyolojisi'nin işleyişiyle zamanları birimsel olarak belirtmesidir.(Bu ölçülebilir zaman ve nicel olduğu için fizikte kullanılır.)
Zamanın metafizkdeki tanımı ise; İnsanlar uyur ve uyanır, bu uyku süresince insan zamanın geçtiğinin farkında bile olmaz. Peki o zaman bizim bildiğimiz zaman insanın biyolojik duygu alımlarıyla anılar hatıralar oluşturmasımıdır?.. Bu sorunun cevabı evet olsaydı zamanın varlığı inkar edilmiş olurdu. Öyleyse zamanı tanımlayalım: Zaman uzunluk, genişlik ve derinlik boyutlarının eylemsizlik kanununa göre haraket ederken sarf ettiği birimsel boyuttur. Yani, İnsanlar durduğunu zannederken aslında durmazlar. Az önce saydığımız 3 boyut yanı sıra kontrolu nerdeyse imkansız olan 4. boyutta(zamanda) hareket ederler. Eğer bu hareket geriye çevirilirse, insanoğlu biyolojik olarak hafısazına kaydedilen anılarını kaybeder.


zLSQMophDBTPh86ZIm3vhr

Bir makine yapıldığını var sayalım. Ve bir gönüllü bu makineyle geçmişe gitti ama geçmişe gittiğinde o makine aslında olmamalı bu yoktan var etme olur ve bunu Tanrı'dan başka hiçbir güç yapamaz o yüzden zamanda yolculuk yapılmış olsa bile bu hatırlanmaz. Geleceğe gitmek ise, gittiğimiz yerde şimdiye kadar hiç bir insan yaşamamış olucak ve hiç bir seçimin yapılmadığı bir dalga boyutunda ise yok oluruz.
Zamanda Yolculuk

Albert Anstone:''İnsan oğlu ışık hızında giderse zaman yavaşlar.'' bu teoriye bakılırsa ışık hızında giden bilinçli varlık o kadar hızlı ki eylemsizlik olan zaman boyutunda bile hızlanır. Bu da zamanın yavaşlamadığını sadece ışık hızında giden bilinçli varlığın zamanı evrimsel olarak hızlandırdığını anlarız.

time2520out
[Zaman parametresinin sayısal parametre biçimi]

Son düzenleyen Pasakli_Prenses; 25 Aralık 2008 21:48
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
27 Ekim 2005       Mesaj #2
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Popüler bilim, teknoloji ve kültür dergisi Focus, Ekim 2005 sayısında okurlarını 2500 yıllık gezintiye çıkaran bir ek hazırladı: ''Kayıp Kentin Sokak Haritası''... Ekin sayfalarında günümüz İstanbul'unda Constantinopolis'in izleri sürülüyor. Semtleri, sokakları, çarşıları ve tarihi mekânlarıyla İstanbul'un katman katman kültür haritası çıkarılıyor. En çok bildiğimiz semtler Bizans döneminde nasıldı ve orada kimler yaşıyordu? Ahırkapı adını nereden alıyor? Aksaray ve Namık Kemal Caddesi'nde o zaman neler yaşanıyordu? Bugünkü Beyazıt Hamamı o günlerde ne olarak kullanılıyordu? Bu soruların yanıtlarını merak ediyorsanız, ''Kayıp Kentin Sokak Haritası'' eki tam size göre.

Sponsorlu Bağlantılar
imperiaflex 0 3 0

BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 0 üye beğendi.
Stizz - avatarı
Stizz
Ziyaretçi
27 Ekim 2005       Mesaj #3
Stizz - avatarı
Ziyaretçi
Zamanda Yolculuğun Olasılığı
zamn yolculukhbr2106
Doç.Dr. Serkan Anılır / JAXA

Japonya Uzay Havacılık Dairesi (JAXA) ve Tokyo Üniversitesi'nde görev yapan Doç.Dr. Serkan Anılır, zamanda yolculuk konusunu yazdı.

Zamanda yolculuk dendiğinde aklımıza hep ünlü bilim adamı Stephen Hawking'in

yaklaşımı gelir.

'Eğer zamanda yolculuk mümkün olsaydı, neden bugün gelecekten gelmiş zaman yolcularıyla karşılaşmıyoruz?'

Peki ya ileride zamanda yolculuk gerçekten mümkün olursa ve gelecekten gelmiş kişiler aramızda yaşayıp bizi izliyorlar ve içlerinden gülüyorlarsa? Gelin, hep beraber bu olasılığı düşünelim.

Zannederim, uzmanlık alanı olmasa da herkes, zamanda yolculuğun ancak ışık hızına ulaşabilmemiz durumunda mümkün olduğunu biliyordur.

Gelecekte, zaman yolculuğu ile ilgili bütün engelleri ortadan kaldırıp ışık hızından daha hızlı hareket etmeye yönelik teknolojiyi geliştirdiğimizi varsayarsak, nasıl bir zaman yolculuğu yaşanacağını da hayal edebiliriz.

Wells'in romanı ve 'warp' fikri

Zamanda yolculuk üzerine en tanınmış yazılı roman, ünlü yazar H.G.Wells tarafından kaleme alınmıştır. Romanda zaman makinası geçmişe ve geleceğe tek bir çizgi üzerinde hareket ederken, bugün zamanda yolculuğun gerçekleşeceğine inanan birçok bilim adamı, bazı zorlukları yok etmek için 'warp' fikrini ortaya atmaktadır.

'Warp'ı basit bir örnekle açıklayacak olursak, bir kağıdın sol alt köşesine (X), sol üst köşesine Msn Up yazalım. X'den (şimdiki zaman) Y'ye (geçmiş zaman) bir çizgi çekelim.

Wells'in modelinde, zaman makinasını bu çizgi üzerinde hareket etmektedir. Ama, harflerin yazılı olduğu iki köşeyi kağıdı kaldırıp ortası sarkacak şekilde biraraya getirirsek, bu iki farklı nokta arasında hareket etmek için varolan çizgiyi takip etmek yerine direkt atlama yapabileceğimizi görürüz. 'Warp' budur.

Her ne kadar bu imkansız gibi düşünülse de, bugün doğadaki formlara baktığımızda, mükemmel bir kare veya dikdörtgen benzeri bir form göremeyiz. Doğa, bizim '3.5 boyut' ismini verdiğimiz mevcut form cetvelleriyle tanımlanamayan 'fraktal'lerden oluşur.

Kar tanesi ve yansımalar

Buna en güzel örnek ise bir 'kar tanesinin' şekli. Kyoto Üniversitesi'nden Prof. Dr. Koji Miyazaki ile beraber yaptığımız bir araştırma sırasında, kar taneleri ve benzer milyonlarca fraktal şekillerin aslında dördüncü boyuttan üçüncü boyuta yansımalar olduğunu bilgisayar modelleriyle kanıtlayıp başarılı olduk.

Einstein'in 'zaman' olarak tanımladığı dördüncü boyutun, belki de farklı bir kurgusu olan bir üst 'mekan' olabileceğine dair bir tez de geliştirdik.

Uzayın şekli ve boyut konusunu daha derinden kavramak, ileride belki de zaman makinasının önünü açabilir.

Zaman makinasına geri dönecek olursak, bugüne kadar büyük bütçeler ve derin araştırmalarla hazırlanmış bütün filmlerde kahramanımız zaman makinasıyla geçmişe veya geleceğe giderken, farklı zaman diliminde başladığı nokta ile çıktığı nokta aynıdır.

Örneği tekrar düşünürsek, bir kağıt üzerindeki iki nokta arasındaki çizgiyi takip etmeden o noktalar arasında gidip gelmek bir gün mümkün olsa da, herhalde o gün zaman makinası üzerine çalışanlar, çok önemli bir gerçeği fark edecekler. O da kağıdın hareket halinde olması... Yani uzayın hareket ediyor olması.

Nasıl mı?

Dünya saatte yaklaşık bin 600 km hızla dönmektedir. Eğer bir zaman yolcusu 'warp' ile, zamanda bir saat geriye gidecek olursa, çıkacağı nokta ilk başlangıç noktasından bin 600 km ötede olacaktır.

Tabii ki bu durumda, uzaya dışarıdan bakacak olursak, dünyanın aynı bir saat içinde güneşin etrafında da 107 bin km yol katettiğini, güneşin de Samanyolu galaksisinde 810 bin km, Samanyolu'nun da Andromeda galaksisine doğru 240 bin km, 'Local Group' adı verilen bizim sistemimizin de Virgo kümesine doğru 2 milyon 770 bin km ve komple olarak Virgo sisteminin de 'Great Attractor' adı verilen görünmeyen bir kümeye doğru 2 milyon 150 bin km ile hareket ettiğini düşünmemiz gerekir.

Zamanda yolculuk hayalleri ile yola çıkan pilotumuz, sadece ve sadece bir saat geriye dönmeye kalkışırsa, yola çıktığı noktadan yaklaşık 5 milyon kilometre uzaklıktaki farklı bir noktada ortaya çıkacaktır.

Burada önemli olan, yolculuğa başladığı noktada gene ortaya çıkmış olsa bile, bu sırada uzay bir saat içinde hareket etmeye devam etmiştir.

Bu kadar kötümser olmamak için, olaya bir de iyi tarafından bakalım. 5 milyon kilometre uzakta çıkma olasılığından bahsettiğim halde, bütün yıldız ve kümelerin aynı yöne hareket etmediği gerçeğini göz önünde bulunduracak olursak, buradan birbirlerini sıfırlama şansları olduğunu söyleyebiliriz.

Bugün bilim adamlarının 'uzayın duvar kağıdı' olarak da tanımladıkları arka plandaki 'kozmik kısa dalga fon radyasyonu' (Büyük patlama, yani Big Bang adını verdiğimiz evrenin doğuşunda meydana gelen patlamadan geriye kalan radyasyon) ölçümleri ışığında, dünyanın saatte yaklaşık 1 milyon 400 bin km hareket ettiğini biliyoruz.

Bu uzaklıkları şu ana kadar sadece bir saatlik bir zaman yolculuğu macerası olarak düşündük. Bunu günlere, aylara, yıllara vurursak ortaya çıkan mesafe farklılıklarını zannediyorum herkes hesaplayabilir.

