MsXLabs

MsXLabs (https://www.msxlabs.org/forum/)
-   Tıp Bilimleri (https://www.msxlabs.org/forum/tip-bilimleri/)
-   -   Tıp Nedir? Tıp Bilimi Hakkında (https://www.msxlabs.org/forum/tip-bilimleri/79019-tip-nedir-tip-bilimi-hakkinda.html)

Misafir 17 Kasım 2007 20:36

1 ek
Tıp
Vikipedi, özgür ansiklopedi
Alıntıdaki Ek 12033
Antik Yunanda Tıp tanrısı Asklepios elinde tıbbın sembolü değneğe sarılı yılanla. Bu sembol şu anda da birçok tıbbi kuruluş tarafından kullanılmaktadır.
Tıp, sağlık bilimleri dalı. İnsan sağlığının sürdürülmesi ya da bozulan sağlığın yeniden düzeltilmesi için uğraşan, hastalıklara tanı koyma, hastalıkları sağaltma (tedavi etme), ve hastalık ve yaralanmalardan korumaya yönelik çalışmalarda bulunan birçok alt bilim dalından oluşan bilimsel disiplinlerin şemsiye adıdır. Hem bir bilgi alanı – vücut sistemlerinin ve bunların hastalıklarının ve tedavilerinin bilimi – hem de bu bilginin uygulandığı meslektir.
Tıp için kullanılan bir başka kelime de, bugün eskimiş olan, tababettir. Merriam-Webster tıbbı şöyle tanımlamıştır:
“Sağlığın korunması ve hastalığın giderilmesi, yatıştırılması veya önlenmesi ile ilgilenen bilim ve sanat (dalı).”
Genel olarak “tıp”; çağdaş (biyo)tıpta, tıbbi bakım, tıbbi profesyoneller (hekimler) ve diğer profesyoneller, örneğin hekim asistanları, hemşireler ve eczacılar, sayesinde gerçekleşir. Tarihi olarak, sadece tıp doktorasına sahip olan kişilerin tıbbı uyguladığı düşünülmüştür.
Tıp birçok alt dala sahip olduğu gibi, örneğin kardiyoloji veya nöroloji, farklı alanları da beraberinde bulundurur, örneğin kamu sağlığı.
Tıp sözcüğü aynı zamanda veterinerlik için de kullanılır, zaman zaman bu dala veteriner tıp dendiği de olur. Veterinerlik insanlar dışındaki hayvan türlerinin sağlığıyla ilgilenen bilim dalıdır.

Tıp Sistemleri

Tarih boyunca dünyanın farklı yerlerinde farklı tıbbi sistemler ortaya atılmıştır. Bugün çağdaş biyotıp büyük oranda dünyanın her yerinde etkin olan sistem olarak gözükse de, sosyal bilimciler tıbbi bir çoğulluk ve çoğulculuktan (tıbbî pluralizm – medical pluralism) söz etmektedir. Çok eski kökene sahip Ayurvedik tıp, Geleneksel Çin tıbbı ve benzeri kompleks tıbbi sistemlerin yanı sıra, kabilelerde rastlanan daha basit tıbbi sistemler de bugün varlığını, biyotıpla birlikte, sürdürmektedir. Tıp sistemleri açısından çağdaş biyotıp gerek karakteristikleri gerek gösterdiği yayılım sebebiyle önemlidir. Zaman zaman Batı kaynaklı olduğu için bu tıbbi sistem ve geleneğe “Batı tıbbı” (Western medicine) dendiği de olmuşsa, özellikle sosyal bilimciler tarafından, bu terimin yerine “biyotıp” teriminin kullanılması tercih edilir. Bazen bu tıbbi gelenek için “bilimsel tıp” ve “Hippokratik tıp” deyimlerinin de kullanıldığı olur. Batı ülkelerinde de, çağdaş zamanda varlığını sürdüren, farklı kaynaklara sahip, çeşitli tıbbi gelenekler de vardır, örneğin naturapatik tıp gibi. Bununla birlikte Batı’da modern çağda tekrar varlığını hissettiren bu gibi geleneklerin birçoğunun bilimsel bir arka planı yoktur ve resmi anlamda durumları biyotıp kadar kesinleşmiş değildir.
Tıp sistemlerine ve bu sistemlerin karakteristiklerine dair özellikle tıp bilimine dair sosyal çalışmalarda ve sosyal-tıp disiplinlerinde (örneğin, tıbbî antropoloji veya tıbbî sosyoloji gibi) yer verilir. Bu çalışmalar tıp sistemlerinin karakteristiklerinin yanı sıra tıp sistemlerine genel bir bakış ve sınıflandırma amacı da güder. Örneğin, ünlü tıbbi antropolog Allan Young tıp sistemlerini “içleyici tıp sistemleri” (yani içeriye dönük) ve “dışlayıcı tıp sistemleri” (yani dışa dönük) olarak ikiye ayırmış, içleyici tıp sistemleri hastalık karşısında vücudun içine dönen ve ilgisini buraya yönlendiren, dışlayıcı tıp sistemlerini ise hastalık karşısından vücudun dışına dönen ve vücut-dışındaki çevreye ilgisini yönlendiren tıp sistemleri olarak tanımlamıştır(Young). İçleyici tıp sistemlerinin genellikle daha kompleks sosyal ve politik arka plana sahip topluluklarda zamanla ortaya çıktığını, ana ilgisinin fizyolojik olduğunu belirtir. Buna göre ayurvedik tıp veya çağdaş biyotıp içleyici tıp sistemlerine örnek olarak verilebilir. Young’ın çalışmasına göre dışlayıcı tıp sistemlerine, nispeten daha basit bir sosyal ve politik arka plana sahip topluluklarda rastlanır, ana ilgisi fizyolojik değil, etyolojiktir. Bu sistemlere Gnau topluluğunun geleneksel tıp sistemi örnek olarak verilebilir.

