Oyun bir taklit midir? Oyun, bir yaratma eylemidir dedik. Bu daha çok taklide yönelik bir eylem midir? Oyun, beşikten mezara kadar insanoğlunun ruhunda esen bir rüzgardır. Beşikteki bebek, oyun ve oyuncakla avunur. Hele bir de yürümeye, konuşmaya başladı mı dünyası oyunla süslenir. Dikkat edilirse bu oyunların kaynağında aşırı bir taklitçilik vardır. Kız çocuğu ******* taklit eder. Çer-çöp, çal çaputtan bebek yapar. Beşiğinde sallar, ninnisini söyler, emzirir, uyutur, bunlar hep taklit duygusundan gelir. Erkek çocuk ise babasını, başka erkekleri taklit eder. Bir sopaya ip bağlayarak bacakları arasına alır, at gibi koşturur, ev yapar, dükkan işletir. Neyin etkisinde kalmışsa onu canlandırmaya çalışır. Yani taklit eder. Bu taklit etme duygusu, büyüdükçe birtakım sosyal olayların taklidi, yani dramatize edilmesine yönelir. Köylerdeki kız kaçırma oyunu ‘hasta Minnoş’ oyunu sosyal olayların taklidinden başka nedir ki! Aslında bugün tiyatro adını verdiğimiz oyun düzeni, dünün veya bugünün sosyal olaylarının taklidi değil midir?” Oyun Adları Aşık Oyunu: Türkiye’de Aşık, Azerbaycan’da Aşığ, Kazakistan’da Asık, Kırgızistan’da Aşık, Çükö, Özbekistan’da Aşık, Türkmenistan’da Aşık. Tutmalı Çelik: Türkiye’de Tutmalı Çelik, Kırgızistan’da Çikit, Al, KKTC’de Çıkkıldak, Marra, Kızberiş, Terletiş, Türkmenistan’da Toyak. Atçılık Oyunu: Türkiye’de Atçılık Oyunu, KKTC’de Atcıg, Özbekistan’da At at. Birdirbir Oyunu: Türkiye’de Birdirbir, Azerbaycan’da Hostana, Eşşek beli, KKTC’de Birdirbir. Çatal matal kaç çatal : Türkiye’de Çatal matal kaç çatal, Duvar Zıkkası, Uzun eşek, Kırgızistan’da Eşek sekirmey, Türkmenistan’da Eşek eşek. İp Atlama: Türkiye’de İp atlama, Kırgızistan’da Sekurgaç, Özbekistan’da Arkan Oyunu. Sekmen : Türkiye’de Sekmen, Sekleme, KKTC’de Bir ayag. Çizgi Oyunu: Türkiye’de Çizgi, Çiziktaş. Bop: Türkiye’de Bop, Bız Bum, KKTC’de Sayı Oyunu. Kar yağmur: Türkiye’de Kar yağmur, Rüzgar Boynuzlar Havaya, Kazakistan’da Uştu uştu. Sessiz Telefon: Türkiye’de Sessiz Telefon, Kazakistan’da Sımsız Telefon, Kırgızistan’da Buzulgan Telefon. Kim Vurdu: Türkiye’de Kim Vurdu, Azerbaycan’da Kim vurdu, Kazakistan’da Kim urdu, KKTC’de Kim vurdu, Özbekistan’da Kim urdu, Türkmenistan’da Kim urdu. Körebe: Türkiye’de Körebe, Vırrık, Ebe Ebelebel, Körlebbek, Kırgızistan’da Kim zkenin tap, Köz tanmay, KKTC’de Körebe, Türkmenistan’da Göz dangdı, Kazakistan’da Sokurteke. Kulak kopartmaca: Türkiye’de Kulak kopartmaca, Kırgızistan’da Kulakka Çapmay. Sandıkbaşı: Türkiye’de Sandıkbaşı, Kırgızistan’da Şıngır mıngır toz. Çiğdem Pilavı: Türkiye’de Çiğdem Pilavı, Hatapıya, Özbekistan’da Bayçiçek. Yağmur Gelini: Türkiye’de Yağmur Gelini, Gode-gode, Bodi-bostan, Yağmurcuk, Kepçe Gelin, Özbekistan’da Sushatun. Bebek: Türkiye’de Bebek, Özbekistan’da Kavurşak, Türkmenistan’da Gurçakgaş. Arabistan buğdayları: Türkiye’de Arabistan buğdayları, KKTC’de Arabistan buğdayları. Aliden, Aliden: Türkiye’de Aliden Aliden, Hey alaylar alaylar, Alaylım-pulaylım, KKTC’de Alaydan Malaydan. Bezirganbaşı: Türkiye’de Bezirganbaşı, KKTC’de Bezirganbaşı, Kapucubaşı. Mendilim Dört Köşe: Türkiye’de Mendilim Dört Köşe, Mermer menevşe, Mor menekşe, Azerbaycan’da Menevşe, Kazakistan’da Kim kerek, Kırgızistan’da Ek terek gök terek, Özbekistan’da Ak terek gök terek, Türkmenistan’da Ay terek gün terek. Mendil kapmaca: Türkiye’de Mendil kapmaca, KKTC’de Değnekli mendil, Türkmenistan’da Yağlık aldı. En Men tra: Türkiye’de En men tra, Bir iki üç zum, KKTC’de Ender tuna. Tavşan kaç tazı tut: Türkiye’de Tavşan kaç tazı tut, Kurt kuzu, Kazakistan’da Aykulak, KKTC’de Tavşanınan tilki, Özbekistan’da Pisik sıçan Moşik sıçkan, Türkmenistan’da Pisik sıçan. Çuval Yarışı: Türkiye’de Çuval yarışı, KKTC’De Torba Oyunu, Türkmenistan’da Holtada Bökmek. Sobe-Saklanbaç: Türkiye’de Sobe, Sıglempitik, Gözyümüç, Senlinmecik, Saklanbaç, Kazakistan’da Marlamkaş, Kırgızistan’da Çaşınmak, KKTC’de Mirmillo, Saglanmaca, Özbekistan’da Kumulmacak, Gizlenmecek, Bekinmacak, Türkmenistan’da Gizlempeçek. Kemik Saklama: Türkiye’de Kemik saklama, Kazakistan’da Aksüyek. Mendil Saklama: Türkiye’de Mendil saklama, Kırgızistan’da Cooluk taşlamay, Özbekistan’da Lav lav teke. Beş taş: Türkiye’de Beş taş, Kırgızistan’da Top taş, Türkmenistan’da Beş taş. Yedi taş: Türkiye’de Yedi taş, Azerbaycan’da Yedi taş, KKTC’de Gugo Oyunu. Üç taş: Türkiye’de Üç taş, KKTC’de Andres, Türkmenistan’da Düzdüm. Altıev: Türkiye’de Altıev, Pıç, Kırgızistan’da Uyum tuudu. Gömücü, Meneli: Türkiye’de Gömücü, Meneli. Taş evcik: Türkiye’de Taş evcik. İstop: Türkiye’de Hava Stobu, Azerbaycan’da Dedeboy, KKTC’de Memleket. Yakan Top: Türkiye’de Yakan Top, Yakar Top, Özbekistan’da Bazara Top. |