Basit bir örnek verecek olursak, 2105 yılından zamanımıza dönmeye çalışan bir kişi, dünyadaki başladığı noktadan yaklaşık 1 trilyar kilometre uzakta çıkacaktır, bize o noktada mesaj gönderse, dünyaya ulaşması yaklaşık 47 gün alacaktır.

Uzay keşifleri

Eğer bu şekilde bir yolculuk imkanı olursa, yani uzayın sürekli hareket halinde olmasını kendi avantajımıza çevirmek istersek, bunlardan birisi uzay keşifleri olabilir.

Mesela aynı hesaplama sistemi ile gidersek, şu an ki bulunduğumuz noktada 17.4 gün sonra Jüpiter gezegeninin olacağını tahmin ederek (dünyaya en yakın olduğu zamanda 587 milyon kilometre) buna ayarlayarak bir keşif gemisini gönderebiliriz.

Tabii ki x-y düzleminde başarılı olunacağı tahmin edilse bile, uzay ortamındaki x-y-z sisteminde düşünürsek, belki uzaklık olarak doğru noktada çıkabiliriz ama Jüpiter'in o andaki konumuna göre tam olarak yanında çıkma şansımızın çok zayıf olduğu da bir gerçektir.

Ancak bu teknoloji eğer başarılı olursa, mesela dünya yörüngesine uydu veya benzeri yük taşıması için son derece pratik bir çözüm olabilir.

Hayal gücümüzü zorlamaya devam edecek olursak, ben bir gün zaman makinasıyla yolculuk yapma şansını yakalasam iki seçeneğim vardır.

Birincisi ne kadar dünyadan uzakta ortaya çıksam bile, en kısa zamanda dünya ile bağlantı kurup yönümü bulmak ve geriye dönmeye çalışmak.

İkincisi ise, zaten geri dönemeyeceğim gerçeğini kabul ederek, gitmişken sonuna kadar gideyim fikrine de sarılarak, uzayın başladığı zamana dönmek.

Acaba Big Bang patlamasının olduğu ana kadar gidebilir miydim? Uzayın henüz bin yaşında olduğu ve sadece taneciklerden meydana geldiği bir döneme dönebilecek olsam, acaba benim zaman makinem de o anda tanelerine ayrılır mıydı?

'Warp' fikrinde zamanın etrafında dönerek, yani o çizgi üzerindeki olaylardan etkilenmeyerek hareket edebileceğimizi varsayarak, 'Big Bang'den öncesine dönmeye kalkışsaydık? Bu durumda uzayın varolmayacağı ve uzayın varolmasından dolayı ortaya çıkan ve insanlar tarafından yorumlanarak 'fizik kanunları' olarak kabul edilmiş, ve benim zaman makinamla o noktaya kadar gitmeme imkan sağlamış bütün kuralların da varolmayacağını düşünersek?

'Terminator' filminde zamanda geriye giderek, ileride lider olacak insanların ailelerini yok etme düşüncesi nereye kadar mümkün bilemiyorum.

Buna başka bir yaklaşım getirsem, mesela ileride olacak çok büyük bir felaketi dünyaya mesaj olarak yollayarak tedbir almaları için uyarabilirdim.

Bu belki ileride mümkün olabilir ancak böylesine bir felakette ölmesi gereken bir kişi, benim yollayacağım mesaj sayesinde kurtulur ve ileride dedemi bir kavga sırasında öldürürse?

Zaman yolculuğu tartışması yıllarca sürer...
ahmetseydi - avatarı
ahmetseydi
VIP Je Taime
4 Kasım 2005       Mesaj #4
ahmetseydi - avatarı
VIP Je Taime
Zaman Yolculuğu

Geleceğe Gitmek Gerçekten Mümkün mü?

Zamanda Yolculuk!!

zaman33xc

Bugünün bilim olanaklarıyla günümüzde zamanda yolculuk etmek imkansız gibi
gözüküyor.Peki, zamanda yolculuk gerçekten mümkün mü?Bazı bilim adamlarının
iddialarına göre bu tamamen aptalca bir düşünce.Zamanda yolculuk imkansız bir
kanı.Fakat günümüzde bir grup bilimadamı, zamada yolculuk teorisini gerçek hale
getirmek için çalışmaktadırlar.Şimdi bu teoriye bir göz atalım.


Albert Einstein'nın izafiyet teorisine göre "Eğer bir cisim ışık hızında ilerliyorsa,
yanından geçen zaman yavaşlıyacaktır.Yani başka bir değişle, cisim ışık hızına ulaştığı
zaman, içinde bulunduğu zaman kavramı duracak ve bir zamansızlık boyutunda yer
alacaktır.Bunun oluşması için cismin saniyede 300,000 km.hızla gitmesi gerekmektedir.
Böylece zamanın ilerisine ve gerisine yolculuk mümkün hale gelecektir.Kolay geliyor
değil mi?

zaman11fs zaman26se zaman41qt


Fakat günümüzde,herhangi bir cismin saniyede 300,000 km.hıza ulaşabilmesi
tamamen imkansız.Cisim hızlandıkça kütlesi artacaktır.Ve cismi dahada hızlandırmak
için her defasında çok daha büyük bir kuvvete ihtiyaç olacaktır.Günümüzde hiçbir bilim
adamı bunun nasıl yapılacağını bilmiyor.Yani imkansız.


Işık hızına ulaşmamızı engelleyen şeyin kütle olduğunu biliyoruz.Peki kütlesi sıfır
olan bir cismi zaman yolculuğuna yollayabilir miyiz?
Elbette mümkün.Kütlesi olmadığı
için hızlandırma konusunda herhangi bir problem yaşanmayacaktır.Peki kütlesi
olmayan o şey bir cisim midir?Bilindiği üzere cisimlerin bir kütlesi vardır.Ve bunun
korunması gereklidir.Yoksa o şey cisim kavramından çıkar.Peki evrende kütlesi
olmayan bir cisim var mı?Bilim adamları, evrende var olan ve adı Tachyon olan bir
cismin kütlesinin sıfır olduğuna inanıyorlar.
Bilim adamlarının teorilerine göre,
tachyonic hızlandırma denilen bir metodla zamanda yolculuk yapmak mümkün.


Birkaç ay önce bilim adamları taychon maddesini hızlandırarak ışık hızına
yaklaştırdılar ve ileri bir zamana geçirmeyi başardılar.Fakat şu an için, insanların
zamanda yolculuk etmesi imkansız.Bir insanın bir arabaya binipte, saatte 88 mile
ulaştktan sonra zaman boyutları arasında yolculuk etmesi mümkün değil.Eğer
cisimlerin kütlelerini sabit tutmayı başarabilseydik, böyle bir şeyin olması için arabanın
saatte 88 mil hızla değil, bu hızın bir milyon katı daha hızlı gitmesi gerekmekteydi.
Ayrıca teorilere göre, bu hızı yakalayıp geçmişe gitmek mümkün olabilir.Fakat geçmişe
gittiğiniz zaman orada kalırsınız.Asla kendi zamanınıza dönemezsiniz.Tabi bunların
bir teori olduğunuda unutmayalım.Gelecekte neler olacağını kimse bilemez değil mi?
Gelecek şu an için süprizlerle dolu bir bekleme salonu bizim için....


İstediğimiz Zamana Gidebilmek...

zaman58bq


Zamanda yolculuğa az kaldı!




Amerikalı fizikçi Ronald Mallett, ‘zaman makinesi’ geliştirdiğini; sonbahar aylarında atom transferlerine başlayacağını açıkladı...



Bilimkurgunun en gözde temalarından ‘zamanda yolculuk’, bir Amerikalı fizik profesörünün laboratuvarında hayat bulmak üzere. Amerika’nın Connecticut Üniversitesi’nde görevli fizik profesörü Ronald Mallett, maddeyi isteğe göre geleceğe ya da geçmişe gönderebileceği bir zaman makinesi geliştirdiğini, atomun zamanda transferi deneylerine sonbaharda başlalayacağını öne sürdü. Çalışmasının Einstein’in "İzafiyet Teorisi"ne dayandığını açıklayan Mallett, atomun zamanda yolculuğunu, ‘bir tür ışık halkası’ kullanarak gerçekleştireceğini söyledi. Mallett, çalışmasının kendi teorisi olmadığını ve fizik kurallarının dışına çıkmak gibi bir gayreti olmadığını da ifade etti.



‘Şimdilik sadece atomlar’



Mallett, zaman makinesi aracılığıyla geçmişe ve geleceğe insan transferininse büyük bir enerji gerektirdiğini, şimdilik sadece atomları, yakın gelecekteyse eşyaları transfer edeceklerini açıkladı.

Son düzenleyen Blue Blood; 6 Nisan 2006 13:50
ѕнσω мυѕт gσ ση ツ
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
6 Nisan 2006       Mesaj #5
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
KURT DELİKLERİ

‘‘Yıldızların kararıp, düştükleri dev kuyular gördüm’’
HORUS ( Mısır Tanrısı)

Profesör Stephen W.Hawking, The Physics of Star Trek (Uzay Yolculuğunun Fiziği) adlı yeni bir kitaba yazdığı ön sözde zamanda yolculuğun mümkün olabileceğini öne sürdü. Zamanın iki ya da tek yönlü bir yolculuk olup olmadığı konusu, Aziz Augustin’in ‘‘zaman geçici bir şey midir, yoksa her zaman mevcut olmuş mudur?’’ sorusunu ortaya atmasından bu yana 1500 yıldır insanların kafasını kurcalamayı sürdürüyor.

