MsXLabs

MsXLabs (https://www.msxlabs.org/forum/)
-   Osmanlı İmparatorluğu (https://www.msxlabs.org/forum/osmanli-imparatorlugu/)
-   -   Çaldıran Savaşı (https://www.msxlabs.org/forum/osmanli-imparatorlugu/18723-caldiran-savasi.html)

KafKasKarTaLi 11 Mayıs 2006 02:38

1 ek

Çaldıran Savaşı

Alıntıdaki Ek 61468

Osmanlıların İran’daki Safevilere karşı kesin bir zafer kazandıkları ve böylece Doğu Anadolu üzerinde egemenlik kurdukları, aynı zamanda Mısır yolunu açtıkları meydan savaşı (23 Ağustos 1514).

Osmanlı hükümdarı I. Selim (Yavuz), 1514’te Safevi hanedanının kurucusu İ. İsmail’e (Şah) karşı bir sefer açtı. Amacı, Osmanlı egemenliğine karşı 16. yüzyıl başlarında giderek yaygınlaşan toplumsal huzursuzluk zemininde, hoşnutsuzluklarını Sünniliği tanımamakla dile getiren Kızılbaş Türkmen aşiretleri arasında Safevi etkisine son vermekti. II. Bayezid’in hükümdarlık döneminin (1481-1512) son yıllarında, Osmanlı düzeninin iç çekişmeleri (egemen sınıf ile reaya, devlet ile göçebe aşiretler arasındaki çekişmeler) ile bunların büründüğü dinsel biçimler, Osmanlı Devleti ile Safevi Devleti arasındaki çekişme ile iç içe geçmeye başlamıştı. Safevi Devleti ile Iran ve Azerbaycan’daki Türkmenler, Anadolu Türkmenlerini dinsel ve siyasal açıdan etkilerken, Safevi dervişleri de bütün Anadolu’ da Şiiliği yaymaya çalışıyorlardı. I. Selim de. öncelikle bu sosyal muhalefeti bastırmak ve Şii-Safevi tehdidinden kurtulmak amacıyla, 1512’de yeniçerilerin desteğiyle babası II. Bayezid’i devirmiş ve tahta çıkmış bulunuyordu.

1512-13 yıllarında önce Anadolu Kızılbaşlarına karşı büyük bir yıldırma harekâtına girişen ve resmî tarihlerin verdiği bilgilere göre, yediden yetmişe 40 bin dolayında Kızılbaş köylü ve göçeri hapis ya da idam ettiren Yavuz Selim, böylece Anadolu köylülüğünün dinsel eğilimlerinde büyük bir değişikliği devlet eliyle gerçekleştirdikten ye cephe gerisini sağlama aldıktan sonra, İsmail’e karşı giriştiği seferin İslâmî yozlaştıran din sapkınlıklarına karşı bir cihad olduğunu ilan etti.

19 Mart 1514’te Edirne’den İstanbul’a hareket eden I. Selim, bir ay sonra da kapıkulu ocaklarıyla birlikte Üsküdar’a geçti ve yolda orduyı hümayuna katılan birliklerle Bursa’dan Konya, Kayseri ve Sivas’a ilerledi. İran sınırındaki Suşehri geçilip de Safevi topraklarına girildikten sonra, Şah İsmail’in batı sınırı komutanı Ustaclu Oğlu Mehmed Han’ın her şeyi yakıp yıkarak ve araziyi çöle çevirerek geri çekilmiş olması Osmanlı ordusunu ağır koşullarla yüz yüze bıraktı. Yiyecek sıkıntısının denizyoluyla Trabzon’a, oradan deve ve atırlarla orduya ulaştırılan erzak ve mümmat ile bir ölçüde hafifletilmesine karı, asker arasında hoşnutsuzluk baş göster ve Safevi propagandasıyla birleşerek mutanlar, vezirler düzeyinde yayıldı. Ank I. Selim, geri dönülmesi yolundaki ıtün girişimleri şiddetle bastırarak, çok vdiği Karaman beylerbeyi Hemdem Paşa bile derhal idam ettirerek ve bir seferin- ayaklanıp çadırını kuşatan yeniçerilerin ne bizzat atını sürüp onların savaşçı umma seslenerek, inatla ilerlemeye devam etti.

Bu takip, sürekli toprak vererek kilmekte olan Şah İsmail’i, kendi seçkini karşısında güç durumda bıraktı ve aya çıkmaya zorladı. Sonunda iki ordu ı Azerbaycanı’nda, Hoy’un kuzeybatısını Çaldıran Ovasında karşı karşıya geldi Kendi askerleri arasındaki şah yanlıları- karşı tarafa geçme fırsatı bulmaması için lyu dinlendirmeden derhal savaşa giren Mim, 23 Ağustos 1514 günü askerinin ^unluğuna karşın ateşli silah üstünlüğü sinde ezici bir zafer kazandı, ıdan sonra ileri yürüyüşünü sürdürerek lül’de Safevilerin başkenti Tebriz’e se de, yeniçeriler arasında huzursuzluk baş gösterdiği için çok geçmeden Anadolu’ya geri döndü.

