MsXLabs
Sayfa 1 / 3

MsXLabs (https://www.msxlabs.org/forum/)
-   Mühendislik Bilimleri (https://www.msxlabs.org/forum/muhendislik-bilimleri/)
-   -   İcatlar - Önemli İcatlar (https://www.msxlabs.org/forum/muhendislik-bilimleri/8871-icatlar-onemli-icatlar.html)

Misafir 20 Ekim 2005 10:25

İcatlar - Önemli İcatlar
 

İCAT


a. (ar. icâd).
1. Yeni bir şey bulmak, yaratmak eylemi: Telgrafın icadı. Yazının icadı.
2. icat edilen şey; buluş: Son icatlar.
3. Baştan sona hayal ürünü olan bir şeyi gerçekmiş gibi göstermek eylemi; böyle gösterilen şey, uydurma: Bu hikâye senin icadın, öyle bir şey yok.
4. Bir şeyi icat etmek, yeni bir şey bulmak, yaratmak; gerçekte olmayan bir şeyi gerçekmiş gibi göstermek: Gitmemek için türlü bahaneler icat etti.
5. icat çıkarmak, gereksiz yere bir sorun yaratmak; herkesçe yadırganan bir tutum takınmak ya da yol tutmak.

—Esk.
  • icad-gerde ya da icad-kerde, icat edilmiş, ortaya konulmuş.
  • icad-ı akl-ı insani, insan aklının buluşu.
  • icad-ı bedayı, güzel şeyler yaratma.
—Ed, Bir konuyu işlerken başkalarının etkisinde kalmaksızın yeni bir anlatım yolu tutma, yeni bir düşünce oluşturma.

—Ruhbil. icat etmek, düşünce yoluyla, bir kavram, bir öneri, bir nesne, yeni bir sistem yaratmak. Bu yenilik doğrudan doğruya bireyin kendisine, bir grup bireye ya da tüm topluma ilişkin olabilir.

Kaynak: Büyük Larousse


nünü 20 Ekim 2005 12:07

TELGRAF

:
William Cooke ve Charles Wheatstone adlı iki İngiliz1837 yılında , teller üzerinden elektrik akımı göndererek mesaj iletmeyi başardılar. Böylece ilk elektrikli telgraf makinesı ortaya çıktı. Elektrik akımı, alıcı cihazın kadranındaki bir dizi iğneyi hareket ettirerek ulaştırılacak mesajın ekranda belirmesine yardımcı oluyordu.

MORS ALFABESİ

:
1843’ te Samuel Morse, telgraf mesajlarında nokta ve çizgilerden oluşan ünlü Mors Alfabesi’ ni geliştirdi. Morse, Baltimore’ den Washington’ a uzanan 60 km’ lik bir telgraf hattı kurarak, hattı başkanlık seçimleriyle ilgili haberleri iletmek için kullandı.

TELEFON

: 1876’ da Alexander Graham Bell, telefonu icat etti. Bell ve Thomas Watson adlı elektrik mühendisi, bir gönderici ve bir alıcıdan oluşan bir düzenek yaptılar. Alıcı, sesi belli bir elektrik akımına dönüştürüyor ve bu akım bir tel aracılığı ile ahizeye taşınıyordu. Tarihteki ilk telefon görüşmesini, 10 Mart 1876‘ da Bell yapmıştır.

RADYO

: 1902’ de İtalyan mucit Guglielmo Marconi, kablo ya da tel olmadan bir yerden diğerlerine mesaj göndermenin yolunu keşfetti. Böylece radyo doğdu. Marconi, radarın mucidi Hertz’ in yapmış olduğu deneyleri kullanarak bulunduğu yerden 9 metre uzaktaki bir kapı zilini çalmayı başarabiliyordu ve bunun için her hangi bir kabloya ihtiyaç duymuyordu. Kullandığı yönteme “elektromanyetik” adını vermişti.

FM RADYO

: 1920’ de Edwin Howard Armstrong, FM radyoyu geliştirdi. Elektrik mühendisi Armstrong’ un elektromanyetik ve elektrik alanında yaptığı icatlar çok önemlidir. Fakat onun belki de hepimiz tarafından bilinen icadı, geniş aralıklı yayın yapan FM radyo bandıdır.

SÜPER İLETKEN :

1986’ da George Bednorz, kayıp olmaksızın enerjiyi transfer edebilen bir madde geliştirdi. Böylece “süper iletken” kavramı hayatımıza girmiş oldu. Süper iletkenler, “bilgi çağı” açısından çok önemli gelişmeleridir. Sıradan bir bakır telden iletildiğinde enerjinin yaklaşık % 40’ ı kaybolmaktadır. İşte bu yüzden süper iletkenler insanlığın enerjiyi doğru ve verimli kullanabilmesi açısından çok önemlidir.

UYDU

: 4 Ekim 1957’ de Ruslar, ilk uydu Sputnik’ i Dünya yörüngesine yerleştirdi. Dünya’ nın ilk yapay uydusu sadece bir basket topu büyüklüğünde olup 82 kg ağırlığındaydı. Bu minik uydu, 98 dakika içinde yörüngeye yerleştirilmişti. Sputnik, insanoğlu için uzay çağının başlangıcı demekti.

FAKS :

1843’ te üretilen ilk faks makinesi, kabartma harfleri tarayarak elektrik sinyalleri gönderen bir sarkaçtan oluşuyordu. Modern faks makinelerinde ise gönderilen dokümandan yansıyan ışığı algılayan diyotlar kullanılır. 1922’ de Alman fizikçi Arthur Korn, radyo dalgaları ile Avrupa’ dan Amerika’ ya fotoğraf göndermiştir.

HABERLEŞME KULELERİ :

Claude Chappe, tepelerin üzerine kurulmuş kulelerden oluşan bir ağ sistemi geliştirdi. Her kulenin üzerinde 49 değişik konuma ayarlanabilen iki uzun oka sahip bir makine vardı. Her konum bir harfe ya da rakama karşılık geliyordu. Operatörler böylece bir kuleden ötekine mesaj gönderebiliyorlardı. Bu sistem çok başarılı oldu ve 4.828 km’ lik bir ağ kulelerle birbirine bağlandı.

ÇENGELLİ İĞNE :

Dünya, 1849’ da Walter Hunt tarafından bulunan, çok basit ama faydalı bir ürünle tanıştı: Çengelli İğne. Çengelli iğne, Amerikalı mucit tarafından sadece 15 dolar kazanabilmek amacıyla bir iddia sonucunda ortaya çıkmıştır.

YEMEK ÇUBUKLARI :

Yemek çubukları 5000 yıl önce ilk defa Çin’ de kullanılmaya başlandı. Çinliler, daha iyi pişmesi için yiyecekleri çok ufak parçalara ayırıyorlardı. Bunları tutabilmek için de ağaç dallarını kullanıyorlardı. Bugün Çin, Japonya, Vietnam, Kore gibi Uzakdoğu ülkelerinde yemek çubukları hala yaygın olarak kullanılmaktadır.

EKMEK KIZARTMA MAKİNESİ :

1909’da General Electric şirketi, ilk elektrikli ekmek kızartma makinesini üretti. Dilimlenmiş ekmek, elektrikle ısıtılan bir tel üzerine konuluyordu. Ayarlı bir saat, süre dolduğunda elektriği kesiyor ve ekmeği dışarı doğru itiyordu. Bu sayede sabahları kahvaltı masalarını renklendiren çıtır çıtır ekmeklerin hikayesi doğdu.

MİKRODALGA FIRIN :

Yiyecekleri radyo dalgaları ile ısıtan bir fırın fikrinin patentini 1945’ te Amerikalı mucit Percy L. Spencer almıştır. Yiyecekler, mikrodalga adı verilen radyo dalgalarıyla bombardıman edilir, bunun neticesinde moleküler titreşerek yiyeceğin ısınmasını sağlar. Mikrodalga fırınların kapağındaki metal teller ise mikrodalgaların fırından dışarıya çıkıp insanlara zarar vermesine engel olmaktadır.

KAŞIK :

Paleolitik zamanlardan beri kullanılan kaşıkların atası deniz kabuklarıdır. Kaşığın Latince ve Yunanca’ daki karşılığı “spiral şekilli sümüklüböceği kabuğu” anlamına gelen “cochlea” kelimesinden türetilmiştir. Günümüzdeki formunu ise MS I. Yüzyılda Romalılar vermiştir.

BIÇAK :

Tarihte kesin olarak ne zaman icat edildiği belli olmayan bıçak, günümüzde mutfaklarda ve yemek masalarında dizayn edilseler de tarihin ilk dönemlerinden başlayarak yakın bir zamana kadar öncelikle silah olarak kullanıldı. Ortaçağ Avrupası’ nda ev sahibi masaya bıçak getirmezdi, çünkü herkesin bıçağı belindeydi. Ancak şiddet artmaya başlayınca 1669’ da Fransa Kralı 14. Louis’ in bütün sivri uçlu bıçakların yemek masalarında kullanımını ve sokaklarda taşınmasını yasaklamıştır.

ÇATAL

: Çatalı ilk kullananların Yunanlılar olduğu sanılmaktadır. Çatalın yemek masalarındaki kullanımı MS 7. yüzyılda Ortadoğu’ daki zengin ve itibarlı ailelerde görülmektedir. 13. yüzyılda Bizanslılar’ a onlardan da İtalyanlar’ a geçmiştir. Fransa da ise “gösterişe kaçıyor ” diye kabulü yavaş olmuştur. Çatal, 1600’ lerin ortalarından itibaren tekrar itibar kazanmış, kraliyet ailesi ve zengin sofralarının vazgeçilmez lüksü olmuştur. Günümüzde ise hepimizin vazgeçilmez ihtiyacıdır.

MEKANİK SAAT

:
999’ da Gerbert, insanoğlunun zamanı ölçebilme arzusuna hizmet etmek için yepyeni bir ürün sundu. Fransız keşiş ve sonrasında Papa olan Gerbert’ in ağırlıklar kullanarak çalışan ilk mekanik saati günümüze kadar pek çok kez geliştirildi.

HASSAS SARKAÇLI SAAT

:
Galileo’ nun sarkaç teorisini üretmesinden sonra daha kesin zaman ölçümü yapılabilir miydi? 1656’ da Christian Huygens, bu noktadan hareketle, sarkacın hareketini bir dizi dişli çark üzerinden saatin kollarına iletirken, bir yandan da sarkacın sürekli salınım halinde tutmanın yolunu bularak ilk hassas sarkaçlı saati geliştirdi.

DİKİŞ MAKİNESİ :

1830’ da Barthelemy Thimonnier dikiş makinesini icat etti. Makinede ayak pedalıyla döndürülen bir tekerlek, iğneyi kaldırıp indiriyordu. Fakat o dönemlerde pek çok terzi, işini kaybedeceği korkusuyla bu makinelerin 80 tanesini tahrip etmişti.

FERMUAR :

Fermuarın icadında her ne kadar tek bir mucitten söz etmek zor olsa da asıl katkıyı 1893’ de W.L. Hudson’ un yaptığı söylenebilir. Fermuarın hayatımıza girmesi oldukça zaman almıştır. İlk fermuar tasarımının o kadar ürkütücü bir görüntüsü vardı ki pek çok üretici seri üretimi yapmayı reddetmişti. Fermuar, günümüze kadar gelişmiş ve hayatımızdaki pratik malzemelerden biri olarak yerini almıştır.

ELEKTRİK ISITICILI ÜTÜ :

1882’ de Henry Seely, elektrik ısıtıcılı ütüyü geliştirdi. İlk ütüler, içine kor halinde kömür konularak ısıtılırdı. Seely’ nin ütüsünün içinde ise elektrikli bir ısıtıcı bulunuyordu. Böylece ütü, zor kullanılan bir ev aleti olmaktan çıkmıştı.

ÜTÜ MASASI :

Ütü yaparken yeterince iyi sonuç alamamaktan şikayetçi olan Afrikalı Sarah Boone adlı bir ev kadını, 1892 yılında kendisi için bir ütü masası geliştirdi. Böylece tarihin ilk ütü masası ortaya çıkmış oldu.

ELEKTRİKLİ SÜPÜRGE :

1901’ de Hubert Booth, elektrikli süpürgeyi icat etti. Booth’ un elektrikli süpürgesi o kadar büyüktü ki atlı bir arabayla çekilmesi gerekiyordu. Fakat süpürgenin performansı gayet iyiydi; öyle ki İngiliz Kralı VII. Edward taç giyme töreninden önce salondaki halının bu süpürge ile temizlenmesini istemişti.

ELEKTRİKLİ BUZDOLABI

: İlk elektrikli buzdolabı, Karl Linde tarafından 1877’ de geliştirildi. Yiyeceklerin bozulmadan saklanabilmesi için gereken, ortamın soğuk olması koşulu, ilk defa Karl Linde tarafından yapay olarak sağlanmıştı. Linde’ nin cihazı, yiyecek kabininin arkasına freon gazı yerine metil ether adlı son derece patlayıcı bir gaz pompalıyordu. Bu yüzden pek yaygınlaşmadı. Freon gazı kullanılan ilk buzdolabını ise Balzer Von Platen ve Carl Munters birlikte tasarlamıştı.

BULAŞIK MAKİNESİ :

1889’ da W. A. Cockran adındaki maharetli kadın mucit, tarihin ilk elektrikle çalışan ilk bulaşık makinesini üretti. Sistem çok basitti. Bir fiskiye, boru yardımıyla gelen tazyikli suyu tabakların üzerine eşit dağıtıyor ve bulaşıkları temizliyordu.

ÇAMAŞIR MAKİNESİ :

1906’ da Ala Fischer, çamaşır makinesini icat etti. Makinenin içine yatay olarak yerleştirilmiş metal tambura kirli çamaşırlar konuluyordu. Tambur, elektrik yardımıyla döndürülüyor ve hareket sırasında çamaşırlar sürekli suyla temas ederek temizlenmiş oluyordu. İlk kurutuculu çamaşır makinesi ise 1924’ te üretildi. Çamaşır makineleri sürekli gelişerek günümüzdeki halini aldı.

TERMOS :

1906’ da İskoçyalı J. Dewar, termos adını verdiği ve içine konulan sıvının ısısını koruyan, iç içe geçmiş iki kaptan oluşan bir sistem geliştirdi. Tarihin en popüler icatlarından birisi olan termos sayesinde piknik yapmak, insanoğlu için daha da keyifli bir hal almaya başladı.

BLENDER :

Stephen Poplawski, termos benzeri cam bir kutunun tabanına metal, dönen bir bıçak koyarak blender fikrini ilk ortaya atan kişidir. 1932’ de bu fikrini tasarım haline dönüştürmeyi başarmıştır. 1935’ te Fred Waring ve Frederick Osus adlı iki girişimci dostu, Poplawski’ nin fikrini geliştirerek büyük bir ticari başarı kazanmışlardır.

ATAŞ :

1900’ de Johann Vaaler, kağıtları sıkıca tutabilmek için,iç içe geçmiş iki halkadan oluşan, metal bir telden ibaret orijinal bir ürün tasarladı. Vaaler’ in “Ataş” adını verdiği bu tasarım bugüne değin hemen hemen hiç değişmemiştir.

KALEMTIRAŞ :

Bugün okur yazar hemen hemen herkesin evinde, çekmecesinde bulunan kalemtıraş Amerikalı John Lee Love tarafından 1897’ de icat edildi. İlk üretimi bildiğimiz taşınabilir şekliyle tasarlanan kalemtıraş daha sonraki yıllarda geliştirildi.

KURŞUNKALEM :

Kurşunkalemin bugün bildiğimiz şeklini Fransız kimyacı Nicolas Conte vermiştir. Kil ve graphite karışımını yakıp tahtadan silindir çubuklar içine koyan Conte; 1795’ te patentini almıştır. İlk kurşunkalem fabrikasını ise 1861’ de Eberhard Faber, New York’ ta kurmuştur.

BİLYE UÇLU TÜKENMEZKALEM :

1938’ de Macar mucit Lazlo Biro, biro da denilen, günlük hayatımızın vazgeçilmez parçası olan bilye uçlu tükenmezkalemin hayata geçmesini sağladı. Tükenmezkalem, öncelikle yüksek basınca maruz pilotların kullanması için üretilmişti. Zamanla kolay kullanımından dolayı geniş kitlelere ulaştı.

DOLMAKALEM :

1935’ te Fransız Jules Fagart, tekrar doldurulabilen dolmakalemi geliştirdi. Bugün bizlere bir parça nostalji gibi görünse de dolmakalemler, pek çok insan için hala önemli yazı araçlarından biridir.

SİLGİ :

Silgiyi ilk defa 1736’ da Avrupa’ ya getiren, Fransız kaşif ve bilim adamı Charles Marie de la Condamine’ dir. Bu aslında, Güney Amerika’ da yerli kabilelerin oyun için ve tavuk tüyü gibi şeyleri vücutlarına yapıştırmak için kullandıkları bir maddeydi. Avrupalılar bunu kullandı fakat bir süre sonra çürüdüğü için kullanışlı olmadı. 1839’ da Charles Goodyear, kauçuğu işlemenin ve dayanıklı kılmanın yolunu buldu. Bugün kullandığımız silgilere şekil vermiş oldu.

DAKSİL :

1951’ de Bette Nesmint Graham, daksili icat etti. Dallaslı sekreter Graham, bugün ofislerimizde hepimizin sık sık ihtiyaç duyduğu hatalı metinlerin üzerini ince beyaz tabakayla kapatan yazı düzelticiyi ilk olarak evinin mutfağında blender ile sıvı hale getirdiği kağıt olarak üretmiştir.

RAPTİYE :

Raptiye, ilk defa Amerikalı Edwin Moore tarafından kiralık bir odada üretildi. Bir gün önce yaptığını ertesi gün satan Moore, Eastman Kodak Company’ den büyük bir sipariş alınca 1904’ te Moore Raptiye Şirketi’ ni kurdu. Şirketi hala küçük şeylerin üretimine devam etmektedir.

FOTOKOPİ MAKİNESİ :

Bugün kullandığımız fotokopi makineleri ilk olarak 1942’ de Chester Carlson tarafından geliştirilmiştir. Amerikalı mucit Chester Carlson, 1938’ de de elektrostatik fotokopi makinesini icat eden kişidir. Fotokopi makineleri sayesinde gerekli dokümanları çoğaltmak kolaylaşmış oluyordu. Bu da büyük bir işgücü kazanımı anlamına gelmekteydi.