Bundan 100 yıl önce H.G. Wells, The Time Machine (Zaman Makinası) adlı romanında bu konunun fizikçilerce araştırılmasını önermişti.Mekanda (gerçekte mekan-zaman ya da uzay-zaman) istenen yönde yolculuk yapılabildiğine göre, acaba zaman içinde de istenen yönde seyahat edilebilir mi problemi teorik fizikçilerin zihnini kurcalıyor.Cambridge Üniversitesi’ndeki Isaac Newton kürsüsü profesörü Stephen Hawking, daha önce , eğer evrenin genişlemesi sona erer ve küçülmeye başlarsa, zamanın geriye doğru işleyebileceği fikrini ortaya atmıştı. Ama bu nasıl bilinebilirdi? Çünkü, bu takdirde, düşünce de geriye doğru işleyecekti. Fakat 1980’lerin sonunda, Hawking Zamanın Kısa Tarihi adlı, yalnıza ciltli baskısı 6 milyon satan kitabın ilk yayınlandığı sırada, tartışmalar kızışmaya başladı. Hawking yalın ve katı kabullerle zamanda yolculuğa izin vermiyordu. Uzayda evrenin çeşitli parçalarını birbirine bağlayan ‘‘solucan delikleri’’ vardı. Kafaları karıştıran da bu Worm Hole’lardı zaten. Hawking California Institute of Technology’deki dostu Kip Thorne 1994’te yayınlanan Kara Delikler ve Zaman Boşlukları adlı kitabında, genel relativiteye ilişkin öndeneyimlerin, uzaydaki bir solucan deliğinden zamanda seyahat etmeyi mümkün kıldığını öne sürdü. Ancak bunun için deliklerden birini açık tutmak ve buradan bir insanı geçirmek gerekeceğini yazdı.



‘‘Solucan Delikleri’’, Einstein’ın varlığını öngördüğü, varsayımsal uzay boşluklarıdır. Eğer uzayda boşluklar varsa, zamanda da boşluklar olmalıydı. Ne var ki bu boşluklar atomdan milyar kere daha küçük ve hayal edilemeyecek kadar kısa süre ile varoluyor. Dolayısıyla, bu boşluklardan birini yakalamak, açık tutmak ve insanın geçeceği kadar genişletmek hayli güç olabilir. Başka bir bilim adamı, Princeton Üniversitesi’nden Richard Gott’a göre de, evrenin başlangıcı olan patlamadan, Big Bang’den arda kalan, sonsuz uzunlukta ve hayli gizemli şeyler olan ‘‘kozmik ipliklerden’’ ikisi alınıp aynı hızla birbirlerinin yanından geçmeleri sağlanırsa, teorik bir zaman makinesi yapmak mümkün olabilir. Kurt delikleri ‘‘sonsuz ihtimali’’ temsil eder. Bizim bildiğimiz uzayın ötesindedir. Sonsuz tünel burada üst üste labirent yumak gibi dolanır. Onların içinde zaman yoktur. İmkansız ve zamansız bir bölgedir. Bu atomaltı tüneller sayısız tanedir. Boyları uzar, kısalır, birbiri üzerine dolanan solucanlar gibi hep kıpır kıpırdır. Birbirlerine hiç dolaşmayan 10E-33 cm’lik hortumlardır ve her an heryerdedirler. Salınımlarıyla maddeye can verirler. Worm Hole’larda zaman olmadığı için dün ve yarın, en uzak ve en yakın, en büyük ve en küçük beraberdir. Zamanın ve mekanın ötesindedirler. Tünellerin kurgusu Geometrik-Dinamik denen iki yasayla yönetilir. Kıpır kıpır kaynayan bu geometrik biçim, dinamiktir. Tıpkı Windows’taki eğriler ve renkler adlı ekran koruyucu gibi. Döner, sallanır, uzar, kısalır, zamansızdır, dinamiktir. Philedelphia Deneyi’nde bu bölgeyi görmeleri muhtemel tayfaların gözlerindeki dehşete ve şaşkınlığa şaşırmamak gerekir. Bu tüneller zaten imkansızı temsil ettikleri için her türlü garabete neden olabilirler. Telepati’den rüyalara, ilhamdan ışınlanmaya kadar çözemediğimiz herşeyin sebebi olabilirler. Kurt delikleri hakkında bu yazılanlardan sonra bir de şunu okuyun; Mısır Piramitlerinde bulunmuş bir yazı:
‘‘Ey İnsanoğlu, bu parşomende yazılı olanları iyi oku. Oku; burada varolmadığın günleri bulacaksın. Eğer Tanrıların bahşettiği bilgeliğe sahipsen… Oku çoçuğum; çok uzaklardan sana henüz ulaşan geçmiş ve geleceğin sırlarını oku… İnsanoğlu ebediyetten bugüne kadar sadece burada yaşamadı. Bir çok kere, zamanda, dünyada yaşadı. Herbirinin arasında karanlık perdesi var. Ve şimdi kapılar açılacak ve başlangıçtan beri varolan tüm karanlık tüneller aydınlanıp görünecekler.İnancımız bize sonsuz yaş**ı öğretti;şimdi ebediyeti sonun sonun ve başlangıcın olmadığını anladık.Bu bir sonsuz daire… Çember yasasına göre; eğer bir şey doğruysa herşey doğrudur. Yaratıcı, çeşitli şekillerde yüzünü gösterdi. Aslında o birdir. İstedi ki; tek bir tanrı olarak bilinsin. Henüz herşey yanlış. Görünmeyen zamanların kudreti ruhların tümünü bağlayacak dünya öldüğünde; sona geldiğinde ve bu arada bütün ayrı geçmişler onlara açıklanmış olacak.’’
Son düzenleyen Pasakli_Prenses; 25 Aralık 2008 21:48
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
7 Nisan 2006       Mesaj #6
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Zamanda Yolculuk ve Heinlein



İsmet Berkan Radikal'deki köşesinde zamanda yolculuk fikri üzerine kısa bir yazı yazdı. Yazıda bir de bilimkurgu öyküsüne değiniliyor. Öykü Robert A. Heinlein'ın All You Zombies adlı öyküsü. Öykünün kısa bir özetini İsmet Berkan'dan aktaralım:

"Bir adam bara gelir ve barmenle sohbet etmeye başlar ve kendisini 'Evlenmemiş anne' olarak tanımlar. Barmen meraklanınca anlatır... Kendisi bir kız çocuğu olarak dünyaya gelmiş ve doğumdan hemen sonra bir yetimhanenin önüne bırakılmıştır. O yüzden genç bir kızken kendi kendine söz vermiştir, 'Bir gün bir çocuğum olursa asla onu terk etmeyeceğim' diye. Ama bir gün karşısına bir adam çıkmış ve onu kandırmıştır, adamla beraber olmuş ve hamile kalmıştır ve bu arada adam da ortadan kaybolmuştur. Doğum çok ama çok zorlu geçmiş, sonunda bir kızı olmuştur. Doğumu gerçekleştiren doktorlar, başta rahmi ve yumurtalıkları olmak üzere bütün üreme organlarını aşırı tahribattan ötürü almak zorunda kalmış ve bu arada onun vücudunun içinde erkek organları da taşıdığını görmüş ve onu bir erkeğe çevirmişlerdir. O hastanede iyileşmeyi beklerken bebeği hastaneden çalınmıştır... O gün bugün sokaklarda sarhoş biçimde dolaşmaktadır... Öykü barmeni çok etkiler. Zaten barmen öyle sıradan bir barmen değildir, bir nevi zamanda yolculuk ajanıdır. Bizim adama, 'Gel seninle geçmişe gidelim ve sen seni kandırıp sonra terk eden o adamı bul' der. Adam kabul eder ve birlikte zaman makinesine biner, hamile kaldığı zamandan biraz öncesine giderler. Barmen adamı orada bırakıp 9 aydan biraz fazla ileriye gider ve hastanede doğmuş olan kız çocuğunu çalar, sonra o bebeği 18 yıl önceye götürüp bir yetimhanenin önüne bırakır. Sonra 18 yıl ileri gider ve adama geri döner. Adam o sırada bir genç kızla birlikte olmuştur. Adamı alır ve bugüne geri getirir. Aslında adam, kendi kendisinin hem annesi, hem babasıdır. Ve biraz sonra anlarız, barmen de adamın biraz daha yaşlanmış halidir sadece. Öykünün sonunda barmen, vücudundaki sezaryen izine bakar ve 'Ben nereden geldiğimi biliyorum ama peki ya siz Zombiler, siz nerden geliyorsunuz' der."

heinleinsociety.org'ta yazarın 1959 yılında yazdığı bu öykü ile ilgili kısa bir yazı daha var. Bilimkurgunun bu büyük ustasının zamanda yolculuk fikrini adeta mıncıkladığı bu öyküsüne ait bir zaman grafiği ise şöyle çizilmiş:

Zombies
İzleyenler hatırlar; Geleceğe Dönüş (Back to the Future) film üçlemesinin ikincinsinde Dr.Emmet Brown da bu tablonun çok daha basit bir halini Marty McFly'a izah ediyor, ama paradoksal halden bizleri kurtaramıyordu. Isaac Asimov'un "Me, Myself and I" adlı öyküsü ve muhteşem romanı "End of Eternity"yi de zaman yolculuk fikrini "bitirmiş" bilimkurgu eserleri olarak hatırlatmakta fayda var. Zamanda yolculuk fikrine ait sözkonusu çağdaş bilimkurgu öykülerini hatırlatan bir "kıssa" da Kur'an'da var. Musa peygamber ve peygamber değil "nebi" olarak vasıflandırılmış Hızır AS'ın birlikte çıktıkları bir yolculukta Hızır'ın, Asimov'un End of Eternity'sindeki bir "teknisyen" gibi davrandığını görüyoruz. Bilemiyoruz Asimov, ünlü aktör Richard Burton kadar sık olmasa da Kur'an okumuş mudur yada göz atmış mıdır...
akA_G-JoY - avatarı
akA_G-JoY
Ziyaretçi
8 Nisan 2006       Mesaj #7
akA_G-JoY - avatarı
Ziyaretçi
Bilmisel açıdan teknoloji zamanda yolculuğa el vermemekle beraber Zaten zamanda yolculuk olsa bile zamanda yolculuk esnasında üzerimize gelen gerekli G-Basıncı bizi sağ bırakmayacağı için basınçtan ölüceğimiz için bunlar şimdilik bize çok uzak Ruhsal anlmada mümkün olaiblir ancak zamanda yolculuk zıt yönlü zaman gerçeğide inkar edilemezMsn Nerd
CrasHofCinneT - avatarı
CrasHofCinneT
VIP Pragmatist Çılgın Zat...
8 Nisan 2006       Mesaj #8
CrasHofCinneT - avatarı
VIP Pragmatist Çılgın Zat...
Sonsuzluğun büyük paradoksu:
Paralel evrenler
Görülebilir evrenin ötesinde, bu evrene paralel başka evrenler de varmı dır? Mistikler ve filozoflar böyle olduğunu öne sürüyorlar.Bilim adamları ise yakın zamanlara değin böyle bir şeyin olanaksız olduğunu düşünüyorlardı.Fakat bugün fizikçiler paralel evrenlerin olabileceğini matematiksel olarak ortaya koyabiliyorlar.Aşağıda ''üçüncü bir boyutta dizilmiş iki boyutlu evrensel düzlemler'' görülmektedir.


