MsXLabs

MsXLabs (https://www.msxlabs.org/forum/)
-   Müslümanlık/İslamiyet (https://www.msxlabs.org/forum/muslumanlik-islamiyet/)
-   -   İslam Dininde Zina ve Fuhuş ve Hükmü (https://www.msxlabs.org/forum/muslumanlik-islamiyet/284067-islam-dininde-zina-ve-fuhus-ve-hukmu.html)

asla_asla_deme 25 Kasım 2009 14:57

İslam'da Zina ve Fuhuş

Kur'ân; cinsel hayatın emir ve tavsiyeleri doğrultusunda düzenlenmesini, buna uymayanların da ceza göreceklerini vurgulamaktadır. Aralarında evlilik bağı olmayan kadın ve erkeğin cinsel ilişkisi olan zina, Allah katında çok büyük bir günahtır. Zina, toplumlarda soyun karışmasına, manevî ve ahlâksal değerlerin bozulmasına sebep olur. İslâmiyet; nikâh sözleşmesi dışında serbest cinsel ilişkilere izin vermez, yasal yol mutlaka evliliktir. Bunun için evlenmeler teşvik edilmiş, boşanmalar da kolaylaştırılmıştır.

Fuhuş, yasalara uymayan cinsel ilişkide bulunmaktır. Kur'ân, toplumu dejenere eden zina ve fuhuş fiilini sadece yasaklamakla yetinmemiş, tedbir ve ceza da getirmiştir. Her iki cinse de bakışlarını kontrol etmeleri, konuşmalara, giyinmelere de dikkat edilmesi uyarısında bulunmaktadır. En önemlisi de iman sahipleri; nefislerinin kötü isteklerinden korunabilmeleri için, Yüce Allah'a sığınarak yakarışta bulunmalıdır.

Kur'ân; toplumun hakkını korumak ve bozulmasını önlemek için, 4 tanık veya kendi itirafı ile sabit olan zina suçuna, caydırıcı bir ceza da vermiştir.Ancak bu ceza yaralayıcı ve ölümcül olmamak şartı iledir. Kur'ân'da zina yapanlar için çok vahşi ve ilkel olan recim (taşla öldürme) cezası yoktur.

ZİNA ÇOK BÜYÜK BİR GÜNAHTIR.

24/15:...Allah katında zina, çok büyük bir günahtır.
17/32 : Zinaya yaklaşmayın. Şüphesiz ki o, iğrenç bir iştir ve çok kötü bir yoldur.
6/151 :...Fuhuşların açığına da kapalısına da yaklaşmayın...


Zina, aralarında evlilik bağı olmayan kişiler arasındaki cinsel ilişkidir. Kur'ân; zinaya şiddetle karşı çıkmakta, onun çok büyük bir günah olduğunu vurgulamaktadır. Sorumsuz bir cinsel hayat; aile kurumunun dağılmasına, (nesep) soyun karışmasına, akrabalık, arkadaşlık, komşuluk gibi bağların bozulup yerini düşmanlıkların almasına, manevî ve ahlâksal değerlerin toplumda temelden sarsılmasına sebep olmaktadır. Bazı gençler; daha öğrencilik çağlarında iken evlilik bağına gerek görmeden, birbirleriyle cinsel ilişkiye girmelerini ve değişik kişilerle tekrarlamalarını, normal bir hareket kabul etmektedirler. Zinanın yaygınlaşıp kolaylaşması, insanların bedensel zevklerinin esiri olmasına, bencilleşmesine sebep olmaktadır.

Şehvet arzusu ön plâna çıkan kişilerin gelişmeleri ve olgunlaşmaları da eksik kalmaktadır. İnsan sevgisi, eş sevgisi ve çocuk sevgisi olgunlaşmanın basamaklarıdır; ana-babadan sonra peygamber sevgisi kemale ermenin üst noktasını, Allah sevgisi de zirvesini teşkil eder. Neslin devamı için Yüce Allah'ın insanlara lütfu ile verilen cinsel istek ve zevklere aşırı düşkünlük, onları bu sevgilerden mahrum bırakır ve nefislerinin kötü arzularına yenik düşmelerine sebep olur. Bu da insanların olgunlaşamayarak dünyadaki sınavını kaybetmesi demektir.

Zinanın sebep olduğu zührevî hastalıklar, sarılık v.s. gibi birçok hastalıklar ile toplum çok zarar görmektedir. Asrımızın en korkunç hastalığı AIDS'in getirdiği felâketler zina ve fuhuşun insanlara ilâhi bir cezasıdır.

Fuhuş, içinde bulunan toplumun kurallarına uymayan cinsel ilişkide bulunma, para karşılığında bir veya birkaç kişi ile cinsel ilişkiye girmektir. Fuhuş zina anlamına gelirse de her türlü kötü ve günah işlere de fuhuş denir. Kur'ân insanları şöyle uyarıyor : «Kötülüğün gizlisinden de açığından da sakının.» İnsanların cinsel ihtiyaçlarını, yasal olmayan yollardan karşılayan bazı kötü niyetli açıkgözlerin ticarî faaliyetleri, kadınların adeta bir eşya gibi pazarlanarak değerlerini yitirmelerine sebep olmaktadır. Şehevî arzuların sömürülmesi neticesinde; öncelikle fuhuşu yapan kadınlar, aile kurumları ve yeni yetişen nesillere çok zarar vermekte, toplumda dinî ve ahlâksal değerlere de saygı kaybolmaktadır. Kur'ân : Fuhuşların açığına da kapalısına da yaklaşmayın. ayeti ile fuhuş ve zinayı kesin olarak yasaklamıştır.

IRZINI KALE GİBİ KORUYANLAR

23/1,5: Hiç kuşku yok, kurtulmuştur inananlar...Cinsiyet organlarını koruyanlardır onlar.
66/12 : Allah, ırzını ve namusunu kale gibi koruyan İmran Kızı Meryem'i de örnek verdi...


Kur'ân; şehvetlerini İlâhî Yasalar (Allah'a özgü yasalar) doğrultusunda kullanarak zina yapmayan, günah işlemeyen inançlı erkeklere şöyle buyurmaktadır : İman sahipleri kurtulmuştur, cinsiyet organlarını koruyanlardır onlar. Namusunu koruyan kadınlara da Hz. Meryem örnek olarak verilmiştir : «Irz ve namusunu kale gibi koruyan İmran Kızı Meryem» Yüce Allah, halife olarak yarattığı insan topluluklarında ırz ve namusun korunması gereğinin önemini bu ayetler ile bir daha vurgulamaktadır.

ERKEKLERDE ZİNAYI ÖNLEYİCİ TEDBİRLER

24/30-31 : İnanan erkeklere söyle : Bakışlarını kontrol altına alsınlar, ırz ve namuslarını korusunlar...


Kadın ve erkekte, zinadan korunmak için alınacak önlemlerin temel prensibi, bu ayet ile verilmiştir. Cinsler arasındaki bakışlar, şehvetin açığa vurulması bakımından çok önemlidir. Bunun için Kur'ân, önce erkekleri şöyle uyarıyor : Bakışlarını kontrol altına alsınlar, kadınlara cinsel istek ile bakmasınlar, ırz ve namuslarını korusunlar! Ayrıca avret (vücudun örtünmesi gereken) yerlerini de örtsünler. Namuslu bir hayat yaşamak ve zina etmemek şartı ile evlensinler. Nisa 4/24 : «...İffetli yaşamanız ve zina etmemeniz şartıyla hanımlarla evlilikleriniz size helâl kılınmıştır...»

Kur'ân; namusunu koruyan erkeklere örnek olarak Hz. Yusuf'u göstermiş, kocalı bir kadın olan Zeliha, yanlarında çalışan genç ve bekar Hz.Yusuf'u çok beğenerek arzu etmiş, ancak Yüce Allah'a içtenlikle bağlı olan Hz. Yusuf'da kadını beğenmesine rağmen, Allah'a sığınarak günah işlemekten kurtulmuştur. ( Bkz. Kur'ân'ı Kerîm -Yusuf 12/18-35 )

KADINLARDA ZİNAYI ÖNLEYİCİ TEDBİRLER

24/30-31 : ...İnanan kadınlara da söyle : Bakışlarını kontrol altına alsınlar, ırz ve namuslarını korusunlar. Süslerini (zinetlerini) açıkta kalanlar dışında göstermesinler. Örtülerini göğüs yırtmaçlarının üstüne kapatsınlar...


Kadınlarda; erkeklere cinsel istek ile bakmamalı, ırz ve namuslarını korumalı, avret (vücudun örtünmesi gerekli) yerlerini de kapatmalıdır. (Bkz.Bu Kitap-Örtünme) Erkekler ile konuşurken, onların cinsel duygularını okşayıcı tarzda sözler kullanmamalı, yürüyüş ve giyinişlerde vücut teşhirciliğinden kaçınmalıdır. Ahzâb 33/32-33 : «...Sözü duyguları okşayan bir biçimde söylemeyin ki, kalbinde kötülük bulunan biri ümide kapılmasın...İlk cahiliye yürüyüşü gibi kendinizi teşhir ederek (kırıta kırıta) yürümeyin...»

