MsXLabs

MsXLabs (https://www.msxlabs.org/forum/)
-   Siyasal Bilimler (https://www.msxlabs.org/forum/siyasal-bilimler/)
-   -   Siyaset (Politika) Nedir? (https://www.msxlabs.org/forum/siyasal-bilimler/15632-siyaset-politika-nedir.html)

Misafir 27 Kasım 2006 13:04

Siyaset Nedir?
Vikipedi, özgür ansiklopedi

Siyaset, Arapça kökenli bir kelimedir; at eğitimi, at talimi anlamına gelmektedir. Osmanlı'da devlet geleneği için siyaset sözcüğünün "ceza" ve özellikle "ölüm cezası" anlamında kullanıldığı görülmüştür.
Yunan siyasal yaşamında ise siyaset, polise veya devlete ait etkinlikler biçiminde tanımlanmıştır.

Siyaset Bilimi
Siyaset, belli bir toplumda çatışma halinde olan çıkarların uzlaştırılması faaliyetidir. Siyaset Bilimi geçmişte dar anlamda devlet ve iktidar kavramları üzerine araştırmalar yapmaktayken günümüzde, siyasal kararların tahlili, sosyal grupların karar ve etki ilişkilerindeki rolü, siyasal katılma, sosyal yapı ve iktidar ilişkisi, siyasal değişme ve gelişme gibi konuları da incelemektedir.

Çalışma alanları
  • Karşılaştırmalı Siyaset
  • Siyasal Kuramlar
  • Uluslararası İlişkiler
  • Siyasal Ekonomi
  • Toplum Yönetimi
  • Siyasal Psikoloji
  • Siyaset Felsefesi
  • İdeoloji Teorisi
Siyaset
  • Her şeyden önce bir yönetme sanatı veya bilimidir, yani siyaset bilimidir.
  • Hükümet/devlet icraatlarını etkileme, değiştirme veya yönlendirmek işidir.,
  • Devlet yönetimini veya kontrolü ele geçirme ve elde tutma bilgisi veya sanatıdır.
  • Bireyler ve gruplar arasında güç ve liderlikle ilgili olan rekabettir.
  • Bir takım maharet ve hünerlerle, çoğu kez dürüst veya ahlaki olmayan şekilde uygulamalarla karakterize edilen etkinliklerdir.
  • Bir toplumda yaşayan insanlar arasındaki ilişkiler karmaşasının bir toplamıdır.
  • Yaşanılan zaman veya gelecek için kararlar almak ve uygulamak için koşullar ve verilerin ışığında alternatifler arasından seçilen eylem veya eylemleri ortaya koymak, belirlenen yöntem veya biçimlerde uygulamaktır.
  • Özellikle bir devlet organının uygulanabilir icraat ve genel amaçlarını ana hatlarıyla açıklayan yüksek düzeyli planlardır.


Bia 16 Haziran 2008 12:18

Siyaset ve Yabancılaşma

Siyaset başlığı, bütün toplumsal yaşamı kapsamaktadır. Siyaseti tanımlamaya kalkmak demek onu sınırlamak, hayatın bütünlüğü içinden koparmak ve sınırların dışındaki konularda insanların siyaset yapmasını kısıtlamak anlamına gelecektir. Bu engellemeleri koymamak için şöyle bir tanım bizim açımızdan verimli olacaktır: Siyaset, insanın toplumsal yaşamında karşılaştığı ve toplumsal hayatı bir şekilde etkileyen her konuda müdahale etmesidir. Bu geniş çerçeve içinde siyaset hakkında bir yazı yazmak mümkün olmadığı için siyasete müdahale araçları üzerinden siyaseti tartışmayı tercih ettik. Daha çok bugünden bahsetmeyi düşündük fakat bugüne gelmenin merkez taşlarınıda yerine koymaya dikkat edeceğiz.

Siyaset ve yabancılaşma başlıklı bu yazıda yabancılaşma noktaları göstermek istemiyoruz. Bu yazının bütününde yabancılaşmanın siyasette karşılığı anlatılacak. "Yabancılaşma, toplumsal pratiğin gerçek bilincinden şu ya da bu ölçüde uzaklaşılmasını anlatır." (1)

Siyasetin en gelişmiş aracı olan partiler en genel anlamıyla Fransız İhtilali’nde ortaya çıkmıştır. İktidara gelen yeni sınıf kendi ideolojisini üretecek, meşrulaştıracak ve bunu toplumsallaştıracak araçlardan biri olarak siyasi temsili ve partileri hayata geçirmiştir. Kapitalizmin ortaya çıkmasıyla birlikte üretim tarzı değişmiş ve bununla birlikte üstyapılar yeniden biçimlenmiştir. Siyaset, üretim tarzından yani en genel anlamıyla ekonomiden (altyapı) bağımsız tartışılamaz.

"... Siyaset ekonomiden farklılaşır da ve bu nedenledir ki ekonomi ve siyasetten ayrı ayrı söz edilebilir; [gene bu nedenledir ki] ekonomik yaşamın "kalıcı ve örgütlenmiş" alanından doğarak harekete geçen ve [kişiyi] dolayımsız olarak eyleme iten, ama [sonra] bireysel insan yaşamının hesaplarının, bireysel çıkarlar, vb.'dan farklı yasalara uyduğu, akkor halindeki atmosferinde duygu ve emelleri gündeme getirerek, [ekonomik alanı da] aşan "siyasal tutku"dan bahsedilebilir.!" (1931-32)." (2)

Kapitalist üretim tarzı, üreticinin üretim araçlarından kopmasını öngörür. Bu, üreticinin özel mülkiyet kurumu aracılığıyla mülksüzleştirilmesi anlamına gelir. Kapitalizm, bunları merkeze alan çeşitli görüngülere bürünebilmiştir ve bu görünümler temel olarak demokrasi olarak adlandırılır. Demokrasiyi kısaca özgür, genel ve eşit oy mekanizmasıyla halkın temsilinin sağlanması olarak tanımlayabiliriz. Halkın temsilinin aracı olarak partiler devreye girmiş ve kitleyle siyaset arasında mesafe daha da netleşmiştir. Daha önceki üretim tarzlarında örneğin feodal beyliklerde siyasetin halkla ilişkisi daha çok güç odakları üzerinden oluyordu.