Tıp Tarihi
Birçok kültürde tıbbın ilk hali bitkilerin (Herbalizm) ve hayvani bazı unsurların şifa amaçlı kullanılmasına dayanmıştır. Bu işlemler ve kavramlar genellikle, çeşitlilik gösteren farklı temellerde, ‘büyü’ ile ilişkilendirilmişti. Cansız nesnelerin de ruhları olduğuna inanılan animizm, ruh kavramına odaklanan ve tanrı veya ata ruhları gibi kavramlara dayanan spiritüliast (ruhçu) yaklaşımlar, belirli bireylerin değişik mistik güçlerle donanarak şifacı rolünü üstlendiği şamanizm gibi gelenekler bu tip ilişkilerin en sık rastlanan örneklerindendir. Bununla birlikte bu tip gelenekler ayrı ayrı değil, bir bütün halinde, ve sırf tıbbî bir anlamda değil, tıbbı da içine alan çok geniş bir inanç-kültür-gelenek bağlamında topluluklarda yer alabilmekteydi.
Her ne kadar ter toplumda tıp veya tıbbî gelenekler ortaya çıkmış olsa da, sistematik bir biçimde gelişim gösteren ve bir ‘meslek’ olmaya doğru gelişen tıp Mısır, Hindistan, Çin, Yunanistan ve İran başta olmak üzere farklı bölgelerde ortaya çıkmıştır. Tıbba bakış, tıbbın uygulanışı ve tıbbın üzerine oturtulduğu kavramsal yapı her bölgede yoğun farklılıklar göstermektedir. Bazı bölgelerde binlerce yıldır uygulanan tıp sistemleri bugün hâlâ biyotıbbın yanında kendine yer edinmektedir. Bugünün en yaygın tıbbî sistemi olan modern (biyo)tıp büyük oranda 18. yüzyılın sonlarında Avrupa bazlı olarak gelişmiştir. 1900’lerin başında kliniksel tıbbın gelişiminin odağını oluşturan ülkeler Birleşik Krallık ve Amerika Birleşik Devletleri olmuştur.
Yakın zamanda ikinci bir değişim ve gelişim evresinden geçen modern tıp, bugün sıklıkla kanıt-bazlı tıp (evidence-based medicine) olarak anılan akımla birlikte bilimsel metodu ve küresel bilgi bilimini kullanarak belirli bir konu hakkındaki tüm kanıtı toparlayıp bundan standart protokollerin geliştirilmesi önem kazanmıştır. Bu bağlamda özelikle meta-analiz (meta-analysis) ve rasgele kontrollü deneyler (random controlled trial) önemlidir. Bununla birlikte, kanıt-bazlı tıbba da eleştiriler gelmiş özellikle kullandığı metotların çeşitli sınırlamaları ve olası kavramsal hataları öne sürülmüştür; örneğin bir meta-analizde sadece yayımlanmış makalelerin ‘kanıt’ olarak masaya yatırılacağı böylece negatif sonuçlar elde edilmiş, yani başarısızlığa uğramış, fakat doğru bir sonuca ulaşabilmek için önem taşıyabilecek yayımlanmamış makalelerin ‘kanıt’ içerisinde yer almamasının yaratacağı sistematik hatalar gibi.
Genetik ve moleküler biyolojideki gelişmeler sosyal açıdan tıpta farklı bir bakış açısının ve farklı akımların oluşmasını sağlarken, meslekî olarak da tıpta farklı etkileşimlere yol açmıştır.
(Bkz: Tıp Bilimi ve Hekimlik Tarihi)