Kutsal bir kurum olan aile ocağını korumak ve devam ettirmek için iffetli (namuslu) kadınlar ile evlenilmelidir. Maide 5/5 : ...İffetli yaşayan, zinadan uzak kalan, şunu bunu dost tutmayan kadınlar ile evlenmeniz size helâl kılınmıştır...

KORUNMAK İÇİN EVLENMEYE TEŞVİK

24/32 : Sizden bekar olan kimseleri ... evlendirin. Eğer fakir iseler, Allah lütfu ile onları zengin eder.


Kur'ân aile kurumunun sağlam temellere oturmasını, gelecek neslin temsilcileri çocukları da analı-babalı büyümesini, soylarının (nesep) belli olmasını, ancak böylelikle sağlıklı bir nesil oluşacağını vurgulamaktadır. Evlenmeler kolaylaştırılıp teşvik edilmiş, ancak nikâhsız ilişki ve birleşmelere (zina) izin verilmemiştir.

Gençler; öğrencilik ve çalışma hayatlarına paralel olarak dini bilgiler edinmeli, mutlaka Kur'ân' Kerîm çevirisini okuyarak öğrenmeli ve İlâhî Yasalar'ın öncülüğünde hayatını düzenlemelidir. Boş zamanlarda öncelikli olarak spor yapmalı, böylece terleme ile beynin salgıladığı mutluluk verici endorfin maddesinin neticesinde huzur ve sükûna kavuşulacak, nefislerin kötü arzuları da frenlenecektir. Kendilerini kontrol edemiyerek kötü bir iş yapan kişiler, Yüce Allah'tan af dilemeli ve o işin tekrarında ısrarcı olmamalıdır. Ali İmran 3/135: «Onlar çirkin bir iş yaptıklarında yahut öz benliklerine zulmettiklerinde, Allah'ı hatırlar da günahları için af dilerler. Günahları Allah'tan başka kim affeder ki? Ve onlar yaptıklarında bile bile ısrar etmezler. »Yüce Allah'a sığınıp teslim olarak, O'na karşı duyulan sevgi, saygı, sorumluluklar ile akıl ve irade birleşince cinsel istek ve arzular kolayca dizginlenebilmekte, böylece insanlar da yaratılışlarına yakışır bir hayat tarzını sürdürebilirler. Ancak dini inanç ve sorumluluk duygusundan yoksun olanlar, şeytana ve nefislerinin kötü arzularına kolayca teslim olmaları ile hem kendilerine ve hem de topluma büyük zarar verirler. Günah işlemiş olduklarından dolayı, Allah katında ceza görmeleri de hak olur.

Evlilik çağına gelen bekarlar, yasal olmayan yolları aramadan hemen evlendirilmelidir. Yoksul dahi olsalar, Yüce Allah onları lütfu (iyilik ve yardım görmüş) ile zengin eder. Aile kurup çoluk çocuk sahibi olmak, bir yaratılış yasasıdır.

ZİNA İFTİRASI

24/23 : Namuslu, kötülüklerden habersiz iman sahibi kadınlara zina iftirasında bulunanlar dünyada da, ahirette de lânete uğratılmışlardır.


İslâmiyetle iffetli (namuslu) hanımlara iftira etmek günah ve ağır bir suçtur. Namuslu kadınlara zina iftirası yapıp da dört tanıkla ispat etmeyenler 80 vuruş ile cezalandırılır. Nûr 24/4 :« İffetli kadınlara iftira atıp da dört tanık getirmeyenlere gelince, onlara hemen 80 vuruş yapın. Ve onların tanıklıklarını ebediyen kabul etmeyin.» Eşler birbirlerine zina isnadında bulunur ve bunu isbat edemezlerse, hakim karı-kocayı birbirinden ayırabilir. (Nûr 24/4-9)

ZİNA FİİLİNİN CEZASI

24/15 : ...Allah katında zina, çok büyük bir günahtır.
24/2 : Zina eden kadın ve zina eden erkeğin her birine 100 değnek vurun; Allah'a ve Ahiret Günü'ne inananlar iseniz, Allah'ın cezasını uygulamada sizi acıma duygusu yakalamasın. Müminlerden bir gurup da bunların cezalarına tanık olsun.


Ayette, zina yapanların evli veya bekar olmaları arasında bir fark yapılmamıştır. Zina suçu, hakim önünde ispat edilmeden tatbik edilemez. Cezanın verilebilmesi; zina fiilinin 4 tanık tarafından ispat edilmesi veya zina edenin suçunu itiraf etmesi veya kocasız olan kadının gebe kalmasıyla mümkün olur. Tabii bu ceza kendi istekleri ile zina edenler içindir. Zor karşısında zina etmek mecburiyetinde kalanlara günah ve ceza yoktur. Nahl 16/106 : «...Baskı ile zorlananlara günah yoktur...»

Zina suçunun cezalandırılması; tatbikatın halkın önünde olacağından hem utandırmak, hem buna meyilli olanları caydırıp vazgeçirmek ve hem de toplumun hakkının korunması bakımından lüzumludur. Suça giden yollar caydırıcı tedbirler ile önlenmeli, fakat suç fiili işlendiğinde de mutlaka ceza verilmelidir. Ayet, adaletin acıma duygusuna kapılmadan, eksiksiz ve etkili bir biçimde yerine getirilmesini emretmektedir. İslâm alimleri, değnek ile vuruşun yara açma veya adam öldürme gayesi ile yapılmadığı hususunda birleşmişlerdir.

Recim (taşlayarak öldürme) cezası Kur'ân'ı Kerîm'de var mıdır? Recim, Yüce Allah'ın adaletine ve insana verilen haklara da aykırıdır. Kur'ân'da da böyle bir ceza yoktur. Hz. Peygamber' den evvel Araplar'ın uygulamalarında recim cezası vardı. Örf ve adetlerine çok bağlı olan Araplar, taşla öldürme cezasının İslâmiyet' ten sonra da devam etmesini istiyorlardı. Bir rivayet çıkararak : «Hz. Peygamber, halk arasında recim cezasını uygulamıştı.» Başka bir rivayet ile de : «Hz. Ömer'in halifeliğinde recim cezası tatbik edildi.» yalanları neticesinde recim cezasını, maalesef İslâm Fıkıh'ına koymayı başardılar. Böyle vahşi bir uygulama, ne Yüce Allah'ın rahmet ve adaleti ile ve ne de Kur'ân'ı Kerîm'in getirdiği yasalarla bağdaşabilir.

KADINLARDA CİNSEL SAPIKLIK

4/15 : Kadınlarınızdan fuhşu (eşcinsellik) yapanlara karşı içinizden 4 tanık getirin; eğer tanıklık ederlerse o kadınları ölüm canlarını alıncaya, ya da Allah kendileri için bir yol açıncaya kadar evlerde tutun.


Eşcinsellik veya sevicilik; kadının kendi cinsinden biriyle şehvetini tatmin için cinsel ilişkiye girmesidir. Bu insanın yaratılış gayesine ters düşen bir eğilim, tiksindirici bir sapıklıktır. İslâm alimleri; bu fiilin zina olup olmadığı hususunda anlaşmazlığa düşmüşler, çeşitli görüşler ortaya atmışlardır. Prof. Dr. Yaşar Nuri Öztürk, Kur'ân'daki İslâm'da Prof. Atay'ın konuyla ilgili şu açıklamasını getirmiştir : «Fıkıh bilginlerinin dikkatten kaçırmış oldukları ayetlerden bazıları eşcinsellikle ilgili olanlardır... Nisa Sûresi 15. ve 16. ayetler hem seviciliğe ve hem de homoseksüelliğe açıkça hüküm getirmiştir. Ama Fıkıh bilginleri bu iki ayeti; hükmü kaldırılmış saydıklarından ve bu ayetleri zina anlamına aldıklarından delilsiz, dayanaksız hüküm yürütmüşlerdir...»

«Bu ayette, Türk dilinde bulunmayan bazı özellikler vardır. Önce, ayette ****** sözcüğü kullanılıyor, zina denmiyor. Arada fark vardır. (Kadınlar bu fuhşu yaparlarsa) sözünün anlatmak istediği, işin kadın kadına yapılması demektir. Kadın-erkek beraber zikredilmiyor. Arapça ifadenin karşılığı (kadınlar kendi aralarında yaparlarsa) anlamındadır. Erkeklerin eşcinselliği ise sonraki ayette veriliyor. Zina, erkek ile kadın arasında olur. Kadın kadına olana zina denmez. Kur'ân buna ayrı isim vermemiştir. Çünkü ****** sözü geneldir. Zinayı, seviciliği, homoseksüelliği ayni anda kapsamaktadır. Sevicilik yapan kadın ya ölünceye kadar evinde tutulur veya Allah onlara bir yol açar yani tövbe edip evlenirler ve kocalarının kontrolüne girerler.
» (Atay: Rapor, 52-53)

ERKEKLERDE CİNSEL SAPIKLIK

27/55: Siz şehvetinizi tatmin için kadınları bırakıp da erkeklere mi gidiyorsunuz? Doğrusu siz cehalete saplanmış bir topluluksunuz.
4/16: Fuhşu (homoseksüelliği) içinizden iki erkek yaparsa, onlara eziyet edin. Bu ikisi tövbe eder, durumlarını düzeltirlerse eziyetten vazgeçin...