Temsili sisteme gelinceye kadar siyaset alanında yoğun mücadeleler yaşanmıştır. Bu daha çok gelişmekte olan burjuva sınıfının iktidardan, yükünün azaltılmasını talep etmesi ya da daha sonraki süreçte iktidardan pay istemesi şeklinde gerçekleşen bir mücadele olmuştur. Örneğin "Magna Carta Libertatum ile kralın yetkileri sınırlandırılmıştır (1215)." (3) ya da "XIVüncü yüzyılın ilk yarısında parlamentoda Feodal beyler ve din adamları birlikte hareket ederek." (4) Lordlar Kamarasının nüvesini oluşturacaktır. Şövalyeler de çıkarlarını kendilerininkine daha yakın gördükleri şehir temsilcileri ile birlikte hareket etmeye başlarlar, bu birleşme Avam Kamarasını oluşturacaktır. Birbirinden farklı sosyal sınıfları temsil eden Lordlar ve Avam Kamaraları böylece ortaya çıkar.

Fakat yeni sistem bir gerçeği değiştirmedi: "İlk esas şudur: gerçekten hükmedilenler ve hükmedenler, yönetenler ve yönetilenler vardır. Tüm siyaset bilimi ve sanatı bu ilksel, (bazı genel koşullarda, yani sınıflı toplum koşullarında) indirgenemez olguya dayanmaktadır." (5)
"... Her ne kadar son çözümlemede toplumsal grupların bölünmesi olgusuna varılsa bile, görünenler ve bilinenler böyleyken, toplumsal olarak homojen olsa bile aynı grubun içinde hükmedilenler ve hükmedenler bölünmesi vardır; bir bakıma bu işbölümünün bir ürünü, teknik bir olgu olduğu söylenebilir. Bu beraber görünen nedenler üzerine spekülasyon yapanlar, temel sorunla karşılaşmamak için, bunda yalnız "tekniği", "teknik" gerekliliği, vb. görmektedirler." (5)
Bugün artık temsili sistem oturmuştur. Temsili sistemin başlangıcı çok eskilere dayanmasına rağmen tüm dünyada yaygınlaşması ve demokrasinin bir gereği olarak temel öğelerden biri olarak tanımlanması kapitalizmle olmuştur. Temsili sistemde siyasetin taşıyıcısının temel aracının parti olduğunu ifade etmiştik. Max Weber partiyi şu şekilde tanımlar:

" ‘Parti’ terimi, resmen özgür başvuruya dayalı yazılmayla üye olunan dernekleri anlatmak üzere kullanılacaktır. Etkinliklerinin adadığı amaç, bir örgüt içinde etkin üyelerine ülküsel ya da maddi yararlar sağlamak üzere erki elde etmektir. Bu yararlar, belli bir nesnel siyasanın gerçekleştirilmesi ya da kişisel çıkarlar elde edilmesi ya da her ikisi birden olabilir." (6)
Max Weber sosyolojik bir tanımlama yapmış, partinin işlevinden çok partidekilerin etkinlikleri üzerinden partiyi tanımlamıştır. Partinin temel öğelerini sayarsak; ideoloji-politika ve örgüttür ve bunlardan biri olmadan bir partiden bahsetmek mümkün değildir. İdeoloji ve politika programla birlikte ortaya dökülebilir ya da politika güncel ihtiyaçlar çerçevesinde üretilebilir. Örgütsel ayak ise partinin hedefleri doğrultusunda hareket etmesinin ve varlığının zorunlu koşuludur.
Partinin işlevi onu hareket ettiren kişilerin tekil çıkarlarından öte sunduğu bütünlüklü bir program doğrultusunda hareket ederek toplumu yönetmeye aday olmak ve iktidara gelince toplumu yönetmektir. Yönetme işi, toplumu programının anlamlı ve toplumun çıkarına olduğunu kabul ettiren parti tarafından yapılır. Bugün artık toplumun çıkarı kavramı, ideolojinin çok çeşitli dolayımlarla üretilmesi sonucu topluma yabancılaşmış bir kavramdır.

