MsXLabs

MsXLabs (https://www.msxlabs.org/forum/)
-   Müslümanlık/İslamiyet (https://www.msxlabs.org/forum/muslumanlik-islamiyet/)
-   -   İtikadi Mezhepler - Mutezille Mezhebi (https://www.msxlabs.org/forum/muslumanlik-islamiyet/18774-itikadi-mezhepler-mutezille-mezhebi.html)

ThinkerBeLL 27 Ocak 2007 12:32

Mu'tezile Mezhebi
MsXLabs.org & İslam Ansiklopedisi

İslâm mezhepleri tarihinde adından en çok bahsedilen, görüşlerine en faz­la yer verilen mezheplerden biri de Mu'tezile'dir. Çok farklı görüşler öne sürmüş, belirli bir döneme özgü ol­mak üzere hatırı sayılır bir taraftar kalabalığı toplamıştır.
Mu'tezile'nin kurucusu Vâsıl ibn-i Atâ (8. yy)dır. Hasan Basri'nin ta­lebesi olan Vâsıl ibn-i Atâ, hocasının bir soruya karşılık büyük günah işle­yenin dinden çıkmayacağı şeklindeki cevabına itiraz etmiş ve onun ders hal­kasından ayrılmıştır. Bunun üzerine Hasan Basri "Hezele annâ Vâsılun" (Vasıl bizden ayrıldı) demiş ve Vâsıl'ın kurduğu mezhebe "Mutezile" den­miştir.
Mu'tezile itikat (inanç) konuları üzerindeki anlaşmazlıklarda pervasız düşünceler öne sürmüştür. Ehl-i Sün­netin, inanç konularına ihtiyatlı yak­laşımından, küfre düşme endişesinden bütünüyle uzak bir çizgi tutturmuş­tur. İnanç ihtilaflarına kaynak etmiş olan kader konusunda Mu'tezile, insanın yaptığı her şeyin yaratıcısı oldu­ğunu, kulların eylemlerinde Allah'ın iradesinin bir etkisi olmadığını öne sü­rerek kaderi inkâr etmişlerdir. Bun­lara göre kader yoktur, kul mutlak irâde sahibi olarak kendi kaderinin belirleyicisidir.

Mu'tezilenin beş esası
Mu'tezile mezhebi kendi arasında çeşitli kollara ayrılmıştır. Bu kolların her birinin kendisine has görüşleri ol­makla beraber bütün mu'tezilî fırka­ların umumiyetle ittifak ettiği bazı noktalar vardır. Beş esas (usûl-i ham­se) halinde toplanan bu prensiplerin tamamını benimseyenler Mu'tezileden kabul edilmektedir. Bu esaslar şun­lardır:

1) Tevhîd
Allah teâlâyı gerek zat ve gerek sı­fatları bakımından bir ve tek kabul et­mek manasına gelen "tevhîd" bütün islâmî fırkalar tarafından benimsenen bir esastır. Ancak Allah'ın sıfatları konusunda Mu'tezile kendine has bir anlayışa sahiptir. Onlara göre Allah'­ın sıfatları vardır. Ancak bu sıfatlar onun zâtı üzerine zâid manalar, yani zâtından ayrı düşünülebilen şeyler olmayıp zâtında mündemiçtir. Binaena­leyh Cenabı Hak için "alîm, semî', basîr'dir" denilebilir, fakat "onun ilim, sem', basar... sıfatı vardır" de­nilemez. Çünkü birinci anlayışta kul­lanılan kelimeler sıyga bakımından da sıfat olup zâtı ve sıfatı aynı anda ifa­de etmiş olur. İkinci anlayışta ise sı­fat masdar şeklinde zikredilen bir ma­na olup zâta ayrıca ilave edilmekte­dir. Allah'ın sıfatları da zâtı gibi ka­dîm olacağından ikinci anlayışa göre birden fazla kadîm kabul edilmiş olur (taaddüd-i kudemâ'), bu ise tehvid prensibine aykırı düşer.
Mu'tezile, tevhîd anlayışa bağlı olarak, kelâm ilminin en çok müna­kaşa edilen "kelâmullah" bahsinde de değişik bir görüş ortaya atmıştır. Onlar kelâm sıfatının -Tevrat, İncil, Kur'an gibi- insanlar arasında tecelli eden yönüne bakarak onun kadîm de­ğil mahlûk (hadis) olduğunu iddia et­mişler, bu sıfatın Allah ile kaim ol­madığını söylemişler ve bunun uğrun­da, yıkılışları için sebep teşkil edecek kadar aşırılıklar göstermişlerdir.
Yine onlar, Hâlikîn hiçbir veçhi­le mahlûka benzemiyeceği prensibin­den hareket ederek Allah'ın ahirette görülmesini (ru'yetullahı) inkâr etmiş­lerdir.