Homoseksüellik veya eski dilde livata; erkeğin kendi cinsinden biri ile şehvetini tatmin etmek için cinsel ilişkiye girmesidir. Aile kurması, çoluk çocuk sahibi olması için kendisine eş olarak yaratılan kadını bırakıp da, kendi cinsinden bir erkek ile cinsel tatmin için birleşme, çok iğrenç bir sapıklıktır. Kur'ân'dan öğreniyoruz ki; bazı peygamberler bu kişiler ile mücadele etmiş, bazı toplulukları da Yüce Allah, yaptıkları bu tür sapıklıklar yüzünden yok etmiştir. (Bkz. Kur'ân-ı Kerîm - Şuara 26/165-173, Araf 7/80-84)

Kur'ân, adı geçen ayet ile erkeklerdeki cinsel sapıklar için ceza hükmünü vermiştir: Onlara eziyet etmek yani baskı yapmak, üzmek, sıkıntı vermektir. Ancak Yüce Allah'tan af dileyip durumlarını düzeltirlerse, artık onlara eziyet etmekten vazgeçilmelidir. Zümer 39/53 : «Ey kendi aleyhine aşırı giden kullarım! Allah'ın rahmetinden ümit kesmeyin. Allah, günahları tümden affeder. Çünkü O, mutlak GAFÛR, mutlak RAHÎM'dir.»
Mesut Kaynak


Misafir 25 Kasım 2009 15:14

ZİNA

Zina etmek, bir kadınla nikâhsız veya haksız olarak cinsel temasta bulunmak. Arapça "zenâ" fiilinden mastar. Zinanın sözlük ve terim anlamı birdir. Bu da; bir erkeğin kadınla bir akde veya haklı bir sebebe dayanmaksızın önden cinsel temasta bulunmasıdır. Zina eden erkeğe "zânî" kadına ise "zâniye" denir.

Hanefîler, bir fıkıh terimi olarak zinayı şöyle tarif etmişlerdir: İslâmî hükümlerle yükümlü bulunan bir erkeğin, kendisine cinsel istek duyulacak yaştaki diri bir kadına, İslâm ülkesinde nikâh akdine veya cariyelik gibi haklı bir nedene dayanmaksızın önden cinsel temasda bulunmasıdır.

Zinada had cezasının uygulanması için, erkeğin cinsel organının en az sünnet yerinin (haşefe) kadının cinsel organına girmiş olması gerekir. Bundan daha azına meselâ; öpmek, sarılmak veya uyluk arasına sürtünmek vb. hareketler haram olmakla birlikte had cezasını gerektirmez. Küçük çocuk ve akıl hastası yükümlü olmadığı için bunların fiili de kendileri bakımından haddi gerektirmez. Diğer yandan Ebû Hanîfe'ye göre erkek veya kadına arkadan temasta bulunmak (livâta) zina hükmünde değildir. Çünkü bu, zina olarak nitelendirilmez. Ebû Yusuf, İmam Muhammed, Şâfiî, Hanbelî ve Mâlikîler aksi görüştedir. Ölü kadın ve hayvan ile temas da zina hükmünde değildir. Çünkü bu gibi temasları selîm fıtrat kabul etmez. Ayrıca erkek veya kadının zinaya zorlanmamış olması da şarttır. Çünkü Raslüllah (s.a.s): "Ümmetimden hata, unutma ve zorlandıkları şeyin hükmü kaldırıldı" (Buhârî, Hudûd, 22; Talâk, II; Ebû Dâvud, Hudûd, 17; Tirmizî, Hudûd, 1; İbn Mâce, Talâk, 15) buyurmuştur.

Zinaya zorlanan kadına had cezası gerekmediği konusunda İslâm bilginlerinin görüş birliği vardır. Zinaya zorlanan erkeğe gelince, Şâfiîlere ve Mâlikîlerde tercih edilen görüşe göre böyle bir erkeğe ne had ve ne de ta'zîr cezası gerekmez. Delil, yukarıdaki hadis ve zorlanma özrünün bulunmasıdır. Ebû Hanîfe'nin ilk görüşüne göre zinaya zorlama Devlet başkanı tarafından olmuşsa had gerekmez. Devlet başkanından başkası zorlamışsa istihsân'a göre had uygulanır. Çünkü, zorlama ancak sultan tarafından gerçekleşir. Ebû Hanîfe'nin istikrar bulan görüşü ise, zorlanana had cezasını uygulamamasıdır. Çünkü bazan erkeğin istek dışı cinsel temasa gücü yetebilir. Ebû Yusuf ve İmam Muhammed'e göre iki durumda da zorlanana had cezası uygulanmaz. İmam Züfer aksi görüştedir (el-Kâsânî, Bedâyiu's-Sanâyi', 2. baskı, Beyrut 1394/1974, VII, 34,180; eş-Şirâzi, el-Mühezzeb, Mısır t.y., II, 267; İbn Rüşd, Bidâyetü'l-Mûctehid, II, 267; İbn Rüşd, Bidâyetû'l-Müctehid, II, 431; İbn Kudâme, el-Muğnî, 3. baskı, Kahire,1970, VIII,187, 205; Vehbe ez-Zühaylî, el-Fıkhu'l-İslâmî ve Edilletüh, 2. baskı, Dimaşk 1405/1985, VI, 27 vd.; Ömer Nasuhi Bilmen, Hukuk-ı İslâmiyye ve İstilâhat-ı Fıkhıyye Kamusu, İstanbul 1968, III,197 vd).

Zina İslâm'da ve önceki bütün semâvî dinlerde haram ve çok çirkin bir fiil olarak kabul edilmiştir. O büyük günahlardandır. Irz ve neseplere yönelik bir suç olduğu için cezası da hadlerin en şiddetlisidir.

Kur'ân-ı Kerîm'de şöyle buyurulur:

"Zinaya yaklaşmayın. Çünkü o, çok çirkin bir iş ve kötü bir yoldur" (el-İsrâ, 17/32). "Onlar Allah ile birlikte başka ilaha dua etmezler. Haksız yere, Allah'ın haram kıldığı kimseyi öldürmezler ve zina da etmezler. Kim bunları yaparsa cezaya çarpar. Ona kıyamet gününde kat kat azap verilir ve o azabın içinde alçaltılmış şekilde ebedî bırakılırlar" (el Furkân, 25/68).

Bekâr erkek veya bekâr kadının zina etmesinin cezası yüz değnek, evli ve iffetli erkek veya kadının zina cezası ise taşla öldürme (recm)dir. Allah Teâlâ şöyle buyurur: "Zina eden kadın ve zina eden erkekten her birine yüz değnek vurun. Eğer Allah'a ve âhiret gününe inanıyorsanız bunları Allah'ın dinini uygulama hususunda acıyacağınız tutmasın. Mü'minlerden bir topluluk da, onların cezasına şahid olsun" (en-Nûr, 34/2). Celde, ete geçmemek üzere, yalnız deriyi etkileyecek şekilde vurmak demektir. Vuruşta yalnız kürk ve palto gibi kalın elbiseler çıkartılır, diğerleri çıkarılmaz.

Evli, iffetli erkek veya kadına recm cezası ise, sünnetle sabittir. Çünkü Rasûlüllah (s.a.s) Mâiz'e ve Benî Gâmid'ten bir kadına recm cezasını uygulamıştır. Recm'in meşrûluğu konusunda sahabenin icmaı vardır.

Zina haddi Allah'a ait haklardandır. Bu, aileye, nesle ve toplum düzenine karşı işlenen bir suç olduğu için toplum haklarından sayılır.

Mezhep imamları çocuk ve akıl hastasına zina haddinin gerekmediği konusunda görüş birliği içindedir. Hadiste şöyle buyurulmuştur: "Üç kişiden kalem kaldırılmıştır. Çocuktan büyüyünceye kadar, uyuyandan uyanıncaya kadar, akıl hastasından iyileşinceye kadar" (Ebû Dâvud Hudûd, 17).

Zina Haddini Uygulamanın Şartları

Öncelikle şunu ifade etmek gerekir: Zina etmek, zina iftirasında bulunmak gibi had cezasını gerektiren durumlarda aranan bazı şartların olması, bu şartlar olmazsa ceza da verilmez anlamında değildir. Belirlenen şartlar olmadığı zaman Dinimizin emrettiği had cezası verilmez demektir. Ancak Devlet Başkanının veya görevlendirdiği hakimin vereceği cezalar vardır. Bunlara Tazir Cezası denilmetedir ki, suçun cinsine göre hapis, dayak atma ve öldürme gibi cezalar verilebilir. Nitekim Hanefî ve Mâlikîlere göre, İslâm devleti suçlarda tekrarı, suç işlemeyi alışkanlık haline getirmek veya eşcinsellik gibi bazı suçları işleyenlere ölüm cezası verebilir. Buna "siyaseten katl" denir. (İbn Âbidîn, Reddü'l-Muhtâr, III, 196; ez-Zühaylî, a.g.e., VI, 200).

