MsXLabs
Sayfa 1 / 6

MsXLabs (https://www.msxlabs.org/forum/)
-   Soru-Cevap (https://www.msxlabs.org/forum/soru-cevap/)
-   -   Gelenek ve göreneklerimiz nelerdir? (https://www.msxlabs.org/forum/soru-cevap/211969-gelenek-ve-goreneklerimiz-nelerdir.html)

Ziyaretçi 11 Kasım 2008 20:27

Gelenek ve Göreneklerimiz nelerdir ?


SeRCaX.TR 11 Kasım 2008 20:31

Türklerde Örf, Adet, Gelenek ve Görenekler


Ziyaretçi 21 Kasım 2008 16:21

Gelenek nedir?
 
GELENEK NE BİR TÜRLÜ BULAMADIM YARDIMCI OLUN


Misafir 21 Kasım 2008 16:32

Ayrıntı bilgi edinmek için tıklayınız > Gelenek Nedir? Gelenek Hakkında Genel Bilgiler


Ziyaretçi 8 Ocak 2009 23:37

Gelenek ve görenek nedir?
 
gelenek ve görenekleri


taniquetil 8 Ocak 2009 23:43

Görenekler
Örfteki yapılma zorunluğu, adet ve gelenekteki yapılması gerekli olma özelliği görenekte yapılabşlme özelgş alır. En yalın tanımıyla birşeyi görüle geldiği gibi gerekli ve uygun yöntemleri kapsar.Ama bunların mutlaka yerine getirilmesini istemez. Bunlar süreklilik kazandığı gibi bir süre sonra kalkabilir.

Gelenekler
Gelenek en genel anlayışıyla folklorik, sosyolojik, yahut dini boyutlarıyla bir sürekliliği ifade eder. Bir toplumdda kuşaktan kuşağa geçen kültür kalıntıları, miraslar, alışkanlıkla, bilgiler, becerileer, davranışlar hep bu gelenekler içinde yer alırlar.

Geleneklergeniş anlamıyla bir kuşaktan ötekine geçerken bilgi, tasarım, inanç, yaşantı biçim ddaha geniş anlamıyla maddi olmayan kültürdür. Davranışlarise kuşaklar boyunca bir toplumun örneğin kutsa yada politik işleri gibi önceli konulardaki görüşleridir. Gelenekler genellikle yasalardan çok daha geniş biralanı yönetirler.

Adetler
Yaptırmı gücü örfe bakarak daha gevşek esnek olan adetin, bir çok tanımı yapılmıştır. Bir toplumun istedi ve çoğu kez geleneek aracılığıyla belirlediği, saptadığı davranış ve işlem tarazı veya bir toplumun yapması gerekli görülen davranış tavrı gibi tanımlamak mümkündür.

Adetler tıpkı örfler gibi bir çok sosyal içerikli ilişkiyi düzenlemekte, yönetmekte ve denetlemekte dir. Örnek olarak karşılamalar ve uğurlamalar, yemek ve sofra düzenlemeleri, kız isteme adetleri, niişan ve evlenme usulleri, bayramlar, önemli günlerle ilgili davranış biçimleridir. Yas,anma, başsağlığı dileme ve başsağlı dileme ve başkaları gibi tavır ve tutumları adet olarak nitelenebilir.

Örfler
Örfler çoğu zaman toplumun katı beklentileri olarak bir takım örnek tutum ve davranışlardır.Örfler aynı zamanda toplumun herhangi bir değer sisteminin bünyesini oluşturan temel taşlarınıda temsil eder.

Örfler bireyle-aile, bireyle-komşu ve akrabalar,bireyle-halk ve ulus arasındaki ilişkileri, davranışları, tutum ve tavırları düzenleyen ve belirleyen işlevleri vardır.Toplumun her üyesini sürekli baskı altında tutan örfler zorlayıcı,yaptırıcı yada yasaklayıcı yaptırımları ile bireyin toplumla uyuşmasını sağlar.


Keten Prenses 8 Ocak 2009 23:44

Bir toplumda, bir toplulukta eskiden kalmış olmaları dolayısıyla saygın tutulup kuşaktan kuşağa iletilen, yaptırım gücü olan kültürel kalıntılar, alışkanlıklar, bilgi, töre ve davranışlar.

