Milli Edebiyat Dönemi Meşrutiyet (1908)'den sonra memlekette başlayan ve o devirde “Türkçülük” adı verilen milliyet hareketi, “edebiyatta millî kaynaklara dönme” düşüncesinin doğmasına yol açmıştır. “Millî kaynaklara dönme” sözüyle; dilde sadeleşme, aruz vezni yerine hece veznini kullanma, yerli hayatı yansıtma kastedilmiştir. Bunları gerçekleştirmeyi ülkü edinen edebiyat akımına “Millî Edebiyat” adı verilmiştir. a. Dilde sadeleşme hareketi 1911 nisanında Selanik'te Ömer Seyfettin, Ali Canip ve Ziya Gökalp tarafından çıkarılan Genç Kalemler dergisinde “Yeni Lisan” adıyla ileriye sürülmüştür. Bunlar, konuşma dilini yazı dili haline getirme davasını benimsemişler, “Millî edebiyat'ın millî lisan'dan doğacağı”nı (Ömer Seyfettin) söylemişlerdir. Bu hareket kısa zamanda tutunmuş ve XX. yüzyıl edebiyatının ayırıcı niteliği olmuştur. b. Aruz vezni yerine hece veznini kullanma davası ilkin Mehmet Emin'in 1897 Yunan savaşı dolayısıyla yayınladığı Türkçe Şiirler adlı kitabı vesilesiyle ortaya sürülmüş, Rıza Tevfik'in halk şiirleri yolundaki koşma ve nefesleriyle desteklenmiş ise de, uzun zaman gerçekleşememiş; ancak Birinci Dünya Savaşı içinde, özellikle 1917'de Servet-i Fünun dergisi tarafından “Şairler Derneği” adıyla toplanan gençler (Orhan Seyfi, Yusuf Ziya, Faruk Nafiz, v.b.) tarafından benimsenmiştir.Bu dönemde aruz vezni de bir yandan sürüp gitmiş ve Mehmet Akif, Ahmet Haşim, Yahya Kemal gibi üç kuvvetli sanatçının elinde varabileceği gelişmenin en yüksek noktasına erişmiştir. c. Yerli hayatı yansıtma davası ise, yalnız birkaç şair (Mehmet Emin, Mehmet Akif, kimi şiirleriyle Yahya Kemal, Cumhuriyet devrindeki bazı şiirleriyle Faruk Nafiz, v.b.) ve daha çok hikâye ve roman yazarları tarafından benimsenmiştir. ç. Şiir alanında, hece vezninin ilk ürünlerini veren şairlerin (Mehmet Emin'den başka) hemen hepsi bir yandan aruzla yazmışlar; bir yandan da, Türkçülük hareketinin ve Ziya Gökalp'in etkisiyle, hece veznine yönelmişlerdir. Ne var ki, bunların hece vezniyle ortaya koydukları ürünler, yalnız biçim (dil, vezin, nazım biçimi) kaygısıyla yetinilen, derinliği olmayan, yalınkat manzumelerdir. Gerçek değer taşıyan şiirler, aruzun son üç ustasının “Mehmet Akif, Ahmet Haşim, Yahya Kemal” kaleminden çıkmıştır. Bunlardan Mehmet Akif, önce Tevfik Fikret'in uyguladığı “nazmı nesre yaklaştırma” hareketini sürdürüp geliştirmiş; Ahmet Haşim ile Yahya Kemal ise, bunun tam tersi bir tutumla, “şiir nesre çevrilme olanağı bulunmayan nazımdır; (...) musiki ile söz arasında, sözden çok musikiye yakın, ortalama bir dildir” (A.Haşim), ve “Şiir, nesirden bambaşka bir hüviyettedir; musikiden başka türlü bir musikidir” (Y. Kemal) görüşünü savunmuş ve uygulamışlardır. Bu üç şair, bir yandan da, Türk şiirinde üç ayrı akımın temsilcisi olmuşlardır : Mehmet Akif, şiirde Tevfik Fikret'ten devir aldığı “Realizm” akımını geliştirmiş, “hayal ile alışverişi olmadığını, her ne demişse görüp de söylediğini, en beğendiği mesleğin hakikat olduğunu” bildirmiş, Fecr-i Âti topluluğundan gelen Ahmet Haşim, Batıdan gördüğü “Sembolizm” akımını benimsemiş, “dünyanın şekillerini hayal havuzunun sularında seyrettiğini; onun için, dünyanın taşlarını ve bitkilerini renkli bir akis gibi gördüğünü” belirtmiş; Yahya Kemal de, yine Batıda gördüğü “Romantizm” akımını benimsemiş ve bu anlayışla, Divan şiiri yolunda klasik şiir denemelerine girişmiş; sade dille ve yeni nazım biçimleriyle yazdığı şiirlerinde de yine biçim kusursuzluğuna, yapmacıksız ve sağlam anlatıma önem vermiştir. Meşrutiyetten Mütareke sonuna kadar süren ve Trablusgarp Savaşı (1911), Balkan Savaşı (1912-1913), İkinci Dünya Savaşı (1914-1918), Mütareke yılları (1919-1922) gibi büyük olayları içine alan ve Osmanlı İmparatorluğu'nun parçalanıp yıkılmasıyla sonuçlanan bu dönemde, önemli sayılan yalnız iki şair (Mehmet Emin, Mehmet Akif) toplumsal konulara yönelmiş; ötekiler, ortalıkta sanki hiçbir şey yokmuşçasına, sadece aşk, özlem v.b. gibi, bireysel ve duygusal konular ve temalar üzerinde durmuşlardır. Hikâye ve roman alanında, bir bölüğü “Fecr-i Âti” topluluğundan gelen “Yakup Kadri, Refik Halit), bir bölüğü bu topluluk dışında kalan (Ebubekir Hâzım, Ömer Seyfettin, Halide Edip, v.b.) sanatçılar, aralarındaki sanat anlayışı ve dünya görüşü ayrılıklarına rağmen, yerli, hayatı yansıtma konusunda birleşmiş görünüyorlar. Tanzimat ve Edebiyat-ı Cedide hikâye ve romanlarında vakaların İstanbul sınırları içinde kapalı durmasına karşılık, bu devirde, hikâye ve roman yurdun her köşesine açık