Zina eden erkek veya kadına ceza uygulanabilmesi için bir takım şartların bulunması gerekir:

1- Zina edenin erginlik çağına ulaşması gerekir. Ergin olmayan çocuğa had uygulanmaz. Akıl baliğ olan bir kimse bir kız çocuğu ile cinsel ilişkiye girse, cocuğa had cezası gerekmez, ancak onunla ilişkiye girene had cezası gerekir. Çünkü çocuk mükellef değilse de akıl baliğ olan mükelleftir ve yaptıklarından sorumludur. (Bilmen, Ömer Nasuhi, Hukuku İslamiye, 3/203, Zina Bölümü)

2- Akıllı olması gerekir. Akıl hastasına had uygulanmaz. Akıllı bir erkek, akıl hastası bir kadınla veya akıl hastası bir erkek akıllı bir kadınla zina etse, bu ikisinden akıllı olana had cezası uygulanır.

3- Çoğunluk fakihlere göre müslümana ve kâfire zina haddi uygulanır. Fakat Hanefilere göre muhsan olan kâfire recm uygulanmaz, değnek vurulur. Mâlikîlere göre kâfir bir erkek kâfir bir kadınla zina etse had uygulanmaz. Fakat zinasını açığa vurursa te'dib edilir. Müslüman bir kadını zinaya zorlarsa öldürülür. Şafii ve Hanbelîlere göre pasaportlu gayri müslim yabancılara ne zina ve ne de içki içme cezası verilmez. Çünkü bunlar Allah haklarından olup, müste'menler bu hakları üstlenmemiştir.

4- Zinanın istekle yapılmış olması. Çoğunluğa göre zinaya zorlanana had uygulanmaz. Hanbelîler aksi görüştedir.

5- Zinanın insanla yapılmış olması. Üç mezhebe ve Şâfiîlerde sağlam görüşe göre hayvanla temas edene had cezası gerekmez, ta'zir uygulanır. Hayvan öldürülmez ve çoğunluğa göre onun yenilmesinde de bir sakınca yoktur. Hanbelîlere göre ise, iki erkeğin şahitliği ile hayvan öldürülür, eti haram olur ve hayvanın tazmin edilmesi gerekir.

6- Zinanın bir şüpheye dayalı olmaması gerekir. Bir kimse kendi eşi veya cariyesi sanarak yabancı bir kadınla cinsel temasta bulunsa çoğunluğa göre had gerekmez. Ebû Hanîfe ve Ebû Yusuf'a göre ise had gerekir. Çünkü burada failde şüphe vardır. Mezhepler arasında ihtilaflı olan fasıt nikâhtan sonraki cinsel temasa had gerekmediği konusunda da görüş birliği vardır. Velisiz veya şahitsiz evlenme halinde durum böyledir. Bu da akitte şüphe bulunduğu içindir. Evlilik ittifakla fasit olursa had uygulanır. iki kız kardeşi bir nikâhta toplamak, beşinci eşle evlenmek, nesep veya sût cihetinden haram olan bir hısımla evlenmek, iddet beklemekte olan kadınla veya üç talâkla boşadığı kadınla hulleden önce evlenmek bu niteliktedir. Ancak bütün bunların haramlığını bilmediğini iddia ederse, bunlarla olan cinsel temas haddi gerektirmez.

7- Zinanın dârul İslâm'da olması. İslâm Devlet başkanının dârul harp veya dârul baği (âsiller ülkesi) üzerinde velâyet yetkisi yoktur. Yani orada hadleri uygulamaya gücü yetmez.

8- Kadının diri olması. Çoğunluğa göre, ölü kadınla cinsel temasta bulunana had gerekmez. Mâlikîlerde meşhur olan görüş bunun aksinedir.

9- Cinsel temasın önden olması ve sünnet yerinin girmiş olması. Arkadan ilişki yani livata Ebû Hanîfe'ye göre yalnız ta'zir cezası gerektirir. Ebû Yusuf, İmam Muhammed ve diğer üç mezhebe göre ise livata haddi gerektirir. Yabancı bir kadına cinsel organın dışında, uyluk, karın v.b başka yerine temas ise yalnız ta'ziri gerektirir. Çünkü bu, şer'an kendisine bir şey takdir edilmeyen münker bir fiildir.

Zinanın Cezası

Zinanın cezası, zina eden erkek veya kadının bekar ya da evli olmasına göre değişiklik gösterir. Dayak, taşlâ öldürme, sürgün ve İslâm Devletinin koyacağı bir ta'zir cezası bunlar arasındadır.

1- Yüz Değnek Cezası

Bekâr erkek veya kadının zina cezası yüz değnek olup, Kur'ân-ı Kerîm'le belirlenen bir had cezasıdır.

"Zina eden kadın ve erkekten her birine yüz değnek vurun" (en-Nûr, 34/2).

Dayak cezası uygulanan zina suçlusunun, suçun işlendiği yöreden bir yıl süreyle sürgün edilmesi İslâm'ın ilk dönemlerinde uygulanan bir ceza türü idi. Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur: "Bekâr'ın bekârla zinası için yüz değnek ve bir yıl sürgün. Dulun dulla zinası için ise yüz değnek ve taşla recm vardır" (İbn Mâce, Hudûd, 7). Ancak bu uygulama Nûr sûresi inmezden önceye aittir. Bu sûre inince bekârlar için yalnız değnek (celde), evli (muhsan) olanlar için sünnetle recm cezası belirlenmiştir (es-Serahsî, el-Mebsût, 3. baskı, Beyrût 1398/1978, IX, 36 vd).

Hanefilere göre celde cezasına sürgün ilâve edilmez. Çünkü âyette celde zina cezasının tümünü ifade eder. Ancak sürgün bir had cezası değil, İslâm Devlet başkanının görüşûne bırakılan ta'zir cezası kabilindendir. O sürgünde bir yarar görürse uygular. Nitekim, zina edenin tevbe edinceye kadar hapsedilebilmesi de bu niteliktedir.

Şâfiî ve Hanbelîlere göre celde ve bir yıl sürgün birlikte uygulanır. Sürgün yeri seferîlik mesafesinden uzakta olmalıdır. Dayandıkları delil, yukarıda zikredilen sürgün bildiren hadistir. Ancak kadın kocası veya mahrem bir hısmı ile birlikte sürgüne gönderilir. Çünkü Hz. Peygamber; "Kadın, yanında kocası veya mahremi bulunmadıkça yolculuğa çıkamaz" (Buharî, Taksîr, 4, Mescidü Mekke, 6, Sayd, 26, Savm, 67; Ebû Dâvud, Menâsik, 3; Müslim, Hacc, 413-434; Tirmizî, Radâ', 15) buyurmuştur.

Mâlikilere göre ise yalnız erkek sürgün edilir, yani bulunduğu beldeden uzakta hapsedilir. Kadın gittiği yerde de zina etmemesi için sürgün edilmez.

Diğer yandan sürgün hadisinin sonundaki dul için öngörülen celde ve taşla recmin birlikte uygulanması dört mezhebe göre amel edilmeyen bir esastır. Çünkü muhsan (evli) için yalnız recm uygulaması bildiren hadisler daha sahihtir. Nitekim Ebu Hureyre ve Zeyd bin Hillit'ten bir topluluğun naklettiği işçi kıssası bunu ifade eder. İşçisi ile zina eden evli kadın olayında Hz. Peygamber, bekâr olan işçi için yüz değnek ve bir yıl sürgün cezasına, kadın için ise recm cezasına hükmetmiştir (es-Serahsî, a.g.e., IX, 37; ez-Zühaylî, a.g.e., VI, 39). Zâhirîlere göre, celde ve recm birlikte uygulanır. Onlar, sürgün hadisinin sonundaki "...evli evli ile zinasına yüz değnek ve taşla recm vardır" kısmının açık anlamına dayanırlar.

2- Recm Cezası:

Muhsan olan erkek veya kadının zinası için recm cezası konusunda İslâm bilginleri görüş birliği içindedirler. Delil; Sünnet ve İcmâ'dır.

Hz. Peygamber'in evli olarak zina edene recm cezası uyguladığı tevâtüre ulaşan hadislerle sabittir.

Bir hadiste şöyle buyurulur: "Müslüman bir kimsenin kanı şu üç durumda helal olur. Zina eden evli kimse, nefse karşılık nefsi ve İslâm toplumundan ayrılarak dinini terkedeni öldürmek" (Buhârî, Diyât, 6; Müslim, Kasâme, 25, 26; Ebu Dâvud Hudûd, 1; Tirmizî, Hudûd, 15, Diyât, 10; Nesâî, Tahrîm, 5, Kasâme, 6; İbn Mâce, Hudûd, Dârimî, Hudûd 2, Siyer, II).

Hz. Peygamber'in recm uyguladığı olaylar şunlardır.

a- Evli bir kadınla zina eden bekâr için yüz değnek ve bir yıl sürgün cezası uygulanmıştır. Allah elçisi bir sahabeyi kadına göndererek şöyle buyurmuştur: "O kadına git, eğer suçunu itiraf ederse, onu recmet" (Buhârî, Hudûd, 3, 38, 46, Vekâlet,13; Tirmizî, Hudûd, 5, 8).

b- Çeşitli yönlerden sabit olan Mâiz olayı. Mâiz, zinasını itiraf etmiş ve Rasûlüllah (s.a.s) onun recmedilmesini emir buyurmuştur (eş-Şevkânî, Neylü'l-Evtâr, VII, 95, 109; Zeylaî, Nasbu'r-Râye, III, 314 vd).

c- Gâmidiyeli kadın zinasını ikrar etmiş ve doğumdan sonra recm uygulannııştır (İbn Mâce, Diyât, 36; Mâlik, Muvatta ; Hudûd II; eş -Şevkânî, Neylü'I-Evtâr, VII, 109).

