MsXLabs

MsXLabs (https://www.msxlabs.org/forum/)
-   Genel Mesajlar (https://www.msxlabs.org/forum/genel-mesajlar/)
-   -   Mutluluğun anlamı nedir? (https://www.msxlabs.org/forum/genel-mesajlar/416672-mutlulugun-anlami-nedir.html)

_Yağmur_ 2 Temmuz 2012 13:57

Mutluluğun Anlamı Nedir?

Çoğu insanın hemfikir olduğu bir şey varsa, o da mutlu olma isteğidir. Ama mutluluğun tam ne olduğunu belirlemek şaşırtıcı biçimde zordur. Kısa bir haz anı olabileceği gibi, kalıcı bir esenlik duygusu, yani kelimenin her anlamında kendini iyi hissetmek de olabilir. Genelde istediğimiz bir şey olmasına karşın, çoğumuzun özel olarak sorulmadıkça mutlu olduğunu nadiren belirtmesi oldukça tuhaf bir durumdur – hatta bunu söylediğimizde bile bir an durup, “Acaba mutlu muyum?” diye düşünürüz. Bu elbette mutlu olmadığımız anlamına değil, sadece mutluluğa erişince artık üzerinde düşünmediğimiz anlamına gelir. Bir bakıma, mutlu olduktan sonra bir uğraşa gerek kalmamasıyla birlikte artık farkına bile varmayız. Victoria döneminin büyük filozofu John Stuart Mill, “Kendinize mutlu olup olmadığınızı sorduğunuz anda bu duygu biter” diye yazmıştı.

Klinik psikoloğu John F. Schumaker 2006′da New Internationalist‘ta çıkan bir makalesinde, tüketim çağında mutluluk arayışı saplantısına kapıldığımızı ileri sürerek, bize kişisel mutluluk cennetinin yolunu gösterme iddiasındaki kitap, makale, TV programı, internet sitesi, kurs vb. çığını aktarır. Hepimiz kendimizi iyi hissetme anlarının, taşkınca sevinç anlarının peşindeyiz, çünkü “buna değeriz.” Ancak her nedense arayışımız yoğunlaştıkça buna erişmemiz de zorlaşıyor. Soren Kierkegaar’ın yazdığı gibi, “çoğu kimse hazzın peşinde öylesine soluk soluğa bir hızla koşuyor ki, aceleden göremeyerek yanından geçiyor.

Konu kişisel doyuma gelince, çoğu insan anketlere “mutluyum” cevabını veriyor – yine de eksik bir şeyin varlığını görüyor gibi. Anlaşıldığı kadarıyla, elli yıl önceye oranla gülme vesilelerimiz ancak üçte biri buluyor. Ayıp duygusunu kaldıran cinsel devrime ve medyadaki dizginsiz cinsel görüntüler furyasına karşın, daha sıklaşan sevişmelerden daha az keyif alıyoruz. Güzel yiyeceklerden rahat evlere ve heyecan verici yurdışı gezilerine kadar her türlü maddi zevke, eskisinden daha özgürce varılabilen Batı toplumunda, çoğu kimse geçmişe oranla daha az mutlu görünüyor. Bir depresyon salgını var ve Batı dünyasında insanların büyük bir bölümü psikolojik bakımdan dengesiz olduğuna inanıyor.

Eskilerin “yoksul ama mutlu” oldukları yolundaki sözlerin bir gerçeklik payı taşımasının yarattığı bir rahatsızlık duygusu var. Erişmek için büyük çaba göstermemize rağmen, tüketim toplumunun getirdiği maddi zevklerle gerçek mutluluğun yakalanamadığı sezgisi aklımızın bir köşesinde duruyor. Bazıları bu mutluluk arayışının bizi yanlışa sürüklediği kanısında. Yazar John Updike, “Amerika sizi mutlu etmeye yönelik büyük çaplı bir kumpastır” diye meşum bir saptamada bulunurken J.D. Salinger de şunu itiraf etmişti: “Ben bir tür tersine paranoyağım. İnsanların beni mutlu etmek için tezgah kurduğundan kuşkulanıyorum.”