Tıp Mesleği (Hekimlik)
Eski kullanımlarıyla Tabip, Hekim, şimdiki kullanımıyla "Doktor"luk insanı en doğru şekilde anlayarak, ona en zararsızca "yararlı" olmayı hedefleyen bir meslektir. Doktor, bireye kendinden sonra en yakın olan, sırları bilen ve koruyan yeminli kişidir. Doktor hastalarının sağlığına kavuşması için ne gerekiyorsa yapar. (Bkz. Hipokrat Yemini)

Tıp Dalları
İçinde birçok farklı disiplini barındırmasının yanı sıra, tıbbın meslekî uygulanışı sırasında birçok farklı disiplinden profesyoneller birlikte çalışırlar; hemşireler, eczacılar, fizyoterapistler, diyetisyenler gibi. Bunun dışında her ne kadar ayrı birer meslek olsalar da diş hekimliği (veya bir başka deyişle dişçilik) ve psikoloji de tıbbî birer alan olarak ele alınır.
Aşağıdaki listelerde tıp mesleği içindeki, interdisipliner veya tıbbî alan içerisinde sayılan bazı dallar yer almaktadır. Bu listede tüm disiplinler ve dallar yer almadığı gibi, belirli disiplin ve dalların kendi içlerinde barındırdıkları alt-dallar da yer almamaktadır. Ayrıca her ülkede ve modern tıbbın yerel geleneklerinde (örneğin millî tıp geleneklerinde) dallar arası ayrışma büyük farklılıklar gösterebilir.

Diyagnostik Dallar
  • Klinik laboratuar
  • Patoloji
  • Radyoloji
Klinik Disiplinler
  • Pratisyen Hekimlik
  • Aile hekimliği
  • Anesteziyoloji
    • Algoloji
    • Reanimasyon
  • Dermatoloji
  • Acil servis hekimliği
  • Dahiliye yani iç hastalıkları
    • Geriatri
    • Kardiyoloji
    • Endokrinoloji
    • Gastroenteroloji
    • Hematoloji
    • Enfeksiyon hastalıkları (İntaniye)
    • Nefroloji
    • Onkoloji
    • Göğüs Hastalıkları (Pulmonoloji)
    • Romatoloji
    • İmmunoloji
  • Nöroloji
  • Nöroşirurji (Beyin Cerrahisi)
  • Obstetri (doğum bilimi) ve jinekoloji (kadın doğum uzmanlığı)
  • Çocuk Sağlığı (Pediyatri)
  • Çocuk Cerrahisi
  • Fizik tedavi ve rehabilitasyon
  • Koruyucu hekimlik veya koruyucu tıp
  • Psikiyatri
  • Cerrahi
  • Radyasyon Onkolojisi
  • Ortopedi
İnterdisipliner Alanlar ve Dallar
  • Tıp Etiği
  • Biyomedikal mühendislik
  • Klinik farmakoloji
  • Epidemiyoloji
  • Evrimsel tıp
  • Adli tıp
  • Halk Sağlığı
  • Medikal enformatik, tıbbî bilgisayar bilimi
  • Nozoloji
  • Farmakogenomik
  • Spor hekimliği
  • Sosyal Tıp
Tıbbi Araştırmalar ve Tıp Eğitimi ile ilgili Dallar
  • Fizyoloji
  • Anatomi
  • Biyokimya
  • Biyofizik
  • Tıp Eğitimi
  • Tıbbi Biyoloji
  • Tıp Tarihi


Safi 15 Ağustos 2015 19:16

TIP a.
1. Hastalıkları, yaraları ve sakatlıkları önlemek, iyileştirmek ve yatıştırmak için başvurulan her türlü teknik bilgi ve yöntemin tümü. (Eşanl. HEKİMLİK, TABA BET.) [Bk. ansıkl. böl.]
2. Hekimin mesleği.
3. Tıp fakültesi.
4. Tıp öğrenimi, tıp mesleğine girecek olanlara tıp fakültelerinde verilen öğrenim. (Bk. ansıkl. böl)

—isi. Tıbbı nebevi. Hz. Muhammet'in sağlık konularına ilişkin söz ve uygulamaları. (Bk. ansıkl. böl.)

