Arama

Bunaltı (Kaygı/Anksiyete) Bozuklukları

Güncelleme: 10 Şubat 2016 Gösterim: 70.575 Cevap: 10
_PaPiLLoN_ - avatarı
_PaPiLLoN_
Ziyaretçi
23 Ocak 2007       Mesaj #1
_PaPiLLoN_ - avatarı
Ziyaretçi
Bunaltı (Kaygı / Anksiyete) Bozuklukları
  • A- Panik Bozukluk
  • B- Sosyal Fobi
  • C- Özgül Fobi
  • D- Saplantı-Zorlantı Bozukluğu (Obsesif-Kompulsif Bozukluk)
  • E- Travma Sonrası Stres Bozukluğu
  • F- Akut Stres Bozukluğu
  • G- Yaygın Bunaltı Bozukluğu
  • H- Somatoform Bozukluklar
  • I- Yapay Bozukluk
  • J- Disosiyatif Bozukluklar
A. Panik Bozukluk :
Panik Atağı (Panik Atak): Kendi başına bir hastalık değildir. Panik atağı değişik hastalıklarda ortaya çıkabilir (Panik bozukluğu, sosyal fobi, hipertiroidi, özgül fobi, saplantı-zorlantı bozukluğu, travma sonrası stres bozukluğu, ayrılma anksiyetesi bozukluğu, madde kötüye kullanımı gibi). Panik atağı bir grup belirtinin dördü veya fazlasının birden başlayıp 10 dakika içinde en yüksek düzeyine ulaştığı yoğun bir korku ve rahatsızlık dönemidir:
  • Çarpıntı, kalp atımlarını duyumsama veya kalp hızında artış, terleme, titreme veya sarsılma, nefes darlığı veya boğuluyor gibi olma, soluk kesilmesi, göğüs ağrısı veya göğüste sıkıntı, bulantı ya da karın ağrısı, baş dönmesi, sersemlik, düşüp bayılacakmış gibi olma, gerçek dışılık duyguları veya benliğinden sıyrılma (depersonalizasyon), ölüm korkusu, uyuşma-karıncalanma duyguları, üşüme-ürperme-ateş basmaları.
Panik bozukluğu kendiliğinden panik ataklarıyla ortaya çıkar; bazen tabloya agorafobi eşlik eder. Yani açık alanlarda bulunmaktan, ev dışında tek başına kalmaktan, kalabalıkta bulunmaktan korku olabilir. Yeniden panik atağı bekleme, denetimini kaybetme, kalp krizi geçirme, çıldırma korkusu olabilir. Ataklar haftada 2-3 kez yineleme eğilimindedir. Tedaviye verdiği yanıt iyidir.
Sponsorlu Bağlantılar
Tedavisinde öncelikle antidepresanlar, bunaltı giderici ilaçlar, kendini tanımaya yönelik psikoterapi, özellikle kaçınma davranışlarını denetlemeye yönelik davranışçı psikoterapi, bilişsel psikoterapi gibi seçenekler vardır.

B. Sosyal Fobi
Kişinin tanımadık insanlarla karşılaştığı veya başkalarının gözünün üzerinde olabileceği bir veya birden fazla toplumsal durumdan belirgin ve sürekli bir korku duyması halidir. Komik duruma düşeceği veya utanç duyacağı biçimde davranacağından korkar. Korkusunu aşırı veya anlamsız olduğunun farkındadır. Korkular çoğu sosyal durumu kapsıyorsa Çekingen Kişilik Bozukluğu anlamına gelir ve ek tanı konabilir. (Söyleşileri başlatma ve sürdürme, küçük topluluklara katılma, karşı cinsle çıkma, üstleriyle konuşma, toplantılara gitme gibi konularda). Eleştirilmeye, olumsuz değerlendirilmeye, reddedilmeye aşırı duyarlılık, hakkını savunmada güçlük çekme, aşağılık duygusu veya özgüven düşüklüğü vardır.
Sağaltımda antidepresanlar, duyarsızlaştırma, seans sırasında deneme, ev ödevleri, yüzleştirme gibi davranışçı psikoterapi yararlı olabilir.

C. Özgül Fobi :
Kadınlar arasında en yaygın ruhsal bozukluktur. Korkulan nesneler ve durumlar hayvanlar, fırtınalar, yükseklik, hastalık, yaralanma ve ölüm olabilir. Alt tipler bunların baskın alanına göre; hayvan tipi, doğal çevre tipi, kan-enjeksiyon-yara tipi, durumsal tip ve diğer tiptir.
Fobik uyaranlarla karşılaşma veya karşılaşma beklentisi ile aşırı veya anlamsız, belirgin ve sürekli korku başlar, hatta panik atağı biçimini alabilir. Kişi korkusunun aşırı veya anlamsız olduğunu bilir. Fobik durumdan kaçınılır veya yoğun sıkıntıyla buna katlanılır.
En yaygın denenen tedavi yüzleştirmeye dayanan davranışçı psikoterapidir. Kademeli uygulanır. Duyarsızlaştırma amaçlanır. Gevşeme teknikleri de öğretilir.

D. Saplantı-Zorlantı Bozukluğu (Obsesif-KompulsifBozukluk):
Halk arasında "temizlik hastalığı" olarak tanınır. Saplantı (obsesyon) yineleyici ve zorlayıcı düşünce, duygu, dürtü veya hayallerdir. Zorlantı ise (kompulsiyon) sayma, kontrol etme, kaçınma gibi bilinçli, standardize, yineleyici düşünce veya davranıştır. Tipik olarak saplantılar kişinin bunaltısını arttırır, zorlantılar ise azaltır. Zorlantıya direnmeyle (yapmamayla) da sıkıntı artar. Rahatsızlık verici dürtü veya düşünce sadece gerçek yaşam sorunları hakkındaki aşırı üzüntüler değildir. Kişi ya bunlara önem vermemeye, baskılamaya veya başka bir düşünce veya eylemle etkisizleştirmeye çalışır.
Yineleyici davranışlar el yıkama, düzene koyma, kontrol etme, dua etme, sayı sayma, birtakım sözcükleri sessizce söyleme olabilir. Sıkıntı yanı sıra zamanın boşa harcanması da söz konusudur. Takıntı örneğin günde 1 saatten daha uzun zaman alır. Olağan gündelik ve mesleki yaşam bozulur veya etkilenir.
Belirtiler çoğunlukla aniden ve stresli bir olay sonrasında başlar. Tanı ve tedavi utançtan, saklamaktan dolayı 5-10 yıl gecikebilir. Üçte biri önemli ölçüde, yarısı kısmen düzelir, geri kalan ya hasta olarak kalır ya da kötüleşir.
Tedavisinde antidepresanlar, davranış psikoterapisi (karşı karşıya bırakma, zorlantı yanıtını önleme) sayılabilir.

