İstiklâl Marşı Vikipedi, özgür ansiklopedi İstiklal Marşı, Türkiye Cumhuriyeti'nin ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin millî marşıdır. Mehmet Akif Ersoy tarafından kaleme alınan bu eser, 12 Mart 1921'de Birinci TBMM tarafından İstiklal Marşı olarak kabul edilmiştir. İstiklal Harbi'nin başlarında, İstiklal Harbi'nin milli bir ruh içerisinde verilmesi imkanını sağlamak amacıyla Maarif Vekaleti, 1921'de bir güfte yarışması düzenlemiş, söz konusu yarışmaya toplam 724 şiir katılmıştır. Kazanan güfteye para ödülü konduğu için önce yarışmaya katılmak istemeyen Mehmet Akif Ersoy, Maarif Vekili Hamdullah Suphi'nin ısrarı üzerine, İstiklal Harbi'nin özellikle hangi ruh ve ideolojik çerçeve içerisinde verilebileceğini Türklere göstermek amacıyla, Ankara'daki Taceddin Dergahı'nda yazdığı ve İstiklal Harbi'ni verecek olan Türk Ordusu'na ithaf ettiği şiirini yarışmaya koymuştur. Yapılan elemeler sonucu Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin 12 Mart 1921 tarihli oturumunda, bazı mebusların itirazlarına rağmen Mehmet Akif'in yazdığı İstiklal Marşı kabul edilmiştir. Mecliste İstiklal Marşı'nı okuyan ilk kişi dönemin Milli Eğitim Bakanı Hamdullah Suphi Tanrıöver olmuştur. Mehmet Akif Ersoy İstiklal Marşı'nı, şiirlerini topladığı Safahat'ına dahil etmemiş ve İstiklal Marşı'nın Türk Milleti'nin eseri olduğunu beyan etmiştir. Şiirin bestelenmesi için açılan ikinci yarışmaya 24 besteci katılmış, 1924 yılında Ankara'da toplanan seçici kurul, Ali Rıfat Çağatay'ın bestesini kabul etmiştir. Bu beste 1930 yılına kadar çalındıysa da 1930'da değiştirilerek, dönemin Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası Şefi Osman Zeki Üngör'ün 1922'de hazırladığı bugünkü beste yürürlüğe konmuş, toplamda dokuz dörtlük ve bir beşlikten oluşan marşın armonilemesini Edgar Manas, bando düzenlemesini de İhsan Servet Künçer yapmıştır. Protokol gereği, sadece ilk iki dörtlük beste eşliğinde İstiklal Marşı olarak söylenebilmektedir. İstiklâl Marşı Söz: Mehmet Akif Ersoy / Müzik: Zeki Üngör |
Onuncu Yıl Marşı Onuncu Yıl Marşı, Türkiye Cumhuriyeti'nin onuncu yıl şerefine Faruk Nafiz Çamlıbel ve Behçet Kemal Çağlar tarafından yazılan ve Cemal Reşit Rey tarafından bestelenen marştır. Onuncu Yıl Marşı Söz: Faruk Nafız Çamlıbel, Behçet Kemal Çağlar / Beste: Cemal Reşit Rey |
Dağ Başını Duman Almış- Gençlik Marşı Gençlik Marşı (tam ad: Gençlik ve Spor Bayramı Marşı), Felix Körling'in derlediği Tre trallande jantör (TraTrallande Jamtar, Tra-lalla Diyen Üç Kız) adlı İsveç folklorudur. Selim Sırrı Tarcan tarafından notaları getirilmiş ve Ali Ulvi Elöve tarafından sözleri Türkçe’leştirilmiştir. Mustafa Kemal Paşa ve arkadaşlarının 19 Mayıs 1919'de Samsun'a çıktıktan sonra yolda okudukları söylenen "Dağ Başını Duman Almış" marşı, 20 Haziran 1938'de "Gençlik ve Spor Bayramı Marşı" olarak kabul edilmiştir. Vikipedi, özgür ansiklopedi Dağ Başını Duman Almış- Gençlik Marşı Dağ başını duman almış, Güfte: Ali Ulvi Elöve / Güfte: Felix Korling |
Ellinci Yıl Marşı Bekir Sıtkı Erdoğan tarafından yazılan ve Necil Kazım Akses tarafından bestelenen Türkiye Cumhuriyeti’nin yılına atfen yazılan marştır. Vikipedi, özgür ansiklopedi Ellinci Yıl Marşı Söz: Bekir Sıtkı Erdoğan / Beste : Necil Kâzım Akses |
