MsXLabs

MsXLabs (https://www.msxlabs.org/forum/)
-   Müzik tr (https://www.msxlabs.org/forum/muzik-tr/)
-   -   Ruhi Su (https://www.msxlabs.org/forum/muzik-tr/13507-ruhi-su.html)

ass 13 Eylül 2006 00:56

Ruhi Su
 
Ruhi SU

1912 – 20 Eylül 1985. Van’da doğdu. Asıl adı Mehmet’tir. 1. Dünya Savaşı yıllarında ana babasını yitirdi. 10 yaşına kadar yoksul bir ailenin yanında yaşadı. Daha sonra Adana Öksüzler Yurdunda yatılı okudu. İlkokul 4. sınıfta keman çalmaya başladı. 1925 yılında Ankara’da kurulan Musiki Muallim Mektebini kazanmasına karşın, öksüzler yurdundaki öğrencilerin askere alınmasından dolayı İstanbul’da bir askeri okula gönderildi. Okuldan kaçarak Ankara’ya gidip müzik okumak istedi ancak yakalanarak geri gönderildi. Daha sonra çürüğe çıkarak okuldan ayrıldı. Daha sonra kemanıyla katıldığı sınavdan sonra son sınıfın bir altından Musiki Muallim Mektebine alındı.

1935–36 yıllarında Riyaseticumhur Filarmonik Orkestrasında (Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası) görev aldı.

1936 yılında Musiki Muallim Mektebini bitirdi ve kemanı bırakarak şana geçti. Daha sonra (1942) Devlet Konservatuarının şan bölümünü bitirdi. Çeşitli okullarda öğretmenlik yaptı. Ankara Radyosunda yayımlanan çeşitli türkü programları düzenledi.

Devlet opera sanatçısı olarak birçok operada görev aldı. Bu görevi 1952 yılında tutuklanmasına dek sürdü.

Ölümüne dek türkü söylemeyi sürdüren Ruhi Su, Pir Sultan’dan Karacaoğlan’a değişik ozanların türkülerinden oluşan 12 uzunçalar hazırladı. Yazıları ve şiirlerini ise “Ezgili Yürek” adlı bir kitapta topladı. Ayrıca çeşitli halk oyunlarını notaladığı “Türk Halk Oyunları”adlı bir kitabı yayımlandı.


BARIŞ 14 Kasım 2006 09:03

Ruhi Su
 
RUHİ SU
1912'de Van'da doğdu. 20 Eylül 1985'te İstanbul'da yaşamını yitirdi. Bas bariton, Türk hal müziği yorumcusu, besteci ve şair. Birinci Dünya Savaşı sırasında ailesinin bütün üyelerini kaybetti. 10 yaşına kadar yoksul bir ailenin yanında büyüdü. İlköğrenimini Adana Öksüzler Yurdu'nda yatılı olarak yaptı. Bu dönemde müzik yeteneği ve sesinin güzelliğiyle dikkat çekti. Müzik öğretmeninin desteğiyle keman dersleri aldı. Bir süre askeri liseye devam etti. Ortaöğrenimini Adana Lisesi'nde parasız yatılı olarak tamamladı. 1936'da Ankara Müzik Öğretmen Okulu'ndan mezun oldu. Aynı Yıl Riyaseti Cumhur Filarmoni Orkestrası'nda (Cumhurbaşkanlığı Filarmoni Orkestrası) kemancı olarak çalışmaya başladı. Bir süre sonra kemanı bırakarak şan çalışmalarına yöneldi. Ankara Devlet Konservatuvarı'nda yeni oluşturulan Opera Bölümü'ne kabul edilen ilk 4 öğrenci arasındaydı. 1942'de konservatuvardan mezun oldu, Ankara Devlet Opera ve Balesi'nde çalışmaya başladı. Birçok operada önemli roller aldı. Hasanoğlan Köy Enstitüsü'nde müzik öğretmeni olarak çalıştı. Halk türküleriyle ilgilendi. Halk türkülerini kendi geliştirdiği özgün üslubuyla söyleyebilmek için saz çalıştı. 1943-1945 arasında Ankara Radyosu'nda halk türküleri söyledi. İlk konserini 1944'te Ankara Halkevi'nde verdi. Türkiye Komünist Partisi'ne yönelik operasyon sırasında tutuklandı, operadaki görevine son verildi. 5 yıl cezaevinde yattı. 20 ay Konya'nın Çumra ilçesinde polis gözetiminde kaldı. Uzun bir aradan sonra 1960'ta İstanbul'da tekrar seyirci karşısına çıktı. 1981'de Avustralya'ya giderek Türk göçmenlere konser verdi. Yurtdışında birçok konsere katıldı. Son konseri 6 Şubat 1983'te Abdi İpekçi Barış ve Dostluk Haftası'nda düzenlendi. Sanat yaşamı boyunca 16 45'lik plak, 12 uzunçalar plak doldurdu. Kendi şiirlerinin yanısıra Nâzım Hikmet'ten, Türk halk ozanlarından ve diğer şairlerden çeşitli şiirleri besteledi. Şiir, yazı ve konuşmalarını 1975'te basılan "Ezgili Yürek" adlı kitabında topladı. Anısına hazırlanan "Ruhi Su'ya Saygı" kitabı da 1986'da yayınlandı.