MÜREKKEP :

Kağıdın icadıyla paralel kullanılan mürekkep, Çinliler tarafından bulunup geliştirildi. MS 400’ de yaklaşık olarak bugün kullandığımız halini aldı. Renk pigmentleri veya boyar maddelerin sıvıda çözündürülmesiyle elde edilen mürekkebin ilk dönemlerdeki hammaddesi ise yanmış çam odunu, kuzu yağı, eşek derisi jölesi ve miskti.

PARŞÖMEN :

Eski Mısır firavunlarından biri Anadolu’ ya papirüs vermeyi reddedince, parşömenin hikayesi başlar. Anadolu’ daki Bergama kitaplığının İskenderiye’ ye rakip olmasından rahatsız olununca papirüs gönderimi durmuştur. Bergama hükümdarı, koyun ya da keçi derisinden papirüsün yerini tutacak ve yazı yazmaya uygun bir madde hazırlanması istedi. Yunanca “Pergament” adını taşıyan parşömen böylece doğdu.

YAPIŞKAN BANT :

1921’ de Amerikalı R. Drew, yapışkan bant fikrini ortaya attı. Avrupa’ da “seloteyp” adıyla piyasaya sürülen bu bandın bir yüzü, “selüloz” adı verilen ve yapışkan olan saydam bir plastik şeritten oluşuyordu.

TUTKAL :

Tutkal ilk olarak 1750’ de İngiltere’ de yapıldı. Tutkal önceleri balıktan elde edilmiş, daha sonraları plastik, hayvan kemikleri, nişasta, süt proteinlerinden elde edilen türevleri ile yaygınlaşmaya başlamıştır.

YANGIN SÖNDÜRÜCÜ :

1816’ da George Manby, yangın söndürmeye yönelik bir sistem geliştirerek ilk yangın söndürücünün temellerini atmış oldu. Alet, su içeren metal bir silindirden oluşuyordu. İçindeki su, sıkıştırılmış hava yardımıyla dışarıya püskürtülüyordu.

KİMYASAL YANGIN SÖNDÜRÜCÜ :

1905’ te Alexander Laurent, kimyasal yangın söndürücüyü geliştirdi. Yangına suyla müdahale etmek her zaman doğru bir yol değildi, bu yüzden Laurent, bir kimyasal karışımı geliştirerek suyun yangın söndürmedeki zararlarını da yok etmiş oluyordu.

DİKENLİ TEL :

1867’ de Lucien B. Smith, tarihteki ilk dikenli teli üretti. Teksas’ ta yaşayan büyük toprak sahiplerinin sayısı artmaya başlayınca sınırlar birbirine yaklaşmaya başlamıştı. İşte bu ihtiyaçtan hareketle kendisi de bir çiftçi olan Smith, sınırları belirlemek ve yabancıların girişinin önüne geçebilmek için tarihteki ilk dikenli teli üretmiştir.

GAZ MASKESİ :

1914’ de Garet A. Morgan’ ın geliştirdiği gaz maskesi, Erie Gölü altındaki patlamada 32 maske kullanıcısın hayatta kalmasından sonra çok tutulmuştur. Patlamadan sonra pek çok firma Morgan’ ın gaz maskelerinden sipariş vermiştir. Sonraları Amerikan ordusu gaz maskesine son halini vermiş ve resmen kullanmaya başlamıştır.

TRAFİK IŞIKLARI :

1923’ te Gervett A. Morgan, elektrikli trafik ışıklarını geliştirdi. Üzerinde “dur” ve “geç” yazan trafik işaret kolları, ilk kez 1868’ de kullanılmıştır. Sonraları gaz lambasıyla çalışan renkli trafik ışıkları kamu kullanımına sunuldu. İçindeki gaz lambası vasıtasıyla trafiği düzenleyen bu sistem, o tarihlerde gaz lambalarından birinin patlaması sonucu bir polisin ölmesine neden olunca yeni arayışlara gidildi. Bu soruna çare arayan Morgan, yeşil, sarı ve kırmızı renklerden oluşan elektrikli trafik ışıklarını geliştirdi.

PARKMETRE :

1939’ da Carl C. Magee, park sorununu çözebilmek amacıyla ilk parkmetreyi tasarladı. O yıllarda Amerika’ da ciddi bir park sorunu yaşanıyordu. Magee ilk parkmetre aletini caddeye yerleştirdiğinde halk büyük tepki gösterdi. Fakat park sorunu çözülemeyince parkmetrelerin kullanımı arttı.

KEDİGÖZÜ :

1933’ te Percy Shaw, sisli bir gecede otomobiliyle neredeyse bir uçurumdan yuvarlanmak üzereyken bir kedinin gözlerinin parlamasıyla yolu fark edip hayatı kurtulunca, kedi gözünden esinlenerek bir alet tasarlamaya karar verir. Böylece hayat kurtaran kedi gözü ortaya çıktı. Kısa bir süre sonra birçok ülkenin yollarına bu kedigözlerinden çok sayıda yerleştirilir.

GÜVENLİ TIRAŞ BIÇAĞI :

1771’ de Jean Jacques Perret, cilde sadece bıçağın kenarının değdiği ilk güvenli tıraş bıçağını geliştirdi. Böylece sabahları yüzünde kesiklerle işe gitmek zorunda kalan erkek nüfusunun sayısında gözle görülür bir azalma olmaya başladı.

SABAN :

1814’ te John Jetro, hayvan gücüyle kullanılan ilk sabanı geliştirdi. Toprağı insan gücüyle sürmek hem çok zordu hem de toprak sahipleri için çok maliyetliydi. Bu nedenle hayvan gücüyle kullanılabilecek bir alet tasarlamak gerekmişti. John Jetro, tarımcılık için büyük öneme sahip sabanı geliştirdi ve patentini aldı.

PUSULA :

MS 100 yılında Çinliler, pusulayı icat etti. Manyetik bir ortamda serbest bırakılan bir objenin kuzeye yöneleceği prensibinden hareketle pusulanın keşfi gerçekleşti.

KİBRİT :

1680’ de Robert Boyle, kükürtlü kibrit aracılığıyla ateşi elde etmeyi becerdi. Keşfedilmesinin üzerinden binlerce yıl geçmiş olmasına rağmen ateş pratik halde elde edilemiyordu. Önceleri bir çelik, bir metal parçasına sürtülüyor ve ateş elde ediliyordu. Boyle’ nin kibriti, zımpara kağıdına sürtülmek suretiyle ateş alıyordu. Ardından fosforlu kibritler de üretilmeye başlandı.

YAZAR KASA :

1879’ da James Ritty, yazar kasayı icat etti. Bugünkü yazar kasaların ilham kaynağı olan ilk yazar kasaya, bir klavye yardımıyla sayılar giriliyor, gerekli toplamalar yapılıyor ve bunlar kağıda basılabiliyordu.

KÖR ALFABESİ :

Fransız subay Barbier, aklına gelen kabarık harf fikrini kendisi de kör olan arkadaşı Braille’ e anlattı. Louis Braille, bu alfabe sistemini kendi yaşadığı zorlukları da değerlendirerek, 1829 yılında bugün kullandığımız kör alfabesini geliştirdi. Bugün sadece Braille’ in kabartma harflerini basan özel matbaalar bulunmaktadır.

BEBEK ARABASI :

1733’ te İngiliz William Kent, ilk bebek arabasını üretti. W. Kent adlı mimar, Devonshire’ in III. Dükü’ nün çocukları için tarihin ilk bebek arabasını sipariş üzerine yapmak zorunda kalmıştır. Bugün geliştirilmiş benzer tasarımlar parklarda, bahçelerde karşımıza çıkabilmektedir.

AYNA :

1903’ te Emil Bloch, aynayı geliştirdi. Tarih boyunca parlatılmış bir metal ya da taş ayna olarak kullanılmıştır. Daha sonraları cam yüzeylerin arkasına yapıştırılan koyu renkli kumaşlar da aynı amaçla kullanılmıştır. İlk modern ayna ise Bloch tarafından, düz camın gümüş veya altın folyo ile kaplanmasıyla elde edilmiştir.

POSTA PULU :

1837’ de Rowland Hill, ilk posta pulunu tasarlayıp kullanımını sağladı. Hill posta pulunu yaptıktan sonra İngiltere kralı tarafından şövalyelikle ödüllendirilmiştir. Bugün halen kullandığımız, her biri birer sanat eseri sayılabilecek pullar, önceleri sadece kralın yazışmalarında kullanabildiği bir işaret iken zamanla tüm posta sistemlerince kabul görmüş ve yaygınlaşmıştır.

POSTA KUTUSU :

1891’ de Philip Downing, posta kutusu sistemini geliştirdi. Posta sisteminin her geçen gün daha sağlıklı işleyebilmesi için günümüze kadar pek çok insan bu gelişime katkıda bulunmuştur. Bu sayede posta işaretleyicileri, işlem iptal eden cihazlar, posta mühürleri, otomatik posta sınıflandırma cihazları yaşamımızda yerini almış, mektupların daha sistematik bir şekilde sınıflandırıp gönderilmesine olanak tanımıştır.

ŞEMSİYE :

1885’ te William C. Carter, şemsiyeyi geliştirdi. İlk şemsiyenin, 4000 yıl önce Mısır, Asya, Yunanistan ve Çin’ de kullanılmış olduğunu tarihsel dokümanlar göstermektedir. Şemsiyenin patenti Carter tarafından alınmıştır.

İNGİLİZ ANAHTARI :

1835’ te Solymon Merrick, ingiliz anahtarını tasarladı. İnsanoğlunun pratik zekasının bir ürünü olan ingiliz anahtarı ile vidaların büyüklüğü önemini yitiriyordu. Çünkü genişleyebilen ucu sayesinde her boyuttaki vida için kolayca kullanılabiliyordu.

CIVALI BAROMETRE :

1643’ te Evangelista Torricelli, hava basıncını ölçmek için yeni bir yöntem geliştirdi. Torricelli, vakum ve basınç üzerine deneyler yapmaktaydı. Yarıya kadar cıvayla doldurduğu bir kaba, yine ağzına kadar cıvayla dolu bir tüpü ters çevirip batırmıştı. Havanın basıncına bağlı olarak tüpteki cıvanın oranı bir miktar azalmaktaydı. Böylece bugün “cıvalı barometre” olarak bildiğimiz cihaz ortaya çıkmış oldu.

PARA :

Para, ilk kez MÖ 700’ de Lidya’ da malların alımı için kullanıldı. Yoğun olarak ticaretle uğraşan ve bir Anadolu uygarlığı olan Lidya’ da paranın ilk formu değerli maddeden oluşmaktaydı. Altın ya da gümüş, en çok kullanılan para hammaddesiydi. MÖ 700 yılına gelene kadar insanların ekonomik ilişkilerinde kullandıkları en yaygın metot “barter” yani değişim sistemiydi. Buğday almak isteyen, yerine eşit miktarda pirinç kullanabiliyordu. Günümüzde ise para kullanımı, yavaş yavaş yerini dijital ortamdaki paralara yani kredi kartlarına bırakmaktadır.

KAUÇUK :

Kauçuk,ilk olarak Kızılderililer tarafından kullanıldı. Avrupalılardan çok daha önce Kızılderililer kauçuğu işlemeyi ve kullanmayı öğrenmişlerdi. 1751’ de Fransız mühendis Fresneau G., Amerika’ daki Cayimes yerlilerinden kauçuğun nasıl elde edilip işlendiğini öğrendi. Sonra, bundan kendisine bir çift ayakkabı yaptı. Ardından Goodyear ve Hancock çeşitli yöntemler kullanarak kauçuğun kullanım alanlarını genişlettiler.

KLİMA :

İlk klima fikri 1906’ da Willis Haviland Carrier tarafından oluşturulmuştur. Klima denildiğinde aklımıza Carrier gelmesine rağmen, klima 1906 yılında Stuart H. Cramer adındaki bir tekstil mühendisi adına tescil ettirilmiştir. Cramer, klima kelimesini tekstil bitkilerinin yetiştiği ortamdaki havayı nemlendirmeye yarayan cihazı için kullanmaktaydı.

TEFLON :

1939’ da Dr. Roy J. Plunkett tarafından bulunan, ana maddesi PTFE olan teflon, 1940’ larda Dupont Teflon adında bugün bildiğimiz tencere ve tavalarda kullanılmaya başlanmıştır. Teflonun patenti yine Dr. Roy J. Plunkett tarafından 1941’ de alınmıştır.

PAMUK :

Ne zaman kullanılmaya başlanıldığı bilinmese de gidilebilen en eski tarihlerde bile pamuk karşımıza çıkmaktadır. Kelimenin orijini Arapça’ da kullanılan “kutun”dur. Diğer Avrupa dillerine “cotton” olarak geçmiştir. 7000 yıllık bir pamuklu giysi Meksika’ da tarih öncesi döneme ait bir mağarada bulunmuştur. MÖ 3000 yıllarında Mısırlılar pamuğu işleyen ve giysi üretmeye yarayan bir sisteme sahiptiler. 1793 yılında Amerikalı Eli Whitney, pamuk toplama makinesinin patentini almıştır.

TORNAVİDA :

MÖ 3. yüzyılda Arşimet tornavidayı icat etti. Arşimet tornavidanın mucidi olarak bilinmesine rağmen onun yapmış olduğu tornavida bugünkünden oldukça farklıydı; daha sonraları icadını daha da geliştirip tarihin ilk hidrolik tornavidasını üretmiştir.

BULMACA :

1913 Yılında İngiliz göçmen Arthur Wynne, New York World gazetesinde çalışırken editörü, kendisinden Pazar eğlence sayfası için yeni bir oyun bulmasını istedi. Wynne, çocukluğundan hatırladığı sihirli kareler adlı bulmacaya benzeyen kelime oyununu geliştirerek bugünkü bulmacanın temelini atmış oldu. Bulmaca, yaratıcısının ülkesinde ancak 1924’ te London Times’ ta yayımlandı.

GÜNEŞ GÖZLÜĞÜ :

1752’ de James Ayscough, güneş gözlüğünü icat etti. İlk güneş gözlüklerinin camları da bugünküler gibi renkliydi. Yeşil ve mavi cam kullanımı tavsiye edilmekteydi. Daha sonra Edwin H Land, ilk selofenli polarize edilmiş camlı güneş gözlüklerini üreterek güneş gözlüklerinde yeni bir dönem açmış oldu.

ÇAY MAKİNESİ :

1923’ TE Arthur Large, tehlike yaratmadan suyla temas edebilen bir makine geliştirdi. Böylece ilk elektrikli çay makinesi doğdu ve bir çığır açtı. Çaydanlığın tabanında bulunan elektrikli ısıtıcı, suyu ısıtıyordu. Bu, ısıtıcı bir boru içinden geçen bir telden oluşuyordu ve su çabucak ısınıveriyordu.

SELOFEN :

1908’ de İsveçli tekstil mühendisi Jacques E Branderberger, bir gün lokantada yemek yerken başka bir müşterinin yemek yediği masanın üzerine şarabını dökmesi sonucunda, aklına temiz, kullanışlı ve su geçirmeyen bir maddenin yapılabileceği fikri geldi. Sonunda selüloz ile kaplanmış viskos kumaş yani selofen bulunmuş oldu.

TEKERLEK :

MÖ 3500 yıllarında icat edildiği sanılmaktadır. Tekerleğin ilk olarak ne zaman ve nerede ortaya çıktığını kimse bilmemektedir. Fakat MÖ 3500 yıllarında Mezopotamya’ da veya Doğu Avrupa’ da çömlekçiler tarafından kullanıldığına inanılmaktadır. Ulaşımda kullanılan en eski tekerle, MÖ 3200 yıllarına ait bir Mezopotamya resminde görülmektedir. İlginç olan ise tekerlikli ulaşımın 15. yüzyılın sonlarına kadar Güney Amerika’ da bilinmemiş olmasıdır.

KONTAKT LENS :

1888’ de kontakt lens geliştirildi. Eugen Fick ve Eduard Kalt, hemen hemen aynı zamanlarda kontakt lens yardımıyla görme bozukluklarını çözdüklerini beyan etmişlerdi. Kontakt lenslerle birlikte gözlükler, güzellik vaat eden rakiplerine, yavaş yavaş yerlerini bırakmaya başladı.

KİLİT :

1787’ de Joseph Bramah tarafından tasarlanan kilit, ancak 75 yıl sonra Londra’ da bir sergi sırasında bir ziyaretçinin 51 saat süren uğraşı ile açılabilmiştir. Tarihte ilk kilitleri eski Mısırlılar’ ın kullandığı bilinmektedir. Kilitler tahtadan yapılıyor ve açılıyordu. Anahtarın üzerinde değişik uzunluklarda silindir pimler vardı. Mısırlılar’ dan esinlenen Linus Yale, Yale kilit olarak bilinen ilk modern pimli kilidi üretti.

VİDA :

MÖ 5. yüzyılda Archytas of Terentum, vidayı icat etti. İlk vidalar tahtadan yapılmakta ve zeytinyağı ile preslenmekteydi. Metal vidalar ise ilk olarak 15. yüzyılda Ege’nin iki yakasında karşımıza çıkmaktadır.

MAKAS :

Bugün kullandığımız makasın patenti, 1893’ te Louis Austin tarafından Washington’ da alındı. Tam olarak ne zaman ve kim tarafından icat edildiği bilinmese de İskender’ in Mısır’ ı fethiyle gelişen güzel sanatlarda üstünlük sembolü olarak kullanıldığı biliniyor.

SAKLAMA KABI :

1795’ te Fracois Appert, oluşturduğu kapak sistemi sayesinde kapların içine hava sızmasını önleyen ve böylece gıdanın bozulmasını geciktiren bir sistem geliştirdi. Appert’ in bulduğu ilk saklama kapları aslında zamanı için bir devrim niteliğindeydi. Çünkü gıdaların bozulmadan saklanabilmesi gerçekten zordu.

AYAKKABI MAKİNESİ

: Jan Ernst Matzeliger, ayakkabı yapma makinesini icat etti. 1850’ li yıllarda tüm ayakkabılar elde yapılıyor ve bu da zaman alıyordu. El yapımı olduğu için fiyatları da yüksekti. Matzeliger, ayakkabı sanayiine adeta yeni bir soluk getirdi. İcat ettiği makineyle bir ayakkabı, yaklaşık 3 dakika içinde makineden çıkabiliyordu. Böylece ayakkabı maliyeti de düşürülmüş oluyordu.