Toplumun çıkarları kavramı partilerin varoldukları sistemi reddederek yeni bir sistem koymadıkları noktada devletin çıkarları noktasında tanımlanmaya başlamıştır. Devletin çıkarları ise kapitalizmin çıkarları yani burjuvazinin çıkarlarından bağımsız tanımlanamaz. "Çağdaş devlette asıl olarak kayırmacılığa dayalı olarak örgütlenen partilerin en bilinen örneği, son kuşak Amerikalıların iki büyük partisidir. Asıl olarak belli sorunlara ve düşünyapılara yönelik partiler, eski tür tutuculuk ve liberalizm, kentsoylu demokrasisi, daha sonra Toplumcu Demokratlar ve (Katolik) Merkez Partisi'dir. Sonuncusu dışında, hepsindeki çok belirgin öge sınıfsal çıkar ögesidir. Merkez Parti başlangıçtaki izlencesinin başlıca noktalarını elde ettikten sonra, çok geniş ölçüde arı bir kayırmacılık partisine dönüştü. Bütün bu parti türlerinde, en arı biçimde sınıfsal çıkarların anlatımı olanlarda bile, parti önderlerinin ve kurmaylarının erk, konum ve ücret gibi (düşünsel ve maddi) çıkarları her zaman önemli bir yer tutar. Seçmenlerin çıkarları ise, ancak savsaklanmaları seçimleri kazanamama tehlikesini birlikte getirdiği ölçüde göz önüne alınır. Kamuoyunda siyasal partilere karşı olumsuz tutumun kaynaklarından biri de bu olgudur." (7)
Artık partiler, kişisel (sınıfsal) çıkarları merkeze almış durumdadırlar ve bu kitlelerin siyasetten uzaklaşması ve bir partiyi seçerken programları değil kişileri merkeze almalarını getirmiştir. Yönetmeye aday kişilerse ne kadar caf caflı propaganda yaparsa o kadar tutulur hale gelmiştir. Partilerin kimliksizleşmesi, belli grupların çıkarlarını temsil eder hale gelmesi sonucu ve bunun bu şekilde kabul edilebilir olması anlık bir olay değil, kitlelerin politikadan uzaklaş(tırıl)masıyla birlikte olmuştur. "İnsanların temel çelişkilerin bilincine ideoloji alanında vardıklarına ilişkin tezin, psikolojik ve ahlaksal nitelikli değil de tersine organik ve epistemolojik nitelikli olduğu unutulduğundan, siyaseti ve dolayısıyla tarihi sürekli bir marche de dupes, hokkabazlık ve el çabukluğu oyunu olarak ele almaya eğilimli bir algılama biçimi yaratılmış bulunmaktadır. "Eleştirel" etkinlik dolandırıcılıkların keşfedilmesine, skandalların yaratılmasına ve önemli şahsiyetlerin cebindeki paraların hesabının yapılmasına indirgenmiş olmaktadır." (8)
Taraf olmayı dayatan partililik artık bugün bunu ifade etmemektedir. Örneğin Amerika'da başkanlık seçimlerinde gözlemlenen olgu en çok para harcayarak propaganda yapan adayın seçilme şansının artmasıdır. Bu aday depolitizasyonun politikasını yapar: yakışıklı veya olgun, çekici, iyi aile babası (anası) olmak, müzik aleti çalmak, çok ünlü bir sevgilisi olmak gibi. Bu adayların seçim masrafları bağış olarak belirli sermaye gruplarınca karşılanır ve bu o adayın ancak bu gruplara karşılık olarak bir şeyler vermesiyle mümkündür.

Bugün siyasette Can Kozanoğlu'nun dediği gibi "cilalı imaj devri" yaşanmaktadır. Türkiye siyasetçileri özel fotoğrafçılarda güleryüz göstermekte, kilolarını vermek ve halkın karşısına "iyi bir temsilci" olarak çıkmak için yurtdışında zayıflamakta, genç, dinamik ve aktifliğinin göstergesi olarak spor yaparken demeç vermektedir.

Yukarda tanımlananlar kapitalizm içindeki ve onun sürdürücüsü partilerdir. Komünistlerin ve faşistlerin parti anlayışları farklıdır. Komünistler partiyi iki ayrı dönemde ve iki ayrı işlevde tarif ederler:

1)Kapitalizm koşullarında, sistemi değiştirmeyi hedefleyen, mücadele eden parti, 2)Sosyalizmde kitlelerin partisi... Komünizm ise sınıfların ortadan kalkacağı bir dönem olacağı için partiye de (en azından iki maddede sayılan anlamda) gerek yoktur.

Faşizm ise aslında kapitalizmin diktatoryan bir versiyonudur. Bunun en somut örneği Hitler faşizminin destekleyicilerinin Siemens gibi sermaye grupları olmasıdır. Parti faşizmde Führer demektir. Korporatist sistem meslek örgütlenmesine dayanır ve bu örgütlenme tarzında sonuç olarak tek söz söyleyen Führer'dir. Milyonlarca insanı peşinden sürükleyebilen Hitler faşizmi, bize çoğunluğun her zaman haklı olmadığını göstermektedir.

Partiler ve partililer üzerine bu kadar yazdıktan sonra biraz da seçim sistemi üzerine değinmek gerekir. Gramsci seçimleri şöyle tanımlamaktadır: "Devlet organlarını oluşturucu seçim sistemine karşı tekrar tekrar yöneltilen en bayağı basma kalıp sözlerden biri de şudur: [seçimde] "sayı en yüksek yasadır"... Ama gerçekte ne sayının "en yüksek yasa" ne de her seçmenin görüşlerinin ağırlığının "tastamam" birbirine eşit olmasının hiç bir biçimde doğru olmadığı ortadadır. Bu durumda da sayılar basit tarafından araçsal birer değerdir: bir ölçü ve bir oran sağlarlar, o kadar. Öyleyse ne ölçülmektedir? Ölçülen bütünüyle, az sayıda bireyin, aktif azınlıkların, seçkinlerin, öncülerin, vb. düşüncelerinin yayılma ve inandırma yetenek ve etkinliği, bir başka deyişle adı geçenlerin ussallığı, tarihselliği ve somut işlevselliğidir." (9)

Yayıncılık, 1984, s.67. Gramsci'nin söyledikleri olması gerekendir, olan değil.
Yukarıda partilerin sunduğu programlar üzerinden değil, adayların kişilikleri, harcanan para miktarıyla orantılı halkın hayatına renk katmasıyla ve ayrıca sermaye gruplarının desteğinin sadece para üzerinden değil tüm iletişim araçlarının kullanılmasını sağlamasıyla seçimlerde "yayılma, inandırma yetenek ve etkinliğin" ortaya çıktığı görülmektedir.

Temsili sistem, birilerinin başkaları adına konuşmasını yasallaştırmış ve bu, zamanla kişileri dinleyici daha sonra ise sadece oy atıcı konuma getirmiştir. İnsanlar kendi hayatlarını yönlendirmede söz sahibi olmaktan uzak düştükçe sürüleşmiş ve tepkisizleşmişlerdir. Kendine yapılan haksızlıklara karşı refleks üretemeyen insan, siyaset gibi bir aracı hiç kullanamaz hale gelmiştir.
Son söz olarak bize de şöyle seslenmek düşüyor: Size dair verilen kararlarda sessiz çoğunluk olmayın.

Alintidir..


Keten Prenses 16 Mart 2009 15:09

Siyaset Bilimi Nedir?