tutulmuş, her tabakadan halkın yaşayışı konu olarak ele alınmıştır. Özellikle köy ve taşra hayatını anlatan başarılı ilk örnekler (Ebubekir Hâzım: Küçük Paşa; Refik Halit: Memleket Hikâyeleri; Reşat Nuri: Çalıkuşu, v.b.) bu devirde verilmiştir. Kimi kitapların adları dahi (Refik Halit: Memleket Hikâyeleri; Ömer Seyfettin: Yalnız Efe - Anadolu romanı; Yakup Kadri: Yarım kalan Ateşten Gömlek - Anadolu romanı) sonradan “memleket edebiyatı” diye adlandırılan bu çığırı açıkça belirtir. İlkin edebiyatdışı bir amaçla, “taşraların ne halde olduklarını, köylülerin ne yaptığını, ne istediğini, memleketin neye muhtaç olduğunu yerinde görüp incelemek” için Tanin gazetesinin Anadolu'ya gönderdiği bir yazarının Anadolu'daki şehir, kasaba ve köyleri dokuz ay (1909-1910) adım adım dolaşarak hazırladığı röportaj niteliğindeki gezi notları (Ahmet Şerif: Anadolu'da Tanin) ve aynı yıl içinde “Anadolu fatihaları” nı dile getirmek amacıyla yazılan, fakat yayınlandığı zaman hiç de ilgi uyandırmadığı halde, Cumhuriyet devrinde dikkati çeken bir roman (Ebubekir Hâzım: Küçük Paşa) ile açılan bu çığır; Refik Halit'in Anadolu sürgününden getirdiği hikâyeler “Memleket Hikâyeleri” ile geniş bir ilgi görmüş; Kurtuluş Savaşı yıllarında ise Anadolu insanının çetin alınyazısı üzerine eğilme hareketi (Halide Edip: Dağa Çıkan Kurt, Ateşten Gömlek / Yaban, Millî Savaş Hikâyeleri) artık zorunlu ve yaygın bir hal almıştır. Gözleme dayanan bu yerli hayatı yansıtma isteğinin sonucu olarak, çoğu yazalar Realizm (Ömer Seyfettin, Yakup Kadri, Refik Halit, Reşat Nuri, Memduh Şevket, v.b), hatta kimileri Naturalizm (Bekir Fahri, Selâhattin Enis, kimi hikâyeleriyle F. Celâlettin, kimi romanlarıyla Osman Cemal, v.b.) ilkelerini benimsemişlerdir Çoğu Fransız (Yakup Kadri, Refik Halit Reşat Nuri, Peyami Sata, Abdülhak Şinasi), kimisi İngiliz (Hailde Edip), kimisi Rus (Memduh Şevke) edebiyatlarının etkisi altında kalan bu devir sanatçılarının bir bölüğü de Hüseyin Rahmi ve Ahmet Rasim yolunu sürdürmüşlerdir (Ercüment Ekrem, Sermet Muhtar, Osman Cemal, kimi hikâyeleriyle F. Celâlettin). Parti kavgalarının kızıştığı Meşrutiyet ve Mütareke devirlerinde okuyucunun mizaha ve toplumsal yergiye düşkünlük göstermesi, bir çok yazarın (Ömer Seyfettin, Refik Halit, Ercüment Ekrem, Sermet Muhtar, Osman Cemal, Reşat Nuri, F. Celalettin v.b) mizaha eğilim göstermesine yol açmıştır. Tiyatro alanındaki verim, hikâye ve roman kadar başarılı sayılamaz. Gerçi, Meşrutiyetin ilânıyla birlikte birçok tiyatro topluluğu ortaya çıkmış; hattâ bir de tiyatro okulu açılıp ilk resmî tiyatro (Dârülbedayi-i Osmanî) kurulmuş; bunlar eser yetiştirmek için pek çok yazar o alanda birtakım denemelere girişmiş ise de, bunların çoğu başarı çizgisinin çok altındadır. çeviri ve uyarlama arasında bir tek çevirmenin (İbnürrefik Ahmet Nuri) uyarlamaları belli bir değer çizgisinin üstüne çıkmıştır. Bu devrin başlıca yazar ve sanatçıları şunlardır:
|
Milli Edebiyat (1911-1923) İkinci Meşrutiyet'in ilanından sonra, müslüman toplumları birleştirmek, kalkındırmak, hıristiyan dünyası karşısında denge kurmak amacını güden "islamcılık" ideolojisinin yanı sıra. Önce edebiyat ve düşünce adamları tarafından ortaya atılan, sonradan siyasal bir nitelik kazanan "ulusçuluk" (milliyetçilik) akımı yaygınlaşmaya başladı. Ulusçuluk akımı bir süre sonra, "Türkçülük" adı altında, dernekler ve yayın organları ("Türk Derneği, Türk Yurdu dernekleri ve bu derneklerin çıkardığı aynı adlı dergiler) kurarak, siyasal örgütlenme yoluna gitti. Türk Yurdu derneğinin yerine, bir yıl sonra Türk Ocağı kuruldu, 1913'te yayın hayatına başlayan Halka Doğru dergisi, halkın düzeyine inmeyi hem ilke edindi; hem de savundu. Ulusçuluk akımı, iktidar partisi İttihat ve Terakki tarafından da desteklendiği için kısa sürede yaygınlaştı. Selanik'te Ömer Seyfettin, Akil Koyuncu, Rasim Haşmet ve fecriaticilerden bazılarının çıkardıkları Genç Kalemler (1911) dergisiyle, ulusçuluk akımı, edebiyat alanına da girmiş oldu. Genç Kalemler dergisi, ilk olarak "milli edebiyat" deyimini ortaya attı ve böyle bir edebiyatın oluşturulması görevini üstlendi. Dergi çevresindeki yazarlar, dilin ulusallaştırılmasıyla işe başladılar: Dilin özleştirilmesi konusunda bazı ilkeler belirlediler (karşılığı olan yabancı sözcükler atılacak; Arapça, Farsça tamlamalar çözülecek; vb. Roman, uyku, tiyatro yapıtlarının, konularını ve kişilerini Türk toplumunun yaşamından alması gerektiğini ilkeleştirdiler.. Genç Kalemler dergisi kapandıktan (Eylül 1912) sonra, yazarlarının