ELEKTROKARDİOGRAFİ CİHAZI :

1903’ te Willem Einthoven, kalbin işleyişini kaydeden elektrokardiografi cihazını ( EKG ) icat etti. Einthoven’ ın 1924’ te Nobel ödülü aldığı bu icadı, kalp atışlarının grafiksel çıktısını vermekteydi. EKG, kalbin ürettiği elektrik sinyalleri ölçüp kaydederek kalp hastalığının belirtisi olabilecek düzensizlikleri ortaya çıkarır.

DEMİR CİĞER :

1929’ da Philip Drinker, hastaların solunumuna yardım etmek için “demir ciğer” adını verdiği bir alet tasarladı. Bu aygıt, vücudun boynun altında kalan kısmını içine alan hava geçirmez bir kutudan oluşuyordu. Kutunun içindeki basınç değiştirilerek ciğerlere hava girip çıkması sağlanıyordu.

ELEKTRON MİKROSKOBU :

1933’ te iki Alman bilim adamı Max Kroll ve Ernst Ruska’ nın ortak çalışması sonucunda elektron mikroskobu doğdu. Elektronların bir numunenin üzerine bombardıman edilmesiyle numunenin elektron yayması prensibi, o numunenin üç boyutlu görüntüsüne ulaşmamıza neden olmuştur. Sonraları bu keşif, atomların incelenmesi ve diğer büyük keşiflerde çok yararlı olmuş, insanlığa yeni kapılar açmıştır.

TETANOS AŞISI :

1926’ da Fransız Ramon et Zoeller, tetanos aşısını geliştirdi. 1900’lerin ilk çeyreğine kadar tetanos virüsü ölümcül olabiliyordu. Her hangi bir paslı objenin açtığı küçük bir yaradan içeri giren virüs, binlerce insanın ölümüne yol açabiliyordu. Zoeller’ den sonra tetanos virüsü de insanoğlunun zekası karşısında tarihteki yerini almıştır.

RADYASYON ÖLÇÜM ALETİ :

1913’ te Alman Hans Geiger, radyasyon ölçüm aleti Geiger’ i icat etti. Geiger, ortamdaki radyasyon miktarını ışıma yapan parçacıklar aracılığıyla hesaplamayı başarınca, insanoğlu hiçbir şekilde sonuçları baş gösterene kadar fark edilemeyen bu gizli düşmanın varlığından en azından haberdar olabilmeyi başarabilmiştir.

DNA :

Tıp tarihi boyunca yapılmış en büyük keşiflerden biri olarak kabul edilen DNA, 1953 yılında James Watson ve Francis Crick tarafından bulundu. İki bilim adamı, çifte heliks sarmalı etrafında sıralanmış yaşamın temel yapı taşlarının varlığını bularak genetik biliminin doğmasını sağlamışlardır.

LAZER :

Lazer kuramı, 1958’ de Amerikalı fizikçiler Charles Townes ve Arthur Schawlow ortaya atmıştır. İlk lazeri 1960’ da Theodore Maiman yapmıştır. Günümüzde lazer, ameliyatlarda dokuları kesmek ya da kılcal damarlarını kapamak amacıyla kullanılmaktadır.

HEPATİT – B :

1971‘ de Amerikalı Blumberg et Millman, Hepatit-B aşısını geliştirdi. Bugün Dünya Sağlık Örgütü’ nün, insanlığı tehdit eden ve en önemli virüsler listesinde yer AIDS ile birlikte en üst sıralara koyduğu Hepatit-B virüsü, aşısı olmasına rağmen neden olduğu hastalık hakkında yeterli bilgiye sahip olunamaması nedeniyle yaygınlığını sürdürmektedir.

GRİP AŞISI :

1976’ da grip aşısı geliştirildi. Fakat aşısı bulunmasına rağmen halen grip mikrobundan insanoğlunun kurtulduğunu söyleyemeyiz.

YARA BANDI :

1920’ de Earle Dickson, özellikle mutfak işlerini yaparken karısının çok sık elini kestiğini görüp karısı için bir gazlı bez ve selobant yardımıyla ilk yara bandını yapmış ve bu icadı zamanla çok tutulmuştur. İlginç bir hikayeye sahip olan bu icat, bugün evde, işte ve okulda tüm ilk yardım çantalarında bulunan bir malzeme olmuştur.

STETESKOP :

1816’ da Rene Laennec, Paris sokaklarında dolaşırken, oyun oynayan iki çocuğun, birbirlerinin göğsünü ellerindeki tahta borularla dinlemekte olduğunu fark etti. Daha sonra Laennec, bir kağıdı rulo yaparak ucuna bir ip bağladı ve bir başkasının göğsünü dinlemeyi başardı. Bu alete Yunanca “göğüs” anlamına gelen “steteskop” adını verdi.

AMBULANS

:1790’ da Dominique Larrey, hastaları hastaneye yetiştirebilmek için hafif bir araba tasarladı. 1792’ de Fransa, hem Avusturya hem de Prusya ile savaş halindeydi. Ağır arabaların yaralıları toplamak için cepheye ulaşamadıkları görülünce Larrey’ in bu tasarımı hayata geçmiş oldu.

BEHÇET HASTALIĞI

: Çok sayıda sistemi ilgilendiren iltihabi bir hastalık olan Behçet hastalığı ilk olarak 1937 yılında Türk dermatolog Dr Hulusi Behçet tarafından tanımlanmıştır. Çoğunlukla Ortadoğu ve Japonya da görülen bu hastalıkla ilgili araştırmalar halen yürütülmektedir.

YAPAY KALP :

1982’ de Dr. Robert Jarvik, ilk yapay kalbi üretti. Dr. Jarvik tarafından icat edilen ilk yapay kalp, tırnak büyüklüğündeki bir motorla çalışıyordu. “Jarvik 7” olarak da bilinen alet, Seattle’ lı diş hekimi Barney Clark’ ın onayı üzerine kendisine takıldı ve hasta tam 112 gün “Jarvik 7” ile yaşamını sürdürdü.

ÇOCUK FELCİ AŞISI :

1957’ de ilk çocuk felci aşısını Dr. Albert Sabin geliştirdi. Dr Sabin tarafından geliştirilen çocuk felci aşısı pek çok çocuğun skat olarak hayatına devam etmesini de önlemiş oluyordu. Sabin’ in geliştirmiş olduğu aşı, tıpkı bugünkü gibi ağız yoluyla uygulanmaktaydı.

ASPİRİN :

1829’ da bilim adamlarının, söğüt ağacının yaprağında bulunan “salisin” adlı kimyasal bir maddenin ağrı kesici özelliği olduğunu keşfetmelerinden sonra Charles Frederic Gerhard bu maddeyi kullanarak “salisilik asiti” geliştirmiştir. 1899’ da Alman kimyager Felix Hoffmann’ ın Gerhard’ ın formülünü geliştirmesi sonucunda Aspirin tıbbın hizmetine sunulmuştur.

DİYALİZ MAKİNESİ :

1985’ TE Willem J. Kolff, diyaliz makinesini icat etti. Böbrek hastaları için en büyük icat kuşkusuz diyaliz makinesidir. Bugün bu makine sayesinde böbrek yetmezliği çeken pek çok hasta, hastalıklarının seyrini yavaşlatıyor ve böbrek nakli sıralarını beklerken rahat nefes alabiliyorlar.

PENİLİSİN :

1928’ de Alexander Fleming, penilisini geliştirdi. Penisilini geliştirmeden önce Fleming, “lizozim” adı verilen mikrop öldüren bir maddeye ulaşmıştı. Bu sayede bakterileri öldürebilen bir maddenin varlığı fikri ilk kez doğmuş oldu. Fleming, penisilini bulduğu zaman onun, etrafındaki bakterileri öldürdüğünü tesadüf eseri görmüştü ve bunu tıpta kullanabileceğini düşünmüştü.

ALZHEIMER HASTALIĞI :

Demans’ ın (bunama) en sık nedeni olan ve bellek bozukluğu ile karakterize Alzheimer Hastalığı ilk olarak 1906 yılında Alman nöropsikiyatrist Alois Alzheimer tarafından tanımlanmıştır.

KORTİZON :

1935’ te Percy Lavon Julian, kortizonu geliştirdi. Soya filizlerinden sentetik yoldan elde edilen kortizon, artrit ve diğer inflamatuar tedavisinde büyük bir gelişme olarak kabul edildi.

X IŞINLARI :

1895’ te Wilhelm Röntgen, X ışınlarının varlığını saptadı. Röntgen bir gün, anot ve katot üzerinde çalışmalar yaptığı sırada iki farklı yüklü ucun arsında bir etkileşim olduğunu fark eder. Böylece X ışınları bulunur. Bugün X ışınları başta tıp ve başka pek çok alanda insanlığın hizmetinde kullanılmaktadır.

İNSÜLİN :

1922’ de Sir Frederick Banting, J.J.R. Mac Leod, Charles Best ve J.B. Collip insülini geliştirdi. Şeker hastalarının hayatını kolaylaştıran keşiflerin başında insülin gelmektedir. Pankreasın salgıladığı bir hormon olan insülinin şeker hastalarında yetersiz düzeyde bulunduğunu fark eden Banting, Mac Leod, Best ve Collip maddeyi izole ederek ilaç haline getirmişlerdir.

KAN ŞEKERİ ÖLÇÜM SİSTEMİ :

Kimyacı Helen Free, kan şekeri ölçüm sistemini geliştirdi. Şeker hastalarının kendi kendilerine uygulayabilecekleri ilk test, Free’ nin kandaki glukoz miktarına duyarlı bir enzimi laboratuar ortamında izole etmesi sonucunda bulunmuştur. Hasta, test kiti içinden çıkan iğne ile parmağının ucundan bir damla kan alıyor ve kitin üzerine damlatıyordu. Enzimde oluşan renk değişimi, hastanın şeker düzeyi hakkında sağlıklı bir bilgi vermekteydi.

VİTAMİN HAPI :

1942’ de Robert R. Williams, vitamin haplarını geliştirdi ve patentini aldı. Williams, bir telefon şirketinde araştırmacı olarak çalışmakta ve boş zamanlarında yetersiz beslenme sorunlarını ortadan kaldırabilmek amacıyla vitaminlerin sentetik olarak üretilmesi üzerinde çalışmaktaydı. İlk olarak Tiamin ve B vitaminlerini elde etmeyi başaran Williams, bir şirket kurarak bunların seri üretimne başladı.

MAGNETİK REZONANS (MR) :

İlk olarak 1930’ larda üzerinde çalışılan MR tekniğini, 1970’ te Raymond Damadian adlı bir doktor geliştirerek insanlığın hizmetine sunmuştur. Ameliyata gerek kalmadan insan vücudunun resmini çıkarmaya yarayan MR sistemi, manyetik alan ve radyo dalgaları yardımıyla insan dokusunun farklı kademelerini farklı renklerde göstermekte ve dolayısıyla kanserli dokuları tespit edebilmektedir. X ışınları ve radyasyon kullanılmadığı için MR teknolojisi sağlığa zarar vermemektedir.

HOLOGRAM

: 1947’ de Dennis Gabor, ilk hologramik görüntüyü oluşturdu. Macar asıllı bilim adamı Gabor, elektron mikroskobunda üç boyutlu görüntüler üzerinde çalışırken aklına üç boyutlu nesnelerin görüntüsünün elde edilip edilemeyeceği sorusu geldi. İlk görüntü küçük bir kuşa aitti ve görenleri şaşkına çevirmişti. 1960 yılında hologram teknolojisinin tıp alanında kullanılabilmesi için ihtiyaç duyulan lazer keşfedildi.

ŞIRINGA :

1853’ te Charles Pravaz, şırıngayı icat etti. Kan damarlarına ve kasların içine ilaç enjekte etmekte kullanılan deri altı şırıngası, tıp açısından büyük bir yenilikti. 1987’ de bir başka doktor Jean-Louis Brunet, kan örneği alınırken enjektöre takılan bir başka aletin patentini aldı. Alet, şırınga hastadan çıkarılır çıkarılmaz şırınganın ağzını tıkıyordu. Böylece doktor ve hemşireler mikroplu kanla temas etmemiş oluyorlardı.

BİGİSAYAR YAZICISI :

1953 yılında Remington-Rand, geliştirdiği yüksek hızlı bilgisayar yazıcısını “univac” adlı bir bilgisayara bağlayarak kullanmaya başladı. 1976 yılında Remington-Rand’ ın yazıcısı temel alınarak ilk mürekkep püskürtmeli yazıcı geliştirildi. 1988 yılına gelindiğinde ise yazıcılar oldukça yaygınlaşmış ve bilgisayar donanımlarının vazgeçilmez bir parçası halini almıştır.

AMPUL :

1878’ de Joseph Swan, elektrik ampulünü icat etti. Cam bir ampul içinde kömürleştirilmiş bir filaman vardı. Swan, ampulün içindeki havayı boşalttı. Çünkü havasız ortamda filaman yanıp tükenmiyordu.

DİNAMO :

1867’ de Werner Siemens, dinamoyu icat etti. Elektriği pratik olarak ilk Siemens elde etmiştir. Siemens, elektriğin ve mıknatısın birlikte kullanıldıklarında birbirlerini güçlendirdiğini fark etmiştir. Siemens, bunun üzerine ilk çift T motorlu dinamo makinesini icat etmiştir. Ardından Gramme ve Tesla, bu konuda Siemens’ in çalışmalarını geliştirmişlerdir.

UZAKTAN KUMANDA CİHAZI :

1950’ de Eugene Polley, ilk uzaktan kumanda cihazını icat etti. Bir mühendis olan Polley, ilk kablosuz kumanda cihazına “flashmatic” adını verdi. Bu cihaz 1955’ te piyasaya çıkarıldığında büyük ilgi görmüştü. Fakat bugünkü emsallerine göre bazı sınırları vardı. En önemlisi cihazın fotonlar ile işliyor olmasıydı. Şayet TV, güneşe direkt maruz bırakılırsa kendiliğinde kanallar değişebiliyordu.

METAL DEDEKTÖRÜ

: 1881’ de Alexsander Graham Bell, metal saptayan bir cihaz geliştirdi. İlk metal dedektörü, Bell tarafından tasarlandığında aslında sadece metale duyarlı bir düzeneğin ses çıkarması planlanmıştı. Herhangi bir metal, düzeneğin arasından geçince devre kesiliyor ve bir ses çıkıyordu. Sonradan Graham Bell ve asistanı fark etti ki bu cihaz pek çok alanda gayet rahat kullanılabilirdi.

HESAP MAKİNESİ :

1888’ de William Seward, hesap makinesini icat etti. Banka muhasebecisi olan Seward, bankadaki hesap işlerini kolaylaştırmak, monotonluğu kırabilmek ve belki de biraz zaman kazanabilmek amacıyla bir mekanik cihaz üzerinde çalışmaya başladı. Sonuçta, 1885 yılında patentini aldığı cihaz bir hesap makinesiydi. 1898’ de Seward öldüğünde 1.000 adet hesap makinesi satılmıştı. 1926 yılına gelindiğinde ise bu sayı 1.000.000’ a ulaşmıştı.

OSİLOSKOP :

Edwin Howard Armstrong, osiloskop adını verdiği yüksek frekanslı bir alet geliştirdi. FM radyo bandının da mucidi olan Armstrong’ un icat ettiği “osiloskop” elektrikli cihazlardaki akım miktarını ölçen bir aletti. Osiloskop sayesinde elektrikli cihazların tamiri kolaylaşmıştır.

TRANSİSTÖR :

1947’ de John Bardeen, transistörü icat etti. Elektrik dünyası için küçük ama kullanışlı bir alet olan transistör, Walter Brattain ve William Shochley’ in destekleriyle John Bardeen tarafından kullanıma sokulmuştur. Bugün bilgisayar yongalarının her birinde mikroskobik boyutta milyonlarca transistör bulunabilmektedir.

ELEKTROSKOP

: Bir muhasebeci ve fizikçi olan Jean Antonie Nolet, ilk elektroskop cihazını üreterek elektriğin varlığını elektrostatik çekim ve itim gücü ile ispat etmiştir. Daha sonraları elektrostatik üzerine yazdığı yazılarında yüklü cisimler arasındaki çekim kuvvetini teorik olarak göstermiştir.

LCD TEKNOLOJİSİ :

1970’ te James Fergason, LCD teknolojisini geliştirdi. Fergason 1971’ de hızla gelişmeye başlayan LCD teknolojisinin kullanıldığı pek çok ürünün de patentini elinde bulunduran kişidir. Hızla gelişen dijital saat, bilgisayar ekranları, tıbbi cihazlar gibi ürünlerde yoğun olarak LCD sistemleri kullanılmaktadır.