Sosyal bilimlerde gelenek
Gelenek kavramına sosyal bilimlerin farklı alt disiplinlerinin yaklaşımları ile geleneksel toplumların yükledikleri anlamlar arasında hem benzerlikler hem de farklılıklar bulunur. Sosyal bilimler geleneğe toplumların yaşadıkları coğrafya, iklim vb. gibi dışsal koşullara uyum sağlamak amacıyla türetilmiş, beşeri kaynaklı "inşa"lar, "icat"lar olarak bakarken geleneksel toplumlar kendi geleneklerinin kaynağını mitsel atalar, kahramanlar ve Tanrı gibi kutsalda görürler. Sosyal bilimlerde daha fenomenolojik bir yaklaşımla gelenekleri salt işlevsel özellikleri yönüyle görüp kökenlerini bu işleve bağlayan açıklamaların yanısıra gelenekleri belirli bir anlam bütünlüğünü yansıtan fenomenler olarak değerlendiren yazarlar da vardır. Her ne kadar bu yazarlar da geleneğin kaynağını kutsalda görmemekteyseler de onun sadece işlevsel boyutuna indirgenemeyeceğini iddia etmişlerdir. (bkz. Claude Levi Strauss)Özellikle Avrupa'da aydınlanma çağı sonunda gelişen Tarih anlayışı ve Tarihselcilik perspektifi geçmişe ilişkin (ve günümüzdeki de) her düşünce, anlayış ve tavrın kaynağını dönemin diğer olgularının bütünselliği içinde aramak yönünde bir eğilimin gelişmesine yol açmıştır. Aydınlanmanın kaynağı evrimci görüşe kadar giden ilerlemeci tarih perspektifini de meşrulaştıran bu perspektif sosyal bilimlerde hakim görüş olarak varlığını sürdürmektedir.


Gelenek üç bağlamda ele alınabilir. ilki geçmiş yaşam biçimlerinin içinde yaşanılan ana taşıdıkları maddi ve manevi değerler bütünüdür. bu sosyolojik anlamda en fazla rağbet gören izahtır. beşeri düzlemde toplumu tüm dinamikleri ile inşaa eden güçtür.

ikincisi ise geleneğin özünü teşkil ettiği ifade edilen kutsalla olan münasebetten dolayı geleneğin zengin ve kutsi değerler ihtiva eden köklü yanıdır ki, bu anlamda gelenek ilkinden farklı olarak hem fenomenolojik hem de ilahi bir yön taşır. bu sosyolojik ve beşeri anlamından çok daha farklıdır.

üçüncüsü ise geleneğin postmodernist yaklaşımlarla ele alınmasından kaynaklanan aletsel, işlevsel yani kullanıma açık madde yönüdür. bu anlamıyla gelenek bir anlamlar rezervidir. kendisinden her bakımdan istifadeye açık bir hinterlandtır. bahsettiğimiz yönü geleneğin dışsal-formel yönüdür ki sanat ve edebiyata teseri eden bir başka cephe de budur.

Tradisyonalist Ekolde Gelenek Anlayışı
Geleneğe (tradisyona) dair söylenecek sözlerin başında yer alması gereken belki de en önemli ifade, onun aşkınlığıdır (transandantal). Zaten geleneğin bir realite veya ifade olarak ortaya konulması durumunda karşısına oturtulacak kavram olan modernizmin de en mühim sorunsalı onda aşkın bir ilkenin bulunmamasıdır. J. Evola’dan alıntılayarak şunu söyleyebiliriz ki bu yönüyle modernizm sadece ama sadece aşkın ilkeden sapmanın kendisi ve neticesidir. Ki bu durumda moderni geleneğin (tradisyonun) mefhum-u muhalifi addetmek bizce makbul ve meşrudur.