Çaldıran Savaşı’nın ilk önemli sonucu Doğu Anadolu’daki küçük beyliklerin ve Maraş-Elbistan yöresindeki Dulkadıroğulları Beyliği’nin Osmanlı Devleti’ne bağlanmaları oldu. Böylece Osmanlılar doğudan gelen saldırılara karşı bir savunma hattı elde etmenin yanı sıra, Tebriz-Halep ve Tebriz-Bursa arasındaki ipek yollarını da denetim altına aidılar. Bunun ötesinde savaş Safevi gücünü kırarak, 1516-17 yıllarının Mısır seferi için Osmanlı sol kanadının güvence altına alınmasını sağladı.

kaynak: Ana Britannica
BAKINIZ Osmanlı Padişahları - Yavuz Sultan Selim


BARIŞ 12 Kasım 2006 03:00

Çaldıran Savaşı
Osmanlı Devleti ile İran'da kurulu Safevi Devleti arasında görünüşte dinsel nedenlerden, gerçekte Baharat Yolu'na egemen olma isteğinden doğan savaş (24 Ağustos 1514).

16. yüzyıl dünya ekonomisinin ve buna bağlı olarak dünya askerî ve siyasî etkinliklerinin büyük ölçüde değiştiği bir yüzyıldır. 15. yüzyıl sonlarına dek dünya ekonomisi İpek ve Baharat Yolu üzerinde sürüyor, dolayısıyla bu ticaretten elde edilen zenginlikler de bu yollara egemen olan devletlerin elinde toplanıyordu. Fakat Avrupalıların 15. yüzyıl sonlarında Çin ve Hindistan'a giden yeni denizyolları bulmaları, bu durumu değiştirdi. Bu yollar üzerinde bulunan devletler bundan olumsuz yönde etkilendi. İran ve Osmanlı Devleti bunlardan ikisiydi, 15.yüzyıldan başlayarak bu iki devletin politikası Akdeniz ve Hindistan arasındaki topraklara tek başlarına egemen olmaktı.

Bu yollar da tümüyle İran ve Anadolu topraklarından geçiyordu. Osmanlı Devleti, İran üzerinden Hindistan'a ulaşmayı amaçlarken, Safevî Devleti de Anadolu üzerinden Akdeniz'e ulaşmayı amaç edinmişti. Safeviler Anadolu'da Şiîliği yaymayı ve Şiîliği savunmayı araç olarak kullanırken, Osmanlı Devleti de Sünnîliğin savunucusu olarak davranıyordu. İki devletin tutumu savaşla sonuçlandı. Her iki devletin orduları Doğubeyazıt'a 80 km. uzaklıkta, Van Gölü'nün kuzeyinde Çaldıran Ovası'nda karşılaştılar. Savaş, Osmanlı ordusunun zaferiyle sonuçlandı (24 Ağustos 1514). Doğu Anadolu ve İran Azerbaycanı Osmanlıların eline geçti, ancak İran tümüyle ele geçirilip Hindistan'a ulaşılamadı. Bunun üzerine Osmanlı Padişahı Yavuz Sultan Selim bir süre sonra Mısır ve Kızıldeniz üzerinden Hindistan'a ve Hint Okyanusu'na ulaşmayı denedi. Bu da Osmanlı Devleti ile Mısır Memlûklü Sultanlığı arasında savaşlara ve Mısır'ın ele geçirilmesine neden oldu.

Morpa Genel Kültür Ansiklopedisi & MsXLabs


ThinkerBeLL 25 Mayıs 2008 03:00

Çaldıran Savaşı
Çaldıran Savaşı, 23 Ağustos 1514te Osmanlı Devleti ile İran'daki Safevi Devleti arasında yapılan ve Doğu Anadolu'nun bütünüyle Osmanlı egemenliğine girmesiyle so­nuçlanan büyük meydan savaşıdır.

Osmanlı Padişahı Yavuz Sultan Selim tahta geçtiği 1512'den beri Safevi Devleti'ne karşı bir sefere girişmeyi düşünüyordu. Çünkü Safeviler hem Osmanlı Devleti'nin doğu sını­rını sürekli olarak tehdit ediyorlar, hem de Anadolu'da giriştikleri yoğun Şiilik propagan­dasıyla ülkenin birliğini bozmaya çalışıyorlar­dı. Yavuz Sultan Selim tahtını sağlamlaştırdıktan sonra bu sorunu çözmeye karar verdi ve büyük bir orduyla Mart 1514'te Edirne'den hareket etti. Önce, Anadolu'da geçtiği yol boyunca Safevi yanlısı olduğu ileri sürülen topluluklara karşı acımasızca bir kıyıma giriş­ti. Üç ay süren yorucu bir yolculuktan sonra Eleşkirt'e (Ağrı yakınlarında) ulaşan ama hâlâ düşmanla karşılaşmayan Osmanlı ordu­sunda ayaklanma belirtileri baş gösterdi. Ya­vuz Sultan Selim çeşitli önlemlerle askerleri yatıştırdı. Yeniden ilerlemeye başlayan ordu İran topraklarına girdi. Şah İsmail komutasın­daki Safevi ordusunun Hoy yakınlarındaki Çaldıran Ovası'nda toplandığı öğrenilince, Osmanlı ordusu buraya yöneldi ve iki ordu 23 Ağustos 1514'te karşı karşıya geldiler.