çoğu İstanbul'a gelerek,Türk Yurdu gibi ulusçu dergilerde yazmava başladılar. Milli edebiyat dönemi şairleri, başlangıçta fecriaticilerin şiir anlayışlarını sürdürdüler. Ziya Gökalp'in çağrısı ve desteğiyle, yalın dil ve hece ölçüsüyle şiir yazmaya başlayan "Beş Hececiler" (Orhan Seyfi, Halit Fahri, Enis Behiç, Yusuf Ziya, Faruk Nafiz), romantik bir ülke edebiyatı oluşturmaya koyuldular. Kişisel gözlem ve izlenimlere dayanarak yurt sorunlarını, yurt güzelliklerini, yurt sevgisini dile getirdiler; kahramanlık duygularını konu edindiler masal motiflerinden yararlandılar. O sırada servetifünunculardan Tevfik Fikret ve Cenap Şahabettin hâlâ "usta" kabul ediliyor, Fecriati sairleri (Ahmet Haşim) de ünlerini sürdürüyorlardı, Hiç bir akıma katılmayan Mehmet Akif (Ersoy) de, dil bakımından oldukça eski, aruz ölçüsüyle yazılmış toplumcu çizgide şiirleriyle büyük ün yapmıştı. Rübap dergisindeki bazı genç şairler (Halit Fahri, Selahattin Enis, Hakkı Tahsin, Orhan Seyfi, vb.) "Neviler" adlı altında toplanıp, eski şairlerin şiirlerindeki içten, lirik ve gizemci atmosferi şiirlerinde yeniden yaşatmak istediler; ulusal geçmişe bağlanarak edebiyatın ulusal olabileceğini savundular. Yahya Kemal (Beyatlı) ile Yakup Kadri (Karaosmanoğlu) de, "Nev-Yunanilik" adını verdikleri akımda, eski Yunan edebiyatını örnek alma yoluna giltiler. Bu girişimlerden, beklenen sonuçlar alınamadı. Milli edebiyat döneminin roman ve Öykülerinde, konular çoğunlukla toplum sorunlarından alınmış, konuşma dil ve üslubunu yaygınlaştırma amaç edinilmişti. Bazı romanlarda ve öykülerde, İstanbul dışındaki çevrelerde söz konusu olan toplumsal sorunlar işlendi. Ulusçuluk siyasal bir ideoloji olarak yaygınlaştırılmaya çalışıldı. Kurtuluş Savaşı'nın çeşitli görünümleri, ilgi çekici gözlem ve yorumlarla yansıtıldı. Millî Edebiyat Akımı Modern Türk Edebiyatını yaratma amacıyla kurulan Tanzimat, Servet-i Fünun ve Fecr-i Âtî toplulukları büyük hamleler yapmakla beraber ruhta büyük ölçüde Fransız sanatına bağlı, dil ve üslûpta Osmanlıcayı sürdüren, millî kimlik ve kişiliğe ulaşamamış bir edebiyat vücuda getirmişlerdir. Osmanlı İmparatorluğu’nun dağılışı sırasında, Türk aydınlarının büyük bir bölümü, ümmete bağlı Osmanlıcılığın terk edilerek milliyetçiliğin benimsenmesinin, memleketin geleceği için gerekli olduğuna inanıyorlardı. Bu inanç sonucunda Türkçülük ve Milliyetçilik akımları doğmuş, her sahada millî kimlik arayışları başlamıştır. Türk dili, Türk vezni, Türk zevki ve kültürü ile millî konuları, millî ülküleri işleyen Türk edebiyatı ihtiyacı ve özlemi sonucunda 1911-1923 yılları arasında Millî Edebiyat akımı var olmuştur. Türk milletine mensup olma şuuru, tarih içinde devamlılık düşüncesi, olduğu gibi kalarak batılılaşma inancı, 1911-1923 yılları arasındaki akımın temelleridir. Bu dönemin bariz özelliği, Türk romantizminin edebî tezahürlerini göstermesidir. Cumhuriyet’in kuruluşunu hazirlayan milliyetçilik ideolojisi içinde dogan Milli Edebiyat akimi Cumhuriyet’in ilk yıllarında en olgun eserlerini verdi. Cumhuriyet rejimi ve bu devirde meydana getirilen sosyal ve iktisadî müesseseler üstünde başlarında büyük Türk sosyoloğu ve düşünürü Ziya Gökalp’in bulunduğu Türkçü ve Milliyetçi münevver zümre etkili oldu. Gökalp’in Türkiye ve Türkler için şekillendirdiği düşünceler başta Atatürk olmak üzere, Cumhuriyeti kuran birinci neslin dünya görüşünün kaynağını teşkil etti. Halka ulaşabilmek ve onunla bütünleşebilmek için onun dilini kullanmak gerektiğine inanan bu nesil yazarları, eserlerinde konuşma dilini kullandılar. Halk dilini kullanırken gençlik yıllarında hayran oldukları Edebiyat-ı Cedide (Yeni Edebiyat) yazarlarının ince zevkini günlük dile aktardılar. 1911 yılında Selânik’te çıkarılmaya başlanan Genç Kalemler dergisinde başladı bu çalışmalar. Bir kısmı daha sonra Cumhuriyet dönemi yazar ve şairleri arasında da yer alan bu edebiyatın temsilcilerinin en önemlileri, Ziya Gökalp, Ömer Seyfettin (öncü), Mehmet Emin Yurdakul, Ali Canip (öncü), Yusuf Ziya Ortaç, Faruk Nafiz Çamlıbel, Enis Behiç Koryürek, Kemalettin Kamu, Aka Gündüz, Refik Halit Karay, Reşat Nuri Güntekin, Yakup Kadri, Halide Edik Adıvar, Hamdullah Suphi, Ahmet Hikmet Müftüoğlu, Necip Fazıl Kısakürek, Fuat Köprülü, Halide Nusret Zorlutuna, Şükûfe Nihal, Peyami Safa, Ahmet Hamdi Tanpınar’dır. Milli Edebiyat akımının özellikleri, Cumhuriyet’in ilk on yılının da bir özeti olmaktadır. Bu çerçeve içerisinde, Milli Edebiyat akımının ilkeleri de şu şekilde belirtilebilir:
|