2) Adl
Cenabı Hak Adl (âdil)dir, kulla­rına asla zulmetmez, binaenaleyh kul­lar, yaptıkları ihtiyarî fiilleri (iyilik ve kötülükleri), Allah taâlâ tarafından kendilerine verilen hür ve müstakil irade ile yaparlar, bu fiillerin meyda­na gelişinde ilâhî irade ile vuku bulsaydı kul o fi'li cebir altında yapmış olurdu. Bu takdirde o fiilden dolayı ceza görmesi zulüm olurdu.
Mu'tezile bu görüşüyle, kendile­rinden önce gelen Kaderiyyenin fik­rini benimsemiş, fiillerin meydana ge­lişindeki ilâhî iradeyi ve kaderi inkâr etmiş oluyor.
Mu'tezile bu görüşüne bağlı olarak şunu da ileri sürer: Kul için hayırlı ve elverişli (aslah) olanı yaratmak Al­lah'a vâcibdir (vucûd ale'llah). Onun hikmeti, kulların iyiliğine riayet etme­yi gerektirir.

3) Va'd ve vaîd
Kişi mümin ve mutî olarak ahirete intikal ederse sevap ve mükâfata (va'd), buna mukabili imansız olarak veya büyük ganah (kebîre) işleyip tevbe etmeden ölürse azaba ve ebedî ola­rak cehennemde kalmaya (vaîd) lâyık olur. Cenabı Hak, büyük günahı, tev-be olmaksızın hiçbir şekilde (kendi lütfuyla veya şefaatle bile olsa) affet­mez. Bu günah ebedî olarak cehen­nemde kalmayı gerektirir. Büyük gü­nahlardan kaçınanların küçük günah­ları ise afolunur. Binaenaleh, mümin cehenneme -muvakkat bir zaman için de olsa- girmez. Cehenneme bir defa giren bir daha çıkamaz.
Mu'tezile, bu görüşüyle Mürci'eye karşı çıkmış, ameli imandan cüz' saymış, şefaati kısmen inkâr etmiş oluyor.

4) Menzile beyne'l-menzileteyn
Büyük günah (kebîre) işleyen mümin imandan çıkar, çünkü amel imandan bir cüz'dür. Fakat küfre gir­mez, zira kendisinden hâlâ mevcud olan kelime-i şehadet ve benzeri iyi­likler küfre münâfidir. O halde iman i!e küfür arasında biryerde, iki men­zile arasında bir menzilede bulunur. Böylesine ölünceye kadar Müıslüman muamelesi yapılır. Şartlarına uyarak tevbe ederse imâna döner. Tevbe et­meden ölürse öldüğü andan itibaren kâfir sayılır.