Osmanlı ordusunda sağ yana Anadolu Bey­lerbeyi Sinan Paşa, sol yana Rumeli Beyler­beyi Hasan Paşa komuta ediyordu. Yavuz Sultan Selim ise 10 bin tüfekli yeniçeri, topçu ve kapıkulu süvarileriyle merkezde bulunu­yordu. Osmanlı ordusu çok yorgun olmasına karşın ateşli silahlar, özellikle de top bakımın­dan üstün durumdaydı. Safevi ordusu ise atlı asker sayısı yönünden daha güçlüydü. Her iki ordunun da yaklaşık 120 bin askeri vardı. Süvarilerine çok güvenen Şah İsmail ilk anda Osmanlı ordusunun kanatlarına yüklenerek çevirmek, sonra da merkezini çökertmek istiyordu. Bu amaçla giriştiği saldırı başlangıç­ta başarılı oldu. Ama Osmanlı topçusunun açtığı ateş karşısında süvariler dağılmaya baş­ladı. Merkezdeki yeniçerilerin karşı saldırısıy­la da Safevi ordusu tam bir bozguna uğradı. Yaralanan Şah İsmail savaş alanından güçlük­le uzaklaşabildi. Eşi Taçlı Hanım ise Osmanlılar'a tutsak düştü. Şah İsmail'i izleyen Os­manlı ordusu 6 Eylül 1514'te Safeviler'in başkenti Tebriz'e girdi. Yavuz Sultan Selim kışı bu yörede geçirmek düşüncesindeyken erzakı azalan orduda huzursuzluk baş göste­rince İstanbul'a doğru yola çıktı.

Çaldıran Savaşı'nın sonunda, en önemlisi Dulkadıroğulları Beyliği olmak üzere Doğu ve Güneydoğu Anadolu'daki beyliklerin tü­mü Osmanlı egemenliği altına girdi. Tebriz'in ve İran topraklarından bir bölümünün ele geçirilmesiyle Safeviler ile Mısır'daki Mem­lûklar arasındaki bağlantı kesildi. Bu durum Yavuz Sultan Selim'in daha sonra Memlûk-lar'ı yenmesinde önemli rol oynamıştır. Ayrıca Tebriz'den geçip Anadolu'ya ve Suriye'ye giden İpek Yolu'nun denetimi de bundan böyle Osmanlılar'ın eline geçmiştir. Çaldıran Savaşı'nın bir başka özelliği de 200 yılı aşkın bir süre devam edecek olan Osmanlı-İran savaşlarının başlangıcı olmasıdır.

MsXLabs.org & Temel Britannica


peaceful 12 Ağustos 2008 17:03

Çaldıran Savaşı
Çaldıran Savaşı, Osmanlı padişahı Yavuz Sultan Selim ile Safevi hükümdarı Şah İsmail arasında yapılan savaş.

Safevi hükümdarı Şah İsmail’in Anadolu’daki Alevi Türkmenlere yönelik Şii propagandasına girişmesi, yeni bir Osmanlı-İran savaşına yol açtı. 23 Ağustos 1514’te, Azerbaycan’ın Hoy kenti yakınlarındaki Çaldıran Ovası'nda yapılan savaş Yavuz Sultan Selim’in zaferiyle sonuçlandı. Ama Yavuz Sultan Selim’in Anadolu’dan geçerken Safevi yanlısı oldukları gerekçesiyle tahminen 40 bin göçebe ve köylüyü öldürtmesi, daha sonra Anadolu’da Celali Ayaklanmaları biçiminde ortaya çıkan huzursuzlukların önemli etkenlerinden biri oldu.

Yavuz Sultan Selim 1512’de tahta çıktığında Safevilerin doğudaki etkisine son vermeyi istiyordu. Çünkü Safeviler hem doğuda sürekli bir tehdit oluşturuyor, hem de Şiilik propagandasıyla Anadolu’da düzeni sarsıyorlardı. Yavuz Sultan Selim hazırlıklarını tamamladıktan sonra büyük bir orduyla Mart 1514'te Edirne'den yola çıktı. Anadolu'da geçtiği yol boyunca Safevi etkisindeki Alevi Türkmenleri acımasız bir kıyımdan geçirdi. Üç ay sonra Eleşkirt'e vardığında askerler arasında huzursuzluk başlamıştı. Yavuz Sultan Selim, askerlerini yatıştırarak ilerlemeyi sürdürdü ve İran topraklarına girdi. Şah İsmail komutasındaki Safevi ordusuyla Çaldıran Ovası'nda karşılaştı. Her iki ordu da yaklaşık 80-100 bin askerden oluşuyordu.