E. Travma Sonrası Stres Bozukluğu :
Herkes için travmatik olacak büyük bir duygusal stresten sonra başlayan bir ruhsal bozukluktur. Kişi gerçek bir ölüm, ölüm tehdidi, ağır bir yaralanma, kendi veya başkalarının fiziki bütünlüğüne tehdit olayını ya yaşamış, ya karşılaşmış ya da tanık olmuştur.
Bunlara aşırı korku, çaresizlik ya da dehşete düşmeyle tepki vermiştir. Tekrar tekrar sıkıntı verici tarzda anımsayabilir; sık sık olayın sıkıntılı düşlerini görebilir; sanki yeniden oluyormuş gibi davranır ya da hisseder, travmatik olayı çağrıştıran iç ya da dış olaylarla karşılaşmaktan yoğun sıkıntı duyar. Travmayla ilgili duygu ve konuşmalardan kaçmaya, ilintili kişiler, etkinlik ve yerlerden uzak durmaya çabalar; travmanın önemli bir yönünü anımsayamaz, eskiden önemsediği etkinliklere karşı ilgi ve katılımı azalır; insanlardan uzaklaşma, yabancılaşma olur, sevememe, bir geleceği kalmadığı duygusuna kapılabilir. Bunlardan başka uykuya dalma ve uykuyu sürdürmede güçlük, öfke patlamaları, yoğunlaşmada zorluk, huzursuzluk ve aşırı irkilme tepkileri olabilir. Bu belirtilerin 1 aydan uzun sürmesiyle tanı konur.
Hastalık belirtileri travmatik olaydan sonra bir hafta gibi kısa bir sürede de başlayabilir, 30 yıl gibi uzun sürede de başlayabilir. Hastaların %30'u tam düzelir, %40'ı hafif belirtilerle sürer, %10'u değişmez veya kötüleşir.
Tedavide ana yaklaşım destekleme, konuşmaya cesaretlendirme, baş etme yolları için eğitme, hasta ve ailesi için grup terapileridir. İlaç sağaltımı yararlı olabilir.

F. Akut Stres Bozukluğu :

Travma yaratıcı olaydan sonra 4 hafta içinde başlayıp 2 gün - 4 hafta devam eden stres bozukluğu sınıfıdır. Akut stres bozukluğunda sıkıntı verici olayı yaşarken veya sonrasında disosiyatif (çözülme) belirtiler olur. Bunlar:
  • Uyuşukluk, dalgınlık, tepkisizlik, afallama, yabancılaşma, benliğinin dışına çıkma (depersonalizasyon), travmanın önemli bir yanını anımsayamama gibidir.
Bir yandan da sanki travma yineleyerek yaşanır: Gözüne tekrar tekrar gelen görüntüler, düşünceler, düşler, yanılsamalar, anımsatıcı şeylerle karşılaşınca sıkıntı duyma. Ayrıca travma anılarını uyandırabilecek düşünce, duygu, konuşma, etkinlik, yer ve insanlardan kaçınma çabası olur. Uyuma zorluğu, huzursuzluk, yoğunlaşma güçlüğü, aşırı irkilme gibi bunaltı ve uyarılma belirtileri vardır.
Tedavisi Travma Sonrası Stres Bozukluğu'nda olduğu gibidir.


G. Yaygın Bunaltı Bozukluğu :
Bireyin sosyal/mesleki yaşamını önemli ölçüde bozan veya aşırı sıkıntıya neden olan, çeşitli bedensel belirtilerin eşlik ettiği en az 6 ay süren bir yaygın endişe halidir. Kişi üzüntüsünü denetlemekte zorlanır. Aşağıdaki belirtilerin 3'ü veya fazlası bulunur:
  • Huzursuzluk, aşırı heyecan veya endişe, kolay yorulma, düşünceleri yoğunlaştıramama, boş zihin duygusu, kas gerginliği, uyku bozukluğu.
Bunlardan başka titreme, huzursuzluk, baş ağrıları, soluk daralması, aşırı terleme, çarpıntı, sindirim sistemi belirtileri olabilir.
Bu hastalar çoğunlukla pratisyen veya dahiliye uzmanlarına başvurur. Ellerinde uzun bir tahlil listesi olabilir.
Tedavi için en etkili yaklaşım psikoterapi, ilaç ve destekleyici yöntemlerin bir arada kullanılmasıdır. İlaç tedavisi 6-12 ayda tamamlanabileceği gibi yaşam boyu sürdürmek de gerekebilir.

H. Somatoform Bozukluklar:

a. Bedenselleştirme (Somatizasyon) Bozukluğu :
Birkaç yıllık bir dönem içinde ortaya çıkan, tedavi arayışlarıyla sosyal/mesleki veya önemli diğer işlev alanlarında bozulma ile sonuçlanan, 30 yaşından önce başlamış çok sayıda bedensel yakınma öyküsü ile belirli bir bozukluktur.
En az 4 ağrı belirtisi, 2 sindirim sistemi belirtisi, 1 cinsel belirti, 1 yalancı nörolojik belirti bu bozukluğun tanısı için zorunludur. Ağrı belirtileri; baş, karın, sırt, eklemler, kol-bacaklar, göğüste, dışkılamada, adette, cinsel ilişki sırasında veya idrar yapma sırasında. Sindirim belirtileri; bulantı, şişkinlik, kusma, ishal, birçok yiyeceğin dokunması. Cinsel belirtiler; cinsel ilgisizlik, sertleşme veya boşalma bozukluğu, düzensiz adet, aşırı kanamalı adet, gebelikteki aşırı kusma. Yalancı nörolojik belirtiler; koordinasyon veya denge bozukluğu, güç kaybı veya felç görünümü, yutma güçlüğü, boğazda düğümlenme, ses kısılması, idrar çıkaramama, varsanılar(olmayan sesleri işitme, görüntüleri görme gibi), dokunma veya ağrı duyusu kaybı, çift görme, körlük, sağırlık, katılıp kalmalar, anımsayamama halleri, bayılma olmadan bilinç sislenmesi.
Bir tıbbi durum/hastalık olsa bile ortaya çıkan toplumsal/mesleki bozulma beklenenden çok daha fazladır. Tam düzelmenin az olduğu kronik gidiş gösterir. Çökkünlük (depresyon) eklenebilir.
Tedavisinde olanak dahilinde ilaçlardan kaçınmalı, doktor doktor gezme önlenmeli, destekleyici veya kendini tanımaya yönelik psikoterapi denenmelidir.

b. Sinirsel Bayılma (KonversiyonBozukluğu) :
Bilinen bir nörolojik veya tıbbi hastalıkla açıklanamayan bir veya daha fazla nörolojik belirtinin bir arada olmasıyla belirli bir bozukluktur. Felç, körlük ve konuşamama en sık görülen belirtileridir. Belirtiler duyusal, motor ve nöbet belirtileri olarak 3 kümede yer alır. Duyusal olanlar; kol-bacaklarda duyu kaybı, uyuşma-karıncalanmalar, vücudun sağ ya da sol tarafını tutan duyu kayıpları, sağırlık, körlük şeklindedir. Motor belirtiler yürüyüş bozukluğu, kas zayıflığı ve felci içerir. Bir, iki veya bütün kol-bacaklar tutulabilir. Sara hastalığını andıran nöbetler olduğu gibi hastaların üçte birinde saranın bir türü aynı zamanda bulunabilir. Hastalık sonucu görev ve zorunlulukların gevşetilmesi, destek alma, hastalık yoluyla denetleme gücü kazanma olabilir.
Tedavide kendini tanımaya dönük veya destekleyici psikoterapi önceliklidir. Terapide hem ilgi hem de otorite sağlanmalıdır.


c. Somatoform Ağrı Bozukluğu :
Vücutta bir veya daha çok yerde tıbbi ve nörolojik nedenlerle açıklanamayan ağrı vardır. Sonunda ağrının başlangıcı, şiddeti, alevlenmesi, veya sürmesinde ruhsal nedenlerin rolü olduğu yargısına varılır. Bilinçli bir amaca yönelik veya yalandan yapılmış değildir. 40-50'li yaşlarda zirve yapar. Kol gücüyle çalışılan mesleklerde daha çoktur.
Bilinçdışında ağrıyı hak ettiği duygusuyla ilaçlara yanıt vermeyebilir. Ameliyat isteğinde ısrar edebilirler. Tedavisinde sakinleştiriciler genellikle yararsızdır. Antidepresanlar, davranışçı ve kendini tanımaya yönelik psikoterapi yararlı olabilir.