MİLLİ EDEBİYAT (1911-1923) Milli edebiyatı 1911 de Selanik’te çıkarılamaya başlanan genç kalemler dergisi etrafında toplanan genç sanatçılar oluşturur. Bu yıllarda devlet siyasi yönden çöküntü içindedir.Bu dönemde memleketi kurtarmak için ortaya çıkmış olan Osmanlıcılık, İslamcılık ve Türkçülük ideolojilerinden Türkçülük fikrini seçerek bunun savunuculuğunu yapar.Bundan sonra İstanbul da birbirini izleyen milliyetçi derneklerle Türk derneği, Türk yurdu ,Türk ocağı adını taşıyan dergiler bu akımın kültür ve edebiyat alanlarında birer yayın organı oldular.MİLLİ EDEBİYATIN ÖZELLİKLERİ *Dilde sadeleşme fikrini savunmuşlardır ve bunu eserlerinde uygulamışlardır. *Dil konusunda şu görüşleri savunmuşlardır: Türkçe karşılıkları olan Arapça , Farsça kelime ve tamlamaların kullanılmasına karşı çıkmışlardır. Yazı dilinde İstanbul Türkçe’sinin esas alınmasını ileri sürmüşlerdir. *Milli konulara yönelmişlerdir.Eserlerinde savaşların insanlarımız üzerindeki etkisi ve çöküntüsünü işlemişlerdir.Yerli ve milli konularda yer vererek Anadolu insanının hayatını yansıtmışlardır. *Halk şiirinin nazım şekillerini kullanarak ,gerçek şiirimizin halk şiiri ,milli veznimizin hece vezni olduğunu ileri sürmüşlerdir. *Milli edebiyata yer yer şahsi konular işlense de hamaset yüklü bir edebiyattır. *Romanda ve öyküde teknik gelişmiştir. *Milli edebiyatın hikaye ne nesir alanındaki ilk yazarı Ömer Seyfettin’dir. *Mili edebiyata manzumelerini ve düşünceleriyle yön veren Ziya Gökalptir. *Tarih ve edebiyat tarihi alanındaki temsilcisidir.Fuat Köprülüdür. *Bu okulun başlıca temsilcileri Ömer Seyfettin,Emin Yurdakul,Ziya Gökalp, Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Reşat Nuri Güntekin, Falih Rıfkı Atay, Refik Halit Karay, Halide Edip Adıvar, Kemalettin Kamu MİLLİ EDEBİYATIN SANATÇILARI ZİYA GÖKALP (1876-1924) *Türkçülük akımını sistemleştiren ve eserlerinde işleyen bir sanatçıdır *Türk milliyetçiliğini sınırlarını belirleyerek milli edebiyatın fikri temellerini oluşturmuştur. *Türkçülüğü dil,edebiyat,din,iktisat,siyaset ve güzel sanatlar alanındadır. *Edebiyatı görüşlerini yaymak için bir araç olarak gördü *Dili sadedir,süsten uzaktır. *Türk dilinin milli temeller üzerinde geliştirilmesi konusunda büyük çaba sarf etmiştir.Türkçe karşılıkları olan Arapça ve Farsça sözcük ve tamlamaları atılmasını,halk diline yerleşmiş olanlarında Türkçeleşmiş Türkçe kabul edilmesi gerektiğini belirtmiştir. *Milli veznimizin hece vezne olduğunu söyler. Eserleri:Şiir kitabları:Kızıl Elma,Yeni Hayat, Altın Işık Nesirleri:Türk Töresi,Türkçülüğün Esasları,Türkleşmek Muasırlaşmak İslamlaşmak, Malta Mektupları, Türk Medeniyeti Tarihi ÖMER SEYFETTİN (1884-1920) *Son devir Türk hikayeciliğinin en büyük yazarlarından biri ve yeni lisan hareketinin savunucularındandır. *Selanik’te çıkan genç kalemler dergisinde yeni lisan makalesinde Servet –i Fünün edebiyatının ağdalı, katışık diline karşı arı,sade halk dilini savundu. *Klasik öykünün edebiyatımızdaki ilk temsilcisi oldu. *Hikayelerinin konularını gündelik yaşamdan , çocukluk ve askerlik anılarından ,tarihten ,halk fıkralarından ,menkıbe ve efsanelerden alır. *Hikayelerinin bazılarında sosyal hayattaki gülünçlükleri karikatürize eder. *Hikayeleri realisttir. *Bazı hikayelerinde Balkanlarda çekilen sıkıntıları ve acıları işlemiştir. *Dili sade ve süsten uzaktır. ESERLERİ: İlk Düşen Ak,Yüksek Ökçeler, Bomba, Diyet, Gizli Mabet, Asilzadeler, Bahar ve Kelebekler, Beyaz Lale, Kaşağı, Yalnız Efe, Nadan, Harem, Falaka *NOT:Efruz Bey adlı bir romanı da vardır. MEHMET EMİN YURDAKUL (1869-1944) *Şiir yazmaya Servet-i Fünun döneminde başlamıştır. *İlk şiiri cenge giderken büyük ilgi toplamış ve bu şiirle Mili edebiyatın öncüsü olmuştur. *Şiirlerinde konularını ,toplum dertlerinden , sosyal epik hayat sahnelerinden almış,uyarıcı ve öğretici şiirler yazmıştır. *Şiirlerinde sade bir dil ve hece ölçüsü kullanmıştır. *Şiirlerinde hece sayısı çok olan ölçüler kullanmış böylece söyleyişte şiiri nesre yaklaştırmıştır. Eserleri:Türkçe Şiirler, Türk Sazı, Ey Türk Uyan, Turana Doğru, Ordunun Destanı, Tan Sesleri REŞAT NURİ GÜNTEKİN (1892-1996) *Şöhretini çalıkuşu romanıyla kazanan Reşat Nuri milli edebiyat akımından etkilenen sanatçılardandır. *Eserlerinde yanlış batılılaşma anlayışını ,batıl inanışları yurdun çeşitli yerlerinde hayat sahneleri işlemiştir. *Eserlerinde Anadolu’nun yerli hayatını ve kişilerini başarılı bir şekilde yansıtmıştır. *Romanlarında güçlü bir gözlemciliğe dayanan realizm ve canlı bir üslup vardır. *Kahramanlarını