Gelibolu Marşı (Akdeniz kıyılarında) Gelibolu Marşı, asıl adı 'Akdeniz Kıyılarında' olan ve I.Dünya Savaşı’ndaki en kritik muharebelerin yaşandığı Çanakkale cephesinden gazi olarak dönen Türk askerleri için Samih Rifat tarafından yazılan şiirin, Leyla Saz tarafından bestelenmiş şekline verilen addır. Vikipedi, özgür ansiklopedi Gelibolu Marşı (Akdeniz kıyılarında) |
Harbiye Marşı Türk Silahlı Kuvvetleri'ne bağlı, Harbiye olarak da bilinen Kara Harp Okulu'nun marşıdır. Harbiye Marşı olarak da bilinir. Sözleri Hüsnü Öncü'ye, bestesi Cevdet Şakir Çetiner’e aittir. Vikipedi, özgür ansiklopedi Harbiye Marşı Söz :Hüsnü Öncü / Beste: Cevdet Şakir Çetiner |
Alay Marşı Rıfat Bey (1820-1888) tarafından Yemen Savaşı sırasında bestelenmiştir. (1871-1872) Alıntı Alay Marşı Beste: Rıfat Bey |
Ceddin Deden "Ceddin Deden" marşının 19. yüzyılın başlarında Türk şairi İsmail Hakkı Bey tarafından yazıldığını ve bestecisinin de Kaptanzâde Ali Rıza Bey olduğunu belirtmekteler. "şanlı tarihimiz"i en iyi özetleyen, Türk halkına malum olmuş marştır. İsmail Hakkı Bey`in eseridir Alıntı Ceddin Deden Söz: İsmail Hakkı Bey / Beste: Ali Rıza Bey |
Ankara Marşı Marşı Aka Gündüz yazmış ve Halil Bedii Yönetken ise bestelemiştir. Cumhuriyetin ilk yıllarında bestelenen Ankara marşı, halk arasında çok sevilmiş ve halen yaşatılmaktadır. Türk Milletinin Ankara sevgisini anlatır. Alıntı Ankara marşı Söz : Aka Gündüz / Beste: Halil Bedii Yönetken |
Çanakkale Türküsünün Öyküsü Sanatı “yansıtma kuramı” açısından yorumlayanlara göre edebiyat, dünyaya tutulmuş bir aynadır. Bu anlayışa bazı itirazlar yapılabilir; ancak “ayıklamasız ve billurlaştırmasız bir yansıtma manasına almamak kaydıyla” edebiyatı, hayatın bir gölgesi, aynası olarak kabul edebiliriz. Edebiyat aynasına akseden konular arasında hiç şüphesiz, insanı derinden etkileyen, onun duygu, düşünce ve hayal dünyasında büyük yankılar uyandıran olaylar başt agelir. Bu bağlamda; büyük depremler, göçler, yangınlar ve savaşlar ilk sırada yer alır. Harplerin bunlar arasında ayrı bir yeri vardır. Çünkü savaşlar, edebiyatta, diğerlerine göre daha geniş ve kalıcı bir yer işgal eder. Bütün ulusların, başlangıçtan itibaren edebi eserlerine bakıldığında yaptıkları savaşların akisleri görülebilir. Bu durum Türk edebiyatı için de geçerlidir. Savaşlarda kahramanlık olaylarını, başarılarını, toplumun ortak duygularını şiirle ifade etme geleneği eski Türk topluluklarına kadar uzanır. Yazılı ilk edebi metinlerimiz olan Göktürk Kitabelerinden bugüne zengin Türk edebiyatı bünyesinde üç kıtada at koşturan Türk ulusunun yaptığı savaşları işleyen eserleri bulmak mümkündür. Örnek koyarak; Gazavatnameler, Zafernameler, savaş destanları, asker türküleri gösterilebilir. Ağırlıklı olarak “savaşı okun edinen” bu tür eserlere harp edebiyatı denilmektedir. Türk edebiyatında harp edebiyatı vadisine dahil edebileceğimiz eserlerin sayısında özellikler 1860 tarihinden itibaren büyük artış olmuştur. Bunda bu tarihten sonra Osmanlı devletinde gazete ve derginin yaygınlaşmasının büyük etkisi vardır. 