MsXLabs

MsXLabs (https://www.msxlabs.org/forum/)
-   Parapsikoloji (https://www.msxlabs.org/forum/parapsikoloji/)
-   -   Reankarnasyon Nedir? (https://www.msxlabs.org/forum/parapsikoloji/9175-reankarnasyon-nedir.html)

Hi-LaL 13 Eylül 2006 23:10

REANKARNASYON (REENKARNASYON) NEDİR?

Reankarnasyon, yani başka bir deyişle yeniden dünyaya gelme, gizemci ve ruhsal bir olaydır. Ölen birinin ruhunun başka bir vücutta yeniden hayat bulacağı inancı dünyanın en eski ve yaygın inançlarındandır. Bu inanca göre ruh 2 kere veya birkaç kere doğar ve önceki hayatını hatırlamaz.

Howard Carter ve Lord Carnavon tarafından Mısır firavunu Tutanhamon'un (Tut-Enkh-Amun'un) mezarı ve hazinesi bulundu. Bu keşif hakkında bir çok yazı yazılmış, Carter'in düşünceleri ve anlattıkları defalarca yayınlanmıştır. Bu yazıların içinde en ilginç olanı ise Carter'in anlattığı bir olaydır. Carter mezarın kapağını açtığında faravunun üzerinde bir demet kır çiçeği görüyor. Çiçeklerin doğal renklerini korudukları onu hayretler içinde bırakıyor ve o zaman Carter bin yılın sadece kısa bir an olduğunu düşünüyor.

Carter'e göre vücut, ölümsüz olan ruhun bir giysisidir. Bir vücutta bulunan ruh kendi görevini yerine getirdikten sonra vücut ölür ve ruh başka bir vücuda göç eder. Carter araştırmaları sonucu bir insanın daha önceki hayatında kim olduğunu ortaya çıkarabilecek bir metot bulur. Bu metoda göre doğum tarihini bilen her kes bir önceki hayatta kim olduğunu öğrenebilecektir. Carter cetvellerini olduğu gibi aktarıyoruz.

Öncelikle doğum yılınıza göre anahtar harfinizi bulacaksınız. Daha sonra önceki hayatınızdaki cinsiyetinizi, işinizi, oturduğunuz ülkeyi belirleme şansınız olacak.

DOĞUM YILI CETVELİ

Bu cetvelden anahtar harfinizi bulacaksınız. Örneğin 1938 yılında doğmuş olan birisinin anahtar harfi 'U' dur. Bu harf daha sonraki aşamalarda önceki hayatta kim olduğunuzu belirlemenizde size yardımcı olacaktır.

DOĞUM AYI CETVELİ

- Bu cetvelden doğduğunuz aya göre bir önceki hayatta erkek mi, kadın mı olduğunuzu bulacaksınız. Örneğin; doğum yılı anahtar harfiniz 'U' ise ve doğum ayınız Ocak ise bu sizin önceki hayatta erkek olduğunuz anlamına gelir.
- Ayrıca bu cetveldeki kırmızı ve mavi sembolleri, turuncu harf ve rakamları dikkate almanız gerekiyor. Daha sonraki cetvellerde bu konuda detaylı bilgi alacaksınız.
- Evet böylece artık önceki hayattaki cinsiyetinizi belirlemiş oldunuz.


arwen 14 Eylül 2006 19:35

REANKARNASYON (YENİDEN DOĞUŞ) NEDİR

Öncelikle şunu anlamalıyız.evrensel yasaların yaşamla ilgili en önemlisi reankarnasyon yeniden doğuştur.bütün canlı hayat için bu yasa işin belkemiğini oluşturur.rabbimiz adaletli ve esirgeyen ,gözetendir.hiç bir kula var oluş programında hak geçirmez.normalde etrafımıza baktığımızda adaletten Eser göremeyiz.kimi çok zengindir .kimi çok fakir kimi güzeldir kimi çirkin bazen özürlü. bazende bir kul doğar ve belki bir kaç dakika sonra ölür.yaşam içinde bu kısır bir döngüdür bu şekli ile baktığımızda adaletten söz edilemez.işin en önemli kısmı insan varlığı esas olarak fizik beden ve enerji bedenden oluşur fizik beden ruhun evidir ve bir kabuktur. enerji bedense olümsüzdür ve yaşam aslında enerji bedenin gelişimi ve tekamülü için vardır.bir enerji beden varlığı ana rahminden dünyaya gözlerini açtığı andan sonra gelişimine başlar.yaşam dediğimiz imtahan başlamış olur.kader ve kişinin hayatı yorumlama biçimine göre gelecek yaşamlarını belirler.bir örnek vermek gerekirse geçmiş yaşamda çok büyük düşmanı olduğu ve zarar verdiği bir kişi bu yaşamında bankadan kredi istediğinde .banka müdürü olur.ruhsal varlığımız aslında her türlü evrensel bilgiye sahiptır.ama benlik ve şuur bunu algılayamaz veya bir bölümünü algılar.
Yaşam programında ruhsal varlığımızın gelişimi esas alınmıştır.geçireceği tekamüle göre esaslar belirlenir ve anne, baba bu gelişim bir parçası olarak seçilir.bir yaşam ruh için asla yeterli değildir.zengin bir kişinin geçireceği gelişimle fakir veya özürlü bir kişinin geçireceği gelişim asla bir olamaz.
Bu yaşam sahnesinde elde ettiklerimiz ve aldığımız dersler gelecek yaşamda daima ileri adım atarak devam eder ve adalet sistemi böylece oluşmuş olur.

2-reankarnasyon olgusu m.ö bile vardı eski mısır da iyice var olarak günümüze kadar ulaşmıştır.
3---hipnozda elde edilen ve araştırılan olaylar şaşırtıcı boyutlara ulaşmıştır.hala araştırmalar kürsülerde sürmektedir.

Reenkarnasyon'un anlamı

Enkarne: ete (bedene) girmek
Reenkarnasyon: tekrar ete (bedene) girmek

Basit olarak anlatıldığında reenkarnasyon (tekrar doğuş, tekrar bedenlenme, ruh gezisi) ruhun, doğum ve ölüm sirkülasyonu sayesinde tekrar tekrar insancıl varoluşa geçmesi anlamına gelir. Amaç sonsuz tekamüle ulaşmaktır.

Bütün büyük dinler ve dünya görüşlerinin öğretilerinde bu sirkülasyonun, yani ruhsal boyuttan materyal boyuta ve tekrar ruhsal boyuta geçmenin, gerekli olduğunda yatar.
Ruhun öğrenmek zorunda olduğu tüm dersler ve görevler bittiğinde, yani tekamülü tamamlandığında ancak bu sirkülasyon sona erer ve ruh sonsuzlukta yerini bulur.

Her ruhun amacı o büyük tekliğe, bütünlüğe dönüştür. Burada artık iyiyi veya kötüyü, siyahı ve beyazı, karanlığı ve aydınlığı birbirinden ayıran tezatlık kuralı geçerli değildir.

Reenkarnasyon anlayışına göre yaşam bir okuldur ve bu okulda her insan ayrı bir sınıfta dersini öğrenmeye çalışır. Hayatımızda yaşadığımız krizler, zorluklar birer sınavdır. Ve eğer kendimiz üzerinde çalışır ve bu sınavları aşarsak, hedefimize ulaşmış oluruz.

Ruhların tekrar doğuşu ile ilgili katı bir kural veya sıralama yoktur. Bu tamamen öğrenilen veya öğrenilemeyen dersler ile ilgilidir. İnsan karmasını tamamlayana kadar yaşamda varlığını sürdürür. Yani hatalar veya kötü eylemler iyilerle yok edilene kadar.

Reenkarnasyon'a göre insan eski yaşamında aldığı tüm tecrübeleri ve farkındalıkları yeni yaşamına "getirir" veya "ilave eder" ki, bu yeni yaşamına olgunluk, maneviyat ve bilgelik kazandırabilsin.

Eflatun'a göre reenkarnasyon iki türde varolur:


1. Seçim sistemi: Buna göre ruh eski yaşamındaki eylemlerine uyacak bir hayvan veya insan bedeni seçer. Yani ruh yaşam koşullarını önceden seçmiş ve böylece kaderini belirlemiş olur.
2. Denge sistemi: Burada yeni yaşam tamamen eski yaşama bağlıdır. Eski yaşamda yapılan hataların acısı yeni yaşamda çekilir. Örneğin zenginken fakiri horlayan birisi yeni yaşamında fakirin durumuna düşebilir ve onun çekmiş olduğu acıların aynısını yaşar.

Bu iki sistemde de anlatılmak istenen şu anki yaşamın bir sonraki yaşamı etkilediği veya etkileyebileceğidir.
her koşul bütün kullara eşit bir sistemde sunulur.bu yaşam şartlarını nasıl değerlendiğimize göre bir sınav yaşanacaktır.ve tabii ki bu bir takım sonuçları yaratacaktır.
bizim hayatı nasıl yorumladığımız gelişimimizi sağlayacaktır.ruhsal varlığımız en üst olgunluk seviyesine çıktığında var oluş süreci biter.bu hayatımızda gördüğümüz
adalet sistemi hiç hak geçirmeden bütün kullara sunulur.ömür.güzellik.çirkinlik.özürlü olmak,zenginlik ,fakirlik,mutluluk mutsuzluk.asla hak geçmez .tüm şartlar ruha sağlanır ve sınavın sonuçları bir sonraki yaşam şartlarını belirler daima ileriye çalışır.
Yaşam şartları hristiyan,müslüman bu her hangi bir dinde şehirde ve koşulda .bütün kullarına eşit şartlar verilir.bir kula bir saat veripte öbür kuluna 100 yıllık bir yaşam kredisi veriliyorsa işte bu dengeler içinde neden diye sormak gerekir.kimseye bir ayrıcalık tanınmaz.sistem evrensel yasalarla büyük bir düzen içinde çalışır.rabbimizin kullarına sağlayacağı adalet ancak reankarnasyon yasası ile oluşur.

