1 ek okulöncesi eğitimçocuğun ilk aylarından ilkokul çağına değin süren eğitim. İlgili kurumsal düzenlemeler gibi ilkokula başlama yaşı da ülkeden ülkeye değişiklik gösterir. Bu tür kurumlar Türkiye’de yuva, anaokulu ve kreş gibi adlarla anılır: Bazı ülkelerde (örn. ABD) okulöncesi eğitimin ikinci aşaması (genellikle 3-6 ya da 4-6 yaş arası) ilköğretimin parçası sayılırken, bazısında (örn. Almanya) ilkokul çağına gelmekle birlikte yeterince olgunlaşmamış çocuklar için bir ara aşamayla (Schulkindergarten) yer verilir. TarihiÇağdaş okulöncesi eğitimde ilk girişimlerden biri Johann Friedrich Oberlin’in ana babalan tarlada çalışan küçük çocukların bakım ve eğitimi için 1767’de açtığı salle d’asile (Fransızcada “sığınma evi”) oldu. Avrupa’nın çeşitli yerlerinde benzerleri açılan bu kurumlar Fransa’da 1833’te devlet destekli ulusal eğitim sistemi kapsamına alındı; daha sonra da resmen ecole maternelle (anaokulu) adını aldı. Robert Owen’ın 1816’da New Lanark’ta (İskoçya) kurduğu Karakter Oluşumu Enstitüsü 1,5-10 yaş arasındaki yaklaşık 100 işçi çocuğuna hizmet veriyordu. 2-5 yaş grubu için ayn sınıflar düşünülmüştü. Bu enstitünün yöneticisi James Buchanan 1818’de Londra’nın ilk anaokulunu (1-6 yaş) açtı ve New Lanark’ta geliştirdiği yöntemleri uyguladı. Buchanan’ın okulunu örnek alan eğitimcilerden Samuel Wilderspin okulöncesi eğitim konusunda ilk monografilerden bazısını yazdı. Wilderspin’in çok okunan bu yazılarından birinin İtalyanca çevirisinden etkilenen Katolik din adamı Ferrante Aporti 1829’da Cremona’da İtalya’nın ilk anaokulunu kurdu ve ahlaki, zihinsel ve fiziksel eğitimi birleştirmeyi amaçlayan bir program geliştirdi. Almanya’da 1837’de Kındergarten adıyla ilk anaokulunu kuran Friedrich Froebel aynı zamanda çocukluk döneminin başlangıç evresine ilişkin ilk sistematik pedagoji kuramını geliştirdi. Çocuk eğitiminde oyun ve etkin katılımın önemini vurgulayarak “armağan” adını verdiği bir dizi oyuncak ve öğrenme aracı tasarladı. Onun ölümünü (1852) izleyen 25 yıl içinde Avusturya, Belçika, Kanada, Almanya, Macaristan, Japonya, Hollanda, İsviçre, ve ABD’nin başlıca kentlerinde Kindergarten’lar açıldı. 1892’de İtalya’da Rosa ve Carolina Agazzi adlı iki kız kardeş Aporti’nin anaokulu ile Froebel’in Kindergarten anlayışını birleştirerek İtalyan anaokulunun (scuola materna) ilk örneğini oluşturdular. Çocukların kendi eğitim araçlannı bulma etkinliğine katıldığı bu okulda günlük yaşamda kullanılanların yanı sıra Froebel’in simgesel nesnelerinden de yararlanılıyordu. Okulöncesi eğitimde kendi adıyla anılan bir sistem geliştiren Maria Montessori de çocuğun kendi kendini yönlendirmesine ve bireysel inisiyatif kullanmasına büyük önem verdi. Bu sistemde öğretmen özel “eğitici aygıtları” sağlayıp ne yapılacağını gösterdikten sonra çekilerek çocuğu eğitim araçlarıyla baş başa bırakıyordu. Çocuklar genellikle yalnız çalışmakla birlikte grup etkinliklerine de yer veriliyordu. Montessori gibi bir tıp doktoru olan Ovide Decroly ise Belçika’da öncü çalışmalarda bulundu, ama ondan farklı olarak çocukların grup halinde Okuma Şigenobu 160 çalışmasını temel aldı ve eğitimde Agazzi kardeşler gibi günlük yaşamda kullanılan nesnelerden yararlandı. İngiltere’de Grace Owen ve Margaret McMillan küçük çocukların sağlık ve çevre koşullarının iyileştirilmesi hareketine öncülük ettiler. Owen her konut bölgesi için bir anaokulu isterken McMillan da anaokullarına öğretmen yetiştirilmesi için üç yıllık bir kurs programı hazırladı. Owen’ın yönetiminde Manchester’da, McMillan’ın yönetiminde Deptford’da ve ayrıca Londra’da açılan merkezlerde yetişen anaokulu öğretmenleri İngiliz Uluslar Topluluğu’nun her yanında, ABD’de de ilk anaokullannda görev aldı. 20. yüzyılın ilk 10 yılında “kolektif” denebilecek bir yetiştirme biçiminin başlangıcına tanık olundu. Filistin’e yerleşen Yahudilerin kurduğu kibutzlarda çalışan annelerin çocukları için de yuvalar oluşturuldu. Günümüzdeki biçimiyle bu sistemde kibutzda ki bütün çocukların bir yaşma değin kaldığı ve annelerin emzirmek için geldiği bebek-evleri, 1-3 (ya da 1-4) yaş grubu için çocukevleri ve 7 yaşa kadar çocuklar için anaokulları vardır. 