1860 sonrası Türk basınına bakıldığında; 1877-78 Osmanlı-Rus Harbi, 1897 Osmanlı-Yunan Harbi, 1911 de İtalya’nın Trablus’u işgali, arkasından Girit’in elden çıkması, Balkan Muharebeleri ve nihayet Birinci Dünya Harbi ile ilgili başta şiir olmak üzere değişik türlerde kaleme alınmış pek çok eser bulunabilir. Bunlara müstakil kitap halinde basılan ürünler de dahil edildiğinde sayı daha da artar. İsmini verdiğimiz bu savaşlar serisi içinde edebiyatımızı en çok etkileyen 1. Dünya savaşı olmuştur. Birinci Dünya Savaşı’nın hem uzun sürmesi hem de etkisinin derin ve geniş olması bunun en önemli nedenidir. Tabii, bu savaşta Çanakkale cephesinde meydana gelen muharebelerin ayrı bir yeri ve önemi vardır. İstanbul’un kapısının kilidi olarak değerlendirilen Çanakkale Boğazının İngiliz ve Fransızlarca zorlanması İstanbul’da büyük bir infiale sebep olmuş; kilidi kurcalayanlara engel olma, hatta uzanan elleri kırma şuurunu uyandırmıştır. O sebeple üniversiteli hatta liseli binlerce genç, defterlerini kalemlerini sıralarının üzerinde bırakarak Çanakkale cephesine koşmuşlardır. Çanakkale savaşı Anadolu’da da büyük bir heyecan yaratmış yurdun dört bir yanından gönüllü askerler akın akın Çanakkale’ye sevk edilmiştir. Şehirlerde yaşayanlar Çanakkale harbine ilişkin gelişmeleri basından takip ederken anadolu köylerinde ise halk şiirleri gündemi türkülerle dile getirmiştir. Gaziantep yöresinden derlenen bir türküdeki şu dörtlük, Anadolu’nun gözü ve kulağının Çanakkale’de olduğunu göstermektedir: “Kamışlı boğazından yürüdü askerÇanakkale cephesinden alınan haberler başta İstanbul olmak üzere yurt çapında büyük yangı uyandırmış Türk askerinin orada veridiği eşsiz mücadeleyi dile getiren birçok şiir yazılmış ve türküler yakılmıştır. Ancak hemen belirtmek gerekir ki Çanakkale harbi ile ilgili o yıllarda yazılan şiirler ve söylenen türküler içinde unutulmaktan kurtulanı oldukça azdır. Bunlardan biri M. Akif’in Çanakkale Şehitlerine adlı şiiri; diğeri ise bugün Çanakkale türküsü adıyla bilinen meşhur türküdür. Akif’in şiiri ile ilgili bir kısım ilmi araştırma ve incelemeler yapılmış olmasına karşın Çanakkale türküsü hakkındaki araştırmalar maalesef yeterli değildir. İşte bu eksiklik bizi böyle bir tebliğ hazırlamaya yöneltti. Çanakkale öyküsünü kronolojik bir takiple doğuşu ve yayılışı çerçevesinde araştırmaya çalıştık. “Çanakkale Türküsü” nün doğuşu veya yakılışı Öncelikle türkü yakmak ne demektir? Bir türkü niçin yakılır veya doğar? Bu soruların cevabını verelim. Çünkü genel olarak bir türkünün yakılış gerekçesi Çanakkale Türküsünün de meydana gelme nedenini bünyesinde barındırmaktadır.Şairlik iddiası olmayan kimselerin, şahısları veya toplulukları duygulandıran çeşitli olayları terennüm etmek üzere türkü meydana getirmeleri işine “türkü yakmak” meydana gelene de “yakım” denilmektedir. Pek çok olay türkü yakılmasına sebep olabilir. Bu olaylar bütün bir milleti ilgilendirecek kadar büyük nitelikler taşıyabileceği gibi, dar çevrelerde meydana gelen cinsten de olabilir. Aşk, gurbet, ölüm, seferberlik, tabi afetler, oymak kavgaları, eşkıya baskınları, bir kalenin düşmesi, vatanın bir parçasının elden çıkması gibi sosyal olaylar; sevda, talihe kızma, şansa küsme gibi duygular türkülerin doğuş şartlarını hazırlayan sebeplerin başında gelir. Kısaca, hayatın çeşitli safhalarında, teker teker şahıslar veya belli bir muhit yahut bütün bir millet üzerinde derin tesirler bırakmış vakalara ait türküler meydana getirilebilir. Özetle, toplumu yakından ilgilendiren bir takım olayları yaşamış veya gönlünde duymuş bir sanatçı ( ruhu sanatçı olan kişi, aşık, halktan biri) hafızasındaki şiir ve ezgilerinde yardımıyla yeni bir türkü yaratır. Böylece türkü yakılmış olur. Yakılan türkü ağızdan ağza geçerek zamanla bazı değişikliğe