İslâm ümmeti recmin meşrûluğu üzerinde icmada bulunmuştur. Ancak hâricîler ekolü recmi inkâr etmiştir. Çünkü onlar tevatür sınırına ulaşmayan haberleri delil olarak kabul etmezler (es-Serahsî, a.g.e., IX, 36).

İhsan Terimi ve Kapsamı

İhsan bir İslâm hukuku terimi olarak; bir erkek veya kadına had cezası uygulanabilmesi için bunlarda şer'an bulunması gereken vasıfları ifade eder. Bu niteliklere sahip erkeğe "muhsan", kadına "muhsana" denir. Çoğulu "muhsanat" tır.

İhsan, zina iftirası (kazf) ve recm ihsanı olmak üzere ikiye ayrılır.

Zina iftirası atılan kimsenin muhsan sayılması için akıllı, ergin, hür, müslüman ve zinadan iffetli bulunması gerekir. Bu nitelikler olunca iftiracıya âyette şu ceza öngörülür: Namuslu ve hür kadınlara zina iftirası atan, sonra da bunu dört şahitle ispat edemeyen kimselere seksen değnek vurun. Onların ebedî olarak şahitliklerini kabul etmeyin. Onlar fâsıkların ta kendileridir" (en-Nûr, 24/4).

Ancak, kadın zinayı ikrar eder veya iftiracı dört şahitle bunu ispat ederse had cezası düşer (bk. "Kazf" mad)

Recm için muhsan sayılmada ise erkek veya kadında yedi niteliğin bulunması şarttır. Bu nitelikler şunlardır: Akıllı olmak, ergin bulunmak, hür ve müslüman olmak, sahih nikâhlı bulunmak ve bu nikâhtan sonra eşiyle meni gelmese bile guslü gerektirecek şekilde cinsel temasta bulunmak. Bu şartlardan herhangi birisi bulunmazsa ceza yüz değneğe dönüşür. Bu duruma göre, küçük çocuk, akıl hastası, köle, kâfir, fâsit nikâhla evli kimse veya cinsel temas olmayan mücerred nikâhla evli kimse için "muhsanlık" söz konusu olmaz. Diğer yandan erkek muhsanlık şartlarını taşır fakat karısı küçük, akıl hastası veya cariye olmak gibi bir sebeple muhsan bulunmazsa, ondan bu arızalar kalktıktan sonra kocası onunla eşit şartlarda yeniden cinsel temasta bulunmadıkça koca muhsan sayılmaz. Çünkü bu yedi şartın eşlerde birlikte bulunması gerekir.

Ebû Yusuf'a göre, bir müslüman sahih nikâhlısı olan bir gayri müslim kadınla cinsel temasta bulunmakla muhsan olur. Şâfiîler de bu görüştedir (eş-Şirâzî, el-Mühezzeb, II, 268). Buna göre, biri küçük, diğeri ergin, biri uykuda diğeri uyanık veya biri akıllı, diğeri akıl hastası olan karıkoca cinsel temasta bulununca, ehliyetli olan muhsan sayılır, daha sonra başkası ile zina ederse had cezası yalnız ona uygulanır.

Muhsanlık sıfatının devamı için evliliğin devam etmekte olması şart değildir. Bu yüzden ömründe bir defa evlenen ve eşiyle cinsel temasta bulunup da, dul kalmış olan kimse de muhsan olabilir

Kaynak:İslam Ansiklopedisi


Rios 4 Aralık 2009 11:40

Zina

Vikipedi, özgür ansiklopedi

Zina (Arapça: زنا) Fuhuş, seks, cinsellik. İslamiyet'te evlilik dışı cinsel ilişki.
Arapça'da "evlilik dışı cinsel ilişki" anlamına gelir. İlâhî dinlerce yasak kabul edilir. En büyük günahlardan biri sayılır.
Dinen cezayı gerektiren, meşrû olmayan cinsî münasebet. Aralarında bir nikâh bağı bulunmayan mükellef yani cezâî ehliyete sahip bir erkekle, kadın arasındaki gayrî meşrû ilişki.
Çocukların yetişmesi madden ve ruhen sağlıklı bir dönem geçirebilmeleri için anne ve babaları arasındaki huzur ve mutluluğun fonksiyonu çok yüksektir. Evlilikteki huzuru dinamitleyen öğelerden biri de evli çiftlerin cinsel ayrılıkları ve farklı bireylerle cinsel beraberlikleridir. Evlilik dışı yaşanan cinsel beraberliklere zina denmektetir. Sosyal ve psikolojik etkenlerinden dolayı dışlanan fiillerdendir.
İslamiyet'e göre Zina

  • Zina büyük günahlardandır.
  • Fiiller, sebep oldukları sonuçlara göre hüküm alırlar. Harama aracı olan her fiil haram, vâcibe vesile olan fiiller de vâciptir.
  • Nâmahreme bakma, dokunma, tutma, öpme ve haram işlemek için bir yere gitme gibi gayr-i meşrû fiillerin hepsi yasaklanmıştır ve bunların her birine mecâzen zina denilebilir.
Pakistanlı teolog Seyyid Ebu Ala Madudi, İslam'da zina yapan insanın cezalandırılabilmesi için şu şartların aranması gerektiğini belirtmiştir:
  • Zanlının suçlanabilmesi için önce dininin gereklerini yerine getiren bir müslüman olması gerekir.
  • Zanlı aklıselim sahibi olmalıdır. Suçun işlenmesi sırasında sarhoş olmaması gerekmektedir.
  • Zanlı yetişkin olmalıdır.
  • Zanlı kendi isteğiyle suçu işlemiş olmalıdır.
  • En az dört erkek şahit bulunmalıdır ya da kesin olarak suçun işlendiğine dair deliller olmalıdır.
  • Zanlı hür olmalıdır. (Köle veya cariye olmamalıdır)
  • Zanlı İslamî usullere göre evli olmalıdır ve suçun işlendiği zaman eşiyle cinsel tatminine mani bir durum bulunmamalıdır.
  • Zanlı eğer kadınsa hamile olmamalıdır ve emzirdiği çocuk bulunmamalıdır.
Zinanın haram ve suç olduğu Kur’an-ı Kerim’de çeşitli ayetlerde bildirilmiştir.
İsra Suresinde; “Zinaya yaklaşmayın, çünkü o, şüphesiz bir hayasızlıktır, kötü bir yoldur.” buyurdu.
Nur Suresinde; “Mü’min erkeklere söyle!Yabancı kadınlara bakmasınlar ve zina etmesinler! Ve mü’min kadınlara söyle! Onlar da yabancı erkeklere bakmasınlar ve zina etmesinler.” buyrulmaktadır.
Hıristiyanlıkta Zina

Matta 5:27-29 "'Zina etmeyeceksin' dendiğini duydunuz. 28 Ama ben size diyorum ki, bir kadına şehvetle bakan her adam, yüreğinde o kadınla zina etmiş olur. 29 Eğer sağ gözün günah işlemene neden olursa, onu çıkar at. Çünkü vücudunun bir üyesinin yok olması, bütün vücudunun cehenneme atılmasından iyidir. 30 Eğer sağ elin günah işlemene neden olursa, onu kes at. Çünkü vücudunun bir üyesinin yok olması, bütün vücudunun cehenneme gitmesinden iyidir.
Kaynaklar

  1. Tam İlmihal, Saadet-i Ebediye
  2. Diyanet Dergisi
  3. Yeni Rehber Ansiklopedisi(Türkiye Gazetesi)
  4. İmdat Sezer, zehirliok.com
  5. İngilizce Vikipedi 10 Nisan 2008 tarihli "Zina" maddesi.


asla_asla_deme 26 Ocak 2010 23:05

Fuhuş ve Zina



بِسْمِ اللهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ

وَاللاَّتِي يَأْتِينَ الْفَاحِشَةَ مِن نِّسَآئِكُمْ فَاسْتَشْهِدُواْ عَلَيْهِنَّ أ َرْبَعةً مِّنكُمْ فَإِن شَهِدُوا فَأَمْسِكُوهُنَّ فِي الْبُيُوتِ حَتَّىَ يَتَوَفَّاهُنَّ الْمَوْتُ أَوْ يَجْعَلَ اللّهُ لَهُنَّ سَبِيلاً

وَاللَّذَانَ يَأْتِيَانِهَا مِنكُمْ فَآذُوهُمَا فَإِن تَابَاوَأَصْلَحَا فَأَعْرِضُواْ عَنْهُمَا إِنَّ اللّهَ كَانَ تَوَّاباً رَّحِيما