1 ek Çocuk Oyunları Vikipedi, özgür ansiklopedi Çocuk oyunları, genel anlamda çocukların oynadığı oyunlardır. Ama bazı oyunları çocuklar ile büyükler birlikte oynayabilir. Bazı oyunlar için geniş bir alan ve çok sayıda oyuncu gerekirken, öbürleri yalnızca birkaç kişiyle, küçük bir odada da oynanabilir. Birçok ülkede bazı farklılıklara karşın çocuklar tarafından aynı oyunlar oynanır. Zaman içinde bazı oyunların yerini yenileri alırken, "Aç kapıyı bezirgan başı" gibi geleneksel oyunlardan bazıları varlığını sürdürmüştür. Pekçok oyun yüzyıllar öncesinden günümüze ulaşmıştır. Günümüzdeki seksek, körebe, ip çekme gibi oyunların Eski Roma döneminde de çocukların sevdiği oyunlar olduğu bilinmektedir. Dünyadaki bütün oyunlarda, atlama, atma, koşma, sallanma ve çeşitli toplar gibi ortak öğeler bulunmaktadır. Çocuk oyunları;
|
Çocuk Oyunları MsXLabs.org & Temel Britannica Çocuk oyunları eğlence, sağlık, spor ya da oyalanma amacıyla yapılan, bedensel olduğu kadar zihinsel beceri de gerektiren etkinliklerdir. Bazı oyunları çocuklar ile büyükler bir arada oynayabilir. Bazı oyunlar için geniş bir alan ve çok sayıda oyuncu gerekirken, öbürleri yalnızca birkaç kişiyle, küçük bir odada oynanabilir. Bunlardan bazıları karmaşık kuralları olan ve pahalı gereçler gerektiren oyunlardır. Bunun yanı sıra kolay ve hemen hemen hiç gereç gerektirmeyen oyunlar da pek çoktur. Oyunların genellikle çeşitli kuralları vardır ve yenme ya da yenilme söz konusudur. Birçok ülkede ufak tefek değişikliklerle çocuklar arasında aynı oyunlar oynanır. Zaman içinde bazı oyunların modası geçmiş, onların yerini yenileri almış, "Aç kapıyı bezirgan başı" gibi geleneksel oyunlardan bazıları ise, kuşaklar boyunca çocukların ilgisini çekerek oyun alanlarında kalmayı başarmıştır. Oyun, çocukları ırk, ulus, dil farkı gözetmeksizin birbirine yaklaştırır. Burada çocukların bahçede, parkta ve evde oynadıkları bazı oyunların kuralları açıklanacaktır. Değişik sayılarda oyuncuyla oynanan bu oyunlar çok fazla gereç istemez. Oyunlar "Ev Oyunları" ve "Açık Hava Oyunları" başlıkları altında toplanabilir. Ev oyunları bulmaca, canlandırma, bellek, kalem ve kâğıt, sözcük, masa oyunlarını ve müzikli oyunları kapsar. Açık hava oyunları ise kovalamaca, saklambaç, top, seksek, ip atlama gibi oyunlardan oluşur. Bu oyunların çoğunda çocuklar bir "ebe" seçerler. Ebe genellikle baş olan ya da takıma karşı tek başına oynayan çocuktur. 1. Ev Oyunları "Nesi var?" oyununda bir kişi ebe seçildikten sonra, öbür çocuklar aralarında bir nesne ya da kişiyi tutarlar. Ebe her çocuğa sırayla "Nesi var?" diye sorarak, aldığı yanıta göre tutulan nesneyi bulmaya çalışır. Örneğin, odada bulunan TV aygıtının nesne olarak tutulduğunu varsayalım: -Nesi var?Ebe hangi çocuğun yanıtı üzerine tutulan nesneyi bilirse, ipucunu veren çocuk ebe olur ve oyuna yeniden başlanır. Öte yandan, ebenin daha önceden saptanan sayıda soru sormasına karşın nesneyi bilememesi durumunda, ebeliği sonraki oyunda da sürer. "Körebe" 10–12 çocuk bir arada bulunduğu zaman oynanabilir. Önce ebe belirlenir. Bundan sonra bir başörtüsü ya da bezle ebenin gözleri hiçbir şey göremeyecek biçimde bağlanır. Çocuklar, gözleri bağlanan ebenin çevresinde bir halka oluşturarak, "Türkü söyler dönerizderken oluşturdukları halkayı bozmadan el çırparak ebenin çevresinde dönerler. Ebe bu sırada kollarını öne doğru uzatarak tutabildiği arkadaşının başını, yüzünü ve üstünü yoklar. Kim olduğunu anlayabilirse adını söyler. Yakaladığı çocuğu gerçekten tanımışsa, ebelikten çıkar ve yerine yakalanan çocuk ebe olur. Tanıyamamışsa, oyuna aynı ebeyle yeniden başlanır. Körebe evde oynandığı gibi bahçede de oynanır. "Yüksük Oyunu" küçük çocukların sevdiği bir oyundur. Ebe seçiminden sonra yüksük ağır bir eşyanın kaldırılmasını ya da yerinden oynatılmasını gerektirmeyecek bir yere saklanır. Ebe yüksüğe yaklaşırsa, çocuklar hep bir ağızdan "sıcak", uzaklaşırsa da "soğuk" derler. Bu oyun yüksüğün yerini belirtmek için el çırparak da oynanır. Ebe saklanan yüksüğe yaklaştıkça el çırpma kuvvetlenir. Bir de "cicoz" denen yüzük oyunu vardır. Yüzük uzun bir sicime geçirilerek, sicimin iki ucu birbirine bağlanır. Oyuncular bir halka oluşturarak otururlar, bir elleriyle ipi tutarken öbürüyle yüzüğü ebe görmeden yanlarındakine geçirirler. Yüzük elden ele