_EKSELANS_ 25 Ekim 2005 18:00

Önemli Buluşlar ve Tarihleri


  • 1280 İlk gözlük İtalya’da yapıldı.
  • 1450 Johannes Gutenberg’in baskı makineleri kitap üretiminde çığır açtı. Bunun sonucunda yeni icatlar hakkındaki bilgilerin yayılması hızlandı.
  • 1453 Copernicus, gezegenlerin Dünyanın etrafında değil, Güneş’in etrafında döndüğünü ortaya atan kuramını yayımladı.
  • 1592 Galileo, cisimleri 30 kez büyüten bir teleskop yaptı.
  • 1614 İskoçyalı matematikçi John Napier logaritma cetvelini icat etti.
  • 1618 Johannes Kepler, gezegenlerin Güneş’in çevresinde çizdikleri elips biçimindeki yörüngeleri betimleyen yasaları yayımlar.
  • 1622 Blaise Pascal, babasının vergi hesaplarında kullanması için bir toplama makinesi icat etti.
  • 1643 Evangelista Torricelli, hava basıncını ölçmek için şimdi civalı barometre denilen cihazı icat etti.
  • 1656 Christian Huygens, Galileo’nun fikirlerine dayanan hassas bir sarkaçlı saat tasarladı.
  • 1668 Isaac Newton ilk aynalı teleskopu yaptı.
  • 1682 Edmond Halley, daha sonra kendi adıyla anılacak bir kuyrukluyıldızın yörüngesini çizip betimledi.
  • 1687 Newton’un, evrensel çekim yasalarını formülleştirdiği Principia başlıklı kitabının yayımladı.
  • 1690 Edmund Halley, dalış makinelerine hava pompalayacak bir yöntem geliştirdi.
  • 1698 Thomas Savery’nin yaptığı ilk buhar makinesi, su altında kalan madenlerdeki suyu dışarı pompalamada kullanıldı.
  • 1733 İngiliz bir dokumacı tarafından icat edilen “uçan mekik” adındaki alet bir kişinin bir günde üretebileceği kumaş miktarını ikiye katladı.
  • 1752 Benjamin Franklin, yıldırımın elektrikten kaynaklandığını gösterdi.
  • 1783 Marquis de Jouffroy d’Abbans ilk buharlı gemiyi yüzdürdü.
  • 1783 Montgolfier Kardeşler bir sıcak hava balonunu başarıyla uçurdu.
  • 1789 Lavoisier’nin, 33 elementi sıraladığı ve bu elementlerin adlandırılması ile ilgili modern sistemi sunduğu “Kimyasal Adlandırma Yöntemi” yayımlandı.
  • 1796 Edward Jenner, bir çocuğu çiçek hastalığına karşı aşıladı.
  • 1799 Alessandro Volta, ilk elektrik bataryasını yaptı.
  • 1801 İlk denizaltılardan olan Nautilus ilk yolculuğunu tamamladı.
  • 1804 Richard Trevithick raylar üzerinde giden ilk buharlı lokomotifi yaptı.
  • 1814 Friedrich König elle çalışan matbaadan çok daha hızlı olan buharlı matbaayı geliştirdi.
  • 1819 Augustus Siebe basınçlı bir dalgıç elbisesi tasarlayarak insanların daha derinlere dalabilmesini sağladı.
  • 1820 Hans Oersted, elektrik akımının pusulanın iğnesi üzerinde manyetik etki yarattığını gösterdi.
  • 1821 Charles Babbage, karmaşık matematiksel tabloları otomatik olarak hesaplamak için tasarladığı “fark makinesi” nin üzerinde çalışmaya başladı.
  • 1826 Fransız fizikçi Joseph Niepce tarihteki ilk fotoğrafı çekti.
  • 1829 George Stephenson, en iyi buharlı lokomotif tasarlama ve yapma yarışmasını kazandı. Rocket adlı bir lokomotif üretti.
  • 1830 İlk dikiş makinesi Fransız terzi Barthelemy Thimonnier tarafından tasarlandı.
  • 1836 Samuel Colt, yaptığı hızlı ateş eden tabanca “altıpatlar” ın patentini aldı.
  • 1837 Isambard Kingdom Brunel, ilk kıtalararası buharlı gemiyi yüzdürdü.
  • 1837 İki İngiliz mucit William Cooke ve Charles Wheatstone ilk elektrikli telgraf makinesini yaptı.
  • 1838 Samuel Morse kendi geliştirdiği Morse alfabesini ilan etti.
  • 1839 Louis Daguerre vesikalık fotoğraflarda çok tutulan daguerrotype fotoğraf tekniğini icat etti.
  • 1841 Michael Faraday, hareketli bir mıknatıstan elektrik akımı elde etti.
  • 1843 Samuel Morse, telgraf mesajlarında kullanılmak üzere nokta ve çizgilerden oluşan ünlü mors alfabesini icat etti.
  • 1846 Amerikalı bir dişçi bir çene ameliyatında acıyı hissettirmemek için eter kullandı.
  • 1848 İlk yürüyen merdiven, New York’ta turist çekmek için kuruldu.
  • 1849 Çengelli iğne icat edildi.
  • 1857 New York’ta bir dükkân asansörü olan ilk bina oldu.
  • 1860 Belçikalı Etienne Lenoir ilk içten yanmalı motoru yaptı.
  • 1863 İlk metro (yeraltı demiryolu) hattı Londra’da işletmeye açıldı.
  • 1868 Gregor Mendel, bezelye bitkileriyle yaptığı, modern genetik kuramının temellerini oluşturan araştırmalarını bitirdi.
  • 1868 Bir gazetenin yazı işleri müdürü olan Christopher Sholes ilk kullanışlı daktiloyu yaptı.
  • 1872 Fotoğrafçı Eadweard Muybridge ilk ardışık fotoğraflar dizisini çekti.
  • 1876 Alexander Graham Bell ilk telefon konuşmasını yaptı.
  • 1877 Edison fonografı icat etti.
  • 1878 Joseph Swan elektrik ampulünü icat etti.
  • 1879 Ernst von Siemens elektrik döşenmiş bir hat üzerinde giden ilk elektrikli treni sergiledi.
  • 1881 Emile Berliner, yassı plaklar kullanan ilk gramofonu yaptı.
  • 1885 Louis Pasteur, bir dizi aşı yaparak, kuduz bir köpek tarafından ısırılmış bir çocuğun yaşamını kurtardı.
  • 1885 Fizikçi Heinrich Hertz elektromanyetik dalgaların varlığını gösterdi.
  • 1885 Avusturyalı kimyacı Carl Auer, muma göre daha kullanışlı ve güvenli olan bir havagazı lambası icat etti.
  • 1886 Linotip adlı makine, gazetelerin ve kitapların daha hızlı hazırlanmasını sağladı.
  • 1888 George Eastman, Kodak no.l adlı fotoğraf makinesini üretti ve müşterilerinin filmlerini banyo etti.
  • 1889 Edison’un yardımcısı Charles Batchelor sinema filmlerinin seslendirilmesi üzerine deneyler yaptı.
  • 1890 Daimler motor şirketi, dört tekerlekli ve akaryakıtla çalışan otomobil üretimine başladı.
  • 1890 Herman Hollerith’in icat ettiği elektrikli sayma makinesi sayesinde Amerika’da nüfus sayımı işlemi çok hızlı bir şekilde sonuçlandırıldı.
  • 1895 Paris’te Lumiere Kardeşler 10 hareketli filmden oluşan bir gösteri yaptı.
  • 1895 Wilhelm Röntgen, X-ışınlarını buldu.
  • 1898 Valdemar Poulson, modern teybin öncüsü olan bir cihaz yaptı.
  • 1901 İlk radyo transistörünü Marconi geliştirdi.
  • 1902 İtalyan Guglielmo Marconi, Manş Denizi üzerinden radyo dalgalarıyla mesaj iletmeyi başardı.
  • 1903 Amerikalı Wright Kardeşler ilk motorlu uçağın uçuşunu gerçekleştirdi.
  • 1903 Henry Ford, yeni araba fabrikasıyla seri üretim tekniğini getirdi.
  • 1903 Willem Einthoven, kalbin işleyişini kaydeden elektrokardiyografi cihazını icat etti.
  • 1904 John Fleming’in geliştirdiği cam diyotlar radyo cihazlarının vazgeçilmez parçası oldu.
  • 1908 Adını mucidinin adından alan Geiger sayacı radyasyonu saptamak ve ölçmek için kullanılmaya başlandı.
  • 1910 Fransız Henri Fabre, tekerlekleri olmayan ve su üzerinde seyredebilen bir uçak geliştirerek ilk deniz uçağını icat etti.
  • 1911 Marie Curie, radyoaktiflik konusunda kendi başına yaptığı çalışmalardan dolayı Nobel Ödülü aldı; böylece de bu ödülü iki kez alan ilk kişi oldu.
  • 1911 Ernest Rutherford, atomun merkezinde bir çekirdek olduğunu gösterdi.
  • 1919 Einstein, “Genel Görelilik” konusundaki yazısını yayımladı.
  • 1921 Philip Drinker, hastaların solunum yapmasına yardım etmek için “demir ciğer”i icat etti.
  • 1922 İlk mikrofilm tanıtıldı.
  • 1926 John Logie Baird ilk televizyon görüntüsünü başarıyla iletti.
  • 1926 Robert Goddard ilk sıvı yakıtlı roketi fırlattı.
  • 1926 ABD’li Profesör Robert Hutchinson Goddard ilk sıvı yakıtlı roketi geliştirdi. Gaz ve sıvı oksijenle işleyen roket, 12,5 metre yüksekliğe çıktı ve 56 metre yol aldı.
  • 1928 Bugün penisilin dediğimiz bir oluşumun bakterileri öldürmesi Alexander Fleming’in dikkatini çekti.
  • 1933 İki Alman bilim adamı Max Kroll ve Ernst Ruska elektron mikroskobunu yaptı.
  • 1935 Alman şirketi AEG, sesi kaydetmek için plastik manyetik teyp bandını geliştirdi.
  • 1938 Macar mucit Lazlo Biro, bıro da denilen bilye uçlu tükenmez kalemi icat etti.
  • 1938 Amerikalı Chester Carlson ilk fotokopi makinesini icat etti.
  • 1939 İgor Sikorsky adlı bir Rus mühendis tarafından ilk helikopter yapıldı.
  • 1940 İlk elektronlu mikroskop Philedelphia’da tanıtıldı.
  • 1942 Wernher von Braun, Almanya’nın ilk uzun menzilli füzesi olan V-2′yi fırlattı.
  • 1942 Enrico Fermi, ABD’nin Chicago kentinde, nükleer enerjinin denetim altına alınabildiği bir nükleer reaktör yaptı.
  • 1943 Jacques-Yves Cousteau ve Emile Gagnan, ilk dalış tüpünü tasarladılar.
  • 1945 Amerikalı mucit Percy Spencer, ilk mikrodalga fırını tasarlayarak patentini aldı.
  • 1946 John Mauchy ve John Eckert’in geliştirdiği, Amerika’nın ilk elektronik bilgisayarı ENIAC halka gösterildi.
  • 1947 Edwin Land bir dakikadan az bir sürede siyah beyaz fotoğraf çıkaran polaroid makineyi icat etti.
  • 1953 Francis Crick ile James Watson DNA molekülünün yapısını keşfetti.
  • 1957 Sovyetler Birliği tarafından Dünyanın çevresinde dönen insan yapımı ilk cisim Sputnik I fırlatıldı.
  • 1960 Theodore Maiman ilk lazeri yaptı.
  • 1962 Telefon konuşmalarının yanında canlı televizyon görüntülerini de ileten Telstar adlı uydusu fırlatıldı.
  • 1977 Dünyanın tekrar kullanılabilen ilk uzay gemisi olan Uzay Mekiği, ABD tarafından fırlatıldı.
  • 1982 Philips ve Sony şirketleri kompakt diski (CD) çıkardı.
  • 1987 İlk sayısal ses bantları (DAT) üretildi.
  • 1990 Yüksek netlikte televizyon (HDTV) yayını ilk kez yapıldı.


__BozkurT__ 25 Ekim 2005 23:04

Circum Spice Tarih
El Yazmasından Basım Evi'ne
Harfler bir ülkeden öteki ülkeye,bir ulustan öteki ulusa geçerken bir başka gezi daha yapıyor.:Taşların üzerinde papirüse ,papirüsten mumlu levhalara,mumlu levhalardan parşömene ve parşömenden de kağıda geçiyorlardı.Kumlu toprağa ekilen bir ağaç,killi ve bataklık bir alana ekilen ağaçtan nasıl değişik şekilde büyürse;harfler de taştan kağıda geçen süreçte öylece görünüşlerini ve biçimlerini değiştirdiler.Taş üstünde dik ve dümdüz yükseliyor,kağıdın üzerinde yuvarlaklaşıyordu.Balmumu üzerinde de yıldız biçiminde kıvrıldılar.Balçık üstünde çivileştiler,yıldız iğne biçimi aldılar.Hele kağıt ve parşömen üzerinde sürekli kıllık ve biçim değiştirdiler.

Yazı yazmak için çok çeşitli araçlar kullanılmıştır.Hiç elimizden düşürmediğimiz kağıt kalem dünün icadıdır.Biraz daha öncelere,ilk insanların resimlerden yazının henüz doğmakta olduğu çağlara dönersek o zaman yazı yazmanın inanılmayacak kadar zor olduğu görülür.Çünkü o günlerde bu iş için gereken araçlar yoktu.Herkes,ne ile neyin üzerinde nasıl yazacağını kendisi düşünüp bulmak zorundaydı.

O dönemin araçları arasında taş,koyunun kürek kemiği,balçık yaprağı,çanak çömlek parçaları,yırtıcı hayvan derileri ve ağaç kabukları gibi şeyler hep bu dönemde kullanılıyordu.Bütün bunların üzerine sivriltilmiş bir kemikle ya da çakmak taşıyla kaba bir resim çiziktirmek mümkündü. İslam Peygamberi Hz.Muhammed, kutsal kitap Kuran-ı Kerim'i koyunları kürek kemiği üzerine yazdırmıştı.Eski Yunanlılar ,halk toplantılarında oylarını şimdi yapıldığı gibi kağıt üzerine değil de,çanak çömlek(ostrakon)lar üzerine yazarak verirlerdi.

Papirüs bulunduktan sonra bile birçok yazarlar,yoksulluk yüzünden yazılarını çamka çömlek parçaları üzerine yazmak zorunda kalmışlardı.Eski yunan bilginlerinden birinin kitap yazmak için evindeki bütün çanak çömleği kırdığını anlatırlar.görevle Mısır'da bulunan eski Romalı asker ve memurlar;bir aralar,papirüs yetersizliğinden hesap pusulalarını çanak çömlek parçaları üzerine yazmışlardır.

Ama palmiye yaprakları ile ağaç kabukları yazı yazmaya çok daha uygundu.Papirüs bulunmadan çok önce bunların üzerine iğne ile yazı yazılmaktaydı.Hindistan'da ,bir çok kitap palmiye yaprakları üzerine yazılmıştı.Yaprakların kenarları bir ölçüde kesildikten sonra iplikle dikiliyordu.Bu kitabın kenarları altınla yaldızlanır ya da renk renk boyanırdı.Böylece çok güzel bir kitap meydana gelmiş olurdu.Ormanca zengin olan ülkelerde kayın ve ıhlamur ağacı kabuklarından yapılmış yapraklar üzerine yazı yazılırdı.

Bununla birlikte çok eski çağlardan itibaren bir yazı yazma yöntemi vardır;onu bügünde kullanmaktayız.Bu taş üzerine yazı yazmadır.

Taştan kitap, kitapların en uzun yaşamlısıdır.Bunda 4000 yıl önce, eski Mısır mezar tapınaklarının duvarlarına yazılmış olan upuzun hikayeler günümüze kadar gelmiştir.

ÇAMURDAN KAĞIDA DOĞRU

İnsanlar çok eskiden beri taştan daha hafif,ama onun kadar dayanıklı bir" nesne" aradılar.
Tunç üzerine yazmayı denediler.Bir zamanlar sarayları ve tapınaklarını süslemiş olan üzerleri yazılı tunç levhaları bugün de görmek mümkündür.Bazen bu levhalardan birinin bütün bir duvarı kapladığı da olurdu.Levhanın iki yüüne yazı yazılmışsa,levha bir zincirle asılırdı. Anlatırlar;Fransa'da Blois kentinde ,tunçtan bir kilise kapısı vardır.Bu kilise kapısı bir kitabı andırır.Kapının üstünde Kont Etienne ile Blois kenti arasında yapılmış bir antlaşma yazılıdır.Bu antlaşma gereğince halk,Kont'un şatosu etrafına bir duvar çekmeyi kabul ediyor;buna karşılık Kont da şaraptan aldığı vergiyi halka bağışlıyordu.Şarabı içenler çoktan dünyadan göçtüler, etrafındaki duvar yıkıldı.Buna karşılık tunç kapının kanadı üzerinde kazılmış olan antlaşma hala durmaktadır.

Bir ilginç yazı yazma yönetimi daha vardı:
Bir zamanlar Dicle ile Fırat boylarında yaşayan Asurlularla Babilliler çok eskiden kullanmışlardı.Koyuncuk'ta,eski başkent Ninova yıkıntıları arasında Austen Henry Layard adlı bir ingiliz,Asur hükümdarı Asur Banibal'ın kitaplığını buldu.Bu,içinde bir yaprak kağıt bile bulunmayan çok ilginç bir kitaplıktır.Bu kitaplığın bütün kitapları lüleci çamurundandı.
Lüleci çamurundan oldukça büyük ve kalın levhalar hazırlanırdı.Yazıcı yazısını üç köşeli sivri çomağıyla bu levhaların üzerine yazardı.Çomak,çamurun içine batırılıp hızla çekilince kalın başlayıp incecik kuyruk halinde biten bir iz meydana gelirdi.Babilliler ve Asurlular böylece çok çabuk yazı yazarak çivi yazısının düzgün ve incecik satırlarıyla levhaları (tabletleri) doldururlardı.Bu iş bittikten sonra daha dayanıklı olması için çömleköiye verilirdi.Eski Asurlular da çömlekçiler kitap pişirirlerdi.Böylece taş gibi dayanıklı kitaplar oluşurdu. Asurlular balçık üzerine yalnız yazı yazmazlar,basma da yaparlardıDeğerli taşlardan,kabartma resimlerle süslü merdane biçiminde mühürler kazırlardı.Bir antlaşma yaptıklarında bu merdaneyi balçık tablet üzerinden geçirirlerdi.Böylece table üzerinde çok iyi seçilebilen bir mühür çıkardı.Basmalar üzerindeki desenler bugün bu yolla yapılmaktadır.Rotatif basma makinesi de bu türde çalışmakta ve yazılar merdanenin üzerinde bulunmaktadır.

PAPİRÜS BULUNUYOR
Mısırlıların icat ettikleri kitap ise çok garipti.Uzun,çok uzun ve yüz metrelik bir şerit düşünün:Bu şerit kağıttan yapılmışa benzerse de bu genelde "acayip" bir kağıttı.Elinize alıp ışığa tutarsanız,incecik bir çok çapraz çizgilerden yapılmış karelerden meydana geleceği görülecektir.Bir parçasını koparırsınız,gerçekten de tıpkı hasıra benzeyen bir takım-eritlerden örülü olduğu kolayca anlaşılır.Görünüşte bu kağıt;sarı,parlak ve perdahlıdır.Balmumu levhalar gibi kolay kırılabilir de...
Üzerindeki satırlar şeridin uzunluğunca değil de,dikine ;onlarca,hatta yüzlerce sütünlar halinde yazılmıştır.Eğer satırlar şeridin uzunluğunca yazılmış olmasaydı,her satırı okumak için şeridin bir başından öteki başına kadar gidip gelmek gerekirdi.
Bu garip kağıt kendisinden daha garip bir bitkiden elde ediliyordu.Nil kıyılarının bataklık yerlerinde çıplak,uzun gövdeli ve tepesinde püsküllü olan yine garip görünüşlü bir bitki yetişmekteydi.
Bu bitkinin adı papirüstü.Dil bilim olarak da kelime bir çok dilimize geçmiştir.Papier (Almanca ve Fransızca),paper(İngilizce) olarak dünya dillerinde örnekleri vardır.