4-reankarnasyon un en büyük amacı kişinin gelişiminin nerde bittiği ve bu yaşamda yapılacak işlerin hangi boyutta ve önemde olduğudur.bu bilinirse yaşam kredisi çok daha dikkatli kullanılır. Bazı olaylar kişi tarafından doğru yorumlanırsa büyük bir kazanç olacaktır .


asla_asla_deme 17 Eylül 2006 02:50

İtalyanca kökenli bir kelimedir. Yeniden doğmak anlamına gelir. Beden yalnızca ruhun evi, kabuğudur. Beden eskiyince ruh ait olduğu boyuta geri döner. Astral alemde bir müddet kalır, eğitimini tamamlamak için tekrar enerji olarak farklı şartlar ve anneden doğar. Şartların değişimi çok önemlidir, çünki zengin bir ortamın getireceği hayat standartı ile fakirlik tabi ki bir olamaz. Her konumda eğitim görür puan alır. Aynı okullarda okurken sınıflarımızı geçmek veya kalmak gibi tekrar doğmak bir eziyettir. Önemli olan dersleri bitirerek, bir an önce mezun olmaktır.
Ruh ölümsüzdür. Ölüm yalnızca ruh ve beden ilişkisinin sona ermesi ve ruhun astral aleme geri dönüşüdür. her ruh olgunlaşana kadar zengin, fakir, özürlü, güzel, çirkin, dinlarirde değiştirerek dünya okulunda eğitim görür. Sınıfta kalır, tekrar okur.
Çeşitli ünlülere yaptığım hipnoz seansında çok şaşırıcı deneyimler yaşadım:
  1. Fatih Ürek mısırda yaşamış ve kardeşler tarafından ölüme mahkum olmuş bir firavun olduğunu tarih ve bütün acı deneyimleri aynen hissederek anlattı. Bu "top secret" programında yayınlandı
    http://www.esinuzer.com/resim/ALT2.jpg
  2. Manken Canan Mutluer; Etna yanardağı kenarında yaşayan bir rahibe olduğunu ve yanardağın infilak attiği anda öldüğünü ve türkiyede de çok büyük bir deprem olacağını 17 Ağustos depremini gördü ve anlattı. Bu Interstar'da hazırladığım 3.cü göz programında yayınlandı.
    http://www.esinuzer.com/resim/ALT2.jpg
  3. İzel bir pastacı kız olduğunu .çok fakir bir insan olduğunu zor bir yaşam yaşadığını anlattı. Interstar'da yayınlandı.
    http://www.esinuzer.com/resim/ALT2.jpg
  4. Dabsöz Sibel Gökçe bir önceki yaşamında intihar ettiğini ve bütün sıkıntılarını çok heyecanlanarak anlatmıştı. Interstar'da yayınlandı.
    http://www.esinuzer.com/resim/ALT2.jpg
  5. Hamiyet bir yürük kızı olduğunu çok zor yaşam şartlarını ve ormanda nasıl yalnız yaşayarak öldüğünü anlattı TGRT'de yayınlandı.
    http://www.esinuzer.com/resim/ALT2.jpg
  6. Ali Şan bir mehmetçik olduğunu, Çanakkale'de şehit olduğunu ve genç yaşta yaşadığı ölümü anlattı.
    http://www.esinuzer.com/resim/ALT2.jpg
  7. Ekin Cezayir'li bir asker olduğunu ve savaşta öldüğünü anlattı bu SHOW TV'de yayınlandı.
    http://www.esinuzer.com/resim/ALT2.jpg
  8. Hande Ataizi Fransa'da ilaç yapan bir gruba mensup olduğunu ve ölüm cezasına çarpılışını adım ,adım çok heyecanlı bir seansta anlattı.
    http://www.esinuzer.com/resim/ALT2.jpg
  9. Yaşar Alptekin bir korsan iken düşmanlarının onu bir yere duvar örerek kapattıklarını ve orada açlıktan yavaş yavaş öldüğünü yaşadı çok etkilendiğimiz bir seanstı. ATV'de yayınlandı.
    http://www.esinuzer.com/resim/ALT2.jpg
  10. Şu anda CNN'de spiker olan Ayşenur arkadaşımda Marsilya'da yaşadığını ve gemici olan sevgilisini taşların üstünde dönecek diye beklerken zatüreye olup çok acı çekerek ölümünü anlatmıştı. SHOW TV'de yayınlandı.
    http://www.esinuzer.com/resim/ALT2.jpg
  11. Gönül Yazar eski Roma'da yaşayan bir kraliçe olduğunu hipnoz sırasında "top secret" ekibine anlatmıştı.
Esin üzer


fadedliver 14 Eylül 2008 20:14

Reenkarnasyon en basit tanımıyla, insanın ölümden sonra yeni bir bedenle tekrar dünyaya gelmesi ve bu sürecin, "ruh kemale erene kadar" devam etmesi demektir. Bu tanım bölgelere ya da ülkelere göre farklılıklar gösterebilmektedir. Mesela bazı inanç sistemlerinde yeniden doğuşun insan bedeninde olacağı öne sürülürken, bazılarında hayvan ve bitki bedenlerinde de yeniden doğuşun olabileceği savunulmaktadır. Ya da bazıları tekrar doğuşun bir ceza ve kefaret olacağını ileri sürerken, bazıları gerilemenin söz konusu olmadığını iddia etmektedir.

"Enkarne olmak" ya da "tenasüh" de denilen reenkarnasyon inancı, tarihin her döneminde, inanç sistemleri içerisinde kendisine yer bularak günümüze kadar gelmiştir. En köklü olarak da Hinduizm ve Budizm'de yer almaktadır. Hint kutsal kitapları Veda'lar, maddi alemde yaşayan her varlığın insan bedenine ulaşıncaya kadar 8 milyon 400 bin değişik yaşam formundan geçmesi gerektiğinden bahseder. Bu aşamalardan geçen varlık, "kemale ermiş" olarak "rehber varlık"a dönüşür.

Hipnoz Bir Kanıt Olabilir mi?

Reenkarnasyon inancına kanıt olarak büyük oranda "hipnoz" gösterilmektedir. Fakat hipnozun, esas olarak "yapan"ın telkinleri sayesinde gerçekleştiği göz önünde bulundurulursa ortada bir terslik olduğu rahatça görülebilir. Hipnotistin telkinleriyle uyutulan (hipnoz edilen) suje, hayalindekileri anlatmaya başlar ve ortaya bir tablo çıkar. Reenkarnasyoncular bu tablonun geçmiş yaşama ait olduğunu iddia ederler. Ancak burada, sujenin, telkinler doğrultusunda birçok hayali resmedebileceği sonucu da çıkmaktadır. Yani aynı suje, farklı hipnotistler tarafından, farklı telkinler yoluyla, farklı hayallere daldırılabilir ve sujenin birçok farklı geçmiş yaşamı da ortaya çıkabilir.

Psikiyatristler Karşı Çıkıyor!


Esasen psikiyatrtlar da hipnozun böyle bir fonksiyonunun olmadığı üzerinde hemfikirdir. Psikiyatrtlara göre -ki bu tespitler dünyanın en itibarlı psikoloji dergisi The American Journal Of Psychiatry'de yayınlanmıştır- hipnoz altında geçmişte yaşamış olduğu hayatlarını hatırladığını söyleyen, hatta bu yaşamlarındaki kimliklerini bile açıklayan kişiler, "dissosyetif" bozukluğu olan "hasta" kişilerdir. Geçmişte yaşadığını beyan eden kimlikler, aslında o kişinin farklı bir kimlik durumunu, psikolojideki adıyla "Altered ego state"i ifade eder. Bu durum "çoğul kişilik" ya da "dissosyetif bozukluk" olarak bilinir.

Psikiyatrların bu açıklamaları karşısında reenkarnasyoncuların yapmaları gereken şey, bu inancın varolduğunu, hipnoz seansları dışında bir araç vasıtasıyla kanıtlamak. Ya da hiçbir aracı kullanmadan... Çünkü her ne kadar hafıza-i beşer nisyan ile malul ise de, milyarlarca insandan en azından birkaç tanesi, hipnoz seansına girmeden de geçmiş yaşamını ayrıntısıyla anlatabilmelidir.

Reenkarnasyoncuların şu soruya da cevap vermesi gerekir; Madem ki bazı insanlar ikinci hayatlarında hayvan ve bitki olabiliyorlar, neden birtakım hayvan ve bitki türlerinde insani davranışlar ve özellikler yok? Tabii maymun ile insan arasındaki davranış benzerlikleri buna bir delil olarak gösterilebilir ama o zaman da "Evrim Teorisi" gerçek bir aldatmacaya dönüşmüyor mu? Hani insan maymunun müsveddesi idi?

Ve cevap verilmesi gereken başka bir soru; Enkarne olan varlıklar ya da hipnoz altında öyle olduğunu iddia eden kişiler, geçmiş yaşamında hep başka varlık olduğunu ve dünyanın başka bir köşesinden geldiğini iddia etmektedir. Peki Kuzey Kutbunda yaşayıp da ikinci hayatında Afrika'ya düşen bir kişi, siyah derili olarak mı enkarne oluyor? Ya da çöldeki bir kaktüs olarak? Yani reenkarnasyona uğrayan varlıklar, enkarne oldukları bölgeye göre şekil ve özellikler mi kazanıyorlar?

Bu sorular uzatılabilir, fakat biz ülkemize bu inancın nereden geldiğini ve bugünkü durumunu inceleyelim;

Ülkemizde Reenkarnasyon Ne Alemde?

Türkiye'de bu inancın yayılmaya başlaması, 1950 yılında Dr. Bedri Ruhselman'ın Metapsişik Tetkikler ve İlmi Araştırmalar Derneği'ni kurması ile olmuştur. Derneği kuran Ruhselman, 1898 yılında İstanbul Fındıklı'da doğan ve Çerkes kökenli bir spiritüalist, deneyci ve araştırmacıdır. Dr. Ruhselman ilk ve belki de en önemli eserini (Ruh ve Kainat 3 cilt) 1946'da yayınladı. 1947'de İzmir'e yerleşerek doktorluk mesleğine başladı. İzmir'de bir celse grubu kurarak ruhsal temaslara başlaması da aynı seneye denk gelir. Yine aynı sene ikinci kitabını (Ruhlar Arasında) yazdı. Daha sonra İstanbul'a dönerek 30 Mart 1950'de Taksim Sıraselviler'de adı geçen derneğini kurdu. Yaşamını adadığı ve büyük ümitler bağladığı derneğini 7 yıl sonra 1957'de bırakmak zorunda kaldı ve derneğin başına Refet Kayserilioğlu getirildi. Dernek halen Ruh ve Madde Derneği olarak devam ettirilmekte, aynı isimle yayıncılık yapılmakta ve bir de dergi çıkarılmaktadır.

Dr. Ruhselman; Refet Kayserilioğlu, Macit Aray, Sevgi Çağıl, Hikmet Omay, Sebahat Abla gibi ruhçu medyumlarla çeşitli celselere katıldı. Bu celselerde, kendilerini Mustafa Molla, Kadri Dost, Beyti Dost, akın, Şihap diye tanıtan "rehber varlıklar"dan bilgiler aldıklarını iddia etmektedirler. Bu bilgi alışverişi, -her ne kadar rehber varlıklar kendi yandaşlarını alıp başka gruplar oluşturmuş olsa da- devam etmektedir.

Rehber Varlıklar

İşte adı geçen "rehber varlıklar", enkarne olarak kemale ermiş ve insanlığa "kurtarıcı" bilgiler veren varlıklardır. Her ne kadar yayınladıkları kitaplarda reenkarnasyona ait en ufak bir ifade yer almasa da, "rehber varlıklar" enkarne olduğu iddia edilen varlıklardır. Bu varlıkların insanlığa verdikleri mesajlardan bir tanesini yazarak konunun din açısından ele alınışını anlatacağız;

Üstad Ruhselman 16.02.1948 tarihinde yaptığı bir celsede Yüce Ruh Kadri'ye sormaktadır; "Cenab-ı Hak, kudretiyle her şeye nüfuz etmiştir' mealinde bir tebliğiniz var. Bu kudret Allah'ın kendisi midir? Ya da ondan çıkan ayrı birşey midir?" Yüce Ruh Kadri cevap verir; "Bunlar insanların uydurduğu kelimelerdir. Oğlum hala anlamadınız mı? O her şeydir. Her şey!"