Burada yapılan meydan savaşı bir gün boyunca sürdü. Osmanlı ordusu, taktik yetenek ve silah donanımı, özellikle de sahra topçusunun ateş gücü bakımından üstündü. Savaş Osmanlı ordusunun zaferiyle sonuçlandı. Şah İsmail çarpışmalarda yaralandı ve hazinesi ile ordusunu bırakarak savaş alanından çekildi. Ardından Yavuz Sultan Selim, 6 Eylül 1514'te Safevilerin başkenti Tebriz'e girdi. Yavuz Sultan Selim kışı burada geçirmek istiyordu, ama Bektaşi tarikatına bağlı yeniçeriler arasında huzursuzluk artınca İstanbul'a dönmek zorunda kaldı.

Çaldıran Savaşı'nda yitirdikleri toprakları Safeviler savaşsız geri aldılar. Ama Osmanlılar bu savaşın sonunda, Dulkadıroğulları başta olmak üzere Doğu ve Güneydoğu Anadolu'daki beyliklerin egemenliğine son verdiler. Safevilerin Mısır'daki Memlûklarla bağlantılarını kestiler. Bu da Yavuz Sultan Selim'in Mısır seferini kolaylaştırdı. Osmanlılar ayrıca İpek Yolu'nun denetimi de ele geçirdiler.


asla_asla_deme 22 Mart 2010 11:58

1 ek

Çaldıran'da 23 Ağustos 1514'te yapılan savaş


Alıntıdaki Ek 61469

Yavuz Sultan Selim, babası Sultan İkinci Bayezid ve kardeşleri ile taht mücadeleleri vererek tahta çıktığında, Osmanlı Devleti sıkıntılı bir dönem yaşıyordu. Bu bunalımlı dönemin en büyük sebebi Doğu'daki Şii-Safevi Devletiydi. Bu devletin ortadan kalkmasıyla huzur sağlanacak ve Türkistan yolu Osmanlılara açılacaktı.
Yavuz Sultan Selim'in en büyük amacı doğudaki bütün Türk İslam devletlerini tek bir devlet çatısı altında birleştirmekti. Yavuz Sultan Selim, 1514 yılı baharında ordusuyla birlikte İran seferine çıktı. Osmanlı kuvvetleri, Erzincan'dan Tebriz'e doğru yürüyüşüne devam etti.
Çaldıran'da 23 Ağustos 1514'te yapılan savaşta Osmanlı kuvvetleri büyük bir zafer kazanırken, Safeviler bozguna uğradılar. Şah, kaçarak hayatını zor kurtardı.
Yavuz yoluna devam ederek Tebriz'e girdi. Şehirdeki birçok sanatçı ve ilim adamı İstanbul'a gönderildi. Bu zafer sonucunda Şah İsmail eski prestijini kaybetti. Bu sayede Doğu Anadolu'da Osmanlılar için bir tehlike kalmamış oldu.
15 Eylül 1514'te de Tebriz'den Karabağ'a hareket eden Yavuz'un amacı, kışı orada geçirip, baharda İran'ı tümüyle almaktı. Ancak şartlar müsait olmadığı için Amasya'ya gidildi. Çaldıran Zaferi'nden sonra, Erzincan, Bayburt kesin olarak Osmanlı hakimiyetine geçti. Kemah kalesi alındı. 12 Haziran 1515'de kazanılan Turnadağ zaferi ile Dulkadiroğlu beyliğine son verildi. Diyarbakır, Mardin ve Bitlis Osmanlı hakimiyetine girdi. Böylece Anadolu'da Türk birliği sağlanmış oldu.

23 Agustos 1514 ( 2 Receb 920)


Çarsamba günü günes dogarken Iranlilarin taarruzu ile baslandi. Dogubâyezid'in 80 km. güney dogusuyla Van Gölü'nün kuzey dogusunda bulunan Çaldiran Ovasi'nda mevzilenen Osmanli ordusunun sag kolunu, Anadolu Beylerbeyi Sinan Pasa ile Zeynel Pasa'nin emrindeki Anadolu ve Karaman kuvvetleri, sol kolunu ise Rumeli Belerbeyi Hasan Pasa komutasindaki Rumeli askerleri teskil ediyordu. Selim ise, eskiden beri alisageldigi ve uygulandigi sekilde sipahi, silahdâr, ulûfeci ve gurebâ bölükleri ile çevrilmis olup, yaninda Hersekzâde Ahmed Pasa, Vezir Dukakinoglu, Vezir Mustafa Pasa ve Ferhad Pasa gibi devlet büyükleri, kadiasker vs. gibi din ve hukuk adamlari bulunuyordu. Bu arada, padisahin önünde yer alan tüfekçi ve yeniçeriler, araba ve develerden meydana gelen bir siper gerisinde bulunduklari gibi, sag ve sol cenahin nihâyetinde olup, biri l0.000, digeri 8.000 kisiden mürekkeb Anadolu ve Rumeli azepleri, birbirlerine zincirlerle baglanmis 500 topun önünde dizilmislerdi. Öte yandan, öncü kuvvetinin çogunlugunu teskil eden Dulkadirli Türkmenleri ile Sahsuvaroglu Ali Bey'in ardçi kuvvetleri de Sadi Pasa'nin emrinde idiler.