—ANSİKL. Mezopotamya’da tıp, görgüye bağlı, geniş farmakolojik bilgiye dayanıyordu, ama hastalığı, işlenmiş bir günahın cezası sayıyordu Mısır tıbbı (özellik le Ebers Smith papirüsünden elde edilen bilgilere göre) mumyalamadaki ileri tekniğine karşın, anatomi konusunda çok basit bilgilere sahip görünmektedir. Bunların ikisi de aşırı derecede büyücülüğe ve dine dayalı idi. İbrani tıbbı, Tevrat ve Talmud'ta ilk yasal sağlık kurallarını (dezenfeksiyon-koruma) ortaya atmıştır. Çin tıbbı, biri olumlu (yang) biri olumsuz (yin) iki temel kavrama dayalıydı; akupunktur ve fıtoterapi gibi doğal yöntemlerle doğal ve koruyucu bir tedavi salık veriyordu Hindistan'da da, Vedalar’ın tümünde oldukça belirgin tıp bilgilerine rastlanır (Ayurveda, ya da "uzun yaşam bilgisi").
Eski Yunan’da tıp, büyük bir adın egemenliği altındadır: Hıppokrates. Onun öğretisi altmışa yakın ders kitabında toplanmıştır (Hippokrates koleksiyonu). Hippokrates zamanında istanköy tıp okulu, soruşturmaya, klinik bilgilere, insan deontolojisine ve insancıl deontolojiye dayalı bir araştırma protokolü oluşturmuştur. Romalılarda Hippokrates'ten kalma gelenekler sürdürülmüş ve Galenos klinik düşünceyi ve teşhisin bilimsel yöntemle konması gereğini ekleyerek bu öğretiyi geliştirmiştir.
Ortaçağ Avrupa tıbbı, Eski Yunan öğretilerini, arap dilinde yazılı tıbbın aracılığıyla kendisine mal etmiştir. Ama bu tıp gözetim altında tutulmuştur, ilk tıp okulları (Cördoba, Montpellier) bu devrede üne kavuşmuşlardır.
Rönesans, anatominin ve deneysel bilginin geliştiği dönemdir. Vesalius, diseksiyon ile yaptığı incelemelerle anıtsal bir yapıt ortaya koydu. Paracelsus, Frascator, koreyi, cüzamı, çiçeği en ince noktalarına kadar tanımladılar. Ambroise Paröma dern cerrahinin ilk kilometre taşlarını yerleştirdi. Harvey tarafından dolaşımın keşfi, ardından Malpighi, Pecquet, Winslow ve Hunter'in çalışmaları, anatomide yapılan keşiflerin cerrahi sonuçlarını belirledi. Bununla beraber, XVII. yy.'da genel tıp, cerrahinin gerisinde kaldığı için Moliöre' ın alaylarına konu olacaktır. Ote yandan A. van Leeuvvenfıoek mikroskopla incelemeyi başlatarak gelecek yıllarda yapılacak büyük keşiflere zemin hazırladı. XVIII. yy.'da Bichat doku ve organların yapısını tanımlayarak dokubilimin temelini atmış oldu. Jenner çiçek aşısını buldu. Pinel delileri zincirden kurtardı ve ondan sonra bütün deliler hasta sayıldı.
XIX. yy.'ın ilk yarısını Laennec, Trousseau ve Bretonneau'nun çalışmaları belirledi; cerrahlık Corvisart, Dupuytren, Lisfranc, Velpeau'nun gayretleriyle ilerledi; Horace Wells, Morton ve Simpson’un anesteziyi keşfinden sonra tıp ve cerrahi büyük olanaklara kavuştu. XIX. yy.’ın ikinci yarısında, birçok hastalıkların mikroplarla bulaştığını bulan, kuduz aşısını geliştiren, antisepsi ile yaraların ve ameliyatların septik ihtilaflarını önleyen Pasteur'ün çalışmalarıyla tıp ve cerrahi bugünkü çağdaş evreye ulaştı. Loeffler, Roux, Yersin, Ni- colle ve öğrencileri Pasteur'ün buluşlarını sürdürüp geliştirirken, Koch verem basilini buldu. Aynı tarihlerde Charcot çok iyi bir klinik izlenimle ortaya çıkardığı belirtileri sinir sisteminde uygun lezyonlara bağlayarak nörolojiyi tümüyle değiştirdi. Öte yandan Saint-Louis hastanesi deri hastalıklarının tedavisi konusunda uzmanlaştı.
XX. yy.'ın birinci yarısı, fizik, kimya ve biyoloji teknik ve yöntemlerinin gittikçe daha çok kullanılmasına ve bu yolla teşhis, araştırma ve tedavi yöntemlerinin önemli ölçüde genişleyip yayılmasına tanık oldu. Öte yandan tıpta "uzmanlık dalları” ortaya çıktı Nöroloji ve deri hastalıklarından, psikiyatri, oftalmoloji, kulak-burun-boğaz hastalıkları, daha sonra radyoloji, pnöma loji, ftizyoloji, kardiyoloji, içsalgı, romatolojı vh ayrı ayrı uzmanlık dalları haline geldiler.