1-3 yaşındaki çocuklar günde birkaç saat kendi evlerine gönderilir. Anaokulu ise çocuğu ilkokula hazırlamayı amaçlar. Kolektif okulöncesi eğitimin bir başka türünü oluşturan eski Sovyet cumhuriyetlerindeki kreşler («detskiye sady) ve Kindergarten’ler (yasli) 1919’da kuruldu. Bu kurumların oluşmasında N. K. Krupskaya’nın da katkıları oldu. SSCB’nin dağıldığı dönemde 2 aylık-3 yaş arası çocukların, ailelerinin isteğine bağlı olarak alındığı kreşler Sağlık Bakanlığı’na bağlıydı. Eğitim Bakanlığı’na bağlı Kinder gar teri' lerse 3-7 yaş grubundaki çocukları kabul ediyordu. Türkiye’de ilk anaokulları ve anasınıfları uygulaması Tedrisat-ı İptidaiye Kanun-ı Muvakkatı’na (1913) bağlı Ana Mektepler Nizamnamesi’yle (1915) başladı. Gene 1915’te okulöncesi eğitim kurumlarına öğretmen yetiştirmek için İstanbul’da bir okul açıldı. 1919’da kapanan bu okul Cumhu- riyet’in ilanından sonra Ankara’da yeniden açıldı (1927). 1952 ve 1954’te yayımlanan yönetmeliklerde okulöncesi eğitimin önemi vurgulandıysa da bu tür kurumların yaygınlaşması sağlanamadı. 1961 tarihli ve 222 sayılı İlköğretim ve Eğitim Kanunu’nda okulöncesi eğitimin isteğe bağlı olduğu belirtildi. 1973’te yürürlüğe giren Milli Eğitim Temel Kanunu’nda ise okulöncesi eğitim kurumlannın bağımsız anaokulları olarak kurulabileceği, ayrıca anasınıflar olarak ya da ilgili öbür eğitim kurumlarına bağlı uygulama sınıfları olarak açılabileceği öngörüldü. Son yıllarda özellikle büyük kentlerde yaygınlaşan okulöncesi eğitim kurumlarından 3-6 yaş grubu için olanlar anaokulu adıyla illerdeki Milli Eğitim Müdürlüğü’ne bağlıdır. 0-3 yaş grubu için açılan çocukevlerinin denetiminden ise Sağlık ve Sosyal Hizmetler Müdürlüğü sorumludur. Yuva ve kreş olarak da adlandırılan bu kurumlar özel olarak ya da kamu kuruluşlarınca işletilmektedir. Çocuk Esirgeme Kurumu yuvalan ile yetiştirme yurtları da 0-6 yaş arası çocuklar için okulöncesi eğitim hizmeti verir. 1990-91 öğretim yılında 171 anaokulu ile 3.454 anasmıfında toplam 113.388 öğrenci okulöncesi eğitim görmekteydi. Çağdaş kuramlarAnaokullarının ve öbür okulöncesi eğitim kurumlarının 20. yüzyılda yaygınlaşması çeşitli nedenlere bağlanabilir. Bunlardan birincisi psikoloji, tıp, psikiyatri ve eğitim alanlarındaki uygulamalar sonucunda çocukluğun ilk dönemiyle bilimsel açıdan ilgilenilmeye başlamasıdır, ikinci bir gelişme çocuk bakımı ve anne baba eğitiminin öneminin kavranmasıdır. Çalışan annelerin çocuklan için daha önce kurulmuş bulunan kreş ve anaokullarının eğitim programlarını iyileştirme çabaları da bu gelişmeye katkıda bulunmuştur. Okulöncesi eğitime ilişkin çeşitli çağdaş yaklaşımlardan söz edilebilir. Bunlardan bilinçsiz güdülere, libido gelişiminin ilk aşamalarına, kişiliğin temel öğeleri olarak ilkel benlik, benlik ve üst benlik kavramlarına yer veren psikanaliz kuramı Anna Freud ve izleyicileri tarafından okulöncesi eğitime uygulanmıştır. Anna Freud’un öğrencisi olan psikanalist Erik Erikson 1950’lerde çocuğun gelişiminde birbirini izleyen sekiz evre belirlemiş, her evrenin kendine özgü bunalımları olduğunu ileri sürmüştür. Bu bunalımlar güven-güvensizlik, özerklik-utanma ve kuşku, inisiyatif-suçluluk gibi iç çatışmalardan kaynaklanır. Normal gelişme bu aşamalardan geçilerek bunalımların atlatılmasıyla sağlanır. Bunalımların başarıyla atlatılması ise yalnızca çocuğun kendine değil içinde bulunduğu toplumsal ortama da bağlıdır. Bu nedenle okulöncesi eğitimde öğretmenlerin titizlikle yetiştirilmesi büyük önem taşır. Okulöncesi eğitime önemli bir katkı da Jean Piaget ve izleyicilerinin geliştirdikleri gelişme psikolojisidir. Bu yaklaşıma göre çocuklar oldukça düzenli bir sıra izleyen zihinsel gelişim basamaklarından geçer. Bunların ilk ikisini oluşturan duyusal-devimsel zekâ (0-2 yaş) ile önişlemsel ya da temsili zekâ (2-7 yaş) basamakları çocukluğun ilk dönemine bağlanır. Duyusal-devimsel zekâ evresinde çocuk bir yandan dış dünyadaki nesne ve olayları kavrayabilmek için kaslarıyla duyu organlarını kullanmasını öğrenirken bir yandan da konuşma dili biçimlenmeye başlar. Görüp dokunamadığı bazı nesnelerin var olduğunu anlamaya, nesneler için sözcük ya da jest kullanmaya (simgeleştirmeye) başlar. Önişlemsel evrede çocuğun dilinde en hızlı gelişme gerçekleşir. Çocuk hem dış dünyadaki