5) Emri bi'l-ma'rûf nehiy ani'l-münker
İyiliği yaptırmaya ve kötülüğü ön­lemeye çalışmak bütün Müslümanla­ra farzdır. Bu, İslâm davetinin yayıl­ması, sapıkların doğru yolu bulması ve Müslümanların nazarında hakla bâtılı birbirine karıştıran din düşman­larının zararlarının bertaraf edilebil­mesi bakımından zaruridir.
Mu'tezile, bu prensip'lerine bağlı olarak yabancıların İslama yaptıkla­rı fikrî taarruzlara karşı çıkmış ve Is-lâmı savunmuşlardır. Ancak kendi görüş ve düşüncelerini Müslüman zümrelere kabul ettirebilmek için ay­nı prensip uğrunda yürüttükleri mü­cadelelerde aşırı gitmiş, sert davran­mışlardır.


KENCISii 30 Nisan 2008 16:03

Mu'tezile
Vikipedi, özgür ansiklopedi

Mu'tezile
(Arapça: المعتزلة), İslâm dinindeki bir itikâdî mezhep. Mu'tezile kelimesi (i'tezele sözcüğünden türeyerek) ayrılanlar mânâsına gelir. Mutezile mezhebinden olan kişiye mutezili
denir. Mu'tezile mezhebi ise kendini ehlü'l-adl ve'ttevhîd ("adalet ve tevhid ehli") olarak adlandırır. Özellikle kader ve kaza konularındaki yorumları ve inançları nedeniyle İslâm dinindeki diğer mezheplerden ayrılmışlardır; İslâm dininin çoğunluğunu oluşturan mezhepler, ehl-i sünnet, Mu'tezile'yi İslam dışı saymaktadır. Ayrıca Mu'tezile mezhebi akla fazla değer vermesi ve özellikle Abbasiler döneminde felsefe ile girdiği yakın ilişkiler dolayısıyla barındırdığı felsefi metod ve kararlar nedeniyle fazlasıyla eleştirilmiştir. Özellikle de nass (ayet veya hadis) ile akılın çeliştiği noktalarda sıklıkla nassı akla uygun gelecek şekilde yorumlamaları diğer mezheplerde büyük tepki uyandırmıştır. Modern zamanlardaki bazı araştırmacı ve İslam tarihçileri de Mu'tezile mezhebini akla verdiği önem ve metodları bakımından, çeşitli hususlarda rasyonalist olarak tanımlanabilir. Mu'tezile mezhebinin kendi içinde barındırdığı 5 esası vardır, bu esasların ilki olan ve İslâm dininin de ilk esası olan tevhidin bu beş esasın temeli olduğunu öne sürerler. Bazı cemaat ve mezhepler bu düşünceye karşı çıkmıştır.

Ortaya Çıkışı

Mu'tezile topluluğunun ortaya çıkışı konusunda çeşitli ihtilaflar vardır. Çoğu İslam tarihçisine göre mutezilenin ortaya çıkışı Hasan-ı Basri'nin talebelerinden Vâsıl bin Atâ'nın hocasından büyük bir günah işleyen insanın mümin kalamayacağı (Günah-ı kebair) hususundaki bir tartışmadan dolayı ayrılması ile doğmuştur. Hasan-ı Basri'den ayrıldıktan sonra kendisine Vasıl bizden ayrıldı (itizal etti) demiş ve kendisi ile birlikte ayrılan Amr bin Ubeyd ile Vasıl bin Ata başka bir ders meclisi kurmuş ve zamanla bir genel düşünce ve topluluk oluşmuştur. İlk Mutezile mezhenine de bu yüzden Vasıliyye denir.
Bazı İslam alimleri mu'tezile mezhebinin ortaya çıkışı konusunda farklı bir düşünce ortaya atmışlardır. Onlara göre mu'tezile ilk kez dördüncü halife Ali'nin taraftarlarından bir kısmının, Ali'nin oğlu Hasan'ın hilafeti Muaviye'ye devredip Muaviye'ye biat etmesi üzerine, siyaseti bırakarak itikad ile ilgilenmeleri sonucu ortaya çıkmıştır.
konusundaki görüşleri nedeniyle mutezili olduğunu iddia etmişlerdir. Zira, Mutezile mensupları eserlerinde mezhebin Vâsıl bin Atâ'dan çok önceleri ortaya çıktığını ve birçok ehl-i beytin de mutezili olduğunu iddia etmişlerdir. Ayrıca Vâsıl'ın hocası olan Hasan-ı Basri'nin de kaderHasan-ı Basri'nin kader konusundaki görüşleri kaderiyye ve mutezile mezheplerinin görüşleriyle aynıdır. Her ne kadar Vasıl bin Ata'nın Hasan-ı Basri'den ayrılmasına neden olmuş olsa da, büyük günah işleyenin durumu konusunda Hasan-ı Basri'nin savunduğu görüş mutezilenin görüşüne çok yakındır.
Mu'tezile yani ayrılanlar isminin kaynağı konusunda da çeşitli ihtilaflar mevcuttur. Mutezile mezhebinin Vasıl bin Ata ile başladığını düşünenler ismi Vasıl'ın Hasan-ı Basri'den ayrılması ile açıklarken, Ali taraftarları tarafından Hasan zamanında oluşturulduğunu düşünenler ise Ali taraftarlarının siyasetten ayrılıp itikadla uğraşmaya başlamaları ile açıklar. Bazı İslam alimleri ise mutezile isminin, kader konusunda mutezile ile yakınlaşan bir Yahudi mezhebi olan "Feruşim"in isminin Arapça'sı olduğunu ileri sürmüştür.