Hastalıkların tanınması. Enfeksiyon ve asalak hastalıkları. Pasteur ve Koch'un çalışmalarından sonra sırasıyla veba mikrobunu Yersin, tifo mikrobunu Eberth, bel- soğukluğu diplokokunu Neisser, boğmaca kokobasilini Bordet ve Gengou vb. buldular. Virüslerin neden olduğu hastalıklarda etkenlerin saptanması, ileri süzme teknikleriyle yalıtılmaları ve yapısal olarak incelenmeleri elektronik mikroskop sayesinde gerçekleşti.
Asalak hastalıklarında, hastalık nedeni asalağın biyolojisi, yaşam tarzı, taşıyıcıları (böcekler, kemirgenler vb.), arakonak- ları ve etkileyici tedavi yöntemleri araştırma konusu oldu.
Meçnikov tarafından ilk kez keşfedilen bağışıklık mekanizmaları daha sonra Ch. Richet ve Portier'nin anafilaksiyi bulmasına ve C. von Pirquet'nin alerjiyi incelemesine yol açtı.

Organ ve sistem hastalıkları. Claude Bernard'ın fizyoloji alanındaki çalışmaları, içorgan işlevlerinin incelenmesine neden oldu. Sindirim, dolaşım, solunum, salgılar üstüne sayısız çalışmalar yapıldı ve bunların fiziksel mekanizmaları ortaya çıkarıldığı gibi organizmada olup biten biyokimyasal tepkimelerin mekanizmaları da belirlendi. Bu bilgiler, Pavlov ve onu izleyen araştırmacıların büyük bir ustalıkla ortaya çıkardıkları, sinir sisteminin organlar ve işlevleri üzerindeki etkisine ilişkin bilnımlanmış olan (Basedovv, Addison hastalıkları) içsalgı bezi hastalıklarının hemen hemen hepsi incelendi ve mekanizmaları hormonların bulunmasıyla anlaşılabilen. Kan hastalıkları tanımlandı ve birçoğunun nedeni ortaya çıkarıldı. Kan gruplarının Landsteiner tarafından keşfi ve bunların kalıtımla geçiş yollarının belirlenmesi, sayısız patolojik durumu açıklığa kavuşturdu, özellikle kan nakillerinin büyük çapta artmasını kolaylaştırdı. Boşluklu organlar, endoskop aracılığıyla doğrudan doğruya doğal yoldan gözle görülerek incelenir oldu. Bazı organların yaydığı elektrik akımlarının incelenmesi, elektrokardiyografi, elektroansefalografi, elektromiyelografi gibi dikkate değer teşhis araçlannın gelişmesine yol açtı. Radyoloji, X ışınlarına karşı saydamsızlığı komşu dokularınkinden de ğişik olan organların biçimlerini inceleme olanağı sağladı. Ondan sonra, kontrast maddelerin kullanımı, hemen hemen bütün organların radyoskopi ya da radyografi ile araştırılması olanağını verdi. Ska- ner (tomodansitometre) radyolojik teşhiste büyük bir ilerleme sağladı.

Hastalıkların tedavisi. XIX. yy.'ın sonu ve XX. yy., anestezinin keşfiyle ve Pasteur' ün keşiflerinin ürünü olan asepsi kurallarının uygulanmasıyla cerrahide büyük ilerlemelere tanık oldu. Açık kalp ameliyatları günlük girişimler haline geldi. Pasteur' ün buluşu, mikroplara karşı çok etkili ve organizmaca daha kolay dayanılır ilaçların bulunmasıyla başarının doruğuna ulaştı. Birinci Dünya savaşı’ndan önce frengiye karşı arsenobenzenler kullanılırken, savaştan sonra bizmut tuzları devreye girdi, iki dünya savaşı arasında sülfa- mitler ortaya çıktı, ikinci Dünya savaşı sonunda da mantarlardan elde edilen antibiyotikler (penisilin) uygulama alanına girdi. O tarihten sonra antibiyotiklerin sayısı hızla arttı ve hemen hemen tüm mikropları kapsar hale geldi.
Ensülinli, sonra hipoglisemiyan maddelerle diyabet tedavisi yüz binlerce diyabetliye normal bir yaşam sürme olanağı sağladı; salgı bezi yetersizliklerinin doğal ya da sentetik hormonlarla tedavisiyle byı tip ikame ilaçlarının pek çok örneği ortaya çıktı. Bu hormonlar, bazı niteiiKierinden ötürü, kendilerinden beklenen ilk rolün dışında başka amaçlı tedavilerde de kullanılır oldu. Örneğin, kortizon türevleri iltihap giderici etkileri için romatizmalarda, astımda ve bazı kan hastalıklarında vb. kullanılmaktadır. Urlara karşı kemoterapinin ilerlemesi, radyoterapinin gelişmesi, rad yoaktif izotopların değer kazanması birçok kanserlerin iyileştirilebilmesine olanak sağladı.
ikinci Dünya savaşı'ndan sonra, psikiyatri ve tüm tıp, birçok akut ve süreğen duruma karşı koyacak psikotrop maddelerle donatıldı. Zamanla deliliğe dönüşebilen ve sıkıntılı durumların, belirtileri ortadan kaldırılarak kişilerin etkin, normal sosyal yaşantıya dönüşü sağlanabildi.