genellikle tek boyutludur.Ruh tahlillerinde başarılı eserlerine konuşma dili hakimdir. *Roman, hikaye ve gezi yazısı türlerinde eserleri vardır. ESERLERİ: Romanları: Çalıkuşu, Dudaktan Kalbe, Gizli El, Acımak, Eski Hastalık,Yaprak Dökümü , Akşam Güneşi, Damga, Bir Kadın Düşmanı Hikayeleri:Tanrı Misafiri, Sönmüş Yıldızlar, Eski Ahbap, Boyunduruk Tiyatroları:Hançer, Eski Borç, Gözdağı, Balıkesir Muhasebecisi, Taş Parçası, İstiklal Gezi yazıları: Anadolu notları YAKUP KADRİ KARAOSMANOĞLU (1889-1974) *Roman, hikaye ,deneme,makale, anı ve mensur şiir türlerinde eserler vermiştir. Yazı hayatına Fecr_i Ati topluluğunda romantik realist hikaye ve mensur şiirle başlayan Yakup Kadri bu topluluk dağıldıktan sonra milli edebiyat içinde yer almıştır. *Fecr_i Ati topluluğunda bulunduğu müddetçe bu topluluğun özelliklerini benimsemiş ve ferdiyetçi sanat anlayışına sahip olmuştur. *Asıl şöhretini romanlarıyla buldu. *Eserlerinde mükemmel bit teknik görülür, karakterleri başarıyla canlandırır. *İlk eserlerinde mistik bir hava sezilir. *1916 dan sonra yurt gerçeklerini ve milli duyguları işleyen eserler yazmıştır. *Tarih ve toplum olaylarından her birini bir romanına aktararak Tanzimat devriyle Atatürk Türkiye’si arasındaki dönem ve kuşakların geçirdikleri sosyal değişim ve bunalımların, yaşayış ve görüş farklılıklarını işledi;düşünceye ve teze dayanan eserler yazdı. ESERLERİ: HİKAYELERİ : Bir Serencam, Rahmet , Milli Savaş Hikayeleri Mensur şiirleri Erenlerin Bağından, Okun Ucundan ANI : Vatan Yolunda Zoraki , Diplomat Gençlik ve Edebiyat Hatıraları ROMANLARI :Kiralık Konak,Yaban, Panaroma, Nur Baba, Hüküm Gecesi, Sodom Gomore, Ankara, Bir Sürgün. HALİDE EDİP ADIVAR (1884 1964 ) *İlk zamanlar İngiliz edebiyatının etkisinde yazdı. *İlk romanlarında aşk konusunu işlemiş ve kadın psikolojisi üzerinde durmuştur. *Türkçülük akınını benimseyerek milli edebiyatının en tanınmış romancısı ve hikayecisi olmuştur. *Ünlü Sultan Ahmet mitingi ile halkı coşturmuş ve milli mücadelenin bizzat içinde rol almıştır *Eserlerinde gözlem , tasvir ve tahlillerde başarılıdır. *Eserlerinde sosyal çevreye önem verir. *Dağınık bir üslubu vardır. Kullanmada başarılı değildir. *Romanlarında kahramanları genellikle kadındır. *Kadın kahramanları üstün özelliklere sahiptir. *Karakter bulmakta başarılıdır. *Eserlerini 3 kümeye ayırabiliriz. Yazar ilk romanlarında aşk konusu üzerinde durur.Bireysel tutkuları , özellikle kadın psikolojisini izler. Handan , seviye talip , kalp ağrısı gibi romanlarını bu kümede sayabiliriz. Kurtuluş savaşı üzerine yazılmış romanları : Ateşten Gömlek , Vurun *****ye. Toplum hayatını anlattığı töre romanları bu romanlar : Sinekli Bakkal , Tatarcık , Sonsuz Panayır , Sevda Sokağı Komedyası , Mor Salkımlı Ev ( ANI ) ESERLERİ : Romanları : Handan ;( aşk ) Yeni Turan ( idealize edilmiş bir kadının düşünce serüveni.) Ateşten Gömlek , Vurun *****ye ( istiklal savaşını , yunun zulmünü anlatır ) Sinekli Bakkal Tatarcık ( Türkiye’nin toplum yaşantısını yansıtır.) ANI : Türkün ateşle imtihanı ( istiklal savaşı yılları ) Morsalkımlı Ev ( Çocukluk günleri ) HİKAYELERİ : Dağa Çıkan Kurt , Harap Mabetleri İNCELEME : İngiliz edebiyatı tarihi FUAT KÖPRÜLÜ ( 1890 – 1966 ) : *Önceleri Fecri Ati topluluğunda bulunmuş olan Fuat Köprülü , Tarih ve edebiyat alanında batılı görüşe sahip ilk edebiyat tarihçimizdir. ESERLERİ : Türk edebiyatı tarihinde usül Türk edebiyatı tarihi Türk Dili ve edebiyatı hakkında araştırmalar ilk mutasavvuflar divan edebiyatı antolojisi |
Milli Edebiyat MsXLabs.org & Temel Britannica Milli Edebiyat, Türk edebiyatında toplum sorunlarına yer veren bir edebiyat akımı olarak ortaya çıktı (1911–23). 19. yüzyılın ikinci yarısında, batıdaki ekonomik, siyasal, teknolojik gelişmelere ayak uyduramadığı için gerileme, daha sonra da çökme sürecine giren Osmanlı Devleti'ni ayakta tutabilmek, birliğini koruyabilmek için önce Osmanlıcılık, ardından da İslamcılık ideolojileri ortaya atıldı, ama istenilen amaca ulaşılamadı. Bunun üzerine bazı aydınlarca Türkçülük Akımı gündeme getirildi. 