Reenkarnasyon ve İslam

İslam inancında reenkarnasyon yoktur. İnsan ölür, cesedi toprağa, ruhu Allah'a gider. Kur'an-ı Kerim'de İsra Suresi 85. ayette aynen şunlar yazmaktadır; "Ya Muhammed! Sana ruhu sorarlar. De ki; 'Ruh Rabbim Celle Şanühu'nun emrindedir. Ve size, ruh ilminden ancak pek az şey verilmiştir."

İslam inancına göre, insan dünyada yaptığı en küçük iyilik ya da kötülüğün karşılığını ahirette bulacaktır. Haşr (öldükten sonra dirilme) her insan için bir kimlikle ve tabii ki kendi kimliğiyle olacaktır. Oysa reenkarnasyon inancında ruhlar kemale erme yolunda beden değiştirerek ilerlemektedir. Dolayısıyla yapılan iyiliğin ya da kötülüğün karşılığını hangi kimliğin, ne zaman, nerede göreceği tartışmalıdır. Ya da ceza görülüp görülmeyeceği... Hem ruhlar devr-i daim yoluyla terakki ederek kemale erecekse cehennem kimler için olacak? Hangi fonksiyon için var? Aynı şekilde nefsin kemale erdikten sonra cesede ihtiyacı kalmayacaksa, haşr zamanı cesetlerin yaratılışı nasıl gerçekleşecek?

Bütün bu sorular İslam inancı açısından sorulabilecek sorular ve cevapları da Kur'an-ı Kerim'de en net şekliyle yer almaktadır. Her ne kadar bazı uyarıcı ilahiyatçılarımız "Tevhid inancını zedelemiyorsa reenkarnasyon olabilir" gibi hem nalına hem mıhına bir ifade ile konuya yaklaşsa da, esasen ilahiyatçıların tamamında bu konuda görüş birliği vardır ve islam'da reenkarnasyon yoktur.


Atalante 1 Kasım 2009 09:56

Reenkarnasyon, insanın ruhunun bir başka bedende yeniden hayata dönmesi anlamına geliyor ve dünya çapında milyonlarca insan bu fenomene inanıyor. Bilim adamları da doğruluğunu ispatlayabilmek için araştırmalar yürütüyor

Şimdiye dek reenkarnasyonun “gerçek olabileceğini” düşündüren onlarca vaka görüldü.

3 büyük dine mensup din adamları ise bu inanışı şiddele reddediyor

ABD’de 11 yaşındaki James Leininger isimli çocuğun İkinci Dünya Savaşı’nda ölen bir pilotun hayata dönmüş hali olduğunu iddia eden “Soul Survivor” kitabının satış rekorları kırması dünyada “reenkarnasyon gerçek mi” tartışmalarını yeniden alenlendirdi. VATAN gazetesi bu kitabı Türkçe’ye kazandırarak “Sağ Kalan Ruh” ismiyle okuyucularına armağan etti. Şimdi de bu fenomenle ilgili dünyada ve Türkiye’de yaşanan en ilginç örnekleri VATAN sizin için araştırdı. Bu dizide reenkarnasyon hakkında aklınıza gelen tüm soruların yanıtını bulacaksınız.

Reenkarnasyon inancına göre kişi öldüğünde vücudu yok oluyor ancak ruhu var olmaya devam ediyor. Hayatta kalan ruh, daha sonra başka vücutlarda hayata dönerek yaşamayı sürdürüyor. Yani bir insan öldükten sonra bir başka bedenle yeniden dünyaya gelebiliyor. Ancak reekarnasyon inancına göre ruhun ille de bir insan bedenine dönmesi gibi bir zorunluluk bulunmuyor. Önceki yaşamında insan olan bir kişi, sonraki hayatına bir kedi, bir yılan ya da bir bitki olarak da devam edebiliyor. Hatta daha önce bir babanın çocuğunun doğumundan önce ölmesi durumunda hayata kendi çocuğu olarak dönebileceğini bile öne sürenler ortaya çıkmıştı. Budistlere göre kişi önceki yaşamında ne kadar iyi ya da kötü bir insansa sonraki yaşamında hak ettiği bir
canlı olarak hayata dönüyor. Hayata yeniden dönen ruh, bazı durumlarda eski yaşamını çeşitli rüyalar, görüntüler, eski yaşamından kaynaklanan korkularla, sık sık rastlanılan “bu anı daha önce yaşamıştım” hissi; yani deja vu ile hatırlayabiliyor.

Önceki yaşamdan anılar özellikle çocukluk döneminde çok daha sık hatırlanıyor. Ancak yıllar ilerledikçe yavaş yavaş hafızadan tamamen siliniyorlar.

Dünyayı peşinden koşturan fenomen

Reenkarnasyon inancının binlerce yıllık bir geçmişi olduğuna inanılıyor. Bugün daha çok Doğu kültüründe yaygın olduğu bilinse de Batı tarihinde ilk kez Pisagor ve Plato gibi bazı antik Yunan düşünürleri tarafından dile getirilmiş olan “ruh göçü” reenkarnasyon, aslında eski Mısır, Kelt, Maya ve İnka uygarlıkları gibi birçok uygarlıkta bilinen ve kabul görmüş olan bir kavram. Reenkarnasyon günümüzde en çok Hindular ve Budistler arasında yaygın bir inanış biçimi. Din uzmanları ise dünya çapında 1.25 milyarın üzerinde insanın reenkarnasyan inancına sahip olduğunu tahmin ediyor. Öte yandan bu inanış bilim dünyasının da ikiye bölünmesine neden olmuş durumda. Birçok bilim adamı reenkarnasyonu mantık dışı ve hatta “saçma” bulurken, kimileri de reenkarnasyonun varlığını bilimsel olarak kanıtlayabilmek için araştırmalarını azimle sürdürüyor.

6 milyar “taze” ruh

Milyonlarca insan reenkarnasyonu inansa da bunların yalnızca çok küçük bir kısmı önceki yaşamlarını hatırlayabildiklerini söylüyor. Bilim adamları içinse reenkarnasyon inancını çökertmek için basit bir matematik hesabı yeterli. En güvenilir tahminlere göre dünya nüfusu 7 milyara yakın bir sayıya ulaşmış olabilir. Ancak 1800’lü yıllarda dünya üzerinde neredeyse 1 milyardan daha az sayıda insan yaşıyordu. O zaman son 200 yıl içinde ortaya çıkan “yeni” 6 milyar ruh nereden geldi? Atalarımızın ruhu günümüzde 6 ruha bedel miydi? Birçok din reenkarnasyon inancına farklı bir bakış açısıyla yaklaşıyor. Ancak tek tanrılı dinler, genellikle tek yaşam, tek ruh ve tek tanrı inancına dayandığı için bu doğu inanışına hiç değer vermiyor.

Dalay Lama dünyanın en ünlü reenkarnasyonu

Tibet’in ruhani lideri 14’üncü kutsal Dalay Lama, iki yaşındayken gösterdiği mucizelerle 13’üncü Kutsal Dalay Lama’nın reenkarnasyonu olarak kabul edildi. 13’üncü Dalay Lama’nın ölümünden sonra lamalardan
biri, gördüğü bir düşün ardından 2 yaşındaki Lhamo Dhondrub isimli çocuğun yaşadığı evi tüccar kılığında ziyaret etti. Çocuk, ziyaretçilerden birinin kucağına oturarak boynundaki boncuklarla oynamaya başladı. Ancak bir süre sonra kolyenin kendisine geri verilmesini istedi. Kewtsang Rinpoche isimli lama, kim olduğunu bilirse kolyeyi vereceğini söyledi. Bunun üzerine çocuk odadaki herkesin isimlerini Dalay Lama’nın aksanıyla teker teker saymaya başladı. Lamalar çocuğun vücudunu önceki Dalay Lama’dan kalan izleri bulmak için inceledikten sonra ikna oldu ve Dhondrub, şu anda 14’üncü kutsal Dalay Lama.

DİYANET: İslam’da bu inanış yok!

Diyanet İşleri Başkanlığı, internet sitesinden daha önce reenkarnasyonla ilgili yayınladığı açıklamada şu ifadelere yer vermişti: Türkçemizde tenasüh veya ruh göçü olarak tercüme edilen reenkarnasyon, ölümden sonra ruhun yeniden bedenlenmesi inancı ve nazariyesidir. Reenkarnasyonun arka planında, dünyada adalet ve eşitliğin olmadığı, adalet ve eşitliğin sağlanması için tekrar bedenlenmeye ihtiyaç duyulduğu şeklinde bir düşünce yatmakta olduğuna inanılmaktadır. Ancak Kur’an’ın bütünlüğü içinde mesele ele alındığında; dünya hayatına tekrar dönüşün olmayacağı, hiç şüpheye mahal olmayacak derecede ortaya çıkmaktadır.

alıntıdır




nötrino 18 Mart 2010 17:35

Reenkarnasyon (Yeniden Doğuş) Nedir?
 
