Özge Özpirinçci 1 ek Özge Özpirinçci Özge Özpirinçci, 1 Nisan 1986 tarihinde, İstanbul’da dünyaya geldi. İlköğretimini bu şehirde tamamlayan Özpirinçci, lise eğitimi için AFS (Öğrenci Değişimi) programı ile bir yıllığına gittiği A.B.D.’yi tercih etti. Sabancı Üniversitesi’ni kazanan ve bu üniversitede Yönetim Bilimleri okuyan Özpirinçci, 2008 yılında mezun oldu. 2007-2008 yılları arasında, "Cesaretin Var Mı Aşka?" adlı TV dizisinde "Ebru" karakterini canlandıran genç oyuncu, Eti Browni, Cornetto ve Coca-Cola gibi tanınmış firmaların reklamlarında rol aldı. Her yeni dizide yeni bir yüz, yeni bir yetenek giriyor hayatımıza. Özge Özpirinçci de bunlardan biri. Önce reklamlarda izledik, ardından ‘Cesaretin Var mı Aşka?’ adlı dizide gördük. Pek çok kişi onu, ‘gelecek vaat eden genç oyuncu adayı’ olarak görüyor. Bu ilk projesinde pek çok şey deneyimlemiş. Küçüklüğünden beri konservatuara girip tiyatrocu olmayı istese de Sabancı Üniversitesi Yönetim Bilimleri bölümüne girince bu hayali rafa kalkmış. Ama oyunculuğu o kadar istemiş ki bir gün, bir şekilde, bir kapı açılmış karşısına... O da bu kapıdan sessiz sedasız girmiş. 24 yaşındaki Özpirinçci, ailesinden aldığı onay ile başlamış oyunculuğa. Küçük yaşlarında önce ağabeyinin kısa filmlerinde rol almış. ‘Kavak Yelleri’ dizisinde konuk oyuncu olarak Ada karakterini canlandıran Özge Özpirinçci'yi ‘Melekler Korusun’ dizisinde de Hümeyra’nın kızı İpek rolünde seyrediyoruz. Lise 2’ye giderken öğrenci değişim programı ile bir yıllığına Amerika’ya giden Özpirinçci, tenis, voleybol, basketbol ve futbol oynamış kısa süre. Annesi İngilizce öğretmeni, babası İngiliz filolojisi mezunu. Ağabeyi de sinema-televizyon eğitimi için New York’ta. Dolayısıyla sürekli İngilizce konuşulan bir evde büyümüş Özpirinçci. Amerika’ya dil öğrenmek değil, deneyim kazanmak için gittiğini söylüyor. - Derlemedir - |
Özge Özpirinçci 1 ek 10 Agustos 2009 "Melekler Korusun" dizisinin İpek'i canlandıran güzel oyuncusu Özge Özpirinççi, hakkında merak edilenleri InStyle dergisine anlattı.Genç oyuncu, “Bağdat Caddesi'nde büyüdüm, ancak 'cadde kızı' değilim. Gece 10'dan ya da 11'den sonra Cadde'ye çıkıp arkadaşlarımla bir şeyler içip evime dönerim. Gece eğlencem ise hep karşıda, Beyoğlu'nda oldu” dedi. Özge Özpirinçci’yi ilk kez reklam filmlerinde ve birkaç dizide küçük rollerde gördük. O şimdi “Melekler Korusun” dizisinin başrolünde izleyici karşısına çıkıyor. Annesine karşı gelmek pahasına hayallerinin peşinden koşan 23 yaşındaki güzel oyuncu, InStyle dergisi için isyankâr bir havaya büründü. Özge Özpirinçci, “Melekler Korusun”da Hümeyra’nın kızını oynayacağını ilk duyduğunda, “Hadi sete gidelim!” diye bağırmak istemiş. İlk andan projeye ısınan güzel oyuncu, şimdi tatile giren diziden bahsederken, “Çok güzel bir enerji yaratıldı” diyor. Daha önce “Cesaretin Var mı Aşka?” ile “Kavak Yelleri”nde rol alan Özpirinçci, “Bu benim ilk gerçek dizim. Bunu başrolde oynadığım için söylemiyorum. Set ortamını, enerjiyi sürekli ayakta tutabilmeyi, oyun alıp vermeyi bu sette öğreniyorum. ‘Cesaretin Var mı Aşka?’ sekiz bölüm çekildi sadece. ‘Kavak Yelleri’nde de konuk oyuncuydum. ‘Melekler Korusun’ benim için çok güzel bir tecrübe oluyor.”diyor. Yakın zamanda tatil için Londra’ya gidecek olan genç oyuncu, bir sürü oyun ve müzikal izleyeceğini söylüyor. Döndükten sonra elbette güneye gitme planı var. “Denize girip vücudumdaki elektriği atmam lazım. Çok severim denizi. Bir de tekne turu olursa benden mutlusu olmaz” diyerek aklından