BARIŞ 21 Kasım 2006 23:31

Ruhi Su
 
Mehmet Ruhi Su, 1912'de Van'da doğdu. Çocukluğunu yanlarına verildiği yoksul bir aile ve öksüzler yurdunda geçirdi. Bir ara İstanbul'da askeri okullarda okudu, ancak müzik sevgisi onu yeni arayışlara itti. Çocukluğunun ve gençliğinin gelişiminde en büyük etkiyi Karacaoğlan'ın yurdu Çukurova'nın çevresinden ve insanlarından aldı. İlkokulun dördüncü sınıfındayken Mehmet Tahir adlı öğretmeninin teşvikiyle keman çalışmaya başladı. Adana Öğretmen Okulu'nda okurken, Ankara'ya Müzik Öğretmen Okulu'na girmeyi başardı. Cumhurbaşkanlığı Orkestrası’na seçildi, konservetuarın opera bölümünde de okudu ve daha sonra da Devlet Operası'nda çalıştı, bir süre radyoda türkü söyledi. 1936'da Ankara Müzik Öğretmen Okulu'nu, 1942'de Ankara Devlet Konservatuvarı Opera Bölümü'nü bitirdi. Türküler, gerek yapıları, gerek muhtevalarıyla kişiliğini bulduğu tek çalışma alanı oldu. Halkımızın içinde bulunduğu koşulları düşünürken dünya görüşünden dolayı 1952'de Devlet Operası'ndaki görevine ve söylediği bir türkü yüzünden radyodaki işine son verilen Ruhi Su, 1952-57 yılları arasında hapis yattı. Cezaevinden çıktıktan sonra kendini bütünüyle türkülere verdi. 1960'ta İstanbul'da Taksim Belediye Gazinosu'nda sahneye çıkan Ruhi Su, bir yandan da halk türkülerini kaydedip, arşivleme görevini üstlendi. Söylediği türkülerdeki siyasi vurgular yüzünden aleyhinde kampanyalar başlatılan ve işini kaybeden sanatçı, türküleri derleyip, yeniden yorumlama işine kendi başına devam etti. 1975'te Dostlar Korosu’nu kurdu. 1978'den sonra ürettiği kasetlerle halk müziğinin, yaygınlaşmasına büyük katkıda bulundu. Ruhi Su, 12 Eylül yönetiminin engellemeleri yüzünden yurtdışında tedavi şansı bulamadı ve 20 Eylül 1985'te öldü. Ruhi Su'nun cenaze törenine binlerce kişi katıldı ve cenaze 12 Eylül döneminin ilk büyük kitle gösterisi haline dönüştü. Konserleri ve plaklarıyla dünya çapında ün kazandı. Türk halkına bağlılığını, benzersiz bir eylemle, bu halkın müzigini evrenselliğe ulaştırarak kanıtladı. Ruhi Su, yüzyıllardan günümüze miras kalan halk türkülerimizin usta bir yorumcusuydu. Halkın içinde derlediği türkülerimizi, duygularıyla halk gibi, tekniğiyle bir batılı gibi söyledi yıllarca. Yasaklandı yılmadı. Hapisler, sürgünler... Su, yine türküleriyle feryat etti. "Hükümetlerin başa geldikten sonra en büyük icraatları, koroyu kapatmak, Ruhi'yi susturmaktı" diyor Sıdıka Su. Ama o yine de "en güzel aşklarını" türkülerde yaşadı. Ruhi Su'nun ölümünden sonra, Ruhi Su'yu yaşatmak adına tüm mücadeleleri eşi Sıdıka Su üstlenmiş. 