d. HastalıkHastalığı ( Hipokondriyazis ) :
Bu hastalıkla kişi vücut belirtilerini yanlış yorumlayarak ciddi bir hastalığı bulunduğu veya oluşacağı korkusuyla uğraşır. Yeterli tıbbi inceleme ve beden sağlığı güvencesine karşın düzelme-rahatlama olmaz. En az 6 ay süren bu hastalık kişi için belirgin sıkıntı kaynağı, mesleki, toplumsal işlevsellikte bozulmaya yol açmaktadır. Bazı hastalar duydukları kaygının aşırı ya da anlamsız olduğunu kabul edemezler.
En sık 20-30'lu yaşlarda başlar. Fiziksel hastalık eşikleri ve katlanma güçleri düşüktür. Hasta rolünün kabulü de önemli bir beklentidir. Bu bir kaçış yolu sunar. Hastaların %80'inde ek olarak depresif hastalıklar, bunaltı bozuklukları olur. Hastalık hastalığının uzun sessiz dönemleri olabilir.
Ruhsal tedaviye genellikle dirençlidir. Kendini tanımaya yönelik psikoterapiye fazla yanıt yoktur. Grup psikoterapisi, düzenli ve sık görüşmeler, kanlı tanı ve tedavi yollarından kaçınma, hastalık rolünü pekiştirmeden destekleme tedavi ilkeleridir.

e. Vücut Dismorfik Bozukluğu :
Hayali bedensel bir kusur ile uğraşma veya çok ufak kusurların çarpıtılıp abartılmasıdır. Psikiyatristten çok dermatolog, dahiliye veya plastik (estetik) cerrahlara başvururlar. 15-20 yaşlarda başlar, %90'ı en az bir depresyon dönemi geçirmiştir.
En sık endişe kaynağı olan beden bölümü burundur. Endişe kaynağı zamanla değişebilir. Aynaya aşırı bakma, yansıtıcı yüzeylerden kaçınma, giyim ve makyajla gizleme çabası, sosyal ve mesleki geri çekilme olabilir.
Tedavide antidepresanlar ve psikoterapi düşünülmelidir.


I. YapayBozukluk :
Yapay bozukluğu olan hastalar istemli olarak tıbbi veya ruhsal bozukluk belirtileri gösterir, öykü ve belirtilerini yanlış tanıtırlar. Tek görünür amaç hasta rolü takınmaktır. Hastaneye yatış temel amaç veya yaşam biçimi olabilir. Tanı için hastayı tanıyan birinden ek bilgi almak önemlidir.
Ruhsal belirtilerle giden yapay bozuklukta sınır (borderline) kişilik bozukluğu olabilir. Dinleyenin ilgi göstermesi hastayı hoşnut eder, belirtiyi pekiştirir. Çelişkili ve yanlış bilgi verirler. Çoğu hasta saygın birinin kimliğini takınır.
Fiziksel belirtilerle gidiş ön plandaysa hastane bağımlılığı, cerrahi girişim bağımlılığı, profesyonel hasta sendromu gibi adlarla anılırlar. İlaç veya madde alarak fiziksel belirti oluşturabilirler. İsteyici ve zor hastalardır; hekimi suçlama, dava tehdidi olabilir.
Tedavisi zordur; özgül etkili tedavisi yoktur. Hekim ve tedavi ekibinde güçlü olumsuz duygulara yol açar. Maske düşürücü tavırdan kaçınmalıdır. Birinci basamak (sağlık ocağı) hekimiyle işbirliği yararlı olabilir.

J. Disosiyatif Bozukluklar :

a. Disosiyatif Amnezi (D.Unutma) :
Disosiyatif bozuklukların temel sorunu bilincin "bölünmez" durumunun kaybıdır; bu bir karmaşaya yol açar. Disosiyatif amnezideki anahtar belirti hastanın belleğindeki depolanmış bilginin anımsanamamasıdır. Bu unutkanlıkla açıklanamaz, altta bir beyin bozukluğu yoktur, stresli ve acı veren olaylarla ilgilidir.
En sık görüleni sınırlı bellek kaybı olup birkaç saat-birkaç günlük bellek kaybıyla sonuçlanır. Genellikle birden bire sonlanır, az sayıda yineleme ile tam iyileşir.
Tedavide hastaya unuttuklarını anımsayacak kadar gevşeme sağlayan, damardan gevşetici ilaçlar yararlı olabilir.

b. Disosiyatif Füg (D. Kaçım):
Disosiyatif fügü olan hastalar, geçmişini unutup birden evlerinden veya bildik iş ortamlarından uzaklaşır ve önceki isim, aile, iş gibi önemli kimlik özelliklerini anımsayamazlar. Tamamen yeni bir kimlik ve iş edinirler. Her şeyi unuttuğunun farkında değildir; sessiz, sade, el-etek çekmiş gibidirler.
Nadir görülür. En sık savaş sırasında, doğal afet sonrasında, evlilik dışı ilişki gibi kişisel krizler sonucunda ortaya çıkar. Bazı kişilik bozuklukları füge yatkınlık sağlar: borderline, şizoid, histrionik. Genellikle saatler veya günler sürer, seyrek olarak yılları bulur.
Kendiliğinden ve hızlı iyileşir; tedavide psikoterapi yararlı olabilir.

c. Yabancılaşma (DepersonalizasyonBozukluğu) :

Kişinin kendi zihinsel süreçlerinden veya bedeninden ayrıldığı duygusunun olduğu veya bunlara dışarıdan bir gözlemciymiş gibi bakıyor olduğu sürekli veya yineleyen yaşantılar biçimindedir. Bu sırada kendilerini mekanik, rüyada veya bedenlerinden ayrı olarak hissedebilirler.
Bu bozuklukta derealizasyon (yabancılaşma) belirtisi de olabilir: dış dünyadaki nesneleri yabancı veya gerçek dışı olarak algılama. Geçici yabancılaşma herkeste olabilir. Çoğu hasta gerçeklik hislerindeki bozulmanın farkındadır.
Tedavide nörotik belirtiler ön plandaysa kendini tanımaya yönelik psikoterapi hastanın kişiliği, insan ilişkileri, yaşam durumunun değerlendirilmesine odaklanabilir.

d. Çoğul Kişilik (D. Kimlik Bozukluğu) :