Mutezile Mezhebinin İman Görüşü

Mutezile'ye göre iman kalp ile tasdik, dil ile ikrar, ve amelden oluşur. Buna göre Mutezile inancında kişinin mümin yani "inanan" sayılabilmesi için kalbi ile İslâm'a inanması, dili ile bunu beyan etmesi ve hareketleriyle yani amel ile bunu göstermesi gerekir. Aynı iman görüşüne sahip diğer itikad mezhepleri Hariciyye ve Zeydiyye'dir. Ayrıca ünlü fıkıh alimleri İmam Mâlik, İmam Şâfiî ve İmam Hanbel de aynı iman görüşüne sahipti.

El Menzile beyne'l-menzileteyn

Mezhebin temel kurallarından birisini özetleyen cümledir. "İki konum arasındaki bir konum" anlamına gelen ifade, Mu'tezile mezhebinin büyük günah işleyenin durumu hakkındaki görüşününü tanımlamaktadır. Buna göre Mu'tezile mezhebi, büyük günah işleyen mü'minin (İslam dinine inananın) kâfir olmayacağını fakat mü'min olarak da kalmayacağını savunur. Kişi artık iman ile küfür (yani inanmak ile inanmamak) arasındaki bir noktadadır ve bu noktada ona fasık ismi verilir. İfadede bahsedilen iki konum iman ve küfürdür. Kişi işlediği büyük günah için tövbe edip, bu günahtan uzaklaşırsa tekrar mü'min olur. Eğer böyle yapmazsa ve fasık olarak ölürse, ahiret yaşamında cehennemlik olur.
İslam dinindeki diğer itikad mezheplerinin konu hakkındaki görüşleri farklıdır bu sebeple bu ifade sadece Mu'tezile mezhebinin konu ile ilgili görüşünü tanımlamak için kullanılabilir.

Mutezile Mezhebinin Esasları

Mütezile'de önemli esasların başında Tevhid, Adalet, Va'd ve Vaîd (Söz ve tehdit, kişinin amelinin haliki oluşu), el Menziletu beyne'l-menzileteyn (büyük günah işleyenlerin iman ve inançsızlık arasında bir yerde bulunmaları), Emr-i bi'l ma'rûf ve nehy-i anil münkerin farz-ı ayn oluşu gelir. Ayrıca Kuran'ın mahlukiyeti ve aklın nakle faikiyeti gibi hususlar da mezhep için önemli olan hususlardandır.

