MsXLabs

MsXLabs (https://www.msxlabs.org/forum/)
-   Edebiyat ww (https://www.msxlabs.org/forum/edebiyat-ww/)
-   -   Beydeba (https://www.msxlabs.org/forum/edebiyat-ww/212798-beydeba.html)

nicely 24 Kasım 2008 19:00

1 ek
Alıntıdaki Ek 53605

Beydeba



M.Ö. 1. yüzyıl civarında yaşadığı düşünülen Beydeba'nın el yazmalarına göre Büyük İskender'in zamanında yaşamıştır. Büyük İskender muazzam ordusuyla Çin'e ilerlerken geçtiği yerleri de fethediyordu. O zamanın Hint hükümdarı Fur onurlu biriydi ve ülkesini ne pahasına olursa olsun savunmaya kararlıydı ancak İskender'in kıvrak zekasıyla baş edememiş ve yenilmişti.

İskender Hindistan'ı topraklarına katıp şehrin başına güvendiği birini vali atadıktan sonra yoluna devam etti. İskender gittikten bir süre sonra Hintliler ayaklandılar ve İskender'in atadığı valinin yerine Fur'un oğlu Debşelim'i hükümdar yaptılar. Ancak Debşelim hükümdar olduktan sonra halkına zulüm etmeye başladı.

Zamanın ünlü bilgini Beydeba Debşelim'in huzuruna çıktı ve ona yanlış yaptığını söyledi. Debşelim önce Beydeba'ya çok kızdı. Daha sonra hatasını anladı ve Beydeba'dan kendisini anlatan bir kitap yazmasını istedi. Beydeba uzun süren uğraşlar sonucunda kitabı bitirdi ve adını Kelile ve Dimne koydu. Debşelim kitabı çok beğendi ve Beydeba'yı servete boğdu. Kitap çok iyi korunmasına rağmen çalındı ve tüm dünyaya yayıldı.

Beydeba'nın Eserleri

  • Kaytr ve Hablu
  • Kelile ve Dimne
  • Ateş Sıcaklığında Dürüstlük Sınavı
  • Bülbül ile Bağcı
  • Nasihat el Külliye

Beydaba - Kelile ve Dimne Masalları - Açgözlü Kedi


Bir zamanlar yoksul mu yoksul bir nine yaşardı…
Miskin bir kedisi vardı.
Kendisi yemek için doğru dürüst bir şey bulamayan nine, kedisine artıklarını veriyordu.Ciğer, et, ekmek, işkembe gibi yiyecekleri kedi rüyasında bile göremezdi yoksa.
Bazen bir fare yakalıyor, kendisini şanslı görüyordu.
Günler böyle geçip giderken…Bizim Miskin Kedi, iyice zayıflamış, çelimsizleşmişti.Bigün evin damına çıktı.Baktı, orada, iri yapılı, semiz mi semiz bir kedi vardı.Doğrusu onu kendisinin yanında bir kaplan gibi gördü.Zayif kedi, hayıflandı,”Niçin ben böyle güçsüz, bakımsızım, sen böyle şişman, semizsin?” diye…
Semiz Kedi:
- Sen de her gün Padişah’ın sarayında bulunursan türlü türlü yemekler yersin , benim gibi olursun, dedi.
Güçsüz Kedi’nin aklına yattı bu.
Her gün miskin miskin oturuyordu.Yoksul ninenin evinde ne vardı ki…Ne yiyecek, ne içecek…
Semiz Kediye,
- Ne zaman gidersen haber ver birlikte gidelim, dedi.
Semiz Kedi bunu kabul etti.
Güçsüz Kedi, akşam olduğunda durumu nineye anlattı.Nine,
- Vah vah, dedi, çok üzüldüm.Hırs insana zarar verir, şimdi sen bunu düşünemiyorsun.
Kedi nineye gülüp geçti.
Ertesi gün yiyeceği türlü türlü yiyecekleri düşünüyordu.
Sabah oldu.Semiz Kedi, pencereden, “miyaav miyaaav!” diye seslendi, Zayıf Kedi de çıktı, birlikte saraya gittiler.
Fakat sarayda durum hiç de tekin değildi.Padişah yüzlerce kedinin miyavlamasından bıkmış usanmıştı.Adamlarına,”Bundan sonra gelecek yabancı kedileri öldürün,” diye emir vermişti.
Bunun için özel olarak okçular hazırlatılmıştı.
Semiz Kediyle, ninenin kedisi iştahla yemek artıklarına saldırdılar.
Bunun üzerine okçular harakete geçti.
Bizim zavallı kedi, tam midesinden bir ok yedi. Acı acı bağırarak oracıkta ölü verdi.
Anne Çaylak, bu hikayeyi Şahin ‘e anlattıktan sonra:
- Bu hikaye sana ders alasın, diye anlattım.Sen de elindekiyle yetinmezsen sonun ninenin . kedisi gibi olur.
Şahin Yavrusu, Anne Çaylağın anlattığı hikayeyi ilgiyle dinledi.Çaylak, kendisini çok seviyordu.Şevkatliydi.Üzerine titriyordu.Hikaye de anlatılanları kendisini sevdiği için örnek olarak vermişti.Fakat Şahin Yavrusu, herşeye karşın kalmak niyetinde değildi.
- Mutluluk, sadece yiyip içmek değildir.Gerçek mutluluk erişilmesi güç şeyleri elde etmekle olur.
Şahin Yavrusu, Çaylağa bu sözlerin ardından bir öykü daha anlatmaya başladı.