Süregiden (kronik) bir disosiyatif bozukluktur. Kişide iki veya fazla kimlik ya da kişilik durumu vardır. Her kişilik kendi içinde oldukça süreklilik gösteren bir çevre ve benlik algısı, ilişki kurma ve düşünce biçimine sahiptir. En az ikisi kişinin davranışlarını zaman zaman denetimi altında tutar. Önemli kişisel bilgileri unutma, sıradan unutkanlıkla açıklanamayacak ölçüdedir. Hemen %100’ü çocuklukta travmatik olay yaşamıştır (en sık fiziksel ve cinsel kötüye kullanım, özellikle de ensest). Ayrıca bu bozukluğa eğilim, çevre etkenleri ve destek yokluğu da hesaba katılmalıdır.
Sıklıkla yanlış tanılarla izlenirler. Bir kişilikten diğerine geçiş ani ve dramatiktir. Kişilikler birbirinden haberli olmayabilirler (amnezi), haberdar kişilikler birbirini arkadaş, eş veya rakip/düşman olarak görebilir.
Tedavide en etkili yaklaşımlar hipnoz veya ilaç destekli görüşmelerle kendini tanımaya yönelik psikoterapidir. Antipsikotik ilaçlar kullanılmaz. Düzelme aşamasında çoğunlukla travma sonrası stres bozukluğu belirtileri çıkar ve antidepresan veya sakinleştiriciler gerekebilir.Süregiden (kronik) bir disosiyatif bozukluktur. Kişide iki veya fazla kimlik ya da kişilik durumu vardır. Her kişilik kendi içinde oldukça süreklilik gösteren bir çevre ve benlik algısı, ilişki kurma ve düşünce biçimine sahiptir. Kişiliklerin en az ikisi kişinin davranışlarını zaman zaman denetimi altında tutar. Önemli kişisel bilgileri unutma, sıradan unutkanlıkla açıklanamayacak ölçüdedir. Hemen %100'ü çocuklukta travmatik olay yaşamıştır (en sık fiziksel ve cinsel kötüye kullanım, özellikle de ensest). Ayrıca bu bozukluğa eğilim, çevre etkenleri ve destek yokluğu da hesaba katılmalıdır.
Sıklıkla yanlış tanılarla izlenirler. Bir kişilikten diğerine geçiş ani ve dramatiktir. Kişilikler birbirinden haberli olmayabilirler (amnezi), haberdar kişilikler birbirini arkadaş, eş veya rakip/düşman olarak görebilir.
Tedavide en etkili yaklaşımlar hipnoz veya ilaç destekli görüşmelerle kendini tanımaya yönelik psikoterapidir. Antipsikotik ilaçlar kullanılmaz. Düzelme aşamasında çoğunlukla travma sonrası stres bozukluğu belirtileri çıkar ve antidepresan veya sakinleştiriciler gerekebilir.


Kaynak

Son düzenleyen _PaPiLLoN_; 24 Temmuz 2009 20:01
Pollyanna - avatarı
Pollyanna
Ziyaretçi
15 Şubat 2007       Mesaj #2
Pollyanna - avatarı
Ziyaretçi

Yaygın Anksiyete Bozukluğu:
Sponsorlu Bağlantılar

Baslıca özelliği en az 6 ay sureyle hemen her gün ortaya çıkan, bir çok olay ya da etkinlik hakkında aşırı kaygı, endişe, evham ya da huzursuzca bir beklenti içinde olmaktır. Kişi gerilimini ve kaygısını kontrol etmekte zorlanır. Bu kaygı durumuna huzursuzluk, kolay yorulma, düşüncelerini yoğunlaştırmada güçlük çekme,kaslarda gerginlik hissi ve uyku bozukluğu belirtilerinden en az 3 u de eslik etmektedir

Yaygın anksiyete bozukluğu olan hastalar nasıl kişilerdir

Kişi halk arasında evhamlı olarak tarif edilen bir yapıya sahiptir. Huzursuz, genellikle sabırsız,çabuk heyecanlanan ve ürkek kişilerdir. Yüzünün ve vücudunun görünümü gergindir. Ciltleri soluk olup, el, ayak ve koltuk altları gibi ter bezlerinin olduğu bölgeler terlidir. Bas ağrıları olup,alin ve ense bölgelerinde ağrı bulunmaktadır. Bunlara boyun ve sırt ağrıları eslik etmektedir. Pek çok kişiye önemli gelmeyen konularda bile endişelendikleri ya da bu konuların olumsuz olabilecek sonuçları hakkında düşünmeden edemedikleri görülür. Korku duyulan olayın gerçek olabilme olasılığına ya da ortaya çıkabilecek etkilerine nazaran, kişinin bunlar olmadan hissetimi endişe ve üzüntüsünün yoğunluğu, suresi ve miktarı çok daha fazladır. Herhangi bir olayda, olası en kotu olayın basına gelebileceğini düşünüp, kendilerini devamlı olarak diken üzerinde ve ağlamaya hazır hissederler. Kabus benzeri korkulu rüyalar görülebilmektedir.

Bu kişilerde rastlanabilecek baslıca endişeler

Bu kişiler islerinde yeni ortaya çıkabilecek sorumluluklar, parasal sorunlar, aile bireylerinin sağlıkları, çocuklarının basına gelebilecek kazalar ya da diğer küçük konular (günlük ev isleri, arabanın onarımı ya da randevularına geç kalma gibi ) günlük, sıradan yasam olayları hakkında çoğu zaman üzüntü duyar ve endişelenirler. Endişelerinin konuları zaman içinde değişebilmekte, biri bitip,oburu başlayabilmektedir.

Endişeyle birlikte yaşanabilen diğer belirtiler

Kas gerginliğine bağlı olarak titreme, seğirme kendini sarsak hissetme, kaslarda ağrı olabilir. Çoğu kişinin çeşitli vücutsal şikayetleri vardır.

Bunlar arasında soğuk, nemli eller, terleme, mide-bağırsak yakınmaları (ağız kuruluğu, aşırı geğirme hissi, bulantı ya da ishal, ,yutma güçlüğü,),solunuma ait yakınmalar (nefes alma güçlüğü, hızlı nefes alma, boğazda bir yumru hissi ,nefesin yetmediği hissi gibi), idrar yolları ve cinsel sistem ile ilgili (idrara gitmede artış, kadınlarda adet bozuklukları ve cinsel isteksizlik, erkeklerde sertleşme ve boşalma sorunları gibi cinsel işlev bozuklukları), kalp-damar sistemine ait (göğüs üzerinde ağrı,kalp atışlarının hızlanması gibi) ve fazla bir şekilde, sese karsı irkilmeleri ,bulanık görme, el ve ayakta uyuşma ,kulak çınlamaları görülebilmektedir.

Hastalıkta saptanmış olan bulgular

Endişe ve gerilim eğer hafif düzeyde ise beyne giden kan miktarında artış olmakta, ancak gerilim arttıkça ,şiddetli kaygı anında beyne ulasan kan miktarında azalma olduğu gözlenmiştir. Yaygın anksiyete bozukluğunda beynin bazı bölgelerinde (oksipital, temporal ve frontal loblar) metabolizma dediğimiz oksijen ve kan ile gelen diğer besleyici maddelerin kullanımının arttığı, o bölgelerdeki çalışmanın arttığı gözlenmiştir. Beyinde noradrenerjik sinir hücreleri sisteminin aşırı çalıştığı , GABA sisteminde işlev azlığı, serotonin sisteminde ise reseptör düzeyinde değişmeler saptanmıştır.

BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.
firstlady - avatarı
firstlady
Ziyaretçi
7 Ekim 2008       Mesaj #3
firstlady - avatarı
Ziyaretçi
ANKSİYETE BOZUKLUĞU
Kaygı Bozukluğu
Bunaltı Bozukluğu

Anksiyete bozuklukları her biri kendine özgü nitelikler taşıyan bir çok hastalığı içeren bir tanı kümesidir. Bu kümede bulunan hastalıklar arasında yaygın anksiyete bozukluğu, panik bozukluğu, agorafobi, özgül fobi, sosyal fobi, obsesif kompulsif bozukluk, posttravmatik stres bozukluğu, akut stres bozukluğu, bedensel hastalıklara bağlı anksiyete bozuklukları, madde/ilaç kullanımına bağlı anksiyete bozuklukları bulunmaktadır.