geçerken, "Al cicozu, ver cicozu, geldi cicoz, gitti cicoz.diye bir türkü tuttururlar. Ebe ortada durarak yüzüğün kimin avucunda olduğunu bulmaya çalışır; şüphelendiği oyuncuya elini açtırır. Yüzüğü bulursa ebeler değişir. Değilse oyun sürer. "Bom Oyunu"nda da gene 8–10 ya da daha çok sayıda çocuk bir halka oluşturarak otururlar. Çocuklardan biri "Bir" diye saymaya başlar. Sırayla sayarken, beş, on, on beş gibi beşin katlarını söylemesi gereken oyuncu bu sayı yerine "Bom" demek zorundadır. "Bom" demeyi unutarak sayı söyleyen oyuncu oyundan çıkarılır. Hiç yanlış yapmadan sona kalan çocuk oyunu kazanır. Oyunu biraz zorlaştırmak için üçün ya da yedinin katlan da olabilir. "Estepeta", herkesin kendi işine daldığı bir sırada oynanır. Her oyunda olduğu gibi bir ebe seçilir. Ebe çocukların dalgın bir anını kollar ve "Estepeta!" diye bağırır. Ebeyi duyan çocuklar bulundukları yerde, oldukları gibi kalmak zorundadırlar. Ne kımıldayabilir, ne de bir şey diyebilirler. Bu durum ebenin "Boz!" demesine kadar sürer. Ebe "Boz" demeden kımıldayan ya da konuşan olursa, bu kez o ebe olur. Bazı yörelerde bu oyun "Tıp" olarak adlandırılır. "Sözcük Bulma" hem çocuklar, hem de yetişkinlerce sevilen oyunlardandır. İki takım arasında oynanır ve sözcüğü seçen takımdan seçilen bir oyuncu sözcüğü karşı takıma pantomimle anlatmaya çalışır. "Kartopu" gibi bileşik sözcükler bölünerek anlatılabilir. "Sessiz Film Oyunu" da iki takım arasında oynanır. Takımlardan birinin tuttuğu bir film ya da kitap adı karşı takımın oyuncularından birine söylenir. Oyuncu bunu pantomimle takım arkadaşlarına aktarmaya çalışır. Örneğin, Ağaçlar Ayakta Ölür'ü anlatmaya başlarken, önce üç sözcük olduğunu anlatmak için parmaklarıyla üç işareti verir. Sonra da sözcükleri teker teker, oynayarak anlatır. Karşı taraf bilirse bu kez onlar bir ad tutarlar. "Ateş, Toprak, Hava, Su", yumuşak bir top ya da düğüm atılmış bir mendilin oyuncudan oyuncuya atılmasıyla oynanır. Topu atan oyuncu, "Ateş" derse, topu tutan oyuncu sessiz kalır. Eğer "Toprak" derse, topu tutan oyuncunun atıcı 10'a kadar saymadan bir kara hayvanı adı; "Hava" derse bir kuş adı; "Su" derse bir balık adı söylemesi gerekir. Oyuncu yanarsa cezalandırılır. "Yutturma Oyunu"nda çocuklar kendilerine birer eş seçerler. Eşlerin yan yana oturmalarında yarar vardır; çünkü o zaman daha az şaşırırlar. Eşlerden birisi oyunu başlatır: "Annemle çarşıdan gelirken yolda bir armut sapı buldum, evirdim, çevirdim, sildim, süpürdüm, Hülya'nın ağzına tıktım!"der. Hülya' nın eşi, sözü alır, hemen "Yutturmam!"der. Oyunu yöneten çocuk, "Ya ne yaparsın?"diye sorar. "Eviririm, çeviririm, Barış'ın ağzına sokarım."der. Barış'ın eşi boş bulunur da onu savunmazsa, oyundan çıkarılır. "Ya ne yaparsın?" sorusu, "Senin ağzına tıkarım", diye de yanıtlanabilir. O zaman savunma işi, soruyu soranın eşine düşer. "Nuhun Gemisi" birbirini tanımayan çocukların bir arada bulunduğu bir toplulukta tanışmayı ve kaynaşmayı kolaylaştıran bir oyundur. Eşit sayıda kız ve oğlan çocukla oynanan bu oyunda herkese gizlice bir hayvan adı takılır. Çocuklar adını taşıdıkları hayvanın sesini taküt ederek (hırlama, havlama, ötme, tıslama gibi) eşlerini bulacaklarından, aynı hayvanın adı biri kız, öbürü oğlan olmak koşuluyla iki çocuğa birden verilir. Oyunun sonunda eşini bulamayanlar önceden saptanan bir cezayı yerine getirir. 1.1. Müzikli Oyunlar "Paketi Geçir" oyununda ödül olarak belirlenen bir nesne kâğıt ile kat kat sarılır. Oyuncular bir halka oluşturarak otururlar ve müzik çalarken paketi birbirlerine geçirirler. Müzik durur durmaz elinde paket kalan oyuncu onu açmaya başlar, ama müzik başladığı anda paketi geçirmek zorundadır. Paketin en son katını açan oyuncu oyunu kazanır ve ödülü alır. "Müzikli Sandalyeler Oyunu"nda, oyuncular müzik çalarken halka oluşturarak sırt sırta dizilen sandalyelerin çevresinde müziğin ritmine uyarak yürürler. Müzik durunca en yakın sandalyeye otururlar. Sandalyelerin sayısı her zaman oyuncuların sayısından bir eksiktir. Her duruştan sonra bir sandalye çıkarılır, böylece sonunda bir sandalyenin çevresinde dönen iki oyuncu kalır. Sandalyeyi kapan kazanır. Küçük çocuklar için olan "Müzikle Zıplama Oyunu"nda, oyuncular müzik çalarken zıplarlar. Müzik durduğunda yere oturup bağdaş kurmak zorundadırlar. Bunu en son yapan oyuncu oyundan çıkar. 