45'liklerin, uzunçalarların devri kapanmıştı, onları kasede çevirmiş, "CD'ler daha uzun ömürlü" demişler, bu kez CD'ler için uğraşmış. "Kurumsallaşmak gerek" demişler, vakıflaşmanın yollarını aramış. Dost yardımlarla, dost uğraşlarla kurulan bir vakıfları var şimdi: "Ruhi Su Kültür ve Sanat Vakfı." "Ruhi Su zamanında böyle bir şey olmadı. Zaten Ruhi Su da çok fazla yaklaşmazdı vakıf fikrine. Vakıfların Türkiye'de nasıl çalıştığını biliyordu. Kendisi için de böyle bir olanak söz konusu olduğu zaman, arkadaşlarına, böylesine bir şeye hiç kalkışmamalarını söylemişti. Bir vakfı geliştirmenin, parasal sorunları çözmenin çok zor olduğunu düşünüyordu. Ama vakfın kurulması yönünde çok istek vardı. Bizim tek amacımız Ruhi Su'yu yaşatmak." Sıdıka Su'nun Beyoğlu'ndaki evinde Ruhi Su'yu bir an olsun unutmak mümkün değil. Evin neredeyse tüm duvarlarında, dost ellerin çizdiği Ruhi Su portreleri; çekilmiş konser fotoğrafları... Beraber yıprattıkları tüm eşyalar hâlâ duruyor. Bir zamanlar o koltukta sohbet ettiklerini, seramik çaydanlıklarından çay içtiklerini düşünmek ve yine o bardaklardan çay içmek, inanılmaz heyecanlandırıyor insanı. O bilindik fotoğrafından anımsadığımız, üzeri yün kaplı sallanan sandalyesi, denize bakıyor şimdi. "Yıllarca sıkıntı çektik" diyor Sıdıka Su. "25 yıl Şişli'de küçük bir çatı katında yaşadık. Daha sonra terası odaya katıp salonu büyüttük. Dört yıldır ise bu evde oturuyorum. Eşyalar aynı eşyalar, ama ev, aynı ev değil. Ruhi'nin bu evi görmesini, burada da yaşamasını çok isterdim..." Ruhi Su'nun müziğe ilgisi küçükken başlamış. "Ruhi savaşın yetim bıraktığı çocuklardan. Doğumu, I. Dünya Savaşı sıralarına denk geliyor. Çocuğu olmayan bir ailenin yanında Adana'da kalmış Ruhi. O zaman savaş yüzünden köyde erkek falan kalmamış tabii. Köyün bilhassa kadınları, Ruhi'ye hep türkü söyletirlermiş. Hatta köyde ezan okuyacak hoca bulamadıklarında Ruhi'ye ezan da okuturlarmış." Ruhi Su, Adanalı yoksul ailenin yanında kalırken, bir komşusu yardımıyla, öksüz yurdu Darül Eytam'a yerleştiriliyor. Ve ilk kez o yurtta öğreniyor ki, dünyada "oyun" diye bir şey var. Öksüzler yurdundan sonra, Askeriye'nin "Tüm mezun olmuş öksüz çocuklar, Askeri Liselere kaydedilecektir." emriyle İstanbul'a Halıcıoğlu Askeri Lisesi'ne geliyor. Oysa tek isteği Müzik Öğretmen Okuluna girebilmek. Bir yolunu bulup Askeriye'de kendisini çürüğe çıkartarak, Ankara Müzik Öğretmen Okulu'na kaydoluyor. Oradan mezun olduktan sonra da Ankara Konservatuvarı'nda opera eğitimi alıyor. Ama türkülerden hiçbir zaman vazgeçmiyor. Sıdıka Su da, o zamanlar, radyoda türkü söyleyen Ruhi Su'nun sesiyle tanışıyor. "Ruhi, o zamanlar, radyoda türkü söylerdi. Tanışmıyoruz tabii. 15 günde bir, pazar sabahları saat 10'da, ailece toplanırdık radyonun başına. Annem, Ruhi'nin sesini duyduğu zaman, yemek yapıyorsa, önlüğünü çıkarıp, ellerini yıkayıp Ruhi'yi dinlemeye gelirdi. Müthiş bir saygı duyardı ona." İlerici bir ağabeyi, dünyaya aydın bakan bir de annesi varmış Sıdıka Su'nun. Bir dolu şeyinin annesi sayesinde oluştuğunu ekliyor sözlerine; "Mutlaka okumamı isterdi, mutlaka çalışmamı." Evet, Sıdıka Su, annesinin de istediği gibi, okuyor. Felsefe bölümüne giriyor ama nasıl güzel bir tesadüfle; "O zamanlar sınavlara gireceğim. Hukuk istiyorum. Ağabeyim de hapse girmiş, çıkmış o zamanlar. Çok ilerici, aydın bir insandı ağabeyim. Tabii dolayısıyla çevresi de. Nâzım Hikmet, o zamanlar Bursa Cezaevi'nde yatıyor. Ben de ziyaretine gidiyorum. Birgün ne okumak istediğimi sordu; 'Hukuk' dedim. O zaman benim çok da bir şeyden haberim yok. 