BAKINIZ
Kelile ve Dimne - Beydaba
Fabl ve Fablın Özellikleri


ThinkerBeLL 24 Kasım 2008 19:06

1 ek
Beydeba
Alıntıdaki Ek 53606

Beydeba, MÖ 1. yüzyılda yaşamış fabl yazarıdır.
Beydeba, döneminin sayılı bilginlerinden biriydi. Kıvrak zekasıyla her işin üstesinden gelen, imkânsız denen ve akıl ermeyen olayları bile çözen bir Hint düşünürüdür. MÖ 1. yüzyıl civarında yaşadığı tahmin edilmektedir.

Hayatı

Beydeba’nın hayatı hakkında yeterli bilgi mevcut değildir. Gerçek ismi ve ırkı hakkında birçok farklı görüş ortaya atılmış olsa da, tarihçilerin çoğu, adı Ketku olan bir Türk alimi olduğu kanısındadır. Şam’da doğup, sonraları Çin’e göç ettiği çok rivayet edilir. Vefat yeri ve tarihi üzerine hiçbir bilgi bulunmamaktadır. Fabl türünün en önemli eserlerinden biri olan "Kelile ve Dimne"yi Depşelem isimli bir Çin Hükümdarı döneminde kaleme almış ve eserini hükümdara sunmuştur. Eserde bulunan hikayelerde siyaset, erdem ve eğitim gibi birçok farklı konu işlenmiştir. Bu eser zalimliği ile tanınan Hükümdar Depşelem’e dolaylı bir nasihat niteliğindedir diyebiliriz. Eser, adını ilk bölümündeki hikayelerin kahramanı olan iki çakaldan almıştır; “doğruluğu ve dürüstlüğü” simgeleyen "Kaytr (Kelile)" ile “yanlışlığı ve yalanı” simgeleyen "Hablu (Dimne)". (bak. Kelile ve Dimne)
Beydeba, hiç kuşkusuz, Çin edebiyatında eşsiz bir yere ve öneme sahiptir. Eserlerinden biri de "Bülbül ile Bağcı"'dır.

Bir görüşe göre Beydeba kimdir?
MÖ 1. yüzyıl civarında yaşadığı düşünülen Beydeba'nın el yazmalarına göre Sarp'ın zamanında yaşamıştır. Büyük İskender, muazzam ordusuyla Çin'e ilerlerken geçtiği yerleri de fethediyordu. O zamanın Hint hükümdarı Fur onurlu biriydi ve ülkesini ne pahasına olursa olsun savunmaya kararlıydı ancak İskender'in kıvrak zekâsıyla baş edememiş ve yenilmişti.
İskender Hindistan'ı topraklarına katıp şehrin başına, güvendiği birini vali atadıktan sonra yoluna devam etti. İskender gittikten bir süre sonra Hintliler ayaklandılar ve İskender'in atadığı valinin yerine Fur'un oğlu Debşelimi hükümdar yaptılar. Ancak Debşelim hükümdar olduktan sonra halkına zulüm etmeye başladı. Zamanın ünlü bilgini Beydeba, Debşelim'in huzuruna çıktı ve ona yanlış yaptığını söyledi. Debşelim, önce Beydeba'ya çok kızdı. Ama daha sonra haklı olduğunu anlayınca yumuşadı.

Diğer bir görüşe göre Beydeba kimdir?
Beydeba, MÖ 1. yüzyılda yaşamış olan ünlü Çin yazarıdır. Mehmet Küşteri adlı bir Türk yazarının Şeceret-ül-Beşer adlı eserinde belirttiğine göre Beydeba, MS 81 yılında doğmuştur; musikinin mucididir. Nasihat-El-Külliye adında bir eseri Arapça'ya çevrilmiştir.


çalışkan leyla 12 Ekim 2009 21:52

beydeba
 
1 ek
Alıntıdaki Ek 53607

Beydaba - Kelile ve Dimne Masalları - Şaşkın Tilki


- Bir gün, dedi; bir tilki ormanda geziyordu.
Ağacın üzerinde semiz mi semiz bir horoz gördü.
Ağzının suyu aktı. Kenara sindi, saklandı, horoza saldıracağı sırada, garip bir ses:
- Güüm güm de güm güm!
Baktı, sesin geldiği yöne.Gördüğünden bir şey anlamadı.Tilki, davulu ne bilsin.Saf saf düşündü. “Bu da ne acaba? Nasıl bir yaratık bu böyle?” diye…Fakat sesi böyle ilginç olur da tadı olmaz mı? Bu düşünceyle horoza değil ona saldırmayı kurdu aklından…Bir süre bekledi.Davul rüzgarın sallamasıyla, “güm güm de güm güm!” diye sesler çıkarıyordu.Tilki,gerildi gerildi, davula doğru atıldı birden.
Fakat bir de ne görsün! İçi boş bir kasnak…
Yiyecek gibi değil.
Bu . arada horoz da kaçmıştı.
Tilki, yaptığına pişman, önüne baka baka uzaklaştı oradan.