1.2. Bellek Oyunları "Çağrışım Oyunu"nda oyunculardan biri aklına ilk gelen sözcüğü (örneğin, dondurma) söyler. Sonraki oyuncu bu sözcüğün çağrıştırdığı bir başka sözcüğü söyler ve böylece birbirini çağrıştıran sözcüklerden bir zincir oluşturulur. İlgisiz bir sözcük söyleyen oyundan çıkarılır. Her oyuncu üçer sözcük söyledikten sonra oyun durur ve zincirin hiçbir halkasını atlamadan geriye dönüp, yeniden "dondurma" sözcüğüne ulaşmaya çalışılır. "Bellek Oyunu"nda herkese bir dakika süre içinde 20 değişik nesne olan bir tepsi gösterilir. Tepsi ortadan kaldırılır ve her oyuncu aklında kalan nesnelerin listesini yazar. Seçilen nesneler basit ama hemen akılda kalacak türden olmamalıdır; örneğin bir tüy, bir çizgi roman, bir kalem ve bir yumurta çırpıcı olabilir. "Tadını Anlama" bir anlamda bellek oyunudur. Yarım düzine kadar bardak su, limonata, süt ya da kola gibi içeceklerle doldurulur. Oyuncuların gözleri bağlanır ve yalnızca tadarak bardaklardaki içeceklerin ne olduğunu anlamaya çalışırlar. "Ne Kokuyor?" da yukarıdakine benzer bir oyundur; fincan tabaklarına lavanta çiçeği, soğan, nane, sarmısak, tütün gibi şeyler koyulur. Her tabağın üstüne tülbent örtülmesi gerekir. "Ses Algılama"da gözü bağlı oyuncular tahta bir yüzeye düşürülen nesnelerin ne olduğunu çıkan sesten anlamaya çalışırlar. Nesneler bir havlu, ıslak bir sünger, bir kalem, bir tava ve bir pingpong topu olabilir. 1.3. Kâğıt ve Kalem Oyunları "SOS" belki de kâğıt kalemle oynanan en basit oyunlardan biridir. İki oyuncuyla oynanır. Kâğıda karşılıklı dört çizgi çizilir ve ilk oyuncu karelerden birine bir "artı", öbür oyuncu ise başka bir kareye bir "sıfır" koyar. Oyun böylece sürer ve oyuncular dikey, yatay ya da çapraz sırada üç artı ya da üç sıfır elde etmeye çalışırlar. "Amiral Battı Oyunu" da iki oyuncuyla oynanır. Oyunculardan her biri önlerindeki kâğıda 10 x 10 santimetrelik birer kare çizer ve bunu santimetre karelere ayırırlar. Karenin üst kenarına, her bir küçük karenin üstüne gelecek biçimde, A'dan başlayarak harfler yazılır; sol kenarına ise 1'den 10'a kadar yukarıdan aşağıya numaralar sıralanır. Birinci oyuncu kendi kâğıdına,
"Kutu Kutu Oyunu"nda, varsa kareli bir kâğıda, düzenli aralıklarla soldan sağa ve yukarıdan aşağıya, hayali bir kare oluşturacak gibi aynı sayıda noktalar konur. Örneğin, 10 x 10 bir kare oluşturacak gibi 100 adet nokta işaretlenir. İki kişiyle oynanan oyunda, öncelik kimdeyse o, iki noktayı birleştiren bir çizgi çeker. Amaç çizgileri kareye tamamlayarak, en çok kutuyu elde etmektir. Rakipler birbirlerine kutu kaptırmamak için dikkat etmelidir. Dördüncü kenarı çizen kutunun içine adının baş harfini yazar. 100 karelik bir kutu kutu oyununda 51 ve daha fazla kare alan oyunu kazanır. "Tren Oyunu" da iki kişiyle oynanır. Taraflar önlerindeki kâğıda birden dokuza kadar sırayla sayıları yazarlar. Oyunu başlatan, tuttuğu bir sayıyı gizlice yazarak, arkadaşından bunu tahmin etmesini ister. Sözgelimi "3"ü tutmuşsa ve arkadaşı bunu bilememişse, 3 sayısının üzerine bir çizgi çeker. Eğer bilirse çizgi çizemez. Oyun sırası karşı tarafa geçer. Bir sayıda dört kez yanılınırsa, o sayı kutuya alınarak "vagon" olur. Dokuz sayının da çevresi kapatılınca tren kalkar. Treni kalkan oyunu kazanır. "Telgraf Oyunu"nda bir sözcük seçilir ve her oyuncu her biri seçilen sözcüğün harfleriyle başlayan sözcüklerden oluşan bir telgraf yazmak zorundadır. Örneğin "BOYACI" sözcüğü ile "Bütün Oyuncular Yarın Artık Cem'i Isırabilirler" gibi bir telgraf oluşturulabilir. Telgrafı yazmak için beş dakika süre verilir ve en komiğini yazan oyuncu ödüllendirilir. "Sözcük Uydurmaca", belli bir süre içinde, seçilen bir sözcüğün harfleri ile olabildiğince çok sözcük yazmaya çalışarak oynanır. "Kim Kiminle Ne Yaptı Oyunu"nda herkes kâğıdının en üstüne bir erkek adı yazar, kâğıdı adın görülemeyeceği biçimde katlar ve yanında oturan oyuncuya geçirir. Bu oyuncu kıvrımın altına bir kız adı yazar ve kâğıdı yine katlayıp geçirir. Daha sonra sıra ile nerede karşılaştıkları, erkeğin ne söylediği, kızın ne söylediği, bundan doğan sonuç ve en son olarak da komşuların ne dediği yazılır. Kâğıtlar bir kez daha geçirildikten sonra açılıp sonuçlar okunur. 