“Kadınlarınızdan fuhuş yapanlara karşı aranızdan dört şâhit getirin. Eğer şâhitlik ederlerse, o kadınları ölüm alıp götürünceye veya Allah onlara bir yol açıncaya kadar evlerde hapsedin. İçinizden fuhuş yapan her iki tarafa cezâ verin; eğer tevbe eder, uslanırlarsa artık onlara cezâ verip eziyet etmekten vazgeçin. Çünkü Allah tevbeleri çok kabul eden ve merhamet edendir.” (4/Nisâ, 15-16)

“Zinâ eden kadın ve zinâ eden erkekten her birine yüz sopa vurun; Allah’a ve âhiret gününe iman ediyorsanız, Allah’ın dininde (hükümlerini uygularken) onlara acıyacağınız tutmasın. Mü’miinlerden bir grup da onlara uygulanan cezâya şâhit olsun.” (24/Nûr, 2)

Fuhuş; Anlam ve Mâhiyeti

Fuhuş; Çirkin davranış, gayr-i meşrû' cinsel ilişki, zinâ demektir. Gerek söz ve gerekse fiillerdeki her türlü çirkinliği, edepsizliği, hayâsızlığı, söz ve davranışlarda sınırı aşmayı kapsayan bir tâbirdir. Her türlü ahlâksızlık, homoseksüellik, kötü huyluluk, çıplaklık, açıklık, terbiyesizce konuşma ve cimrilik, kısacası; Allah'ın, yapılmasını veya söylenmesini yasakladığı her şey bu kelimenin şumûlüne girer. Ayrıca, bu ahlâksızlıkları, toplum içinde yaymak veya yaymaya çalışmak; örneğin, müstehcen hikâye ve romanlar, bu türden tiyatro oyunlarıyla sinema filmleri, çıplak resimler, kadınların ortalıkta açık saçık dolaşması, karşı cinslerin birbirleriyle diledikleri şekilde eğlenmeleri aynı şekilde fuhuş teriminin kapsamına girer.

Fâhişlik; sözde, fiilde yahut sıfatta olur. Meselâ çok uzun bir kimseye, bu yüzden "fâhiş derecede uzun" denir. Ancak bu kelime, daha çok konuşma için kullamlır. Ağzı bozuk, kötü huylu insanlara "fâhiş"; başkalarını güldürmek için açık-saçık söz sarfeden kimselere de "mütefahhiş" ya da "mütefâhiş" denilmektedir (İbn Hacer el-Askalânî, 'Fethu'l-Bârî bi-Şerh-i Sahîh-i Buhâri', X, 371).

Yine Buhârî'de, Abdullah İbn Amr, Muâviye ile Kûfe'ye geldiğinde, Hz. Peygamber (s.a.s.)'den sözederek, "O, asla nefâhiş (çirkin sözlü, kötü huylu), ne de mütefahhiş (müstehcen konuşan) değildi. O; 'En hayırlınız, ahlâkı en güzel olanınızdır' derdi" diye zikreder (Buhârî, Edeb, 38).

Genelde zinâ eden kadınlara fâhişe denildiği halde, Kur'an, yukarıda anılan günâhların tümünü bu isimle adlandırmıştır. ''Onlar, fena bir şey (fâhişe) yaptıklarında veya nefislerine zulmettiklerinde, Allah'ı anarlar, günâhlarının bağışlanmasını dilerler...” (3/Âl-i İmrân, 135) ve "Babalarınızın evlendikleri kadınlarla evlenmeyin -geçmişte olanlar geçmiştir- çünkü o, çok çirkin (fâhişe) ve iğrenç bir şeydi. Ne fenâ âdetti o" (4/Nisâ, 22).

Yukarıdaki iki âyette de görüldüğü gibi, insanların işledikleri günâhların tümünü "fâhişe" diye isimlendirmek mümkündür. Çevremizde zinâ eden kadınları, bu ad ile adlandırmak yaygın ise de, kelimenin şümûlü bundan çok daha geniştir. Nitekim, Peygamber (s.a.s.)'in hanımları, kendisinden dünyalık bazı isteklerde bulunmuşlar ve bunda ısrar etmişlerdi. Bunun üzerine inen âyet-i kerime onları eleştirmiş, hatta onları (akabinde boşanma vukû bulacak) dünya ziynetini yahut Allah'ı ve Rasûlünü (dolayısıyla âhireti) tercih etmelerinde serbest bırakmıştır. Onlar da ikinci şıkkı, yani âhireti tercih etmişlerdi. Daha sonra inen âyet, bundan böyle Allah'a ve Rasûlüne karşı işleyecekleri günâhların cezâsının büyüklüğünden sözeder. şöyle ki: "Ey Peygamber hanımları, sizden kim açıktan bir terbiyesizlik (fâhişe) yaparsa, onun azâbı iki kat olur. Bu, Allah'a göre kolaydır" (33/Ahzâb, 30). Bu âyetteki "fâhişe" sözü, genel anlamda günahı ifâde etmekle birlikte; yukarıda anlatılan olaydan, özel olarak da Hz. Peygamber'e, dolayısıyla Allah'a karşı gelmeyi ifâde etmektedir.

"Fâhişe" sözünün, zinâ anlamında da kullanıldığını Kur'an'da müşâhede etmekteyiz: "Zinâya yaklaşmayınız; çünkü o, açık bir kötülük (fâhişe), çok kötü bir yoldur" (17/İsrâ, 32) âyetinde zinâ, fâhişe sözüyle ifâde olunmuş iken; ''Kadınlarınızdan zinâ edenlere (fâhişe işleyenlere) karşı aranızdan dört şâhit getirin. Onlar şehâdet ederlerse, ölünceye kadar veya Allah onlara bir yol açıncaya kadar evlerde tutun..." (4/Nisâ, 15) âyetinde, "fâhişe" ile zinâ kasdedilmektedir.

Hz. Peygamber (s.a.s.)'in aşağıdaki hadisinden de, "fâhişe" sözü ile zinânın kasdedildiğini anlayabiliyoruz. "Bir milletin içinde zinâ (fâhişe) ortaya çıkıp nihâyet o millet, bu suçu alenî olarak işlediğinde, mutlaka bulaşıcı (tâun) ve onlardan önce gelip geçmiş milletlerde vuku bulmamış hastalıklar yayılır." (İbn Mâce, Fiten 22)

Hz. Lût'un (a.s.) kavmi arasında yaygın olduğundan, "lûtîlik" diye (çok hatalı olarak) bilinen "livâta", yani "homoseksüellik", fâhiş günâhlardan sayılmış ve bu suçu işleyenlere çok büyük cezâlar verilmiştir. Kur'an bu çirkin hayâsızlığı işleyenleri Lût'un (a.s.) dilinden şöyle kınamaktadır; "Lût da hani kavmine demişti ki; 'siz, açıkça gördüğünüz halde, yine de o çirkince utanmazlığı (fâhişe) yapacak mısınız?" (27/Neml, 54)

Cenâb-ı Allah, ister zinâ olsun ister diğer günâhlar olsun fuhşun her türlüsünü; gizlisini de açığını da yasaklamıştır: "Favâhişin (her türlü kötülüğün) açığına da gizli olanına da yaklaşmayın...'' (6/En'âm, 151) buyurmakla yalnız "fevâhiş"i işlemeyi yasaklamakla kalmıyor, ona yaklaşmayı dahi haram sayıyor. Allah korunmak isteyeni şüphesiz koruyacaktır; korunmak istemeyenin de, hâliyle Allah'a sunacağı bir mâzereti olmayacaktır.

Yukarıdaki âyetin sebeb-i nüzûlü hakkında, Abdullah İbn Abbâs'tan, Hasan-ı Basri'den ve Süddî'den bize gelen bilgilere göre, alenî zinâ çirkin görülürdü de, gizli zinâ ayıplanmazdı. Bu âyet-i kerîme, zinânın alenî olanını da gizlisini de yasakladı. Hatta iki 'fuhşun' ikisi de nehyolunduğu gibi âyet-i kerîmede; "bunlara yaklaşmayınız" buyurulduğuna göre, zinâyı çağrıştıran, zinâya götüren her türlü yollar ve vâsıtalar da haram kılınmıştır (Buhârî, Tecrid-i Sarîh Tercemesi, XI, 104).

"Onlar, bir kötülük (fâhişe) işlediklerinde 'biz atalarımızı bunun üzerinde bulduk, Allah da bunu bize emretti derler'. De ki: 'Şüphesiz Allah, kötülüğü (fahşâyı) emretmez. Bilmediğiniz bir şeyi Allah'a karşı mı söylüyorsunuz?" (7/A'râf, 28); Halbuki "şeytan, size ancak kötülüğü, hayâsızlığı (fahşâyı) ve Allah'a karşı bilmeyeceğiniz şeyleri söylemenizi emreder." (2/Bakara, 169)

"Allah çirkin şeyi (fahşâyı), asla emretmez" anlamındaki bu kısa cümle, Arapların, inanç ve geleneklerine karşı güçlü bir delildir. Bu delilin gücünü takdir etmek için, şu iki ana konunun bilinmesi gerekir:

a) Araplar, belli dînî âyinleri çıplak olarak icrâ etmelerine rağmen yine de onlar, çıplaklığın bizâtihi ayıp bir şey olduğunu kabul ediyorlardı. Bundan dolayıdır ki, bu geleneklerine rağmen hiçbir saygın Arap, çarşı-pazarda, herhangi bir dostunun yanında veya umumî toplantılarda çıplak olarak bulunmazdı.

b) Hatta onlar, çıplaklığı ayıp bir durum olarak kabul eder ama bunu, Allah'ın emri olduğu için yaptıklarını söylerlerdi. Fakat Kur'an bunu çürüterek, "Çıplaklığın çirkin bir şey (fahşâ) olduğunu siz kendiniz de kabul ediyorsunuz. Bundan dolayı, çıplaklık âdetinizi, Allah'ın emridir diye öne sürmeniz tamamıyla asılsızdır. Bu sonuca göre, eğer dininiz hayâsızlığı tasvip ediyorsa, bu onun Allah'tan gelen bir din olmadığı gerçeğinin en açık delilidir" (Ebû'l-A'la el-Mevdûdî, "Tefhimu'l-Kur'ân" II/25).