tip öğrenimi. Birçok ülkede olduğu gibi Türkiye'de de 6 yıllık tıp öğreniminin 1. yılı genel temel bilimlerin biyoloji, fizik, hücre kimyası gibi dallarına, istatistik, tıbbi psikoloji, tıp tarihi ve deontoloji derslerine ayrılmıştır. 2. ve 3. yıllarda teorik ve pratik olarak temel tıp bilimleri (2. yıl anatomi, fizyoloji, biyofizik, biyokimya, histoloji -embriyoloji) okutulur. 3. yıl mikrobiyoloji, parazitoloji ve patolojinin yanı sıra klinik derslerine başlanır, kliniklerde hasta başında uygulamalı dersler yapılır. 4. ve 5. sınıflar, klinikli anabilim dallarında ders ve uygulamaların, seminerlerin yoğun olarak yapıldığı dönemdir, tüm anabilim dallarında belli bir süre bulunularak uygulanır (küçük gruplar halinde). 6. sınıf tüm ders devamlarını ve sınavlarını vermiş olan öğrencilerin kliniklerde sorumlu olarak çalıştığı stajyerlik dönemidir. Bu dönemde artık sınav yoktur, öğrencinin başarı durumu sorumlu öğretim üyesi tarafından de- kanlıöa bildirilir. Bu dönemde 4 ana klinik zorunlu staj ve küçük branşlarda da seçmeli olarak staj yapılır. Diplomasını alan öğrenci 2 yıllık mecburi hizmet görevine adaydır. Sağlık bakanlığı kura çekimi ile adayın gideceği bölgeyi belirler, iki yıllık çalışma sonrasında doktor pratisyen olarak serbest ya da bir kurumda çalışabileceği gibi SSYB'nın açtığı merkezi uzmanlık sınavına (TUS: tıpta uzmanlık sınavı) katılarak uzmanlık öğrenimi için aday da olabilir Uzmanlık öğreniminin sonunda yeniden 2 yıl uzman olarak mecburi hizmeti vardır.

—isi. Hz. Muhammet, din konularının dışında öteki tüm toplumsal konular gibi ümmetinin sağlık sorunlarıyla da yakından ilgilendi. İslam dünyasında başta en güvenilir hadis kaynakları olan Buhari ve Müslim'in yapıtları olmak üzere, bütün hadis yapıtlarında "kitab üt-tıbb" ya da "et -Tibb ün-nebevi" başlıklarıyla Hz. Muhammet’in sağlık sorunlarına ilişkin söz ve uygulamalarını içeren özel bölümler ayrıldı; daha sonraları da genellikle et-Tıbb ün nebevi adını taşıyan çok sayıda kitap yazıldı.
Hz. Muhammet'in tıp konusundaki hadisleri genellikle “koruyucu hekimlik” ve “tedavi yöntemleri"ne ilişkindir. Hz. Muhammet, ilke olarak beden ve ruh sağlığını insanlar için en büyük nimet sayar Bir hadisinde “Allah dünyada insanlara doğru bilgi (yakin) ve sağlıktan daha değerli bir şey vermemiştir” der; başka bir hadisinde de İnsanların çoğunlukla iki nimetin, sağlık ve boş zamanın değerini yeterince bilemediklerinden yakınır. Hz. Muhammet, koruyucu hekimlik alanında en büyük ağırlığı temizliğe verir ve bu konuda çevresindekileri sabırla eğitirdi. “Temizlik imanın yarısıdır", aptes ve gusül sürekli yerine getirilmesi gereken ve ibadet sayılan temizlik uygulamalarıdır şeklindeki görüşler de Hz. Muhammet’indir. Bundan başka Hz. Peygamber’in diş fırçalama, tırnak kesme, el ve ayakları sık sık yıkama; cinsel organlar, koltuk altları, saç, sakal gibi çabuk kirlenen yerleri temizlemenin önemine ilişkin hadisleri tıbb-ı nebevide önemli bir yer tutar. Ayrıca dengesiz beslenme ve uyuma, şişmanlık ve zayıflık, akraba evliliği, tembellik ve hareketsizlik, içki, kumar, üzüntü, hırs, öfke gibi beden ve ruh sağlığı açısından sakıncalı olan konulara ilişkin birçok hadis vardır.
Hz. Muhammet tedavi konusuna da büyük önem verirdi. Bütün güvenilir kaynaklarda yer alan bir hadisinde "Allah, ilacını vermediği hiçbir hastalık yaratmamıştır" denilir ve mutlaka tedavi olunması gerektiği belirtilir. Hz, Peygamber, dönemin koşulları ve kendi deneyimleri ölçüsünde bazı hastalıklar için tedavi yöntemleri de önerir. Çeşitli hadislerde bal şerbeti, çö- reotu, kan aldırma, mikroplu yarayı dağlama, perhiz gibi ilaç ve uygulamaların şifalı olduğu açıklanır; ayrıca yanlış ilaç ya da tedavi konusunda uyarılara da yer verilir,
Hz. Muhammet, bazı sure ya da ayetleri okuyarak Tanrı 'dan şifa dilemenin psikolojik bakımdan tedavi için yararlı olacağını kabul etmekle birlikte muska, büyü, efsun gibi batıl uygulamaları kesinlikle yasaklar.
İslam peygamberinin tıp sorunlarıyla böylesine yakından ilgilenmesi, İslam dünyasında tıp biliminin en erken başlayan deneysel bilimler arasında yer almasında etkili olmuş; bundan başka tıbb ı nebevi adıyla özel bir yazım alanının doğmasını sağlamıştır. Bu adla kitap yazmış bilginlerden bazıları şunlardır: Ali bin Musa Kâzım (öl. 818), Abdülmelik bin Habip el-Endülusi (öl. 853), Ebubekir bin es-Sünni (öl. 974), Ebu Nuaym el-lsfahani (öl. 1039), Ebu Cafer el-Müstağfiri (öl. 1041), el-Hamidi (öl. 1095), Ebdullah el-işbili (öl. 1185), el -Bağdadi (öl. 1227), Ziyaettin el-Makdisi (öl. 1245), Şemsettin el-Bali (öl. 1309), ib- ni Tarhan (öl. 1320), ibni Cemaa (öl. 1333), ez-Zehebi (öl. 1347), es-Süyuti (öl 1505).