******

Dimne, Arslan’a bu hikayeyi anlattıktan sonra,
- Doğrusu, dedi sizin gibi güçlü kuvvetli bir sultanın ne olduğu belirsiz bir gürültüden çekinmesi doğru değil efendim.
Arslan kuşkuyla baktı Dimne’ye.
. Şetrebe’nin böğürtüsü kuşkulu bakışlarının üzerine bir kez daha düşünce, Arslan’ı tekrar aldı bir korku.
Dimne, Arslan2dan olayı öğrenmek için izin istedi:
- Buyruğunuz olursa, gidip araştırayım, bu sesin kime ait olduğunu öğreneyim.
Arslan istemeye istemeye razı oldu.
Bir yandan seviniyor, bir yandan üzülüyordu. Dimne,yanında birkaç kişiyle yola çıktı.
Kralsa, sabırsızlık içinde beklemeye başladı;
- İzin vermekle doğru mu yaptı acaba? diye hayıflanıyordu.
Neden sonra Dimne huzura geldi.Gülümsüyordu.
Arslan, şaşırdı.
“Aklını kaçırmış olmalı” diye düşündü.
Dimne, kurnaz kurnaz gülümseyerek,
- Sizi korkutan o korkunç sesin sahibi kim, bilin bakalım? dedi.
Arslan, tuhaf tuhaf baktı Dimne’ye.
Dimne:
- İnanmayacaksınız ama, bir öküz, dedi.
- Öküz mü? diye atıldı Arslan.Nasıl da şaşırmıştı.
- Evet, öküz, diye devam etti Dimne, otlamaktan semirmiş büyük bir öküz.Ama sevimli mi sevimli…Dilerseniz gidip hemen getireyim huzurunuza.
Arslan kulaklarına inanamadı.
Niye olmasındı, öküze sahip olmak güzel olurdu.
- Pekala, getir bakalım, diye buyruk verdi.
Dimne, Şetrebe’nin yanına gitti.
Buralarda ne aradığını, ne zamandan beri bu ülkede yaşadığını sordu.
Şetrebe, başından geçenleri bir bir anlattı.
Dimne:
- Bu ülkenin sultanı var.Büyük ve güçlü bir arslan.Şimdiye dek onun huzuruna niçin çıkmadın? Doğrusu anlayamadım? diye sordu.
Şetrebe:
- Eğer canıma kastı yoksa niçin gitmeyeyim? diye kuşkulu kuşkulu konuştu.
Kurnaz Çakal güldü.
- Canına niye kastı olsun, tam tersi, senin gibi güçlü kuvvetli hayvanları çok sever o, dedi.
Bunun üzerine Şetrebe’yi sevinçle huzuruna kabul etti.
Onu uzun uzun dinledi.
Çok iltifatlarda bulundu.
Bununla da kalmadı, sarayda yaşamasını istedi.
Şetrebe, artık Padişah’ın adamı olmuştu.
Nereden nereye…
Artık kırlarda başıboş gezmek yoktu.Arslan’ın yanında ülke yönetiminde yardımcı olacaktı.
Aradan uzun bir zaman geçti.
Öküz, sarayda önemli görevler üstlendi.Kral, pek çok konuda ona danışıyordu.Toplantılarda yer alıyordu.Düşüncesine başvuruluyordu.Gün geçtikçe öküzün saraydaki durumu değişti, daha da iyiye gitti.
Öyle ki Dimne bile gölgede kalmıştı.
Kurnaz Çakal bundan rahatsızdı, kuşkusuz.
Gidip durumu, arkadaşı Kelile’ye anlattı.
- Sen, dedi Kelile, kendi elinle yapmışsın.Öküzü tut arslanın huzuruna götür.Onun has adamı yap.Sonra da şikayet et.Buna hakkın yok.
Dimne çok üzgündü.
Kelile ona bir öykü anlattı.
- Senin durumun öyküdeki adama benziyor, dinle de gör.


Misafir 14 Ekim 2009 16:05

Beydaba - Kelile ve Dimne Masalları - Her İşe Karışan Maymun


Marangozun biri, büyük bir kütüğü ortadan ikiye biçiyordu.Fakat çok zor oluyordu bu iş. Kütük hem uzun hem de kalındı.Bir ucundan testereyle kesiyor, sonra kestiği yerebir odun parçası sıkıştırıyordu.Böylece kesilen yerin yarılması kolay oluyordu.
Bir aralık marangoz ihtiyaç gidermek için çalışmasına ara verdi.
Tam bu sıra Maymun ortaya çıktı.Meğer sabahtan beri marangozu gözlüyormuş.
Geldi, testereyi aldı, kütüğü biçmeye devam etti.Marangozun yardığı yere yerleştirdiği odun parçasını çıkardı.Çıkarır çıkarmaz yarılan kısım birleşti.Ve üzerine oturan maymunun kuyruğu oraya sıkıştı.
Zavallı Maymun can havliyle bağırıyordu.
- İmdaaat! Kurtarın beni! İmdaaat!
Bağırtısına marangoz yetişti ki ne görsün.Zavallının kuyruğu koca kütüğün yarılan kısmına sıkışmış…
Marangoz, maymunun kuyruğunu güç bela kurtardı.
Kurtardı kurtarmasına ama, bir güzel de azarladı onu.
- Bir daha olur olmaz şeye burnunu sokma, dedi.