Yaygın anksiyete bozukluğu’nun temel belirtisi kişinin sürekli aşırı kaygılı olması ve bir çok konuda yersiz biçimde kötü bir şey olacağı endişesi (endişeli beklenti) içinde olmasıdır. Yaygın anksiyete bozukluğu olan hastalarda aşırı kaygı ve endişeli beklenti dışında, huzursuzluk, kolay yorulma, konsantrasyon güçlüğü, kolay parlama, kas gerginliği, uyku bozuklukları da görülmektedir.

Panik bozukluğunda zaman zaman tekrarlayan anksiyete atakları söz konusudur. Panik atağı olarak adlandırılan bu anksiyete atağı sırasında hastada çarpıntı, terleme, titreme, nefes darlığı, baş dönmesi gibi şiddetli bedensel belirtiler görülür; hastalar panik atağı sırasında bu belirtiler yanında ölüm korkusu ya da kontrolünü kaybedeceği (“delireceği”) korkusu da yaşar. Bu anksiyete atakları dışında hastaların çoğunda atağın yineleyebileceği korkusundan başka belirti bulunmaz. Bazı hastalarda ise atağın yineleyebileceği korkusu nedeniyle yalnız başına kalmaktan ya da bir yere gitmekten kaçınma da görülür.

Agorafobi, panik atağı ya da panik atağında görülen belirtilere benzer belirtilerin ortaya çıkacağı korkusu nedeniyle bazı yerlerden ve durumlardan kaçınmadır. Tek başına evde kalamama, tek başına dışarı çıkamama, bir araçla yolculuğa çıkamama bu hastalığa örnek olarak verilebilir.

Özgül fobi, belli bir nesne ya da durumla karşılaşıldığında yaşanan mantıkdışı korkudur. Kişi yaşadığı korkunun saçma olduğunu bilir, fakat bu nesneyle ya da durumla karşılaşmaktan kaçınır. Kedi-köpek gibi hayvanlardan korkma ve asansör korkusu bu hastalığa örnek olarak verilebilir.

Sosyal fobide, bir topluluk içinde diğer insanların gözünün üzerinde olabileceği durumlarda çeşitli etkinliklerde (konuşma, yemek yeme gibi) bulunmaktan ya da bir etkinlikte bulunduğunda küçük düşeceği ya da utanacağı davranışlar yapmaktan korkma söz konusudur. Sosyal fobisi olan kişiler bu nedenle topluluk içinde konuşmaktan kaçınırlar. Bir topluluk içinde bulunmak ya da konuşmak zorunda kaldıklarında da büyük sıkıntı yaşarlar.

Obsesif-kompulsif bozuklukta kişide obsesyon ve/veya kompulsiyon bulunur. Obsesyon (saplantı) kişinin isteği dışında aklından geçen, saçma olduğunu bildiği halde bilinçli çaba ile kovulamayan, yineleyeci düşüncelerdir. Kompulsiyon (zorlantı) ise kişinin yapmak istemediği halde kendisini yapmaktan alıkoyamadığı yinelenen hareketlerdir. Hem obsesyon hem kompulsiyon, mantıkdışı olduğu bilindiği ve çaba harcandığı halde engellenemez.

Post-travmatik stres bozukluğu ve akut stres bozukluğu ise herkes için ciddi zorlanmalar yaratabilecek kaza, doğal afet, işkence, savaş gibi koşullar sonrasında ortaya çıkan ve kişinin yaşadıklarının yeniden canlanması sonucu yoğun anksiyetenin yaşandığı klinik bir tablodur.

Bedensel hastalıklara bağlı anksiyete bozukluklarında bedensel hastalığın doğrudan beyini etkilemesi sonucunda her türlü anksiyete belirtisinin (anksiyete, endişeli beklenti, panik atağı, obsesyon ve kompulsiyon) ortaya çıkması söz konusudur.

Madde/ilaç kullanımına bağlı anksiyete bozukluklarında bir madde ya da ilacın kullanımı sırasında ya da bırakılmasından sonra her türlü anksiyete belirtisinin (anksiyete, endişeli beklenti, panik atağı, obsesyon ve kompulsiyon) ortaya çıkması söz konusudur.*
BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.
Breath - avatarı
Breath
Ziyaretçi
10 Haziran 2010       Mesaj #4
Breath - avatarı
Ziyaretçi
Kaygı Bozuklukları

Kaygı, yani korku ve endişe duygusu psikoloji içinde herkesi sık sık etkileyen ve pek çok insanı ilgilendiren tek konudur. Kaygı duygu durumu pek çok psikopatolojik konuda olduğu gibi normal yaşamda da insanların psikolojisinde önemli bir rol oynamaktadır. Pek az kişi normal yaşamda bir haftayı korku veya endişe duygusu yaşamadan geçirmiştir. Normal yaşamda karşılaşılan bu kaygı durumu süre olarak ve şiddet olarak fazla bir şekilde devam ederse kaygı bozukluğu şeklini alır.

Kaygı bozukluğu tanısı, kişisel olarak yaşanan kaygının bulunduğu durumlarda konur. DSM-IV'de altı temel kategori vardır: Fobiler, panik bozukluk, genellenmiş kaygı, obsesif-kompulsif bozukluk,travma sonrası stres bozukluğu ve akut stres bozukluğu. Bu durumlarla birlikte kaygı bozukluğu görülebilir. Bu birlikte görülme iki nedene bağlıdır. Birincisi, bu kategoriye giren belirtilerin özgül olmamasıdır. İkinci olarak, kaygı bozukluklarına yol açan patojenik süreçlerle ilgili yeni düşünceler başka bozukluklara da uygulanmaktadır.

pesimist - avatarı
pesimist
Ziyaretçi
15 Mayıs 2011       Mesaj #5
pesimist - avatarı
Ziyaretçi
Anksiyete

Sıkıntı bunaltı endişe kaygı dilimizde anksiyete karşılığı olarak kullanılan kelimelerdir. Hastalar bu durumu "kötü bir şey olacakmış hissi" "hoş olmayan bir endişe hali" ya da "nedensiz bir korku" şeklinde ifade ederler. Psikiyatrik açıdan anksiyete somatik belirtilerin de eşlik ettiği normal dışı nedensiz bir tedirginlik ve korku hali diye tanımlanabilir. Kişi huzursuzdur kötü bir şey olacağından endişe etmektedir ancak bu durumu açıklayacak nesnel bir tehlike ya da tehdit kaynağı gösterememektedir.



Anksiyete korkuya benzer bir duygu olmakla birlikte anksiyeteyi ortaya çıkaran uyaran korkudaki kadar net değildir. Korku güvenliği tehdit eden ya da etmesi muhtemel bir tehlike karşısında yaşanan bir tepkidir. Günlük yaşamda korku ile anksiyeteyi ayırmak kolay değildir. Örneğin kötü davranan bir yönetici karşısında yaşanan tedirginliğin korku mu yoksa yöneticiye duyulan öfke duygusunu kontrol etme çabasının yarattığı anksiyete mi olduğunu belirlemek her zaman mümkün olmayabilir. Korkunun aşırı olmasına ise fobi denmektedir.