nesneleri, hem de duygularını sözcükler ya da başka simgelerle dile getirir. Simetri duygusu edinmeye, sınama yanılma yoluyla çevreye uyum sağlamaya, sezgileri aracılığıyla nesneleri kullanmaya başlar. Piaget çocuklukta bilişsel öğrenme süreci ile kavram oluşumunun önemini ortaya koymuş, öğrenmede çevresel koşulların etkisini vurgulamıştır. Son yıllarda beslenme bozukluklarının da çocuk gelişiminde önemli rol oynadığı anlaşılmıştır. Çeşitli ülkelerden elde edilen veriler özellikle 0-1 yaş arasında kötü beslenmenin (daha çok da protein ve demir eksikliğinin) zihinsel özürlülüğe yol açabileceğini göstermektedir. Bazı araştırmalar beslenme bozukluğunun beyinde kalıcı etkiler yarattığını, bazıları da erken yaşlardaki beslenme bozukluğunun yol açtığı ruhsal değişikliklerin ileri yaşlarda da sürebileceğini ortaya koymaktadır. kaynak: Ana Britannica |
Okul Öncesi Eğitim Halen uygulanmakta olan Okul Öncesi Eğitim Programları, 1994-1995 eğitim öğretim yılında denenip geliştirilmek üzere uygulamaya konulmuştur. Yapılan araştırmalar ve uygulamalardan alınan geri bildirimler, öğretmenlerin bu programları uygularken konu öğretimine önem verip, hedeflere ve kazanılması beklenen davranışlara yeterince odaklanamadıklarını göstermiştir. Bu nedenle programların geliştirilmesi gereksinimi ortaya çıkmıştır. Geliştirme çalışmaları sırasında 0-36 aylık çocuklara yönelik Kreş Programı aynen bırakılmış, Anaokulu ve Anasınıfı Programları “36-72 Aylık Çocuklar İçin Okul Öncesi Eğitim Programı” olarak yeniden düzenlenmiştir. Bu programın hazırlanmasında çağdaş program geliştirme yaklaşımları ve günümüzde kabul gören psikoloji kuramları dikkate alınmıştır. Öğretmenlerin daha önceki deneyimleri göz önünde bulundurulmuştur. Ayrıca çocukların insan haklarına, demokrasiye ve farklı kültürlere duyarlılık kazanmaları da amaç olarak benimsenmiştir. Tüm programlarda olduğu gibi denenmek ve geliştirilmek üzere hazırlanan bu programın, ülke genelinde 36-72 aylık çocukların gelişimlerine ve okul öncesi eğitimin niteliğinin artırılmasına katkıda bulunması, ayrıca yönetici ve öğretmenlere uygulamalarda yol göstermesi beklenmektedir. Okul Öncesi Eğitimin AmaçlarıOkul öncesi eğitimin amaç ve görevleri, Türk Milli Eğitimin Genel Amaçlarına ve Temel İlkelerine uygun olarak; 1) Çocukların beden, zihin ve duygu gelişmesini ve iyi alışkanlıklar kazanmasını sağlamak; Okul Öncesi Eğitimin Temel İlkeleriOkul öncesi dönem yaşamın temelidir. Bu dönemde öğrenme hızı çok yüksektir. Her yaş grubunun genel gelişim özellikleri ortaktır; ancak her çocuğun kendine özgü olduğu da unutulmamalıdır. Okul öncesi eğitim bazı temel ilkelere dayanmaktadır. Bu ilkeler aşağıda verilmektedir. 1. Eğitimde çocuğun ve ailenin etkin katılımını sağlamak esastır. |
36-72 Aylık Çocuklar için Okul öncesi Eğitim Programı1. Programın TanıtımıProgram, okul öncesi eğitim kurumlarına devam eden 36-72 aylar arasındaki normal gelişim gösteren çocukların bilişsel, dil, psikomotor, sosyal-duygusal gelişimlerinin desteklenmesi ve özbakım becerilerinin kazandırılmasını esas almaktadır. Yaratıcılık, tüm gelişim alanları ile ilişkili olduğundan ayrıca ele alınmamış, ancak plânlanan tüm etkinliklerde yer alması gerektiği öngörülmüştür.Bu program, 1994 yılından bu yana uygulanmakta olan okul öncesi eğitim programı hakkında uzmanlardan, uygulamacılardan gelen geri bildirimlerin ışığında gerekli düzeltmeler yapılarak, çağdaş program geliştirme, gelişim ve öğrenme kuramları ışığında ve toplumun değişen gereksinimleri göz önünde bulundurularak düzenlenmiştir. Program geliştirilirken okul öncesi eğitime ilişkin değişik program yaklaşımları incelenmiş, bu yaklaşımlardaki öğrenme-öğretme ortam ve süreçlerindeki yenilikler benimsenmiştir. 2. Programın Özellikleri1. Program, gelişimsel gereksinimleri karşılayıp gelişim alanlarının birbiri ile dinamik etkileşimini destekleyerek çocuğun bütün gelişim alanlarındaki davranışlarını daha üst düzeye çıkarmayı hedeflemektedir. 2. Programda psikomotor, bilişsel, dil, sosyal ve duygusal gelişim alanlarına ilişkin hedeflere ayrı başlıklar altında yer verilmiştir. Ancak özbakıma yönelik davranışlar bir gelişim alanı olmamakla birlikte bu dönemdeki çocukların mutlaka kazanması gereken temel becerileri kapsadığından ayrı bir başlık altında (özbakım becerileri) yer almıştır. 