'Felsefe oku' dedi bana, sebeplerini de anlattı. Ve ben gerçekten de felfese okudum." Çok da uzun sürmemiş Sıdıka Su'nun her şeyden bi'haber olması. Ankara Dil Tarih'te okurken, yine ağabeyinin vasıtasıyla Ruhi Su'yla tanışmışlar. Okulda bir koro kurmuş Ruhi Su, Sıdıka Su da o koroda. "Birkaç ortak arkadaşımız vardı Ruhi'yle. Ankara'yı bilir misiniz bilmem, işte o arkadaşlardan biriyle Ulus'a doğru yürüyoruz; ortada arkadaşımız, bir tarafında ben, bir tarafında Ruhi... Ben sürekli konuşuyorum, ordan burdan bahsediyorum, Ruhi hiç konuşmuyor. 'Allah Allah' diyorum ben de kendi kendime. Neyse, biz arkadaşla sohbet ede ede vardık Ulus'a. Ben yurtta kalıyordum. Tam ayrılacağız birbirimizden, Ruhi: 'Konuşamadım, kusura bakma. Hava çok soğuk ve benim akşama oyunum var' dedi. Konserlerinden önce kesinlikle konuşmaz, sesine hep dikkat eder, soğuk havalarda özellikle özen gösterirdi..." Evlendiler. Ancak birbirlerinden sakladıkları birer sırla. İkisi de TKP'liydi... Ta ki bir tesadüf, TKP içerisinde, aynı görev yerinde buluşturana kadar. Ancak, buradaki görev birlikteliği uzun sürmedi. TKP'ye ağır darbeler indiriliyordu, bir dolu insan tutuklanıyordu ve onlar artık, "sıralarını" bekliyorlardı..."Sıra bize de geldi. Beni Ruhi'den bir gün önce gözaltına aldılar. Ruhi, ilk gün kapıyı açmamış. Birbirimizden haberimiz de yok. İkimizi de İstanbul'a götürdüler. 5'er yıl hüküm giydik. Cezaevinde de evlendik. Sonra, Ruhi'yi, erkek arkadaşlarıyla beraber Adana Cezaevi'ne, beni de, Sevim Belli ile beraber Sultanahmet Cezaevi'ne yolladılar."Sıdıka Su, eşine, 5 sene boyunca türkülerin de yasak edildiğini söylüyor. Beş sene boyunca Ruhi Su'ya sazı verilmemiş, türkülerine ancak, hapishane arkadaşlarının paspas tahtasından yaptıkları sazla kavuşabilmiş. 5 yıl boyunca, haftada yalnızca 10 dakika görüşebilmişler. Sonrasında, Sıdıka Hanım Ankara'ya, "O zamanlar, kadınları nerede tevkif ettilerse, oraya sürgüne gönderirlerdi.", Ruhi Su ise, Konya'nın Çumra Kasabası'na yollandı: 20 ay sürgün... Kanunen, sürgün edilmişlerin, eşlerinin yanına nakledilmeleri gerekiyordu ve Ruhi Su, 3-4 ay sonra Ankara'daydı. 