1.4. Sözcük Oyunları "Gezginin Masalları Oyunu"nda ilk oyuncu yanındakine "Duyduğuma göre A....'ya geziye gidiyormuşsun. Orada ne yapacaksın?" diye sorar. Yanındaki oyuncu, sözcükleri "A" harfiyle başlayan bir yanıt vermek zorundadır. Örneğin, "Amcamın ayakkabısını alacağım" gibi. Bundan sonra ikinci oyuncu, üçüncüye döner ve aynı soruyu "B" ile başlayan bir yer söyleyerek tekrarlar. "Ünlüler Oyunu"nda, oyunu yöneten bir harf söyler. Amaç, o harfle başlayan bilgin, devlet adamı, sanatçı, sporcu adlarını sıralamaktır. Örneğin "E" ile başlayan Einstein, Enver Paşa, Ehrenburg, Edison gibi. En çok ad yazan oyunu kazanır. "Hece Oyunu"nda ilk oyuncu bir sözcük söyler. Yanındaki bu sözcüğün son hecesiyle başlayan bir sözcük söylemek zorundadır. Örneğin "elma"dan sonra "masal". Bundan sonraki oyuncu "salkım" dedikten sonra, yanındaki "kim" hecesiyle başlayan bir sözcük bulamazsa oyundan çıkmak zorunda kalır. Sona kalan oyunu kazanır. Bir başka sözcük türetme oyunu da verilen bir sözcüğe yeni heceler ekleyerek oynanır. Örneğin, "Say" sözcüğünden saydam, sayı, saygı, sayıklamak, sayfa gibi sözcükler türetilir. En fazla sözcük bulan oyuncu kazanır. "Hortlak" ise her oyuncunun bir sözcük oluşturmak için sırayla alfabeden bir harf söylediği, ama sözcüğün kendisinde bitmesini engellemeye çalıştığı bir oyundur. İlk oyuncu "k", ikinci "ö", üçüncü "p", dördüncü "e" diyebilir. Beşinci eğer "k" derse, sözcük (köpek) tamamlanmış olur ve beşinci oyuncu bir canını kaybeder; üç can kaybeden oyuncu "hortlak" olur. Özel adlar sayılmaz, üç harfli bir sözcük için ceza yoktur. "Dedektif Oyunu"nda, her oyuncu bir şapkanın içinde duran katlanmış kâğıtlardan birer tane çeker. İkisi dışında tüm kâğıtlar boştur. İki kâğıttan birinde "Katil", öbüründe "Dedektif" yazmaktadır. Yalnızca dedektif kimliğini açıklayabilir. Tüm ışıklar söndürülür ve oyuncular evin içine dağılırlar. Bir süre sonra "Katil" kendine bir kurban seçer ve ona sarılır. Kurban "Katil var!" diye bağırarak kendini yere atar. Katilden başka herkes olduğu yerde kalır. Katil yerini değiştirebilir. Bundan sonra ışıklar açılır ve dedektif sorguya başlar. İstediği kadar yalan söyleyebilen katil dışındaki oyuncular doğruyu söylemek zorundadır. Dedektifin katili bulabilmesi için iki hakkı vardır, ama yanlış kişiyi suçlarsa katil serbest kalır. 1.5. Masa Oyunları ve Taşlı Oyunlar
"Dokuz Taş" iki çocuk arasında oynanır. Her çocuğun elinde dokuz tane taş vardır. Bir kâğıda yukarıda görülen şekil çizildikten sonra, taşlarını sırayla bu şekil üzerine yerleştirirler. Yeni bir taş koyma ya da bir taşı hareket ettirme yoluyla, üç taşı aynı sıraya dizmeyi başaran oyuncu öbürünün bir taşını alır. Oyunculardan birinde iki taş kalınca oyun biter. "Dilmece", kullanım sıklığına göre sayısal değeri belirlenmiş olan harflerle ve en çok dört kişiyle oynanır. Çapraz bulmaca gibi karelere ayrılmış bir tablosu vardır. Tabloda, çaprazlama yerleştirilmiş renkli karelerin de ayrı değerleri bulunmaktadır. Oyuncular yedişer harfle oyuna başlarlar. Tablonun ortasında yer alan renkli kare başlangıç noktasıdır. Amaç soldan sağa ve yukarıdan aşağı anlamlı sözcükler yazmaktır. Yazdığı sözcüklerle en çok sayıyı toplayan oyunu kazanır. "Mikado" küçük çubuklarla oynanan bir oyundur. Masa üzerine atılan bu çubuklardan her biri teker teker, öbürlerini oynatmadan alınmaya çalışılır. 1.6. Cezalar Çocuk oyunlarının sonunda uygulanan cezaların bazılarını belirtirken, bunların sürekli değişime uğradığını ve durmadan yenilerinin bulunduğunu eklemeliyiz:
2. Açık Hava Oyunları Çocuk parklarında en çok oynanan kovalamaca oyunları arasında en basiti "Elim Sende Oyunu"dur. Oyunculardan biri öbürünü kovalayıp dokunmaya çalışır. Dokunduğu kişi ebe olur ve başka birine dokunmaya çalışır. Geçerli bir nedeni olan herhangi bir oyuncu kısa bir süre için kovalanmaktan kurtulmak isterse "kemik" diye bağırabilir. "Saklambaç" çocukların çok sevdiği oyunlardandır. Bu oyunda da önce ebe belirlenir. Ebe olan çocuk, kollarını birbiri üzerine kavuşturarak bir duvara dayar ve başını çevresini göremeyecek biçimde kollarına gömerek "yumulur". Sonra en çok 50'ye kadar yüksek sesle saymaya başlar. Bu arada öbür çocuklar dağılarak saklanırlar. Ebe saklananları ararken oyuncular gizlendikleri yerden çıkıp koşarak, ebenin sayı saydığı yere ellerini dokundurup "Sobe!" demeye çalışırlar. Ebe ise yerini bulduğu oyuncuyu sobeler. Sobelenen oyunculardan biri ebe olur ve oyun yeniden başlar. "Köşe Kapmaca" genellikle sokakta oynanan bir oyundur. Çocuklar kendilerine köşe olarak evlerin kapılarını, iki ağaç ya da pencere arası gibi yerleri seçerler. Az sayıda çocukla oynanan bu oyunda, ebe çocuklara göre ortada bir yerde durur. Çocuklar ebeye yakalanmadan, birbirleriyle durmadan köşeleri değiştirmeye çalışırlar. Köşesini değiştirirken ebe tarafından tutulan çocuk köşesini kaybeder ve ebe olur. Oyun çocuklar bıkana kadar sürer. Oyun sırasında ebeyi şaşırtmak için, yalancıktan