YAZI YAZMADA İLK ARAÇLAR
Mumu bilmeyenimiz yoktur.Balmumundan bir kitabı görenlerimiz ise çok azdır.Yağ gibi eritilebilen bir kitap,tuğla kitaplardan da ,şerit kitaplardan da çok daha yadırgatıcıdır.
Romalıların icat ettiği balmumundan kitapların neredeyse geçen yüzyılın başarında,Fransız devrimine kadar kullanıldığını bilenler pek azdır. Balmumundan kitap bizim cep defterimiz büyüklüğünde birkaç levhadan yapılmıştır.Her levhanın ortasında buraya sarı ya da siyaha boyanmış balmumu doldurulurdu.Bu levhaların iki köşesinde delikler vardır.Bu deliklerden geçirilen kurdelalarla,levhalar birbirine bağlanarak bir kitap halini alırdı.Birinci ve sonuncu levhanın dış yüzeylerinde balmumu bulunmazdı.Böylece kitap kapandığında balmumu iç yüzündeki yazıların silinmesinden korkulmazdı.
Bu levhaların üzerine neyle yazılıyordu.Kuşkusuz,mürekkeple değil.Bu iş için bir ucu sivriltilmiş,öteki ucu yuvarlaklaştırılmış çelik kalemler kullanılıyordu. Kalemin sivri ucu ile yazar, yuvarlak ucu ile de düzeltir ya da silerlerdi. İşte bizim silmek için kullandığımız lastiklerin ilklerinden biri de buydu. Balmumu yazı tahtaları çok ucuzdu.Dolasıyla karalamalar,notlar günlük hesaplamalar bunların üzerine yazılıyordu.Roma'ya uzak Mısır'a getirilen papirüs pahalıydı.Bu yüzden de yalnız kitap yapmakta kullanılıyordu.
Ancak şimdi kurşun kalemin ve ucuz kağıdın ortaya çıkışından sonra balmumu levhalardan vazgeçilebildi.Oysa,bir kaç yüzyıl öncesine kadar hiçbir öğrenci kemerinde bir balmumu levha olmadan edemezdi.
Daha papirüsün en parlak döneminde ona zorlu bir rakip türemişti.Parşomen!!!
Çok eski zamanlardan beri çobanlıkla geçinilen uluslar yazılarını evcil ve yaban hayvanı derileri üzerinde yazarlardı.Ama derinin yazı yazmaya uygun bir madde;yani parşomen haline gelebilmesi için iyice terbiye edilmiş olması gerekti.Bakın bu nasıl olmuştu:

ANADOLU YİNE ÖNDE
Eski Mısır'ın iskenderiye kentindeki kitaplıkta bir milyona yakın papirüs tomarı bulunuyordu.Bu kitapığın zenginleşip büyümesinde,Ptolome Sülalesi'nden gelen Firavunlar çok çalışmışlardı. Böylece İskenderiye kitaplığı uzun yıllar boyunca dünyanın en önde gelen kitaplığı oldu.Fakat bir süre sonra bir başka kitaplık,Anadolu'daki Bergama kenti kitaplığı onunla yarışmaya başladı.O sırda hükümdarlık eden Mısır Firavunu,Bergama kitaplığını acımasızca cezandırmaya karar verdi ve ülkesinden papirüs gönderilmesini yasakladı.Bergama hükümdarı da buna karşılık şöyle bir önlem düşündü:Yurdunun en usta adamlarını yanına çağırıp koyun yada keçi derisinden papirüs yerini tutacak ve yazı yazmaya yarayacak bir madde hazırlamarını buyurdu.İşte o günden sonra Bergama ,Dünyaya parşomen satan bir yer haline geldi.Yunanca "pergament adını alan Parşomen,doğduğu kentin(Pergamon) adını alarak böyle icat olmuştu.Kısa bir süre sonra Parşomeni katlanabileceği ve defter haline getirilebileceği anlaşıldı.Ayrı ayrı yapraklardan dikilmiş kitap da böyle ortaya çıktı.


kompetankedi 9 Eylül 2006 21:05

Radyo

Radyonun temelleri Guglielmo Marconi'nin Bologna yakınlarındaki evinin tavanarasında yaptığı deneylerle atıldı. Havadan mesaj göndermek için radyo dalgalarından yararlanma düşüncesine kapılan Marconi, uzak yerler arasında telsiz iletişimi olanaklı kılarak ve "ticari eğlence" yaşamını dönüşüme uğratarak dünyayı değiştirecek bir icat gerçekleştirdi. Marconi'nin kullandığı verici Heinrich Hertz tarafından geliştirilmiş bir elektrik kıvılcımı jeneratörüydü. Jeneratörün yaydığı radyo dalgaları, Fransız Edouard Branly'nin icat etmiş olduğu bir "alıcı" tarafından yakalanıyor, alıcı daha sonra radyo dalgalarını bir elektrik akımına dönüştürüyordu. Marconi, 1894'te oda içinde gönderilen radyo sinyalleriyle çalan bir elektrikli zil yapıp, sonraki sekiz yıl içinde Atlas okyanusu üstünden 4.800 km'yi aşan radyo mesajları göndermeyi başardı.

Sinema

"Görüş algısının sürmesi" ya da "ağtabakası izlenimi" denen olgu ilk olarak 1824'te, İngiliz hekim P. M. Roget tarafından açıklandı. Roget bir nesnenin birbirine yakın ardışık konumlarını gösteren resimlerin hızla gözün önünden geçirilmesi sırasında, gözün bunları hareket eden tek bir nesne gibi gördüğünü belirledi. Bu yanılsamadan yararlanılarak bir dizi durgun görüntüyle hareketli bir görüntünün yaratılabileceğinin anlaşılması çok zaman almadı ve sonraki 10 yıl içinde, dünyanın her yanında bilim adamları, bunu sağlayacak çeşitli aygıtlar geliştirmeye koyuldular. Söz konusu makinelerin çoğu, garip yeniliklerin ya da oyuncakların ötesine geçemediyse de, slayt projektörlerinde kullanılan aydınlatma sistemlerinin kusursuzlaştırılmasıyla ve fotoğrafçılığın gelişmesiyle birlikte, sinema teknolojisinin ilerlemesine önemli katkıda bulundu. Halka açık ilk başarılı film gösterisi 1895'te Auguste ve Louis Lumiere adlı Fransız kardeşlerin geliştirdikleri sinematografla gerçekleştirildi. Görüntüleri bir selüloyit şeridine kaydeden sinematograf, hem kamera, hem de gösterici aygıt işlevi görmekteydi.

Telefon


Yüzyıllar boyunca insanlar uzak yerlerle haberleşmeyi sağlayacak işaretler gönderme yollarını aradılar. Mesaj iletmek için başvurulan ilk yöntemler, açık havada yakılan ateşler ve parlayan aynalardı. Fransız Claude Chappe 1793'te icat ettiği mesaj iletme makinesine, "uzaktan yazan" anlamında "telgraf" adını verdi. Bu aygıtın işleyişi, kule tepesine takılmış hareketli kolların kullanılmasıyla oluşturulan işaretler yardımıyla rakam ve harfleri iletmeye dayanıyordu. Sonraki 40 yıl içinde elektrikli telgraf geliştirildi ve 1876'da Alexander Graham Bell, ilk kez konuşmaları teller aracılığıyla iletmeyi sağlayan telefonu icat etti. Sağırlarla ilgili çalışmaları, Bell'i seslerin havadaki titreşimlerle nasıl oluştuğunu merak etmeye yöneltmiş, "armonik telgraf" adı verilen bir düzenek üstünde çalışırken, elektrik akımının konuşma sırasında oluşan titreşimleri andıracak biçimde değiştirilebileceğini bulmuştu. Telefonla ilgili çalışmalarının dayandığı ilke de buydu.

Piller


Günümüzden yaklaşık 2.000 yıl önce, eski Yunan bilgini Thales, bir kumaş parçasını fosil ağaç reçinesinden oluşmuş sarı bir kayaç türü olan kehribara sürterek, küçük elektrik kıvılcımları elde etmişti. Ama insanların bu gücü denetim altına alarak, düzenli bir elektrik akımı sağlayan pili üretmeyi başarmaları için aradan çok uzun bir zaman geçmesi gerekliydi. 1800'de Alessandro Volta (1745-1827), yaptığı ilk pile ilişkin ayrıntıları yayınladı. Volta pili belirli çözeltiler ile metal elektrotlar arasındaki kimyasal tepkimeden yararlanma yoluyla elektrik üretiyordu. John Frederick Daniell (1790-1845) gibi başka bilim adamları, elektrot yapımında farklı gereçler kullanarak Volta'nın tasarımını geliştirdiler. Günümüzün pilleri de aynı temel tasarıma dayanmakta, ama yapımlarında modern gereçler kullanılmaktadır.

Ağırlık ve Ölçüler


Ağırlık ve Ölçülere ilişkin ilk sistemler eski Mısır ve Babil'de geliştirildi. Bunlar tarım ürünlerini tartmak, ekili arazileri ölçmek ve ticaret işlemlerini standartlaştırmak için gerekliydi. İ.Ö. 3500 dolaylarında teraziyi icat eden Mısırlıların standart tartı ağırlıkları, ayrıca cubit denen, yaklaşık 52 cm'ye eşit bir uzunluk ölçme birimleri vardı. Babil hükümdarı Hammurabi'nin İ.Ö. 1792-1750 arasındaki buyruklarını içeren "Hammurabi Yasaları" adlı belgede de, standart tartılardan, farklı ağırlık ve uzunluk birimlerinden söz edilmekteydi. Eski Yunanlılar ve Romalılar dönemlerine gelindiğinde, teraziler, ölçekler ve cetveller günlük yaşamın birer parçası haline gelmişti. Günümüzün ağırlık ve ölçü sistemlerinden İngiliz birimleri (ayak,libre) 1300'lerde, dünyanın büyük bölümünde benimsenen metrik sistemin birimleriyse (metre, gram) 1790'larda oluşturuldu.

Fotoğrafçılık


Fotoğraf makinesinin icat edilmesi, ilk kez her türlü nesnenin aslına uygun görüntüsünün kısa sürede elde edilmesini sağladı. Bu icat optik ile kimyanın bileşimi sonucunda gerçekleştirildi. Güneş'in görüntüsünün bir perdeye düşen izdüşümü, İ.S. IX. Yüzyılda Arap gökbilimcileri tarafından (onlardan önce de Çinliler tarafından) incelenmişti. XVI. yüzyılda Canaletto gibi İtalyan ressamları düzgün çizim yapmalarına yardım eden mercekler ve camera obscura (karanlık kutu) gibi araçlar kullanıyorlardı. Alman anatomi profesörü Johann Heinrich Schulze, 1725'te, cam şişe içindeki gümüş nitrat çözeltisinin güneş ışığı altında kaldığında siyah renge döndüğünü fark etti. 1827'de, metal bir levhanın ışığa duyarlı bir maddeyle kaplanmasıyla, ilk kez bir nesnenin kalıcı görsel kaydı gerçekleştirildi.

Silikon Çip


İlk radyo ve televizyon alıcılarında, elektrik devrelerine yön vermek için lambalar kullanılıyordu. Bunlar büyük, kısa ömürlü ve pahalıya mal olduklarından, ABD'de Bell Telephone Laboratories adlı şirkette çalışan bilim adamları, 1947'de aynı işi görecek, ama daha küçük, daha ucuz ve daha güvenli olan transistörü icat ettiler. Uzay araçlarının ortaya çıkmasıyla, daha küçük parçalara gerek duyuldu ve 1960'ların sonuna doğru transistörler ile öbür elektronik parçaları, yalnızca 5 milimetrekare büyüklüğündeki silikon çiplerine sıkıştırma yolu bulundu. Çok geçmeden başka birçok alanda da kullanılmaya başlanan bu çipler, bulaşık makinesinden kameraya kadar birçok eşyada, eski mekanik kontrol düzeneklerinin yerini aldı. Bilgisayarlarda çok yer tutan elektronik devreler de yerini çiplere bıraktı. Eskiden bütün bir odayı kaplayan bilgisayar, bir masaya koyulacak bir kasanın içine yerleştirilebilecek duruma geldi ve oyunlardan devlet işlerini yürütmeye kadar, hemen her alanda bilgisayarların kullanılmayabaşlamasıyla, bilgi teknolojisinde bir devrim sürecine girildi.

Ses Kaydı


Tarihte ilk ses kaydı 1877'de Thomas Edison'un (1847-1931) geliştirdiği ve "konuşan makine" adını verdiği aygıtla gerçekleşti. "Fonograf" ya da daha yaygın olarak "gramofon" diye adlandırılan bu aygıt ses titreşimlerini, döner bir silindire sarılmış bir kalay folyoya izler halinde kaydediyordu. Edison makinesini denemek için önce ahizeye "Merhaba" diye seslenmiş, folyoyu bir diyaframa bağlı bir iğnenin altından geçirdiğinde, aynı sözcüğün yinelendiğini işitmişti. Bu mekanik-akustik kayıt yöntemi1920'de elektrikli sistemlerin ortaya çıkmasına kadar sürdü. Bant kayıt sistemlerini geliştirmek içinse, magnetik ilkeleri kullanıldı. Bu sistemler, 1935'te magnetik plastik şeridin devreye girmesiyle, ardından da 1960'larda mikroelektroniğin kullanılmasıyla, büyük bir ticari başarı kazandı.

Tıp İcatları


Tarih boyunca bütün toplumlarda, çok farklı biçimlerde de olsa hekimlik uygulanmıştır. İlk insanlar hastalıkları iyileştirmek için şifalı bitkilerden yararlanmışlar ve tarihöncesinden kalma kafataslarında büyük bir olasılıkla "trepan" adı verilen yuvarlak cerrah testeresiyle açılmış delikler görülmüştür (eski Yunanlılar bu ameliyata, ağır kafa yaralanmalarından sonra, beyin üstündeki basıncı hafifletmek amacıyla başvururlardı). Ayrıca Çinliler çok eski dönemden başlayarak, ağrıları dindirmek için ya da bir organla ilgili hastalık belirtilerini ortadan kaldırmak için bedenin belirli noktalarına iğneler saplamaya dayanan "akapunktur" adlı tekniği uygulamışlardır. Eski cerrahların kullandıkları araçlar, sözgelimi küçük bıçaklar, pensler, çeşitli kancalar, testereler organ kesmeye ya da diş çekmeye yarayan öbür aletler, XIX. Yüzyılın büyük bir bölümünü de içine alan uzun bir süre boyunca çok az değişikliğe uğramıştır. Hastalıkların nedenlerini belirlemek için kullanılan ilk aletler de, Avrupa'da Rönesans döneminde, Leonardo da Vinci ve Andreas Vesalius gibi bilginlerin çığır açıcı anatomi çalışmalarının ardından ortaya çıkmıştır. Tıp biliminde XIX. Yüzyılda büyük bir gelişme gerçekleştirilmiş, stetoskoptan dişçi delgisine kadar, günümüzde tıp ve dişhekimliğinde hala kullanılan donanımların birçoğu bu dönemde geliştirilmiştir.


Mystic@L 9 Eylül 2006 21:30

El Aletleri


Eski atalarımız günümüzden yaklaşık 3,75 milyon yıl önce ayakta durmayı öğrendiler ve çayırlarda yaşamaya başladılar. Yeni işlerde kullanılabilecek biçimde serbest kalan elleriyle, hayvan leşlerinden işe yarar şeyler çıkarmaya ve bitkisel yiyecekleri toplamaya yöneldiler. Zamanla bu işler için el aletleri geliştirdiler. Etleri kesip parçalamak ve kemikleri kırarak içlerindeki iliği çıkarmak amacıyla çakıllar ve taşlar kullandılar. Sonraları, daha iyi kesmeleri için, taşların kenarlarını yonttular. Yaklaşık 400.000 yıl kadar önce, çakmaktaşına biçim verilerek ilk baltalar ve mızrak uçları yapıldı; ayrıca, kemikler sopa ve çekiç olarak kullanılmaya başlandı. İnsanoğlu günümüzden yaklaşık 250.000 yıl önce de ateşi buldu. Böylece yiyecekleri pişirebilecek duruma gelen yakın atalarımız, yaban hayvanlarını avlamak için el aletleri yarattılar. Tarım yapmaya başladıklarında da, daha farklı aletlere gereksinme duydular.

1936da Sylvan Goldman, alışveriş arabasını icat etti. Goldman, Oklahoma Cityde bir manav sahibiydi. Müşterilerinin daha rahat alışveriş yapabilmelerini sağlamak için üç tekerlekli bir alete sepet bağlamıştı. Dükkanının müşterileri artmaya başlayınca yakın arkadaşı Fred Young ile arabayı yeniden tasarladı ve bugünkü şeklini verdi.

1790da Dominique Larrey, hastaları hastaneye yetiştirebilmek için hafif bir araba tasarladı. 1792de Fransa, hem Avusturya hem de Prusya ile savaş halindeydi. Ağır arabaların yaralıları toplamak için cepheye ulaşamadıkları görülünce Larrey'in bu tasarımı hayata geçmiş oldu.

Kırmızı ve yeşil ışıklı trafik lambası ilk kez 1868 yılında, Londra'da kullanıldı. Henüz motorlu araçların icat edilmediği o tarihte, at arabalarının yoğun olduğu bazı caddelerde, gaz lambası ile trafiğin düzenlenmesine çalışılmıştı. Daha sonraları, 1920'de ABD'nin Detroit Kenti'nde demiryolu sinyalizasyon sisteminden esinlenen bir trafik lambası kullanıldı.

Günümüzde kullanılan trafik lambasının patenti ise ABD'li Garrett Augustus Morgan'a aittir. Morgan, buluşunun patentini 23 Kasım 1923 tarihinde Cleveland'de aldı ve buluşunu bir süre sonra General Electric'e sattı.


virtuecat 23 Eylül 2006 19:59

AMPUL


1878de Joseph Swan, elektrik ampulünü icat etti. Cam bir ampul içinde kömürleştirilmiş bir filaman vardı. Swan, ampulün içindeki havayı boşalttı. Çünkü havasız ortamda filaman yanıp tükenmiyordu.

ASPIRIN


1829da bilim adamlarının, söğüt ağacının yaprağında bulunan 'salisin'adlı kimyasal bir maddenin ağrı kesici özelliği olduğunu keşfetmelerinden sonra Charles Frederic Gerhard bu maddeyi kullanarak 'salisilik asiti'geliştirmiştir. 1899da Alman kimyager Felix Hoffmann'ın Gerhard'ın formülünü geliştirmesi sonucunda Aspirin tıbbın hizmetine sunulmuştur.

ATAŞ


1900de Johann Vaaler, kağıtları sıkıca tutabilmek için,iç içe geçmiş iki halkadan oluşan, metal bir telden ibaret orijinal bir ürün tasarladı. Vaaler'in 'Ataş'adını verdiği bu tasarım bugüne değin hemen hemen hiç değişmemiştir.