"Siyaset" Arapça kökenli bir sözcük olup, at eğitimi anlamına gelmektedir.Bunun yanında aynı kavrama karşılık Batı'dan alınan "politika" sözcüğü Yunan kökenli bir sözcüktür. "Siyaset" sözcüğünün günümüzdeki anlamıyla siyaseti ülke, devlet, insan yönetimi biçiminde tanımlamak olanaklıdır.Siyaset bilimini bir bilim olarakta, siyasal otorite ile ilgili kurumların ve bu kurumların oluşmasında ve işlemesinde rol oynayan davranışların bilimi olarak tanımlayabiliriz
Siyaset Biliminin Doğuşu ve Gelişimi

Siyasal konulara eğilmiş ve bu alanda önemini günümüze kadar koruyan yapıtlar vermiş olan düşünürlere Eski Yunan'dan başlayarak rastlanır.Ama yakın zamanlara gelinceye kadar,siyaset konusuna ilişkin yapıtlar felsefi olmaktan öteye geçememiştir.
Siyaset biliminin gelişimi anlatılırken siyasal düşünce tarihi içindeki yeriyle birlikte bu konuyu açıklamaya çalışmak ayırdedilemez bir gerçektir.
Siyasal düşünce alanında felsefeden bilime doğru yönelişin Aristoteles(M.Ö. 384-322) ile başladığını söyleyebiliriz.Aristoteles'in, çağındaki Yunan kentlerinin anayasasını ve siyasal sistemlerini karşılaştırmalı olarak incelemesiyle ortaya çıkan "Politika" adlı kitap, siyaset biliminin belki en eski kurucu kaynağını oluşturmaktadır.
Aristoteles'ten uzun zaman sonra siyaset biliminin ikinci öncüsü görünümüyle ortaya çıkan kişi, Tunuslu bir İslam düşünürü olan İbni Haldun'dur.(1332-1406)İbni Haldun devlet ve iktidar kavramlarını bilimsel bir yaklaşımla incelemiştir.Oysa aynı çağda yaşayan Batılı Hıristiyan düşünürleri, olaya dinsel bir açıdan bakmışlardır.
Siyaset bilimini doğuşunda rol oynayan üçüncü bir isim olarak da bir İtalyan düşünürü olan Machiavelli'yi görmekteyiz.(1469-1527)Amaca ulaşan her aracın meşru olduğunu söylemiştir.Aristoteles'in Politika'sı gibi, Machiavelli'nin Prens'i siyaset biliminin temel kaynakları arasına girmiştir.
Machiavelli bu eserinde devletlerin ya Cumhuriyetle ya da Prenslikler biçiminde yönetildiklerini söyler ve Prens adlı eserinin konusunun da prenslikleri incelemek olduğunu belirtir.(Siyasal Düşünceler ve Yönetimler, Göze, 1995, 103)
19. yüzyılla beraber,artık genel olarak toplumsal ve özel olarak da siasal düşüncenin bilimselleşmeye başladığı görülmüştür.Teknolojik atılımlar ve sanayileşme süreci, batılı toplumların yapısında hızlı değişmeler yaratmıştır.Kentler hızla kalabalıklaşmış, sanayi emekçilerinden oluşan yeni bir sınıf siyaset sahnesine girmeye başlamıştır.Siyaset bilimi de bu hızlı yapı değişiklerinin getirdiği sayıca ve önemce büyük sorunlara çözüm aranırken, bir kargaşa gibi görünen toplumsal olayların nedenleri ve aralarındaki bağlantılar araştırılıken doğmuştur.
Sosyolojinin kurucusu sayılan Auguste Comte(1798-1853), aynı zamanda siyaset biliminin de doğasına katkı yapan önemli mismler arasında yer alır.Sosyoloji zamanla sosyal bilimler arasında kendine yer etmesiyle sosyolojiden hareketle yeni bilim dalları oluşmuştur.Buradan hareketle toplum bilimleri içinde bir dal oluşturan siyaset bilimi de belirli bir uzmanlaşma süreci içine girerek "siyasal bilimler"e dönüşmüştür.
Siyaset bilimine katkı yapan kişilerden bir diğeri de Alexis De Tocqueville'dir.(1805-1859) Onun Amerika'da Demokrasi isimli yapıtı tam anlamıyla bilimsel sayılabilecek ilk ve önemli bir çalışmadır.Kitap,özellikle toplumsal ekonomik gelişmenin siyasal sistem üzerindeki etkisini ortaya koymak bakımından önem taşımakta ve birçok açıdan güncelliğini sürdürmektedir.(Siyaset Bilimi, Daver, 1968, 22-23)

Siyaset Biliminin Konusu


Siyaset Biliminin konusu üzerinde, bilim adamları arasında tam bir görüş birliğinden söz etmek zordur.Bazılarına göre konu yalnızca devletle sınırlıdır.Ama çoğunluk daha geniş bir kavram olan iktidardan hareket etmektedir.
Devlet, toplumların evriminde yönetimin kurumlaşması aşamasında ortaya çıkmıştır.Siyaset ise devletten önce de, devletin dışında da var olmuştur.Öte taraftan iktidar kavramı, otoriteyi de içerir.Otoritenin görüldüğü her yerde de "yöneten" ve "yönetilen" ayrımı bulunur.Toplumun en küçük birimlerinde, hatta ikili bireysel ilişkilerde bile otoriteye rastlayabiliriz.Bu açıklamaların sonucunda siyeset biliminin konusu olarak "devlet"i kabul etmek nasıl fazla dar bir çerçeveye sıkışmak demekse, iktidar anlayışına sığınmak da siyaset bilimini ilgisi olmayan alanlara itmek anlamına gelir.
İktidar kavramı, karar alma ve onu uygulama, uygun bulma gücünü içerir.Bu nedenle de düşünülebilecek tek iktidar bilimi siyasal iktidar değildir.Örneğin günümüzde bir ekonomik iktidardan söz edilebilir.Siyaset Bilimini ilgilendiren, siyasal iktidarın oluşumu, paylaşılması, işleyişi ve kullanılmasıdır; siyasal iktidarla ilgili süreçlerdir."Ekonomik iktidar" başta olmak üzere diğer iktidar türleri ise, siyaset bilimini ancak bu çerçeveye etki yaptığı ölçüde ildilendirir.Örneğin aile içi iktidar siyaset biliminin konusunda yer almaz.Ancak, ne zaman ki aile içi iktidar, aileyi oluşturan bireylerin siyasal davranışlarına yansıdığı ölçüde, oy verme eğilimlerine etki yaptığı zaman siyasal bilimin konusu olur.(Siyaset Bilimi, Kışlalı,1999, 18)