Reenkarnasyon

Reenkarnasyon, ölümden sonra ruhun, bir bedenden diğer bir bedene geçmesini kabul eden İslam dışı bir inanıştır. Arapça’da bu inanışa “tenasüh, tecessüm ve hulûl” denir. Türkçe’de “ruh göçü” olarak adlandırılmaktadır. Bu inanç, Hinduizmden doğmuştur.Tenasüh inancında manevi mükafat veya ceza, yapılan kötülük veya iyiliğin karşılığı olarak ruhun bir hayvan veya insan cesedine girerek alçalması veya yükselmesidir.Bedenler ruhların kalıpları gibidir, ruh güya kalıptan kalıba, bedenden bedene göç etmektedir.İslam bu inanışı temelden reddeder ve ortaya koyduğu imtihan prensibiyle her ruhun, bir bedenle bu dünya imtihanını verdiğini ifade eder. Reenkarnasyon inancı tevhidin düşmanıdır.Kur’an, inançsızların yeniden dünyaya gelebilmek için yalvaracaklarını;ama reddedileceklerini belirtir: “Nihayet onlardan birine ölüm gelip çattığında, “Rabb’im, der, lütfen beni geri gönder. Ta ki,boşa geçirdiğim dünyada iyi iş yapayım.” Hayır! Onun söylediği bu söz laftan ibarettir. Onların gerisinde ise yeniden dirilecekleri güne kadar bir berzah vardır.” (Mü’minûn, 99-100)

Bakara sûresinin 28. âyetinde insanlara "cansız nesneler" (lafzî anlamıyla "ölüler") iken hayat verildiği, sonra yine öldürülüp tekrar diriltilecekleri bildirilmiştir. "Ölüler iken diriltilme" ifadesi bazı kimselerin aklına, ilk ölü olma halinden önce de bir hayatın bulunması gerektiği düşüncesini getirmiştir. Buradan da insanların defalarca ölüp başka bir bedende yeniden dünyaya geldikleri (Reenkarnasyon, tenâsüh) inancı ortaya çıkmıştır. Bu inancı, Kur'ân-ı Kerîm'den ve hadislerden çıkarmak ve delillendirmek mümkün değildir. Çünkü bir başka âyette "Rabbimiz, bizi iki kere öldürdün ve iki kere dirilttin, biz de günahlarımızı itiraf ettik, buradan çıkmanın bir yolu yok mu dediler" buyrulmuştur (Mü'min 40/11). "Kur'an âyetleri birbirini açıklar" kaidesinden hareket ederek 28. âyeti ele alırsak bunu, "peş peşe defalarca ölüp her defasında bir başka bedende dünyaya gelme, dirilme" şeklinde anlamamız tutarlı olmaz. 40/11. âyete göre "Ölmek de iki keredir, dirilmek de iki keredir." İki âyeti, aynı olayın iki ayrı yönden açıklanması olarak aldığımızda şu mâna ortaya çıkar: İnsanlar yaratılmadan, doğmadan önce yokturlar ve bu bakımdan ölü gibidirler, önce bu ölülere (yoklara) varlık ve hayat verilmiştir; "Bu, birinci diriltmedir." Sonra dünya hayatını tamamlayanlar birinci ölümü tatmışlardır, bütün dünya insanlarının ve dünyanın ömürleri sona erip kıyamet kopunca yeryüzünde canlı kalmamıştır. Arkadan sûra üflenmiş ve bütün insanlar yeniden diriltilmişler, âhiret hayatına başlamışlardır; "Bu da ikinci diriltmedir". Özetleyecek olursak insanlar yok iken var edilmişler, sonra dünyada bir kere ölmüşler, kıyametten sonra da ikinci kez hayata gelmişlerdir; iki ölüm ve iki dirilme bundan ibarettir. İkinci âyete göre "Yaşayan insanın iki kere ölmesi ve her iki ölümden sonra da birer kere dirilmesi gerekir, yukarıdaki açıklama buna tam olarak uygun düşmüyor" denilecek olursa; şöyle açıklama yapmak da mümkündür: Yaşayan insan eceli gelince ölmüştür, kabirde dirilmiştir, ilk sorgudan sonra tekrar ölmüş ve kıyametten sonra tekrar dirilmiştir. Yok iken yaratılma ve can vermeye "ölü iken diriltme" demek mecazi olduğu için gerçek mânada (hakikat mânasında) iki kere ölme ve dirilme olayı da Mü'min sûresindeki âyette açıklanmış olmaktadır. Ölmek ve dirilmekle ilgili âyetler nasıl yorumlanırsa yorumlansın, ölmenin iki ve dirilmenin de iki kereden ibaret olması sonucu değişmez. Bu vâka da Reenkarnasyon inancına ters düşer, onun asıl olmadığını ortaya koyar.
Ayrıca birçok âyet ve hadisin açıkladığı "insanın yaratılma amacı, dünya hayatının sebebi ve hikmeti, ölümden sonra dirilerek dünyada hak edilene göre mükâfat veya ceza görme gerçeği, insan nefsinin terbiye edilerek kâmil insanın olgun nefsi haline gelebilmesi için gösterilen yollar ve çareler...", yeniden bedenlenme inancının İslâm'a aykırı olduğunun kesin kanıtlarıdır.

Yeniden bedenlenmenin aklî ve ilmî hiçbir delili yoktur.

Dünyada yaşayan 6 milyar insanın, daha önce gelip bir başka bedende yaşadıklarına dair bir bilgi ve şuurlar mevcut değildir. Bu kesin gerçekler karşısında bazı insanların hipnoz veya telkin altında, geçmişlerine aitmiş gibi bazı bilgiler vermelerinin başka açıklamalar olmalıdır; nitekim kolektif şuur, rüya benzeri görüntüler, cinlerle temas, hâfızanın oyunları gibi nazariyelerle bu tür açıklamalar yapılmaktadır. (13-7-2003) tarihli bir tv tartışmasında, branşı tıp veya parapsikoloji olmayan ama herşeyden dem vuran bir ilahiyatçı bir çeşit Reenkarnasyonu, hem de Kur'an'a dayanarak savunurken bunu bilimin de kabul ettiğini söylemiş, arkasından konuşan iki uzman ise bu iddiayı yanlışlamış, reenkarnasyonun bir çeşit hastalık olduğunu, kişilik karışmasının ortaya çıktığını ve her gün birçok reenkarne olmuş "hastayı" tedavi ettiklerini ifade etmişlerdir.
İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi'nde Uzman psikiyatrist Dr. İlhan Yargıç da bir makalesinde şunu söylemektedir. "Hipnoz altında hiçbir yönlendirme olmaksızın ya da uyanırken kendiliğinden ortaya çıkan kimlik değişiklikleri yani kişinin kendisini farklı birisi olarak tanıtması dissosiyatif bozukluk adı verilen psikiyatrik rahatsızlığın belirtisidir. Bu hastalığın en şiddetli biçimine çoğul kişilik (dissosiyatif kimlik bozukluğu) denilir ve hasta farklı zamanlarda farklı kimliklere bürünür, bu kimlikler birbirinden kısmen habersizdir."




Kaynak:Bilinmeyenler Forumu


Misafir 29 Mart 2011 06:38

KUR'AN'DA REENKARNASYON YOKTUR, ÖLÜM ve DİRİLME BİR KEREDİR
Reenkarnasyon hiçbir ilahi kaynağa dayanmayan batıl bir inançtır. Ancak sadece Hint dinlerinde değil, dünyanın her yerinde reenkarnasyona inanan, daha doğrusu reenkarnasyonun doğru olmasını isteyen insanlar bulunmaktadır. Bunun nedeni, dine inanmayan, ahiretin varlığını inkar eden, ölümden sonra yok olmaktan veya sonsuza kadar cehennemde kalmaktan korkan insanların, reenkarnasyonu, bu korkularını yenmek için bir çıkar yol olarak görmeleridir.

Alıntı


Misafir 7 Nisan 2011 22:10

İnsan madem aklıyla diğer canlılardan ayrılıyor, o zaman gelin aklımızı kullanalım.
 
Reenkarnasyon diye bir şey yoktur. Hipnoz sırasında insan kendi konuşmaz, ona tahsis edilmiş olan cin konuşur. Cinlerin ömürleri ortalama 1000 yıl olduğu için doğumundan ölümüne kadar bir kaç değişik insanın bedeninde konaklar. Siz bir kişiyi hipnotize ettiğinizde onun ciniyle konuşmaya başlarsınız. O da daha önce kimin bedeninde konaklamışsa onun hayatı ile ilgili sorduğunuz sorulara cevaplar verir. Siz de bu konuda yetersiz bilgiye sahip olduğunuzdan reankarnasyon sanırsınız. Hıristiyan alemi daha şeytanla cini birbirinden ayırt edemediğinden çok yanlış yorumlar yapmıştır. Bu da onların hakikatten daha çok ayrılmalarına uzaklaşmalarına sebep olmuştur. Dayanakları olan İncil'in aslı değiştirilip papazlar tarafından daha sonra tekrar kaleme alındığından, incildeki cümlelerin %99'u insan sözüdür.

Son ilahi kitap olan Kur'ân aslı bozulmadan günümüze kadar ulaşabilmiştir. O zaman referans olarak gerçek Hak Kitap alınmalı ve tüm bilimsel bilgiler bunlar üzerine oturtulmalıdır. Başka türlü gerçeklere ulaşılması imkansızdır. Bugün bilim ve teknolojinin de ilerlemesi sayesinde Kur'an da bildirilen tüm bilgilerin doğrulanması şaşırtıcı değil midir? Bu doğrulamalar her an Kur'an ın aslı bozulmadan günümüze kadar ulaşan Yaratıcı sözü olduğunu haykırmaktadır. Eğer konulara önyargılı yaklaşırsanız asla gerçeği bulamazsınız.

Ben her türlü kitabı okumaktan çekinmediğim ve gerçeği, sadece gerçeği aradığım için ve tüm görüşlere önyargısız yaklaştığım için zamanında var olduğunu sandığım reankarnasyonun ne kadar saçma bir fikir olduğunu anladım. Tavsiyem sadece orda burda anlatılanlara bakarak kendinizi bunlara hemen kaptırmayın. Önce araştırın. İnanacağınız fikirleri sağlam temellere oturtun. Yıllarca bizi evrim teorisi ile kandırmadılar mı? Evrim koca bir yalan. Bunu Bursa'da sağır sultan bile öğrendi. Ama hala insanlar ısrarla bu fikre sarılıyorlar. Zira inançsız olmak kimlerin işine geliyor bir düşünün. Bireysel değil global bakın olaylara. Avrupa büyük bir sapıklığın içine saplanmış durumda. Onlarda arayış içindeler. Eğer araştırırsanız göreceksiniz ki bir çok Hıristiyan topluluk öbek öbek Müslüman olmaktadır. Avrupa çok değil 10 yıl sonra Müslüman egemenliğinde olacaktır. Bunu kendi istatistikleri bile doğruluyor. Almanlar şu an panikte, zira 5 yıl içinde Müslüman nüfus Hıristiyan nüfusu geçecek. Onlar doğum kontrolü yaparken Müslümanlar sürekli çoğalıyorlar. Çünkü önderleri Hz. Muhammed (s.a.v.)'in "Ben yarın hesap gününde ümmetimin çokluğu ile övüneceğim" düsturu ile çoğalma çabasındalar.

Hıristiyanlık ise materyalizmi körüklediğinden rabbena rabbena hep bana hep bana düsturu ile hareket etmektedir. Bu da onların sonunu getiriyor.
Kur'an-ı Kerim'in mealini bir kere baştan sona okusanız ne kaybedersiniz? En azından bilmeden önyargılı olacağınıza bilerek yandaş ya da düşman olursunuz. Bu yüzden Allah'ın insanlara büyük bir lutufla hediye ettiği kitabını okumadan onun ne anlattığını bilemezsiniz. Sonuçta da tahta kılıçla yel değirmenlerine savaş açan Don Kişot olursunuz. Eyvah demeden Allah demeyi inşallah Rabbim hepinize nasip etsin. Zira Cehennem ateşi çok kötü bir ateş. Düşmanımın bile o ateşe girmesini istemem. Yunus Emre'yi okuyun. Mevlana'yı okuyun. Gazali'yi, İmam-ı Rabbani'yi, Muhyiddin-i Arabi'yi okuyun. Hazır yeri gelmişken Gazali'nin bir sözünü yazmadan geçmeyeyim.