ATM Makineleri


Ilk ATM ( Automatic Machine ) fikri, Don Wetzel'in aklına Dallas Bank'ta para çekme kuyruğunda geldi. Makine mühendisi Tom Barnes ve elektrik mühendisi George Chastain bu fikri geliştirdiler. 5 milyon dolara mal olan ilk ATM, 1973 yılında New York'ta Chemical Bank'ta uygulandı.

AYNA


1903te Emil Bloch, aynayı geliştirdi. Tarih boyunca parlatılmış bir metal ya da taş ayna olarak kullanılmıştır. Daha sonraları cam yüzeylerin arkasına yapıştırılan koyu renkli kumaşlar da aynı amaçla kullanılmıştır. Ilk modern ayna ise Bloch tarafından, düz camın gümüş veya altın folyo ile kaplanmasıyla elde edilmiştir.

BEBEK MAMASI


1867de Henri Nestle, ilk bebek mamasını üretti. Bebeklerin yiyebileceği ilk hazır yemek, nişasta ağırlıklıydı. Fakat Nestle'nin icadı onu o kadar popüler yapmıştı ki sonraları gıda sektörünün çeşitli dallarında faaliyet gösteren büyük bir firma haline geldi.

BIÇAK


Tarihte kesin olarak ne zaman icat edildiği belli olmayan bıçak, günümüzde mutfaklarda ve yemek masalarında dizayn edilseler de tarihin ilk dönemlerinden başlayarak yakın bir zamana kadar öncelikle silah olarak kullanıldı. Ortaçağ Avrupası'nda ev sahibi masaya bıçak getirmezdi, çünkü herkesin bıçağı belindeydi. Ancak şiddet artmaya başlayınca 1669da Fransa Kralı 14. Louis'in bütün sivri uçlu bıçakların yemek masalarında kullanımını ve sokaklarda taşınmasını yasaklamıştır.

BİLGİSAYAR YAZICISI


1953 yılında Remington-Rand, geliştirdiği yüksek hızlı bilgisayar yazıcısını 'univac'adlı bir bilgisayara bağlayarak kullanmaya başladı. 1976 yılında Remington-Rand'ın yazıcısı temel alınarak ilk mürekkep püskürtmeli yazıcı geliştirildi. 1988 yılına gelindiğinde ise yazıcılar oldukça yaygınlaşmış ve bilgisayar donanımlarının vazgeçilmez bir parçası halini almıştır.

BİLYE ÜÇLÜ TÜKENMEZ KALEM


1938de Macar mucit Lazlo Biro, biro da denilen, günlük hayatımızın vazgeçilmez parçası olan bilye uçlu tükenmezkalemin hayata geçmesini sağladı. Tükenmezkalem, öncelikle yüksek basınca maruz pilotların kullanması için üretilmişti. Zamanla kolay kullanımından dolayı geniş kitlelere ulaştı.

BLENDER


Stephen Poplawski, termos benzeri cam bir kutunun tabanına metal, dönen bir bıçak koyarak blender fikrini ilk ortaya atan kişidir. 1932de bu fikrini tasarım haline dönüştürmeyi başarmıştır. 1935te Fred Waring ve Frederick Osus adlı iki girişimci dostu, Poplawski'nin fikrini geliştirerek büyük bir ticari başarı kazanmışlardır.

BLUE JEAN


Levi Strauss, 1873 yılında madencilerin ve petrol işçilerinin giymesi için bir pantolon tasarladı. Blue 'jean pantolonlar o kadar tutuldu ki bugün bir blue 'jean pantolonu olmayan insan bulmak zordur. Bu pantolonların önemli bir özelliği, ayrım olmaksızın herkesin, gündelik hayatında rahatça giyebilmesidir.

BUHARLA ÇALIŞAN ASANSÖR


1852de Elisha Otis, ilk buharla çalışan asansörü geliştirdi. 19. yüzyılda öyle yüksek binalar tasarlamışlardı ki, insanları ve eşyaları bu binalara çıkarıp indirmek için makineler yapmak gerekti. Ilk olarak 1852de New York'taki fabrika için buharla çalışan bir asansör yapıldı. Asansörde taşıyıcı kabloların kopması durumunda kabini güvenli bir şekilde durduracak yaylı bir güvenlik mekanizması bile düşünülmüştü. Hatta güvenliğini test etmek için ilk denemede halatlar kesildi ve yolculara asansörün güvenli olduğu ispatlanmış oldu.

BULAŞIK MAKİNESİ


1889da W. A. Cockran adındaki maharetli kadın mucit, tarihin ilk elektrikle çalışan ilk bulaşık makinesini üretti. Sistem çok basitti. Bir fiskiye, boru yardımıyla gelen tazyikli suyu tabakların üzerine eşit dağıtıyor ve bulaşıkları temizliyordu.

BULMACA


1913 Yılında Ingiliz göçmen Arthur Wynne, New York World gazetesinde çalışırken editörü, kendisinden Pazar eğlence sayfası için yeni bir oyun bulmasını istedi. Wynne, çocukluğundan hatırladığı sihirli kareler adlı bulmacaya benzeyen kelime oyununu geliştirerek bugünkü bulmacanın temelini atmış oldu. Bulmaca, yaratıcısının ülkesinde ancak 1924te London Times'ta yayımlandı.

ÇAMAŞIR MAKINESI


1906da Ala Fischer, çamaşır makinesini icat etti. Makinenin içine yatay olarak yerleştirilmiş metal tambura kirli çamaşırlar konuluyordu. Tambur, elektrik yardımıyla döndürülüyor ve hareket sırasında çamaşırlar sürekli suyla temas ederek temizlenmiş oluyordu. Ilk kurutuculu çamaşır makinesi ise 1924te üretildi. Çamaşır makineleri sürekli gelişerek günümüzdeki halini aldı.

ÇATAL


Çatalı ilk kullananların Yunanlılar olduğu sanılmaktadır. Çatalın yemek masalarındaki kullanımı MS 7. yüzyılda Ortadoğudaki zengin ve itibarlı ailelerde görülmektedir. 13. yüzyılda Bizanslılara onlardan da Italyanlara geçmiştir. Fransa da ise 'gösterişe kaçıyor 'diye kabulü yavaş olmuştur. Çatal, 1600'lerin ortalarından itibaren tekrar itibar kazanmış, kraliyet ailesi ve zengin sofralarının vazgeçilmez lüksü olmuştur. Günümüzde ise hepimizin vazgeçilmez ihtiyacıdır.

ÇAY


MÖ 2737de Çin Imparatoru Shen Nung, çayı keşfetti. Çin imparatoru bahçesinde oturmuş dinlenirken yanında kaynayan suyun içine rüzgarla birlikte gelen birkaç çay yaprağı düşer. Imparator, oluşan kokudan çok hoşlanır ve tadına bakmak ister. Işte çayın hikayesi böyle başlar. Zamanla çeşitli işlemlere tabi tutulan çay bugünkü halini almıştır.

ÇAY MAKINESI


1923te Arthur Large, tehlike yaratmadan suyla temas edebilen bir makine geliştirdi. Böylece ilk elektrikli çay makinesi doğdu ve bir çığır açtı. Çaydanlığın tabanında bulunan elektrikli ısıtıcı, suyu ısıtıyordu. Bu, ısıtıcı bir boru içinden geçen bir telden oluşuyordu ve su çabucak ısınıveriyordu.

ÇENGELLI IĞNE


Dünya, 1849da Walter Hunt tarafından bulunan, çok basit ama faydalı bir ürünle tanıştı. Çengelli Iğne. Çengelli iğne, Amerikalı mucit tarafından sadece 15 dolar kazanabilmek amacıyla bir iddia sonucunda ortaya çıkmıştır.

ÇOCUK FELCI AŞISI


1957de ilk çocuk felci aşısını Dr. Albert Sabin geliştirdi. Dr Sabin tarafından geliştirilen çocuk felci aşısı pek çok çocuğun skat olarak hayatına devam etmesini de önlemiş oluyordu. Sabin'in geliştirmiş olduğu aşı, tıpkı bugünkü gibi ağız yoluyla uygulanmaktaydı.

DAKTILO


Bir gazetenin yazı işleri müdürü olan Christopher Scholes, 1867de daktiloyu icat etti. Önce numaralama makinesi olarak tasarladığı makineyi, sonraları daktiloya çevirmeye karar verdi. Scholes, 30'a yakın makine tasarladı ve sonunda bugün kullandığımıza yakın bir klavye ortaya çıktı. Icatlarından hiç para kazanamadı fakat daktilo kısa bir sürede yaygınlaştı.

DENİZ SULARINDAKİ TUZLULUK


Yirminci yüzyılın başlarında Bilim adamları bu konuyu çok basit bir şekilde açıklıyorlardı. Bu açıklamaya göre, her ne kadar nehirlerin suları tatlı ise de içlerinde bir miktar da erimiş mineral vardır. Yataklarındaki bu mineralleri ve içlerinde tuz bulunan kayaları erozyona uğratarak okyanuslara taşırlar. Bu mineraller içinde en çok olanı kimya dilinde sodyum klorür (NaCl) diye adlandırılan bildiğimiz sofra tuzudur ve bir daha karaya geri dönmez.
Bilim adamları bu teoriden yola çıkarak dünyanın yaşının da hesap edilebileceğine inanıyorlardı. Ancak nehirlerdeki tuz oranı ile okyanuslardaki tuz oranı mukayese edilerek yapılan hesaplamalarda dünyanın yaşı 300 milyon yıl çıktı. Dünyamız ise gerçekte 4,5 milyar küsur yaşındadır.

Ayrıca bu teoriye göre denizlerdeki tuzun her geçen yıl artması gerekir. Her ne kadar denizlerdeki tuz oranı bölgelere ve zamana göre değişiklik gösterse de içindeki belli başlı elementlerin yoğunluklarının yüz milyonlarca yıl hemen hemen aynı kaldıkları bilinmektedir. Öyleyse bu yüksek miktardaki tuz başlangıçta denizlere nereden gelmiştir? Bilim adamları da tam olarak bilemiyorlar ve emin değiller ama iyi bir tahminleri var.

Tuz iki çeşit atomdan yapılmıştır. Sodyum (Na) ve Klor (Cl). Bilim adamları Sodyum un ilk teoride olduğu gibi nehirler yolu ile karalardan denizlere taşındığını, Klor un ise dünya tarihinin ilk dönemlerinde, yer kabuğu ile yer merkezi arasında kalan katmanlardan, okyanusların diplerindeki çatlaklar ve volkanlar yolu ile denize karıştığını ve bu ikisinin birleşerek denizin tuzunu oluşturduklarını tahmin ediyorlar.

Ama hala niçin denizlerin gittikçe tuzlu olmadığının cevabını alabilmiş değiliz. Bilim adamları bunun açıklamasını da şöyle yapıyorlar: Tuz nehirler yolu ile denizlere ilave edilmektedir, ama aynı zamanda denizdeki diğer kimyasallarla birleşerek, okyanus tabanındaki kayalar tarafından emilerek veya deniz suyunun çözeltisinden ayrılıp çökelti haline gelerek bir şekilde deniz suyunun içinden eksilmektedir.
Yüz milyonlarca yıl, eksilme ve ilave etme yolu ile deniz suyunun tuzluluk oranını hep aynı tutan bu müthiş ayar gerçekten çok etkileyici

DVD TEKNOLOJISI


1995te DVD teknolojisi geliştirildi. DVD'ler, insanoğlunun hep en kaliteliye doğru yaptığı yolculuğun bir sonucudur. Kompakt disklerden sonra daha kaliteli ses ve görüntü nasıl elde edilebilir diye düşünen bilim adamları, CD_ROM'lardan çok daha fazla bilgi saklama kapasitesine sahip DVD teknolojisine ulaştılar. Bir CD_ROM yaklaşık 700 MB alan sunarken bir DVD, kullanıcısına yaklaşık 4.7 GB alan sunar. Bu da yaklaşık bir CD_ROM'un 6 katı kadar bir kapasite anlamına gelmektedir.


_Yağmur_ 23 Mart 2007 04:30

Dolmakalem ve Mürekkep


Günümüzden yaklaşık 7.000 yıl önce, Ortadoğu'daki Bereketli Hilal'de tarımın gelişmesiyle, yazılı kayıtlar tutma zorunluluğu ortaya çıktı. Babiller ve eski Mısırlılar taşların, kemiklerin ve kil tabletlerin üstüne simgeler (çivi yazısı) ve basit resimler (hiyeroglif) kazıyarak yazı yazarlar, bu kayıtları toprak işleme ve sulama haklarını belirlemek, hasat ürünlerinin dökümünü çıkarmak, vergi tutarlarını belgelemek, hesapları yapmak için tutarlardı. Başlangıçta kullandıkları yazma aracı basit çakmaktaşıyken, daha sonra bunun yerini ucu yontulmuş çubuk aldı. İ.Ö. 1300'e doğru Çinliler ve Mısırlılar, kandillerde yakılan yağdan çıkan isi suyla ve bitki zamklarıyla karıştırma yoluyla hazırlanan mürekkebi buldular. Ardından, aşıboyası gibitoprakta bulunan boyarmaddeleri katma yoluyla, çeşitli renklerde mürekkepler yapmayı öğrendiler. Ortaçağ'da basımcılıkta kullanılmaya uygun yağ türevli mürekkepler geliştirildi; ama yazı mürekkebi ve kurşunkalem gibi icatlar, ancak Yeniçağ'da gerçekleştirildi. Dolmakalem ve tükenmez kalem gibi daha yakın dönemlerin yenilikleri, yazı yazarken kalemi sürekli mürekkebe batırma ya da mürekkeple doldurma gereğini ortadan kaldırdı.

Eve Dönük İcatlar


Elektrik üretme yöntemi 1831'de ABD'li bilim adamı Michael Faraday (1791-1867) tarafından bulunduysa da, elektriğin evlerde kullanılması, ancak yıllar sonra gerçekleşti. Önce fabrikalar ve büyük şirketler, kendi jeneratörlerini kurarak, aydınlanmada elektrikten yararlandılar. Telli (filamanlı) elektrik ampulü, 1879'da piyasaya sürüldü ve ilk büyük elektrik santralı 1882'de New York kentinde kuruldu. Zamanla insanlar elektrikli ev aletlerinin ev işlerinde nasıl kolaylık sağladığını gördüler ve ilk vakumlu süpürge gibi mekanik aletlerin yerini, daha verimli elektrikli aletler aldı. Batı toplumlarının orta sınıflarında ev işleri için hizmetçi çalıştırma alışkanlığının gerilemesiyle birlikte, daha az emek gerektiren aletler hızla yaygınlaştı.Mutfak mikserine ve saç kurutma aygıtına 1920'lerde elektrikli motor takıldı. Elektrik akımının ısıtıcı etkisinden yararlanmaya dayanan elektrikli çaydanlıklar, mutfak fırınları ve ısıtıcılar da aynı dönemde ortaya çıktı. Bu aygıtlardan bazıları, günümüzde kullanılanlara çok yakın biçimde tasarımlanmıştı.

Trafik Işıkları


Kırmızı ve yeşil ışıklı trafik lambası ilk kez 1868 yılında, Londra'da kullanıldı. Henüz motorlu araçların icat edilmediği o tarihte, at arabalarının yoğun olduğu bazı caddelerde, gaz lambası ile trafiğin düzenlenmesine çalışılmıştı. Daha sonraları, 1920'de ABD'nin Detroit Kenti'nde demiryolu sinyalizasyon sisteminden esinlenen bir trafik lambası kullanıldı.
Günümüzde kullanılan trafik lambasının patenti ise ABD'li Garrett Augustus Morgan'a aittir. Morgan, buluşunun patentini 23 Kasım 1923 tarihinde Cleveland'de aldı ve buluşunu bir süre sonra General Electric'e sattı.

alışveriş arabası


1936’ da Sylvan Goldman, alışveriş arabasını icat etti. Goldman, Oklahoma City’ de bir manav sahibiydi.
Müşterilerinin daha rahat alışveriş yapabilmelerini sağlamak için üç tekerlekli bir alete sepet bağlamıştı. Dükkanının müşterileri artmaya
başlayınca yakın arkadaşı Fred Young ile arabayı yeniden tasarladı ve bugünkü şeklini verdi.

TABLET


Eski çağlarda ve Orta Çağ'da üzerine kazı kalemiyle yazı yazılan pişmiş çamurdan levha.
Yapılan kazılar sonucu Sümerler, Asurlular ve Babillilere ait oldukları anlaşılan ve İ.Ö. 4. bin ile milât arasında çiviyazısıyla yazılmış oldukları tahmin edilen birçok tablet bulunmuştur. En küçüklerinin boyutları 2-3 cm., en büyüklerininse 30 cm. olan bu tabletler edebiyat, din, destan, tarih, hukuk, matematik, astronomi metinleri, muskalar ve mektupları içermektedir.

Fırınlanmış kil ya da çamurun dışında değerli madenlerden ve fildişinden tabletlere de rastlanmıştır. Bu tür tabletlerin önemli olaylarda ve devletlerarası yazışmalarda kullanıldığı sanılmaktadır. Romalıların ise yazılarını balmumu sıvanmış sert tahta üzerine yazdıkları bilinmektedir. Daha sonra 15. yüzyıl başlarında kâğıdın kullanımına başlanılmasıyla tabletler önemini yitirmiştir.


Misafir 17 Nisan 2008 15:28

Küçük Ama Önemli İcatlar



Çengelli iğne: Dünya, Walter Hunt tarafından bulunan, çok basit ama faydalı bu ürünle 1849'da tanıştı. Çengelli iğne, ABD'li mucit tarafından sadece 15 dolar kazanabilmek amacıyla bir iddia sonucunda ortaya çıkmıştır.

Yemek çubukları: Yemek çubukları 5 bin yıl önce ilk defa Çin'de kullanılmaya başlandı. Çinliler, daha iyi pişmesi için yiyecekleri çok ufak parçalara ayırıyordu. Bunları tutabilmek için de ağaç dallarını kullanıyorlardı. Bugün Uzakdoğu'da yemek çubukları hala yaygın olarak kullanılmaktadır.

Kaşık:
Paleolitik zamanlardan beri kullanılan kaşıkların atası deniz kabuklarıdır. Kaşık, Latince ve Yunancadaki karşılığı 'spiral şekilli sümüklüböceği kabuğu' anlamına gelen 'cochlea' kelimesinden türetilmiştir. Günümüzdeki formunu ise M.S. birinci yüzyılda Romalılar vermiştir.