Tevhid

Tevhîd (التوحيد), yani birleme İslâm dini akidesinin temeli olan Tanrı'nın birliğidir. Mutezile mezhebine mensup olanlar tevhidden yola çıkarak bazı konularda diğer itikadi mezheplerden farklı görüşler geliştirmişlerdir. Örneğin, ehl-i sünnet alimlerinin ruyetullahı yani Allah'ın kıyamet günü görülmesi görüsünü kabul etmemişlerdir. Onlara göre görülebilmesi için Allah'ın bir cisme sahip olması gerekir ki İslâm inancının tevhid kaidesine göre bu imkansızdır. Bunun dışında mutezile mezhebinin mensupları yine tevhid kaidesinden yola çıkarak Allah'ın belli sıfatlarının zatından ayrı olduğunu ileri sürmüşlerdir. Çünkü onlara göre bu düşüncenin aksi, yani Allah'ın belli sıfatlarının zatıyla bir olması ezeli (ve böylece ilahi) olanların sayısını arttırır, yani tevhide karşı çıkar. Örnek vermek gerekirse, mutezile mezhebi "Allah alimdir" gibi bir tanımlamayı kabul ederken "Allah ilim sahibidir" gibi bir tanımlamayı reddeder. Zira onlara göre "Allah ilim sahibidir" derken Allah'ın zatından ayrı bir ilahi-ezeli ilim kabul edilmiş olur. Ayrıca, mutezile düşüncesi Allah'ın kelâm diye bir sıfatının olmadığına inanır.

Adalet

Adalet ('Adl, العدل) esasının konusu mutezilenin kader konusundaki görüşüdür. "İnsan fillerinde hür değildir" görüşünü benimseyen Cebriyye mezhebine karşı çıkarak Mutezile "insanın fiillerinde tamamen hür olduğu"na inanır. Mutezile inancındaki adalet esasına göre kişi kendi fillerini kendisi yaratır. Bunu da Allah'ın kişiye bahşettiği bir yaratma kudretiyle gerçekleştirir. Fiilerin yaratılmasında Allah'ın bir müdahalesi olmadığına inanırlar. Bu görüş adalet esasından şu şekilde temel alır: kişilerin hür olmaması ve yaptıkları her fiilin yaratıcı ve yaptırıcısının Allah olması durumunda kişinin hür olarak yapmadığı hareketlerden ötürü cezalandırılması zulüm yani adaletsizliktir. İslam inancına göre ise Allah'ın adaletsiz davranması mümkün değildir. Bu nedenle kişi fiilerinin tek yaratıcı ve yaptırıcısı olmalı, fiileri konusunda tamamen hür olmalıdır.
Mutezile'nin kader konusundaki görüşü Kaderiyye mezhebiyle aynıdır. Mutezile mezhebinin kader konusundaki bu görüşlerinin imanın şartlarından olan "kader ve kazaya iman"a aykırı düştüğünü gerekçesiyle diğer mezhepler tarafından eleştirilmiş, hatta küfür olarak nitelendirilmiştir.

Söz ve Tehdit

Va'd ve Va'id (el-Va'd ve el-Va'id, الوعد و الوعيد) yani "Söz ve Tehdit". Bu Allah'ın vadettiği (söz verdiği) sevap ve iyiliğin, tehdit ettiği cezanın gerçekleşeceğine inanmaktır. Mutezile mezhebinin bu esası bir diğer itikadi mezhep olan Mürcie'ye karşı gelştirilmiştir. Mürcie mezhebi iman etmeyen (kafir) kişinin yaptığı iyilikler fayda vermediği gibi, iman eden kişinin (mümin)yaptığı günahlar da kendisine zarar vermeyeceğini öne sürmüştür. Va'd ve Vaid prensibine göre ise iyilik yapan iyiliğine karşı mükafatlandırılacak, kötülük yapansa kötülüğüne karşılık cezalandırılacaktır. Mutezile mezhebinin bu esasına göre eğer Mürcie mezhebinin "iman edenin günahları zarar vermez" iddiası doğru olsaydı, Allah'ın vaîd'i yani tehdit etmesi - korkutması gereksiz ve manasız olurdu. Oysa tevhid inancına göre bu mümkün değildir. Bu esas ile Mutezile mezhebi Mürcie'yi tam anlamıyla reddeder. Ayrıca Mutezile mezhebi yine bu esas ile büyük günah işleyen müminin tövbe etmezse affedilemeyeceğini öne sürmüştür.

