MsXLabs

MsXLabs (https://www.msxlabs.org/forum/)
-   Cevaplanmış (https://www.msxlabs.org/forum/cevaplanmis/)
-   -   Avrupa Birliği'nin kuruluş amacı nedir? (https://www.msxlabs.org/forum/cevaplanmis/348210-avrupa-birliginin-kurulus-amaci-nedir.html)

Misafir 20 Ocak 2011 17:18

İktisadi birleşme AB, AB'nin kuruluş amacı nedir, Avrupa Birliği hangi ekonomik nedenle kurulmuştur?

Avrupa Birliği'nin kuruluş amacı nedir?


Daisy-BT 11 Mart 2011 19:34

Alıntı:

Misafir adlı kullanıcıdan alıntı (Mesaj 1954159)
Avrupa Birliği'nin kuruluş amacı nedir?


Başlangıç : Savaş ve Barış

Avrupa yüzyıllarca, sık sık yaşanan kanlı savaşlara sahne oldu. 1870-1945 yılları arasında Fransa ve Almanya üç kez savaştılar. Birçok insan yaşamını kaybetti. Bazı Avrupa ülkelerinin liderleri, barışın sürdürülebilmesinin tek yolunun, ülkelerinin ekonomik ve siyasi yönlerden birleşmesi olduğuna inandı.
Böylece 1950 yılında, Fransız dışişleri bakanı Robert Schuman tarafından Batı Avrupa ülkelerinin kömür ve demir sanayilerinin bütünleşmesi planlandı. Sonuç olarak 1951 yılında Avrupa Kömür Çelik Topluluğu (AKÇT) Belçika, Batı Almanya, Lüksemburg, Fransa, İtalya ve Hollanda'dan oluşan 6 üye ile kuruldu. Bu ülkelerdeki kömür ve çelik sanayii ile ilgili alınan kararlar, bağımsız ve devletlerüstü bir kuruma (Yüksek Otorite) devredildi. Söz konusu kurumun ilk başkanı Jean Monnet idi.

Üç Topluluktan Avrupa Birliği’ne

Birkaç yıl içinde AKÇT öyle başarılı oldu ki söz konusu altı ülke işbirliklerini daha da ileriye götürmeye ve ekonomilerindeki diğer sektörleri de bütünleştirmeye karar verdi. 1957 yılında Roma Antlaşmalarını imzaladılar. Böylece Avrupa Atom Enerji Topluluğu (AAET) ve Avrupa Ekonomik Topluluğu (AET) oluşturuldu. Üye devletler kurdukları ‘’ortak pazar’’ ile aralarındaki ticari engelleri kaldırdılar. 1967 yılında, AKÇT, AAET ve AET’nin kurumları birleştirildi. Bundan sonra, Avrupa Parlamentosu'nun yanı sıra, tek bir komisyon ve tek bir bakanlar konseyi vardı.
Başlangıçta, Avrupa Parlamentosu'ndaki üyeler ulusal parlamentolardan seçiliyordu. 1979 yılında, doğrudan ilk seçimler gerçekleştirildi. Bu çerçevede, üye ülkelerin vatandaşlarına kendi isteklerine yönelik bir seçim yapma imkanı tanındı. Bu tarihten itibaren, doğrudan seçimler 5 yılda bir gerçekleştirilmeye başlandı.
Maastricht Antlaşması (1992) üye ülke hükümetleri arasında yeni işbirliği imkanlarının başlangıcı oldu. Buna örnek olarak, savunma ve adalet ve içişleri konuları verilebilir. Varolan Topluluk sistemine hükümetlerarası işbirliği mekanizması da eklenmesi yoluyla, Maastricht Antlaşması Avrupa Birliği'ni (AB) ortaya çıkardı.