Anksiyete sık yaşanan bir duygudur ve her zaman bir hastalık belirtisi olarak düşünülmemelidir. Okulun ilk günündeözel biri ile yaşanan ilk randevuda ya da yeni ve değişik bir etkinliğin başlangıcında anksiyete duyulması normaldir.
Normal anksiyetenin organizmayı uyarıcı koruyucu ve motive edici özellikleri vardır. Kişinin yaralanma acıcezalandırılma ayrılık düş kırıklığı gibi durumlara karşı kendisini hazırlaması anksiyetenin uyarıcı tedbir alması ve eğer olumsuzluklar yaşanırsa daha kolay atlatması koruyucu ve başarısız olma endişesi ile daha çok çalışmaya sevk etmesi ise motive edici özelliklerine verilebilecek örneklerdir.
Uyaranın şiddeti ile ortaya çıkan anksiyete uyumlu değilse zamanla azalmak yerine değişmiyor ya da şiddetleniyorsa klinik tabloya ağırlıklı olarak anksiyetenin fiziksel belirtileri hakim ise anksiyeteye katlanılamıyor ve işlevsellik bozuluyorsa kişi kendi kendine tedavi çabasında ise anksiyete patolojik hale gelmiş demektir.
Gece Prensesi - avatarı
Gece Prensesi
Ziyaretçi
15 Mayıs 2011       Mesaj #6
Gece Prensesi - avatarı
Ziyaretçi
Kaygı (anksiyete) Bozukluğu Neden Oluşur ve Nasıl Tedavi Edilir?

Anksiyete,her insan tarafından bazı durumlarda yaşanan bir duygudur.Türkçe de”kaygı,bunaltı,iç sıkıntısı,stres”gibi sözcüklerle anlatılmaya çalışılmıştır;fakat”korku,endişe bunalım”gibi duyguları da kapsamaktadır.

Anksiyetenin amacı,yaşamı uyumlu ve dengeli sürdürmektir;tehlikeli,bilinmeyen,yeni uyaranlardan organizmayı sakınmak,onlarla başa çıkmak,onlara karşı koymak ya da o uyarıdan kaçmaktır.İnsanın gerek bireysel gerekse toplumsal adaptasyonu için belli dozlarda anksiyete gereklidir.Anksiyete,ya içerel (intrapsişik) ya da dış çevreden kaynaklanan bir tehlike,tehlike ihtimali veya kişi tarafından tehlikeli olarak algılanan,yorumlanan herhangi bir durum karşısında yaşanan bir duygu durumudur.

Kişi,kendini bir çeşit alarm durumunda ve sanki kötü bir şey olacakmış gibi bir duygu içinde hisseder.Bir yere kadar sağlıklı olan anksiyete,bir yerden sonra kişinin,aile ve sosyal aktivitelerini,kişiler arası ilişkilerinizi olumsuz etkilemeye başlar;kişide ruhsal problemler doğuran bir duygu olarak karşımıza çıkar.Anksiyete,birbiriyle uyumlu bir ilişki içinde ve bir bütün halinde çalışan bir çok alt sistemi etkilerken,yaklaşan tehlikeleri haber vererek,sinir sisteminin tüm birimlerini(santral,otonom, periferik sinir sistemlerini ve endokrin sistemi)en üst düzeyde uyarır,harekete geçirir ve böylece kişiye kendisini koruma fırsatı verir.

Patolojik anksiyete:
Normal anksiyetenin ötesinde,anksiyete”bir hastalık belirtisi” olarak karşımıza çıkabilir. Patolojik anksiyete,belli bir uyarana karşı,süresi ve şiddeti bakımından uygun olmayan bir yanıttır.

Patolojik anksiyete.”anksiyete bozuklukları”başlığı altında toplanan bozuklukların yanı sıra diğer pek çok psikolojik hastalıkta da bir belirti olarak bulunur .diğer yandan,santral sinir sistemini ya da diğer sistemleri etkileyen bir organik bozukluğun belirtisi de olabilir.Aksiyete belirtileri çoğu kez temporo limbik,hipotalamo-hipofizer tiroit arkının uyarılarak harekete geçirilmesi sonucu ortaya çıkarlar.Böylece,santral ve periferik sinir sistemi ile otonom sinir sistemi ve nörü-psikoendokrin sistemi bir bütün olarak,kendine yönelen tehdide karşı savunan ve de saldırı durumuna geçmiş olur.Bu sistemlerin harekete geçişinde başlıca nörotransmitterler(noradrenalin,serotonin.GABA ve muhtemelen diğerleri)rol oynar.

Anksiyetenin oluş nedenleri:
1.Psikanalitik görüşe göre:
Son yıllara kadar anksiyete bozuklukları Freudyen kuramlarla açıklanıyordu.Biyolojik çalışmalar ve diğer kuramlar ortaya atılınca psikanalitik açıklamalar yetersiz kaldı.Freud’a göre ,iç çatışma;benlik,alt benlik veya benlik,üst benlik arasında oluşmaktadır.

Alt benliğe ait dürtü ve isteklere karşı denge kurmaya çalışan benlik bir nedenle zayıflar ya da bilinç dışı dürtülerin gücü artarsa benlik alt benlik arasında çatışma ortaya çıkar.çatışma, benliğin dürtüler karşısında çözüm bulamadığını,baş edemediğini gösterir;bir tehlike olarak algılanır.Bunaltı(aksiyete) benlikte bir tehlikenin habercisi,bir alarm işaretidir.Anksiyete,benliğin homeostatik işlevi olan ve tehlikeyi algılayan bir tepkisidir.psikolojik kuramda bilinç dışı dürtüler,yasak cinsel ya da saldırgan dürtülerdir.
Çatışma durumundaki anksiyeteye karşı benliğin savunma mekanizmaları harekete geçer.yer değiştirme mekanizması,anksiyetenin belli bir nesneye ya da duruma bağlanmasını sağlar;böylece fobi oluşur.kişi,fobik durumdan kaçınabildikçe kendini rahat hissedecektir.

Psikanalitik açıdan ,bunaltıya karşı savunmalar yetersiz kalınca açık bunaltı görülür.Bunaltı kaynağına göre yedi türe ayırabilir.

1-Süperego anksiyetesi(Toplumsal değerler vs)

2-İğdişlik(kastrasyon)

3-Ayrılma(seperasyon)

4-İd bunaltısı(alt benlik)

5-Sevgiyi yitirme anksiyetesi.

6-Kötülük görme anksiyetesi.

7-Çözülme bunaltısı.

2-Öğrenme Kuramlarına göre

Bu kurama göre,anksiyete,öğrenilmiş bir süreçtir ve açlık,cinsellik gibi biyolojik kökenli birincil dürtüler yanında,yine insanı güdüleyici bir güç olarak görev yapan ikincil bir dürtüdür

Öğrenme kuramları,özellikele fobileri açıklamakta onay görmüştür.”koşullu refleks teorisi”ne göre de,anksiete,”tehlikeli dış uyarılara karşı organizmanın şartsız cevabı”olarak açıklanmaktadır.

3.Bilişsel(kognitif)yaklaşımlara göre:
Bu yaklaşımda,anksiyete nedeni olayların kendisi değil,kişilerin beklentileridir,bu olayları nasıl ve ne şekilde algılayıp yorumladığıdır.kişiler bazı ipuçlarıyla karşılaştıklarında,zararı ve tehlikeyi beklemeyi öğrenebilirler.Bu öğrenme gözlemleyerek, bilgilendirilme ya da tepkisel koşullanma yoluyla gerçekleşir.Zarar beklentisiyle orantılı olarak aksiyete ortaya çıkar,Bu nedenle bireyin herhangi bir olayı ilk değerlendirmesi önemlidir.Bu değerlendirme tehlike ve zarar içeriyorsa,kişinin bununla başa çıkma konusunda gösterdiği başarıları,ortaya çıkarabilecek anksiyete konusunda olumlu ya da olumsuz rol oynamaktadır..Bu nedenle mantık dışı bilgiler,bilişler ya da korku uyandıran benlik yönergeleri anksiyete gelişiminde olumsuz rol oynarlar.