20 ay boyunca zorluklar, işsizlikler, atmak için kilometrelerce yürünen sabah-akşam imzaları...Sıdıka Su'nun evinde, o günlerden bir anı var: Renk renk, boy boy gaz lambaları... "İkimiz de lambalara çok meraklıydık. Nerede hoşuma giden bir lamba görsek, hemen alırdık ve o gün dünyanın en mutlu insanları biz olurduk, evimize lamba aldık diye... Şimdi düşünüyorum bunları." Daha sonra, ver elini İstanbul. TKP üyeliği nedeniyle aldığı hapis cezasıyla, Sıdıka Su, Dil-Tarih'ten atılmıştı. Ama yıllar sonra af çıktı ve "hakkım onlarda kalmasın" diyerek diplomasını aldı. Ancak hiçbir zaman öğretmenlik hakkını geri alamadı. "Ruhi de, operaya kabul edilmedi. Hiçbir zaman düzenli işimiz olmadı. Ruhi özel işler yaptı; kulüplerde çaldı, film müzikleri yaptı... O sıralarda oğlumuz doğmuştu. Ben böbreklerimden rahatsızdım ve ancak evde çalışabiliyor, Ilgın'a bakabiliyordum." Baskılardan ve yasaklardan, koro da nasibini alıyordu tabii... Koro, Genco Erkal'ın, Ruhi Su ile beraber çalışmak istemesinden sonra oluşturulmuş. Genco Erkal ve beraber çalıştığı tiyatro grubuyla (Dostlar Tiyatrosu), Ruhi Su ve Sümeyra Çakır, Pir Sultan Abdal'ı sahneye koydular. Genco Erkal oynuyor, Ruhi Su ile Sümeyra da Pir Sultan türkülerini, 10-15 tiyatrocudan oluşan koroyla beraber söylüyordu. Daha sonra aynı ekiple, Köroğlu'nu sahneye koydular. Bir koroya ihtiyaç olduğu kararını aldıktan sonra da, açtıkları bir sınavla 50-60 kişiden oluşan "Dostlar Korosu"nu oluşturdular. "Artık öyle bir hale gelmişti ki, Ruhi ne zaman plak çıkartsa, Dostlar Korosu'yla bir açılış yapıyordu. 'Ruhi Su Dostlar Korosu' adını ise, Ruhi'nin ölümünden sonra ben koydum." Sıdıka Su'nun söylediğine göre, Ruhi Su'ya ve koroya gelen baskı ve yasaklamalar, gelen iktidarlara göre değişiyordu. "Mesela Demirel hükümeti, hep kısıtlama getirmiştir. En rahat(!) dönemse Ecevit zamanı olmuştur. İşte o dönem Ruhi, iki defa televizyona ancak çıkabilmiştir." 27 Mayıs'tan sonra, Türkiye İşçi Partisi'nin kurulması ve sivil toplum örgütlerinin özel çalışmalarıyla, Ruhi Su'nun ancak konserler verebildiğini ekliyor sözlerine: "Başka türlü olanak yoktu zaten. Ruhi, bunun için hep dost evlerinde falan söylerdi. Dört gözle beklerdi, hani birisi evini açsa da, Ruhi türkü söylese..." O baskılar olmasaydı, "her şey daha farklı olurdu" diyor Sıdıka Su, sesinde kederle... 12 Eylül'den sonra, Ruhi Su, artık tamamen yasaklıydı. Baskılardan yılansa, yalnız yaşlı bedeniydi... "Hastalığı da başladı o sıralarda. Ruhi, ağrılarının, yaşlılığından kaynaklandığını söylüyordu. Oysa Ruhi hiç yaşlanmayan bir insandı. Bir kere, sesi hiç bitmedi. Yalnız o, başlangıçta, çok da önem vermedi bu ağrılara."<BR>Ruhi Su'nun başlangıçta önem vermediği o ağrıların çözümü, yalnız yurtdışındaydı ve bu kez önem vermeyen bürokrasiydi: "PASAPORT ALAMAZ..." Ruhi Su, hapisten çıktıktan sonra, bir daha operaya kabul edilmemişti. 1952 yılından sonra, tam 12 yıl emek verdiği opera binasına bir daha hiç girememişti. "Asıl sanatçı kişiliğimi türkülerde kanıtladım, derdi ama, operada çalışmaktan büyük bir zevk alırdı. Ankara'da olduğumuz süre boyunca, hep opera binasının önünden geçmek, o binayı görmek isterdi. 12 yıl çalıştıktan sonra orayı 'kendi evi' gibi görüyordu. Israrla o binanın önünden geçmişti ve ısrarla ilgisizlik görmüştü.