Bu durumda ayrıca geleneğin bir tarifini yapmak acaba çok da gerekli midir? Açıkçası biz onu modernlerin ölçemediği belli bir tanımlama ile sınırlamak ya da belli bir çerçeveyle tasnif etmek istemiyoruz ama bu tutumumuz onun tanımsızlığından değil, modern insanın onu oluşturan ilkelere ve bu ilkelerin aşkınlığına ne denli uzak ve soğuk duruyor olması gerçekliğinden ötürüdür. Bu ise hiç de öyle sanıldığı gibi kolayca aşılacak bir mesele değildir: çünkü modern insan kendine ait bireysel tahakkuk sürecini modernitenin çizdiği çerçeve içerisinde toplumsal ya da çevresel –ve genel manasıyla tarihsel- dayatmaların içinde başlatmış ve tüm algı ve yargısını yine aynı çerçevenin hudutları dahilinde oluşturmak suretiyle kendini hakiki değerlerine yabancı ve neredeyse düşman haline getirmiştir. Bu durum elbette bireysellik ve bireycilik ayrımına da dayanan ilkelerden kopuşun ifadesidir. Öyle ki kişinin kendini ifade edişi olarak toplumsal konumlanışı ve kendindeki hakikati yaşayışı olarak da bireysel tekamülü, hayatın ona sunduğu realitede olgunlaşmanın dışına taşarak –yani tahakkunu reddederek- egonun alanında tamamen belirsizliğe saplanmıştır. Bunun ilkelerden kopuşla alakası ise insanın içkin ve aşkın bilgiden kendini mahrum edişinden başka bir şey değildir. Modern insan için tek bir bilgi vardır o da kudsiyeti reddeden profan bilimin basit ve düzeysiz çıkarımlarıdır ki bilgisi eşyanın varoluşundan ibaret olan aklın yarattığı değerler de doğal olarak oluşların kendisiyle sınırlıdır. Bugün maneviyat ve hikmet üstüne düşünen herkesin Descartes’ın cogito’suna bir anlam verememesi de buna dayanmaktadır.

Tüm eşyayı ilkelerden ayrı olarak incelerseniz size kalan sınırlı ve dar bir hissiyatın sanrılarıdır ki geniş ve derin bir perspektifle profan aklın ötesinde metafizik boyuta dair bir müşahede olmaksızın bunlarla yetinmek kişiyi hakikatten perdeler. Zaten dediğimiz gibi geleneğin ifade edilişinde yaşanan zorluğun temelinde yatan da budur: modern insanın hakikate dair fikriyatının salt hissiyat –beş duyu algısı- ile sınırlandırılmış olması sorunu. Bu ise Platon’un mağara metaforuyla anlattığı halin kısırdöngüsüdür. Yaşadığımız evrende çevremizi kuşatan ve gerçek diye algıladıklarımızın esasen hakikatin birer gölgesi olabileceği ve bu gölgelerin oluşması için hakikatten öte bir ışığın varlığı anlaşılamamaktadır. Doğal olarak gölgenin ve yansımanın olduğu mekanın kaynağına dair hiçbir şey söylen(e)meyerek her şey bir hiçmişçesine unutturulmaktadır. Teknolojik devrimlerdeki zorunlu sürekliliğin kaynağı da zaten bu unutma/unutturma uğraşısıdır: Tüm meşguliyetlerini ilahi ya da aşkın olana rabıta ederek yapan geleneksel insanın tersine modern insan rabıtasız yürüttüğü meşguliyetlerini en kısa bir zaman diliminde tamamlayıp kendini egonun tatminsizliğine terk etmektedir. Konfor, rahatlık ve eğlence -ve bunlara dönük olarak ya da bunlar için zaman yaratacak olan- ve sürekli yenilenen teknoloji, modernizm için bu nedenle olmazsa olmazdır. Toplumsal boyutta da yine aynı şekilde terennüm eden eşitlik, hümanizm ve demokrasi talebi yine aynı gerekçelerle modernitenin prensiplerini belirlemektedir.