İki Konum Arasındaki Bir Konum

"El Menzile beyne'l-menzileteyn" (المنزلة بين المنزلتين) yani iki konum arasındaki bir konum. Bu esas Mutezile mezhebinin "büyük günah işleyen müminin konumu" hakkındaki görüşüyle ilgilidir. Mutezile mezhebine göre büyük günah işleyen bir mümin (iman etmiş kişi) artık ne mümindir ne de kafir, o fasıktır. Mutezile inancına göre büyük günah işleyen mümin fasık olur ve fasık kişi işlediği büyük günahtan ötürü tövbe etmezse cehennemde azap çeker. Eğer tövbe ederse yeniden mümin olur. Onlara göre fasık mümin ile kafir arasında bir konumdadır, bu esasın adı olan "iki konum arasındaki bir konum" da buradan gelmektedir.

Emr-i bi'l ma'rûf ve nehy-i anil münker

"Emr-i bi'l ma'rûf" yani iyiliği emretmek ve "nehy-i anil münker" yani kötülükten sakındırmak (الأمر بالمعروف و النهي عن المنكر). Mutezile mezhebinin bu esasına göre kişi itikadi ve ameli konularda insanlara iyiliğe çağırmalı, iyili yaymalı, kötülüğe karşı ise sakındırmalı, uyarmalıdır. Bu esastan yola çıkarak Mutezile mezhebi mensupları uzun yıllar boyunca birçok farklı görüşten, mezhepten ve inançtan insanla tartışmış, hatta zaman zaman tartışmalara şiddet ve kavga da karışmıştır.
Mutezile mezhebine göre bu beş ana esasın biri veya daha fazlasına inanmayan kişi mutezili
Mutezile mezhebi ehl-i sünnet vel cemaat dışı kabul edilir ve ehl-i sünnet ile pek çok noktada farklılıklar arzeder. Bunlardan en önemlileri, kulun amelinin haliki oluşu, iman amel münasebeti, aklın nakle faikiyeti, Kuran'ın mahlukiyeti gibi hususlardır.
olamaz.

Yöntem ve Felsefenin Mutezile'ye Etkisi

Mutezile mezhebi akla, özellikle dönemin diğer itikadi mezheplerine oranla, fazla değer verirdi. İslam tarihçisi Muhammed Ebu Zehra bu hususu şu şekilde tarif etmiştir: "Akıl ile bilinmesi imkansız olan konular dışında aklî hükümlere dayanırlardı." Mutezile mezhebi akıl ile naklin (kuran ve sünnet) çelişir gözüktüğü durumlarda ve konularda, nakli akla uygun şekilde tevil eder, yani yorumlarlardı. Akla büyük önem vermeli nakle tamamen teslimiyeti savunan alimler ile çatışmalarına yol açmıştır. Mutezile akla önem vermesi ile "emr-i bi'l ma'rûf ve nehy-i anil münker" esası gereğince kelâm ilminin doğuşunda büyük rol oynamıştır.
Mutezilenin akli hükümleri esas alışı Emevilerin son dönemlerinde ve Abbasiler döneminde Hint ve Yunan düşüncesinin İslami kesimde yayılması ile gelişmiş ve farklı bir yön almıştır. Hint ve Yunan felsefesinden fazlasıyla etkilenen Mutezile, bu felsefelerden yeni metodlar üretmiştir. Zamanla Hint ve Yunan felsefesiyle yakınlık arz eden çeşitli felsefi hükümler de üretmeye başlamışlardır.



Saat: 15:01

©2005 - 2024, MsXLabs - MaviKaranlık