Tip derneği (Türk), İstanbul'da 1856'da kurulan tıp derneği. Derneğin kuruluş çalışmaları 1854’te başladı, ilkin adı Dersa- adet cemiyeti tıbbiyesi olarak düşünüldü. Derneğin kuruluş çalışmalarının başlamasından iki yıl sonra, transız elçiliği hâkimi Dr. Fauvel, tıbbiye hocalarından Karato- dori Efendi ve Serviçen Efendi kurucu üyeler arasında ypr aldı; bu grup Abdül- mecit’e başvurarak kuruluş izni ve padişahtan himaye istedi, istekleri kabul edildi, derneğe padişah himayesinde olduğundan Cemiyeti tıbbiyei şahane adı ve ayda 50 osmanlı lirası verileli. Yazışma dili fransızca olan dernek, Gazette Medicale d'Orient adlı bir gazete çıkardı. 1918'de yazışma dili türkçe oldu, 1968'de Nişantaşı’ndaki kendi binasına taşındı. 1973’te “cemiyet" adının kaldırılmasıyla Türk tıp derneği adını aldı.
tıp fakültesi, tıp öğretimi yapan üniversite birimlerine verilen ad.
Türkiye’de tıp fakültelerinin başlangıcını OsmanlI imparatorluğu döneminde açılan Cerrahhanei amire ve Tıphanei amire oluşturur (14 mart 1827). Daha sonra bu iki kuruluş birleştirilerek Mektebi tıbbiyei şahane (Askeri tıbbiye) adını aldı (1839). 1892'de Haydarpaşa'da yapımına başlanan bina, 1903'te Askeri tıbbiye olarak açıldı. 1908'de binanın üst katı klinik haline getirildi. 1909'da Darülfünun tıp mektebi de Haydarpaşa'ya taşındı. Askeri ve sivil tıbbiyeler birleştirilerek okula Tıp fakültesi adı verildi. Müderrisler meclisi (Profesörler kurulu) fakültenin son iki sınıfının öğretimini İstanbul yakasındaki üç büyük hastanede sürdürmesini kararlaştırdı (1924). Bu karar üzerine öğrenciler Haseki, Cerrahpaşa ve Gureba hastanelerine dağıtıldılar. Bir sömestr sonunda öğrenim yeniden Haydarpaşa'da sürdürülmeye başlandı. 1933'teki üniversite reformunda Darülfünun kaldırılıp İstanbul Üniversitesi oluşturulunca İstanbul Tıp fakültesi yeniden kuruldu. Bazı enstitü ve kürsüler Beyazıt’taki merkez binasına, klinikler çeşitli hastanelere yerleştirildi.
1945’te Ankara'da ikinci bir tıp fakültesi kuruldu. Fakülte Ankara Gülhane askeri doktor tatbikat okculu'nda etkinliğe geçti. Ankara Tıp fakültesi'nin yapısı içine Gulhane'den 1. ve 2. iç hastalıkları, 1. cerrahi, intaniye kadın-doğum, nöropsikiyatri, ortopedi, üroloji, göz, fizik tedavi, nöroloji, anatomi; Numune hastanesi'nden de 2. cerrahi, çocuk ve daha sonra da kulak-burun-boğaz, nöroloji, adli tıp klinik ve enstitüleri alındı. FKB (fizik-kimya-biyoloji) eğitiminde Fen fakültesi, Gazi eğitim enstitüsü ve Ziraat enstitüsü (sonradan Ziraat fakültesi) olanaklarından yararlanıldı. Ankara Üniversitesi kurulduğunda (1946) fakülte, bu üniversite bünyesinde yer aldı.
İstanbul ve Ankara tıp fakültelerini İzmir Tıp fakültesi (1955), Hacettepe Tip fakültesi (1963), Erzurum Atatürk üniversitesi tıp fakültesi (1966), Cerrahpaşa tıp fakültesi (1967) ve Diyarbakır Tıp fakültesi'nin (1967) kuruluşları izledi. Türkiye'deki tıp fakültelerinin sayısı 1968'de 7 iken 1970'ten sonra, özellikle Cumhuriyet’in 50. yıldönümü dolayısıyla açılan yeni tıp fakültelerinin etkinliğe geçmesiyle 1974'te 16'yı buldu. Yükseköğretim kurumlarının örgütlenmesine ilişkin 28 mart 1983 tarih ve 2809 sayılı yasayla yapılan düzenleme sonunda tıp fakültelerinin sayısı 22'ye çıktı. 1993 te bu sayı 23'e ulaştı.
Türkiye’nin yeni hekim gereksinimi, bu alanda deneyimli uzman kişilerin belirttiklerine göre yıllık 2 000 - 2 500 dolayındadır. Tıp fakülterinden ise her yıl 5 000 - 6 000 hekim mezun olmaktadır.
Türkiye’deki tıp fakültelerinde klasik tıp öğretiminin yanı sıra, ilk kez 1963'te Hacettepe üniversitesi tıp fakültesi'nde değişik bir öğretim sistemi uygulanmaya başladı “integre sistem" adı verilen bu öğretim sisteminin başlıca özelliği, I. dönem, II. dönem ve III. dönemde derslerin anabilim dallarına göre değil, konulara göre verilmesidir. Bu eğitim düzeyinde belirli bir konu, örneğin "dolaşım sistemi" ele alınmakta ve bu konuya ait anatomi, fizyoloji, biyokimya gibi temel tıp bilimleri, birbirleriyle ilgili ve belirli bir düzen içerisinde verilmektedir. Bütün dersler ve laboratuvar çalışmaları konular açısından birbirleriyle ilgili ve bağlantılıdır.
Türkiye'deki tıp fakültelerinde öğrenim süresi 6 yıldır. Öğretim dili İngilizce olan tıp fakültelerinde öğrenciler bir yıl süreli hazırlık sınıfına alınırlar (hazırlık sınıfı 6 yıllık öğretim süresine dahil değildir).
Tip fakültelerinde verilen diplomalar şunlardır:
1. temel tıp bilimleri önlisans diploması;
2. temel tıp bilimleri lisans diploması;
3. klinik bilimleri yüksek lisans diploması;
4. tıp doktorluğu diploması.