*****

Kelile, Dimne’ye bu hikayeyi anlattıktan sonra:
- İnsan . üzerine düşmeyen şeye karışmamalı, dedi.
Dimne:
- Çok doğru, dedi.
Kelile:
- Bazen insana layık olmadığı şeyler verilmek istenir.Bu durumda eğer layık değilse kesinlikle almamalıdır.İçinde bulunduğu duruma şükretmelidir, deyince; Dimne, sordu ona:
- Peki kralımızın durumuyla bu hikayenin ilgisi var mı?
Kelile şaşırdı; sorusuna soruyla karşılık verdi.
- Sence var mı?
- Var, dedi Dimne, bensenin anlattığın hikayeden şöyle bir sonuç da çıkarıyorum.
“Padişahlara yaklaşmak sadece çıkar için değildir.İnsan, dostlarına yardım etmek için bir güç bulabilir bu yakınlaşmaktan.Düşmanlarına karşı da. Padişahların gücünden yararlanabilir.Yoksa tembel tembel oturmak iyi değildir.”
- Haklısın, dedi Kelile.
Dimne, devam etti konuşmasına.İnsan elde ettiği şeyle de yetinmemeli.Söz gelimi bir arslan bir tavşan avlasa,Sonra, bir yaban eşeği görse, tavşanı bırakıp onu avlamalı.Tavşan mı büyük yaban eşeği mi?Bir köpek kendisine verilen bir kemiğe bağlanıp kalmamalı.İnsan bir hizmet yapsa onunla yetinse sence iyi mi?
- Değil . kuşkusuz, dedi Kelile.
Dimne:
- İnsan daima herşeyin iyisini aramalı, dedi.
Kelile:
- Ama insan gücünün sınırı var bir de, dedi.Bu sınırı fazla zorlamak da boşuna uğraşmaktır.
- Hayır, dedi Dimne, ben senin gibi düşünmüyorum.İnsan daima yüce şeylere gözünü dikmeli.Bulduğuyla yetinmemeli.Bu konuda bir hikaye biliyorum, onu anlatmamaı ister misin?
Kelile,
- Çok iyi olur, dedi.
Bunun üzerine Dimne, İki Arkadaş hikayesini anlatmaya başladı.


Misafir 14 Şubat 2010 18:54

1 ek

Beydaba'nın Hayatı

Alıntıdaki Ek 53608

15. yüzyıl Pers el yazması Kelile ve Dimneden.M.Ö. 1 yüzyıl civarında yaşadığı düşünülen Beydeba tarafından kaleme alınan Kelile ve Dimne fabl tarzında hikayeler barındıran bir hikaye kitabıdır.
Beydebaın yaşadığı zaman hakkında birçok ihtilaf bulunmakta ise de kitabın Depşelem isimli bir . Hint hükümdarı zamanında yazıldığı düşünülmektedir. Zira eserin hükümdara sunulduğu ve hükümdara bir tür nasihat niteliğinde olduğu öne sürülmüştür. Fabl türünün ilk ve en önemli örneklerinden olan Kelile ve Dimne`deki hikayeler siyasetten erdeme kadar birçok farklı konuyu ele almıştır. Eser adını ilk bölümündeki bir hikayenin kahramanı olan iki çakaldan almıştır; “doğrunun . ve dürüstlüğün” simgesi “Kelile” ile “yanlışın ve yalanın” simgesi “Dimne”. ehleviceden Arapçaya ve daha sonraları Arapçadan Farsçaya çevrilmiştir. Batı dillerine olan tercümeleri bu son Farsça çeviriden yapılmıştır. Edebi otoritelerce Ezop ve La Fontaine fabllarının Kelile ve Dimne`den ilham alınarak yazıldığı öne sürülür.

M.Ö. 1 yüzyıl civarında yaşadığı düşünülen Beydeba tarafından kaleme alınan Kelile ve Dimne fabl tarzında hikâyeler barındıran bir hikâye kitabıdır.
Sanskritçe yazılmış olan eser ilk önce Pehleviceye, sonra Pehleviceden Arapçaya ve daha sonraları Arapçadan Farsçaya çevrilmiştir. Batı dillerine olan tercümeleri bu son Farsça çeviriden yapılmıştır.

Beydeba'nın eserlerinde, hayvan hikayeleri yoluyla büyüklere hayat dersi verilmesi amaçlanmaktadır. En ünlü eseri olan Kelile ve Dımne'yi, kendi çağında yaşayan Hint prenslerine devlet hizmetlerinde gerekti olacak hayat derslerim aktarmak ve onları eğitmek için kaleme almıştır. Kelile ve Dimne, bugün bile çocuk edebiyatının vazgeçilmez malzemelerindendir.
Beydeba'nın Kelile ve Dimne'den başka Nasihat-el Külliye adlı bir eseri de vardır.