Şimdi tüm bu tespitlerden sonra kısaca geleneğin ne olduğunu söyleyebiliriz: Bizce gelenek (tradisyon) aşkın -yani beşer-üstü ve ilahi olan- hakikatin, ilkelerin ve onların ortaya koyduğu tüm doktrin, bilgi ve realitenin kapsayıcı ifadesidir. Salt bu tanımlama aslında geleneğin profan akılca kavranamayacağının da en basit bir delilidir. Bununla birlikte ona dair ortaya konulan bir çok gereksiz ifadenin de kaynağına bir gönderme yapar; bu durum elbette geleneğin aşkınlığıdır ki bugün onun beşer-üstü oluşu adeta görmezden gelinircesine hurafe ya da adet de diyebileceğimiz bir çok saçmalık, topluma ait –uzun ya da kısa- tarihi bir geçmişi olan her tür uygulama ve tavır gelenek olarak isimlendirilmektedir. Bunun altında geleneksel formları, yaşadığı çağın gerekliliklerine adapte etmek gibi halis ve iyi niyetler olabileceği gibi bu formların beşer-üstü doğasını idraksizlikten kaynaklanan ve dejenerasyonun da alameti olan bilgisizlik kökenli kötü niyetler de olabilmektedir.

Tüm bunlarla beraber asli düşüş gerçekliği önünde mevzu bahis “sapma” hakkında bazı şeyler söylemek gerekiyor çünkü içinde yaşadığımız zaman açısından geleneği anlamlandırabilmemiz için geleneğin ne olmadığını da çok iyi anlamak şarttır.

Modernizmin ortaya çıkışına sebep olan da tam olarak akıl ve onun işlevinin yanlış değerlendirilmesidir. Ya da daha net olarak söylersek, aklın bütüncül işlevinin inkar edilmesi suretiyle potansiyelinin madde ile sınırlandırılmasıdır. Ki zaten modernlerin anladığı akıl ile tradisyonalistlerin anladığı akıl arasındaki fark da yine buna dayanmaktadır.

Geleneksel düşünce aklı, müdrike/entelekt olarak değerlendirir ki bu bilfiil olanın bilkuvve ile bilinçte birliğine tekabül eder; değerlendirme için ölçüt asla bilgi değil ama içsel idraktir. Bilgi ise aşkın tezahürün sadece bir imgesi ve yani tek başına hiçbir itibarı olmayan, insan ile kamilleşen bir işarettir.

Profan akıl ise (rasyonalite) yalnız bilfiil olanı kavrayabilir ve bu nedenle şeylerin yani oluşların sebeplerini değil neticelerini, ortaya çıkışlarını değerlendirir. Onun için eşyanın aslı ve ilkesi önemsizdir çünkü bilgi varlıktan tamamen bağımsız ve ikincildir. Varlığın kendisi değil ona dair olandır. Zaten bu sebeple denilmiştir ki Descartes’tan sonra felsefenin ana sapması, varoluşun madde-ruh ikiliğine düşürülmesidir. –Ki bunun da nedeni rasyonalitenin bütünleyici değil analizci olmasıdır ve bu analizci perspektif bugün modern bilimlerin tamamında hakimdir.-

Esasta tüm değerlerin yaratıcısı ilkelerdir, akıl ise ancak bu değerlerin biçimlendiricisidir; gelenek burada –ister bilginin kendisi olsun, ister bireysel tahakkuk olsun, ister toplumsal yapılanış olsun- varoluşu bu mutlak, değişmez, saltık haldeki aşkın olan ilkelere uyumlu olarak tespit eder ve sürdürür. Onu beşeri hükümlerin kurbanı yapmaz, varoluşun çok katmanlı boyutsal derinliğindeki aşkın birliğini görür ve bu birliğin ahengi uğruna tüm tezatlıkları reddeder. Bu asla varoluşta ruh-madde, tarihsel olan ve tarihsel olmayan vs. ikilikler yaratmak demek değildir. Geleneğin kendisi ikiliksizdir. Geleneksel anlayışta varlık ve bilgi bir ve aynı şeylerdir; ruh ve madde ya da tarihsel olan ve olmayan aynıdır, eşdeğerdir.

Bu açıdan oluşlara bakıldığı takdirde zaten geleneğin ne olduğu da ne olmadığı da anlaşılacaktır.

Açıkçası bununla ilgili fazla söze de gerek görmüyoruz. Biz burada elbette geleneğe dair çok fazla bir şey söyleme imkanına da sahip değiliz, belki zaman içerisinde birbirini tamamlar tarzda ve genel perspektifin ortaya konulması babında ilaveler yapılabilir. Ancak maksadımız zaten çeşitli kişi ve kaynaklarca da incelenen ve hakkında bir şeyler söylenmiş ve söylenecek olan bir konuya daha güncel bir ifade ile yaklaşmaktı.