uğrar. Bu sırada çocuk türkülerde olduğu gibi türküyü ilk yakanın kim olduğu unutulur gider. Çanakkale türküsünün yakılışı da bahsettiğimiz şartlardan farklı değildir. Bu türkü Türk insanının hafızasında derin izler bırakmış bir olayın, yani büyük bir savaşın atmosferinde meydana gelmiştir. Dolayısıyla bu türkünün bir doğuş zamanı vardı8r. Ancak Çanakkale türküsünün doğuş zamanına ilişkin bilgiler şu soruları sormamıza neden olmaktadır. Çanakkale türküsü ne zaman doğmuştur? Yani bu türkü Çanakkale savaşları başlamadan önce mi yoksa harp sırasında mı yakılmıştır? Aslında bize bu soruları sorduran elimizdeki bir mektuptur. Söz konusu mektup Emrullah Nutku’nun “Çanakkale Şanlı Tarihine bir Bakış” adlı eserinde yer almaktadır. Mektubu yazan Emrullah Nutku’nun kardeşi Seyfullah’tır. 1903 doğumlu olan Seyfullah savaşın arifesinde Çanakkale sultanisi (lisesi) 1. sınıf öğrencisidir. Seyfullah, Çanakkale’den gönderdiği ve üzerinde 29 Eylül 1914 tarihi yazılı olan mektubunda şöyle der: Sevgili Anneciğim,Mektuptan öğrendiğimize göre henüz Çanakkale savaşı başlamadan önce Çanakkale’de harbe hazırlanan askerler tarafından Çanakkale Türküsü söylenmektedir. Bu da bize türkünün doğuş zamanını harp öncesine götürmemiz gerektiğini haber vermektedir. Türk müzik tarihi ve halk türküleri üzerine önemli çalışmaları bulunan Mahmut Ragıp Kösemibal’in görüşleri de bu belgeyi destekler mahiyettedir. Kösemihal, musiki mecmuası’nda bu türkünün Çanakkale savaşları sırasında yeniden hazırlanmış ve zamana uygun mısralar araya katılmış bir türkü olduğunu, asıl türkünün “ilk iki kıtadan anlaşıldığı gibi” (Çanakkale içinde vurdular beni / Nişanlımın çevresiyle sardılar beni; Çanakkale içinde aynalı çarşı / Ana ben gidiyorum düşmana karşı) daha eski olup Çanakkale’de öldürülen bir delikanlının ağzından yakılmış bir ağıt olduğunu hatta Bay Vahit Lütfi’nin bu türkünün 1. dünya savaşı’ndan çok önce söylendiğini kendisine anlattığını bildirir. O zaman bu bilgiler ışığında şimdilik şöyle bir ara tespitte bulunabiliriz; Çanakkale türküsünün meydana gelmesi savaş öncesine kadar uzanır. İlk iki kıtadaki sözler de bu kanaatimizi doğrulayan işaretlerdir. Şamlı Selim tarafından 1915 yılında yayımlanan ve üzerinde risale-i musikiyye yahut musiki gazetesi yazan eserin on üç numaralı nüshasında şu ifadeyi okuyoruz. Çanakkale marşı bestekarı Kemani Kevser Hanım . 1915 yılında yayımlanan ve üzerinde Risale-i musikiyye veya musiki gazetesindeki yazıda; Çanakkale marşını Kemani Kevser Hanım tarafından bestelendiği belirtilen ve ikişer mısralı on iki bentten oluştuğu belirtilir. an marşın sözleri şöyledir: Çanakkale Kahramanlarının HatırasıSözlerin üstünde yazan “ Çanakkale Kahramanlarının Hatırası” ibaresi, bize bu marşın Çanakkale’deki askerlerimizin kahramanlıklarının hatırasını yaşatmak amacıyla bestelenmiş olduğunu düşündürmektedir. Zira Çanakkale Harbi sırasında Harbiye Nezareti’nin teşvik ettiği “harp edebiyatı” kapsamında kimi şiirlerin marş olarak besteletildiğini biliyoruz. Harbiye Nezareti bu kampanya dahilinde Çanakkale’deki askerlerimizin kahramanlık ve fedakarlıklarını anlatan eserlerin yazılmasını teşvik etmiş hatta bu maksatla Temmuz 1915’de edebiyatçı, müzisyen ve ressamlardan oluşan bir heyeti Çanakkale harp sahasına götürmüştür. İşte bu kampanya dahilinde yazıldığını düşündüğümüz ve yine bugünkü Çanakkale