19. yüzyıla özgü bir milliyetçilik niteliği gösteren Türkçülük kısa bir süre içinde "Türk Derneği", "Türk Yurdu" gibi dernekler aracılığıyla örgütlendi. Türkçülük Akımı'nın dayandığı temel düşünce, Türk ulusunun, ulus olma bilincine eriştiğinde Osmanlı Devleti'nin çöküntüden kurtulacağıydı. Bu akımın gelişmesinde özellikle Ziya Gö-kalp ve Yusuf Akçura'nın büyük payı vardır. Ziya Gökalp, Türkçülüğün Esasları (1923) adlı yapıtında bu akımın içeriğini sistemli bir biçimde ortaya koymuştur. Türkçülük Akımı' nın yerleşmesinde o dönemde iktidarda bulunan İttihat ve Terakki Partisi'nin desteği de önemli bir etken olmuştur. Selanik'te Ömer Seyfettin ve arkadaşlarınca çıkarılmaya başlanan Genç Kalemler (1911) dergisinde ilk kez "milli edebiyat" kavramı gündeme getirildi. Bu dergi milli edebiyatın oluşturulması görevini üstlendi. O zamana kadar yazılı edebiyat geleneği, özellikle saray ve çevresinde diliyle, genel yaklaşımıyla halka kapalı ve halkı dışlayan bir anlayışı yansıtıyordu. Bazı Tanzimat dönemi aydınları Osmanlıca adı verilen Türkçe, Arapça, Farsça karışımı bir dille oluşturulmuş bu yazılı geleneğe karşı çıktı, ama onlar da o gelenekle yoğruldukları için pek fazla etkili olamadılar; her şeyden önce dillerini yalınlaştıramadılar. Milli Edebiyat'ın kurucuları bu nedenle ilkin dilin yalınlaştırılmasının gerektiğine inanıyorlardı. "Yeni lisan" (yeni dil) adını verdikleri girişimi başarıya ulaştırabilmek için özellikle yazarlarca kabul görecek bazı ilkeler geliştirmek zorundaydılar. Bu ilkelerin başlıcaları Arapça ve Farsça tamlamaların Türkçeleştirilmesi, Arapça ve Farsça sözcüklerin yerine Türkçe sözcüklerin kullanılması, Arapça ve Farsça sözcüklerin Türkçe söylenişleriyle yazılması, konuşma ve yazı dilinin İstanbul ağzına dayandırılmasıydı. Onlara göre "milli bir edebiyat ancak dilin milli olması koşuluyla gerçekleştirilebilirdi". Gerçekten de Genç Kalemler kurucularının bu görüşleri, eski geleneği savunanların şiddetli karşı koymalarına karşın kısa sürede benimsendi. O kadar ki, karşıtları dahi, bir süre sonra Milli Edebiyat yanlılarının diliyle yazmak zorunluluğunu duydu. Edebiyatçıların Türk halkının kendine özgü yaşamına eğilmeleri, yapıtlarında bu hayatın ilginç olay ve kişilerini işlemeleri de Türkçülük Akımı'nın gereklerindendi. Genç Kalemler dergisi Eylül 1912'de kapandıktan sonra Milli Edebiyat kurucularının bir bölümü İstanbul'a gelerek Türk Yurdu gibi çeşitli dergilerde yazmaya başladı. Milli Edebiyat dönemi şiiri, Tevfik Fikret, Mehmet Akif Ersoy, Cenab Şahabeddin gibi eski geleneğin temsilcilerinin edebiyat dünyasında ön sırada bulunmaları, Fecr-i Aticiler' den sanat görüşü yönünden pek ay olamamaları; Milli Edebiyat Akımı'na bağlı olanların da büyük atılımlar yapabilecek sanatsal bilgi ve birikimden yoksun olmaları nedeniyle fazla etkili olamadı. Ama gene de sözgelimi yalın bir dille ve hece ölçüsüyle toplumsal acılar, Türklük konularında yazdığı şiirlerle "Milli Şair" sanını kazanan Mehmed Emin Yurdakul'dan (1869–1944) ve özellikle Beş Hececilerden söz etmeliyiz. Beş şairden oluştuğu için edebiyatımızda Beş Hececiler ya da Hececiler denen bu topluluğa Hecenin Beş Şairi de denir. Halit Fahri Ozansoy, Enis Behiç Koryürek, Orhan Seyfi Orhon, Yusuf Ziya Ortaç, Faruk Nafiz Çamlıbel'den oluşan bu topluluk, derin izler bırakan, belirli nitelikler taşıyan bir yapıya kavuşamamakla birlikte özellikle şiir dilinin yalınlaşmasında ve hece ölçüsünün yaygınlaşmasında etkili oldu. Öte yandan bu dönemin önde gelen şairlerinden Ahmed Haşim Simgecilik (Sembolizm) Akımı'ndan etkilenmiş; Yahya Kemal Beyatlı Paris'te bulunduğu sırada öğrenip etkilendiği Romantizm Akımı'nın Türk şiirinde yeni denemelerini yapmaya yönelmiş; Neyzen Tevfik ise özellikle toplumsal siyasal eleştiri ve yergileriyle ilgi çekmişti. Milli Edebiyat dönemi öykü ve romancıları da özellikle İstanbul dışındaki yörelerde yaşayan insanların anlatılmaya başlanması, Cumhuriyet döneminde "Memleket Edebiyatı" diye adlandırılan yeni bir akımın doğmasında etkili oldu. Köy ve taşra yaşamını konu edinen yapıtlar arasında Reşat Nuri Güntekin'in Çalıkuşu (1922), Refik Halit Karay'ın Memleket Hikâyeleri (1919), Ebubekir Hazım Tepeyran'ın Küçük Paşa (1910) adlı yapıtları sayılabilir. Türkçülük, milliyetçilik gibi konuları ise Halide Edip Adıvar Yeni Turan (1920), Ahmed Hikmet Müftüoğlu Gönül Hanım (1920) adlı yapıtlarında romanlaştırır-ken, Kurtuluş Savaşı'nın çeşitli görünümleri de yavaş yavaş edebiyat dünyasında yansımasını buluyordu. Buna en iyi örnek Halide Edip'in Ateşten Gömlek (1922) adlı romanıdır. Cumhuriyet döneminde bu konu daha sık işlenmiştir. Aşk ve tarihsel konular da bazı romanlara konu oldu. Özellikle Ömer Seyfettin, günlük yaşamından aldığı konuları bir gözlem ürünü olarak sunarken, yer yer yergiye ve eleştiriye de yönelmiştir. Bu dönem romancı ve öykücülerinin Ömer Seyfettin, Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Memduh Şevket Esendal gibi bir bölümü Gerçekçilik