Günlük yaşamımızda her birimiz çeşitli tehlikelerle yüz yüze kalırız.Ancak ne zaman ki kişi bu durumları diğerinden farklı ve olumsuz olarak algılar,işte o zaman anksiyete programı kendiliğinden işlemeye başlar:

_Otonomik uyarılabilirlikte değişiklikler,kavga ya da kaçışa hazırlık durumu oluşur.

_Kişinin olağan davranışı durur.

_Kişi,muhtemel çevresel tehlikelere karşı tedbir alabilmek için çevreyi seçici olarak taramaya başlar.

Bilişsel modelde iki ayrı düşünce bozukluğuna rastlanır:

A)Olumsuz,negatif düşünceler:

Örneğin;Bir toplumda konuştuğunda anksiyete yaşayan kişi”Acaba konuştuklarımdan sıkılıp can sıkıcı birisi olduğumu düşünürler mi?.ya da Anlattıklarımı beğenmez ve aptalca şeylerden bahsettiğimi düşünürler mi?şeklinde olumsuz düşünceler geliştirebilir.

B)Disfonksiyonel varsayım:

Kişiyi rahatsız eden kesin düşünce ve inançlardır.

Anksiyete bozukluklarında gözlenen bilişsel çarpıtmalar dört ana başlıkla toplanabilir:

a)Onaylama duygusuyla ilgili olanlar.

b)Yetersizlik duygusuyla ilgili olanlar.

c)Denetim duygusuyla ilgili olanlar.

d)Anksiyete duygusuyla ilgili olanlar.

4.Varoluşçu yaklaşımlara göre:

Varoluşçulara göre,”insan doğduğunun,yaşadığının ve öleceğinin farkında olan ve de farkında olduğunun farkında olan tek canlıdır;varoluşun dinamiği dünyaya gelmekle,dünyada olmakla başlar;varoluşa atıldığında bomboştur ve düşünerek kendini bulur,kendi varlığını yaratır;kendini nasıl anlıyorsa,kişiliğinin nasıl olmasını istiyorsa o olacaktır.

İnsanın varoluşu onun hissettiği bir şeydir.o kendini bilen bir varoluştur.kendisi yoksa hiçbir şey yoktur.

O zaman kişi şöyle düşünebilir:”Mademki farkına vardığım şey sadece bana aittir,öyleyse onun ne olacağı benim elimdedir,yani nasıl istersem öyle yaparım,Görüldüğü gibi,söz konusu olan sonsuz bir özgürlüktür.Dolayısıyla hayatın anlamını oluşturma sorumluluğu,gerçekte kişinin kendisine ait olan oluşumdur.yani yaşamın anlamı,bizim ona verdiğimiz anlamdır.işte özgür olma,kişiye yaşamın anlamını verme sorumluluğu getirir.Bunun farkına varma ise,jean paul sartre’a göre anksiyete demektir ve insanın varoluşunun temelinde bulunur.

5)Anksiyetenin biyolojik kökenleri:

a)kalıtım:

Anksiyete bozukluklarında kalıtım gittikçe önem kazanmaktadır.panik bozukluğu gibi anksiyetenin yoğun yaşandığı durumlarda birinci derece akrabalarda panik nöbetinin,majör depresyonun ve alkolizimin daha sık görüldüğü bilinmektedir.Eş zamanlı hastalanma oranının tek yumurta ikizlerinde % 4-9 arasından olduğu bilinmektedir.Birinci derece akrabalıklarda anksiyete bozukluğu olasılığı yüzde 15-18 arasında iken,ikinci derecede akrabalarda yüzde 6’dır.Anksiyete bozukluklarında aşırı bir otonom sinir sisteminin kalıtsal olarak geçtiği ve çevredeki koşullarda da hastalık belirtilerinin oluştuğu düşünülmektedir.

b)Biyokimyasal nedenler:

Son yıllarda anksiyete bozukluklarında depresyon giderici ilaçların,beta blokörlerin,diazem türü ilaçların,MAO inhibitörlerinin etkin olduğu görüldükçe bu alanda biyokimyasal araştırmalar hızlanmıştır.

Spontan panik nöbetleri geçiren insanların,damar içi sodyum laktat verildiğinde deneysel olarak panik nöbetleri ortaya çıkarılabilmektedir.

Panik nöbetleri geçirenlerde beynin para hippokampal bölgesinde,lokus seruleusta beta adrenerjik dizgenin etkilendiğinde kalıtımla gelen bir bozukluğun olduğu;merkezi kemo reseptörlerde aşırı bir duyarlığın varlığı öne sürülmüştür.

Sonuç olarak;aksiyete bozukluklarının nedenlerini tek bir kuruma dayandırmak yanlış olur.Bütün kuramların biyolojik etkenlerle birlikte işlediği görüşü daha yaygınlaşmaktadır.fakat bazı hastalarda bazı etkenler daha baskın olabilmektedir.

Psikolojik-somatik belirtileri:

Tablo 1:

Anksiyetenin başlıca semptomları

Psikolojik
· Anksiyete

· Dehşet

· Kaygı

· Korku

· Aşırı endişe

· İnsomini(Uykuya dalamama)

· İrritabilite(Aşırı huzursuzluk)

· Obsesyon(Takıntı)

· Kompulsiyon(Takıntının eyleme dönüşmesi)

· Depersonalizasyon(Parcalanma hissi

· Fobiler(Gerçeği uygulayamama)

· Zihinde evirip çevirmek

· Panik

· Somatik
· Tremor(Titreme)

· Terleme

· Çarpıntı

· Baş dönmesi

· İdrara sık çıkma

· Barsak hipermotilitesi

· Hiperventilasyon(sık,sık nefes alıp verememe)

· Kas_iskelet ağrısı

· Ağız kuruluğu

· Kas gerginliği

· Huzursuzluk,tezcanlılık

· Titreklik

· Senkop(Bayılma)

· Göğüste sıkışma hissi

· Nefes darlığı

· Parestezi(Uyumalar)

· Başağrısı

· Vertigo(Baş dönmesi)

· Kuvvetsizlik

Son yıllarda sıkça söz edilen panik ataklar sırasında ortaya çıkabilen belirtiler:

Tablo 2:
Panik ataklar sırasında ortaya çıkabilecek semptomlar.

· Dispene ya da boğulma hissi (Nefes darlığı)

· Baş dönmesi,düşecek ya da bayılacak gibi olma.

· Palpitasyon ya da taşikardi.

· Titreme ya da sarsılma.

· Terleme.

· Soluğun kesilmesi.

· Bulantı ya da karın ağrısı.

· Uyuşma ya da karıncalanma(Parestezirler)

· Kızarma(Ateş basması)ya da ürperme.

· Göğüs ağrısı ya da ğöğüste sıkışma hissi.

· Ölüm korkusu.

· Çıldıracağı ya da elinde olmadan bir şeyler yapacağı korkusu.