Bunun haricinde geleneğin tüm detaylarını ele alıp incelemek belki bizi aşan ve pek de ihtiyaç duymadığımız bir tavır olur. Hasılında eşyayı tanımak için bütün eşyayı inceleme fikrine sahip değiliz ya da eşyayı komple analiz etme ihtiyacını da duymuyoruz. Zaten “zerre küllün aynasıdır” ifadesinde de işaret edildiği gibi her şeye yalnızca doğru perspektiften bakabilmek her şey için yeterlidir. Ki bu kişiye aşkın birliğin derin hissedişlerinde varoluşu tanıma imkanı verecektir. Bu yazıda da gelenek ilke düzeyinde de olsa okuyucuya kendini ifşa etmektedir; okuyucudan onu dışsal bir bilgi saymak yerine kendindeki yansımalarını aramak ise belki tek beklentimizdir.


my-love 2 Mart 2009 19:22

yardımmmmmmmmmmmmmmmmmmmmmmmmmmmmmmmmmm


Keten Prenses 2 Mart 2009 21:09

Geleneklerimiz - Sünnet
http://www.vezirkopru.gov.tr/resimler/ek_subat/IMG_1567.jpg Peygamber'imizin yaptığı,söylediği, ya da yapmayı, uygulamayı öğütlediği şeylere uymaya İslam dininde "sünnet" denilmektedir.
Dinimiz de Sünnet geleneğinin köklü oluşunun bir başka gerekcesi de, Peygam-ber'imizin bir rivayete göre sünnetli doğmuş olduğu inancından kaynaklanmaktadır. Bu nedenle her erkek Çocuğunun hayatının en önemli anılarından biri, sünnetinin yapıldığı gündür.
Erkek çocuklar daha ziyade İlçemiz ve Köylerinde üç ile yedi yaşlarında sünnet edilmektedir. Bir ailede yaşları birbirine yakın birden fazla erkek çoçuk olduğu zaman ortalama bir yaşta hepsi için merasim yapılır,Bu arada üç yaşındaki çocuklarda bazen sünnet ettirilmektedir.
Zengin aileler sünnet çağındaki öksüz ve fakir aile çocuklarını da kendi kerdi çoçukları ile birlikte hayır için sünnet ettirerek, gururlarını kırmadan onların sünnet masraflarını da karşılamaktadırlar.
http://www.vezirkopru.gov.tr/resimler/ek_subat/IMG_1140.jpg Düğün sahibi sünnet merasiminin yapılacağı tarihten en az on gün öncesinden, yakın akrabaları başta olmak üzere, diğer tanıdıkları ile birlikte eş, dost ve komşularını, ya kendisi bizzat veya yakın akrabalarından birini (elçi) tayin ederek,uzak yerlerde olan akraba ve tanıdıklarına davetiye göndermek suretiyle merasime davet ederler.
Davetiyelerin bir kısmı sünnetin dini yanını;

Ey Muhammet Ümmeti
Hz. Peygamber sünneti
Müslümanların güzel adeti
Zamanımız geldi sünnet olacağız
Hz.Muhammed'e ümmet olacağız

mısralarıyla vurgularken, diğer bir kısım davetiyelerde de çocuğun babasının (babası yoksa annesi veya dedesinin) ağzından veya sünnet olacak cocukların ağzından:

Başımıza koyduk bir Fes
Aniden olduk Prens
Korkmuyoruz Sünnetci Amca
Törenimize uygun kes
Bu mutlu günümüze
Gelsin buyursun herkes