Daha fazla bilgi için tıklayınız:

AB - Avrupa Birliği


Misafir 12 Mart 2011 14:36

AVRUPA BİRLİĞİ
 
Avrupa Birliği'nin kuruluş amacı hakkında bilgi verir misiniz?


bloom22 4 Ocak 2012 22:05

AVRUPA BiRLiĞiNiN KURULUŞ AMACI
 
AVRUPA BİRLİĞİ'NİN KURULUŞ AMACI

Paylaşım savaşı sonunda Almanya ve Fransa'nın savaş sanayiinin en önemli ana maddeleri olan demir ve çeliği denetim altına almak için, ilk adımı atarak oluşturmaya başladıkları Avrupa Kömür ve Çelik Topluluğu ekonomik ve politik bir birlikteliktir. Komşu Avrupa ülkeleriyle bütünleşme hedefinde olan oluşum ABD'nin güdümünden çıkıp kendi sermayesini güçlü konuma getirme çabasının ürünüdür.

"AB (Avrupa Birliği) organizasyonu kapitalist ülkelerin sermaye birlikteliğini içermektedir. Yeni Dünya Düzeni projesinin bir parçasıdır." Avrupa tekellerinin; sermayenin geri Avrupa'sının bu günkü kurumlaşma biçimidir. Yine bu konuda Fikret Başkaya "Avrupa Birliği düşüncesi bastan itibaren kartellerin, tröstlerin, şimdiyse çokuluslu dev şirketlerin projesi ve onların dar çıkarlarını gerçekleştirmenin bir aracıdır" belirlemesinde bulunuyor.

Tüm bu belirlemelerden anlaşılacağı üzere sermayesinin jandarmalığını eline almak isteyen, daha güçlü hale gelip yeni pazarlara açılma fikrinin mimarlığında oluşturulan Avrupa Birliği, kendine rehber edindiği emperyalist politikaları yaşama geçirmenin bir aracıdır. Yani emperyalist bir ihtiyacın ürünüdür. ABD'nin karşısında bir güç haline gelmek, dünyayı sadece ABD sömürüsüne bırakmak istememe ihtiyacıyla kendini açığa vuran bu proje; genişleyerek devam ediyor. SSCB 'nin yıkılmasıyla yeni pazarlar bulma (ki AB için her yeni ülke yeni pazardır) çabasını hızlandıran AB bugün yirmi beş ortaklı bir şirkete dönüşmüş durumda.

AB'den Beklenenler, AB'nin Beklentileri;
Türkiye'nin AB'ye girmesini destekleyenlerin büyük çoğunluğu Türkiye'nin ekonomik gelişmesini olumlu yönde etkileyeceğini düşünüyor. Hemen arkasından da ülkenin uluslararası alanda güçleneceğini ve bölgesinde ağırlığının ve itibarının artacağını düşünenler yer alıyor. Diğer nedenleri de sırasıyla belirleyecek olursak: Türkiye insan haklarına saygılı bir hukuk devleti olacak; düşünce ifade ve inanç özgürlüğü tam anlamıyla uygulanacak; Atatürk'ün çağdaş uygarlık hedefi gerçekleştirilecek; iç barış sağlanacak ve bir bağlamda Güneydoğu sorunun çözülmesine yardımcı olacak; Türkiye'nin batı ve doğu arasında bir siyasal ve kültürel köprü rolü oynamasına imkân verecek. Toplumdaki farklı gruplara mensup kişilerin kimlik ve kültürel haklarının bireysel haklar ve yasalar önünde eşitlik çerçevesinde güvence altına alınması sağlanacak, siyasal Türk Silahlı Kuvvetleri'nin ağırlığı azalacak; kültürel etkilerin yoluyla Türkiye'nin batı kültürüyle etkileşimi kolaylaşacak; Türkiye'nin Türklük alemi ve islam dünyası için örnek olacak rakip bir devlet ve yönetim modeli oluşturmasına imkan verecek; Türkiye'nin güvenliği güçlenecek; herhangi bir birey ya da grubun siyasetten ve kamu hayatından dışlanması engellenecek.