Osmanli ordusunun bu dizilisine karsilik, ekserisi Ustaçlu, Varsak, Rumlu, Samlu, Kaçar, Afsar ve Karamanlu Türkmenleri'nden ibâret olup muhtelif hanlarin emrinde bulunan 80.000 kisilik bir süvari kuvvetinin basindaki Sah Ismail, ordusunu ikiye ayirmak ve sol kanadin idaresini verdigi Ustaçluoglu ile birlikte girisecekleri bir çevirme hareketi sonunda azepleri yarmak ve onlarin saflarini geçmek suretile yeniçerileri arkadan vurmak niyetinde idi. Bu gayesini gerçeklestirmek için de sag cenahin komutasini üzerine almisti. Böylece, mükemmel bir sekilde techiz edilmis 40.000 seçkin süvarisi ile azeplerin ve özellikle Rumeli kuvvetlerinin üzerine hücum eden Sah Ismail, baslangiçta basarili olur. Böylece, basta Rumeli Beylerbeyi Hasan Pasa olmak üzere pek çok sancak beyini sehid edip, bu kismi dagitir. Ancak karsi taraftan hareket eden Ustaçluoglu, Anadolu askerinin mukavemeti ve Sinan Pasa'nin aldigi tedbirler üzerine Sah Ismail ile birlesmek üzere giristigi tesebbüste muvaffak olamaz. Zira Sinan Pasa, askerlerin saflarini muhafaza ederek, intizamli bir sekilde sür'atle toplara dogru çekilmelerini temin etmis, Ustaçluoglu ile kardesi Kara Han'i, maiyyetlerindeki Türkmenlerle birlikte, Osmanli topçusu ile karsi karsiya getirmisti. Bu savasta Safevîler "Sah", Osmanlilar ise "Allah" nidâlari ve tekbir sadâlariyla muharebe ediyorlardi.

Bu arada sunu da belirtmek gerekir ki, Safevî ordusunda piyade ve atesli silahlar hemen hemen bilinmiyordu. Her ne kadar Iran'da top kullaniliyor idiyse de bu, kale müdafaalarina hasr ediliyor, meydan muharebelerinde kullanilmasina ehemmiyet verilmiyordu. Bununla beraber Sah Ismail, casuslari vâsitasiyle, Sultan Selim'in askerî tertibatina vâkif oldugu ve toplarin tanziminden haberdar bulundugu için askerini iki kola ayirmisti.

Sah Ismail'in süvarileri, sayi olarak Osmanli kuvvetleri ile hemen hemen denk idiler. Bundan baska Iran ordusu, savasi kendi topraklarinda kabul ettigi için yorgun degildi. Buna karsilik, Yaklasik 2500 kilometrelik uzun bir yoldan gelen l00.000 kisilik Osmanli askerleri ile atlari yorgundu. Ayni zamanda yiyecek sikintisi da vardi. Sayica en az Osmanli kuvvetleri kadar olan Sah'in ordusu ise dinçti. Zira bu ordu, Tebriz gibi çok kisa bir mesafeden gelmisti. Asker iyi beslenmis ve sahlari için her türlü fedakârliga hazir, ona taabbüd edercesine bagli idi. Topuz, yay ve mizraklarla donatilmis savasçilarin atlarina çelik eyerler vurulmustu. O zamana kadar, zaferden zafere kosmus bir hükümdara mâlik olduklarindan dolayi da mâneviyatlari bir hayli yüksekti.