İMAM-I GAZALİ'DEN,


''SEN PADİŞAHIN SARAYINDAKİ BİR DELİKTE BULUNAN KARINCA GİBİSİN. BULUNDUĞUN DELİKTEN, YİYECEĞİNDEN VE ARKADAŞLARINDAN BAŞKASINDAN HABERİN YOKTUR. SARAYIN GÜZELLİĞİNDEN, HİZMETKÂRLARIN ÇOKLUĞUNDAN HABERİN YOKTUR. SULTANIN TAHTINDAN VE HAKİMİYETİNDEN DE HABERİN YOKTUR. KARINCA DERECESİNDE KALMAK İSTİYORSAN KAL...! İSTEMİYORSAN YOLUN AÇIKTIR."


AndThe_BlackSky 16 Haziran 2011 21:26

Vikipedi, özgür ansiklopedi


Kurtuluş'la sona eren reenkarnasyonu, gelişim aşamalarıyla tasvir eden bir sanat eseri

Reenkarnasyon veya ruh göçü ruhun sürekli olarak tekrar bedenlendiğine inanan spiritüalistlerin bu olaya verdiği addır. Reenkarnasyon kavramı Asya dinlerindeki tenasüh kavramından farklı olmakla birlikte, günümüzde ruh göçüne inanan insanların sayısı bir milyarı aşmaktadır (Hindular, Jainistler, deneysel Spiritüalistler)

Ruh göçü kavramına inanmış topluluklar

Bilinen Batı tarihinde ilk kez Pisagor ve Platon gibi bazı eski Yunan bilgin ve filozofları tarafından dile getirilmiş olan ruh göçü kavramı, aslında çok eski çağlardan beri, eski Mısır, Kelt, Maya ve İnka uygarlıkları gibi birçok uygarlıkta bilinen ve kabul görmüş olan bir kavramdır. İskandinav mitolojisinde de ruh göçüne ilişkin öğeler bulunmaktadır. Platon ruh göçü fikrine özellikle "le Phedon", "le Banquet" ve "Er’in Öyküsü" eserlerinde değinmiştir. Antik çağın Yunanistan’ından sonra Gnostiklerce de kabul edilmiş ve Roma Uygarlığı’nda özellikle Mitraizm misterlerinde benimsenmiş bu kavrama Kabbala’da (gilgulim) ve belirgin ifadelerde bulunan sufilerin ( Ferideddin Attar, Bahram Elahi) sayısı az olmakla birlikte Tasavvufta da rastlanır. Günümüzde de ruh göçü kavramını kabul eden birçok inanç sistemi, tarikat ve felsefi akım bulunmaktadır. Ruh göçü fikrini kabul etmiş eski ve yeni inanç sistemlerinin mensupları arasında, Hindular (Yoga, Vaishnavism, Shaivism), Katharlar (Cathares),Eseniler(Esseniens),Caynacılar (Jainistler) ,Sihistler, Umbanda'cılar (Makumba, Brezilya),Yezidiler, Nusayriler, Dürziler, Anadolu Kızılbaşları ve birçok mezheb sayılabilir. Bu kavram Asya’nın Şamanist toplumlarının birçoğunda ve birçok Kızılderilikabilesinde de mevcuttur. Kimi zaman Budist yeniden doğum anlayışı da reenkarnasyon olarak nitelenmektedir.

Nors mitolojisinde ruh göçü


Üç enkarnasyonundan ilkinde Sváfa ve Helgi

Reenkarnasyon kavramına İskandinavya veya Viking mitolojisi de denilebilecek Nors (Norveç, Danimarka, İzlanda, İsveç) mitolojisinde, manzum olarak yazılmış Edda destanında rastlanır. Edda destanını kaleme alan, Helgi Hjörvarðsson ve üstadı valkür Sváfa’nın aşk hikâyelerinin Helgakviða Hjörvarðssonar’da anlatıldığını söyler. Onlar Helgi Hundingsbane ve valkür Sigrún olarak yeniden doğmuşlardı. Helgi and Sigrún’un aşk hikâyesi Völsunga destanının bir kısmına ve kahraman I. ve II. Helgakviða Hundingsbana’nın maceralarına konu teşkil eder. Onlar ikinci kez Helgi Haddingjaskati ve valkür Kára olarak doğmuşlardı. Fakat ne yazık ki, hikâyeleri olan Káruljóð, yalnızca Hrómundar saga Gripssonar (Hromund Gripsson) destanında ve muhtemelen değiştirilmiş bir biçimde bulunmaktadır. Vikingler’de ruh göçü inanışının olağan (sıradan) bir inanış olması gerekir. Nitekim Edda Destanı’nın yorumcusu insanların ruh göçüne inanmaya alışkın olduklarını yazar.

Şamanizmde ruh göçü



Farklı kültürlerden şamanlar

Asya şamanizminde, bazı Kuzey Amerika ve Güney Amerika kızılderililerinde ve kimi Afrika kabilelerinde ölüm olayı ile bedenini terk edenlerin yaşadığı öte-aleme ruhlar diyarı adı verilir. Kuzey Asya halkları, insanın birden fazla, üç ya da yedi “can”ı olduğuna inanırlar. Örneğin Yakut Türkleri, Çukçiler ve Yukagirler, insanın üç “can”ı olduğuna inanırlar. Ölüm olayında biri mezarda kalır, biri “ruhlar diyarı”na iner, üçüncüsü “Göğe” çıkar. İnsanın “ruhlar can”ı öte-âlemin eşiğini bekleyen eşik bekçisine rastlar; sonra kayıkla öte yakaya geçer. Gölgeler diyarı’nda ölü, yeryüzünde sürdüğü yaşamı sürer. Ölüler, bir süre sonra, yeryüzünde tekrar doğabilirler. Uygurlar, inandıkları sürekli olarak tekrar doğma olgusuna “sansar” adını verirler.
Kişinin ölüm olayı ile bedenini terk etmesinden sonra içine düşeceği teşevvüş Asya şamanizminin kimi tradisyonlarında günahkarların ölüm sonrasında ifritlerle karşılaşma veya “köprü”den geçme dönemi olarak belirtilir. Şamanların görevlerinden biri de ölen kimseye bu ifritlerden kurtulmada yardım etmektir. Şamanist geleneğe göre insanlar günahkar olduklarından ilâhî yasalar gereği öldükten sonra bu ifritlerle karşılaşmak zorunda kalırlar; fakat Tanrı insana acıdığından şamanların insanlara bu konuda yardım etmesi için yeryüzünde şamanlık kurumunu kurmuştur.
Asya şamanizminde ölümden sonraki yolculukta ölünün geçemediği takdirde azap çekmesinin sözkonusu olduğu bir köprüyle karşılaşılır. Şaman bu köprüyü kolayca geçebildiği gibi, ölenlere de bu köprüyü geçmelerinde yardım edebilir. Orta Sibirya şamanizmine göre, şaman, birkaç ‘ırmağı’ ve bir “köprü”yü geçtikten sonra “gölgeler diyarı”nın uzandığı “büyük su”ya gelir. Altay Türkleri tradisyonunda şamanın gölgeler diyarını ziyaret edişinde bir dağa çıkış olgusu da bulunur. Bu diyarda ölüler aynen dünyadaki yaşamlarını sürmektedirler. Onlar orada yeryüzünde tekrar doğmaya hazırlanırlar.Ruh göçü kavramına Amerika’nın birçok Kızılderili kabilesinde rastlanır. Inuit’lerde ruh göçü kutsal kabul edilen bir kavramdır. Kuzey Amerika kızılderililerinin birçok kabilesine göre, ölüm olayından sonra ruh ve gölge bedenden ayrılır. Ruh, “kurt”un hükmettiği âleme gider; yeryüzündekilerin ilişki kurabilecekleri onun “gölge”sidir. Ruh, “gölge”yle birleşince yeni bir varlık oluşturur ve yeryüzünde tekrar doğar. Güney Amerika kızılderililerinin çoğunun dillerinde, ruh, gölge ve imaj kavramları aynı sözcükle karşılanır.

Taoizm’de ruh göçü


Efsanelere göre “Asya su buffalo”su üzerinde Lao Zi

Ruh göçünden bahseden en erken Taoist belgeler Han Sülalesi dönemine dayanır. Bu belgelerde “Lao Zi’nin Üç Hükümdar ve Beş İmparator Dönemi”nden itibaren farklı dönemlerde farklı kişiler olarak yaşadığı anlatılır. Taoizm’in kutsal kitaplarından Chuang Tzu’da (M.Ö.4.yy.) şöyle denir: “Doğum başlangıç değildir, ölüm de son değildir. Varoluş sınırsız, sonsuzdur; bir başlangıç noktası olmayan süreklilik sözkonusudur. Sınırı olmayan varoluş (varlık) uzaydır. Başlangıç noktası olmayan süreklilik zamandır. Doğum da vardır, ölüm de; biri dışarı doğru olan sonuçtur, diğeri içeriye doğru olan sonuçtur. Böylece, biçimini görmeksizin, 'İlâhî Olanın Kapısı'ndan bir içeri bir dışarı geçilir.” (Zhuang Zi, 23)

Grek kültüründe ruh göçü


Pisagor

Ruh göçü inanışının Batı tarihindeki kökenleri bir yandan Kelt rahipleri Drüidler’e ve diğer pagan gruplara bir yandan Grek kültürüne dayanır. Grek uygarlığında ruh göçü inanışının adı « ruhların göçü » anlamına gelen «metempsycose» (Latince’de metempsychosis) idi. Tarihçi Herodot’a göre Grek uygarlığındaki bu inanışın kökeni eski Mısır’dı. Hermes Trismegistus'a dayandırılanHermetika’da reenkarnasyon doktrini merkezî konumdadır. Bu inanışın Grek uygarlığında M.Ö.8. yy. ile M.Ö.6. yy. arasında yeşerdiği sanılmaktadır. Kökeni tam olarak bilinmemekteyse de birçok araştırmacı Orfe ve Pisagor’la başladığı düşüncesindedir. Sokrat ve Platon da ruh göçüne inanmışlar ve Pisagor ile Platon reenkarnasyon doktrinini çevrelerine inisiyatik eğitimle açıklamışlardır. Birçok eski kaynak Pisagor’un önceki yaşamlarını hatırlayabildiğini doğrulamaktadır.
Orfecilik (Orfizm) ve Pisagorculuk ruh göçü doktrininin antik çağdaki temel taşlarını oluştururlar. Bu öğretinin daha sonra Pindar gibi şairleri ve Platon gibi filozofları etkilediği görülmektedir. Platon benimsediği reenkarnasyon ilkesinden Phédon, Ménon, « Şölen » (Le Banquet ) adlı eserlerinde ve özellikle « Er’in Öyküsü »nde doğrudan veya dolaylı olarak söz etmiştir. Romanlaştırdığı Phédon adlı diyaloglarının son kısmında Platon, Sokrat’ın şu sözlerine yer verir:“Yeniden yaşamak… Eminim ki gerçekten böyle bir şey var; bu, ölüden çıkan bir yaşam.”
Buna karşılık Sokrat’ın yaşamı hakkında bilgi veren diğer kaynak olan Xenophon Sokrat’tan ruh göçüne inanan biri olarak söz etmez.Platon çalışmalarında reenkarnasyon hakkında ayrıntılı açıklamalarda bulunmuştur.
Orfe’den ve Pisagor’dan esinlenen akımlar Roma uygarlığında her zaman mevcut olmuşlardır. Roma uygarlığında ruh göçü kavramına inanlar özellikle maddi durumu iyi sınıflar, filozoflar ve sanatçılardan oluşuyordu.Virgilius ünlü “Aeneide” eserinde ruh göçüne birçok yerde göndermelerde bulunur (örneğin VI, 713)