türküsünün sözlerini hazırlatan bir diğer şiir Destancı Mustafa’ya aittir. Destancı Mustafa’nın tek sahife halinde bastırıp “30 Para’dan sattığı “Çanakkale Şarkısı’ biraz daha uzun olup ondört kıtadan oluşmaktadır. Bu şiirden de birkaç mısra ise; Çanakkale ŞarkısıDestancı Eyüblü Mustafa Şükrü Efendi’nin şiiri ile Kevser Hanım’ın bestelediği sözler arasında da kimi benzerliklerin olduğu görülmektedir. Özellikle şu dizeler arasındaki yakınlık oldukça dikkat çekicidir: Çanakkale’sine vardım selametAslında bu benzerlikler geleneğin ortak olarak kullandığı ve pek çok halk şiirinde de rastlayabileceğimiz söz kalıplarından kaynaklanmaktadır. Çünkü halk şiiri ve türküleri meydana getirilirken daha önce bilinenlerden ‘söz kalıpları’ alınır adeta yenilere monte edilir. Bu yüzden yeni türkülerde mevcut ses ve söz kalıplarından sıkça faydalanıldığı görülür. Değişik türkülerden aldığımız şu örnekler buna birer kanıttır: 1897 Türk-Yunan harbi ile ilgili bir türkünün şu dizelerinin daha sonra da kullanıldığı anlaşılmaktadır: (….)‘Köy Halk Türküleri’ adlı kitaptaki türkülerin birinde rastladığım şu dizeler bir hayli tanıdık geliyor. Isparta’dan çıktım başım selametHasan Ali Yücel’in “Türk edebiyatına toplu bir bakış” isimli eserinde gördüğüm bir halk şiirindeki şu mısralar da oldukça dikkat çekicidir: Karakoldan çıktım yan basa basaYarin çevresine sardılar beni, Erdoğan Gökçe, “1897 Türk-Yunan savaşlarında yakılan türküler”, folklor araştırmaları, Nu:303, Ekim 1974, s. 7119,7121 Ölmeden toprağa koydular beni,Örnekler daha da çoğaltılabilir. Bu türkülerdeki bazı söz kalıplarının Çanakkale türküsünde kullanıldığı açıktır. Bu noktada yukarıda yaptığımız tespitlerimize bazı ilaveler yapabiliriz. Çanakkale harbi sırasında bestelenen “Çanakkale marşı” yazılan “Çanakkale şarkısı”, veya yakılan Çanakkale türküsü” tamamen orijinal olmayıp kendinden önceki halk şiiri birikiminden izler taşımaktadır. Bu durum bir eksiklik değil halk şiirlerinin/türkülerin meydana gelme sürecinde gelenekteki devamlılığın tabii bir sonucudur. Dolayısıyla bu bilgiler Çanakkale türküsünün harp öncesi doğmuş olduğu yönündeki düşüncemizi biraz daha kuvvetlendirmektedir. Çanakkale türküsüne ilişkin bulduğumuz ve sabah gazetesinde 1916 yılı başlarında yayınlanan bir diğer metin de Flarinalı Nazım’ım kaleme aldığı “Çanakkale Türküsü” adlı şiirdir. Ancak bu şiirin adının dışında bugünkü türkü ile bir ilgisi yoktur. Şiirin yanına yazılan nottan öğrendiğimize göre bu şiir bestelenmek ümidiyle yazılmıştır. Çanakkale türküsünün doğuş zamanına ilişkin belge, bulgu ve tespitimizi belirttikten sonra, türkünün 1915 yılından günümüze doğru geliş veya yayılış öyküsüne bakabiliriz: Çanakkale Türküsünün yayılışı Daha önce ifade ettiğimizi gibi Çanakkale savaşı sırasında pek çok şiir kaleme alınmış ancak bunların çoğu kısa süre sonra unutulup gitmiştir. Oysa Çanakkale türküsü unutulmamış 1. dünya savaşı bittikten sonra bu türkü askerin dilinde osmanlı coğrafyasının hemen her yerine yayılmıştır. Falih Rıfkı, 20 Mart 1918 tarihli Dergah dergisinde yayımlanak bir yazısında bu gerçeği şöyle dile getirir: “Çanakkale için bu kadar şiir yazıldı, hiç biri hatırımızda yok… belki yazanların bile!. Çanakkale harbini yapan neferler sılaya dönerken bir türkü tutturdular. Bu türkü İstanbul sokaklarından ta Anadolu içlerine kadar yayıldı. Çanakkale içinde