3. Program, çocukların kendi ilgi alanlarının farkına varmasına, beceriler geliştirmesine, olanak tanımalıdır. Bunun yanı sıra ilgi ve motivasyonları birbirinden farklı olan çocukların bireysel özelliklerinin göz önüne alınmasına da olanak sağlamalıdır. 4. Program, özel eğitime gereksinim duyan çocuklar için de öğretmen tarafından gerekli düzenlemeler yapılarak kullanılır. 5. Öğretmen, eğitimi plânlarken ve uygularken bu programda yer alan hedeflerden uygun olanlarını seçmeli ya da çocuğun gelişim gereksinimlerine göre ek hedefler oluşturmalıdır. 6. Programda verilen örnek “Eğitim Durumları” birkaç etkinliğin birleşmesinden oluşmaktadır. Öğretmen, programını hazırlarken birden fazla etkinliği bir araya getirerek, seçtiği hedeflerin ışığında kendi içinde bütünlüğü olan “Eğitim Durumları” hazırlamalıdır. 7. Etkinlikler, çocuğa yalnızca bilgi kazandırmamalı, onu araştırmaya, incelemeye, denemeye yönlendiren özelliklere sahip olmalıdır. Etkinlikler uygulanırken öğretmen, çocukta ilgi ve merak uyandırmalı, sezdirerek öğrenme ön plâna çıkarılmalıdır. 8. Hedeflerin ve kazanılması beklenen davranışların geliştirilmesinde,hiçbir zaman konu merkezli öğretim benimsenmemelidir. 9. Her hedefin kısa sürede ve bir hedefin her çocuk tarafından aynı sürede kazanılamayacağı dikkate alınarak hedefler yıl içerisinde tekrarlanmalıdır. 10. Öğretmen, eğitim süresi içinde hedef ve davranışların kazanılıp kazanılmadığını sürekli gözlemlemelidir. 11. Öğretmen, her çocuk için gözlediği davranışlar hakkında özel notlar tutmalı, daha sonra bu notları “Davranış Değerlendirme Formları” na kaydetmeli, böylece, çocukların gelişim özellikleri de izlenmiş ve değerlendirilmiş olmalıdır. 3. Programın Uygulanmasıyla İlgili İlkelerBu programın uygulanması sırasında öğretmenlerin dikkat etmesi gereken temel ilkeler aşağıda başlıklar altında verilmektedir. 3.1. Çocuğun TanınmasıÖğretmen, eğitim sürecini plânlarken, uygularken ve değerlendirirken;
3.2. Eğitim Etkinliklerinin PlânlanmasıÖğretmen, eğitimi daha nitelikli bir düzeye getirmek için yıllık ve günlük plânlar hazırlamalıdır. Plânları hazırlarken programda verilen örneklerden yararlanabileceği gibi gereksinime ve çevreye göre değişik plânlar da hazırlamalıdır. Verilen örnek eğitim durumları birkaç etkinliğin birleşmesinden oluşmaktadır. Öğretmen, plânını hazırlarken aldığı hedefe uygun olarak birden fazla etkinliği bir araya getirebilir. Eğitim süreci plânlanırken özel gereksinimi olan çocuklar için ek hedefler ve bunlara uygun etkinlikler oluşturulmalıdır. 3.3. Eğitim Ortamlarının DüzenlenmesiÇocuğa eğitim ortamında sunulan olanaklar, hedeflere ulaşılacak nitelikte ve genel eğitim ilkeleri (basitten zora, yakından uzağa, somuttan soyuta gibi) göz önünde bulundurularak düzenlenmelidir. Eğitim ortamı sınıf içi ile sınırlı kalmamalıdır. Eğitim ortamı oluşturulurken, çevrede bulunan artık materyallerden, günlük yaşamda kullanılan gerçek materyallerden ve kaynak kişilerden yararlanılmalıdır. Bu amaçla, ailelerin ve toplumun katılımı sağlanmalıdır. Ortam düzenlenirken; evcilik, fen ve doğa, sanat, blok, kitap, müzik, kukla vb. köşelerin mutlaka bulunması gerektiği unutulmamalı ve değişik etkinliklere uygun yeni köşeler de oluşturulmalıdır. Düzenlenen eğitim ortamları bireysel ve grup çalışmalarına olanak vermelidir. Ortam, çocuğun kendini güvende hissedeceği şekilde hazırlanmalı ve tehlikelerden uzak olmalıdır. 3.4. Eğitim Materyallerinin SağlanmasıÖğretmen materyalleri sağlarken bu materyallerin;
3.5. Eğitim Etkinliklerinin Uygulanması