AB'ye girmeyi destekleyenlerin Türkiye'nin AB'ye girmesinden çeşitli beklentilerini saydık. Peki, AB 'nin bakışı ve beklentileri neler? AB emperyalist bir odaktır ve birincil hedefleri arasında yeni bir ordu inşa etme fikri vardır. Bu ordunun oluşumunda da çatısı altına aldığı yoksul halktan yararlanmak istemektedir. Bu emperyalist ordunun piyade gücü Türk, kurt işçi emekçi ve yoksul köylülerden devşirmek isteniyor. Bu orduyla Avrupa'da ortaya çıkacak devrimci çıkışların, ABD'ye gerek duymadan önünün alınması, bastırılması bekleniyor. Bu durum, AB Dış ve Güvenlik Politikası Koordinatörü Javier Solana'nın "Türkiye'nin askeri potansiyeli AB'nin kriz durumlarına müdahalesinde yararlı olacak" sözlerinden de açıkça anlaşılıyor.

"Orta Asya ve Kafkasya büyük petrol ve doğalgaz rezervleri nedeniyle 21. yüzyılın önemli bir enerji alanı olarak görülüyor. Batıya giderek enerjinin Rusya'nın denetiminden çıkarılması amaçlanıyor. Bakü-Ceyhan boru hattı bu konuda atılmış ilk önemli adımdır." (Tuncay Atmaca) "Rusya Federasyonu’nun ardından Çin Halk Cumhuriyeti'nin etki alanının zayıflatılmasında ve giderek parçalanmalarında Türk kökenli ve Müslüman halkların konumunu belirleyici önem taşıyor" (Temel Demirer, Özgür Orhangazi, Cahide Sarı)

İşte burada Türkiye'ye biçilen rol coğrafi konumunun bir yansımasıdır. Türkiye'den istenen AB emperyalizminin taşeronluğunu yapmasıdır. Bölgede ABD'nin tek başına etkili olmasını istemeyen AB Türkiye'yi en iyi biçimde nasıl kullanabileceğinin hesaplarını yapıyor. AB Genişlemeden Sorumlu Komiseri Gunter Verhuegen'in "Avrupa Birliği Ortadoğu ve Kafkaslarda dış politika oyuncusu olmak istiyorsa Türkiye'nin coğrafi konumu, ekonomik durumu güvenlik ve askeri potansiyeli önemlidir." açıklaması anlattığımız bu tablonun ispatıdır.

Yukarıda AB'nin Türkiye'yi hangi çıkarları için kullanmak istediğini anlatmaya çalıştık. Şimdi ülkemizdeki egemenlerin halka kurtuluş olarak sunduğu AB modelinin görünmeyen yüzüne bakalım.Fikret Başkaya iki Avrupa'dan bahsediyor: Birinci, dünyanın beşeri ve doğal kaynaklarını sömüren, yağmalayan, talan eden gerçek Avrupa, ikincisi de efsaneleştirilmiş Avrupa. Türkiye'nin dahil olmak istediği ikincisidir.Oysaki Avrupa'nın karın tek kutsallık saydığı kapitalist emperyalist bir gerçekliği vardır. Yani, bu gerçeklikte ücretli kölelik sistemi var ve sistem demokrasiyle uzlaşamaz. AB'de uygulanan neo-liberal politikalarda işsizliği, yoksulluğu beraberinde getiriyor.

Burjuva medya ekonomi, insan hakları, güvenlik, Kürt sorunu, çağdaşlık, uygarlık... Alanında tozpembe tabloların tellallığını yaparken Avrupa'da 18 milyon işsiz 50 milyon yoksul insan yaşadığı (maya çalıştığı) gerçekliğinin üstünü kapatıyor." AB içinde birlik çapında örgütlenmiş tek güç vardır: Tekelci sermaye. Bu nedenle bu gün ancak tekeller Avrupa'sından söz edilebilir. Halkın Avrupa'sı ortada yoktur." Son dönem AB politikalarını somutlarsak küreselleşme modelinin tipik örneğini oluşturan AB'nin genişlemesi en çok patronların işine yarıyor. Batı Avrupalı şirketler faaliyetlerini işgücünün ucuz olduğu Doğu Avrupa ve Uzak Asya'ya kaydırma tehdidinde bulunuyor. Avrupa Birliği'ne yeni katılan Doğu Avrupa ülkeleri ucuz işgücü yönünde bir potansiyel barındırıyorlar.