tıp tarihi kurumu (Türk), İstanbul'da ocak 1940 tarihinde, tıp tarihinin esaslarını tanıtmak, tıp tarihi ile ilgili araştırmalar, geziler ve bilimsel toplantılar yapmak ve yayın etkinliklerinde bulunmak üzere kuruldu. Akil Muhtar özden, B. Ömer Akalın, Fuat Kâmil Beksan, H. Hakkı Uzel, Feridun Nafl Uzluk ve Metine Hanım (ilger), kurucu üyeleri arasındaydı. Bugün (1989) Ekrem Kadri Unat başkanlığında etkinliklerini sürdürmektedir. 1988'deki ilk Türk tıp tarihi kongresi, kurumca düzenlenmiştir. Yayın etkinlikleri arasında Dünyada ve Türkiye'de 1850 yılından sonra tıp dallarındaki ilerlemelerin tarihi (1988) adlı kitap, konusunda tek ve en güvenili kaynak olması bakımından önemlidir.
tıp tarihi mOzaal (İstanbul), İstanbul Üniversitesi İstanbul Tip fakültesi deontoloji ana bilim dalı ve tıp tarihi bilim dalı bünyesinde kurulan müze (1933); günümüzde Ord. Prof. A. Süheyl Ünver ve Prof. Dr. Bedii N. Şehsuvaroğlu tıp tarihi müzesi adını aldı. Ayrıca Cerrahpaşa tıp fakültesi’nde de bir tıp tarihi müzesi açılmıştır (1985). Bu müzelerde Yıldız porselen fabrikası’nda, Hamidiye Etfal hastanesi için yaptırılmış ilaç kapları, geçmiş dönemlerde kullanılmış cerrah aletleri, tıpla ilgili fermanlar, nizamlar, diplomalar ve hekim madalyaları vb. sergilenmektedir.

Kaynak: Büyük Larousse



Saat: 20:33

©2005 - 2024, MsXLabs - MaviKaranlık