Siyaset Biliminin Kapsamı


Siyaset biliminin kapsamı ve bölümlerinin saptanmasında, UNESCO'nun öncülüğü ile 1948'de yapılan bir çalışma genellikle hareket noktasını oluşturur.Bu tarihte Paris'te toplanan siyaset bilimciler, dörtlü bir sınıflandırmada birleşmişlerdir.
1. Siyaset Kuramı
a. Siyaset Kuramı (genel)
b. Siyasal Düşünceler Tarihi
2. Siyasal Kuramlar
a. Anayasa
b. Devlet Organları
c. Yerel Yönetimler ve Bölge Yönetimleri
d. Kamu Yönetimi
e. Devletin Ekonomik ve Toplumsal Görevleri
f. Karşılaştırmalı Siyasl Kuramlar
3. Partiler, Siyasal Kurumlar, Kamuoyu
a. Siyasal Partiler
b. Siyasal Grup ve Dernekler
c. Yurttaşın Devlet ve Hükümet İşlerine Katılması(seçimler)
4. Uluslarası İlişkiler
a. Uluslararsı Siyaset
b. Uluslararsı Örgütler ve Yönetim
c. Devletler Hukuku
Ayrıca siyaset biliminin kapsamı, birçok bilim dalıyla yakın bir ilişki içinde bulunmasını zorunlu kılmaktadır.Tarih, hukuk, ekonomi, coğrafya, sosyoloji, psikploji, demografya, istatistik gibi.(Siyaset Bilimi, Kışlalı, 1999, 33; Siyaset Bilimi, Daver, 1968, 60-61)

Siyaset Bilimindeki Bazı Kavramlar

Devlet: Belli bir parçası üzerine yerleşmiş; bir insan topluluğuna dayanan ve topraklar üzerinde bulunan herşey üzerinde otoriteye sahip, siyasal bir örgütle donanmış sosyal bir organizasyondur.

Siyasal Kurum: Devlet, siyasi parti, siyasi dernek gibi kurumlar ve siaysal iktidar faaliyetleri ile ilgili kurumlardır.

Siyasal Sosyalleşme: Yetişkinlerin siyasal davranışlarının gerisinde yer alan ve çocukluktan itibaren grup, aile içinde öğretilen sosoyal değerleri kapsar.


Siyasal Elit: Elit terim olarak Türkçe karşılığı "seçkinler" anlamına gelir.Siyasal elit ise, yüksek iktidar sınıfı olarak tanımlanır.

Polifikasyon: Siyasal toplumları yaratan sürece polifikasyon yani siyasal sistemleştirme denir.
(Siyaset Bilimi, Daver, 1968, 78-121-122-123-156-172)

Kamuoyu: Bir konuyla ilgili olarak halkta beliren fikir ve kanaat, genel kanı.

Demokrasi :Yunanca'dan türemiş bir kelime olan demokrasi, basit anlamıyla halkın kendi kendini yönetmesi demektir.Demokrasi, batı toplumlarının sınıfsal yapılarındaki gelişmeler sonucunda ortaya çıkan bir yönetim anlayışı olarak, günümüzde bu gelişmeler sonucu, bazı temel ilkeler üzerine oturmuştur.Bir devletin demokratik olabilmesi için ;
a) Serbest seçim ve temsil ilkesinin,
b) Genel ve eşit oy ilkesinin,
c) Seçimler sonucu oluşan parlamentoda çoğunluğun yönetme hakkına saygı ilkesinin,
d) Azınlığın haklarının korunması ve çoğunluğun yetkilerinin sınırlanması ilkesinin,
e) Yasalar önünde eşitlik ilkesinin,
f) Kişinin devlete karşı temel hak ve hürriyetlerinin korunması ilkesinin; anayasal düzen içinde güvence altına alınmış ve uygulanıyor olması gerekir.(Anayasa Hukukunun Temel Kavramları, Yüzbaşıoğlu, 2000, 1476)

Siyasi Parti: Halkın desteğini elde etmek şartıyla siyasi iktidarı elde etmek veya paylaşmak amacını güden sürekli bir örgüte sahip siyasi kuruluşlardır.(Anayasa Hukuku, Hazır,1996, 118)

Siyasal Davranış: Çeşitli alternatifler arasında bir tercih yapmak, yeni karar vermek ve buna uyan eylemlere girişmektir.(Siyaset Bilimi, Kışlalı, 1999, 28)

Otorite: İtaat edenler tarafından meşru görülen iktidardır.(Anayasa Hukuku, Hazır, 1996, 70)

Siyasi İktidar: Bir ülke veya toplumun bütünü üzerinde geçerli olan, maddi kuvvet ve zor kullanma gücüne sahip iktidardır.(Anayasa Hukuku, Hazır, 1996, 66)