PARALEL EVRENLERkavramı, bugün bilimsel terimlerle açıkça bir şekilde tartışılabilmektedir.Bilim adamları içinde bulunduğumuz evrenin varlığını bir takım neden sonuç bağıntılarıyla açıklayabiliyorlar.Aslında bu açıklama, üç boyutlu uzayın tümüyle onun yapısını oluşturan fizik nesnelerden ibaret olduğu esasına dayanır.Bu yaklaşım biçimi ilk bakışta, evrenin var olan her şey demek olacağı anlamına gelebilir.Fakat iki önemli nokta var.Birincisi, bilim adamlarının evren açıklamaları, birtakım soyut kavramları(güzellik ve sevgi gibi) açıklamaktan kaçınır.Oysa her ne kadar fizik bir evrende yaşıyorsak da, bu tür soyut kavramlar bu fizik evren içerisinde önemli bir yer tutarlar.İkinci olarak da bilimin tüm yaklaşımları ve bu konuya ilişkin kabülleri kesinlikle üç boyut ile sınırlanmıştır.
3 koordinat belirtilmelidir
İkinci nokta, paralel evrenler tartışmasının odak noktasını oluşturuyor.Evrenimiz üç boyutlu bir mekandır.Herhangi bir nesnenin konumunu kavrayabilmek için öncelikle onun üç koordinatını belirlememiz gerekir.Bunun en somut örneği havacılıkta görülür.Bir uçağın pilotu, yerdeki hava trafik kontrolörüne havadaki konumunu bildirmek için 3 rakam vermek zorundadır: Bu değerler uçağın havada bulunduğu yerin enlemini, boylamını ve yere olan uzaklığını belirtir.
Peki, üç boyutun ötesi var mıdır? Matematikçiler diğer boyutları idrak etmenin sanıldığı kadar zor olmadığını belirtiyorlar.Diğer boyutlar gerçekten de matematiksel olarak kavranabilir, fakat bu durum üç boyutlu insan beyni için de söz konusu mudur? Tüm kavramlarımızla birlikte üç boyutlu bir mekanda yaşadığımız için bu pek mümkün değildir.Fakat şu örnekler, bunu anlamamıza biraz yardımcı olabilir.
Nokta, kağıt ve masa örnekleri
Uzaydaki tek bir noktayı ele alalım . Bu noktanın herhangi bir yöne doğru uzanan hacmi yoktur.Dolayısıyla bir matematikçi için o nokta boyutsuzdur.Düz bir çizgiyi alalım. O da sadece bir yöne doğru uzar.Genişliği ve yüksekliği yoktur, sadece uzunluğu vardır.Bu bakımdan o çizği de bir matematikçi için tek boyutludur.Bir kağıt parçasını düşünün.Genişliği ve uzunluğu vardır ama derinliği yoktur.Dolayısıyla o da iki boyutludur.Bir masayı ele alalım.Genişliğiyle, uzunluğuyla ve derinliğiyle üç boyutlu bir nesnedir.Örneklerimizi bir kez daha inceleyelim: Boyutsuz, tek boyutlu, iki boyutlu ve üç boyutlu.Burada durmamız için herhangi bir neden var mı? Niçin bundan sonraki boyutları keşfe çıkmayalım?
İki boyutlu evren: Flatland
Tekrar kağıt örneğine dönelim ve bu iki boyutlu dünyada yaşayan varlıkları düşünelim.Flatlandliler (R. Edwin Abbott, Flatland adlı bilimkurgu romanında, iki boyutlu bir evreni ve oradaki yaşamı anlatır.) sadece iki boyutu bilirler: Sağ-sol, ön-arka.Onların tüm hareketleri kağıtın derinliği olmayan yüzeyi ile sınırlanmıştır.(Onlar derinliği sadece kendi boyutlarındaki yerçekimi olarak ölçümleyip duyumsarlar.) Flatlandliler üçüncü boyutla ilgili olarak hiçbirşey bilmezler.Hatta üçüncü boyutu hayal edemezler. Flatlandlilerin üzerinde yaşadıkalrı bu kağıt parçasının sonsuz bir genişlikte olduğunu düşünün.Bu durumda onlar doğallıkla kendi iki boyutlu evrenlerinin tüm ''var oluşu'' oluşturduğunu düşüneceklerdir.Öte yandan kendi evrenlerinin ''altında'' ya da ''üstünde'' de başka evrenlerin olduğunu ise asla anlayamayacaklardır.Hatta anlamamanın ötesinde, bu kendilerine söylendiğinde kabul bile etmeyeceklerdir.
Paralel Flatlandler
Bizim üç boyutlu bakış açımızla ise, Flatland evreni asıl gerçekliğin çok çok küçük bir bölümünü oluşturur.Bu arada iki ayrı Flatland evreni birbirine paralel bir şekilde yer alabilir ve bunların her birinde yaşayan varlıklar derinlik duygusuna sahip olmadıkları için birbirlerinin farkına varamazlar.Bu tür birbirine paralel iki Flatland evreni üçüncü bir boyutta bir araya gelirler, tıpkı bir kitabın sayfaları gibi.
Einstein'ın yaklaşımı
Her ne kadar bilimsel düzeyde şimdilik bir varsayım olarak kabül ediliyorsa da, birtakım bilimsel ön bilgiler öne sürülmemiş olsaydı, paralel evrenler felsefesi bir kavram olmanın ötesinde hiçbirşey ifade etmeyecekti.Paralel evrenler konusuyla ilgili ilk kapıyı açan kişinin Albert Einstein olduğu biliniyor.Einstein'in ünlü genel rölativite teorisinde paralel evrenleri birbirine bağlayan ''köprülerden'' söz edilir.Genel rölativite teorisi çekim, uzay ve zaman konularını kapsayan oldukça karmaşık bir teoridir.Rölativite teorisine göre, bir çekim alanı eğimli bir uzay demektir.Üç boyutlu uzay, dördüncü bir buyuta uzanır.Tekrar Flatland'e dönersek, bu iki boyutlu alem, üç boyutlu uzayın dördüncü bir boyuta açılmasının ne demek olduğunu açıklamaya yardım edecektir.
Hemen yanıbaşımızda yer alan mekanların varlığı olgusu, bizim dördüncü bir boyut tasarımlarımızdan oldukça farklıdır.Her şeyden önce, üç boyutlu beynimizin bu tür bir olguyu kabüllenmesi oldukça zordurBöyle bir yaklaşım ancak iki boyutlu bir paralel evren modeli ile sağlanabilir.Modern bilimsel yaklaşımlar, paralel evrenlerin varlığına, hatta gerekliliğine dikkat çekiyor.Dördüncü bir boyut kavramı paralel evrenlerin nerede olabileceğine ilişkin bazı ip uçları veriyor.Özellikle Einstein 'ın bu tür evrenlerin karadelikler aracılığıyla nasıl birbirine bağlanabileceğine ilişkin bazı ön bilgiler ortaya koyduğu biliniyor.Aslında paralel evrenler bir dördüncü boyutta aynı uzayda aynı yerdedirler.Fakat araya bir zaman duvarı girmiştir.Paralel evrenler birbirlerine değmeden sonsuz tabakalar şeklinde bir kitabın sayfaları gibi üst üste dizilirler.Paralel evrenler ve kendi evrenimize ait farklı zaman tabakaları(Geçmiş, Şimdi, Gelecek) bu dördüncü boyutta birbirleri içerisine geçerek bir kitabın sayfaları gibi dizilmişlerdir.
Flatland 3 boyutlu oluyor
Flatland'i oluşturan iki boyutlu kağıt tabakasının üzerine ağırlığı olan bir nesne koyalım. İki boyutlu kağıt bu nesnenin ağırlığından ötürü hemen buruşacak ve şekli bozulacaktır.Dolayısıyla iki boyutluluğunu yitirecek, buruşuk bir yüzeyi olmasından ötürü, üçüncü bir boyut, yani derinlik kazanacaktır.Böylece bu yeni üç boyutlu mekanda kütleçekimi denen etki oluşacaktır.Flatland, çukurlaşmasına rağmen yine Flatland olmaya devam edecektir.Fakat şu farkla ki, Flatlandliler bu kez meyilli bir yüzey üzerinde yolculuk yapacaklardır.Buradaki çukurlaşma, hemen akla bir karadelik getiriyor.Bir karadeliğin Flatland'de olduğu gibi üzerinde durabileceğiniz bir yüzeyi yoktur.Sadece nesneyi daha derinlere çeken olağanüstü bir çekim gücü vardır.Flatland'in bir karadeliğe yaklaştığını varsayalım, ne olacaktır o zaman? Flatland'in iki boyutlı evreni karadeliğin çekim etkisine girdiğinde, giderek küçülmeye ve bükülmeye başlayacaktır.Sanki bir huninin kenarlarından içeriye doğru, bir tünele doğru kayıyor gibi olacaktır.



Einstein-Rosen Köprüsü
Einstein ve yakın çalışma arkadaşı Nathan Rosen'in bu karadelik tünellerini matematiksel olarak kabül ettikleri ve inceledikleri biliniyor.Einstein ve Rosen, bu çalışmalarının sonucunda şaşırtıcı bie şey keşfettiler: Karadelik tünellerinin dibi yoktur.Burada, uçlarından birbirlerine bağlı iki huni söz konusudur.Birleştikleri nokta, tünelin ''boğaz'' kısmını oluşturur.Dolayısıyla tünelin bir ucundan giren bir nesne, merkezdeki ya da boğazdaki olağan üstü çekimin etkisiyle, tünelin öbür ucundan dışarı fırlatılır.Öyleyse öbür yanda ne vardır?Öbür yan, yeni bir evrendir, ilkinden tamamıyla farklı bir evrendir bu! İşte bu iki evreni birbirine bağlayan tünele Einstein-Rosen Köprüsü adı verilir.