vurdular beniGüftesi şu basit mısralar olan bu türkünün yanık sesi önünde şairlerimizin yazdığı Çanakkale şiirlerinin sahteliğini hissettik, onlar kağıttan yapılmış çiçeklere benziyordu. Çünkü bu türküde orada harp edenlerin acıları vardı, memleket hasretleri duyuluyordu. Araştırmamız sırasında gördük ki Çanakkale türküsü Anadolu sınırlarının da dışına çıkmış hatta Balkanlarda da oldukça çok söylenen meşhur türlüler arasına girmiştir. Çünkü Çanakkale savaşlarına Türk ordusu içinde Rumeli’de yaşayan halkların da katıldığı bilinmektedir. Dr. İrfan Morina’nın III. milletlerarası Türk folklor kongresi’ne de sunduğu bir tebliğden “Çanakkale türküsünün Arnavutça söylenişi’nin bile olduğunu öğreniyoruz. Arnavutça söylenişinden bir kıtasını okuyarak Çanakkale türküsünün 1918 sonrasına ilişkin öyküsüne devam edelim: Çanakkale içinde bir sarı çadır1918 tarihi aynı zamanda halk türkülerinin de önemsenmeye başlandığı bir tarihtir. Bu tarihte yeni mecmua’nın çıkardığı “Çanakkale özel sayısı’nda Musa Süreyya imzalı “asker türküleri” başlıklı yazıda “askere ruhi bir zevk, kırılmaz, bükülmez bir azim veren türkülerin öneminden bahsedilmekte ve milli ruhu ihtiva eden bu türkülerin bir an önce derlenmesi gerektiği vurgulanmaktadır. Ancak bu ve benzeri düşüncenin sistemli ve programlı bir şekilde hayata geçebilmesi yeni Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulması ile mümkün olabilmiştir. Cumhuriyet’in ilk on yılı içinde: “1926 (İzmir, Ödemiş, Tire, Aydın, Nazilli Sultanhisarı, Denizli, Manise, Kırkağaç, Soma, Bergama, Dikili, Ayvalık, Edremit, Havran, Balıkesir, Bandırma, Bursa, Gemlik ve Mudanya’da). 1927 (Konya, Ereğli, Karaman, Alaşehir, Ödemiş, Aydın, Manisa, şizmir çevrelerinde iki ay kadar), 1929 ( Trabzon, Erzincan, Erzurum çevrelerinde), , 1932 (Balıkesir ve çevresinde) ve daha sonraki tarihlerde, Anadolu’nun pek çok ili gezilerek halk türküleri derlenmiştir. Bu derlemeler neticesinde bir araya getirilen beş yüzden fazla türkü 1930’da halk türküleri adı altında yayımlanmıştır. Burada oldukça dikkat çekici bir husus vardır ki derlenen türküler arasında Çanakkale türküsü’ne almamaktadır. Bunun sebebinin, o yıllarda l. dünya harbi ile ilgili pek çok türkü arasında Çanakkale türküsüne yeterince dikkat edilmemesi olduğunu düşünüyoruz. Ancak aradan çok fazla zaman geçmeyecek ve Mahmut Ragıp Gazimihal (Kösemihal) 1936 yılında Çanakkale Türküsünü notasıyla beraber yayımlayacaktır. Sözleri şöyledir: Çanakkale içinde vurdular beni Çanakkale içinde aynalı çarşıGazimihal’in yayımladığı Çanakkale türküsü dört kıtadan oluşmaktadır ve bu tarihten sonraki yayınlar için de temel teşkil etmiştir. Çünkü daha sonra Çanakkale türküsü adıyla türkü kitaplarında yer alacak olan metinler büyük ölçüde Gazimihal’in yayımladığına dayanmaktadır. Hemen belirtelim ki Gazimihal’in verdiği sözler de Kevser Hanım’ın bestelediği marşı hatırlatmakta ve her iki eserin sözlerinde önemli benzerlikler olduğu görülmektedir. Naki Tezel’in herhangi bir kaynak vermeksizin 1949’da yayımladığı türkünün sözleri ise şöyledir: Çanakkale içinde aynalı çarşıBu metnin son beyiti daha önceki metinlerin hiçbirinde yoktur. Fakat Kevser Hanım’ın bestelediği marşta geçen “Çanakkale seni duman bürüdü’ Ali Kemal Bey’in namı yürüdü” mısralarıyla yakınlığı ortadadır. Diğer mısralar da öncekilerden pek farklı değildir. 