Sünnet Sünnet Dedilir
Başımızın etini yediler
Eğer Sünnet olmasan
Sana kız yok dedilir

dörtlükler veya benzeri geleneksel dörtlüklerle sünnete davet eder mahiyet taşır.
http://www.vezirkopru.gov.tr/resimler/album/yeni/sunnet_2.jpg Vezirköprü merkezinde ve bazı köylerinde Düğün sahibi sünnet olacak çocuğun yatak ve yorganını önceden diktirerek hazırlar.daha sonra sünnet elbisesi , ayakkabısı, v.b.eşyaları alınır.Sünnetin yapılacağı oda ile çocuğun yatacağı oda hazırlanır.Çocuğun yatacağı odaya önceden diktirilip hazırlanan yatak ve yorganı getirilip yerleştirilerek oda süslenir.
Bu arada yemek hazırlıklarına başlanır. Yemek düğün sahibinin maddi durumuyla orantılıdır. Maddi durumu iyi olanlar kurban keserek etli sulu (mevsimine göre patetes, kuru fasülye, nohut, patlican v.b.) yemeğin yanı sıra pirinç veya bulgur pilavı , makarna ve tatlı gibi yiyecekler ikramda bulunulur. Ancak Günümüzde artık işin pratiği düşünülerek genellikle Vezirköprü merkezinde ve bazı köylerimizde döner,pirinç pilavı,ayran ve tatlı gibi yiyecekler ikram edilen yiyecekler arasında yer almaya başlamıştır.
Maddi durumu iyi olmayanlar ise mevlit esnasında sadece şeker veya şerbet ikram etmekle yetinirler.
Sünnet düğünü yaz aylarında ve genellikle Vezirköprü ve köylerinde önceden perşembe günleri davul ve zurnanın (bazen zurna yerini klarnete bırakır.) köye getirilip çalınmasıyla başlardı.Uzak yerlerden yatılı olarak gelen misafirler köylüler tarafından evin oda sayısının durumuna göre paylaşılarak misafir edilirler.Sünneti yapacak kişinin işin ehli,özellikle diblomalı olmasına dikkat edilir ve bu kişi hoca ili birlikte sünnetin yapılacağı gün davet edilir.
Genellikle ilçe merkezimizin yanısıra diğer bazı köylerimizde sünnet edilecek çocuk ve arkadaşlarının yanısıra çocuğun, süslenen arabalara bindirilerek gezdirilir.Artık tüm hazırlıklar tamamlanmış sünnetin yapılacağı an gelmiştir.Bir taraftan eğlence devam ederken, diğer yandan da çocuğun sünnet edileceği oda sünnet olacak çocuğun ailesi tarafından hazırlanır.Bu arada çocuğun iç çamaşırları yakınları tarafından çıkartılarak sünnet entarisi çocuğa giydirilir.
Sünnet elbisesini giyen çocuk yakın akrabaları (babası, Amcası, dayısı v.b.) ve diğer misafirler tarafından cesaret verici sözler söylenerek Hocayla birlikte odaya alınır.Vezirköprü ve Köylerinde kirve olma adeti olmadığı için çocuk genellikle amcası ve dayısı tarafından tutulur.
Bir taraftan Hoca ve odadaki çocuğun yakınları aynı zamanda odaya yakın olan misafirlir tekbir getirirken, sünnetçi de sünnet işini tamamlar. Sünnetçi tarafından kesilen sünnet derisi düğün sahibine verilir.Düğün sahibi sünnet derisini evin bahçesinde temiz bir yere çukur kazarak toprağa gömer. Sünnet işlemi tamamlanır tamamlanmaz çocuğun yakın akrabaları ve davetliler, çocuğa çeşitli hediyeler (para, altın, oyuncak v.b.gibi) verildikten sonra, Şayet sünnet düğünü mevlitli ise müzik kesilerek evin başka bir oda-sında mevlit okunmaya başlanır.Mevlit meresiminden sonra da bütün davetlilere ve misafirlere yemek ikram edilir.
İlçemizin bazı köylerinde yukarıdaki örf ve adetlerimize ilave olarak yağlı güreşler de tertip edilir.

kaynak


Misafir 14 Ekim 2009 19:16

kardeş geleneğin tek başına anlamı yoktur ama kısacası gelenek:türk tarihinin boyunacgelmiş olan ve büyüklerimizin yaptığı işlere gelenek denir...Ama bende pekfazla bilmiyom yinede sen bi araştır yada hocalarına sor



Saat: 04:17
Sayfa 1 / 6

©2005 - 2024, MsXLabs - MaviKaranlık