Osmanli toplarinin ates açmalari üzerine Siî ordusu dagilir. Zira basta Ustaçluoglu olmak üzere pek çok komutan bu esnada öldürülmüstü. Bunun üzerine savas, Osmanlilarin lehine döndü. Öbür taraftan Yavuz Sultan Selim, Rumeli askerlerine yardim etmek üzere bir kisim yeniçerileri yardima göndermis, siperlerin arkasinda bulunan yeniçerilerin de tüfek ile ates etmelerini emr etmisti. Beklemedikleri böyle bir durumla karsilasan Siî ordusunda genel bir panik havasi esmeye baslar. Bu arada vaziyeti düzeltmek ve ordusunun moralini takviye etmek maksadiyle her tarafa kosan Sah Ismail, birkaç defa at degistirmis, bir aralik da atindan düsüp yere yuvarlanmisti. Bu hengamede, üzerine yürüyen bir Osmanli süvarisinin, Sah üzerine yürüyüp öldürmek üzere iken, tipki onun gibi giyinmis ve kendisine benzeyen en yakin adami Mirza Sultan Ali'nin esareti göze alarak öne geçmesi üzerine kurtulur. O, bu kurtulusunu sonradan at- çeken lakabini alacak olan Hizir ismindeki bir Türkmen korucunun, hayati pahasina ona atini vermesiine borçludur. Böylece, esir olmaktan kurtulan Sah Ismail, aksama dogru artik hiç bir ümidin kalmadigini görünce, sür'atle Tebriz'e dogru kaçmis, ancak kendisini burada da emniyette görmedigi için
Sultaniye (veya Dergüzin)'ye çekilmek zorunda kalmisti. Onun kaçmasi üzerine bütün Siîler, karsi koymaktan vaz geçerler. Bu arada bir kismi esir, bir kismi da maktul düser. Lütfi Pasa, Siîlerin büyük hezimeti ile sonuçlanan Çaldiran Savasi'na " Sûfi-kiran " adini verir.

Sah'in, yaralanip kaçmasindan sonra Iran ordusu daha fazla direnemeyerek dagilmis ve safakla baslamis olan bu korkunç savas, o gün aksam üzeri, Osmanlilarin büyük bir galibiyetiyle sona ermisti. Bununla beraber Pâdisah, yatsi vaktine kadar atindan inmez. Tarihin en büük meydan savaslarindan biri olan Çaldiran Savasi'nin kazanilmasinda "tertip ve tahkim islerindeki" üstünlügün, atesli silahlara sahip olmanin, Osmanli askerinin essiz fedakârliginin ve son olarak Yavuz Sultan Selim'in askerî dehasinin büyük payi vardir.

Bu muzafferiyeti müteakip Siî ordugahi, bütün hazineleri, Sah'in ve ümerasinin zevceleri ile birlikte Osmanlilarin eline geçer. Çok çetin geçtigi anlasilan Çaldiran Savasi'nda, her iki taraftan da pek çok insan ölmüstü. Savasi müteakip Çaldiran sahrasinda iki gün divân kurduran Selim, Muhyî Çelebi'nin bildirdigine göre, sehid düsenlerin nâmina bir kabir yaptirip üstüne ölüm tarihlerini bildiren amûd (direk) diktirmistir.
Çaldiran Zaferi, Anadolu birliginin hâlâ devam eden en büyük istinadgâhi olmakla kalmamis, ayni zamanda Güney Anadolu ile Ortadogu'nun anahtarlarini da Yavuz'a takdim etmisti.

Çaldiran Zaferi'nden sonra Hoy Sahrasi'na gelerek Dukakinzâde ile Defterdâr Pirî Çelebi ve büyük bir Osmanli tarihi (Hest Behist) yazmis olan Idris-i Bitlisî'yi Tebrize gönderen Sultan Selim, bunlar vâsitasile sehirliye emân vermis ve uzun bir yürüyüsten sonra, yerlere serilmis kiymetli halilar üzerinden geçerek 5 Eylül l5l4'te sehre girmistir. Bir hafta kadar Tebriz'de kalan Sultan Selim, Sah'in hazinelerini ile bazi sanatkârlari Istanbul'a gönderir. Bu sirada Tebriz'de bulunan Timur'un torunu Hüseyin Baykara oglu Bediüzzaman ile kendisine biri Farsça, digeri Çagatayca olmak üzere kaleme alinmis iki kaside takdim eden Mehmed Hâfiz ve oglu Hasan Can ( Hoca Sa'düddin Efendi'nin babasi ) ile birlikte Sultan Selim'e siginmislardi. Özellikle, Sultan Selim'in büyük hürmet ve saygisina mazhar olmak suretiyle kendisine günde l.000 akça tayin edilen Bediüzzaman, Osmanli ordusu ile birlikte Istanbul'a gelecek ve bir müddet sonra Eyüb'de vebadan vefat edecektir.

Yavuz Sultan Selim'in, bir haftalik ikameti esnasinda Tebriz'deki faaliyetleri, bize onun hakkinda bilgi vermektedir. O, Tebriz'in Sâhib - Âbad mahallesinde bulunan ve mavi altin sarisi çinilerle süslü Sultan Hasan Câmii'nde, Hülefa-i Rasidîn ile Ashab-i Kirâm'in isimlerini hutbede okutmus, Sah Ismail tarafindan gerek Akkoyunlulardan, gerekse Seybek Han'dan müsadere edilmek suretiyle alinmis bulunan hazinelere el konmustu. Bu arada bir kisim fillerle, Sah Ismail'in, Akkoyunlu Türkmen Ulusu Beyleri'nden Yakub ve Timur torunlarindan Ebû Said'den gasb etmis oldugu emanetleri Istanbul'a sevk eden Selim'in, Tebriz'in mahir usta ve sanatkârlarindan bir kismini Istanbul'a gönderdigine dair kaynaklarda bilgiler bulunmaktadir. Nitekim Muhyi Çelebi'nin Selimnâmesi'nde, kiliççilardan, cebecilerden, okçulardan ve yaycilardan l700 hânenin Istanbul'a gönderildigine dair verilen haberler, seferin rûznâmesini tutan Haydar Çelebi tarafindan da te'yid edilmektedir.