3.6. Eğitimin DeğerlendirilmesiDeğerlendirme eğitim sürecinin en temel öğelerinden biridir. Değerlendirme; a)Çocuğun gelişiminin değerlendirilmesi, b)Programın değerlendirilmesi, c)Öğretmenin kendini değerlendirmesi olarak farklı yönlerden ele alınmalıdır. a) Öğretmen, çocuğu değerlendirirken onun kazanılması beklenen davranışlarındaki gelişmesini, eğitim süreci içinde incelemelidir. Bu değerlendirmeyi sadece tek bir etkinliğe yönelik olarak değil, gün içinde değişik etkinlikler sırasında gözlem şeklinde yapmalı ve daha sonra bu gözlem sonuçlarını gözlem kayıt formlarına geçirmelidir. Çocuklar tek tek çağrılarak çocuğa yapması gerekenler söylenip, yapıp yapamadıklarının listelenmesi şeklinde bir değerlendirme kesinlikle yapılmamalıdır. Çocuk tek bir gözlem sonucuna göre değerlendirilmemelidir. Özellikle küçük yaş gruplarında gelişim hızlı olduğu için gözlemler daha sık yapılmalıdır. Ek 4’te verilen örnek değerlendirme formu, eğitim durumları için belirlenen hedef ve hedef davranışların çocuklar tarafından kazanılma durumunu, dolayısıyla çocuğun gelişimini değerlendirmek üzere hazırlanmıştır. Bu form aynen kullanılabileceği gibi öğretmen tarafından hazırlanacak/hazırlanmış başka formlar da kullanılabilir. Ailelere her yarı yılda gözlem sonuçlarına dayanarak hazırlanmış en az bir gelişim raporu verilmelidir. Gelişim raporlarında gözlem sonuçları somut örneklere dayandırılarak sunulmalıdır. Bu rapor; iyi, orta, zayıf ya da güzel, katıldı, katılmadı şeklinde karne biçiminde hazırlanmamalıdır. Ayrıca çocuklar kesinlikle yaramaz, dikkatsiz gibi ifadelerle etiketlenmemelidir. Öğretmen Ek 7’de verilen gelişim raporu örneklerini kullanabilir. b) Program değerlendirilirken, programın tüm boyutları (hedefler, kazanılması beklenen davranışlar, eğitim durumu) ele alınarak, bunlar arasındaki tutarlılıklar, plânlanan ile uygulanan arasındaki durum, uygulamada ortaya çıkan yeni gereksinimler belirlenir. c) Öğretmen; kendi kendini değerlendirirken programın ve çocukların değerlendirilmesi sonucunda elde ettiği verileri analiz etmelidir. Bu değerlendirmeler doğrultusunda hazırladığı plânını, eğitim ortamını ve kullandığı materyalleri gözden geçirerek uygulamalarını geliştirmelidir. Bütün bu değerlendirmeler sonucunda elde edilen veriler bir sonraki yılın programı hazırlanırken kullanılmalıdır. 3.7. Ailenin Çocuğun Eğitimine Katılımının SağlanmasıOkul öncesi eğitimde çocukta istenen davranışların geliştirilmesi için okul aile işbirliğinin sağlanması önemlidir. Bu nedenle eğitim yılı başında kurum yöneticileri ve öğretmenler bir araya gelerek, aileleri programa ne şekilde katabileceklerini kararlaştırmalıdır. Veli toplantıları her yarıyılda en az iki kez yapılmalıdır. Ayrıca ailelerin öğretmenle bireysel görüşme yapabilmeleri için de olanak sağlanmalıdır. Öğretmen, her çocuğun evine bir yarıyılda en az bir kez ev ziyareti yapmaya özen göstermelidir. Ev ziyaretlerinde çeşitli etkinlikler yapılabilir. Örneğin:
Eğitimde okul-aile işbirliğinin sürekliliğini sağlamak için aileler, okulda yapılanlar hakkında sürekli olarak bilgilendirilmelidir. 4. Programın Uygulanmasıyla İlgili Açıklamalar
|
5. 36-72 Aylık Çocukların Gelişim Özellikleri5.1. 36-60 Aylık Çocukların Gelişim ÖzellikleriPsikomotor Gelişim1. Çizgi üzerinde yürür.
Sosyal-Duygusal Gelişim1. Toplum içinde kendisinden beklenen uygun davranışları gösterir. Bilişsel Gelişim1. Büyük-küçük, az- çok, açık-kapalı, uzun-kısayı resimde ayırt eder. Dil Gelişimi1. Konuşmalarında bağlaç kullanır. 5.2. 60-72 Aylık Çocukların Gelişim ÖzellikleriPsikomotor Gelişim1. Denge tahtasında ileriye-geriye doğru yürür. 2. Başlama ve durma komutlarına uyarak tempolu yürür. 3. Kendi başına ip atlar. 4. Kendi bedeni etrafında döner. 5. Ayak değiştirerek merdiven iner ve çıkar. 6. Atma ve tutma davranışlarını gerektiren etkinliklere katılır. 7. Yardımla sekerek yürür. 8. Ritmik hareketleri yapar. 9. Topu yakalayabilmek için ellerinden çok kollarını kullanır. 10. Orta boy topu yerde birden fazla sıçratır. 11. Parmak ucunda koşar. 12. Topukları üzerinde koşar. 13. Yaklaşık 30 cm yükseklikten atlar. 14. Ritmik olarak seker. 15. Tek ayak üzerinde 8-10 saniye durur. 16. Düşmeden 10 kez öne doğru çift ayak sıçrar. 17. Kâğıt üzerine çizilmiş basit şekilleri keser. 18. Hamur gibi yumuşak materyalleri kullanarak 2-3 parçadan oluşan şekiller yapar ve bunlardan bir kompozisyon oluşturur. 19. Modele bakarak daire, kare, dikdörtgen ve üçgen çizer. 20. Yatay, dikey, eğri ve eğik çizgileri ve bunların kombinasyonlarını çizer. 21. İşaret parmağı ile diğer elinin parmaklarını sayar. 22. Üç metre uzaktaki hedefe top atar. 23. Baskı ve yapıştırma işlemlerini düzgün olarak yapar. 24. Yetişkin gibi kalem tutar. 25. 1-5 arası rakamları kopya eder. 26. İsmini kopya eder. 27. Eksiklerle çizilmiş insan resmini tamamlar. 