Bıçak: Tarihte kesin olarak ne zaman icat edildiği belli olmayan bıçak, günümüzde mutfaklarda ve yemek masalarında dizayn edilseler de tarihin ilk dönemlerinden başlayarak yakın bir zamana kadar öncelikle silah olarak kullanıldı. Ortaçağ Avrupa'sında ev sahibi masaya bıçak getirmezdi. Çünkü herkesin bıçağı belindeydi.

Çatal: Çatalı ilk kullananların Yunanlılar olduğu sanılmaktadır. Çatalın yemek masalarındaki kullanımı M.S. yedinci yüzyılda Ortadoğu'daki zengin ve itibarlı ailelerde görülmektedir. 13'üncü yüzyılda Bizanslılara onlardan da İtalyanlara geçmiştir. Fransa da ise 'gösterişe kaçıyor' diye kabulü yavaş olmuştur.

Dikiş makinesi:
1830'da Barthelemy Thimonnier dikiş makinesini icat etti. Makinede ayak pedalıyla döndürülen bir tekerlek, iğneyi kaldırıp indiriyordu. Fakat o dönemlerde pek çok terzi, işini kaybedeceği korkusuyla bu makinelerin 80 tanesini tahrip etmişti.

Fermuar:
Fermuarın icadında her ne kadar tek bir mucitten söz etmek zor olsa da asıl katkıyı 1893'de W.L. Hudson'un yaptığı söylenebilir. İlk fermuar tasarımının o kadar ürkütücü bir görüntüsü vardı ki, pek çok üretici seri üretimi yapmayı reddetmişti.

Termos: 1906'da İskoçyalı J. Dewar, termos adını verdiği ve içine konulan sıvının ısısını koruyan, içiçe geçmiş iki kaptan oluşan bir sistem geliştirdi. Tarihin en popüler icatlarından birisi olan termos sayesinde piknik yapmak, insanoğlu için daha da keyifli bir hal almaya başladı.

Ataç: 1900'de Johann Vaaler, kağıtları sıkıca tutabilmek için, içiçe geçmiş iki halkadan oluşan ve metal bir telden ibaret orijinal bir ürün tasarladı. Vaaler'in ataş adını verdiği bu tasarım bugüne dek hiç değişmedi.

Kalemtraş: ABD'li John Lee Love tarafından 1897'de icat edildi. İlk üretimi bildiğimiz taşınabilir şekliyle tasarlanan kalemtıraş daha sonraki yıllarda geliştirildi.

Silgi: Silgiyi ilk defa 1736'da Avrupa'ya getiren, Fransız kaşif ve bilim adamı Charles Marie de la Condamine'dir. Bu aslında, Güney Amerika'da yerli kabilelerin oyun için ve tavuk tüyü gibi şeyleri vücutlarına yapıştırmak için kullandıkları bir maddeydi. Avrupalılar bunu kullandı fakat bir süre sonra çürüdüğü için kullanışlı olmadı. 1839'da Charles Goodyear, kauçuğu işlemenin ve dayanıklı kılmanın yolunu buldu ve bugün kullandığımız silgilere şekil vermiş oldu.

Raptiye: Raptiye, ilk defa ABD'li Edwin Moore tarafından kiralık bir odada üretildi. Bir gün önce yaptığını ertesi gün satan Moore, Eastman Kodak Company'den büyük bir sipariş alınca 1904'te Moore Raptiye Şirketi'ni kurdu. Şirketi hala küçük şeylerin üretimine devam etmektedir.

Yapışkan bant: 1921'de ABD'li R. Drew, yapışkan bant fikrini ortaya attı. Avrupa'da seloteyp adıyla piyasaya sürülen bu bandın bir yüzü, selüloz adı verilen ve yapışkan olan saydam bir plastik şeritten oluşuyordu.

Dikenli tel: 1867'de Lucien B. Smith, tarihteki ilk dikenli teli üretti. Teksas'ta yaşayan büyük toprak sahiplerinin sayısı artmaya başlayınca sınırlar birbirine yaklaşmaya başlamıştı. İşte bu ihtiyaçtan hareketle kendisi de bir çiftçi olan Smith, sınırları belirlemek ve yabancıların girişinin önüne geçebilmek için tarihteki ilk dikenli teli üretmiştir.

İngiliz anahtarı: 1835'te Solymon Merrick, ingiliz anahtarını tasarladı. İnsanoğlunun pratik zekasının bir ürünü olan ingiliz anahtarı ile vidaların büyüklüğü önemini yitiriyordu. Çünkü genişleyebilen ucu sayesinde her boyuttaki vida için kolayca kullanılabiliyordu.

Tornavida: Tornavidayı, M.Ö. üçüncü yüzyılda Arşimet icat etti. Arşimet tornavidanın mucidi olarak bilinmesine rağmen onun yapmış olduğu tornavida bugünkünden oldukça farklıydı; daha sonraları icadını daha da geliştirip tarihin ilk hidrolik tornavidasını üretmiştir.

Güneş gözlüğü: 1752'de James Ayscough icat etti. İlk güneş gözlüklerinin camları da bugünküler gibi renkliydi. Yeşil ve mavi cam kullanımı tavsiye edilmekteydi. Daha sonra Edwin H. Land, ilk selofenli polarize edilmiş camlı güneş gözlüklerini üreterek güneş gözlüklerinde yeni bir dönem açmış oldu.

Kilit: 1787'de Joseph Bramah tarafından tasarlanan kilit, ancak 75 yıl sonra Londra'da bir sergi sırasında bir ziyaretçinin 51 saat süren uğraşı ile açılabilmiştir. Tarihte ilk kilitleri eski Mısırlıların kullandığı bilinmektedir. Kilitler tahtadan yapılıyor ve açılıyordu. Anahtarın üzerinde değişik uzunluklarda silindir pimler vardı. Mısırlılardan esinlenen Linus Yale, Yale kilit olarak bilinen ilk modern pimli kilidi üretti.


Misafir 24 Şubat 2011 14:22

1 ek

GEÇMİŞTEN GÜNÜMÜZE ULAŞIM TEKNOLOJİLERİ


Arabaların M.Ö. 3000 yıllarında tekerlek ve kızağın bulunmasından sonra ortaya çıktığı düşünülmektedir. İlk çağ kavimlerinin (Sümer, Mısır, Yunan, Asur) arkası açık iki tekerlekli savaş arabaları kullandıkları bu dönemle ilgili adak heykelciklerinde görülmektedir. İki tekerlekli ve parmaklıklı ilk arabaları İÖ 2000’li yıllarda savaş amacıyla Hititliler yapmıştır. Frigler, Yunanlılar ve Romalılar dağlık ve sarp bölgelerde arabaların devrilmemesi için teker açıklığı kadar mesafede birbirine paralel giden oyuk yollar yaptığı bilinmektedir.

ARABA

Alıntıdaki Ek 57787

Araba, insan ve yük taşımaya yarayan tekerlekli motorlu ya da motorsuz her türlü kara taşıtı. Motorsuz olanlar hayvanlarla ya da insanlar tarafından yürütülmektedir. Çek çek’ler, el arabaları insan gücüyle yürürken, kağnı, koçu öküz ve mandayla, fayton, briska, kupa ve benzeri arabalar atla yürütülmektedir. Hollanda ve Belçika'da keçilerin koşulduğu hafif arabalar da vardır.

Arabaların M.Ö. 3000 yıllarında tekerlek ve kızağın bulunmasından sonra ortaya çıktığı düşünülmektedir. İlk çağ kavimlerinin (Sümer, Mısır, Yunan, Asur) arkası açık iki tekerlekli savaş arabaları kullandıkları bu dönemle ilgili adak heykelciklerinde görülmektedir.

İki tekerlekli ve parmaklıklı ilk arabaları İÖ 2000’li yıllarda savaş amacıyla Hititliler yapmıştır. Frigler, Yunanlılar ve Romalılar dağlık ve sarp bölgelerde arabaların devrilmemesi için teker açıklığı kadar mesafede birbirine paralel giden oyuk yollar yaptığı bilinmektedir.

9. yüzyıldan itibaren arabaların üstü kapanmaya başlamış. 1400’lü yıllardan sonra arabalarda yay makas kullanılarak sarsıntıların azaltılmasında önemli başarılar sağlanmıştır yine aynı dönemde Uzakdoğu’da çekçek, Anadolu’da kağnı, Almanya’da koçu arabaları yapılmıştır.

Fayton ve kupa yapımına 1500’lü yıllarda İngiltere’de, 17. yüzyılda Berline’ler Fransa’da başlanmıştır. Demiryolu ulaşımının başlaması ve 20. yüzyılda otomobillerin geliştirilmesi ile atlı arabaların önemi oldukça azalmıştır.

Osmanlılarda Tanzimat'a kadar yalnızca padişahlar, şeyhülislamlar ve kazaskerler arabaya binebilmekte idi. Tanzimat’tan sonra bu araba ayrıcalığı kaldırılmış, İkinci Meşrutiyetten sonra ise kadınlarla erkekler aynı arabaya binmeye başlamışlardır.
İstanbul’da ilk kullanılan araçlar öküzle çekilen koçu arabaları idi. Daha sonra talikalar kullanılmış, binek olarakta fayton, landon ve berline tipi arabalara binilmiştir.
Türkiye’de 1950’li yıllara kadar İstanbul’da faytona binilirken , 1964 yılına kadar Ankara sokaklarında fayton dolaşmıştır. Günümüzde ise İstanbul Adalarda, İzmir de ve kıyı kentlerimizde turistik amaçlarla fayton taşımacılığı yapılmaktadır.

BİSİKLET


İlk bisiklet çok ilkel biçimde 12. yüzyılda Çin'de görülmüştür. Fransız Sirvac yaptığı sağ ve sol ayakların itmesiyle yürüyen bisiklet yapmıştır. "Celerifere" adını taşıyan bu alet 1791 tarihlidir. Baron Karl Von Drais, Drais de Senerbol'un yaptığı bisikleti geliştirmiş ve bisiklete gidon eklemiştir. Bu bisiklet 1816 yılında yapılmıştır. Bu bisiklet tahtadan imal edilmiştir. 1818'de bisiklette metal kullanılmaya başlanmıştır.

Leonardo Da Vinci'nin çizimleri kullanarak ilk pedallı bisikleti üreten Kirkpatrick Mac Millan'dır. 1839-1840 yılları arasında İskoçya'da yapılan bu bisiklet, halen Londra Science Museum'da sergilenmektedir. 1855'te Fransız Ernest Michaux'un bisikleti pedalı etkin olarak kullanmıştır. 1870ten sonra geliştirilen yeni bisikletlere "Bicyole" denilmiştir. Bu modelde ön tekerliğin çapı bir ila 1,5 metre arasında değişmiştir.

İlk seri üretim bisiklet "Michaux Company" tarafından yapılmıştır. Şirket, yılda yüzkırk bisiklet üretiyordu. Bisikletin ilgi görmesi dönemin devletlerinin de dikkatini çekmiştir. 1800'lerin ikinci yarısında Fransa Savunma Bakanlığı bisiklet üretimini destek vermiş ve 1871'de imal edilen bisikletlerAlmanya ile yapılan savaşta kullanılmıştır.

Trufaut, içi boş kauçuk lastiğini bulmuş, bunu İngiltere'de eşit tekerlekli komple kadrolu, bilyalı ve milli bisikletlerin yapılması ve ardından ortadan katlanan portatif bisikletler izlemiştir.

İrlanda'da 1888 yılında havalı plastik biskletler piyasaya sürülmüştür. Bu durum, bisiklet endüstrisini geliştirmiştir. Bisiklet üretiminde kullanılan malzemenin fiyatının yüksekliği, işçilik maliyetlerinin yüksekliği nedeniyle halka inememiştir. 1800'lerin sonundan fabrikaların artması ve seri üretimin hızlanmasıyla maliyetlerde yaşanan düşüş bisikletin geniş kitlelere ulaşmasını sağladı. Özellikle Fransa, Belçika, İngiltere, İtalya veİspanya'daki bisiklet fabrikaları bisikletin bu ülkelerde yaygınlaşmasına ve bisiklet sporunu gelişmesine önayak olmuştur.

I. Dünya Savaşı'nda Avrupa ülkeleri bisikleti askeri amaçla (ordu süratinin artırılması) amacıyla kullanmışlardır.
Günümüzde bisiklet, her toplumda kullanılan yaygın bir ulaşım ve eğlence aracıdır.

FAYTON


Fayton, körüklü, dört tekerlekli, atlı binek arabası.
Osmanlılar zamanında arabalara genellikl kupa adı verilirdi. Son zamanlarda talika, kinto, kâtip odası, lando denilen çeşitli tipte arabalar yapıldı. Bütün bunlarla sadece insan taşınırdı. Otomobilden sonra fayton yavaş yavaş bırakıldı, büyük şehirlerde tamamen ortadan kalktı, Anadolu kasabalarında ise sayısı azaldı. son yıllarda tekrar canlanan fayton kültürü bir çok şehirde çoğaldı bu yüzdende manisa akhisarda fayton fabrikası kuruldu bu fabrika dünyanın bütün ülkelerine fayton gönderiyor.

Lando ile kupaların oturma yerleri tamamen kapalıdır. Tek veya çift atla çekilen faytonların körükleri yarı yarıya ve öne doğru kapanacak şekildedir, sürücü için ön kısımda yüksek bir yer vardır. İstanbul adalarında motorlu taşıt kullanma yasağı olduğu için faytonlar bu adaların özelliğini teşkil eder.

MİNİBÜS


Minibüs, 3.5 - 4 metrelik kapalı aracın içine koltuklar yerleştirilerek yolcu taşımacılığında kullanılan hafif ticari araçtır.Sadece altı koltuk ile on dört koltuk sınırı içindeki taşıtlara Minibüs adı verilir.

Araç otomobilden daha çok yolcu taşımak amacıyla kullanılır.Özellikle toplu taşıma Minibüsleri kısa mesafelerde her şehirde çalışan araçlardır.Bir başka tip ise özel Minibüsler veya VİP Minibüslerdir.Bunlarda araç sahibi tarafından kendi isteği doğrultusunda yönettiği kullandığı araçlardır.