1950’li yıllarda Çanakkale türküsü birkaç kitapta birden görünmeye başlar. Bunda o tarihlerde yapılan ve ülke çapındaki yardımlarla desteklenen Çanakkale şehitler abidesi’nin oluşturduğu havanın katkısı olsa gerektir. İşte bunlardan biri halk müziğine büyük emek vermiş olan Muzaffer Sarısözen’e aittir. Muzaffer Sarıözen’in yurttan sesler adlı notalarıyla türkülerden örnekler veridi eserinde ‘Çanakkale’ başlığı altında verilen sözler ile Naki Tezel’in yayınladığı metnin kıtları tamamen aynı olup yalnızca nakaratları farklıdır. Sarıözen’in 1952 yılında yayımladığı söz konusu notada nakaratlar “Of gençliğim eyvah” yerine “Of sağolsun anam” şeklindedir. Bir yıl sonra yayınlanan Cahit Öztelli’nin halk türküleri adlı kitabındaki sözler ise bir kıtası hariç Gazimihal’in yayınladığı sözlerle aynı olup nakaratında çok küçük bir değişiklik olduğu anlaşılmaktadır. Burada da “Of gençliğim eyvah” nakaratı “Ah gençliğim eyvah” biçimindedir. Birkaç yıl sonra Ragıp Şevki ise hazırladığı seçme türküler adlı kitaba Muzaffer Sarıözen’in metnini aynen almıştır. 1966 yılında ise Çanakkale türküsünün marşların toplandığı bir antolojiye alındığını görüyoruz. Ethem Ruhi Üngör 2 türk marşları” isimli kitabında “Çanakkale marşı” adı altında notasıyla beraber şu sözleri verir ve bestecinin Destancı Mustafa olduğunu belirtir. Marşın bestekarı olarak Destancı Mustafa’nın adının geçmesini Ethem Ruhi’nin bir yanılgısı olarak düşünüyoruz. “Çanakkale içinde sıra serviler binbaşılar oturmuş asker öğütler’ gibi Destancı Mustafa’nın “Çanakkale şarkısındaki” kimi dizeleri hatırlatan marşın sözleri şöyledir: Çanakkale içinde aynalı çarşı1967 yılında çıkarılan Çanakkale il yıllığında yer alan ve 1971'deki il yıllığında da aynısı bulunan "Çanakkale türküsü’nün sözleri ise buraya kadar verdiğimiz metinlerden bazısının aynen bazısını da kısmen değişiklikle tekrarlayan meralardan oluşmaktadır. "Çanakkale türküsü, bu yıllıkla ilk kez "Çanakkale'de söylenen bir türkü" olarak literatüre girmiştir. Önemine binaen bu metni de buraya almayı uygun buluyoruz. Çanakkale içinde vurdular beni,1970'li yıllar Çanakkale türküsünün öyküsünde önemli bir dönemin başlangıcı olur. Çünkü türkü, bu yıllardan sonra ülke çapında daha çok bilinme imkanına kavuşur. Artık Çanakkale türküsü halk şiiri ve müziği ile ilgili hemen her kitaba alındığı gibi türküler hakkında bilgi veren araştırmalarda da “bentleri iki, kavuştukları tek dizeli türküler" için verilen örneklerin başında yer alır. Ayrıca türkünün daha da meşhur olmasında bu yıllarda radyodan duyulması ve TRT kayıtlarına girmesinin de büyük payı olduğu kanaatindeyiz. Çanakkale türküsünün sözleri 1973'te notasıyla beraber TRT yayınları arasında şu bilgilerle yerini almıştır: Derleyen: Muzaffer Sarısözen Derleme Tarihi: (---) inceleme Tarihi: 22.11.1973 Notaya Alan: Muzaffer Sarısözen Kimden Alındığı:İhsan Ozanoğlu Yöresi: Kastamonu TRT yayınındaki sözler nakaratları hariç. Muzaffer Sarısözen'in yukarıda bahsettiğimiz ve 1952'de yayınladığı sözlerin aynısıdır. Muzaffer Sarısözen'in kaynak kişi olarak gösterdiği İhsan Ozanoğlu musiki mecmuası'ndaki bir yazısında ne zaman olduğuna ilişkin bir tarih vermeden, Sarısözen'in Çanakkale zaferi yıldönümünde günün önemini belirtecek türkü ararken nereye başvurduysa Çanakkale konusu üzerine türkü bulamadığını bunun üzerine telefonla kendisine müracaat ettiğini, kendisinin