Dördüncü boyuta açılan tüneller
Einstein ileRosen'in bu konuya ilişkin çalışmaları, üç boyutlu evrenimizde bu türden çok sayıda tünellerin bulunduğunu vurgular.Bu evrensel tüneller dördüncü boyuta açılır.Yani bu da paralel bir evren demektir.Çoğu bilimkurgu yazarı, hatta bazı bilim yazarları, gelecekte uzay yolcularının Einstein-Rosen Köprülerini kullanarak bir evrenden diğer bir evrene( hatta bir zaman diliminden diğerine) sıçrayacaklarından söz ederler.Söz konusu teori güçlü olabilir, bu konuya ilişkin bazı karşı çıkmalar vardır.Albert Einstein ve Nathan Rosen, karadeliklerin, bir evrene, bizim evrenimizden başka bir yere ya da başka bir zamana açılabilecek kapılar olabileceğini öne sürdüler.Kuramsal olarak bu model kanıtlanabiliyor.Bu kuramsal uzay/zaman geçitlerine ''solucan tünelleri'' adı verilmektedir.Diğer ismiyle bu geçitlere ''Einstein-Rosen Köprüsü'' denmektedir.Bu geçitler sayesinde evrenin çok uzak noktalarına çok kısa zamanlarda seyahat etmek mümkündür.
Işık hızının aşılması gerekiyor
Sözgelimi Londra Üniversitesi matematik profesörlerinden John C.Taylor şöyle diyor: ''Bu yerçekimi tarafından uygulanan güçle tek bir evrenin çiftleşmesi bilmecesidir.Bu etki bazı bilim adamlarını öylesine rahatsız etmiştir ki, son zamanlarda merkezden çok uzakta, hemen hemen düz oldukları zaman bu iki dünyanın sonunda birleşmeleri gerektiğini öne sürmüşlerdir.
Fakat biz, bu çok uzaktaki köprünün olması gerekip gerekmediğini bilmiyoruz.Böyle ikiz evrenler hiç görülmemiştir.Ayrıca bunun çok kolayca fark edilmesini de bekleyemeyiz.Çünkü merkezdeki son derece şiddetli çekim alanlarından ötürü ezilip ölmeden, boğazı aşarak bir evrenden diğerine geçmek ancak ışıktan daha hızlı yolculuk yapmakla mümkündür.Işık hızının diğer tüm maddelere olan üstünlüğü, bir karadeliğin içerisinde bile kutsallığını koruyan bir durumdur.''
Beden dayanabilir mi?
Öte yandan paralel bir evrene geçmek için bir karadeliğin içine giren bir astronotun bedeninin bu giderek artmakta olan olağan üstü çekimine nasıl dayanacağı da ayrı bir sorundur.Çünkü astronotun üzerindeki çekim gücü karadeliğin merkezine yaklaştıkça artar.Eğer astronot karadeliğe dik olarak yani, ayakları üzerinde güçlü bir çekim, karadeliğin merkezine daha uzak olan başında ise daha az bir çekim gücü söz konusu olacaktır.
Biz daha derine inince çekim gücünün astronotun bedeni üzerindeki etkisinin farklılığı daha da artacaktır.Bu akıl almaz farklılık onun bedenini uzatıp gerebilecek bir güçtedir.Gerçektende karadeliğe giren birisinin giderek artan çekimin etkisiyle boyca gerilip uzaması söz konusudur.
Görülebilir evrenin ötesi
Bugün kozmologlar evrendeki paralel evrenlerin varlığı üzerinde önemli çalışmalar yapıyorlar.Bazı bilim adamları evrenin ya da evrenlerin sadece ''görülebilir evrenden'' ibaret olduğunu düşünüyorlar.Kuşkusuz bu görüş ortaçağdan kalma ben merkezci bir yaklaşımdır.Bu yaklaşımla ne karadeliklerin, ne de paralel evrenlerin sırları çözülemeyecektir.-------------------------------------------------------
Diğer boyutlar
Yaklaşık 100 yıl önce Reverend Edwin Abbott, Flatland: Birçok Boyutların Çekiciliği adında bir kitab yazdı. Flatland iki boyutlu bir dünya idi.Burada çok çeşitli geometrik şekillerden oluşan varlıklar yaşıyordu.Flatland' daki yaşam, gezegenin sakinlerinden biri olan ''kare'' nin ilginç bir olay yaşadığı güne kadar son derece sakin ve sessizdi.O gün Flatland'a dış uzaydan bir şey geldi. Bu üç boyutlu vucudu olan bir küre idi.Fakat kare, bu ziyaretçiyi, Flatland anlayışı ile sadece kesit, yani bir ''daire'' şeklinde gördü.Küre, karede bazı değişiklikler yaparak onu kendi üç boyutlu dünyasına götürdü.Bir zaman sonra kare, kendi gezegenine döndüğünde kimse ona inanmadı.Toplum dışı kabül edildi ve cezalandırıldı.