Sah taraftarlari (Kizilbas) ile meskûn bu mintikada daha fazla kalmayi tehlikeli bulan Sultan Selim, bir hafta sonra Tebriz'i terk edip Nahçivan yoluyla Karabag'a çekilmek zorunda kalmistir. Bununla beraber, onun, kisi bu eski Ilhanli merkezinde geçirmek tasavvurunu anlayan devlet büyüklerinin telasi, bazi karisikliklarin çikmasina sebep olmustur. Nitekim, ordu, Aras Nehri kiyilarina geldigi zaman, bunlarin tesvikiyle harekete geçen yeniçeriler, padisahin etrafini sararak, parça parça olmus elbiselerini mizraklari önünde göstererek dönmek istediklerini hatirlatmak isterler. Böyle bir hareketle karsilasan Selim, Kars ve Bayburt üzerinden Istanbul'a dogru hareket eder. Bu arada zaferi bildirmek için, komsu devletlere fetihnâmeler yazilip gönderilir.

Yavuz Selim, Amasya'da iken, Sah Ismail tarafindan gönderilen elçilik heyetini kabul etmez. Bu arada, Kemah kalesine siginmis olan ve kalelerinin metanetine (saglamligina) güvenen Kizilbaslar, kendilerine yakin olan Osmanli topraklarina durmadan tecavüz ettikleri için, kisi Amasya'da geçirmekte olan Yavuz Selim'e tecrübeli bazi kimseler: "Kemah kalesi Kizilbaslar elinde bulundukça, Bayburt ile Erzincan gibi kasaba ve sehirlerde bir güvenlik saglamanin mümkün olmayacagini" bildirirler. Bunun üzerine Dogu Anadolu'da esasen hakimiyet kurmayi gerekli gören Pâdisah, Yildirim Bâyezid zamaninda Osmanli topraklarina katilmis, fakat Timur istilasindan sonra kaybedilmis bulunan Kemah kalesinin kusatilmasini Biyikli Mehmed Pasa'ya emreder. l9 Mayis l5l5'te bizzat Pâdisah'in istirak ettigi hücumla alinan Kemah kalesinin muhafizligina Karaçin oglu Ahmed Bey tayin edilir. Bu arada Iran üzerine yapilan hareket esnasinda, Osmanli ordusunun yiyecek kollarini vuran Dulkadirogullari'nin ülkesi alinarak Maras ve Elbistan Osmanli topraklarina ilhak edilir. Daha sonra Istanbul'a hareket eden Sultan Selim, ll Temmuz'da sehre girer.

Çaldiran Zaferi'nden sonra, basta Diyarbekir olmak üzere, Dogu Anadolu'nun birçok sehri, Osmanlilarin eline geçer. Böylece, Selçuklulardan sonra bozulan Anadolu birligi tekrar ve kalici olarak saglanmis olur. Biyikli Mehmed Pasa, Diyarbekir Beylerbeyligi'ne getirilir. Tarihçi Idris-i Bitlisî de müsavir olarak onun yanina verilir. Idris-i Bitlisî'nin gayretleriyle Harput, Meyafarikin, Bitlis, Hisnikeyfa, Urfa, Mardin, Cezire ve Rakka'ya kadar Güney Dogu Anadolu bölgesi ile Musul dolaylari Osmanli idaresine geçer. Bu sayede Tebriz - Haleb ve Tebriz - Bursa Ipek yolu Osmanlilarin kontroluna girmis olur. Ayrca, Siî akidesinin yayilmasi büyük ölçüde durdurularak propaganda malzemesi saglayacak imkânlara set çekilmis olur. Yine bu zaferle geçici de olsa Safevî tehlikesi ortadan kalkmis oluyordu.. Bu zaferden sonra Yavuz Sultan Selim "Sah" ünvanini kullanmaya baslamis, hatta bu ünvan "Sultan Selim Sah" diye sikkelere de islenmistir. Yavuz'dan sonra gelen padisahlar da ayni ünvani kullanip kendi dönemlerinde basilan paralara bu ünvani yazdirdilar. Bundan dolayi bu ünvanla basilan paralara "Sâhî" adi verilmektedir.
MsXLabs.org & OT


Daisy-BT 19 Haziran 2010 21:42

Osmanlı - İran ilişkileri:

Çaldıran Savaşı:


(1514)
  • Osmanlılarla - İranlılar arasında olmuştur.
  • Savaş Yavuz'un üstünlüğüyle son buldu.
Savaşın Sebepleri
  • Şah İsmailin Yavuz Sultan Selimin padişahlığı sırasında tebrik için elçi göndermemesi.
  • Şah İsmailin adamları aracılığıyla Doğu Anadoluda ayaklanmalar çıkarması.(Şiilik faaliyetleri)
  • 1514 yılında Çaldıran Ovasında Safevi Devleti ile yapılan savaşı Osmanlılar kazanmıştır.
Savaşın Sonuçları
  • Doğu Anadolu Osmanlı egemenliğine girdi.
  • Safevilerin Doğu Anadoludaki faaliyetleri bir süre önlenmiş oldu.
  • 1515 de Turna Dağı Savaşı ile Dulkadiroğulları beyliğine son verildi. Anadolu Türk siyasi birliği tekrar sağlandı.
Önemi:
  • Doğu ve Güney Doğu Anadolu Bölgesi Osmanlılara katıldı
  • Tebriz'deki sanatçılar İstanbul'a getirildi (Divan Edebiyatının doğmasına neden oldu.)


Safi 17 Ocak 2017 15:26

Çaldıran Meydan savaşı


Osmanlı devleti ile İran'da hüküm süren Safeviler arasında meydan savaşı (23 ağustos 1514).

Bayezit ll'nin şehzadeleri arasındaki taht kavgasından yararlanan Şah İsmail, "halife" adıyla gönderdiği casusları aracılığıyla osmanlı ülkesinde yaşayan alevileri padişaha karşı kışkırttı; şehzade Ahmet’in İran’a sığınan oğlu Murat'ı da koruması altına aldı. Bu durumu Anadolu birliği bakımından sakıncalı gören Selim I (Yavuz), Safeviler’e savaş açmaya karar verdi; Anadolu'daki Şah İsmail yanlısı alevi Türkler’ı büyük bir kırım ve kıyımla yok ettirdikten sonra İran üzerine yürüdü. Tebriz yolu üzerinde Makû ile Hoy arasındaki Çaldıran ovasında Şah İsmail'in kuvvetleri ile karşılaşan Selim I, dinlenmeksizin savaş buyruğu verdi (23 ağustos 1514).

Sağ kanatta Anadolu beylerbeyi Hadım Sinan Paşa ile Zeynel Paşa komutasında Anadolu ve Karaman kuvvetleri; sol kanatta Rumeli beylerbeyi Haşan Paşa komutasında Rumeli kuvvetleri; merkezde padişah, sadrazam Hersekzade Ahmet Paşa, vezir Mustafa Paşa, vezir Dukakinzade Ahmet Paşa, Ferhat Paşa, Karaca Paşa ile 12 000 tüfekçi yeniçeri, sipahi, silahtar, ulufeci ve gureba bölükleri yer alıyordu. Zincirlerle birbirine bağlanmış 500 topun önünde sağ kolda 10 000, sol kolda 8 000 Anadolu ve Rumeli azabı sıralanmıştı. Çoğunluğunu Dulkadırlı Türkmenler'in oluşturduğu öncüler Şehsuvaroğlu Ali Bey’in, artçılar da Şadi Paşa’nın komutası altındaydı. Şah İsmail, Ustaclu, Avşar, Varsak, Dulkadırlı, Kaçar ve Karamanlı Türkmenleri’nden oluşan ordusunun sol kanadını Mehmet Han Ustaclu'nun buyruğuna verirken, kendisi de 40 000 seçkin atlıyla sağ kanadın başına geçti.

Yeniçerileri arkadan vurmak amacıyla Rumeli kuvvetlerinin üstüne var gücüyle saldıran Şah İsmail, başlangıçta başarılı oldu; Rumeli beylerbeyi Haşan Paşa ve birçok sancak beyi şehit düştü. OsmanlI ordusunun sağ kanadına saldıran Mehmet Han Ustaclu’nun kuvvetleriyse Hadım Sinan Paşa'nın ustalıklı manevraları sonunda etkili topçu ateşi altında kalarak ağır kayıplara uğradı. Bu arada, Mehmet Han Ustaclu da ölünce, savaşın yazgısı Osman'ı ordusu lehine değişti. Şah İsmail yönetimindeki İran kuvvetleri de bozularak çekilmeye başladı. Yaralanan Şah İsmail güçlükle Tebriz'e kaçtı, kendisini orada da güvende görmediğinden Dergüzin'e çekildi. Tebriz, osmanlı kuvvetlerinin eline geçti (6 eylül 1514).

Çaldıran zaferi, Osmanlı devletine Doğu Anadolu'yu kazandırdığı gibi, ilk kez Azerbaycan'a girilmesine yol açtı ve Anadolu üzerindeki safevi-şii tehlikesi önemli ölçüde geriledi. İran-Mısır yakınlaşması önlendi.



Safi 17 Ocak 2017 17:41



Safi 17 Ocak 2017 17:41




Saat: 17:37

©2005 - 2024, MsXLabs - MaviKaranlık