Yahudiler’de ruh göçü

Ruh göçü doktrini kıyamet inanışına sahip geleneksel Musevilikte bulunmamakla birlikte, popüler Musevi inanışlarında ruh göçü kavramına ilişkin bazı unsurların yer aldığı görülmektedir. Örneğin birçok Yahudi;Adem’in önce Nuh, sonra İbrahim, sonra Musa olduğuna inanır.
Ayrıca vaktiyle inisiyatik bir örgütlenme içinde olmuş Esseniler adlı Yahudi topluluğunun ruh göçünü kabul ettiği bilinmektedir. Öte yandan Yahudiler’in mistik ve ezoterik tradisyonu olan Kabala’da ruh göçü kavramının bulunduğu görülür. Ruh göçüne özellikle Sha'ar Ha'Gilgulim’de değinilmektedir. İbranice’de bu kavram ruhların devreleri anlamında kullanılan Gilgulei Ha Neshamot terimiyle ifade edilir. Eserde ruhların tekamül için çeşitli enkarnasyonlardan (doğumlardan,yaşamlardan) geçmesi gerektiği kavramı işlenir.

Hıristiyanlıkta ruh göçü


Origen


Augustinus

19.yy.’da doğmuş birçok akım ruh göçü inanışını benimsemiş durumdadır. Bunlar arasında spiritüalistler, okültizmden esinlenen teozofi, antropozofi gibi akımlar sayılabilir. Özellikle teozoflar ve New Age hıristiyanları geçmişteki birçok din ve inanışta ruh göçü kavramının yer almış olduğunu ileri sürerler. Onlara göre, ilk hıristiyanlar reenkarnasyona inanmaktaydı, fakat yanlış çeviriler ve önyargılar bu inanışın yer aldığı metinlerin kaybolmasına veya tahrif edilmesine neden olmuştur.[8] Nitekim II. İstanbul Konsilinde bu inanış politik nedenlerle sansürlenmiş ve « heretik » olarak ilan edilmiştir. Politik nedenler arasında, Doğu Roma İmparatorluğu ile Batı Roma İmparatorluğu arasındaki iktidar çatışması, ilk yüzyıllardaki farklı kiliseler ve patrikler arasındaki güç çatışması ve özellikle Hıristiyanlık öğretisinin henüz hararetli münakaşalar yaşadığı dönemdeki origencilik, monofizizm, nasturilik, ortodoksluk vs. farklı teolojik görüşler arasındaki çatışmalar sayılabilir. İlk hıristiyanların ruh göçüne inandığını ileri süren teozoflar ve Batılı spiritüalistler İncil’lerdeki bazı pasajları da iddialarına örnek olarak gösterirler. « Kilise Babaları »nın çoğu ruh göçü inanışını mahkûm etmişlerse de, bu inanışa ait birçok imalı söz halen kayıtlarda bulunmaktadır. Örneğin Kilise Babaları’nın en etkilisi sayılan Augustinus« İtiraflar »ında şöyle der : « Söyle bana Tanrım, söyle bana çocukluğum daha önce yaşamış olduğum, önceki ölümümle ayrılmış olduğum bir neslin devamı mıdır ? (…) Bu yaşamdan önce neredeydim ey Tanrım, başka bir bedende mi ? » Augustinus Contra Academicos diyaloglarında ise şöyle der : "Tüm felsefenin en saf ve en aydınlığı olan Platon’un mesajı sonunda hatanın gölgesini dağıttı ve şimdi özellikle Plotin’de parlıyor. Belki de üstadına benzeyen Platoncu Plotin onunla vaktiyle aynı dönemde yaşamıştır ve hatta belki de Platon Plotin olarak yeniden doğmuştur. »
Fakat Teozofların bu yaklaşımı teologlar tarafından, özellikle katolik teologlar tarafından şiddetle reddedilmiştir.
Ruh göçünü kabul eden Kilise Babaları’ndan, üçüncü yüzyılda ölen Origen’den kaynaklanan Origencilik de 553’deki II. İstanbul Konsili’nde « anatema » olarak ilan edildi.
Sonuç olarak, öyle görünüyor ki, hıristiyanlığın erken dönemindeki Sethianism ve Valentinus’un Gnostik Kilisesi gibi bazı hıristiyan mezhepleri reenkarnasyonu gerçekten ilke edinmişler ve bu yüzden Romalılar tarafından zulme uğramışlardır.
19. ve 20. yy.’da hıristiyanlık ile ruh göçünü bağdaştırmaya çalışan girişimler olmuştur. Bu konuda Geddes Macgregor’ın “Hıristiyanlık ve Reenkarnasyon: Hıristiyan Düşüncede Yeniden Doğmaya Yeni Bir Bakış” (Reincarnation in Christianity : A New Vision of Rebirth in Christian Thought) adlı kitabı, Antropozofi’nin kurucusu Rudolf Steiner’in “Hıristiyanlık ve Mistik Hakikat” (Christianity as Mystical Fact) adlı kitabı ve Tommaso Palamidessi’nin, önceki yaşam kayıtlarını edinebilmeye yardımcı bazı yöntemlerin önerildiği “Önceki Yaşamların Hafızası ve Kendiliğinden Hatırlama Tekniği” (Memory of Past Lives and Its Technique) adlı kitabı belirtilebilir. Günümüzde reenkarnasyonu kabul eden birçok hıristiyan kurum ve mezhep bulunmaktadır. Bunlar arasından Christian Community, Liberal Catholic Church, Unity Church, Christian Spiritualist Movement, Rosicrucian Fellowship ve Lectorium Rosicrucianum örnek olarak gösterilebilir.

Gnostisizm'de ruh göçü


Gnostiklere ait bir abraxas taşından oyma


Ruh göçünü kabul eden akımlardan biri de Gnostisizm’dir. Gnostikler, özellikle Ürdün, Anadolu ve Mısır’da yaşamışlardır. Gnostik öğretiler çeşitli olmakla birlikte ortak hareket noktalarının şu ilkelerde toplandığı söylenebilir :
  • Hakikatlere ulaşabilmede dinler yetersizdir.
  • Hakiki bilgiler, yani hakikate ait ya da hakikate yakın bilgiler ancak ruhsal ve psişik gelişim yoluyla edinilebilir.
  • Ruh ölümsüzdür. Ruh dünya yaşamında bir tür hapishane yaşamı geçirmektedir.
  • Gerçek olan, fiziksel dünya yaşamı değil, ruhsal yaşamdır.
  • Dünya düalite ilkesinin geçerli olduğu bir gelişim ortamıdır.
  • Ruhsal gelişim yolunda en önemli bilgi kaynaklarından biri, ruhsal alemden ruhsal irtibatlarla alınabilecek yüksek bilgiler içeren tebliğlerdir ki, bunlar ruhsal bakımdan seçkin insanlara verilir.
Gnostik bilgelerin hemen hemen hepsi, reenkarnasyonu kabul eder. Bu bağlamda gnostikler dünya yaşamının kendilerini kurtuluşa götürecek “gnosis”in elde edilmesine bir araç olarak görürler. Kurtulanlar ilahi aleme nüfuz eder, o alemle birleşirler; kurtulamayanlar da kurtuluşa kadar bu dünyada yeniden doğarlar.

En önemli gnostik üstatlar arasında Simon Magus, Valentin, Basilide, Carpocrade, Saturnin, Marcion’un isimleri sayılabilir. M.S.I ve II.yy.’larda okutulan gnostisizmi Kilise hep sapkın bir yol olarak görmüş ve göstermiştir.Gnostisizm’den Orta Çağ’da etkilenen topluluklar arasında Katharlar ve Bogomiller sayılabilir. Bunların görüşlerini heretik kabul eden Kilise tarafından yok edilmişlerdir.

Katharlar’da ruh göçü


Katharlar'ın 1209'da Carcassonne'dan sürgün edilmesi


Katharizm ya da Katarcılık (-okunuşu "katar"-) Orta Çağ’da Fransa’nın Albi bölgesinde ortaya çıkan, 12. ve 13. yüzyıllarda Avrupa’nın batı kısmındaki ülkelerde etkili olan bir tarikattır. Din tarihçilerinden bazıları bu tarikatı Hıristiyan tarikatlar sınıfına sokmaya çalışmışsa da, Kilise’nin görüşlerine karşı çıkmış ve reenkarnasyonu kabul eden bir tarikattır. “Kathar” adı, sözcük anlamıyla arınmış anlamına gelir. Albigeois olarak da adlandırılanKatharlar’ın (Cathares) temel görüşleri şöyle özetlenebilir:
  • Ruhun dünyevi kurtuluşa ermesi için pek çok defa bedenlenmesi gerekir.
  • Ruhun kurtuluşunu maddi bağlardan kopma yoluyla aramak gerekir.
  • Nefis terbiyesi ruhun kurtuluş sürecini hızlandırıcı bir yoldur.
  • Dünyada düalite (ikilem) ilkesi geçerlidir.
  • Dünya’da Satan’ın (şeytanın) egemenliği hüküm sürdüğünden, Dünya yaşamı ötesinde bir cehennemden söz etmeye gerek yoktur. (Yani cehennem bizzat yaşadığımız kötülük dolu yeryüzü olarak kabul edilebilir.)
  • Kötülüğün kaynağı bedensel istekler, maddi hırslardır.
  • İsa'nın dediği gibi, mal mülk edinme kaygısı kaçınılması gereken nefsani bir kaygıdır.
  • İsa Tanrı’nın oğlu değildir, o da hepimiz gibi, bir ruhtur.
  • Katoliklik boş inançlardan başka bir şey değildir.
Kilise ve krallık Katharlar’ı birkaç kez imha girişiminde bulunmuş ve bunu sonunda 13. yy.’da Haçlı orduları başarmıştır. 20.000 kişinin katledilmesi ve keşişlerin yakılmasından sonra, Kathar tradisyonu kısmen Trubadur’lar tarafından sürdürülmeye çalışılmışsa da, bunların yaymaya çalıştıkları öğreti de yine Engizisyon tarafından yasaklanmıştır.