2 boyutlu dünyada yaşam
Bir Flatland'lı olamk nasıl bir duygudur? Kuşkusuz bizim dünyamız bize ne kadar gerçek geliyorsa, bir Flatlandlıya da kendi dünyası o kadar gerçek geliyordu.Herhalde o hep aynı düzeyde, ileriye, geriye ya da yanlara gidip geliyor olmalı.Fakat öte yandan ''yukarısının'' ve ''aşağısının'' onun için hiç hiçbir şey ifade etmediği de kesin. Zaten Flatland dilinde bu tür sözcükler de büyük ihtimalle yoktu.
Üç boyut insanı, kendi evrenine ilişkin bilgileriyle Flatlandlılar ilebir takım oyunlar oynayıp onları şaşırtabilir.Sözgelimi, eline herhangi bir cisim alıp Flatland'ın üzerine tutabilir.Cisme arkadan ışık verip, gezegenin üzerine onun gölgesini yansıtır.Bu şekilde oluşan, hızla şekil değiştiren görüntüler Flatlandlılar için oldukça korkutucu olacaktır.Bu durum kuşkusuz Flatland folkloruna da girecek ve bu ışık oyunlarından, ''sürekli şekil değiştiren ve birdenbire kaybolabilen olağanüstü bir yaratık'' söz edilecektir.
Uçan daireler 4.boyuttan mı?
Fakat Flatlandlılar, bu tür bir olaya tanık olan arkadaşlarına pek kolay kolay inanmayacaklardır.Gerçek bir olay yaşamış olmasına rağmen onu hayal görmüşlükle ya da yalancılıkla suçlayacaklardır.
İşte, günümüzde çoğu uçandaire gözlemcisinin başına gelenler aşağı yukarı böyledir.Nitekim bazı araştırmacılar uçandairelerin ve içindeki yaratıkların, uzayın dört ve daha fazla boyutlu mekanlarından üç boyutlu dünyamıza yansıyan görüntüler olduğunu düşünüyorlar.Bugün, bu tür boyutların varlığı kabül ediliyor.Fakat sadece bunların nasıl mekanlar olduğuna ilişkin kuramsal tahminlerde bulunuluyor.
Sürekli değişen görüntüler
Flatland üzerinden küre şeklinde bir cisim geçtiği zaman, Flatlandlılar, onun sadece bir kesitini göreceklerdir.Bu, disk şeklinde bir kesittir.Bunun yerine, bir küp ise daha farklı görünümlere neden olur.Aynı şekilde dördüncü boyuttan bizim üç boyutlu dünyamıza gelen herhangi bir cisim ya da yaratık, çok farklı bir şekilde görülecektir.Tıpkı Flatland'da olduğu gibi, o da sürekli şekil değiştirecektir, aniden kaybolacak ya da ortaya çıkacak, hatta küçük parçalara bile ayrıldığı izlenimini bırakacaktır.
Üst düzeyde yaklaşımlar
Einstein, rölativite teorisinde eğimli uzay, zaman yolculukları ve karadelikleri ortaya koyuyor.Bu öngörülerin bazılarının doğruluğu ve geçerliliği onaylanıyor.Fakat bunlar o kadar üst düzeyde yaklaşımlar ki, birçok kişi tarfından tahayyül bile edilemiyorlar.---------------------------------------------------------
Reverend Edwin Abbott, Flatland adlı öyküsünde, daha yüksek boyutlardan gelen bir ziyaretçinin iki boyutlu bir dünyada neden olduğu karmaşayı ele alıyor.İki boyutlu Flatland dünyasında yaşayan varlıklar geometrik şekilliydiler.Bir gün üç boyutlu bir dünyadan bir varlık(küre) gelince, Flatlandlılar çok şaşırdılar.Çünkü onların dünyası iki boyutlu olduğu için kürenin sadece kesitini, yani bir daire görüyorlardı.Bu daire küçülüp büyüyerek hep şekil değiştiriyordu.Sonunda kayboldu.Flantland, üç boyutlu uzayda, katlanmış bir mekan olabilirdi.Bu bakımdan yukarıdaki şekilde görüldüğü gibi bir FlatlandlıMsn Angel ile bir diğeri(B)aslında birbirlerinden çok uzakta bulunuyorlar(çizimde nokta nokta belirtilen).Eğer A'nın doğal yapısında üçüncü boyutu algılama yeteneği olsaydı B ile karşılaşabilirdi.O zaman bu olay onlar için bir Duyu Dışı Algılama(DDA) olacaktı.
------------------------------------------------------------------------
Evrenin sonsuzluğu, üçboyutluluğun ötesi ve karadelikler yüzyıllardır bilim adamlarının ve sanatçıların zihinlerini meşgul etmektedir.Tasarlanan kuramsal modeller kimi zaman çok basit, bazense insan beyninin sınırlarını zorlayacak nitelikte olmaktadır.
İnsanın görüp algılayabildiği Evren, birçok görülmeyen paralel evrenden yalnızca biri olabilir mi?Gizemciler ve filozoflar sık sık böyle olduğunu ileri sürmüşlerdir.Bilim adamlarıysa, yakın zamana kadar bu görüşü araştırıp sınamanın bir yolu olmadığını düşünüyorlardı.Ama artık fizikçiler, başka evrenleri matematiksel olarak ''betimleyebilen'' kuramlar geliştirmektedir.Hatta fiziğin bazı dalları, böyle evrenlerin varolduğu varsayımına dayanmaktadır.
Genellikle sanılanın tersine, paralel evrenler kavramı, doğrudan bilimsel terimlerle tartışılabilir.Bilim adamları içinde yaşadığımız evrene genellikle faydacı açıdan bakma eğilimindedirler.Evreni uzayın üç boyutunda yer alan fiziksel nesnelerin tümü olarak tanımlamaktadırlar.Böyle bir önerme, yalnızca üç boyutla sınırlı kalmaktadır.Tartışmalarda özellikle bu noktada odaklanmaktadır.Gerçektende, evrenimiz üç boyutludur: kendi evrenimizde bir nesnenin konumunu belirtmek için üç koordinat düzlemine(x, y,z) ihtiyacımız vardır.Evren aynı zamanda sonsuzdur da.Aşağıdan yukarıya, sağdan sola ve önden arkaya doğru uzanan üç doğru boyunca uzaklıklar ölçüldüğünde, bu doğrular uzayda sonsuzca uzatılabilir.Evrenin hiçbir ucu bulunmamaktadır.
Üç boyuttan daha fazlasıda olabilir mi? Matematikçiler, diğer boyutların anlamını kavramakta ve herhangi bir sayıdaki boyutlarda hesap yapmakta bir güçlük çekmemektedirler.Ama insanın üç boyutlu beyni için, diğer boyutların neye benzeyebileceğini kavramak olanaksızdır.Bir benzetmeden yararlanarak, konuyla ilgili kavramlar bir ölçüde açıklanabilir.Üçten az boyutu düşünüp kavramamız mümkün olmaktadır.Örneğin, uzaydaki tek bir nokta kavramını ele alalım.Nokta, hiçbir yönde bir uzanıma sahip değildir; dolayısıyla, matematikçi açısından noktanın boyutu yoktur.Bir doğru ise yalnızca bir yönde uzanır; uzunluğu vardır ama genişliği ve yüksekliği yoktur.Bir düzlem, örneğin bir kağıt üzerinde yer alan herhangi bir çizimse, iki boyuta sahiptir.Hem uzunluğu hem de genişliği vardır ama yüksekliği yoktur.Buna karşılık herhangi bir katı madde üç boyutludur; uzunluk, genişlik ve yüksekliğe sahiptir.
Tam bu noktada durmamız, yeni boyutlar tasarlamamız için bir neden olduğu söylenebilir mi? Kuşkusuz, kuramsal olarak dördüncü bir eksen çizmek mümkündür.Bu, aşağıdan yukarıya, sağdan sola ve önden arkaya uzanan eksenlerin tümüyle dik açı yapan bir doğru olacaktır.Ancak bu doğru, bizim evrenimizde olmayacaktır.;göremeyeceğimiz ve anlayamayacağımız bir boyutta uzanacaktır.Yine de, varolması mümkündür.
Üçüncü Boyut
Bir kağıt parçasının yüzeyinde yaşayan iki boyutlu varlıklar tasarlayalım.Bunlar, Edwin A.Abbott'un tanınmış romanı Flatlanddeki (yassı ülke) iki boyutlu evrenin sakinlerine benzeyecektir.Yassıülkeliler yalnızca iki boyutlu, sağdan sola ve önden arkaya doğru olan uzanımları bilebililer.Hareketleri de kağıdın yüzeyinde yapılabilecek hareketlerle sınırlıdır.Görme algısı için de aynı sınırlılık söz konusudur.Yassıülkeliler üçüncü boyut (aşağıdan yukarıya)hakkında hiçbir şey bilmezler, hatta bunu tasarlayamazlar bile.Bir yassıülkeli, kendisinden sağdan sola ve önden arkaya uzanımlara dik açı yapacak bir çizgi çizmesi istendiğinde, kağıdın yüzeyinde yer almayan böyle bir doğrunun yönünü kestiremeyecektir.Eğer üzerinde yaşadıkları kağıt sonsuz büyüklükteyse, yassıülkeliler de doğallıkla, kendi iki boyutlu evrenlerinin varolan her şeyi kapsadığını düşüneceklerdir.Bu evrenin altında ve üstünde, üçüncü boyutta da bizim üç boyutlu uzayımız olduğunu düşünemezler.Oysa biz, üç boyutlu bakış açımızla, yassıülke evreninin, gerçekliğin ancak küçük bir parçasını oluşturduğunu görebiliriz.İki boyutlu bir evrenden daha fazlasının da varolduğu, bizim için bilinen bir şeydir.Birbirine paralel olan ve birbirinden tümüyle habersiz olarak iki ayrı yassı ülke evreni varolabilir.Aslında, tıpkı bir kitabın sayfaları gibi, herhangi bir sayıda, üst üste yığılmış yassıülke evreni bulunabilir.
Bu benzetmeyi sürdürerek, her biri sonsuz büyüklükte ama dördüncü boyutta birbirinden ayrılmış olarak bulunan birden fazla üç boyutlu evrenin olabileceğini söylemek de mümkündür.Bir yassıülkelinin üçüncü boyutu anlayamaması gibi, insan aklı da böyle bir şeyi sezgisel olarak, doğrudan kavrayamaz; ama bu olasılığın ileri sürülmesini sağlayan çıkarsama da ikna edicidir.Dördüncü bir boyutun(hatta bir beşincinin, altıncının ve daha fazlasının) varolduğundan kuşku duymak için hiç bir mantıksal neden yoktur.Bu durumda, dördüncü boyutta paralel evrenlerin bulunabileceğini de kabul etmek gerekir.
Ancak, her ne kadar paralel evrenlerin varolması mümkünse de, eğer bunlarla etkileşim kurulamaz ya da haklarında hiç bir bilgi edinilemezse, bu düşünce felsefi bir kavram olarak kalmak zorundadır.Ama Einstein'ın genel görelilik kuramı, paralel evrenleri birbirine bağlayan ''köprülerin'' olabileceğini ön görmektedir.Genel görelilik, karmaşık bir kuramdır.Çekim gücünü, uzayı ve zamanı içerir ve bunların iç içe geçmiş olduğunu gösterir.Bu kurama göre bir çekim alanı, uzayda bir kıvrılma yaratır.(Einstein'ın genel görelilik kuramına göre, kütlesi olan her cisim uzay-zamanın eğilmesine yol açar.)Üç boyutlu uzay, dördüncü boyutta doğru kıvrılır.Yassıülke benzetmesi, bu yaklaşıma da açıklık getirebilmektedir.Çekim gücünü ele almak için, yassıülkeyi oluşturan kağıt tabakasının yerine, gerilebilen ve biçim değiştirebilen çok ince bir lastik tabakasını geçirebiliriz(Bu lastik tabaka iki boyutlu bir uzay/zaman çerçevesini temsil eder).Einstein, çekim gücüne sahip ve ağırlığı olan bir nesnenin bulunduğu bir yerde, bu tabakanın buruşacağını ve aşağıya, yani üçüncü boyuta doğru gerilebileceğini ileri sürmektedir.Böyle bir durumda lastik tabaka çukurlaşarak bir kıvrım yapar ama bu eğrilik ve onu yaratan kütle, yassıülkeyle tamamen bağlarını koparmaz yine yassıülke'nin boyutsal çerçevesine bağlıdır.Bundan dolayı yassıülkeliler de bu eğimden aşağıya inebilirler.


Karadeliğe doğru
Aşağıya, üç boyutlu bir uzaya doğru derinlik kazanımı yönünde çıkıntı yapan, çukur biçimindeki bu yassı ülke kıvrımlarının her birinin en uçta kaçınılmaz birsınırı vardır: kıvrıma neden olan çekim gücünün kaynaklandığı yıldız ya da gezegenin yüzeyi.Ama bu kaynak, bir yıldız ya da gezegen yerine, tüm cisimlerin en büyük çekim gücüne sahip olanı, yani bir karadelik de olabilir.Bir kardeliğin, başka bir cismin üzerinde durabileciği bir yüzeyi yoktur.Çekim gücüyle, herhangi bir cismi sürekli içeriye doğru çeker.Karadeliğin içinde kıvrılma öyle şiddetlidir ki, lastik tabaka tıpkı delinmiş gibi bir biçim değişikliğine uğrar ve yassıülkeden üçüncü boyuta açılan bir tünele dönüşür.Bir karadeliğe düşen şanssız yassıülkeliler de, bu tünelden aşağıya doğru çekilecekler ve kendi evrenlerinden ayrılmak zorunda kalacaklardır.
Albert Einstein ve onunla birlikte çalışmış olan Nathan Rosen, karadelik tünellerini matematiksel olarak incelemişler ve şaşırtıcı bir buluş yapmışlardır: tünel, sonsuzca uzayıp gitmemektedir.Bir noktadan itibaren yeniden genişleyerek, başka bir evrenin parçası haline gelmektedir.Yani iki ayrı yassıülke evreni, bir Einstein-Rosen Köprüsü'yle birleştirilebilir.Bu köprü bir evrenden bir karadelik halinde düşmekte, burada uzayın biçimi bozulacak bir huniye benzemekte sonra da ters dönmüş bir huni halinde başka bir evrene açılmaktadır; iki evren de dar bir tünelle birbirine bağlanmıştır.Yassıülkeli bir astronot bir karadeliğe düşerse, beyaz delikten geçerek başka bir evrene ulaşacaktır.
Einstein ve Rosen'ın hesapları, bizim üç boyutlu evrenimizdeki bir karadeliğin içinde neler olacağını da betimlemektedir.Burada da dördüncü boyuta açılan benzer bir tünel vardır.Evrenimizdeki bir karadeliğe düşen bir astronot, sonunda başka bir evrene çıkabilecektir.Başka evrenler düşüncesi yalnızca felsefi bir soyutlama değildir; bizim evrenimize dördüncü boyuttan köprülerle bağlıdırlar.
Birçok bilimkurgu yazarı, hatta bazı bilim adamları da, gelecekte astronotların Einstein-Rosen Köprüleri aracılığıyla gerektiğinde bir evrenden diğerine sıçrayacaklarını tasarlamışlardır.Ancak bu kuram oldukça sağlamsa da, pratiğe ilişkin güçlü itrazlarla da karşılaşmıştır.Her şeyden önce, diğer tüm cisimlerle de olduğu gibi, bir karadeliğe yaklaşıldıkça çekim gücü artar.Ayak üstü düşmekte olan bir astronotun ayaklarındaki çekim gücü, başındakinden daha büyük olacaktır.Bu kuvvetler arasındaki fark çok fazla olacağından, astronot daha karadeliğin kenarına, yani dış etkileme sınırına bile varamadan vücüdu gerilip parçalanır.
Bizi evrenin diğer noktalarına iletebilecek yüksek güçteki çekim merkezleri (çekimsel hortumlar/tüneller) galaksilerin merkezinde bulunabilir.Dolayısıyla, evrenler arasında yolculuk yapmak isteyen bir astronot, bunlardan birine ulaşmak için uzayda çok uzun bir yol katetmek zorundadır.30.000 ışık yılı uzağımızda, Samanyolu'nun merkezinde de böyle muazzam ağırlıkta bir karadelik olabilir.Ama eğer yoksa, karadelik araştırmasını sürdüren astronotun, uygun bir galaksi bulmak üzere milyonlarca ışık yılına varan bir yolculuk daha yapması gerekecektir.
Karadeliğe vardıktan sonra da sorunlar bitmemektedir.Einstein veRosen, Einstein'ın çekim gücü kavramına dayanarak, en basit hesapları yapmışlar ama pek çok ayrıntıyı dışarda bırakmışlardır. Ne yazık ki daha sonraki hesaplamalar, bu ayrıntıların son derece önemli olduğunu ortaya koymuştur.Delikte, huninin tünele dönüştüğü iç etkileme sınırında iki yok edici etkiyle karşılaşılmaktadır.Bir karadeliğe düşen astronot yerçekiminin ezici baskısı altında atomlarına ayrışarak dağılır.Buna göre evrenler arası yolculuk imkansız görünmektedir..
Geçmiş ve Gelecek
Karadelik, sadece uzayın geometrisini bozmakla kalmıyor, zamanın akışında da sapmalara neden oluyor. Son hesaplamalardan anlaşıldığına göre, uzay ve zamanın karmaşık yapısı da karadeliğin ''olay ufku'' (iç etkileme sınırı) içerisinde çarpıklaşmadadır.Uzay ve zaman çerçevesi bu noktada bükülüp bozulmaktadır.
Kardeliğin ezici çekim gücünü aşarak deliğin diğer tarafına geçmek pek olası görünmesede, bilim adamları, Einstein'ın denklemlerinden yararlanarak, başka evrenleri matematiksel olarak betimlemektedirler.Genel görelilik kuramı, başka evrenlerin varolmasının mümkün olduğunu belirtmekle yetinir.Oysa fiziğin diğer bazı dalları, bunların varolması gerektiğini ileri sürmektedir.