Akımı'nı; Bekir Fahri, Selahattin Enis, F. Celalettin, Osman Cemal Kaygılı gibi bir bölümü de Doğalcılık Akımı'nı benimsemiştir. Milli Edebiyat döneminin tiyatro alanında sözü edilebilecek en önemli olayı Darülbeda-yi'nin kurulmasıdır (1914). İstanbul Belediye Başkanı Cemil Topuzlu'nun girişimiyle ve Paris'teki Odeon Tiyatrosu müdürü Pierre Antoine'nın çağrılmasıyla kurulan Darülbedayi-i Osmanî’de hafif güldürü, vodvil, manzum dram türünde oyunlar sahneye konuyor; yerli yazarların yapıtlarına da yer veriliyordu. Darülbedayi'nin edebiyat ve tiyatro yaşamımıza iki önemli katkısını özellikle belirtmek gerekir. Bunlardan biri yerli yazarların tiyatro türünde de yapıtlar ortaya koymalarına olanak vermesi, öteki usta tiyatro adamlarının yanı sıra yetenekli gençlerin tiyatro oyuncusu olarak yetişmelerini sağlamasıdır. Ayrıca Darülbedayi bugünkü Şehir Tiyatrolan'nın da çekirdeğini oluşturmuştur. Darülbedayi'ye verilen oyunların pek çoğu tiyatro sanatı açısından zayıf olmakla birlikte bu oyunlarda "yeni dil"in başarılı bir biçimde kullanıldığı dikkati çeker. Musahipzade Celal (1868–1959), Reşat Nuri (1889–1956), İbnürrefik Ahmet Nuri Sekizinci (1874–1935) Milli Edebiyat dönemi tiyatro yazarları arasında belirli bir başarı düzeyini tutturmuş olanlardandır. Milli Edebiyat döneminde, edebiyat tarihi ve eleştiri çalışmaları da batılı bilimsel yöntemlerle yapılmaya başlandı. Bu geleneğin kurucusu olarak da Fuad Köprülü'yü görmekteyiz: İki ciltlik Türk Edebiyatı Tarihi (1920–21) adlı çalışmasında Türk edebiyatını, ilk kez destanlar çağından o güne kadarki dönemini, kültür değişmelerini de göz önüne alarak, "İslamlık' tan önceki Türk edebiyatı, İslam uygarlığının etkisindeki Türk edebiyatı, batı uygarlığının etkisindeki Türk edebiyatı" diye sınıflandırdı, edebiyat tarihi çalışmalarında yepyeni bir çığır. Ali Canip Yöntem'in, Mithat Cemal Kuntay'ın, İbrahim Alaaddin Gövsa'nın edebiyat tarihi ve monografi türündeki çalışmaları ise daha çok eğitim kurumlarının gereksinmelerini karşılamak amacını taşıyordu. Edebiyat tarihi ve eleştiri çalışmaları Cumhuriyet döneminde daha geniş bir açılım kazandı. |
Millî Edebiyat Vikipedi, özgür ansiklopedi Millî Edebiyat, yazı ve yaratıların, sanatsal ürünlerin yabancı etkilerinden sıyrılarak, kendi ulusal değerlerimize dönmeyi, halka kendi diliyle seslenmeyi ilke edinen 1908'de başlayıp 1923'e değin süren edebiyat akımı ve bu yönelime katılan sanatçıların oluşturduğu topluluk. Millî Edebiyat Dönemi (1911-1923) 1911 yılında Selanik’te çıkan “Genç Kalemler” dergisinde Ömer Seyfettin’in “Yeni Lisan” adlı makalesinin yayımlanmasıyla başlar. Millî Edebiyat hareketi öncelikle bir dil hareketidir. Sade Türkçe’nin bir dava olarak ele alınması ilk kez bu dergide ortaya konulmuştur. “Millî Edebiyat” terimi de ilk defa bu dergide kullanılmıştı.Bu dönem sanatçılarının şiir anlayışıyla, Fecr-i Ati topluluğunun şiir anlayışı birbirinden pek farklı değildir. “Şiir vicdani bir keyfiyettir.” düşüncesinde olan şairleri bireysel konuları işlerler. Daha sonra 1917 yılında yaptıkları bir toplantıda, hece ölçüsünü kullanma, günlük konuşma diliyle yazma noktasında birleşen şairlerin, içerik konusunda her birinin ayrı bir yaklaşımda olduğu gözlenir. Bu dönem sanatçıları Divan edebiyatını, Doğu edebiyatının, sonrasını ise Batı edebiyatının taklitçisi olmakla suçlarlar.Şiirde daha çok bireysel konulara yönelen bu dönem sanatçıları, roman ve öyküde sosyal meselelere eğilmişler; milliyetçilik düşüncesi, Kurtuluş savaşı gibi konuları ele almışlardır. Konuların İstanbul dışına çıkarılması da bu dönemin belirgin özelliklerindendir. Ayrıca “aşk” bu dönem roman ve hikâyesinin en önemli teması olarak dikkat çeker. Bu eserlerde dil günlük konuşma dilidir. Özellikleri
Dil Anlayışı olarak İstanbul Türkçesi benimsenmiş, yazı dili ile konuşma dili arasındaki fark kalkmıştır.
Millî Edebiyat hareketinin önderlerinden olan sanatçı daha çok hikâyeleriyle tanınmıştır. “Yeni Lisan” makalesinde ortaya koyduğu görüşlerini, hikâyelerinde uygulamaya çalışmış ve başarılı olmuştur. Dilimizin sadeleşmesinde önemli yeri olan Ömer Seyfettin, anılarından, tarihteki kahramanlıklardan ve günlük yaşayışlardan yararlanarak, gücünü çekici anlatımından, olaylardan alan, çoğunlukla beklenmedik sonuçlarla biten hikâyeleriyle edebiyatımızda önemli bir yer tutar. Hikayeciliği meslek haline getirmiştir. Hikayelerinde olay ağırlıklı (Moppasant Tarzı) konular işlemiştir. Kısa hayatına karşılık öleceği tarihi bilyormış gibi çok üretken olmuştur.