Siyaset Biliminde Yöntem ve Teknikler


Siyaset bilimi, siyasal otorite ile ilgili kurumların ve bu kurumların oluşmasında ve işlemesinde rol oynayan bilim olarak tanımlanabilir.Siyaset bilimi de diğer sosyal bilimler arasında yer alan bir sosyal bilim dalı olduğuna göre, onun da bir metodu olaylara, yaklaşım biçimi olmalıdır.İşte tam bu noktada siyaset bilimi, biraz önceki tanımda ifade edilen kavramları açıklarken ve incelerken kendine has bir takım metodlara başvurmak durumundadır.Ancak toplum bilimlerinin en genç dallarından biri olması nedeniyle siyaset bilimi, diğer toplum bilimlerinde dahi yeni yeni kullanılmaya başlanmış bir takım teknikleri, kendine has yeni teknikler haline getirememiştir.
XX. yüzyılda siyaset bilimi, olması gerekenle uğraşmayı bırakıp, gerçekte olanı kendine konu almıştır.Ancak değer yargılarını tamamıyla kapsam dışı bırakmayıp, bir olguymuş gibi değer yargılarını incelemekte fakat bu yargıların değerlendirmesine girmemektedir.
Siyasal bilim araştırmacısı en genel ifade ile gözlediği gerçekleri toplar, sınıflandırır ve bir analize sokar.Kütüphane çalışmaları ve istatistik verilerin incelenmesi yoluyla çalışmalarına yön verir.Çalışmalarında saha çalışmalarına da yer vererek, bu bağlamda genel olarak gözlem yöntemini kullanır.(Siyaset Bilimi, Çam, 1975, 21)
Sosyal bilimcinin, buna koşut olarak siyaset bilimcinin, karşısına bir takım metodolojik engeller çıkmaktadır.Bunlardan biri deney güçlüğüdür.Bilindiği üzere, sosyal bilimlerde sosyal olayları deneye tabi tutmak oldukça güçtür.Ancak bazı sosyal bilimlerde ve bu rarada siyaset biliminde belli ölçüde bazı deneylere girişilebilir.Ancak burada bahsi geçen deney, laboratuvardaki deneylerden çok farklıdır.Çünkü burada sosyal içerikli olgu ve olaylar gündemdedir.Örneğin Kabine Sistemi ile Başkanlık Sistemi karşılaştırılabilir; yahut aynı memlekette zaman içinde tek meclis sistemi ile çift meclis sistemi, bunların fayda ve sakıncaları incelenebilir.(Siyaset Bilimi, Daver, 1968, 47)
Siyaset bilimi, hemen hemen tüm bilimlerde kullanılan tümdengelim ve tümevarım metodlarını da kullanmaktadır.Tümevarımda gerçekler toplanarak bir takım genellemelere gidilir.Tümdengelimde ise, önce genellleme yapılıp, sonra olaylara inilir.Tümdengelime siyaset biliminde özellikle teorik konularda rastlanır.
Yapılan bu açıklamalardan sonra şimdi de bu konuda kendine has bir takım özellikleri olan birkaç yöntemden bahsedelim.
Bunlardan ilki, Makro ve Mikro analizdir.Bilindiği gibi siyasal sistemle birey arasında devamlı ve karşılıklı bir ilişkiler örgüsü vardır.Siyasal sistemi birey davranışlarıyla etkilediği gibi bireyler de,tutum ve davranışlarıyla, siyasal sistemi etkiler.Bu karşılıklı etki iki analiz metoduyla ortaya çıkarılabilir:Makro ve Mikro Analiz.Sosyal bilimlerde makro, millet, devlet gibi büyük birimleri; mikro da ufak birimleri - özellikle bireyleri - gösteren terimdir.Bu bağlamda, bir siyasal parti sisteminin ya da seçim sisteminin siyasal rejim istikrarına ne yönde etkide bulunduğunu araştırmak bir makro analiz konusudur.Buna karşılık bireylerin politika ile niçin uğraştıkları ve neşekilde ilgilendikleri sorusuna cevap aramak, bir mikro analiz çalışması yapmak demektir.
İkinci yöntem Ampirik çalışmalardır.Bir kısım siyaset bilimciler çalışmalarında ampirik araçalarla hareket etmekte ve daha çok tümevarım yolundan giderek, topladıkları bilgiyi ve yaptıkları gözlemleri sistemleştirmekte, bir takım sonuçlara varmaktadır.Özellikle seçmen davranışı, oy verme gibi siyasal davranış konularındaki çalışmalar böyledir.
Diğer bir yöntem, problem çözmedir.Siyasal bilimdeki araştırmaların çoğu bugün problem çözmeye yönelmiştir.Problem çözmeye bir takım önermelerle başlanabilir; fakat burada önemli olan, bir takım genel prensiplare, kanunlara ulaşmaktan çok, belli somut problemleri çözmektir.Örneğin az gelişmiş ülkelerde demokrasinin işlememesi problemini ele alan siyasal bilimci bu olayın nedenlerini araştırır ve böyle ülkelere uyabilecek bir siyasal rejimin şemasını çizmeye çalışır.
Son olarak ifade edilmesi gereken bir yöntem de, Kurumsal Tasvir, Tanımlama ve Analiz-Teori kuramıdır.Siysal bilimcilerin çoğu bugün kurumsal tasvir, tanımlama ve çözümleme metodunu kullanmaktadır.Örneğin" bir yasama organının, bir mahkemenin yapısı, kuruluşu nedir?Bunlar nsaıl çalışır?" tarzındaki sorulara cevap ararlar.Daha çok bir takım bilgiler toplanılarak, genel prensipler halinde ifadeye çalışmadan, yahut sebep-sonuç ilişkisini aramadan çalışmak kurumsal tanımlama ve analiz metodudur.(Siyaset Bilimi, Daver, 1968,49-50) Tam bu noktada siyasal alanda sebep-sonuç ilişkisine dair birşeyler söylenebilir.Şöyle ki, siysal olayların çok ve karmaşık nedenlere sahip oluşu, neden-sonuç ilişkisinin açıkça ortaya konmasını engellemekte, en azından çok zorlaştırmaktadır.Bunula beraber, siyasal bilimci, gözlemlediği olaylardan bir neden-sonuç ilişkisi sezmeye çalışır.Bir varsayım geliştirir.Çoğunlukla tarihe başvurarak, varsayımını doğrulayacak örnekler göstermeye çalışır.(Siyaset Bilimi, Kışlalı, 1999, 20-21)
Sonuç olarak şunu söyleyebiliriz ki; siyaset bilimi diğer toplum bilimlerinden yöntem ve teknik açısından pek farklı değildir.Siyaset bilimde kullanılan araçların çoğu diğer bilimlerce bulunmuş, siyaset bilimci de bunların kullanımını geliştirmiştir.(Siyaset Bilimi, Çam, 1975, 22)