yer değiştiriyormuş gibi yaparak, başka köşelerdeki çocukların ebenin dikkatini çekmeden yer değiştirmesi sağlanır. Güneşli günlerde oynanabilen "Gölge Kovalamacası"nda ebe olan oyuncu öbür oyunculardan birinin gölgesine basmak zorundadır. Bu oyun için ebenin gölgeye basıp basmadığına karar verecek bir hakem gereklidir. "Kaç Kurtul Oyunu"nda ebe belirlendikten sonra çocuklar bir sıra oluşturarak dururlar. Sıranın başındaki oyuncu, karşıda duran ebe görmeden sıradan ayrılarak koşmaya başlar. Ebe onu gördüğü anda kovalar. Koşan oyuncu yakalanırsa ebe olur, yakalanmaksızın öbür oyuncuların yanına dönerek onlardan birinin önünde durursa, sırasını savmış olur ve ebe olmaktan kurtulur. Bundan sonra, önünde durduğu oyuncu kaçmaya başlar. Ebe oyunculardan hiçbirini yakalayamazsa, oyun aynı ebeyle yeniden başlar. "Tutsak Almaca Oyunu"nda 8–10 oyuncudan oluşan iki takım karşı karşıya durur. Takımlar arasında geniş bir alan bırakılır. Oyunu başlatan takımdan bir çocuk ileri atılır. Bunun üzerine karşı takımdan bir çocuk ona doğru koşar. İlk çocuk kendi takımına doğru kaçmaya çalışır. Öteki onu kovalayıp yakalamak ister. Amaç, arada sırada yakalanacakmış gibi davranıp, yakalanmadan, kovalayanı kendi takımına yaklaştırmak ve tutsak almaktır. Her iki takım verdiği tutsakları kurtarmaya ve karşı takımdan tutsak almaya çalışır. Tümü tutsak edilen takım yenilir. "Mendil Kapmaca Oyunu"nda eşit sayıda çocuk, 20-25 metre aralıkla, karşılıklı birer sıra oluşturarak yüz yüze dizilir. İki sıranın ortasındaki alanda, yarım metre çapındaki bir dairenin içine mendil ya da başka bir nesne konur. Hakem ya da kaptan, "5'ler!" diye bağırınca, her iki takımdan da beşinciler koşarak mendili kapıp kaçmaya çalışırlar. Mendili kapanı kovalayan öbür oyuncu onu yakalamaya çalışır. Mendili alan oyuncu yakalanmadan eski yerine gelebilirse, takımına bir sayı kazandırır. Yakalanıp mendili kaptırırsa, takımı bir sayı kaybeder. Mendili alan oyuncunun yakalanmadan yerine dönmesi üzerine, kaptan yeniden her iki takıma seslenir ve oyun sürer. Sonuçta daha çok sayı alan takım oyunu kazanır. "Yağ Satarım Oyunu"nda gene önce ebe belirlenir. Bundan sonra oyuncular halka oluşturarak yere otururlar. Ebe büyükçe bir mendilin ucunu düğümleyerek eline alır. Bunu arkasında tutup saklayarak halkanın çevresinde dolaşmaya başlar. Bu sırada da oyunun şarkısını söyler: Yağ satarım, bal satarım.Dolaşırken mendili elinden geldiği kadar belli etmeden oyunculardan birinin arkasına saklar. Arkasına mendil bırakılan çocuk, bunun farkına vardığı anda ayağa kalkarak mendili alır ve ebenin ardından koşmaya başlar. Ebe, yakalanmadan onun yerine oturmaya çalışır. Oturabilirse, mendili alan çocuk ebe olur; yakalanırsa, oyun aynı ebeyle yeniden oynanır. "Aç Kapıyı Bezirgânbaşı Oyunu"nda iki oyuncu kendilerine birer ad seçerler. Örneğin biri "Elma", öbürü "Armut" olur. Öbürleri bunu bilmezler. "Elma" ile "Armut" karşılıklı durarak el ele tutuşurlar. Oyuncular sırayla onların kolları altından geçerken oyunun şarkısını söylerler. "Aç kapıyı bezirgânbaşı, bezirgânbaşı...Şarkının son hecesine rastlayan oyuncu tutularak usulca: "Elma mı, armut mu?"diye sorulur ve hangisini seçerse onun ardına geçer. Bütün oyuncuların bu seçimi yapmasından sonra ortaya bir çizgi çekilir. Gruplar karşı karşıya geçerek çekişmeye başlarlar. Güçlü grup oyunu kazanır. 2.2. Topla Oynanan Oyunlar "Yakar Top" geniş bir alanda oynanır. Her biri 10–15 kişilik iki takım oluşturulur. Takımın biri ortada yer alırken, öbür takımın oyuncuları onları belli bir uzaklıktan kuşatır. Amaç ortadaki oyuncuları topla vurmaktır. Vurulan çocuk oyun dışı kalır. Ortadaki çocukların tümü vurulunca dışarıdakiler ortaya geçer. Oyunun önemli bir noktası, top atıldığında ortadaki oyunculardan birinin topu yere düşmeden yakalamasıdır. Bu durumda oyuncu bir "can" kazanır. Bu "can"ı ya oyundan çıkarılmış bir çocuk yararına ya da kendi vurulması durumunda kullanır. "İstop", açık hava oyunları içinde en çok heyecan verenlerindendir. Oyuncular bir daire oluşturur. İçlerinden ebe olan topu arkadaşlarından birinin adını bağırarak havaya atar. Top geri gelirken, adı söylenen topu havada tutabilirse, başka birinin adını söyleyerek topu yeniden havaya atar. Adı söylenip de topu tutamayan oyuncu, topu ele geçirince "İstop!" diye bağırır. Kaçışan oyuncular "İstop" dendiği anda oldukları yerde durmak zorundadır. Ebe en yakınındakini vurmaya çalışır. Vurulan oyuncu bir puan kaybeder ve ebe olur. Üç puan kaybeden oyundan çıkar. Ebe kimseyi vuramazsa, birini vuruncaya kadar ebeliği sürer. 