28. Ev, araba, insan, ağaç gibi tanıdık resimleri çizer ve bunlardan bir kompozisyon oluşturur. Özbakım Becerileri1. Elini, yüzünü yıkar, kurular. 2. Kendi kendine giyinir-soyunur. 3. Giysilerindeki düğmeleri çözer-ilikler. 4. Yemek yerken uygun araç-gereci kullanır. 5. Dişlerini fırçalar. 6. Saçlarını tarar. 7. Bıçakla yumuşak nesneleri keser. 8. Bıçakla ekmeğine yumuşak nesneleri sürer. 9. Ayakkabılarını bağlar. 10. Tabağına servis tabağından yiyecek alır. 11. Duruma ve hava şartlarına uygun giyecekleri seçer. 12. Tuvalet gereksinimi ile ilgili işleri yapar. Sosyal-Duygusal Gelişim1. Toplum içinde kendisinden beklenen uygun davranışları gösterir. 2. Kızgınlık, mutluluk, sevgi gibi duygularını belli eder. 3. Başkalarının duygularını anlar. 4. Kurallı oyunların kurallarına uyar. 5. Başkalarına oyunun veya etkinliğin kurallarını açıklar. 6. Sorumluluk alma ve kurallara uyma davranışlarını gösterir. 7. Kendine güven duyar. 8. Yeni ve alışılmamış durumlara uyum sağlar. 9. Yapı-İnşa oyunları plânlar ve oynar. 10. Grup kurallarına uyar. 11. Kendi arkadaşlarını kendisi seçer. 12. Zaman, yer ve ayrıntılarla ilgili bilgi verildiğinde gerçeğe yakın dramatik oyunlar oynar. 13. Sorulduğunda ailesi ile ilgili bilgi verir. 14. Sorulduğunda adresini ve telefon numarasını söyler. 15. İş birliğine dayanan oyunlara katılır. 16. Kendisini ifade etmede özgün yollar kullanır. 17. Duygusal durumunu ifade etmede dramatik oyunu ve çeşitli araçları kullanır. 18. İstediklerine ulaşmada sosyal olarak kabul edilebilir davranışlar gösterir. 19. Kendi cinsiyetinden memnuniyet duyar. Bilişsel Gelişim1. Bedeninin parçalarını kendi üzerinde adlandırır ve resimle eşleştirir. 2. Artık materyalleri kullanarak özgün bir ürün oluşturur. 3. 10-25 parçalı yap-bozu yapar. 4. Aynı dokuya sahip 6-10 nesneyi eşleştirir. 5. Aynı dokuya sahip 6-10 nesneyi gruplar. 6. İki üçgeni birleştirerek kare yapar. 7. 20'ye kadar atlamadan sayar. 8. 1-10 arasında verilen nesne grupları ile rakamları eşleştirir. 9. Nesneleri kullanarak toplama ve çıkarma yapar (1’den 10’a kadar). 10. Yaşadığı şehrin ve sokağın adını söyler. 11. Dün, bugün ve yarın ile ilgili konuşur. 12. Daha önce dinlediği öyküleri içeriğine uygun olarak anlatır. 13. Nesneleri bir özelliğine göre (renk,şekil,boyut gibi) gruplandırır. 14. Sorulan sorulara kendine özgü cevaplar verir. 15. Nesnelerin bir sıra içindeki konumunu (birinci, ikinci, üçüncü gibi) isimlendirir. 16. Haftanın günlerini sırasıyla söyler. 17. Kısa bir süre gösterilip gizlenen resimdeki nesneleri hatırlar. 18. Sağını- solunu gösterir. 19. Gösterilen iki resimden birinde var olan farklılıkları gösterir. 20. Günlük yaşamda kullanılan sembolleri tanır. 21. Yarım ve bütün olan nesneleri gösterir. 22. Belli bir olaydan sonra ne olacağını tahmin eder. 23. Nesneler arasındaki benzerlik ve farklılıkları gösterir. 24. Eşleştirme, ilişki kurma, gruplandırma ve sıralamayı neye göre yaptığını açıklar. 25. Basit neden- sonuç ilişkilerini açıklar. 26. "En az, en çok, birkaç"ın anlamını bilir ve uygun davranışı gösterir. Dil Gelişimi1. Günlük deneyimlerini anlatır. 2. Birbirini izleyen üç emir tümcesinde istenileni sırası ile yerine getirir. 3. Tekil ve çoğul ifadeleri birbirine dönüştürerek kullanır. 4. Bazı sözcüklerin eş ve karşıt anlamlarını bilir. 5. “Ne zaman, neden, nasıl” gibi soru sözcüklerini içeren soruları cevaplar. 6. “Çünkü, daha sonra” gibi bağlaçlar kullanarak konuşur. 7. Olayları oluş sırasına göre anlatır. 8. Yer bildiren sözcükleri yerinde ve doğru olarak kullanır. 9. İsteklerini uygun tümcelerle ifade eder. 10. Birleşik tümceler kullanır. 11. Basit şakalar yapar. 12. Tümcelerinde genellikle özneye uygun fiil kullanır. 13. Kullandığı tümce yapıları yetişkininkine yakın olur. 14. Soyut ifadeleri anlar. |
Oyun Çocukluğu Başlangıcı(2 - 3 yaş dönemi):Çocuklar iki yaş dolayında ayrı bir birey olduklarının farkına varırlar. Bu da bağımsızlık duygusu, kendini kabul ettirme çabası, çevre ile çatışmaya girmesi, inatlaşması anlamına gelir. Zaman zaman neden direndiğini bilmeksizin bunu sürdürür. Böyle durumlarda inada - inatla, öfkeye - öfke ile yanıt verme gereksizdir. Beş adımda ne yapmalı?