OTOMOBİL

  • 1680 — Çalışabilen ancak kullanışlı olmayan ilk içten yanmalı motor 1680 yılında Hollandalı Christiaan Huygens’in yaptığı barutun yanması ile çalışan pistonlu makine oldu. Kapalı bir silindir içinde patlayan barut kayabilen bir pistona etki ederek piston’un hareket etmesini sağlamaktaydı.
  • 1698 — İngiliz Thomas Savery ilk buharlı makineyi yaptı
  • 1769 — İngiliz James Watt uzun süreli çalışan buharlı makineyı yaptı
  • 1769 — Kendi kendine hareket hareket eden ilk araç Fardier Fransız mühendis ve topçu yüzbaşı
  • 1769 — Fardier Nicolas Joseph Cugnot (1725-1804) tarafından yapıldı.
  • 1787 — Oliver Evans Amerikada yolcu taşıyan araç yapmıştır.
  • 1801 — İngiltere’de Richard Trevithick buharlı otomobil yaptı.
  • 1824 — İçten yanmalı motorların, özellikle dizel motorlarının temel ilkeleri, genç bir Fransız mühendisi Sadi Carnot tarafından ortaya atıldı
  • 1830 — 15 – 20 km hızla giden buharla çalışan 14 yolcu taşıyabilen yolcu otobüsleri imal edildi.
  • 1860 — İngiliz Parlementosu bütün arabaların iki sürücüsü ve önünde gündüz kırmızı bayrak gece kırmızı fener bulunmasını şart koşan kanun çıkardı. Bu kanun motor gelişim hızını biraz durdurdu. 1896 yılında bu yasa kaldırıldı.
  • 1860 — Hava gazı ile çalışan ticari bakımdan elverişli ilk motor Belçikalı mühendis Jean Joseph Etienne Lenoir (1822-1901) tarafından yapılmıştır.
  • 1862 — Fransız mühendisi Alphonse Eugene Beau de Rochas (1818-1893) 4 zamanlı çevrimin esaslarını ortaya koydu.
  • 1867 — Alman mühendis Nicholaus August Otto ve Eugen Langen (1833-1895), Rochas’ın bulduğu prensipleri pratiğe çevirerek dört zamanlı çevrime sahip motoru yaptılar.
  • 1876 — Nikolaus August Otto (1832- 1891), ilk dört zamanlı gaz motorunu üretti.
  • 1877 - Otto yaptığı motorun patentini Amerikadan aldı.
  • 1878 — İngiliz mühendisi Dugal Clerk iki zaman esasına göre çalışan ilk motoru yaptı.
  • 1880 — Amerika’da George Brayton benzin yakıtlı motor yaptı.
  • 1885 — Benzinle çalışan içten yanmalı motora sahip ilk otomobil Alman mühendis Carl Friedrich Benz tarafından yapıldı
  • 1889 — Viyanalı Siegfried Marcus (1831-1898) geliştirdiği motorla viyana sokaklarında 12 km hızla gezerken halkın panik yaşamasına sebep olmuş birkaç kaza yapmıştır. 17 suçtan mahkemeye verilen Marcus keşif yapmayı bıraktı.
  • 1890 — Herbert Akroyd Stuart Bir kaza sonucunda kızgın bir yere değen gaz yağının hava ile karışarak yandığını gördü. Bu olaydan etkilenerek yaptığı deneylerle motorunu geliştirdi ve patentini aldı. Motorunda yakıt emilen ve hafifçe sıkıştırılan hava içerisine bir memeden gönderilerek patlayıcı ve yanıcı bir karışım oluşturulmaktaydı. Bu karışımın yanabilmesi için cidarları yüksek derecede ısıtılan ve buharlaştırıcı adı verilen bir ön yanma odası vardır. Ana yanma odasına bir kanalla birleştirilen bu oda ilk hareket için dışarıdan alevle ısıtılmaktadır. Bu motorda havanın ısısının sıkıştırma oranıyla arttığı düşünülmediğinden verim düşük olmuştur.
  • 1890 — Bir Alman mühendis olan Capıtaine, Akroyd’un motoruna benzeyen bir motorun patentini aldı. Bu motorlar yarım dizel (kızgın kafalı) motorların esasını oluşturdu.
  • 1890 — İlk otomobillerin çoğu, dişlileri olmadığı için yokuş çıkamıyor, önce durup sonra geriye doğru inmeye başlıyordu. 1893’da yapılan Benz Victoria marka arabada bir deri kayışı küçük bir kasnağa bindiren bir kol kullanılmıştı. Bu düzenek tekerleklerin daha yavaş dönmesini ve yüksek manivela gücünün arabayı yokuş yukarı tırmandırmasını sağlıyordu. Zincir çekişli Velo tipi araçtada bu şekilde üç ileri bir geri kasnağı vardı. Çekişin kolaylıkla arka tekerleklere iletilmesi için motor her zaman arkaya ya da sürücünün altına konuyordu.
  • 1892-1897— Münih yüksek teknik okulu mühendislerinden Rudolf Diesel dizel motoru yaptı ve geliştirdi.
  • 1893 — Amerikanın ilk başarılı otomobili “duryea” , J.Franck ve Charles Edgar Duryea tarafından yapılmıştır.
  • 1894 — İlk resmi otomobil yarışı düzenlenmiştir
  • 1898 — Fransa Otomobil Kulübü (AFC) Paris'teki Les Tuiliers'in güneşli bahçelerinde ilk otomobil fuarını organize etmiştir.
  • 1902 — İstenildiğinde benzinli istenildiğinde elektrik motoruyla ilerleyebilen ilk aracı 27 yaşındayken Ferdinand Porsche yapmıştır. 1902 yılında “Mixte-Wagen” adını verdiği aracı tanıtmıştır. Viyanalı bir fayton üreticisi olan Ludwig Lohner ile birlikte çalışan Porsche 4 silindirli bir Daimler motoruna aküler, bir jeneratör ve elektrik motorları ekledi. Bu haliyle Mixte benzinli motor stop edildiğinde bile akülerin çalıştırdığı elektrikli motorla ilerlemeye devam edilebiliyordu.
  • 1903 — Fransız Gustave LİEBAU ilk emniyet kemerini tasarladı ve patentini aldı
  • 1904 — Kısa adı FIA olan Uluslararası Otomobil Federasyonu kuruldu
  • 1905 — İsveçli mühendis Alfred Büchi egzoz gazlarından yararlanarak çalışan bir türbin vasıtasıyla dört silindirli bir motora aşırı hava yüklemeyi başardı.
  • 1905 — İlk 4WS ve 4WD sistemi Latil marka traktöre uygulandı
  • 1905 — İlk tampon takılan araç İngilterenin Kilburn kentindeki Simms Manufacturing Co. tesislerinde üretilen 20 HP gücündeki Simms-Welback marka araçtır. Aynı yıl tamponun patentinin F.R. Simms tarafından alınmasına karşın aslında bu fikir yeni değildi 1897 yılında Moravya’daki İmperial Nesseldorf vagon fabrikasında yapılan çek malı Prasident marka otomobilin önüne tampon konmuş ancak Viyana yakınlarında yapılan denemelerde ilk 10 milden sonra tampon düştüğü için bir daha takılmamıştır
  • 1908 — ABD'li Henry Ford T modeli adındaki ilk seri üretim otomobili yaptı. İlk üretim bandı fikrinin de babası olan Ford 1913 de günde 1000 araba üretebiliyordu
  • 1918 — İngiltere’de “ Royal aırcraft establıshment “ fabrikaları mekanik püskürtmeli dizel yakıt sistemini geliştirdi. Böylece yüksek devirli dizel motorları oluşturularak hafif taşıtlarda kullanılmasına zemin hazırlandı.
  • 1919 — Avrupanın ilk seri üretim otomobili Type A Citroen tarafından piyasaya verildi. Citroen aynı yıl dünyada ilk organize satış sonrası hizmetleri yapılandırdı.
  • 1920 — Voisin firması hidrolik olarak çalışan ABS'nin atası üzerine çalışmalar yaptı." Frenlemenin tekerlekleri kitlemesini önleyici donanımı " tanımıylada Almanyada 671925 nosuyla ilk patentini aldı
  • 1924 — Citroen dünyanın ilk çelik karasörlü otomobili B10’üretti
  • 1924 — MAN'ın ürettiği bir kamyon direk enjeksiyonlu dizel bir motoru kullanan ilk vasıta oluyordu
  • 1934 — Citroen seri olarak önden çekişli araç üretmeye başladı
  • 1938 — Citroen Hidropnömatik süspansiyon sistemini icat etti
  • 1938 — İsviçreli kamyon üreticisi Saurer ilk turbo motorlu kamyonu üretti
  • 1938 — Klima'yı standart olarak kullanıma sunan ilk marka Studebaker Commander'dir
  • 1938 — GM tasarımcısı Harley Earl ilk elektrikli cam sistemini Buick y'ye monte etti.
  • 1954 – Döner Pistonlu Motor (Rotary-Wankel motoru) Felix Wankel tarafından geliştirildi
  • 1957 — İlk hız sabitleyicisi (cruis control) Imperial marka araçta kullanıldı.
  • 1958 — İsveç'teki Volvo Fabrikasında mühendis olan Nils Bohlin Üç noktalı emniyet kemeri olarak bilinen sistemin patentini aldı.
  • 1962 — İlk seri üretim turbo motorlu otomobil Chevrolet Corvair Monza tanıtıldı. Daha sonra bu modeli Oldsmobile F85 Jetfire takip etti
  • 1963 - Wankel motoru ilk kez NSU Spider marka araçta kullanıldı
  • 1967 — İngiliz otomobil firması Jensen İlk ABS'yi otomobillerine uyguladı
  • 1973 — Avrupa'da seri olarak turbo motorla üretilen ilk otomobil BMW 2002 oldu.
  • 1978 — Modern ilk ABS sistemi BMW 7 serisi ve Mercedes S serisinde uygulandı
  • 1984 — Turbo üreticisi Garrett intercooler adını verdiği bir turbo soğutucusu geliştirdi. Bu sayede türbine giren hava soğutularak turbonun performansı artırıldı
  • 1986 — Çift turbo takılan ilk araç Porsche 959 oldu
  • 1987 — Bosch ilk üretici olarak ABS sisteminin daha gelişmişi olan ASR sistemini piyasaya sürmüştür
  • 1993 — Fiat Croma TdiD değişken geometrili turboyla donatılan ilk otomobil oldu. Sistem düşük motor devirlerinde turbonun verimini önemli oranda artırıyordu.
  • 1995 — Bosch 1995 yılında ESP sistemini aktif sürüş emniyetini sağlamak üzere üretime almıştır. Özellikle virajlarda ve ani yol değişikliklerinde ESP sistemi, yıldırım hızı ile motor, şanzıman ve frene müdahale ederek aracın savrulmasını önler.
  • 2004 — Çift turbo takılan ilk seri üretim dizel motorlu otomobil BMW 535d oldu
  • 2005 — Mercedes üç turbolu v6 dizel motorla donatılmış konsepti Vision SLK 320 Cdi’yi Cenevre otomobil fuarında tanıttı.

DENİZ YOLU ULAŞIMI


Denizyolu ulaşımı, gemi, vapur, ve benzeri deniz araçlarıyla yapılmakta olan bir ulaşım şeklidir. Daha çok uluslararası ticaret'te önem taşımaktadır. Üç tarafı denizlerle çevrili olan Türkiye'de deniz ulaşımını gerçekleştiren doğal limanlar olduğu gibi, dalgakıranlarla korunmuş yapay limanlar da vardır.

Türkiye'de denizyolu ulaşımı
Cumhuriyetten önceki dönemde, limanlar arasında ulaşımı gerçekleştiren gemilerin pekçoğu ve deniz ticareti, yabancıların elindeydi. Lozan Antlaşması ile limanlarımız arasındaki taşıma hakkı, sadece Türk gemilerine verildi. Buna kabotaj hakkı denir. Bu hak, 1 Temmuz 1926 yılında yürürlüğe girdi.

Deniz yollarıyla ulaşım, Denizcilik Bankası Türk Anonim Ortaklığı'nın kurulması ile gelişme gösterdi. Mevcut limanlar geliştirildi ve bunlara yenileri eklendi. Bu sayede Türkiye, modern bir filoya sahip oldu. Bugün, bazı Türk firmaları, uluslararası deniz taşımacılığında da söz sahibi olmaya başladı.
Yük ve yolcu trafiği bakımından Türkiye'deki en işlek limanlar; İstanbul, İzmit, İzmir, Mersin, İskenderun ve Samsun'dur.

HAVAYOLU ULAŞIMI


Havayolları 1.dünya savaşından sonra ulaşım amaçlı kullanılmaya başlanmıştır.Ülkemizde ilk ulaşımda kullanılan havayolu araçları ufak 2 kişilik planörlerdi . Şimdi ise birçok havayolu firması ülkemizde günün24 saatinde hizmet vermektedir.

DEMİRYOLLARI

Şehir içi
  • Tramvay
  • Tünel
  • Hafif Metro (LRT)
  • Metro
  • Monoray-Havaray
Şehir dışı
  • Tren
  • Hızlı tren

TREN:


Tren, dünyada ilk kez 1800'lü yılların başında, İngiltere'de kullanılmaya başlanmıştır. Tren, Richard Trevithick adında bir mühendis ile İngiltere'nin Pennydarran bölgesinde bir maden sahibinin iddialaşmaları yüzünden doğmuştur. Mühendis Trevithick, 10 ton ağırlığındaki demir yükü, kendi yapmış olduğu buharlı makineyle Pennydarran'dan Cardiff'e kadar raylı bir yol aracılığıyla hiç zorlanmadan taşıyabileceğini iddia ediyordu. Böylece 6 Şubat 1804 tarihinde Tram-Waggon adlı bir lokomotif 10 tonluk demir yükü ve ayrıca 70 yolculu bir arabayla Cardiff'ten hareket etti. 16 km uzunluğundaki Pennydarran-Cardiff yolu, beklemeler ve tamirler de hesaba katılırsa, tam 5 saatte aşılabildi. Elde ettiği bu başarılı sonuca karşın Trevithick'in şansı yaver gitmemiş bu yeni makineyi daha fazla geliştirememiş ve böylece makinenin o günlerdeki yaygın ulaşım aracı hayvanlardan daha üstün ve etkin olduğunu ispatlayamamıştır. İşte bu nedenledir ki, trenin bulunuşu, başka bir İngiliz'e, George Stephenson'a mal edilir. George Stephenson, daha sonraki yıllarda, peron, lokomotif ve vagon tasarımları çizmiş ve bunları gerçekleştirmiştir. Böylece o günün buharlı lokomotifi... gelişimin bir simgesi halini almıştır. Stephenson, 27 Eylül 1825 tarihinde yalnızca yolcu ve yük taşıyarak Dünya'nın ilk demiryolu taşımacılığını gerçekleştiren treni, İskoçya'da Darlington ile Stockton arasında kullanmıştır. Yine Stephenson, bu tarihten beş yıl sonra saatte 24 km hızla gidebilen ve Rocket adını taşıyan yeni bir lokomotif modeliyle büyük ticari önemi olan Liverpool-Manchester hattındaki yarışmayı kazanmıştır.

50 km uzunluğundaki Liverpool-Manchester hattından sonra, İngiltere'de on yıl içinde yapımı bitmiş veya tamamlanmış durumda olan demiryollarının uzunluğunun toplamı 2.000 km'ye ulaşmıştır. 1831'de Amerika Birleşik Devletleri'nde, 1832'de Fransa'da 1835'te Belçika ve Almanya'da 1837'de Rusya'da ve 1848'de İspanya'da demiryolu kullanılmaya başlanmıştır.

TRAMVAY:


Tramvay Şehirlerde yol üzerinde döşenmiş özel raylarda hareket eden yolcu taşıtı.İsim Fransızca kökenli olup Tramway olarak bilinmektedir. Kaynak TDK (Türk Dil Kurumu)
Tramvay taşımacılığının kent içi trafiği açısından yol boyunca yerleştirilmiş ray ve elektrik hattı gereksinmesi gibi bazı sakıncaların olmasına karşılık, bir yandan da duman çıkartmamak ve her gün fiyatı biraz daha artan petrol ürünleri yerine elektrikle çalışmak gibi üstün yanları vardır.

Tarihçesi
  • Atlı tramvay, 1800'lü yılların sonu, Gdansk, Polonya
  • Atlı tramvay, 1800'lü yılların sonu, Gdansk, Polonya
  • Çelik halatla çekilen tramvay, San Francisco, ABD
  • Çelik halatla çekilen tramvay, San Francisco, ABD
  • Dresden, Almanya´da bir kargo tramvayı
  • Dresden, Almanya´da bir kargo tramvayı
Öbür makineli taşıtlar gibi tramvay da 1800'lü yıllarda dünyanın görünüşünü değiştirmeye başlayan endüstri devriminin bir ürünüdür.

Kent içi yolcu taşımacılığında ilk raylı taşıma hattı 1832 yılında New York'un Harlem mahallesinde hizmete açıldı. Taşıtın "motoru" sadece bir çift attan oluşuyordu. Son durakta atlar aracın önünden alınarak arkasına takılıyor ve böylece taşıt ters yönde sefere çıkabiliyordu. Avrupa'da ise yine atla çekilen ilk tramvay hattı 1853'te Paris'te açıldı. Raylar sayesinde "otuz kadar yolcuyu saatte 10 km hızla taşıyabilmek için" bir çift at yetiyordu.

Ancak uygarlığın gelişimi, ilkel çekim hayvanı at ile endüstrinin bir ürünü olan demir rayların bağdaşmasına engeldi. Makine çağının hızlı gelişimine uygun başka çözüm yolları aramak gerekiyordu.

Örneğin kablolu çekim, sıkıştırılmış havalı motor ve kömürsüz buharlı motor gibi yöntemler denendi. Kabloyla çekiş Amerika Birleşik Devletleri'nde oldukça büyük ilgi gördü. Çelik bir halat, tüm hat boyunca rayların arasında bulunan kanalda kayıyordu. Halat tabii ki tramvaya bağlıydı. Son durakta bulunan sabit bir buharlı makine aracılığıyla bir çarkın üzerine sarılan çelik halat, tramvayın bir duraktan başka bir durağa çekilmesini sağlıyordu. Çelik halatla çekiş sistemi çok dik yollar için çok uygun olup bugün teleferiklerde kullanılmaktadır.

Buharlı motorlarla çekiş sisteminde en büyük sorun, çıkan duman ve kazanı ısıtmak için kullanılan kömürün kapladığı büyük yerdi. Bu sorunları çözmek için sıcak suyla çalışan lokomotifler yapıldı. Bu lokomotiflerde su, trenlerde olduğu gibi taşıtın üzerinde bulunan kazanlarda ısıtılmıyordu. Yerdeki bir kazanda kaynatılıyor, kaynar olarak kazana aktarılıyor, bu yoldan buhar elde ediliyordu. Böylece her sefer için yeni kaynar su gerekmiyordu.

1879 yılındaki Berlin sergisinde saatte 12 km hız yaparak üç küçük vagonu çekebilen bir elektrik motoru sergilendi. Ancak bu motorun da çok büyük bir sakıncası vardı. Enerjiyi motora iletmek için enerji yüklü üçüncü bir raya gereksinim vardı. Bu ray yeni bir masraf kapısı açmaktan başka, yolda yürüyen insanlar için büyük tehlike oluşturmaktaydı.

Üçüncü ray önerisi metrolarda uygulama alanı buldu. tramvaylar için başka bir çözüm üretildi. İki ana ray diğer araçların trafiğini engellememek için parke taşları arasına yerleştirildi. Elektrik akımı ise kablolardan sağlandı. Hat boyunca yerden 5 m yükseklikte kablolar gerildi. Böylece "trolley" adı verilen metal çubuklar aracılığıyla enerji kablodan tramvayın motoruna aktarılabiliyordu.

30 Ağustos 1869 tarihindeki "Dersaadet'de Tramvay ve Tesis İnşaası" na dair bir sözleşmeyle İstanbul caddelerinde yolcu, eşya taşımacılığı için demiryolu yapılarak hayvanların çektiği araba işletmeciliği, 40 yıl süreyle Konstantin Krepano Efendi'nin kurduğu "Dersaadet Tramvay Şirketi" isimli şirkete verildi.

İlk atlı tramvay 1871 yılında Azapkapı-Galata, Aksaray-Yedikule, Aksaray-Topkapı ve Eminönü-Aksaray olmak üzere 4 hatta çalışmaya başladı. İlk işletme yılında 430 at kullanılarak 4,5 milyon yolcu karşılığında 53000 TL gelir elde edildi.

Daha sonraları Voyvoda'dan Kabristan sokağı-Tepebaşı-Taksim-Pangaltı-Şişli, Beyazıt-Şehzadebaşı, Fatih-Edirnekapı-Galatasaray-Tünel, Eminönü-Bahçekapı gibi hatlar açıldı.

Osmanlı İmparatorluğu sınırları içinde çalışmaya başlayan atlı tramvaylar daha sonra imparatorluğun büyük şehirlerinde de kurularak önce Selanik daha sonra da Şam, Bağdat, İzmir ve Konya'da işletmeye açıldı. Savunma Bakanlığı, tramvay atlarını 1912 yılında başlayan Balkan Savaşı sırasında, 30000 altın karşılığı aldı ve bu yüzden İstanbul bir yıldan fazla süreyle tramvaysız kaldı.

İstanbul'da 1869 yılında çalışmaya başlayan atlı tramvay, yerini 1914 yılında elektrikli tramvaya terk etti.

12 Haziran 1939 gün ve 3642 sayılı yasayla Hükümete devredilen Tramvay İşletmesi, daha sonra İstanbul Belediyesi'ne ve 16 Haziran 1939 gün ve 3645 sayılı yasayla da İETT`ye bağlandı.

12 Ağustos 1961 günü Avrupa yakasından, 14 Kasım 1966 tarihinde ise Anadolu yakasından kaldırılarak İstanbul'da Tramvay İşletmeciliği son buldu.

1990 yılının sonlarında Tünel-Taksim arasında tarihi tramvay tekrar işletmeye alınmış olup halen 3 motris (çekici), 2 vagonla 1640 m'lik hat üzerinde turistik bir işlev görmesinin yanında yılda 14600 sefer ve 23944 km yaparak günlük ortalama 6000 yolcu taşımaktadır.

Zeytinburnu-Kabataş arasında hizmet veren tramvay hattının, 1992 yılında Sirkeci-Aksaray-Topkapı bölümü, Mart 1994 tarihinde Topkapı-Zeytinburnu bölümü ve Nisan 1996 tarihinde Sirkeci-Eminönü bölümü hizmete açıldı. 30 Ocak 2005 tarihinde yapılan törenle hat Kabataş'a uzatıldı.



Saat: 20:14
Sayfa 1 / 3

©2005 - 2024, MsXLabs - MaviKaranlık