Beydaba - Kelile ve Dimne Masalları - Arslanın Korkusu


Dimne’nin gerçekten de kararı karardı.Dediği dedikti.
Ne yapıp yapıp Arslan’ın yanına gidecekti.
Sonunda dediğini yaptı.
Saraya gitti.Durumunu bildirdi.
Ve huzura kabul olundu.
Arslan önce Dimne’yi küçümsedi.
- Kimmiş, dedi benimle mutlaka görüşmek isteyen?
Dimne, ileri atıldı.
- Benim, efendim, dedi.
- Sen de kimsin?
- Ben, dedi Dimne, size vakti zamanında hizmet etmiş filan çakalın torunuyum.
Arslan hatırlamakta güçlük çekti.Fakat sonunda dedesini hatırladı Dimne’nin.
Ve aradan günler, haftalar, aylar geçti.
Dimne, öyle kolay bir lokma olmadığını Arslan’a kabul ettirdi.Arslan pek çok konuda düşüncesini sordu Dimne’ye.Her defasında şaşırtıcı cevaplar aldı.
Gün geçtikçe Arslan’ın gözüne daha da girdi.
Sözünü dinletti.
Övgüsünü kazandı.
Ve artık, Arslan; en küçük bir karar verirken bile Dimne’ye danışır hale geldi.
Dimne, kralın en yakın adamı oldu.
Günler böylece geçip giderken, bir gün, Arslan’ın huzurundayken;
- Efendimiz, dedi Dimne, sizi çok zamandır durgun görüyorum.Avlanmak, uzak diyarlara gitmek, gezip görmek çok yararlıdır.Siz de böyle bir istek görmüyorum.Eğer benim bilmediğim bir sebebi varsa söyleyiniz.
Arslan, yarasına dokunulmuş gibi oldu.
Korkuyordu.Gerçek nedeni buydu.Fakat Dimne’ye bundan söz etse miydi?
. Bir süre sessiz kaldı.
Sonunda anlatmaya karar verdi.
Tam bu sırada, öküz Şetrebe’nin o korkunç böğürtüsü duyulmaz mı!…
Kral nasıl da korkmuştu.
. Beti benzi atmış, tir tir titremeye başlamıştı.
Artık Dimne ‘den bunu gizlemesi mümkün değildi.
- İşte, dedi, beni korkutan şey bu.
Sesi böylesine korkunç olursa, kimbilir kendisi nasıldır?
Dimne, kurnaz kurnaz gülümsedi:
- Korktuğunuz şeye bakın! Doğrusu belki de en korkulmayacak şey bu olmalı, diyerek Padişah’ı yatıştırmaya çalıştı.
Fakat bir anda korkuyu yenmek imkansızdı.
Kurnaz çakal, Arslan’a bir tilkinin hikayesini anlatmaya başladı.


bella_sassy 11 Ocak 2011 16:33

Beydeba


M.Ö. I. Yüzyıl
Fabl yazarı.

Baküde doğdu, ardından Hindistan’a yerleşti. Beydebanın asıl adı etrafında çeşitli söylentiler vardır. Ketku adında bir Türk olduğu rivayeti yaygındır. Musiki konusunda buluşları olduğu da söylenmektedir.
Beydebanın eserlerinde, hayvan hikayeleri yoluyla büyüklere hayat dersi verilmesi amaçlanmaktadır. En ünlü eseri olan Kelile ve Dımneyi, kendi çağında yaşayan Hint prenslerine devlet hizmetlerinde gerekti olacak hayat derslerim aktarmak ve onları eğitmek için kaleme almıştır. Kelile ve Dimne, bugün bile çocuk edebiyatının vazgeçilmez malzemelerindendir.

15. yüzyıl Pers el yazması Kelile ve Dimneden.M.Ö. 1 yüzyıl civarında yaşadığı düşünülen Beydeba tarafından kaleme alınan Kelile ve Dimne fabl tarzında hikayeler barındıran bir hikaye kitabıdır.

Beydebanın yaşadığı zaman hakkında birçok ihtilaf bulunmakta ise de kitabın Depşelem isimli bir Hint hükümdarı zamanında yazıldığı düşünülmektedir. Zira eserin hükümdara sunulduğu ve hükümdara bir tür nasihat niteliğinde olduğu öne sürülmüştür. Fabl türünün ilk ve en önemli örneklerinden olan Kelile ve Dimne`deki hikayeler siyasetten erdeme kadar birçok farklı konuyu ele almıştır. Eser adını ilk bölümündeki bir hikayenin kahramanı olan iki çakaldan almıştır; "doğrunun ve dürüstlüğün" simgesi "Kelile" ile "yanlışın ve yalanın" simgesi "Dimne".

Sanskritçe yazılmış olan eser ilk önce Pehleviceye, sonra Pehleviceden Arapçaya ve daha sonraları Arapçadan Farsçaya çevrilmiştir. Batı dillerine olan tercümeleri bu son Farsça çeviriden yapılmıştır. Edebi otoritelerce, Ezop ve La Fontaine fabllarının, Kelile ve Dimne`den ilham alınarak yazıldığı öne sürülür.