Siyaset Bilimi ve Diğer Bilimler

Din ve Siyaset ilişkisi:
Başta devlet olmak üzere siyasal kurumların ve siyasal düşüncelerin dinin, din kurallarının, teolojik ve metafizik ilkerin etkisinden kurtulup bağımsız hale gelmesi uzuzn bir sosyal ve tarihi geşilmenin sonucudur.
Avrupa'da ve diğer ülkelerde din, zuzn yüzyıllar süren bir devirde toplumu ve devleti düzenleyen başlıca kuvvetlerden biri olmuştur.Toplumların gelişmesinde, devletlerin organlaşmasında, kültürlerin oluşmasında dinin etkisi görülmüştür.
Dinler, içlerinden çıktıkları ortam değiştikten sonra da etkilerini belirli ölçülerde sürdürürler.Bu etkinin siysal yaşamda genellikle tutucu yönde yansıdığı söylenebilir.

Ahlak ve Siyaset:
Siyasette araç ve amaç ilişkisi:Bir araç olarak, siyasal iktidar her hangi bir amacın gerçekleştirilmesi için kullanılabilir.Bazı araçlar etik yönden nötrdürler.Bunların ahlaki değeri sadece hizmet ettikleri amaca bağlıdır.
Siysal iktidarın özünde bir kötülük olduğu, siyasal iktidara sahip olanların, bunu, başkalarını boyunduruk altına almak, kişisel ve zümresel yarar sağlamak için kullandığı öne sürülmektedir.Özellikle kutsal kitaplar ve din adamları bu temayı işlemektedirler.Fakat düşünülen ideal toplumları gerçekleştirmek için yine de iktidar aracına ihtiyaç vardır.Siysal iktidarsız bir toplum düzeni düşünülemez.

Siyaset ve Bilim:
Bilim halinde siyaset:Bilim
halinde siyasetten sık sık sözedilmiştir.Hatta Eflatun gibi bazı düşünürler siyasetin bilginler tarafından yapılması halinde toplum için yaralı sonuçlar doğuracağını ilrei sürmüştür.Siyasette bilgi başarı için çok önemli bir faktördür; fakat yeterli değildir.Siyasette başarılı oldukları kabul edilen Bismarck ve Atatürk gibi bazı şahsiyetler büyük bir siyasal bilimci olmamaları yanında, çok tanınmış düşünürler ve yazarlar da değillerdir.Fakat bütün büyük devlet adamları, usta politikacılar bilimin önemini hiçbir zaman inkar etmemişlerdir.

kaynak


Keten Prenses 16 Mart 2009 15:10

Araştırmamızda kullandığımız ''siyasal bilgi'' kavramı, bireylerin önemli siyasal kişilikler, olaylar ve sorunlar hakkında sahip olduğu ulusal bilgi anlamında kavramsallaştırılmıştır.



kaynak


siyasal Ar. siyaset + Fr. -l
sf. (siya:sal) Politika ile ilgili, siyasi, politik: ''Bu inanç aynı yolun yolcusu olmak niteliğini yitirecek ve siyasal rekabete dönüşecektir.'' -M. C. Anday.


kaynak


Safi 3 Kasım 2015 23:30

SİYASET, -tl a. (ar. siyâset).
1. Bir ülkede yöneticilerin, yetkilerini kullandıkları her alanda, hep birlikte ya da kişisel olarak uygulamaya geçirdikleri görüşlerini tümü; politika: Dış siyasette barışçı bir yol izlemek. 2. Özel yönetme yöntemi, egemen olma biçimi; politika: Liberal siyaset, otoriter siyaset.
3. Hükümetin kimi alanlarda uyguladığı yöntem; politika:
istihdam siyaseti, fiyat siyaseti, iktisat siyaseti, sanayi siyaseti.
4. Çıkarları dikkatlice, kurnazca kollamaya yönelik davranış biçimi.
5. Siyaset adamı, kamu yönetiminde rolü olan kimse; politikacı. || Siyaset meydanı, ölüm cezalarının uygulandığı yer (esk.).

—Esk.
1. İdam cezası.
2. Siyaset-i mülk, devlet ya da siyasal bir toplumun yönetimi. || Siyaset-i nefsiye, bir toplum ya da topluluğun din kurallarınca yönetilmesi. || Erbab-ı siyaset, siyasetle uğraşmayı iş edinen kişiler, politikacılar.

—Fels. Siyaset felsefesi, çeşitli iktidar olma ve toplumları örgütleme biçimlerini, her ikisinin karşılıklı değerlerini saptamak amacıyla inceleyen felsefe dalı.

—isi. huk. Ceza, tazir. || Siyaset-i amme, topluluğun güvenliği ve düzeni için gerekli olan hükümler. || Siyaset-i hassa, suç işleyenlere verilen önleyici ve zorlayıcı cezalar. || Siyaset-i şeriye, insanlığın iyiliği ve düzeni için islamiyetin gerek duyduğu ve kabul ettiği ceza hükümleri. (Buna göre toplumun çıkarı için, kamu düzenine zarar verenlere ceza uygulanır.)

—Siyas. bil. Siyaset bilimi, siyaseti inceleyen bilim. (Bk. ansikl. böl.)

—Topbil. Siyaset sosyolojisi, toplumlar içinde yürürlükte olan çeşitli iktidarların, bu iktidarların niteliklerinin, amaçlarının, etkilerinin ve uygulama biçimlerinin incelenmesi. (Bk. ansikl. böl.)