Avrupa'nın önde gelen şirketleri bunu kullanmakta tereddüt etmiyor. "Simens Daimeler Chrysler, Bosch gibi şirketler faaliyetlerini işgücünün daha ucuz olduğu doğu ülkelerine kaydırma tehdidinde bulunuyor." Simens şirketinin iki ayrı tesisindeki çalışanlar bazı faaliyetlerin Macaristan'a taşınmasını engellemek için, ek ücret talep etmeden haftada 35 saat yerine 40 saat çalışmayı kabul etti. Daimerchrysler ücretlerde bazı tavizler verilmediği takdirde Schtutgart yakınlarındaki fabrikasında çalışan 6 bin işçinin işini Doğu Almanya ya da G.Afrika'ya kaydıracağını bildirdi. Yine Belçika'da patronlar haftalık 36 olan çalışma saatini 40 saate çıkarma teklifinde bulundular. Bunlar Avrupa'nın birçok ülkesinde yaşanan ve yaşanacak gelişmelerdir.

"Avrupa'nın bütünleşme süreci son on yıl boyunca giderek derinleşti ve yoğunlaştı ortak bir tek pazarın yaratılması tamamlandı ve ortak para birimi ile Avrupa Merkez Bankası oluşumu sayesinde güçlendi." Yoğun bir serbestleştirme, kuralsızlaştırma ve özelleştirme programını meşrulaştırıp yaygınlaştıran güçlü ve antidemokratik düzenleme biçimleri gelişti... Kitlesel işsizlikte iş güvencesizliği yanında işçi sınıfının Keynes’çi yollarla sisteme dahil edilmesine ve refahın kolektif biçimlerine karşı kesintisiz bir saldırı ile sonuçlandı.

Bu gelişmelerin hepsi Avrupa tekellerinin işine yarıyor. Genişleyen AB ucuz iş gücü ve yeni pazar anlamına geliyor. Egemen sınıfların medya silahıyla halkı aldatmaya çalıştığı ülkemizde, açıklanan ilerleme raporu da daha AB'ye girmeden kurtulduk, demokratikleştik söylemlerinin dillerden düşmediğine tanık oluyoruz. AB ülkelerinin ilk ağızdan, bağıra bağıra Türkiye'yi neden dışlayamadıklarını dillendirdikleri bu günlerde, burjuvazinin ısrarla illa gireceğiz dediği Avrupa'da Avrupalıların belirlemesiyle Türkiye'ye yer yoktur. Türkiye'nin AB'ye girişiyle tüm sorunlarının hallolacağı bir yanılsamadır. Fikret Başkaya: Bugün olduğu gibi Türkiye Avrupa'nın öz gelişmiş bir bölgesi olmaya devam edecek. Zira kapitalizm demek, hiyerarşi sınıfsal ve bölgesel eşitsizlik, sömürenler, sömürülenler, alttakiler, üsttekiler demektir. Sihirli bir değnek onu projenin asıl mimarları gibi emperyalist bir ülke de yapmayacak. Türkiye'nin bu gün olduğu gibi, yine doğal ve beşeri kaynakları yerli yabancı kapitalist ittifakı tarafından sömürülmeye devam edecek" ifadesi, kurtuluşu AB olarak gösterenlerin halkı kandırdığını göstermektedir.