Beydaba - Kelile ve Dimne Masalları - Yaramaz Fare


Hazıra Mal Dayanmaz
Bir zamanlar bir köyde, tedbirli bir çiftçi yaşardı.Ne olur ne olmaz diyerek, ekinin büyük bir kımını saklamıştı.O yıl ki ekinden buğday, arpa, çavdar gibi ürünün yarısını ambara depolamıştı.
Bazen kıtlık olurdu köyde.Çiftçi, bunu düşünüp böyle davranmıştı.
Ambarın dışarı bakan duvarında delik açılmıştı.
Bunu yaramaz fare yapmıştı.Dışarı sürekli tahıl akıyordu.
Fare:
- Gökten yağıyor, arkası kesilmez nasıl olsa diyerek har vurup harman savuruyordu.
Üstüne üstlük bir de pek çok arkadaşını çağırmıştı buraya.Ortalıkta ne kadar tembel varsa üşüşmüştü ambara.Hemen hepsi tıka basa yiyordu.
Gün geldi şiddetli bir kıtlık ortaya çıktı.
Bir tane buğdaya muhtaç oldu insanlar.
Sadece köylüler değil, fareler de kıtlığı hissettiler.Bizim çiftçi ambarına gidip baktı.Tahıl bir hayli azalmıştı.
“Kahrolası fareler!” diyerek söylendi.Ürünü daha güvenli bir yere taşımaya başladı.
Adam taşıyadursun, bizim tembel fare uyuyordu bu sıra.
Çiftçi tahılı güvenli biryere taşımıştı bile.Tembel fare hala derin uykudaydı.Çevresindeki çıkarcılar tahılın bittiğini görünce birer birer sıvışmışlardı.
Neden sonra fare uyandı.Çevresinde kimseler kalmamıştı.Kıtlık herkesi etkiliyordu.
Fare yalnız kaldığına çok sevindi.”Nasıl olsa benim yiyeceğim var” diye düşündü.
Çok acıkmıştı.
Ambara gitti.Deliğe baktı.Eskisi gibi buğday yağmıyordu delikten.
“Nasıl olur! bir yanlışlık olmalı!” diyerek çok kızdı.O kızgınlıkla delikten ambara baktı.
Daldı ki ne görsün! Bir tek tane kalmamış.
Az kalsın aklını kaybediyordu.
Oracığa yığılıverdi.Kahrolmuştu.
“Ben mahvoldum, ben mahvoldum!” diyerek ağlamaya başladı.Aklı başına gelmiş ama iş işten geçmişti.
Vaktiyle kendisi herkesi doyururken şimdi herkese muhtaç bir duruma düşmüştü.
Açlıktan ölecek gibiydi.
Pişmanlık duygusu içini kemiriyordu.
“Ben . ne yaptım” diyerek başını taştan taşa vurmaya başladı.
Aradan çok geçmedi, müsrif fare ölüp gitti bu dünyadan.


Misafir 18 Şubat 2011 17:27

Beydaba - Kelile ve Dimne Masalları - İki Şehzade


Halep’de bir zamanlar bir padişah yaşardı.İki de oğlu vardı.
Çok zengindi.Büyük bir hazineye sahipdi.Servetinin geleceği konusunda kuşkuluydu.Oğullarına güvenmiyordu.Bir çare aramaya başladı.Halep’ te yaşayan oldukça dindar bir dervişle anlaştı.Bütün hazinesini sarayda bir mahzene gömdürdüğünü söyledi.Gerçekte bu doğru değildi.
Çocuklarına,
- İşte hazinem burada, dedi.Ben öldükten sonra gerektiğinde bu mahzeni açarsınız.Ülkenin paraya ihtiyacı olursa buradan karşılarsınız.
Hazineyi geceleri , Derviş’in bulunduğu yere taşıdılar.Derin bir kuyu kazıdılar.Bütün parayı, mücevherleri buraya gömdüler.Bir de şehzadeler güç durumda kaldıklarında.
Aradan yıllar geçti.
Padişahlar bu dünyadan göçüp gitti.ardından Derviş de ölmesin mi! Hazinenin yerini kimse bilmiyordu.Çok geçmeden şehzadeler kavgaya başladılar,Biribirlerine girdiler.Kıyasıya dövüştüler.
Şehzadelerden biri diğerini yendi.Tahta geçti.Hazineye el sürmedi.Gerektiğinde açacaktı.
Tahta geçen şehzadeler görkemli bir yaşayış içindeydi.
Diğeri tacı tahtı terketti. Sadece ahiret için çalışma düşüncesiyle kenara çekildi.Aklına o dindar adamın evine gitmek geldi.Gitti ve orada yaşamaya başladı.
Günlerden bir gün kuyunun suyu çekildi.
Şehzade su bulmak için kuyunun dibine indi.
Kazması, sert bir cisme takıldı.Merak edip baktı ki ne görsün!Babasının hazinesi.
Çok sevinmişti Şehzade.
Durumu kimseye duyurmadı.
Tahtta olan kardeşi kendisi adeta kaybetmişti.Zevk içinde yaşıyordu.Elindeki parayı harcayıp tüketmişti.
Ülke yönetimi başıboş kalmıştı.
Bunu fırsat bilen komşu ülkenin hükümdarı saldırıya geçti.
Şehzade ordu kurmak için babasının hazinesini açtırmak istedi.Aradılar aradılar, babasının sözüne ettiği yerde bulamadılar.Hazırlıksız girilen savaşta şehzade öldürüldü.Saldıran ülkenin padişahı da bir okla vurulup ölmüştü.Bunun üzerine iki taraf anlaşma yoluna gittiler.Ve bir hükümdar seçmek istediler.
Düşündüler taşındılar.
Birçok kimseye sordular, danıştılar.
Sonunda diğer şehzadeyi padişah olarak seçtiler.
Tüccar, oğlunu anlattığı hikayeyi dinledi.
- Bu hikayede etkileyici bir düşünce yok, dedi.
Tüccar’ın oğlu sustu.
Babası haklıydı.
“Ben de haklıyım” diye geçirdi içinden.Doğrusu baba mı haklıydı, yoksa oğlu mu, kestirmek zordu.
Tüccar, bunun üzerine, Şahin ile Kuzgun arasında geçen . bir hikayeyi hatırlattı.
Onu anlatmaya başladı.