AeraCura 17 Temmuz 2009 14:57

Değerli bir müzisyenimizdi,opera yaşamı boyunca adından söz ettirmiş,aranan isimlerden biri olmuştur : Ruhi Su…
Onu, türkülere getirmiş olduğu yeni boyutla tanıdım ben,halk şiirini,Karacaoğlan’ı,Yunus Emre’yi,Mevlana’yı dinledim sesinden ve mest oldum… Nazım Hikmet’in şiirlerinin coşkunluğunu hissettim,Nazım’ın şiirlerini daha da çok sevdim…
Halk şiirine ilgi duyanların mutlaka bir kere de olsa dinlemesini tavsiye ederim…
Yunus Emre’nin “Bana seni gerek seni” şiirini seslendirişi eşliğinde Ruhi Su:
Ölüm yıldönümünde onun için yazılan bu yazı onu kısa ve öz biçimde tanıtacaktır bizlere…
20 Eylül 1985′de yitirdiğimiz Ruhi Su’nun yaşamı boyunca tek uğraşı müzik olmuştur. İlle de türküler. Türkülere olan tutkusu çocuk denecek yaşında başlamış ve ona müzik dünyasının kapısını türküler açmıştı. Büyük bir yaşamın küçük bir özeti şöyle: 1912 de Van’da doğdu. Adana da büyüdü. Öksüzler yurdunda okudu. Çocukluğu hep zorluklar içinde geçti ama, kişiliğinin biçimlenmesinde bu zorluklar, Torosların çarpıcı, etkileyici doğası ve müzik tutkusu ile birlikte ilk çekirdeği oluşturacaktı.
http://img.blogcu.com/uploads/ezginingunleri_su.jpg

İlkokulun dördüncü sınıfında keman çalmaya başladı. 1936′da o zaman ki adıyla Musiki Muallim Mektebini, 1942′de Ankara Devlet Konservatuarının şan bölümünü başarıyla bitirdi. Aldığı klasik batı müziği eğitimi, ömrü boyunca kendini adadığı türkülerin yorum icrasına yaklaşımının kurumsal temelini oluşturdu aynı yıllarda Ankara cebeci ikinci ortaokulunda ve Hasanoğlan Köy Enstitüsünde büyük bir koro oluşturdu. Ankara radyosunda on beş günde bir yayınlanan türkü programları düzenledi, dil tarih ve coğrafya fakültesinde büyük bir koro oluşturdu. Ankara devlet operası sanatçısı olarak, Bastien Bastienne Satılmış Nişanlı, Madame Butterfly, Fidelio, Tosca , Yarasa, Aşk iksiri, Rigoletto, Figaro’nun düğünü maskeli balo ve konsolos gibi operalardaki başarılarıyla, bas bariton Ruhi Su, müzik çevrelerinde ilgiyle izlenen bir müzisyen olmuştur.