Motor - Sosyal - Duygusal Gelişim:Bu yaş döneminde beceriler artmış, ince motor hareketler oluşmuştur. El ve parmaklar rahatça kullanılabilir, yardımla giysilerini giyebilir. Oldukça gelişmiştir. Başkasının oyuna katılmasından hoşlanır, ancak paylaşmayı çok iyi bilmediklerinden oyunlar kısa sürelidir. Oyuncak paylaşmaması bu dönem özelliği olup çocuğun bencilliğini göstermez. Paylaşım uygun koşullarda 3 yaşından sonra gelişir. Bu dönemde yavaş yavaş iletişim kurma başlayabilir. Ancak bu dönemde korkular başlayabilir. Çocuklara korkuların yersiz olduğunu anlatmak değil, kaygılarını anladığımızı göstermek ve azaltmak temel çaba olmalıdır. Bilişsel Gelişim:Bu yaş döneminin başlangıcında en belirgin özellik yetişkin davranışlarının dikkatle izlenmesi, gözlemlenmesi ve taklit edilmesidir. Uzun bir süre önce gördükleri, duydukları en ufuk bir ayrıntıyı anımsayabilirler. Büyük - küçük, uzun - kısa, az - çok, kavramları öğretilebilir. İyi - kötü, doğru - yanlışı basit oyunlarla vurgulamanın ve öğretmenin en uygun yaşıdır. Dil Gelişimi:Oyun çocuğunun bu ilk dönemlerinde dil gelişimi hızlı olur. İki - üç kelimelik basit tümceler kurulur. İsteklerini, duygularını anlatabilir. Çevrenin çok sık kullandığı sözcükleri, anlamına uygun olarak söyleyebilir. (Sıcak, Soğuk; Büyük v.s.) Okul Öncesi Eğitim, Amaç ve İlkeleri Bedensel Gelişim:İlk yaşta görülen hızlı ağırlık ve boy artışı (büyüme hızı) yavaşlamış olarak sürer. İki yaşında ortalama 12 - 14 kilo ve 83 -86 cm. değerlerinde olan çocuklar üç yaşında 41 - 16 kilo ve 93 - 96 cm. boyunda olurlar. Diş gelişimi 3 yaşına dek çoğu kez tamamlanır. Bu Yaş Döneminde Hangi Oyuncaklar Seçilmeli?
|
3 ek Okul Öncesi Çocuklar Parçacık Fiziği Öğrenmeli (Fizikçi Karen Gibson'un, çocuklara parçacık fiziği öğretmeye okul öncesi çağda başlanmasının önemini vurgulayan makalesinin çevirisini sunuyoruz. Dr.Gibson, Carnegie Mellon Üniversitesi'nden doktora derecesini aldı. Fermilab CDF deneyinde ve LUX deneyinde çalıştı.) Okul öncesi çocuklar sayıları ve sözcükleri öğrenebiliyorsa, onlara neden kuarklar ve elektronlar öğretilmesin? Parçacık fiziğinin standart modeli harikulade bir kuramdır. Temel dayanakları, diğer bilimsel araştırma alanlarında olduğu gibi sağlam biçimde kurulmuştur. İşte bu nedenle parçacık fizikçilerine naçizane bir öneride bulunmak istiyorum: Çalışmalarınızı okul öncesi çağındaki çocuklara anlatın. "Ne? Okul öncesi çocuklar mı? Bunu neden yapayım ki? Çok erken olur, anlamazlar!" diyebilirsiniz. Elbette derse elektrozayıf Lagrangian'ı yazarak başlamamalısınız. Önemli olan, isimleri ve basit kavramları tanıtmak. Küçük yaştaki çocuklara elektronlardan, protonlardan, atomlardan ve hatta kuarklardan söz edilmemesi için hiçbir neden yok. Bilim okur yazarlığı tüm diğer okur yazarlıklar gibidir. Çocukların bir konuya kendilerini yabancı hissetmemeleri ve anlamaya başlayabilmeleri için düzenli olarak o konu hakkında bir şeyler duyuyor olmaları gerekir. Çocuklara okumayı ya da aritmetiği nasıl öğrettiğimizi düşünün: Ebeveynler ve öğretmenler sözcükleri, sayı saymayı ve toplama çıkarma yapmayı göstermeye, öğrenciler bu kavramları bütünüyle anlamaya hazır olmadan çok önce başlar. Hepimiz anlayış kapasitemizin sınırlarını zorlayarak öğreniriz.Parçacık fiziği son derece karmaşık olabilse de temel amacının her şeyin en temelde nelerden oluşmuş olduğunu açıklamaya çalışmanın okul öncesi çocuklara ilginç geleceğini de unutmayalım. Çocuklar sandalyelerinin, yiyeceklerinin ve elbette kendi bedenlerinin temel bileşenleri hakkında bilgi edinmek ister. Lambayı yakmak için düğmeye dokunduğunuzda, elektronların duvardaki kablolardan geçişini keşfetmeye okul öncesi çocukların bayıldığını birinci elden deneyimledim. Doğal olarak çocukların kuarklar hakkındaki öğrenimi okul öncesi çağda başlayıp bitmemelidir. Bu bilgiler düzenli olarak her sınıfta