2.3. Diğer Açık Hava Oyunları "Bilye Oyunu", bilye denen küçük, sert küre biçiminde toplarla oynanan en eski çocuk oyunlarından biridir. Roma İmparatoru Augustus Caesar da (İÖ 63-İS 14) çocukluğunda bilye oynarmış. Eskiden yuvarlak çakıllar ya da meyve çekirdekleri bilye olarak kullanılırken, 18. yüzyılda mermer bilyeler yapıldı. Bilye oyunlarının adı ve kuralları oynandığı ülkeye göre değişiklik gösterir. Türkiye'de renkli cam bilyelere "misket" denir. En çok oynanan bilye oyunları ise Kafa Karış, Kaptan ve Üçgen'dir. Bilye oyunlarında ortak nokta, bilyeyi yuvarlayarak başka bir bilyeye çarptırmak ve onu almaktır. Bilye, kıvrılan işaret parmağının içine oturtulur ve başparmakla itilerek atılır. "Kaptan Oyunu"nda, bilyeler yerde açılan belirli sayıda çukura önceden saptanmış bir sıraya göre sokulmaya çalışılır. Bunu başaran rakibinin bilyesine atış yapma hakkı kazanır. "Seksek Oyunu"nda yere, tebeşirle numaralanmış kareler ya da dairelerden bir şekil çizilir. Bu oyunun birkaç çeşidi vardır ama en basiti şöyledir: Her oyuncunun, boşluklara sırayla atılan yassı bir taşı ya da kiremit parçası vardır. Oyuncu tek ayağı üzerinde sekerken bu taşı ayağıyla iterek bütün boşluklardan geçirmek zorundadır. Eğer öbür ayağı yere değer ya da boşlukların arasındaki çizgilerden birine basarsa yanar ve sırasını kaybeder. Her sekme başlangıcında taşlar doğru boşluğa atılmalı ve çizgilerin herhangi birinin üstünde kalmadan geri getirilmelidir. "İp Atlama" daha çok kız çocukların oynadığı bir oyundur. Tek başına oynanabildiği gibi, birkaç çocuk bir araya gelerek de oynanır. Değişik ip atlama yöntemleri vardır: Tek başına ip atlamak isteyen çocuk boyuna uygun uzunca bir ip alır; bunu iki eliyle uçlarından tutar, döndükçe bir halka oluşturacak biçimde ipi çevirerek başının üzerinden ve zıplayarak ayaklarının altından geçirir. Birkaç çocuk bir araya gelmişse, iki çocuk uygun uzunlukta ve kalınlıkta bir ipin iki ucundan tutar. İp çevrilirken öbür çocuklar sırayla zıplayarak ip atlarlar. Bu sırada ipin düzgün çevrilmesi ve her çevrilişinde yere değdirilmesi gerekir. İp, atlayanın ayağına takılınca oyuncu yanmış olur. Bir başka yol da, iki çocuğun yan yana ip atlamasıdır. "Birdirbir Oyunu"nda çocuklardan biri ellerini dizlerine koyarak eğilir ve öbür oyuncuların üstünden atlayacağı bir kambur oluşturur. Atlayan her çocuk biraz ötede aynı biçimde eğilerek durur ve öbürleri eğilmiş duran bütün oyuncuların üzerinden atlar. |
İp Atlayan Çocuklar Hazırlayan Prof. Dr. Şükrü Hatun Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı, Endokrinoloji ve Diyabet Bilim Dalı Başkanı Çoğumuz kemikleri biyoloji derslerinde gösterilen iskelet maketlerinden hatırlarız ve kırılıp çıkmazlarsa pek düşünmeyiz onları. Kemik sözcüğünü de gündelik dilde olumsuz bir içerikle kullanılırız genellikle. Oysa, kemiklerimiz vücudumuzun görünmez çilekeşleridir; ağırlığımızı taşırlar ve çeşitli fiziksel stresler sırasında ayakta durmamızı sağlarlar. Bunun için sert olmaları gereklidir. Esas önemlisi ise beyin, omirilik ve kemik iliği gibi yaşamsal dokuların korunağıdırlar. Kemiklerin en önemli özelliği sert olmalarıdır ama bu onların cansız ve hissiz oldukları anlamına gelmez. Bir çok hormonun etkisiyle kemikler uzar ve çocuklar bu sayede büyür. Kemikler, bir taraftan uzarken bir taraftan sertleşir. Örneğin bir yaşın sonunda kemiklerin artık en az 10 kg ağırlığı taşıyacak kadar sağlamlaşmış olmaları gereklidir; yoksa çocuk ayakta durmaya başlayınca “eğrilmeye” başlarlar. Daha sonraki yaşlarda, özellikle de ileri yaşlarda sağlam olmayan kemikler “kırılarak” hatırlatırlar kendilerini. Son yıllarda hemen herkesin öğrendiği “osteoporoz” basitçe kemiklerin sağlamlığını yitirmesi olarak tanımlanabilir. Osteoporoz, giderek önem kazanan bir halk sağlığı sorunudur çünkü, örneğin ingiltere’de her yıl 150.000 kişide osteoporoza bağlı kemik kırıkları meydana geldiği bunun da 750 milyon sterlin sağlık harcamasına neden olduğu bildirilmektedir. Osteoporoz, ileri yaşlara görülür ama sağlam ve sağlıklı kemiklere sahip olmak ancak çocukluk çağında alınacak önlemler ile mümkündür. Bu o kadar önemlidir ki yakın zamanda ABD’de 9-12 yaş grubundaki çocuklar ve ailelerine yönelik bir “Ulusal Kemik Sağlığı Kampanyası” başlatılmıştır. Peki kemikler nasıl sağlamlaşır ve kemik sağlığı için neler önemlidir? Kemik sağlığı Kemikler en iyi beton yapılara benzetilerek anlatılabilir ve