Fiziğin diğer büyük dalını oluşturan kuantum kuramı, maddenin enküçük bileşenlerini ve bunların davranışlarını betimler.Kuantum oldukça karmaşık bir kuramdır;ama paralel evrenlerle ilişkisi kabaca özetlenebilir.Gündelik yaşamımızı sürdürürken her karar alışımızda çok küçük bir düzeydede olsa, evrenin geleceğini etkilemekteyiz. Her karar bir yol ayrımında yapılanseçime benzer, bütün bir mümkün gelecekler dizisini bir kenara bırakır.Seçilmeyen yolun varolmaya devam etmesi, bir anlamda onun da aynı ölçüde ''gerçek'' olması mümkün müdür?Bu yol, kendi evrenimizdeki seçmiş olduğumuz yoldan farklı bir geleceğe sahip olarak, başka bir evrene açılıyor olabilir mi? Her karar alışımızda bir yol daha olmakta ve mümkün bir evren bizim evrenimizden bir ağacın ayrılan dalı gibi kendi zaman şeridini yaratarak ayrılmaktadır.Şu anda da, bizimkiyle 'yan yana' pek çok evren olmalıdır.Bunlardan, dördüncü boyutta bize en 'yakın' olanları, fazla farklı değildir; yakın geçmişte alınan kararlardan kaynaklanmışlardır.Daha eskiden alınan kararlarsa, bizimkinden giderek farklılaşmış evrenlerin ayrılmasına yol açmışlardır.

Evreni bir bütün olarak inceleyen kozmologlar, bir süreden beri paralel evrenler olabileceği düşüncesini ciddiye almaya başlamışlardır.Paralel evrenlerin doğa yasaları bizim için tümüyle yabancı olabilir.Hatta kimi paralel evrenlerin bizimkine çok benzeyen çekim yasalarını gerektiren Einstein-Rosen köprüleri bile, bu evrenleri bizim evrenimize bağlayamaz.Bize kavrayamayacağımız kadar yabancı kalmaktadırlar.Bilim henüz o evrenleri betimleyecek düzeyde değildir.
Modern bilimsel buluşlar, paralel evrenlerin mümkün hatta zorunlu olduğunu ortaya koymuştur. Dördüncü boyut kavramı bunların ''nerede'' olabileceğini belirtmekte. Einstein'karadelik üzerine çalışmaları da paralel evrenlerin Einstein-Rosen köprüleriyle nasıl birbirine bağlanabileceğini göstermektedir.Sonsuz sayıda iki boyutlu evrenin görsel olarak tasarımlanabilmesi gibi, birden fazla üç boyutlu evren de olabilir.Bunların her biri sonsuz büyüklüktedir ama bir dördüncü, hatta beşinci boyutta birbirlerinden ayrılırlar.Bizimkiyle birlikte varolan ayrı bir dünya kavramı, uzayda bir dördüncü boyutu gerektirmektedir.Ama üç boyutlu beynimizin böyle bir kavramı görsel olarak tasarımlaması olanaksızdır.Bilim adamları böyle bir modelden yararlanarak, büyük ölçüde biçim bozulmasına uğramış bir uzay parçasıyla birbirine bağlanan paralel evrenleri kurgulamaktadır.Belkide bu olası paralel evrenler bir kitabın sayfaları gibi birbirlerini dikey bir açıda keserlerken kendi evrenimizin geçmiş ve geleceğine ait zaman/uzay sayfaları'da bizim uzayımıza yatay bir açıda dizili olabilirler.Belkide bu farklı 'zaman sayfaları' paralel evrenlerle birlikte aynı doğrultuda birbiri içerisine girmiş bir şekilde 4. boyutta asılı durmaktadır.( Farklı paralel dünyalar )
Yıldızlararası Tüneller
Bazı bilim adamları karadeliklerin, geleceğin yıldızlararası tüelleri, hatta belki de zaman makineleri olabileceğini iddia etmektedirler..Devamlı dönen bir karadeliğe giren bir uzay gemisi onun karanlıkrında kaybolup gidecektir.Hiç değilse bu uzay gemisini dışarıdan gözleyenler için durum böyledir.Ama eğer geminin ekibi merkezdeki tekilliğe çekilip ezilip gitmekten kurtulabilirse, belki de gemi tünelde yoluna devam edip, sonunda bir başka galaksi ya da bir başka boyutta farklı bir evrende yeniden ortaya çıkacaktır.Bu kuramlara göre kaşifler bu yeni evrende bir başka tünele dalıp, yine bambaşka bir evrene ulaşabilirler.Sonunda bizim evrenimize de geri dönebilirler.Bu durumda uzayın herhangi bir noktasında ve geçmiş ya da gelecekte herhangi bir zamanda ortaya çıkabilirler.
Son düzenleyen CrasHofCinneT; 24 Ekim 2008 12:08
Ölmediğine sevindim, hala acı çekebiliyorsun...
CrasHofCinneT - avatarı
CrasHofCinneT
VIP Pragmatist Çılgın Zat...
9 Nisan 2006       Mesaj #9
CrasHofCinneT - avatarı
VIP Pragmatist Çılgın Zat...
Zamanın doğası henüz tam anlaşılamadığından, zamanda yolculuk şimdilik bilim kurgunun egemenliğindedir.Bu konudaki temel veriler şunlardır:

Zamanda İleri Yolculuk Mümkündür.
  • Hepimiz için ortak zaman ileri doğru akmaktadır.
  • Einstein fiziğine göre, bir cisim hızlandıkça, zamanı genişler.
Zaman genişlemesi, cisim için zamanın daha yavaş akmasıdır. Cisim hızlandıkça zamanda ileri gitmektedir. Örnek vermek gerekirse; İkiz kardeşlerden biri ışık hızına yaklaşabilen bir roketle yolculuğa çıkıp geri döndüğünde, Dünyada bıraktığı kardeşini kendinden daha yaşlı bulur.

Zamanda Geriye Yolculuk Mümkün mü?
  • Bunu günümüz fiziği tam olarak çözememiştir.
  • Zamanın doğrusal olmadığı, ve hatta farklı boyutları olduğu ileri sürülmektedir.
Yani ileri, geri'nin dışında sağa, sola, yukarı aşağı gibi zaman yönleri ve paralel uzay zamanların da varlığı olası görülmektedir.

Bazı fizikçiler olay dağılımlarının çok yönlü olduğunu ve bugün oluşan bir şeyin geçmişi değiştirebileceğini iddia etmektedirler.

Ayrıca zamanda geriye doğru yapılacak bir yolculuk zaman paradoksları oluşturabilir. Mesela geçmişe gidip, ebeveyninizin daha siz doğmadan yanlışlıkla ölmesine neden oldunuz diyelim. Biraz düşünün karmaşayı. Daha iyimser durumlarda bile zaman yolcusunun geçmiş tarihte oluşturabileceği sapmaların ortaya çıkaracağı açmazlar epey kafa karıştırıcıdır. Bu bir anlamda silah gibi de kullanılabilir.