Dilbilgisi kurallarına ve anlatıma pek özen göstermeyen sanatçının diğer önemli eserleri şunlardır:
Reşat Nuri Güntekin, romanlarında yoğun bir Anadolu atmosferi vardır. Bu atmosfer içinde yurt ve toplum gerçeklerini, töreden kaynaklanan doğru ya da yanlış inanışları ele alır. Bu konular, öykülerinde, mizah unsuruyla da berleştirilerek verilir. Yazar, ilk ününü, duygulsal bir aşkı dile getirdiği ve birçok yönleriyle Anadolu’yu anlattığı “Çalıkuşu” romanıyla sağlamıştır.
Eserleri:Türk Edebiyat Tarihi, Türk Edebiyatında ilk Mutasavvuflar, Divan Edebiyatı Antolojisi, Türk Saz Şairleri Antolojisi.
Yakup Kadri Karaosmanoğlu , romanlarında kusursuz bir anlatım ve sağlam tekniği ile dikkat çeken sanatçı, tarihi ve sosyal olaylardan herbirini bir romanına konu edinerek, Tanzimat dönemiyle Atatürk Türkiyesi arasındaki dönem ve kuşakların geçirdikleri sosyal değişiklik ve bunalımları yaşayış ve görüş ayrılıklarını işlemiş: düşünce ve teze dayalı özlü yapıtlar vermiştir. Eserlerini ve içeriklerini şöyle inceleyebiliriz:
Not: Ilginç bir özelliği de bütün kitaplarının ölümünden sonra basılmasıdır. Bütün eserleri ölümünden sonra kitaplaşmıştır.Bunun sebebi de Yahya Kemal'in şiirde aşırı titizliğidir.
Bu şariler 1917de Selanik’te “Genç Kalemler”le başlayan Millî Edebiyat akımının ilklerine bağlı olarak, halk şiirimizin özelliklerinden, yerli kaynaklarımızdan yararlanarak, şiirimizin aruzdan heceye geçişinde önemli rol oynamışlardır. Şiirlerinde Anadolu manzaralarını ve Anadolu yaşayışını coşkulu bir dille işlemişlerdir. Hece ölçüsünün genellikle 11’li ve 14’lü kalıbını kullanmışlardır. Daha sonraları, yeni biçimler arayarak oldukça uzun şiirler de yazmışlardır. Eserlerindeki dil ise konuşma dilidir. Bu şairlerimiz şunlardır:
1908 II.Meşrutiyet'ten Birinci Dünya Savaşı ateşkes sonuna kadar süren bu dönemi herşeyin birbirine girdiği tamamen bir geçiş dönemi olarak tanımlayabiliriz.Edebi Özellikler Millî edebiyat sanatçıları halk edebiyatının kurallarını benimsemişlerdir. Millî unsurlara dönmeyi amaçlamışlar bu nedenle Öztürkçe felsefesini gütmüşlerdir. Cumhuriyet edebiyatına hazırlık aşamasıdır bir anlamda. |
Milli Edebiyat II. Meşrutiyet'ten sonra Ömer Seyfettin ve arkadaşlarınca Selânik'te çıkarılan (1911) Genç Kalemler dergisiyle başlatılan edebiyat çığırı. Millî bir edebiyat yaratmak için dilin millileştirilmesinin savunulduğu akım, Ziya Gökalp'in de katılmasıyla güçlenmiş, Türkçülük düşüncesiyle beslenmiştir. Akımın öncüsü, şiirde "Türkçe Şiirler" (1899) kitabıyla Mehmet Emin Yurdakul'dur. Ömer Seyfettin, Ali Canip Yöntem. Ziya Gökalp ise ilk yürütücüleri olmuşlardır. Millî edebiyat yolundaki ilk örnekler, akımı başlatanlarca verilmiştir. Akımın başlıca özellikleri dilde yalınlık, halk edebiyatı şiir biçimlerinden yararlanma ve hece ölçüsünü kullanma, konu seçiminde yerlilik olarak özetlenebilir. Çok önemli bir yenilik de daha yüzyılın başında Mehmet Emin Yurdakul'un gerçekleştirdiği, edebiyatın İstanbul dışına çıkması, Anadolu'ya açılmasıdır. Millî edebiyat akımı kısa sürede değişik sanat anlayışlarını savunan yazarlarca da benimsenmiş, yalın bir dille yazma, konularını yaşamdan, ülke gerçeklerinden seçme ve ulusal kaynaklara yönelme ilkelerinde birleşilmiştir. Bu durum aynı zamanda Türkçülük-Turancılık düşüncesinin bırakılmasına, ulusalcılık denilebilecek bir bileşime ulaşılmasına yol açtı. Özellikle öykü ve roman alanlarında Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Halide Edip Adıvar, Refik Halit Karay, Reşat Nuri Güntekin en başarılı örnekleri verdiler. Fuat Köprülü de bilimsel incelemenin ilk örneklerini ortaya koydu. Millî edebiyat kavramı, Türk edebiyatı tarihinin bölümlenişinde 1911-1922 yıllarını kapsayan dönemin adı olarak kullanılmış, dünya görüşleri ve sanat anlayışları farklı edebiyatçılar da bu ad altında toplanmıştır. Ayrıca millî edebiyat anlayışı Cumhuriyet döneminde de sürmüş, 1950'lere kadar yaygınlığını korumuştur. Şiirde Faruk Nafiz Çamlıbel, Yusuf Ziya Ortaç, Orhan Seyfi Orhon, Halit Fahri Ozansoy, Enis Behiç Koryürek gibi hececiler millî edebiyat akımının en tipik sürdürücüleridir. Öykü ve romanda ise Ercüment Ekrem Talu, Selahattin Enis, Osman Cemal Kaygılı, F. Celalettin, Peyami Safa, Aka Gündüz gibi yazarlar millî edebiyat yolunda ürün verdiler. MsXLabs.org & MORPA Genel Kültür Ansiklopedisi |
Saat: 21:17 |
©2005 - 2024, MsXLabs - MaviKaranlık