kemiklerdeki “harfiyat” yaşam boyu sürer. Kemikler, protein yapısındaki ince lifler (matriks) ve bu matrikse çöken minerallerden oluşmaktadır. Bu minerallerin başında kalsiyum ve fosfor gelmektedir. Matriksi oluşturan lifler beton yapılardaki “demir ağlara”, mineraller ise çimentoya benzetilebilir. Kemiklerin sağlamlığı hem matriksin kalitesine (bir bakıma mikromimarinin kalitesine) hem de gram kemik dokusu başına çöken mineral yoğunluğuna bağlıdır. Bu arada harfiyatı yapan hücreleri( çilekeş inşaat işçilerini) unutmamak gereklidir. Kemikleri oluşturan yapıların tümün “kemik kitlesi” olarak isimlendirilmekte ve bu kemiklerin sağlamlığı “kemik kitlesinin” miktarı ile belirlenmektedir. Son yıllardaki araştırmalar en yüksek kemik kitlesi miktarına( pik kemik kitlesi ) 25 yaşından önce ulaşıldığını, bundan sonraki yaşlarda oluşan bu “kemik bankası”ndan harcama yapıldığını göstermektedir. . Pik kemik kitlesi büyük oranda genetik faktörlerce belirlenmekle birlikte, öngörülen genetik potansiyele ulaşılması beslenme, aktivite, endokrin fonksiyon ve yaşam tarzını oluşturan diğer faktörlere bağlıdır Kemik kitlesi gelişiminin en yoğun olduğu dönem 9-14 yaş arası, yani ergenlik dönemidir. İşte bu nedenle ,erişkin yaştaki osteoporosizin önlenmesi büyük oranda “pik kemik kitlesinin” miktarının arttırılmasına, dolayısıyla çocukluk döneminde atılacak adımlara bağlıdır. Peki ne yapılmalıdır? Öncelikle kemik yapımından sorumlu hücrelerin uyarılması ( bir başka deyişle inşaat işçilerinin motive edilmesi) gereklidir. Bunun için yapılacak en önemli şey kasları dolayısıyla kemik zarını gerecek türde( yani yerçekimi etkisinden kurtulmadan) yapılacak egzersizlerdir. Uzayda uzun süre kalanlardan biliyoruz ki kemiklerin yerçekimi etkisiyle bile olsa gerilimden uzak kalması kemiklerin erimesine neden olmaktadır. Benzer nedenlerle elit yüzücülerin kemik yoğunlukları, elit jimnastikçilere göre düşük bulunmaktadır. Yakın zamanda yayınlanan bir araştırmada 8 ay süreyle günde 10 veya daha fazla sıçrama hareketi yapan çocukların, normal okul aktivite programındaki çocuklara göre kemik yoğunluklarında %1.2 oranında bir artma olduğu gösterilmiştir. Kemik yoğunluğundaki % 5 oranındaki artmanın osteoporotik kırılma riskini %40 azalttığı düşünüldüğünde bu derecedeki kemik yoğunluğu artımının bile çok önemli olduğu üzerinde durulmaktadır. Tahmin edileceği gibi, kemik sağlığı için kemik yapımında görevli hücrelerin egzersizle uyarılması kadar, kemiklerin sağlamlığından sorumlu minerallerin yeterli ölçüde alınması da önemlidir. Bu minerallerin başında kalsiyum gelmekte ve çocukların ergenlik öncesinde günde 600-800 mg, ergenlik döneminden başlayarak günde 1200-1500 mg kalsiyum alınması önerilmektedir. Besinlerin arasında en önemli kalsiyum kaynağı süt ve süt ürünleridir. Bu nedenle erken çocukluk döneminde süt, yoğurt ve peynir yeme alışkanlığını kazandırılması önemlidir. Bu nedenle anne-babaların “süt içmeden yatağına girme” şeklindeki ısrarları yarinde bir tutumdur. Şişmanlık korkusuyla süt içmeyen ergenlik dönemindeki kızlara yağ içeriği düşük sütlerin kalsiyum içeriğinin değişmediği hatırlatılmalıdır. Bir çok sebze de kalsiyum içermektedir. Kalsiyum ile zenginleştirilmiş meyva suyu ve kahvaltılık besinler de süt ve süt ürünlerini sevmeyen çocuklar için alternatif besinlerdir. Bütün çabalara rağmen yeterli miktarda kalsiyumdan zengin besin tüketmeyen çocuk ve ergenlere mineral desteği yapılması gereklidir. Sonuç Yazının başlığına dönecek olursak, ileri yaşlardaki kemik erimesine bağlı kırıkların önlenmesi büyük ölçüde çocukluk, özellikle de ergenlik dönemindeki yaşam tarzına bağlıdır. Bu nedenle “Yaşlılıktaki osteoporoz bir çocukluk hastalığıdır” denmektedir. Osteoporoz kadınlarda daha sık görüldüğünden ergenlik döneminde ip atlayan, spor yapan, beden eğitimi derslerini ekmeyen kızlar kemik sağlığı bakımından avantajlı olmaktadırlar. Sigara, hareketsiz yaşam ve kolalı içeceklerin çok tüketilmesi kemik sağlığını olumsuz etkileyen diğer faktörlerdir. Ülkemizde de ABD benzeri “Kemik sağlığı kampanyası” na ihtiyaç vardır. Bununla birlikte şimdiden ailelerin erken yaştan itibaren çocuklarının kalsiyumdan zengin besinlerle beslenmesine önem vermeleri, bu amaçla okul programlarında kalsiyumdan zengin süt ve süt ürünleri ile beslenmenin vurgulanması ve spor derslerinde atlama, sıçrama, koşma,jimnastik hareketleri gibi aktivitelere daha fazla yer verilmesi gereklidir. |
Saat: 21:20 |
©2005 - 2024, MsXLabs - MaviKaranlık