de hemen notasını yazıp Kastamonu'dan postaladığını. Ankara'ya gittiğinde ise Çanakkale türküsünün hiçbir yerde bilinmediğine göre mutlaka Kastamonu'da yapılmış olması gerektiğini belirtir. Yazının devamında ise Sarısözen'in kendisine "şimdi de bestekarını tespit etmesini rica ettiğini fakat türküyü yakanı kesin olarak tespit edemediğini ifade eder. Muzaffer Sarısözen bu türkünün sözlerinin aynısını 1952 yılında yayınladığına göre türküyü İhsan Ozanoğlu bu tarihten önce göndermiş olmalıdır. İhsan Ozanoğlu'nun türkünün yöresine ilişkin iddiası bazı kitaplara da geçmiştir. " yurt ansiklopedisi'nde "Çanakkale içinde aynalı çarşı" sözleriyle başlayan ezgi. Kastamonu ve Tuna üzerindeki Adakale'den derlenmiştir. Türkünün yalnız sözleri yöreyle ilgilidir" " denilmektedir. Bazı kaynaklarda ise türkünün Çanakkale yöresine ait olduğu yazılıdır. Farklı bilgiler haliyle Çanakkale türküsünün hangi yöreye ait olduğuna dair zihinlerde bir soru işaretinin oluşmasına sebep olmaktadır. Yukarıda belirtildiği gibi Çanakkale türküsünün hangi yöreye ait olduğuna ilişkin farklı görüşler vardır. Aslında, "türkülerin nerede ve ne zaman ortaya çıktığını bilmek çok kere elden gelmez. Yurdun birçok yerinde söylenmekte olan bir türkü elbette bir tek yerde doğmuştur. Eğer varsa, türküdeki yer ve kişi adları da onun doğuş yerini her zaman göstermez. Çünkü, türkü gittiği yerlerde bazı değişikliklere uğrar. Bu yüzden kimi zaman bir türküye değişik yerlerin halkı sahip çıkar: bu türkü oranın değil: bizimdir, derler." Fakat bunla beraber bazı türkülerin çıkış \erleri bilinir. Bu türküler genellikle tarihi olaylarla dayanan türkülerdir. Dolayısıyla Çanakkale türküsü ile ilgili hu tür bir tartışma yersiz ve ilmî dayanaklardan yoksundur. Şu ana kadar verdiğimiz bilgiler kesin bir şekilde bu türkünün ortaya çıkış yerinin Çanakkale olduğunu kanıtlamaktadır. Buraya kadar Çanakkale türküsünün öyküsünü kronolojik bir metotla; "türkünün doğuşu ve yayılışı" ekseninde ele almaya çalıştık. Türkünün şekli, muhtevası ve diline pek temas etmedik. Zira söz konusu türkü bu açılardan da incelemeye muhtaçtır. Biz tebliğimizi şimdilik vardığımız şu sonuçlarla noktalamak istiyoruz: Çanakkale türküsü ilkin halk şiiri geleneğine uygun olarak hazır söz kalıplarından da istifade ile askere giderken bir ayrılık türküsü olarak doğmuştur. Türkü, Çanakkale muharebeleri boyunca söylenmiş bu sırada Kevser Hanım’ın bestesi (Çanakkale marşı) ve Destancı Eyüblü Mustafa Şükrü'nün katkılarıyla daha da zenginleşmiştir. Çanakkale türküsü, l. Dünya Savaşı bittikten sonra, memleketlerine dönen askerlerin dilinde başta Anadolu olmak üzere Osmanlı coğrafyasının hemen her tarafına yayılmıştır. Aradan geçen yaklaşık doksan yıllık zaman içinde ölmemiş canlılığını mııhafaza etmeyi başarmıştır. Bunu toplumu çok derinden etkileyen bir olaya dayanmasına, ezgisinin dokunaklı oluşuna ve sanat yapısının yüksek olmasına bağlayabiliriz. 1970'li yıllardan sonra Çanakkale türküsü oldukça meşhur olmuş, hem sözleri hem de ezgisi bakımından ortak bir söyleyişe kavuşarak daha rafine hale gelmiştir. Bugün, Çanakkale türküsü Çanakkale Muharebeleri'ni kazanan kahraman askerlerimizin hissiyatına tercüman olan en kıymetli eserlerden biri olarak, türkülerimiz arasında hak ettiği müstesna yerini almıştır. Ömer ÇAKIR Alıntı |
Saat: 01:21 |
©2005 - 2024, MsXLabs - MaviKaranlık