AB işleyişini bir "anonim şirkete" benzeten Fikret Başkaya, batının demokrasi ihraç ederken kime dayandığını ortaya koyuyor. Kendi tekellerine yeni pazarlar ve sömürü alanları açmak için genişleme sürecine giren AB'nin Türkiye'ye biçtiği rolü Almanya Başbakanı Schröder, Türkiye Avrupa için pazar ve güvenlik açısından kurumdur diyerek özetliyor. ABD'nin Afganistan ve Irak saldırılarıyla somutlaşan, adına BOB denen emperyalist politikaları, zengin petrol yataklarına sahip ve dünya coğrafyasında bulunduğu yer itibariyle stratejik öneme sahip Orta Doğu'yu yalnız ABD sömürüsüne bırakmak istemeyen AB bölgedeki etkinliğini artırmanın hesaplarını yapıyor. Bu hesapla Türkiye'nin sadece ABD'nin piyonu olması AB çıkarlarına ters düşmektedir. Ekonomisinin kötüye gidişinin sinyallerini verdiği ve bu ortamda sosyal ve siyasal akımdaki boşluktan yararlanarak aşırı sağcılığın geliştiğinin farkında olan AB bu durumdan çıkmak istiyor.İşte bu sosyal ve ekonomik gelişmeler AB emperyalizminin Türkiye'yi ne için kullanacağını açıkça gösteriyor. Hal böyleyken adeta halka yeryüzündeki cennet diye sunulan Avrupa Birliği'nin işçilere emeklilere getireceği daha fazla sömürüdür.

AB, Türkiye ve Demokrasi
Demokrasi ve insan hakları konusunda "uygar batının" eline kimse su dökemez. Bir model olarak kabul gören ve her seferinde "AB normlarına erişiyoruz" ifadesiyle kendini açığa vuran AB'ye kısaca bakalım.Avrupa Birliği Europol denilen bir sistemi bugün devreye sokmuş bulunuyor. Bu sistemle tüm AB ülkelerinin bilgisayara kaydedilmiş fişlemeleri merkezleşiyor. Bununla kan gruplarından akrabalarına sağlık bilgilerinden gezdiği yerlere kadar bütün bilgiler bu merkezde ve tüm AB ülkelerinin polisinin elinin altında toplanıyor. Yani biri sürekli sizi gözetliyor...

Devam edelim, Uşak olmayı reddeden Cezayir ile politik bağımsızlığını engellemek üzere NATO'nun her türlü desteğini alarak savaşan Fransa'dır. ABD'nin bilhassa Avrupa'nın desteğiyle Vietnam'da gerçekleştirdiği katliamlar unutulmadı daha. Portekiz'in Karanfil Devrimi'ni ezmeye çalışan NATO'yu destekleyen AB'dir. Emekten yana bir toplum kurma gayesini sizce AB neden ezmeye çalıştı? Sakın demokrasi insan hakları adına olmasın...(ü!)
Sonra ingiltere kara mayını üreten 18 ülkeden biri olduğu bilinirken bunun yasaklanması için gösterişli kampanyalar düzenlemek iki yüzlülüğünü gösterirken, Irakta petrol için ABD ile bir halkı katlederken bu ülkenin insan hakları ve demokrasi adına en çok kendini paralayan ülke olduğunu kim inkar edebilir ki?!

Yine Berlin Duvarının sembolik yıkılışıyla demokrasinin unutulmaz örneklerinden birini sergileyen batı, israil'in ördüğü duvara sessiz kalıyor. Her seferinde demokrasi, insan hakları dersi veren AB ülkeleri ABD'nin arkasında olduğu israil'in Siyonist politikalarına ve uygulamalarına seyirci kalıyor. Ama onlar uygar batıya yapıyorlarsa vardır bir bildikleri!.
AB demokrasisinin adeta anayasası olarak kabul gören Kopenhag kriterlerini sıkça duyduk, duyuyoruz. Bu kriterler neyi içeriyor kısaca değinelim. Yukarıda somut gelişmeler olarak verdiklerimizin hangi demokrasi anlayışından kaynaklandığını bu kriterleri inceleyince daha iyi kavramış olacağız.

Kopenhag Kriterleri: Üyelik; aday ülkenin demokrasiyi, hukukun üstünlüğünü, insan haklarını ve azınlıkların korunması ve saygı görmesini teminat altına alan kurumların istikrara kavuşturulmuş olmasını, işleyen bir piyasa ekonomisinin mevcudiyetini AB içindeki rekabet ve piyasa güçleriyle baş etme kapasitesini gerektirmektedir. Üyelik aday ülkenin siyasi, ekonomik, parasal birliğe katılımı da dahil olmak üzere, üyeliğin getirdiği yükümlülükleri üstlenebileceğini varsayar.