sunulmaya devam edilmelidir. Böylece çocuklar ortaokul ya da liseye geldiklerinde, parçacık fiziğini daha derin düzeyde kavramaya hazır olacaklardır. Kavramlar onlara korkutucu ya da yıldırıcı gelmeyecek ve "bu konular bana göre değil" demeyeceklerdir. Peki okul öncesi çocuklar her şeyi anlar mı? Hayır. Yanlış anladıkları şeyler olabilir mi? Kuşkusuz. Bu sorun olur mu? Kesinlikle olmaz. Aslına bakarsanız, halka açık dersler veren fizikçilerin anlattıklarını, dinleyicilerin kaç tanesinin kavrayabildiğini bilmek isterdim. Bu yetişkinlerden bazılarının yanlış anladığı şeylerin, basit bir sunumun sonunda küçük çocukların yanlış anladıklarıyla boy ölçüşebileceğini duyarsam şaşırmam. Başarılı bir sunumun en önemli yanı, mesajın basitleştirilmesidir. İletmek istediğiniz bir ya da iki temel düşünceye bağlı kalın. Öğrencilerin ilgisini sürdürmek için onlara bolca soru yöneltin. Konuşmanız 10 dakika civarında olsun ve ardından sınıfın etkinliğe katılımını sağlayın. Çocuklar eğlensin ve etkinliğin gidişatını kendi beceri ve ilgileri belirlesin. Onlara şarkı söyletebilir, komik danslar yaptırabilir ya da resimler çizdirebilirsiniz. Son olarak yaptıklarınızı birlikte özetleyin. Çocuklara sorular sorun ve onların da size sormasına izin verin. Dokunma duyusunun kullanımı da önemli. Beş yaşındaki oğlumun gittiği Montessori okulundaki öğretmenler, üç ve dört yaşındaki çocuklara sayıların karelerini ve küplerini öğretiyor. Öğretmenler bu fikirleri gösterebilmek için minik boncuklardan yapılmış fiziksel kareler ve küpler kullanıyor. Dört basamaklı sayıların nasıl toplanacağını göstermek için birleri ve onları temsil eden boncuk zincirleri kullanıyorlar. Daha uzun boncuk zincirleri de yüzleri ve binleri temsil etmek için kare ya da küp biçiminde katlanıyor. Peki oğlum bu matematiksel kavramları benim anladığım gibi anlıyor mu? Hayır, ama ileride bunu yapabilmesini sağlayacak temeli kazanıyor. Karen Gibson ICHEP2016 sırasındaki sunumunu yaparken görülüyor. Telif: Emily Conover Çocuklarla konuşmaya zaman ayırmak, diğer sosyal yardım biçimlerinden daha az önemli gibi görünüyor; ama gelecek neslin fizikçilerle ve fizik araştırmaları ile kişisel bağ kurmaları açısından bu çok önemli. Çocukların okul programları ya da sosyal çevreleri sayesinde mühendislerle, istatistikçilerle ve hatta yerbilimciler ya da biyologlar ile tanışma fırsatları olabiliyor ama fizikçilerle karşılaşan çocukların sayısı çok az. Kendi çevrenizde etkin olarak, halkın temel bilim araştırmalarının önemine ilişkin farkındalık geliştirmesine yardımcı olabilir ve yeni fikirlere son derece açık olup hangi meslekteki insanların neler yaptığını öğrenmeyi seven küçük çocuklarla bağlantı kurabilirsiniz. 15 yaşındaki çocuklardan oluşan bir sınıfta yaptığım sunumdan sonra, dört çocuk bana fikirlerini değiştirdiklerini ve büyüdüklerinde ya fizikçi ya da gökbilimci olmak istediklerini söylemişti. Çocuklara ve çalışma alanımıza katkıda bulunmanın yanı sıra, okul öncesi çocuklarla parçacık fiziği konuşarak kendinize de şaşırtıcı avantajlar sağlayabilirsiniz. Laboratuvarda ya da yetişkinlere yönelik konuşmalarda karşılaştığınızdan çok daha farklı ve taze bir dinleyici kitlesiyle bir araya geleceksiniz. Fizikçilerin sıklıkla iddia ettiği o keşif mutluluğunu içlerinde gerçekten hisseden insanlarla vakit geçireceksiniz. Son olarak, bu alana ilişkin neleri sevdiğinizi ve yaptıklarınızı nasıl basitleştirebileceğinizi düşünmek zorunda kalacaksınız. Bunu yaparken biraz da eğlenmeye bakın. Kim bilir? Çocuklar sizi şaşırtabilir. Daha da iyisi, siz kendinizi şaşırtabilirsiniz. Okul öncesi çocuklara sunum yapmanın püf noktaları: 1- Basitleştirin (bilimsel terim yok!), ama dinleyicilere saygı duyun. Kaynak: Bilim Fili Yazar / Sevkan Uzel Yıldız Teknik Üniversitesi Çevirmen/Editör |
Saat: 21:06 |
©2005 - 2024, MsXLabs - MaviKaranlık