geçenler hakkında ipuçları veriyor. Ama ‘cadde kızı’ olmadığını özellikle vurguluyor. “Gece 10’dan ya da 11’den sonra Cadde’ye çıkıp arkadaşlarımla bir şeyler içip evime dönerim. Gece eğlencem ise hep karşıda, Beyoğlu’nda oldu.”derken dans etmeyi çok sevdiğini de anlatıyor: “Çıktığımda rahat olabildiğim, insanların benim nasıl dans ettiğimle ilgilenmediği yerleri tercih ediyorum.”23 yaşındaki oyuncunun İstanbul’daki kaçış alanları ise Caddebostan sahili ve Taksim. Buralara her gittiğinde kendisini mutlu hissettiğini anlatıyor: “Taksim’deki karmaşada kayboluyorsunuz. Kendinizle baş başa kalıyorsunuz. Çok kalabalık yerlerde insan rahatsız olur, bense o kalabalıkta kaybolmaktan mutlu oluyorum. Çünkü insanlar o kadar başka şeylere dalmış oluyor ki, sizi fark etmiyorlar.” "Magazinsel değerim yok" Magazin sayfalarında pek görmediğimiz Özpirinçci, özel hayatıyla gündeme gelmemesini ‘fark edilir bir yanı’ olmamasına bağlıyor. “Özel hayatımı basından saklamak gibi özel bir çaba sarf etmiyorum. Sonuçta bir ilişkim var ve bunu herkes biliyor. Saklamak gibi bir derdim yok. Herkesin gittiği mekanlara gitmiyorumdur belki. Ya da gidiyorum ama fark edilmiyorum. Magazinsel bir yanım, değerim yok”derken, bu durumdan çok memnun olduğunu söylemeyi de ihmal etmiyor. Söz modaya geldiğinde, Özpirinçci’nin tamamıyla ruh haline göre giyindiğini öğreniyoruz. “Sabah uyandığımda canım ne istiyorsa onu giyerim. Bir gün rock’n roll, bir gün cici kız gibi... Asla geceden kıyafetimi hazırlayamam.”Salı pazarından da kıyafet alıp giyen, Amerika’daki abisinin yanına gittiğinde Fifth Avenue’dan da alışveriş yapan Özpirinçci, en çok beyaz atletleri seviyor. Bir de şu sıralar elbise takıntısının başladığını söylüyor. Renklerde favorisi beyaz, siyah ve mor. Değişik takılar da vazgeçilmezi. |
Özge Özpirinçci 1 ek ‘AŞKA İNANCIMI GERİ KAZANDIM!’ ‘Veda’ ile ilk kez beyazperdede görünen Özge Özpirinçci, aşkın günümüzde eski değerini yitirdiği görüşünde: “Bir daha ‘Romeo ve Juliet’ olmayacak. Bir daha ‘Atatürk ve Fikriye’ olmayacak. Artık, Sarkozy ile Carla Bruni aşkları var!”Zülfü Livaneli’nin yazıp yönettiği ‘Veda’ filminde, Atatürk’ün aşık olduğu ‘Fikriye’ karakterini canlandıran Özge Özpirinçci, “Zülfü Livaneli’yle tanıştığım an onun enerjisinden çok etkilendim ve gözlerim doldu” dedi. Filmdeki intihar sahnesinde gösterdiği performansla çok konuşulan genç oyuncu, “Atatürk, Latife’yle evliydi ama onun esas kadını Fikriye’dir. Çünkü kavuşulmayan aşklar efsane olur” şeklinde konuştu. ELİM AYAĞIM BOŞALDI ‘Veda’ projesi size nasıl ulaştı? Projeyi ilk duyduğumda o kadar çok heyecanlandım ki; neler olup bittiğini çabuk unuttum. Ben bu rolü nasıl kabul ettim, neler oldu hiç bilmiyorum. Her şey havada uçuşuyor. Kamera Film’e görüşmeye gittiğimde bana “Zülfü Livaneli yazdı, kendisi yönetecek” dedikleri zaman, elim ayağım boşaldı. Benim için çok önemli bir referanstı. Zülfü Abi’nin, her insanın üstünde bir hayat kredisi var. Bizim kuşağımıza kadar yetişmiş, eserleri takip edilmiş ve halen de bilinen, tanınan ve sevilen bir insan. Bana uzaktan akrabammış gibi geliyor. Çok uzun senelerdir tanımıyormuş gibiyim. Çünkü çok uzun zamanlardan beri evimin içinde, ailemin içinde, sohbetlerimin içinde hep Zülfü Livaneli var. Onunla çalışmak çok heyecan vericiydi. Sonra bu heyecan gurura dönüştü. Zülfü Livaneli’yle ilk tanışmanız nasıl oldu? Kamera Film’den sonra beni Zülfü Livaneli’nin ofisine yönlendirdiler. Odasına girdiğim anda içime huzur doldu, gözlerim dolmaya başladı. Zülfü