İslam’da ruh göçü

Kıyamet kavramını kabul eden diğer tek tanrılı dinlerde olduğu gibi, İslam’da da ruh göçü kavramı yoktur. Buna karşılık özellikle batıniler Kuran’da bu kavramla ilişkili gördükleri bazı « üstü kapalı » (sembolik) ifadeler olduğunu ileri sürerler.Örnek olarak daBakara Suresinin 28. ayetini gösterirler : « Allah’ın varlığını nasıl inkar ediyorsunuz ki, sizi ölü iken O diriltti, sonra yine sizi O öldürecek, yine sizi O diriltecektir ; nihayet ahirette yalnız O’na döneceksiniz. »
Ayrıca Vakıa Suresi'nde "Sizin yerinize benzerlerinizi getirmek ve sizi bilemeyeceğiniz bir şekilde yeniden yaratmak üzere aranızda ölümü biz takdir ettik. (Bu konuda) bizim önümüze geçilmez." (60,61) denir.
Fakat geleneksel(olarak tabir edilen) islamda bu ayetlerin böyle yorumlanmasının doğru olmadığı, anlamlarının böyle olmadığı ifade edilir.


İslam’ın ezoterik öğretisi sufizmde reenkarnasyonu kabul eden metinler bulunmaktadır. Örneğin İranlı büyük sufi üstadı Bahram Elahi, « Kemal Yolu » eserinde kişinin ruhsal tekamül yolundaki kurtuluşa ermesi için yaklaşık 50.000 yıl boyunca çeşitli bedenlerde reenkarne olması gerektiğini açıklamaktadır. Fakat kitaptaki ifadeleri başka şekillerde de yorumlanabilir. Mevlana Celaleddin Rumi'nin ve Yunus Emre'nin şu sözlerinde de reenkarnasyonun ima edildiği ileri sürülmektedir:
  • Ben de cansız varlıkken öldüm, yetişip gelişen bitki oldum; bitkiyken öldüm, hayvan biçiminde tezahür ettim. Hayvanlıktan geçip öldüm, insan oldum; öyleyse ölmekten korkmak niye? Hiç daha kötüye dönüştüğüm, alçaldığım görüldü mü?” (Mevlana Celaleddin Rumi)
  • "Ete kemiğe büründüm, Yunus olarak göründüm (…) Her dem yeni doğarız, bizden kim usanası."(Yunus Emre)
"Nasıl yaşarsanız öyle ölürsünüz.. Nasıl ölürseniz öyle dirilirsiniz.." Hz. Muhammed.

Öte yandan Şii mezheplerin birçoğunda gnostisizmin etkileri görülmektedir ki, bunlardan bazıları ruh göçüne inanmaktadır. Örneğin Dürzilik ve Nusayrilikte bu inanış mevcuttur. Bununla birlikte geleneksel (olarak tabir edilen) İslam, bu öğretiyi İslamiyet kapsamında görmez.

Hinduizm’de ruh göçü


Ruh göçü Hinduizm’in temel inanışlarından biridir. Hint’in diğer geleneksel dini sayılan Jainizm’de de mevcuttur. Bu dinlerdeki ruh göçü kavramı Türkçe’de tenasüh olarak bilinir.
Reenkarnasyon ve tenasüh kavramları, aynı ilkeleri içerdikleri sanılarak birbirleriyle sık sık karıştırılmaktadır. Oysa bu iki kavram arasında çok temel farklılıklar bulunmaktadır.


Bu temel farklar şöyle açıklanır:
  • Tenasüh inanışında ruhların sürekli olarak tekrar bedenlenmesi ilkesi bulunmakla birlikte, deneysel spiritüalizmin reenkarnasyon kavramındaki ruhsal tekâmül ilkesi bulunmaz. Oysa reenkarnasyon kavramında ruhsal tekamül ilkesi vardır; yani ruhların dünyada bedenlenmeleri tekamülleri içindir.
  • Tenasüh inanışı, ruhların dünyaya gelip gitmelerini ceza ve ödül düalitesine dayandırır Deneysel ruhçuların reenkarnasyon kavramında ise varlığın cezalandırılması veya ödüllendirilmesi gibi şeyler sözkonusu değildir. Reenkarnasyonizme göre, dünya yaşamı, yapılmış hataların intikamının alınması için oluşturulmuş olamaz. Kısaca, insan dünyaya bir önceki yaşamında neden başarılı olamadığının hesabını vermek için değil, gelişmek için gelir. (Bir insan ruhunun bir sonraki yaşamında dünyaya geleceği beden onun tekamül gereksinimlerine ve nedensellik kuralına göre belirlenir.)
  • Tenasüh inanışına göre, bir insan ruhu ceza aldığı takdirde bir sonraki bedenlenmesinde dünyaya bir hayvan bedeninde gelebilir. Reenkarnasyon kavramına göreyse tekamülde geri dönüş, yani gerileme yoktur; zaten bir hayvan bedeni bir insan ruhunun gelişim gereksinimleri için yeterli olamaz.
Kimi spiritüalistlere göre tenasüh inanışı, eski inisiyelerin ezoterik bilgilerine sahip olmayan Hint rahip sınıfının sembolleri yanlış yorumlamasından kaynaklanmıştır.


Çağdaş gelişmeler

Modern düşünürler



Giordano Bruno'yu anımsatıcı armalardan biri


William Butler Yeats

Rönesans sırasında kamunun ilgisini çeken ve yeni yeşeren bir konu da ruh göçü olmuştu. Yeniden doğma konusunda önde gelen figürlerden biri İtalya’nın baş filozofu ve şair Giordano Bruno (1548-1600) olmuştur. Fakat ruh göçü hakkındaki öğretimi yüzünden Engizisyon tarafından kazıkta yakılmaya mahkûm edilmiştir.
Ruh göçü kavramı Alman edebiyatının klasik dönemi sırasında çok ilgi çekmiştir. Örneğin Goethe (1749-1832) eserinde bu kavramı canlandırmış ve Lessing (1729-1781), Charles Bonnet ve Herder’den edindiği ruh göçü fikrini daha ciddi olarak ele almıştır. Hume (1711 -1776) ve Schopenhauer (1788 – 1860) da ruh göçü fikrinden saygıyla söz etmişlerdir.
Nobel ödüllü İrlandalı şair William Butler Yeats (1865-1939) okült tezinde yeni reenkarnasyon teorisini sunuyordu. Yeats’e göre, reenkarnasyon linear zaman taslağı içinde gerçekleşiyor olamazdı.

Ruh göçü kavramının sistematize edilişi:Reenkarnasyonizm

19.yy.sonlarına doğru Batı’da, gerek okültizme artan ilgi etkisiyle, gerekse Hint dinlerinin antropolog ve filozoflarca daha sistemli incelenmesiyle reenkarnasyona doğru büyük bir dönüş yaşanmıştır.
Birçok ezoterik grup reenkarnasyon kavramını öğretilerinin merkezine yerleştirdi. Bu yayılım meyvelerini iki güçlü ekolün kurulmasıyla verdi: Bunlardan biri Avrupa’da spiritizm adıyla ortaya çıkan, Allan Kardec tarafından kurulan deneysel ruhçuluk, diğeri Ukrayna doğumlu H.P. Blavatsky tarafından 1857’de kurulan Teozofi Cemiyeti’dir.
Ruh göçü ya da sürekli olarak tekrar doğmak kavramı ilk kez Fransız fizikçi ve yazar Allan Kardec (1804-1869) tarafından sistemli bir hale getirilmiş ve adına “tekrar ete girme” anlamında reenkarnasyon denilmiştir. Kardec, kurduğu “deneysel spiritüalizm”i "spiritizm" adıyla ilk kez 18 Nisan 1857’de yayımladığı “Ruhların Kitabı” adlı eserinde açıkladı. Ardından yazdığı diğer eserlerle konuyu ayrıntılı bir şekilde ele aldı.


Spiritizm'in ilkelerinden bazıları şunlardır:
  • İnsan üç bölümden oluşur: Ruh, ‘perispri’ ve fiziksel beden. Perispri, ruh ve fiziksel beden arasında irtibatı sağlar, yarı-maddi bir yapısı vardır.
  • Can dediğimiz, ölüm olayı ile bedeni terk ettiğinde “ruhlar âlemi”nde doğar. Dünyada iken yaptığı iyilik ve kötülükler orada, hafızasında canlanır. Bir süre sonra, tekrar dünyada bedenlenir. Sınavlar geçireceği dünyada defalarca doğmasının amacı tekâmületmektir. Fakat insan ruhu hiçbir zaman yeniden hayvan bedeninde doğmaz. Çünkü tekâmülde gerileme sözkonusu değildir.
  • Bütün ruhlar eşit yaratılmıştır denebilir. Fakat tekâmül dereceleri aynı kalmadığından aralarında, tekâmül farklarından kaynaklanan bir ruhsal hiyerarşi oluşmuştur.
  • Ruhlar yalnız Dünya’da değil, evrenin diğer dünyalarında da bedenlenirler.
  • Ruhlar âlemindeki bedensiz varlıklar, dünyadaki bedenlilerle gerek maddi gerekse manevi etkileşim içindedir. Ayrıca ‘medyum’lar aracılığıyla, bedensiz varlıklarla sesli veya yazılı iletişim kurulabilir.
Fransa ve İspanya Kiliseleri Kardec’in eserlerinin büyük ilgi görmesinden rahatsızlık duymuşlar ve karşı tavır almışlarsa da, Kardec’in açtığı yoldan giden izleyicilerinin sayısı hızla çoğalmıştır. Deneysel Spiritüalizm Latin Amerika ülkelerinde Kardesizm adını almıştır. Spiritüalistler reenkarnasyon ilkesini kabul etmese de tüm inanç sistemlerine saygı gösterilmesi gerektiğini düşünürler ve inanç ve fikirlerin farklı farklı olmasını doğal karşılarlar. Çünkü spiritüalistlere göre herkesin gelişim gereksinmeleri bir değildir, dolayısıyla herkesin yürüyeceği yollar farklıdır; zaten dünyadaki insanların hepsi aynı fikirde, aynı görüşte olsaydı ve hiçbir anlaşmazlık olmasaydı ne ruhsal gelişim olanağı olurdu, ne de yaşamın tadı kalırdı; herkes robotlardan farksız olurdu. Bu nedenleNeo-spiritüalistler kimseye "kendi yolunuzu bırakın, bizim yolumuza gelin" diye çağrıda bulunmaz.

Spiritizm’deki ya da diğer adıyla deneysel spiritüalizmdeki reenkarnasyon kavramı, yukarıda açıklandığı gibi, Hinduizmdeki “tenasüh” adı verilen kavramdan birçok bakımdan farklıdır.
Günümüzde bu reenkarnasyon geleneğinin devamı New Age denilen akımda bulunmaktadır. Günümüzde Yeni Çağ (New Age) oluşumlarının da ilgi gösterdiği reenkarnasyon kavramını kabul eden örgütlü topluluklardan başlıcaları spiritüalistler, teozoflar ve antropozoflar adlarıyla bilinirler. Ayrıca, ABD’nde de ruh göçü kavramları spiritüalizmdeki reenkarnasyon kavramına yakın olmakla birlikte, bu terimi kullanmayan ve kullanan çeşitli topluluklar ve dernekler bulunmaktadır.