12 Kasım 1952′de tutuklanarak İstanbul’a gönderildi. 141. maddeden yargılanarak 5 yıl hapis, 20 ay gözetim altı hükmü giydi. Böylece Ruhi nin opera yaşamı noktalanmış, türkülerine yeni bir boyut, buruk bir tat ekleyen başka bir dönem başlamış oluyordu. Bilinçli bir tavırla türküler üzerine çalışmaya başladığı 1938 yılından, ölümüne kadar, hapishanenin ağır koşulları, engellenmeler yasaklanmalar, hiçbir şey Ruhi’ye türküler söylemekten onlar üzerinde aralıksız çalışmaktan, korolar oluşturarak türkülerini öğretmekten olanak bulduğu zaman konserlerde, resitallerde, olanak verilmediği zaman dost evlerinden, gece kulüplerine kadar, elverişli elverişsiz her ortamda türkülerini söylemekten alıkoyamadı. Türkülerin anlam ve içeriği dünya görüşünü biçimlendirmekte; dünya görüşü, türkülerini sevip yorumlamakta belirleyici etken oldu. Sanatçı-toplum ilişkilerini bilinçle, sevgiyle besleyerek her zaman diri, işlevsel tuttu. Ne sanatından en küçük bir ödün verdi ne sağlam dünya görüşünden. Kendini sanatına sanatını halkına adadı. Böyle bir yolda büyüdü. Ölümsüzleşti.
Hiç kuşku yok ki 73 yıllık yaşamı boyunca büyük güçlüklerle karşılaştı. Çok acılar çekti. Ama hep direndi hiç yılmadı ve sazı eşliğinde türkülerini söyleyebildikçe müziğini duyurup yaşattıkça geniş kitlelere benimsettikçe mutlulukların en güzelini ta içinde yaşadı. Türküleriyle nerelerden seslendiyse, o yerler birer sanat merkezi oldu. Sarsılmayan sanatçı kişiliğinin saygınlığı ve ağırlığıyla yurt içinde yurt dışında, bilinç, insan sevgisi, coşku ve inançla yoğrulmuş belirli düşünce hareketinin vazgeçilmez bütünleyicisi oldu. Bilinçlendirdi coştu, coşturdu ; hep bir şey vererek, kendine bir şeyler katarak öğretti, öğrendi. Bin bir güçlüğü aşarak derlemeler yaptı. Çok zengin bir türkü repertuarı oluşturdu. Dostlar korosunu kurarak onlarla birlikte konserler verdi. 45′lik plaklar, uzunçalarlar, kasetler çıkardı. tüm bir yaşamın inançlı ve verimli çalışmalarına kalıcılık kazandırdı böylece.


Alvarez Ocean 30 Kasım 2009 17:36

Ruhi Su Fotoğrafları


http://img228.imageshack.us/img228/9723/ruhisu5qx6.png

http://i39.tinypic.com/30sdjic.jpg

http://img175.imageshack.us/img175/7042/rsp06mx5.jpg


Mira 15 Eylül 2012 21:44

Ruhi Su
 
SU, Ruhi
MsXLabs.org & MORPA Genel Kültür Ansiklopedisi

(1912 Van-1985 İstanbul), Türk halk müziği yorumcusu ve besteci. 1936'da Ankara Müzik Öğretmen Okulu'nu, 1942'de Ankara Devlet Konservatuvarı'nın Opera Bölümü'nü bitirdi. 1935'te Reisicumhur Senfoni Orkestrası'na keman sanatçısı olarak girdi. Daha sonra kemanı bırakıp şana geçti. 1952'ye kadar, Ankara Devlet Operası'nın birçok oyununda rol aldı. Ayrıca Ankara Radyosu'nda 1943-1945 arasında ve İstanbul Radyosu'nda ise 1950'de Türk halk müziği ezgileri okudu. 1952'de siyasî nedenlerle tutuklandı ve beş yıl tutuklu kaldı. 1957'den sonra, müzik yaşamını tamamen türkülere yönelterek, bağımsız olarak sürdürdü. Türkiye'nin birçok ilinde ve çağrılı olarak gittiği Federal Almanya, İngiltere, İsveç, Bulgaristan, Hollanda ve Avustralya'da konserler verdi. 1962'den sonra çalışmalarını plaklarda toplamaya başlayan Ruhi Su, yapıtlarında kendi şiirlerinin yanı sıra, çağdaş şairlerin şiirlerini de kullandı. Halk ve tekke müziğine özgün yorumlar getiren Ruhi Su, halk türkülerinin ancak Batı'nın şan tekniğinden yararlanılarak söylenildiğinde, çağdaş bir yoruma ulaşılacağını savunmuştur.

Önemli Yapıtları

  • "Seferberlik Türküleri" (1970)
  • "Kuvayı Milliye Destanı" (1971)
  • "Yunus Emre" (1972)
  • "Karacaoğlan" (1973)
  • "Pir Sultan Abdal" (1974)
  • "Şiirler-Türküler" (1975)
  • "Köroğlu" (1976)
  • "El Kapıları" (1977)
  • "Semahlar" (1979)
  • "Çocuklar, Göçler, Balıklar" (1980)
  • "Zeybekler" (1981).
Ayrıca Ruhi Su, şiirlerini ve yazılarını 1985'te yayımladığı "Ezgili Yürek" adlı kitabında topladı.



Saat: 01:40

©2005 - 2024, MsXLabs - MaviKaranlık