Beydaba - Kelile ve Dimne Masalları - Yavru Kaplan


Ateş Sıcağında Dürüstlük Sınavı
Bir zamanlar Basra’da ormanla kuşatılmış bir ada vardı.Ada değil sanki bir cenneti burası.Yemyeşil ağaçlar…Berrak sular…Kuşlar…Çiçekler…Birbirinden güzel canlılar yaşardı, ormanda. İçlerinde birisi vardı ki, oldukça değişikti.Keskin dişleri vardı.Güçlü pençesi…
Çok çevikti.
Kaplandı bu.
Gücü sayesinde ormanın kralı olmuştu.Suçluları hemen cezalandırırdı.
Haksızlığı önlerdi.Yoksullara yardım ederdi.
Hayvanlar onu hem seviyorlar hem de korkuyorlardı.Kaplanın miniminnacık bir de yavrusu vardı.Gözü gibi koruyordu onu.Ormanın yönetimini ölünce ona bırakacaktı.
Yönetime ilişkin bilgilerle donatmıştı onu.
Haklı ile haksızı nasıl ayırdedeceğini öğretmişti.Suçlunun nasıl belirleneceğini…Nasıl cezalandırılacağını…Haklıya hakkının ne şekilde verileceğini…Toplum yararın çalışanın hangi biçimde ödüllendirileceğini…
Her ölümlü gibi Kaplan da göçüp gitti bu dünyadan.
Yavru henüz büyümemişti.Babası sağlığında onu ormanın yönetimine getirmemişti.
Bu durum, ormanda karışıklığa yol açtı.Vahşi hayvanlar birbirlerine girdiler.Herkes liderlik peşindeydi.
Büyük kavgalar oldu.Birçok hayvan birbirini hırpaladı.Bazıları öldü.
Sonuçta galip çıkan aslan oldu.
Dev pençeleriyle herkese korku verdi.Hiçkimse karşısına çıkamadı.
Yavru Kaplan çaresizdi.Bir süre ortalıkta görünmedi.
Kimsenin olmadığı ıssız yerlerde gezindi.
Epeyi bir zaman başıboş, serseri gibi dolaştı.Sonunda pençesi kuvvetlenmişti.Oldukça güçlenmiş, dişleri de keskinleşmişti.
Gitti, yaşlı kaplanlara danıştı.Arslana karşı bir harekete girişmek istiyordu.Yaşlılar deneyimlerini anlattılar…Onu yüreklendirdiler…Fakat herhangi bir eyleme giriştiğinde onu destekleyemeyeceklerini söylediler.
Yavru Kaplan, Arslan ‘a bizzat kendisi gitti.
Arslan, iyi kalpli biriydi.
Kaplan’ı sarayına aldı. Yakınında bir görev verdi.Her defasında ona güvendiğini belirtiyordu.
Günler böyle geçip giderken…
İlginç bir olay oldu.
Hava sıcak mı sıcaktı. Bunalmıştı herkes.Uzak bir yerde görülmesi gereken bir iş çıktı.
Arslan sarayda düşünceli düşünceli geziyordu.
”Bu görevi kime verebilirim? Kim bunun üstesinden gelebilir?” diye koşuşturuyordu.
Kaplan içeri girdi.
- Sizi bu düşünceye düşüren nedir? diye sordu.
Arslan,
- Hava çok sıcak olduğu için kimse görev istemiyor, dedi.
Kaplan,
- Havanın sıcak olması göreve koşmaya engel değildir, dedi; izniniz olursa bu işe ben gitmek istiyorum.
Arslan çok şaşırdı.
”Nasıl olur” diye düşündü.Kimse gitmek istemezken…Gerçi kaplana güveniyordu.Onun bu işi başaracağına da inanıyordu.
- Beni çok sevindirdin , dedi.
Kaplan hemen davrandı.Yanına birkaç asker de alarak yola çıktı.
Havada ateş sıcaklığı vardı.Güneş yeryüzünü ateş yalımı gibi yakıyordu.
Epeyi yol aldılar.
Artık yürümek imkansızlaşmıştı.
Kaplanın yanındakiler daha fazla dayanamayacaklarını söylediler.
Biri atıldı,
- Şurada, serin bir yerde dinlensek dönüp gitsek arslanın ne haberi olacak? diyecek oldu.
Kaplan kestirip attı:
- Sizler dayanamıyorsanız geri dönün. Ben tek başıma devam ederim.Padişahımızın bize güvendiğini biliyoruz.Bu güvene layık olmalıyım.
Kaplanın bu sözleri Arslanın kulağına gitti.Sevincine diyecek yoktu.Kaplan’a o olaydan sonra önemli görevler verdi.En yakınına aldı.Hayatı boyunca çok güvendi.