Temel Demirer, Gökçer Özgür, Mustafa Erdem Sakınç birlikte yazdıkları makalede Kopenhag kriterlerini "Piyasa ekonomisinin" kutsallığına kalkınmış kriterler olarak değerlendiriyorlar. "Liberalizm programı tek bir sözcükte özetlenecek olursa şudur: Mülkiyet yani üretim araçları üzerinde özel mülkiyet(...) Liberalizmin bütün öteki talepleri bu temel talepten kaynaklanır." işte Kopenhag kriterleri bu temel talepten kaynaklanmıştır. Emperyalist politikaların demokrasi, insan hakları kılıfında ülkelere sokulmasının aracı durumundadır bu kriterler. Sadi Ozonsü "emperyalist demokrasinin aşın gericiliği kurmuş olduğu dünya sisteminde içinde kendi toprakları dışında kalan bölgeleri vahşete terk etmiş olmasıdır!" diyor. Her seferinde Kopenhag kriterlerini ağızlarından düşürmeyen AB ülkeleri Saddam rejimini yıkma bahanesiyle Irak'ı bombalayan ABD ve onun askerliğini yapan ingiltere (ki AB'nin "saygın üyesidir") karşısında en çok susma hakkını kulandı. Ki Saddam rejiminin mimarı ABD emperyalizmi önderliğindeki bu demokrasi "peri"leridir. Onlarda demokrasi kar getirene kadardır. Lenin'in "emperyalizm çağı gericiliğin ta kendisidir" saptaması tam da yerine oturuyor.
Ülkemize dönersek, resmi ideolojisinin muasır medeniyet seviyesi (günümüz AB 'si) diye taçlandırdığı, mutlaka ulaşılması gerektiği vaaz ettiği uygarlık, özgürlük dünyasının portresini yukarda kısaca vermeye çalıştık, TSK, MGK, YÖK, RTÜK temel uygarlıklarından oluşan sistemin AB, ye girme uğruna sarf ettiği çaba izlenmeye değer.

Halkın geleceğini ellerine almak isteyen bu güçler, modern çağın kader yazıcıları rolüyle AB kapısında "demokratikleştik, her şey yolunda, yol verin" diyorlar. Onlar biliyor, düşünüyor, yapıyor.. Sayfalarca kanun yazıldı, değiştirildi, Kürtçe serbest bırakıldı(?) Sabahın köründe ülkenin kırlarındaki çiçekleri tanıtan belgeseller yayınlanıyor. Onları koş koca yarım saat Kürtçe yayın yapan radyo kapatılıyor... Demokratikleştik ya ne mutlu Türküm diyene(!) Siirt'in Eruh ilçesine bağlı Bozkuş mezrasında yaşayan 61 yaşındaki A.A'ya yüzbaşının emriyle korucular tarafından işkence yapılılıyor ama bizde işkence yok, bunlar münferit gelişmeler(!!!)
Çakıcı uzaklardan açıklama yaptı: Devletimle hesaplaşmaya geleceğim. Yargıtay Çakıcı portresi göz alıcı!


bloom22 4 Ocak 2012 22:08

18 Nisan 1951 tarihinde Paris'te imzalanan ve 23 Temmuz 1952 tarihinde yürürlüğe giren Avrupa Kömür ve Çelik Topluluğu Antlaşması, 25 Mart 1957'de Roma'da imzalanan Roma Antlaşması ve 7 Şubat 1992'de Maastricht'te imzalanan Avrupa Birliği Antlaşması, Avrupa Birliği'ni kuran antlaşmalar arasında en önemlileridir.