Allah Teâlâ, kutsal kitabında cimriliği de "fahşâ" sınıfına sokmuş ve fakirlikten korkarak, cimrilik etmeyi şeytanın kandırması olarak vasıflandırmıştır: "Şeytan sizi fakirlikle korkutur ve çirkin (fahşâ) şeyleri emreder. Allah ise, size kendi katından bağışlama ve lutuf vaadediyor. Şüphesiz Allah'ın lutfu geniştir; O, bilendir." (2/Bakara, 268)

Dinimiz, yukarıda sözü edilen her türlü fiili yasakladığı gibi bu fiillere götüren bütün yolları da yasaklamış, insanlara bu yolları açanları çeşitli şekillerde cezâlandırmayı kendi görevleri arasında saymıştır. Nitekim âyette, "İffetsizlik ve utanmazlığın (fâhişenin), iman edenler içinde yayılmasını arzu edenler için dünyada ve âhirette acıklı bir azab vardır" (24/Nûr, 19).

Doğrudan ve yer aldığı metne göre âyetin tefsiri şöyledir: İftira atanlar, kötülüğü propaganda edenler ve yayanlar, İslâm mâneviyat ve ahlâkına güvensizlik getirenler cezâyı hakederler." Metinde geçen kelimeler, kötülüğün propagandası için kullanılabilecek tüm biçimleri kapsamaktadır. Bunlar, genelevleri açma olabilir; şehvet kamçılayıcı (erotik) hikâyeler, şarkılar, tablolar, film ve piyesler yazma, yayınlama, söyleme ve gösterme olabilir; halkı ahlâksızlığa iten klüp ve otellerde her türden karışık toplantılar olabilir. Kur'an bütün bu yollara başvuranların yalnızca âhirette değil, dünyada da cezâyı hakeden suçlular olduğunu ilân eder. O halde, tüm bu ahlâksızlığı yayma ve propaganda etme araçlarını ortadan kaldırmak İslâmî bir görevdir. (1)
(KA)


asla_asla_deme 3 Şubat 2010 19:15

Fuhuş

Çirkin davranış, gayr-i meşrû' cinsel ilişki, zina. Gerek söz ve gerekse fiillerdeki her türlü çirkinliği, edepsizliği, hayasızlığı, söz ve davranışlarda sının aşmayı kapsayan bir tabir.
Her türlü ahlâksızlık, homoseksüellik, kötü huyluluk, çıplaklık, açıklık, terbiyesizce konuşma ve cimrilik, kısacası; Allah'ın, yapılmasını veya söylenmesini yasakladığı her şey bu kelimenin şumûlüne girer. Ayrıca, bu ahlâksızlıkları, toplum içinde yaymak veya yaymaya çalışmak; örneğin, müstehcen hikaye ve romanlar, bu türden tiyatro oyunlarıyla sinema filmleri, çıplak resimler, kadınların ortalıkta açık saçık dolaşması karşı cinslerin birbirleriyle diledikleri şekilde eğlenmeleri aynı şekilde fuhuş teriminin kapsamına girer.
Fahişlik; sözde, fiilde yahut sıfatta olur. Meselâ çok uzun bir kimseye, bu yüzden "fahiş derecede uzun" denir. Ancak bu kelime, daha çok konuşma için kullamlır. Ağız bozuk, kötü huylu insanlara "fâhiş"; başkalarını güldürmek için açık-saçık söz sarfeden kimselere de "mütefahhiş" ya da "mütefâhiş" denilmektedir (İbn Hacer el-Askalânî, 'Fethu'l-Bârı bi şerh-i Sahîhi Buhâri', X, 371).
Yine Buhâri'de, Abdullah İbn Amr, Muâviye ile Kûfe'ye geldiğinde, Hz. Peygamber (s.a.s.)'den sözederek, "O, asla nefâhiş (çirkin sözlü, kötü huylu), ne de mütefahhiş (müstehcen konuşan) değildi. O; 'En hayırlınız, ahlâkı en güzel olanınızdır' derdi" diye zikreder (Buhâri, Edeb, 38).
Genelde zina eden kadınlara fâhişe denildiği halde, Kur'an, yukarıda anılan günâhların tümünü bu isimle adlandırmıştır.
''Onlar, fena bir şey (fâhişe) yaptıklarında veya nefislerine zulmettiklerinde, Allah'ı anarlar, günâhlarının bağışlanmasını dilerler... (Âl-i İmrân, 3/135) ve "Babalarınızın evlendikleri kadınlarla evlenmeyin -geçmişte olanlar geçmiştir-çünkü o, çok çirkin (fahi şe) ve iğrenç bir şeydi. Ne fena âdetti o" (en-Nisâ, 4/22).
Yukarıdaki iki ayette de görüldüğü gibi, insanların işledikleri günâhların tümünü "fâhişe" diye isimlendirmek mümkündür. Çevremizde zina eden kadınları, bu ad ile adlandırmak yaygın ise de, kelimenin şümûlü bundan çok daha geniştir. Nitekim, Peygamber (s.a.s.)'in hanımları, kendisinden dünyalık bazı isteklerde bulunmuşlar ve bunda ısrar etmişlerdi. Bunun üzerine inen ayet-i kerime onları eleştirmiş, hatta onları (akabinde boşanma vukû bulacak) dünya ziynetini yahut Allah'ı ve Resulünü (dolayısıyla ahireti) tercih etmelerinde serbest bırakmıştır. Onlar da ikinci şıkkı, yani ahireti tercih etmişlerdi. Daha sonra inen ayet, bundan böyle Allah'a ve Resulüne karşı işleyecekleri günâhların cezasının büyüklüğünden sözeder. şöyle ki: "Ey Peygamber hanımları, sizden kim açıktan bir terbiyesizlik (fâhişe) yaparsa, onun azâbı iki kat olur. Bu, Allah'a göre kolaydır" (el-Ahzâb, 33/30). Bu ayetteki "fâhişe" sözü, genel anlamda günahı ifade etmekle birlikte; yukarıda anlatılan olaydan, özel olarak da Hz. Peygamber'e, dolayısıyla Allah'a karşı gelmeyi ifade etmektedir.
"Fâhişe" sözünün, zinâ anlamında da kullanıldığını Kur'an'da müşâhede etmekteyiz: "Zinaya yaklaşmayınız; çünkü o, açık bir kötülük (fâhişe), çok kötü bir yoldur" (el-İsrâ' 17/32) âyetinde zina, fâhişe sözüyle ifade olunmuş iken; ''Kadınlarınızdan zinâ edenlere (fâhişe işleyenlere) kar şı aranızdan dört şahit getirin. Onlar şehâdet ederlerse, ölünceye kadar ve ya Allah onlara bir yol açıncaya kadar evlerde tutun..." (en-Nisâ, 4/15) ayetinde, "fâhişe" ile zina kasdedilmektedir.
Hz. Peygamber (s.a.s.)'in aşağıdaki hadisinden de, "fahi şe" sözü ile zinanın kasdedildiğini anlayabiliyoruz.
"Bir milletin içinde zina (fâhişe) ortaya çıkıp nihayet o millet, bu suçu alenî olarak işlediğinde, mutlaka bulaşıcı (taun) ve onlardan önce gelip geçmiş milletlerde vukubulmamış hastalıklar yayılır " (İbn Mâce, Fiten, 22).
Hz. Lût (a.s.)'ın kavmi arasında yaygın olduğundan, "lûtîlik" diye (çok hatalı olarak) bilinen "homoseksüellik", fâhiş günâhlardan sayılmış ve bu suçu işleyenlere çok büyük cezalar verilmiştir. Kur'an bu çirkin hayasızlığı işleyenleri Lût (a.s.)'ın dilinden şöyle kınamaktadır; "Lût da hani kavmine demişti ki; 'siz, açıkça gör düğünüz halde, yine de o çirkince utanmazlığı (fâhişe) yapacak mısınız" (en-Neml, 27/54).
Cenâb-ı Allah, ister zina olsun ister diğer günâhlar olsun fuhşun her türlüsünü; gizlisini de açığını da yasaklamıştır: "Favâhişin (her türlü kötülüğün) açığına da gizli olanına da yaklaşmayın...'' (el-En'âm, 6/151) buyurmakla yalnız "fevâhişi" işlemeyi yasaklamakla kalmıyor, ona yaklaşmayı dahi haram sayıyor. Allah korunmak isteyeni şüphesiz koruyacaktır; korunmak istemeyenin de, hâliyle Allah'a sunacağı bir mazereti olmayacaktır.
Yukarıdaki ayetin sebeb-i nüzûlü hakkında, Abdullah İbn Abbâs'tan, Hasan-ı Basri'den ve Süddî'den bize gelen bilgilere göre, alenî zina çirkin görülürdü de gizli zina ayıplanmazdı. Bu ayet-i kerîme, zinânın alenî olanını da gizlisini de yasakladı. Hatta iki 'fuhşun' ikisi de nehyolunduğu gibi ayet-i kerîmede; "bunlara yaklaşmayınız" buyurulduğuna göre, zinayı çağrıştıran, zinaya götüren her türlü yollar ve vasıtalar da haram kılınmıştır (Buhâri, Tecrid-i Sarîh Tercemesi, XI, 104).
"Onlar, bir kötülük (fâhişe) işlediklerinde 'biz atalarımızı bunun üzerinde bulduk, Allah da bunu bize emretti derler'. De ki: 'Şüphesiz Allah, kötülüğü (fahşâyı) emretmez. Bilmediğiniz bir şeyi Allah'a karşı mı söylüyorsunuz?"(el-A'râf, 7/28); halbuki "şeytan, size ancak kötülüğü, hayâsızlığı (fahşâyı) ve Allah'a karşı bilmeyeceğiniz şeyleri söylemenizi emreder" (el-Bakara, 2/169).
"Allah çirkin şeyi (fahşâyı), asla emretmez" anlamındaki bu kısa cümle, Arapların, inanç ve geleneklerine karşı güçlü bir delildir. Bu delilin gücünü takdir etmek için, şu iki ana konunun bilinmesi gerekir:
a) Araplar, belli dînî ayinleri çıplak olarak icra etmelerine rağmen yine de onlar, çıplaklığın bizâtihi ayıp bir şey olduğunu kabul ediyorlardı. Bundan dolayıdır ki, bu geleneklerine rağmen hiçbir saygın Arap, çarşı-pazarda herhangi bir dostunun yanında veya umumî toplantılarda çıplak olarak bulunmazdı.
b) Hatta onlar, çıplaklığı ayıp bir durum olarak kabul eder ama bunu, Allah'ın emri olduğu için yaptıklarını söylerlerdi. Fakat Kur'an bunu çürüterek, "Çıplaklığın çirkin bir şey (fahşa) olduğunu siz kendiniz de kabul ediyorsunuz. Bundan dolayı, çıplaklık âdetinizi, Allah'ın emridir diye öne sürmeniz tamamıyla asılsızdır. Bu sonuca göre, eğer dininiz hayasızlığı tasvib ediyorsa, bu onun Allah'tan gelen bir din olmadığı gerçeğinin en açık delilidir" (Ebu'l-A'la el-Mevdûdî, "Tefhimu'l-Kur'ân" II, 25.)
Allahu Teâlâ, kutsal kitabında cimriliği de "fahşâ" sınıfına sokmuş ve fakirlikten korkarak, cimrilik etmeyi şeytanın kandırması olarak vasıflandırmıştır: "Şeytan sizi fakirlikle korkutur ve çirkin (fahşâ) şeyleri emreder. Allah ise, size kendi katından bağışlama ve lutuf vâdediyor. şüphesiz Allah'ın lutfu geniştir; O, bilendir" (el-Bakara, 2/268.)
Dinimiz, yukarda sözü edilen her türlü fiili yasakladığı gibi bu fiillere götüren bütün yolları da yasaklamış, insanlara bu yolları açanları çeşitli şekillerde cezalandırmayı kendi görevleri arasında saymıştır. Nitekim ayette, "İffetsizlik ve utanmazlığın (fâhişenin), iman edenler içinde yayılmasını arzu edenler için dünyada ve ahirette acıklı bir azab vardır" (en-Nûr, 24/19).
Doğrudan ve yeraldığı metne göre ayetin tefsiri şöyledir: iftira atanlar, kötülüğü propaganda edenler ve yayanlar, İslâm maneviyat ve ahlâkına güvensizlik getirenler cezayı hakederler." Metinde geçen kelimeler, kötülüğün propagandası için kullanılabilecek tüm biçimleri kapsamaktadır. Bunlar, genelevleri açma olabilir; şehvet kamçılayıcı (erotik) hikayeler, şarkılar, tablolar, film ve piyesler yazma, yayınlama, söyleme ve gösterme olabilir; halkı ahlaksızlığa iten kulüp ve otellerde her türden karışık toplantılar olabilir. Kur'an bütün bu yollara baş vuranların yalnızca ahirette değil, dünyada da cezayı hakeden suçlular olduğunu ilân eder. O halde, tüm bu ahlâksızlığı yayma ve propaganda etme araçlarını ortadan kaldırmak İslâmî bir görevdir.