Sonuçta, neyse ki bugünlerde zamanda geri yolculuk mümkün değildir.
Son düzenleyen CrasHofCinneT; 24 Ekim 2008 12:08
Ölmediğine sevindim, hala acı çekebiliyorsun...
yüksel2 - avatarı
yüksel2
Ziyaretçi
21 Ocak 2008       Mesaj #10
yüksel2 - avatarı
Ziyaretçi
Zaman Yolculuğunu Araştırma Merkezi © 2005 Cetin BAL - GSM:+90 05366063183 -Turkey/Denizli
Einsten GEÇMİŞE YOLCULUK VAR !
Einstein izafiyet teorisini ortaya attığından bu yana, fizikçiler dünya üzerinde dört boyut bulunduğunu kabül ediyorlar.O zamana kadar bilinen ve kabül gören üç boyut olan uzunluk, yükseklik ve genişliğe ek olan diğer fiziksel boyut ise zaman olarak biliniyor. Matematiksel olarak da kabül gören 4'üncü boyut, diğer üç boyuta eşit değer taşıyor. Ancak insanlar dünya üzerinde üç boyutta, her yönde hareket edebiliyorlar yani, yukarı ve aşağı, sola ve sağa, ileri ve geri. Ancak zamanda sadece ileri doğru hareket edebiliyorlar, zamanda geriye doğru hareket hiçbir zaman gerçekleşmiyor.Fakat fizik kanunlarında, zamanın geriye doğru hareket edemeyeceğini söyleyen bir kural mevcut değil. Zaten Einstein'in bu konuda ispatladığı hareket denklemi de zaman geriye döndürüldüğünde gayet iyi çalışıyor. Ancak henüz hiç kimse zamanda geriye seyahat etmeyi başaramadı.
timemachinemdblkZamanıniki yönlü ya da tek yölü bir yolculuk olup olmadığı konusu, Aziz Agustin'in ''zaman geçici bir şey midir, yoksa her zaman mevcut olmuş mudur'' sorusunu ortaya atmasından bu yana 1500 yıldır insanların kafasını kurcalamayı sürdürüyor.Bundan tam 100 yıl önce H.G.Wells, The Time Machine/ Zaman Makinası adlı romanında bu konunun fizikçilere araştırılmasını önermişti.Mekanda (gerçekte mekan-zaman) istenen yönde yolculuk yapılabildiğine göre, acaba ''zaman içinde de istenen yönde seyahat edilebilir mi'' proplemi teorik fizikçilerin zihinlerini kurcalıyor.
Aşağıda ''Geleceğe Dönüş'' (Back to the future) filminden bazı sahneler görülmektedir ..
ZAMAN3 ZAMAN1 ZAMAN2 future6
İzafiyet Teorisi nedir?
Tam Türkçesi ''Görecelik Teorisi'' olan izafiyet teorisi üç bölüme ayrılır.Bir bölümü çeşitli hızlardaki aralar veya maddelerde geçen zamanın, uzay-zaman içinde değişik konumlarda bulunan gözlemcilere göre ''göreceli'' olduğunu varsayan bir teoridir. Ünlü fizikçi Einstein, sonlu ve eğrisel olduğunu düşündüğü evrenin dört boyutlu olduğunu, dördüncü boyutun zaman olduğunu ileri sürmüştü. Mesela ışık hızına yakın bir süratle giden bir uzay gemisini, dünyada ikizi bulunan birinin kullandığını varsayalım. 10 yıllık bir seyahate çıkıp dünyaya geri döndüğünde, uzay gemisini kullanan ikiz, dünyada kendisini bekleyen ikizinden daha genç olarak dünyaya ayak basacaktır. Uzay gemisini kullanan ikiz ışık hızına yakın bir süratle hareket ettiği için, onun saatiyle on yıl , dünyadaki kardeşinin saatiyle 15-20 yıl olabilecektir.

1985x
ZAMAN MAKİNASI
1985x1Ahlak bilimciler bu durumu hilekarlık olarak nitelendiriyorlar. Onlara göre eğer mevcut doğa gerçekten zamanın geri gitmesine izin veriyorsa, bunu gerçekleştirmenin de bir yolu olmalıdır diyorlar. Son günlerde Princeton Üniversitesinden bir fizikçi, kuramsal olarak zamanda geri yolculuk yapmanın mümkün olduğunu ortaya çıkardı.
Fizikçi Richart Gott'un bu teorisi, son derece saygın bir fizik dergisi olan Physical Review Letters'da yer aldı. Bu teori, Einstein'ın İzafiyet Teorisi'nden yola çıkarak hayali bir zama makinası yaratıyor ve şunu öne sürüyor: ''Zaman ve uzay her ikiside çok geniş kütlelerle karşılaşınca veya ışık hızı civarında bir süratle hareket edince kırılıyorlar.''
Bu öneriyi ortaya atan ilk kişi Gott değil. 1988 yılında, California Üniversitesinde çalışmalarını sürdüren teknoloji fizikçisi Kip Thorne ve iki çalışma arkadaşı da kendi teorik zaman makinalarını ortaya çıkarmışlardı ve bu çalışma da aynı derginin eski sayılarından birinde yayınlanmıştı.
Caltech adı verilen bu zaman makinası, fizikçiler tarafından karadeliklerin çekirdeğinde bulunduğu kabül edilen, kurtdelikleri içinde hareket etmeyi mümkün kılıyor. Karadeliğin çekirdeğindeki yoğunluk ve çekimin altında uzay, bir tünel meydana getirecek şekilde eğriliyor. Bu tünel dünyanın herhangi bir yerinde rastlanacak olan atom parçacığından bile daha dar olarak teşekkül ediyor. Tünelin bir ucundan giren herhangi bir cisim, diğer uçtan derhal dışarı çıkıyor, hatta bazı özel durumlarda geçmişe de hareket ediyor. Bu zaman makinesinin kullanılmasının ne derece mümkün olduğunu görmek oldukça zor. Zaman makinesinin, içinde insan karadelikteki ezici basınçtan etkilenmemeli ve tek bir atomdan bile daha dar olan ucundan dışarı çıkabilecek şekilde kendini küçültmeli. Daha da fazlası kurtdeliği, patlamaya meyilli olduğu durumlarda, hemen arkasından bir ikincisi meydana gelmeli ve bir açıdan bu tüneli açık tutmayı sağlamalıdır.
Bu konuda Gott'un fikirleri de şöyle: '' Thorne'un bu makinesi fazla akıllıca bir şekilde düşünülmemiş. Ancak bu fikir benim de yola çıkarak başka türlü bir zaman makinesi ortaya çıkarmamı sağladı. Gott'un zaman makinesi Thorne'nun kinden daha basit. Karadelikler ve kurtdeliklerine yer vermiyor. Sadece ışık hızında hareket eden bir uzay gemisi ve uzaydaki kozmik hatlara yer veren bir teori. Aynen kurtdelikleri gibi kozmik hatların evrende varolsa da olmasa da, sadece teorik düşünceler açısından varlıkları kabül ediliyor.
SABİT SICAKLIK
Büyük patlamadan kısa süre sonra ortaya çıkan ve erken evren dönemindeki enerji sahalarını tarif eden teorilere göre, fizikçiler doğru koşullar altında çok uzun, çok ince hatlar halindeki saf enerji hatlarının soğuyacakları yerde ısılarını sabit tuttuklarına inanıyorlar. Bu enerji hatları son derece ince olmasına rağmen bir o kadar da yoğunlar.
Öylesine yoğunlar ki her santimetre karesinde binlerce trilyon ton kütle bulunuyor. Bu büyük kütle enerji hattının etrafındaki alanın bükülmesini sağlıyor. Böylece uzay bükülmüş bir mercek haline geliyor. Aynı ışı kaynağından, örneğin bir yıldızdan yola çıkan iki ışın, tamamen değişik iki yoldan hareket edebilirler. Enerji hattının iki ayrı yüzünden hareket eden ışınlar, hareketlerini aynı yerde noktalarlar. Bu teorinin odak noktası şuradan kaynaklanıyor, iki ışının izlediği yolların uzunluğu, ışık kaynağının pozisyonuna göre birbirinden farklı olabilir. Işığın her zaman aynı hızla hareket ettiği de ispatlanmış olduğundan, bu iki ışından bir tanesinin hedefine ulaşmasının daha uzun sürdüğü anlaşılır.
future1 future2future3 future4 future5
İşte Gott'un zaman makinesini ortaya çıkaran değişiklik de bu. Işık hızının yüzde 99,9999'u hızıyla giden ve iki yoldan kısasını seçen bir uzay gemisi hayal edin. Kuramsal olarak uzay gemisi ışın enerji hattının uzak noktasına, uzun yolu seçen ışınla aynı zamanda varacaktır. Gerçekte, gemi ışıktan daha hızlı uçuyor. Böylece kabül edilen izafiyet kanunlarınca zamanda geriye doğru hareket ediyor demektir. Karışık sebeblere göre, uzay gemisi enerji kaynağının etrafında tam bir tur yapmalıdır; bunu tek bir hat değil, birbirini neredeyse ışık hızıyla geçen iki enerji hattı gerçekleştirilebilir. Her bir hatta gelişte yeniden enerji yüklenmektedir.İşte üzerinde çalışılması gereken esas konu da budur. Gott çalışmaları konusunda şunu söylüyor: ''İzafiyet Teorisine diğer fizikçilerden ve astrofizikçilerden çok fazla ilgim var.''
Bunu sebebi fizikçilerin gerçekten zamanda geriye doğru yapılacak bir geziye inanmamaları değil. Bu seyahat gerçekleştiği taktirde fiziğin esas kurallarından bazılarını tehdit edecektir. Bir etkinin bir sonuçtan önce gelmesi neyi ifade eder? Eğer bilim kurgu gibi düşünülürse, zamanda seyahat eden bir insan geçmiş zamanlara dönerek, kendi büyükannesini daha erken yaşta öldürebilir.Böyle bir mevhum şimdilik mana ifade etmiyor, ancak Gott ve Thorne'nin teorileri doğrulanırsa bunun bir manası olmalıdır.Gott bu konuda şöyle söylüyor: ''Bir noktada fizik mekanizma oluşturmalıdır.Bu sayede bazı şeylerin yasak olduğunu veya onlarla yaşamayı öğretmelidir.'' Elimizdeki iki örnek, bu paradoksu daha fazla görmezlikten gelemeyeceğimizi ortaya koyuyor.
future7 ZAMAN4 deloreanrr
Hiçbir yazı/ resim izinsiz olarak kullanılamaz!! Telif hakları uyarınca bu bir suçtur..! Tüm hakları Çetin BAL' a aittir. Kaynak gösterilmek şartıyla siteden alıntı yapılabilir.

Benzer Konular

5 Temmuz 2014 / nötrino Uzay Bilimleri
27 Haziran 2015 / ThinkerBeLL X-Sözlük
22 Nisan 2012 / HeliX Taslak Konular