Öncelikli hedefleri arasında yer alan ticareti geliştirme fikrini ilk defa Roma Antlaşması ile ortaya koyan AB, daha sonra imzalanan Tek Avrupa Senedi ile birlikte "ortak pazar" fikrini geliştirmiştir. Amsterdam ve Nice Antlaşmaları ile birlikte günümüzdeki halini alan AB'nin kurulduğunda ilk amacı ticaret, ortak pazar, yaşam düzeyinin hızla yükseltilmesi idi. Özellikle Maastricht Antlaşması'yla birlikte Topluluk kavramı değişmiş, hedefler ve amaçlar çeşitlenmiştir.

Aslına bakacak olursak AB'yi kuran antlaşmaların temel fikri, Birliğe üye olan ülkelerin aynı müreffeh bir yaşam düzeyine sahip olmak için ekonomik, politik ve sosyal alanlarda gelişmeler ve iyileştirmeler sağlamaktır. Bu hedefle yola çıkan AB, günümüzde AB vatandaşlarının, refah ve varlık içinde hayatlarına devam etmelerini, Birliğe üye ülkeler arası gelişmişlik seviyesinin birbirinden çok farklı olmamasını amaçlar.

Avrupalılık kavramında da açıklandığı gibi her ülkenin, muhtelif dillere, gelenek ve göreneklere, renklere sahip olması Avrupa'nın çeşitliliğini yansıtmaktadır. Bu anlamda çeşitliliği savunan AB, ekonomik gelişmeler ve iktisadi kalkınma gibi kavramlarda müşterek bir hedef benimser. Buna en çarpıcı örnek Tek Avrupa Senedi, ortak pazar kavramı, ortak para kullanımı gösterilebilir.

Kuruluş nedenleri arasında, belki de, geçmişte yaşanan Dünya Savaşları da eklenebilir. İki yıkıcı büyük savaşın merkezinde yer almış bir Avrupa, tarihinden bir ders çıkararak ortak bir zeminde buluşmanın ve barışı, refahı, güvenliği sağlamanın yolunu Avrupa Birliği'ni kurarak tesis etmeye çalışmaktadır. 1789 Fransız İhtilali ile başlayan "ulusalcılık" kavramı, sömürgecilikteki rekabetler gibi olgular Dünya Savaşları'nın da asıl nedenleri arasında yer alır. İşte, AB, hem her ülkenin ulusalcılık kavramını koruma altına almasını sağlamakta hem de uluslararası ticarette ortak harekat ile rekabetin önüne geçebilmektedir.

Her türlü ayrımcılığa, temel hak ve özgürlükler ile insan hakları ihlallerine karşı kurulan Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, geçmişte yaşanan talihsiz olayların bir daha asla yaşanmaması için çalışan Avrupa Kurumları'ndan sadece biridir. AB içinde her türlü iç mevzuatı, kararları ve yönergeleri inceleyen kurumlar da, üye ülkelerin AB'nin temel hedefinden uzaklaşmaması için denetleme yapmaktadır.


nötrino 20 Temmuz 2014 13:24

Avrupa Birliği'nin (AB) kurulma amacı genel olarak hızlı bir ekonomik kalkınma ile savaşın yıkıcı etkilerinden kurtulma isteğidir. Avrupa Birliği'nin kuruluşundaki temel ekonomik neden ise Marshall yardımı vesilesiyle Avrupa'ya akan ABD sermayesinin kendilerini ABD'ye bağımlı kılacağını düşünen bazı zayıf Batı Avrupa ülkelerinin Avrupa kaynaklı yeni bir özel sermaye piyasası oluşturmak istemeleridir. Bunun için de Avrupa ülkelerinin ekonomik potansiyellerinin birleştirilmesi ve bu bağlamda ekonomik, açıdan güçlü bir Avrupa Pazarı oluşturulması planlanmıştır. Böyle bir bütünleşme ile pazarın genişleyeceği ve buna paralel olarak da sermaye ile teknolojinin hızlı bir büyüme ve gelişim içerisine gireceği düşünülmüştür!



Saat: 13:15

©2005 - 2024, MsXLabs - MaviKaranlık