—ANSİKL. Siyas. bil. Siyaset bilimi çeşitli açılardan ele alınır: felsefe açısından (Platon, Aristoteles, Machiavelli, Bodin, Hobbes, Locke, Montesquieu, Rousseau, Marx, Max Weber vb,), kurumlar açısından (bu durumda siyaset bilimi devletin ne olduğunu araştırır), iktidar ve siyasal sistem açısından (partiler, güç ilişkileri, karar aşamaları vb.). Siyaset bilimini siyaset sosyolojisine yaklaştıran bu sonuncu anlayış, özellikle anglosakson siyaset bilimcilerinin pragmatizminin de etkisiyle, günümüzde öteki görüşlere göre daha baskın bir durumdadır.

—Topbil. Siyasal toplumbilim. Kimilerine göre siyasal toplumbilimin tek konusu devlettir. Bunun gerekçesi, devletin, otoritenin yürütülmesindeki en kurumlaşmış ve hukuk adına iktidarı elinde tutan tek örgüt olarak ortaya çıkmasıdır. Sayıca daha kalabalık olan başkalarına göreyse, otorite kullanımının bürünebileceği ve siyasal partilerden başlayıp baskı gruplarından ya da bireysel veya toplu düşüncelerin çeşitli anlatım araçlarından geçerek dinsel topluluklara kadar uzanan bütün biçimler, siyasal toplumbilimin alanına girer.

Kaynak: Büyük Larousse


Safi 9 Aralık 2015 20:00

POLİTİKA a. (yun. politike; ital. politica).
1. Bir devlette yöneticilerin belirli bir alanda uygulamaya geçirdikleri görüşlerin tümü; siyaset: Dış politika, iktisadi politika.
2. Hükümetin yönetiminde izlenen yol, yönetim biçimi: Liberal politika. Otoriter politika.
3. Hükümetin belirli bir alandaki tutumu: istihdam politikası. Para politikası.
4. Herhangi bir konuda izlenen yol, yöntem: Şirketin fiyat politikası.
5. Bir amaca ulaşmak için karşıdakinin zayıf noktalarından yararlanarak, duygularını okşayarak işini yürütme: Bu politika sizi bir yere götürmez.
6. Politika yapmak, bir işi, bir sorunu politika yoluyla çözümlemeye çalışmak.

—Siyas. bil. Politika dışı, siyasetin dışında kalan, siyasetle uğraşmayan kişi ya da kuruluş için kullanılır. || Politikadan uzaklaşma, siyasetle ilgiyi kesme, siyasal kimliği kaybetme || Politikadan uzaklaştırmak, bir şeyi siyasetten çıkarmak, onu bütünüyle siyasal içerikten yoksun bırakmak: Bir tartışmayı, bir sorunu siyasetten uzaklaştırmak.

—Bir kimseyi, bir grubu siyaset dışı bırakmak, bir parti ya da siyasal bir ideolojinin etkisinden arındırmak: Sendikaları politikadan uzaklaştırmak. Düş kırıklıkları onu siyasetten uzaklaştırdı.
Politika (e Politike), Aristoteles'in incelemesi (bu yapıttan günümüze tamamlanmamış sekiz kitap kalmıştır). Aristoteles'e göre siyaset, tüm öbür bilimlere yol göstermesi bakımından arşrtektonik bir bilimdir, yani "bilimlerin ilki"dir Hem kenti, hem devleti belirten yunanca polis, gerçekte, aile, köy, vb.'ye oranla, insanların toplum halinde sürdürdükleri en yüksek yaşam biçimidir. Aristoteles özgür insan ile köle arasında, tıpkı erdem ile kötülük arasındakine benzer bir fark olduğunu göstermeye çalışır: erdem ya da kötülük, onların öz doğası olmasa bile mutlaka birinin ötekine hükmetmesi gerekir. Fakat, özgür insanın köle üzerinde mutlak bir otoriteye sahip olmasına karşılık, devletin özgür insanlar üzerindeki otoritesi, onların emretmeye ya da boyun eğmeye yatkınlıklarına bağlıdır. Aristoteles, kitabını yazmak için altmış kadar anayasayı incelemiştir: bunun için kitabı büyük bir tarihsel önem taşır. Aristoteles, hepsi de akılcı bir biçimde temellendirilmiş üç yönetim biçimi ayırt eder: monarşi, aristokrasi, demokrasi. Ayrıca, bunlardan her birinin kendine özgü bir yozlaşma biçimi vardır ki, bu da sırasıyla: tiranlık, oligarşi ve demagojidir. Aristoteles’in bu yapıtı, batı siyasal düşüncesinde çok önemli bir rol oynamıştır.
Politika (lat. Tractatus Politicus), Spinoza’nın bitmemiş olan ve ölümünden sonra 1677'de Amsterdam'da yayımlanan eseri. Yazar, bu eserinde natûralizm üstüne bir hürriyet öğretisi kurmaya çalışır. Kendi başına ne kötülük, ne adalet, ne adaletsizlik söz konusu olabilir. Herkesin her şeye hakkı vardır ve hak ancak kuvvetle sınırlanır. Bunun en tabii sonucu da savaştır. Hükümet kurmak, birtakım uzlaşmalara göre kanunlar yaparak adalet ile adaletsizliği tanımlamak ihtiyacı bundan doğar.
Politika, aralarında Ercan Arıklı, İsmail Cem ve Kadri Kayabal'ın bulunduğu bir ortaklık tarafından İstanbul'da yayımlanan günlük gazete (1975). Başyazarlığını, önce İsmail Cem'in, sonra Vedat Dalokay'ın (1976) ve yine I. Cem'in (1977) yaptığı gazete, 1977 sonunda Maden-lş sendikası'nın denetimine geçti ve emekçileri savunan bir yayın politikası izlemeye başladı. Bir süre sonra yayını İstanbul Sıkıyönetim komutanlığı'nca yasaklandı.


Kaynak: Büyük Larousse



Saat: 03:17

©2005 - 2024, MsXLabs - MaviKaranlık