Mutluluk peşinde koşanların mutluluğa kavuşamayacağı sahiden doğru olabilir. Schumaker daha birkaç onyıl önce Himalayalar’daki küçük Ladakh bölgesinin yeryüzündeki en şen yerlerden biri olduğunu anlatır. “Onların kültürü karşılıklı saygıyı, toplumu gözetmeyi, paylaşma isteğini, doğaya saygıyı, minnettarlığı ve yaşama sevincini üretirdi. Değer sistemleri sevecenliği, empatiyi, kibarlığı, manevi duyarlılığı ve çevre bilincini beslerdi.” Derken 1980′de bölgeye tüketim kapitalizminin girmesiyle herşey değişti. Ladakh’ın yeni kalkınma kurulunun başkanı şunu duyurdu: “Ladakh kalkınacaksa, bu halkı daha açgözlü hale getirmenin yolunu bulmalıyız.” Bu işi başardılar ve şimdi Ladakh halkı yaygın suçların işlendiği, ailelerin dağıldığı, bunalımın, çevre kirliliğinin ve yokluğun kol gezdiği bir ortamda yaşıyor.

Hiç kuşkusuz, bunların hiçbiri şaşırtıcı olmasa gerek. Daha 2500 yıl önce Yunan filozofları mutluluğun anlamını tartışırken, çok azı hazcılıktan ve basit maddi zevklerden yana tutum takındı. Demokritos hayatta en yüce amacın neşelenmek olduğunu ileri sürdüyse de, zevke dönük bir hayat anlayışı çok az destekçi buldu. Epikür çoğu kez yanlış anlaşılarak en aşırı hazcı sayılır – zevk için yaşamaya dair teoriler kötü bir yaklaşım ile, “Yiyelim! İçelim! Çünkü yarın öleceğiz!” ibaresine sığdırılır. Oysa Epikür’ün savunduğu şey her türlü kolay heyecanın peşinde koşmak değil, uzun vadede azami zevke varmak üzere hayatı akılcı bir şekilde düzenlemekti. Ona göre, böyle yaşamakla mutlu ve erdemli bir hayata varılabilirdi.

Yunan düşünürlerinin çoğu, eudaimonia denen anlayışa bağlıydı. Çevirisi kolay olmayan bu terim, “ongun ruh” gibi bir anlama gelir. Bir esenlik duygusunu, kusursuz bir yaşamı, talihin yolunda gitmesini belirtir. Aristoteles’e göre, kelimenin her anlamında iyi yaşamla ilgili bir kavramdı – maddi bakımdan keyifli- sevecen bir aileyi ve güzelliği de kapsamak üzere hoş şeylerle dolu, kazanımlar bakımından başarılı ve ahlaki bakımdan erdemli bir yaşam. Bir bakıma kavramın esası iyi bir ruha sahip olmak ya da Akinolu Tommaso’nun “kutlu mutluluk” dediği şeye ulaşmaktır. Bazı dillerde mutlu kelimesinin köken itibariyle “şanslı” anlamına gelmesi belki de bir rastlantı değildir.

En fazla sevinerek hatırladığım – ve dolayısıyla herhalde en büyük mutluluğu duyduğum – anlara bakılırsa, sanırım Aristoteles’le aynı görüşte olmam gerekir. Değer verdiğim tek şey maddi zevkleri yaşamak değil. Dostlarımla çevrili olduğum anlara, yaratıcı bir çalışmayı bitirdiğim anlara, görüşü değerli birinden övgü aldığım anlara, iyiliksever bir davranışın birilerini gülümsettiği anlara, beyzbolda harika bir top tuttuğum anlara, güneşin su üstünde parıldaması gibi anlık güzelliklerin farkına vardığım anlara da değer veriyorum. Elbette maddi zevkin de eşlik ettiği anlar var, ama bütün bu anlar salt bedensel doyumun yanısıra derin bir duygusal anlam taşıyor. Bu anların hiçbirinde öyle dosdoğru mutluluğu aramadığımı seziyorum. Mutluluk bir yan sonuçtur. Mutluluk ele geçmeyen bir kelebek, bir çiçeğin rüzgarda geçici olarak, neredeyse tesadüfen alınan kokusudur. Hayata kasvetli, nihilist bakışıyla tanınan Nietzsche, mutluluğun anahtarını “en azın, en yumuşağın, en hafifin, bir kertenkele hışırtısının, bir nefesin, bir anın” değerini bilmek olarak nitelendirmiştir.




Saat: 13:29

©2005 - 2024, MsXLabs - MaviKaranlık