Abi bana “Her an ağlayacakmış gibi bakıyorsun” dedi. Aslında o an gerçekten de ağlayabilirdim… ELEŞTİRMEK ÇOK KOLAY Filmde ‘Latife Hanım’ın kötü gösterildiği, Fikriye’ye torpil yapıldığı eleştirilerine katılıyor musunuz? Bence çok yanlış… Latife’ye baktığınız zaman ne kadar önemli şeyler yaptığını görürsünüz aslında. Kadın hakları konusunda çok önemli çalışmaları olmuş bir kadın… Atatürk’ün yanına yakıştırdığı kadın aslında Latife’dir. Türk kadınlarına örnek gösterebileceği modern bir Cumhuriyet kadınıdır. Üç yabancı dil biliyor ve bunları kendisine saklamıyor. Elini taşın altına koyuyor. Yabancı dilde ültimatomlar yazıyor; “Gelin evimi karargah yapın” diyor. Bunlar hep çok önemli detaylar. Atatürk’ün hayatını ve çevresindekileri bilen insanlar zaten Latife Hanım’ı da bilmeli. Bilmiyorlarsa açıp okumalılar. Hiçbir şey bilmeden eleştirmek çok kolay… Sinan Tuzcu’nun dediği gibi; ekip olarak bu tür eleştiriler karşısında kalın bir deri oluşturmak zorundayız. Biz çok gurur duyulası bir şey yaptık. BU NASIL BİR DOSTLUKTUR? Filmi izlerken en çok etkilendiğiniz sahneler hangileri oldu? Balkan Göçü’nden sonra Atatürk’ün annesini cami avlusunda bulduğu sahne müthiştir. O sahnede içim cız eder. Sonra Salih Bozok’un kapıya yaslanıp “Allah’ım bana kuvvet ver” dedikten sonra Paşa’nın yanına girdiği sahne çok etkileyicidir. Bir de benim intihar sahnem… Fikriye’nin öldüğü sahne çok vurucudur. Filmde en çok hangi karakterler ilginizi çekti? Salih Bozok karakteri çok çekiyor beni. Fikriye’nin kendisini Atatürk’e adamasının altında aşk var. Peki, Salih Bozok’un ölecek kadar kendini ona adamasının altındaki nedir? Bu nasıl bir dostluk, nasıl bir sevgi… Günümüzde böyle dostluklar da yok. Böyle aşklar yok ama böyle ölümüne dostluklar da yok. Tüketim toplumuyuz artık. “Bu gider öteki gelir. Dosta ne gerek var? İnternette takılır, buluruz birini” diyoruz. İnsani özelliklerimizi kaybettik artık. Dokunduğumuz tek şey klavye oluyor. Ben de böyle bir insan olmamak için çabalıyorum… SERT DEĞİL AMA DİSİPLİNLİ ‘Fikriye’ rolüne hazırlanırken çıkış noktanız ne oldu? Aşık bir kadından yola çıktım. Körü körüne aşık bir kadın Fikriye… Benim her zaman gıpta ettiğim bir şey bu. Bugün artık böyle aşklar yok; bence olmayacak da. Bir daha ‘Romeo ve Juliet’ olmayacak. Bir daha ‘Atatürk ve Fikriye’ olmayacak. Artık, Sarkozy ile Carla Bruni aşkları olacak. Onlara da ne kadar inanacağız bilmiyorum. ‘Fikriye’yi oynamak aşka inancımı yükseltti. Atatürk Latife ile evli olduğu halde sizce neden tarih boyunca esas kadın olarak Fikriye algılanıyor? Çünkü sonu olmayan ve kavuşulamayan aşklar her zaman efsanedir. Her zaman daha değerlidir. Atatürk’ün ‘esas kadını’nın Fikriye olmasının gerisinde trajedi yatıyor. İçinde trajedi olan aşklar ise hep ölümsüzdür. Nasıl bir set süreci geçirdiniz? Set çok keyifliydi. Yedi hafta sürdü. Ben dizi çekimlerinden dolayı gidip gelmek zorunda kaldım. Orada kendimi evimdeymiş gibi hissettim. Zülfü Livaneli’yle iletişiminiz nasıldı? Zülfü Abi, erken saatlerde sete gelip bütün hazırlıkların tamamlanmasını bekler. Herkesin yanına gidip, ilgilenir. Sert biri değil ama bir o kadar da disiplinli… Ondan iletişim adına çok şey öğrendim. Birine kızdığı zaman sesini yükseltmeden sorunu çözmesini izledim. Benim intihar sahnem bittikten sonra tüm set alkışladı. Zülfü Abi’nin de gözleri dolmuştu. Yanıma geldi, elimi tuttu ve “Eline sağlık çok güzel oldu” dedi. Bu yaklaşımı beni çok etkiledi. |
Saat: 02:02 |
©2005 - 2024, MsXLabs - MaviKaranlık