Adm pro.. 21 Şubat 2011 22:02

Beydebanın eserleri:


Fabl türünün en önemli eserlerinden biri olan Kelile ve Dimne’ yi Depşelem isimli bir Hint Hükümdarı döneminde kaleme almış, eserini hükümdara sunmuştur. Eserde bulunan hikayelerde siyaset, erdem ve eğitim gibi birçok farklı konu işlenmiştir. Bu eser zalimliği ile tanınan Hükümdar Depşelem’ e dolaylı bir nasihat niteliğindedir diyebiliriz.

Eser adını ilk bölümündeki hikayelerin kahramanı olan iki çakaldan almıştır; “doğruluğu ve dürüstlüğü” simgeleyen “Kelile” ile “yanlışlığı ve yalanı” simgeleyen “Dimne”. Beydeba, hiç kuşkusuz, Hint edebiyatında eşsiz bir yere ve öneme sahiptir.

Öykünce ya da fabl, sonunda ders verme amacı güden, güldüren ve düşündüren genellikle manzum öykülerdir.genellikle hayvanların ve bitkilerin konuşmasıdır.
Fablların kahramanları genellikle havyanlardır. Ama bu hayvanlar insanlar gibi düşünür, konuşur ve tıpkı insanlar gibi davranır.
Dünyanın en ünlü fabl yazarları Ezop ,Jean de La Fontaine ve Beydeba’dır. Ezop’un fablları M.Ö. 300 yılında derlenerek yazıya geçirilmiştir. ABD’li James Thurber ve İngiliz George Orwell çağdaş fabl yazarlarıdır. Fablı ilk olarak yazanlar Hititlerdir. Hititler fablları taş tabletlere yazıp resimliyorlardı.

Beydaba - Kelile ve Dimne Masalları - Arslan, Öküz Ve Çakal


Her türlü aşağılama ve kendini büyük görme somut alemin depremidir.
Vaktin birinde oldukça çalışka bir tüccar vardı.Kazanç sağlamak için gezmediği ülke kalmamıştı.Pek çok işe girmişti.Çok yorulmuştu.
Günlerce uykusuz kalmış, aç yatmıştı.
Daha çok kazanmak için ne gerekirse yapmıştı.
Aradan yıllar geçti. Tüccar çok zengin oldu.
Serveti padişahların hazinesinden daha çoktu.
İki de oğlu vardı. Onları en iyi şekilde yetiştirmek istiyordu.Bu uğurda elinden geleni esirgemiyordu.Ne gerkirse yapıyordu.
Gel zaman git zaman tüccar yaşlandı.Saçı sakalı ağardı.Beli büküldü.
Çocuklarının durumu değişmişti.Har vurup harman savuruyorlardı.Bolluk içinde yaşıyorlardı.Geleceği düşünmeden ellerine geçeni harcıyorlardı.Eğlenceler düzenliyorlar, israf içinde yüzüyorlardı.
Tüccar, çocuklarını durumuna çok üzüldü.Bu gidişle, bir ömür boyu elde ettiği serveti bir anda tüketecekti.Çocuklarına bir ders vermek istedi.
Onları yanına çağırdı.
Servetin önemini anlattı.
- Oğullarım, dedi; insanlar için servetin üç anlamı vardır.Birincisi, dünya da rahat etmek.Güçlü bir hazineye sahip olmakla sağlanabilir bu.
İkincisi, ün sahibi olmak.Bunu da ancak mal sağlayabilir.
Üçüncüsü, dünyayı ahiretin tarlası bilmek.Dünyada , öte dünya için çalışmanın bir yolu da mal ve mülk den geçer.Zengin insanlar, dünyada inançları için eserler yaptırırlar.Bu da onların öte dünyasını aydınlatır.
İşte servet bu denli önemlidir.Malı mülkü kazanmak zordur.Böylesine güç elde ettiğimiz bir şeyi kolay harcamak doğru mudur?
Sizin bu durumunuz beni çok üzüyor.Siz, . hazır serveti rahatça harcıyorsunuz.Yerine yenisini koymuyorsunuz.
Çocuklar babalarını dikkatle dinlediler.
Büyük oğul, söz aldı:
- Ben, dedi, babasına; senin anlattığını doğru bulmuyorum.Mal mülk insana Allah tarafından verilir.Eğer, Yüce Allah onu vermezse insanın yapabileceği bir şey yoktur.
Bu konuda bir hikaye biliyorum.
Tüccar, büyük oğluna, bu hikayeyi anlatmasını söyledi.
Büyük oğul,”İki Şehzade” hikayesini anlatmaya başladı.



Saat: 06:48

©2005 - 2024, MsXLabs - MaviKaranlık