Halit ERBOĞA


asla_asla_deme 15 Mart 2010 15:33

Câhiliyye Döneminde Fuhuş
 
Câhiliyye döneminde erkekler çoğunlukla zinâyı ayıp saymazlar, hatta bununla övünürlerdi. Nitekim bu husus İmru'ulkays'ın şiirlerinde açıkça görülmektedir. Câhiliyye devrinde fâhişelik yapan câriyeler öksürerek ilişki teklifinde bulundukları için kendilerine "kahbe" de denirdi. Aralarında sahipleri tarafından para kazanmak amacıyla zorla bu işe itilenler de vardı. Kur'an'da; "...Dünya hayatının geçici menfaatlerini elde edeceksiniz diye nâmuslu kalmak isteyen câriyelerinizi fuhşa zorlamayın" (24/Nûr, 33) meâlindeki âyet bunlarla ilgilidir.
Câhiliyye devrinde dost hayatı yaşayan çiftler de vardı. Erkek, kadının dostu ve arkadaşı (haden) olduğu için bu tür kadınlara "zevâtu'l-ahdân" veya "muttehızâtü ahdân" adı verilirdi. Kur'an'ın iffetli yaşamaları, zinâ etmemeleri ve gizli dost tutmamaları şartıyla câriyelerle evlenmeye izin veren (4/Nisâ, 25), açık ve gizli kötülükleri (fevâhiş) yasaklayan (6/En'âm, 151; 7/A'râf, 33) âyetlerinde dolaylı olarak bunlardan söz edilir. Bu dönemde metres hayatı yaşayan evli kadınlar da vardı. "Dımd" denilen bu kadınlar kocalarından başka bir veya birkaç erkekle beraber olurlar, özellikle kıtlık zamanlarında karınlarını doyurmak için bu tür ilişkide bulunurlardı.
İslâm öncesinde livâta, sevicilik, hayvanlarla ilişki şeklindeki cinsî sapıklıklara da rastlanmaktadır. Kur'ân-ı Kerim bunlardan özellikle livâta üzerinde durmakta ve bu çirkin ilişkiyi ilk defa başlatan Lût kavminin (27/Neml, 54; 7/A'râf, 80-84) bu yüzden helâk olduğunu anlatarak bundan ibret alınmasını istemektedir (29/Ankebût, 28-35). Câhiliyye devrinde birçok yerleşim merkezinde ve ticaret kervanlarının uğrak yerlerinde "mâhûr" (muhtemelen Farsça "mey-hor"dan -içki içen-) denilen işret ve zinâ âlemlerinin yapıldığı evler vardı. Buralarda câriyeler içki sunar, rakseder ve gayrı meşrû ilişkide bulunurlardı. Bu tür ilişkilerde peze venklik (kıyâde) yapan kimseler de vardı. Bunlara "kavvâd" (Türk argosunda "kavat") veya "kavvâde"; âilesini kıskanmayan ve fuhşa itenlere de "deyyûs" denirdi.
Bazı fâhişeler evlerinin veya panayırlarda kurdukları çadırların kapılarına bayrak asarak ücret karşılığı ilişkide bulunmak isteyenleri dâvet ederlerdi. Hz. Âişe, Câhiliyye dönemindeki nikâh türlerinden söz ederken bunlar hakkında da bilgi vermektedir (Buhârî, Nikâh 36). Aynı rivâyette, eşlerini kıskanmayan ve asil gördüğü bir kimseden çocuk sahibi olmak için onunla ilişkiye zorlayan ve eşi o kimseden hâmile kalıncaya kadar bunu sürdüren erkeklerle (buna nikâhu'l-istibdâ' denirdi), on kadar erkekle ilişki kuran kadının doğurduğu çocuğun nesebinin nasıl tâyin edildiği hakkında da bilgi vardır. Kadın çocuğu doğurduktan sonra ilişki kurduğu erkekleri çağırır ve içlerinden birini çocuğun babası olarak belirlerdi. Doğan çocuk erkekse o kişi bunu kabullenmek zorundaydı. Kız çocuğu olması durumunda ise birtakım problemler ortaya çıkardı. Kız çocuğuna sahip olmanın utanç vesilesi sayılması ve doğan kız çocuklarının diri diri toprağa gömülmesi âdeti de toplumda fuhşun yaygın olması, kız çocuklarının ileride fuhşa sürüklenmesi ihtimalinin bulunması ile açıklanabilir.

KA



Saat: 18:34

©2005 - 2024, MsXLabs - MaviKaranlık