Antropozofi



Antropozofi'nin kurucusu Rudolf Steiner

Rudolf Steiner tarafından kurulan Antropozofi akımında reenkarnasyon kavramının önemli bir yeri vardır. Steiner ruhları, gelişim amacıyla yeni deneyimler edinmek üzere, her devirde farklı ırklarda, farklı uluslarda bedenlenen varlıklar olarak tanımlamıştır.
Zaafları, kudret ve yetenekleriyle ruhların kişisel yapıları bulundukları fiziksel bedenin genetik kalıtımının yansımasından ibaret değildir. Her ruh, gelişim gereksinimlerine göre, gelecek yaşamında bedenleneceği aileyi kendisi seçer. Kişinin karakteri, geçmiş yaşamlarıyla belirlenir.
Antropozofiye göre “şimdi” “geçmiş” ve “geleceğin” bir tür bileşkesi gibidir. Şimdiye kadar belirlenmiş, kaçınılmaz hale gelmiş mukadderatımız geçmişteki fiillerimizin bir sonucudur. Karşılaştığımız kimi olaylar, geçmişteki fiillerimizin sonucu olarak karşımıza çıkmakta, kimi olaylar da bizi geleceğe doğru biçimde hazırlamak üzere karşımıza çıkmaktadır (sınavlar vs.). Her ikisinde de insana özgür irade hakkı tanınmıştır; mukadderatımızı bizzat kendimiz yaratıyoruz. Antropozofinin mukadderata bu bakış açısı neo-spiritüalist bakış açısına çok yakındır. (Bkz. Mukadderat). Antropozofi geçmiş yaşamları ve insan varlığının en derin doğasını idrak edebilme yeteneğini geliştirmek üzere çeşitli spiritüel egzersizler geliştirmiştir. Ayrıca Steiner, Julianus’tan Karl Marx’a kadar tarihsel önemi olan birçok kişiyikarmik ilişkileri bakımından incelemiştir.

Teozofi


Teozofi Cemiyeti'nin kurucusu H.P. Blavatsky

Batı teozofisinin kurucusu, daha doğrusu 1857’de Teozofi Cemiyeti’ni kurarak teozofiyi Batı'da kurumsallaştıran kişi Helena Petrovna Blavatsky'dir. Teozofi Cemiyeti'ne üye olan ünlü isimlerden bazıları Thomas Alva Edison, talyumelementini keşfeden William Crookes, sonradan Antropozofi'yi kuran Rudolf Steiner'dir. Batı teozofisi bir yandan okült tradisyon, diğer yandan Doğu (özellikle Hint) tradisyonları üzerine kurulmuş, ezoterik bilgilerden yararlanan felsefi bir sistemdir.


Teozofi kurumu üç ilkesini şöyle açıklar:
  • İnsanlığın evrensel birliği için ırk, renk, inanç ve cinsiyet ayrımı yapmamak.
  • Din kuralları, felsefe ve bilim sınırlarının ötesinde çalışabilmek.
  • Doğanın keşfedilmemiş yönlerini ve insanın bilinmeyen yönlerini araştırmak.
Reenkarnasyon modern teozofinin ana ilkelerinden biridir ve bir teozof yazara göre, “modern sorunları çözmede üstat-anahtar’dır.”


Scientoloji

Reenkarnasyonu kabul eden dini akımlardan biri de temeli ABD’li bilim kurgu yazarı L. Ron Hubbard tarafından 1952’de atılan Scientoloji’dir. “Geçmiş reenkarnasyonlar” anlamında kullanılan “geçmiş yaşamlar” ifadesi Scientoloji Kilisesi’nin ilke ve uygulamalarında anahtar rolündedir. A.B.D.’nde aralarında Xavier Deluc, John Travolta, Tom Cruise, Juliette Lewis, Catherine Bell, Isaac Hayes, Chick Corea ve Beck gibi ünlü isimlerin de bulunduğu, milyonlarca izleyicisi olan bu dini akımda, "kişisel manevi denetleme"nin amacı, kişinin yüksek bir spiritüel idrak haline ulaşarak "yaşam-sonrası" rahatsızlıklardan kurtulabilmesi ve "yaşam-sonrası hafıza"sını (serbest hafıza) tekrar edinebilmesidir.

Reenkarnasyon üzerine bilimsel araştırmalar

Ünlü İngiliz biyolog Thomas Huxley reenkarnasyon fikrinin makul bir fikir olduğunu düşünmüş ve “Evrim ve Etik” (Evolution and Ethics) ve “Denemeler” (Essays) adlı kitaplarında bu fikri tartışmalı olarak ele almıştır.
ABD’nde son zamanlarda, kimilerince 20. yy.’ın Galilesi sayılan Kanadalı-A.B.D.’li psikiyatrist Ian Stevenson tarafından sürdürülen bilimsel araştırmaların sonuçlarının yayımlanmasıyla reenkarnasyona olan ilgi biraz daha popüler hale getirilmiştir.
Reenkarnasyonun varlığının lehindeki en ayrıntılı kişisel rapor dosyaları Virginia Üniversitesi’nden Prof. Ian Stevenson tarafından “Yirmi Açık Reenkarnasyon VakasıTwenty Cases Suggestive of Reincarnation, “Reenkarnasyon ve Biyoloji: Doğum İşaretlerinin ve Doğum Kusurlarının Etiyolojisine Bir Katkı, Cilt 1: Doğum İşaretleri” (Reincarnation and Biology: A Contribution to the Etiology of Birthmarks and Birth Defects Volume 1: Birthmarks) ve “Reenkarnasyon ve Biyoloji: Doğum İşaretlerinin ve Doğum Kusurlarının Etiyolojisine Bir Katkı, Cilt 2: Doğum İşaretleri ve Diğer Anormallikler” (Reincarnation and Biology: A Contribution to the Etiology of Birthmarks and Birth Defects Volume 2: Birth Defects and Other Anomalies) adlı kitaplarda yayımlanmıştır. (İncelemelerinin bir kısmı Charlottesville Üniversitesi tarafından İngilizce olarak ,6 büyük cilt halinde yayımlanmıştır.)
Prof. Stevenson 40 yılını, geçmiş yaşamlarını hatırlıyor gibi görünen çocukları incelemeye hasretti. Yaklaşık 1000 çocuk üzerinde incelemelerde bulundu. (İncelediği vakaların sayısı 2002 yılında 2006'yı bulmuştur.) Prof. Stevenson her vakada çocukların raporlarını metotlu olarak belgeledi. Böylece, çocukların anlattıkları ile ölen kişilere ait olguların paralellik göstermekte olduğunu doğrulamayı başardı. Aynı zamanda sözkonusu ölen kişilerde ölüm ve yaralanmaya yol açmış yara izlerinin sözkonusu çocuklarda doğum işareti ve doğum kusuru olarak belirmiş olduğunu, otopsi fotoğrafları gibi tıbbi kayıtlarla doğruladı.Prof. Stevenson’un yardımcılarıyla bilimsel anlamda son derece titiz bir şekilde incelediği bu vakalarda, geçmiş yaşamlarını (reenkarnasyonlarını) hatırladıklarını söyleyen bütün çocukların iddiaları araştırılmış ve hepsi doğrulanmıştır. İncelemelerini genellikle reenkarnasyona inanılan ülkelerde sürdürmüş olan Stevenson, yayımlanan son kitabında ise Batı’da rastladığı 6 vakayı sunmuştur.
Stevenson tarafından belgelenmiş tipik bir vakada, Beyrut’taki bir çocuk 25 yaşında bir motor tamircisiyken plaj yolu üzerinde hız sınırını aşmış bir arabanın çarpmasıyla ölmüş olduğunu anlatmaktaydı. Çeşitli tanıklıklara göre, çocuk sürücünün adını, kazanın tam olduğu yeri, motor tamircisinin kızkardeşlerinin, anne ve babasının, kuzenlerinin ve birlikte ava gittiği arkadaşlarının adlarını veriyordu. Vaka doğrulandı, çocuk sözkonusu motor tamircisinin ölümünden birkaçyıl sonra doğmuştu ve çocuğun ailesinin ölen adamla görünür hiçbir irtibatı yoktu.
Stevenson’un ilk incelemelerini daha ziyade, reenkarnasyona inancının yoğun olduğu ülkelerde yapmıştı. Bu bakımdan bir eleştiri aldığında, bu kez incelemelerini Batılı ülkelerde de yaptı ve Avrupa’da incelediği bu tür reenkarnasyon vakaları üzerine bir kitap yayımladı
Daha başka birçok kişi reenkarnasyon fenomenini sorgulamış ve bunun makul bir fenomen olduğu sonucuna varmıştır. Bu kişiler arasında Peter Ramster, Dr. Brian Weiss, Dr. Walter Semkiw ve başkaları sayılabilir. Fakat bu kişilerin çalışmaları bilim çevreleri tarafından genellikle kuşkuyla karşılanmıştır. Dr. Karl Sagan gibi bazı kuşkucular, daha fazla reenkarnasyon araştırmasının yapılması gerektiği düşüncesindedirler.

Stevenson’un reenkarnasyon araştırmalarının özellikleri

  • Vakaların ve verilerin ulaştığı miktarın çokluğundan, reenkarnasyon taraftarları için teorinin doğru olduğu kesin sayılır.
  • Araştırmaların büyük bölümü üniversiteler tarafından gerçekleştirildi.
  • Madde ve metodlar açıkça ortaya konulmuştur.
  • Uzman dergilerinde bilimsel tartışmalar olmuştur.
  • Dört üniversite tarafından tekrarlanan deneylerin benzer neticeler gösterdigi bilinir.
  • Araştırmalar dinlerden bağımsız gerçekleşmiştir.
  • Araştırmalarda maddi çıkarlar gözetilmemiştir.
  • Araştırma tekniklerindeki titizlik eleştiriciler tarafından da kabul edilmiştir. Tartışma konusu sadece verilerin yorumu üzerinedir.
Sembolizm'de reenkarnasyon


Eski uygarlıklarda ve çeşitli geleneklerde ruh göçünün simgelenmesinde şu sembol ve sembolizmlerin kullanıldıkları ileri sürülür: Kuyruğunu ısıran yılan, ağaca dolanmış yılan, kelebek, spiral, feniks, mumya üzerine konulan ankh, kemik, daire, bilgi ağacının ya da hakikat ağacının meyvesinin yenilmesi, yaşam çarkı (budizm), geyik (şamanizm), ırmağın karşı kıyısına geçen ak koyunun kara koyuna dönüşmesi (Gal), suyun bir vazodan ötekine aktarılması (eski Yunan). Fakat bu semboller tekanlamlı olmadıklarından, yalnızca ruh göçünü simgelemek üzere kullanılmadıkları, çokanlamlı bu sembollerin farklı bağlamlarda farklı anlamlarda kullanıldıkları belirtilir.



Saat: 03:15

©2005 - 2024, MsXLabs - MaviKaranlık