Panik atakların en sık görüldüğü anksiyete bozukluğu”panik bozukluktur”panik hastaları yaşadıklarını” kalp krizi geçirmek,aklını yitirmek,kontrolünü kaybetmek,o anda ölmek” şeklinde tanımlamaktadırlar.Nöbet geldiğinde hemen acil ünitelerine koşulur,EKG ve diğer tıbbi tahliller yaptırılır;fakat organik bir şey saptanmaz.Doktor doktor dolaşılır,en son aşamada psikiyatriste başvurulur.psikiyatri dışı hekimlerin bu hastaları öncelikle psikiyatriste göndermeleri önemlidir.çünkü,nöbetler sırasında yaşanan korkulu,dehşet dolu dakikalar tekrarlanır kaygısıyla hastalar zamanla yalnız başına bir yere gidememeye,vasıtalara binememeye,sürekli kendilerini dinlemeye başlar.Her an kötü bir şey yaşayacakları endişesiyle kendilerini en rahat hissettikleri ortamdan ayrılmamaya dikkat ederler,

Yanlarında ilaç,su,tansiyon alet, vs,taşımaya başlarlar,işlerine gidemez,çalışamaz hale gelirler.Ciddi mesleki,sosyal fonksiyon kayıpları olur.Ekonomik zararlar ve zamanla depresyon gelişebilmektedir.Bu nedenle panik atakla psikiyatri dışı bir hekime başvuran hastanın fiziksel muayenesi ve tetikleri normal çıkıyorsa:”Bir şeyin yok,psikolojik takma kafana”lafını kesinlikle etmemek,”senin sorunun psikiyatrik”deyip yönlendirmek gerekmektedir.
pesimist - avatarı
pesimist
Ziyaretçi
16 Mayıs 2011       Mesaj #7
pesimist - avatarı
Ziyaretçi
1. Anksiyete Nevrozunun Tarihçesi

Yaklaşık yüzyıl önce, S. Freud "Anksiyete Nörozu" terimini türetmiş ve anksiyetenin iki tipini tanımlamıştır.(Breuer and Freud 1893 1895/1955) Anksiyetenin bir tipi kontrol altına alınamamış Libido'dan kaynaklanır. Diğer bir ifade ile, fizyolojik olguların mental yansıması olan,libidonun artmasına bağlı olarak ortaya çıkan seksüel gerilimdeki fizyolojik artıştır. Bu tip bir gerilimin normal boşalımı, Freud'a göre, cinsel ilişki yolu ile olur. Hernasılsa, diğer cinsel uygulamalar,öyle ki,cinsel yoksunluk ve koitus interruptus gerilimin boşalmasını önler ve güncel nöroz ile sonuçlanır. Libidinal blokaja bağlı olarak anksiyetenin yükselmesinin şartları sonucunda nevrasteni, hipokondriazis ve anksiyete nörozu oluşur. Bunlar Freud'a göre biyolojik temele sahip görünümlerdir.

Anksiyetenin diğer formu, baskılanmış düşünce ve arzuların orijinal yapılarının sıkıntısının ve endişesinin yoğun olarak hissedilmesi olarak, en güzel bir şekilde karakterize edilebilir. Anksiyetenin bu formu, obsesyonel nöroz, histeri ve fobi gibi psikonörozlardan sorumludur.

Freud, bilinen bu şartları ve onlarla bağlantılı olarak ortaya çıkan anksiyeteyi, fizyolojik faktörlerden ziyade psikolojik faktörlere bağlamaktadır.İntrapsişik çatışmalar anksiyete ve psikonörozlara neden olur. Freud aktüel nörozda gözlediğinden daha az dramatik ve daha az yoğun bir anksiyete ile sonuçlandığını tesbit etti.

"Inhibitions,. Symptoms and Anxiety"(Freud 1926) isimli 1926'da yayınlanan kitabında Freud, anksiyete ile ilgili yeni bir teori oluşturdu. Bu teoride, reel dış kaynaklı anksiyete ve nörotik iç kaynaklı anksiyetenin her ikisini de tehlikeli durumlara bir cevap olarak oluştuğuna inanıyordu. Freud anksiyeteyi oluşturan durumların iki tipini belirledi. Bunlardan biri doğum olayı ile ilk prototipini yaşayan, içgüdüsel stimulusun karşıkonulmaz etkisidir.Bu tip durumlarda ego'nun koruyucu bariyerleri basınç altında delinerek dürtünün tüm etkinliğini ortaya çıkararak, travma ve mutsuzluk durumunu oluşturur.

İkinci ve daha yaygın olan durumlar ise, tehlikenin oluşturduğu durumlardan ziyade, tehlike beklentisi içinde gelişen anksiyetenin oluşmasıdır.Organizmaya yönelik yapılan bu tehdit, anksiyete belirtisi veya işareti olarak algılanmaktadır.Bu anksiyete bilinçdışı seviyesinde hazırlanır ve egonun kaynaklarını, tehlikeyi bir başka alana yönlendirecek şekilde mobilize etmeye hizmet eder. İnternal ve eksternal kaynaklı tehlikelerin her ikisi de düşmana karşı korumaya yönelik düzenlenmiş ego'nun özgün defans mekanizmalarına götüren bir sinyal sistemi olarak ortaya çıkmış olabilir veya içgüdüsel uyarının derecesini kontrol altına almaya yönelik olabilir.

2. Normal Ansiyete


Anksiyete duyusu hemen hemen bütün insanlar tarafından yaygın olarak tecrübe edilmiş bir duygudur. Bu his, endişenin belirsiz hissi, hoşnutsuzluk yaygınlık hisleri ile karakterizedir.Genellikle otonomik semptomlar vasıtası ile kendini ifade eder. Otonomik semptomlar başağrısı, terlemek, çarpıntı, göğüste sıkışma hissi, hafif mide rahatsızlığı şeklinde olur. Anksiyeteli bir şahıs, aynı zamanda huzursuzluk da hissedebilir.

Bu nedenle uzun süre boyunca ayakta veya oturma durumunda kalmaya muktedir değildir. Belirli semptom kümeleri halk arasında oluşan anksiyete esnasında çeşitli tiplerde olur.

2.1. Korku ve Anksiyete

Anksiyete, haber verici bir sinyaldir. O, tehdidin şiddet derecesini şahsa bildiren ve tehlikeyi haber veren şeydir. Korku, benzer şekilde haber verici bir işarettir. Anksiyeteden farklılaştırılmıştır. Korku bir tehdite karşı organizmanın cevabıdır. Bu tehdit bilinen, dıştan gelen, belirli veya kaynağında çatışma olmayan şeydir. Anksiyete ise yine bir tehdite cevaptır. Ancak bu bilinmeyen, içten gelen, belirsiz veya kaynağı tartışmalı olandır.

Korku ile anksiyete arasındaki fark olgu tarafından belirlenir. Freud'un ilk tercümelerinde "angst" sözcüğü, anksiyete olarak yanlış bir şekilde tercüme edilmiştir. Bu söz Almancada korku için kullanılmaktadır. Freud kendi kendine genellikle bu farktan habersizdi. Bu fark, korkunun bilinen, eksternal objelerden, anksiyetenin ise bilinç dışı obje ve baskılanmış materyalden oluştuğu bağlantısıdır. Farkı ayırt etmek zorluk arzedebilir. Çünkü korku, dış dünyadaki diğer bir objenin yer değiştirmiş içsel bir objeye, baskılanmış ve bilinçdışı materyale bağlı olarak da meydana gelebilmiş olmasıdır. Mesela, bir genç köpek sesinden korkuyor olabilir. Çünkü o, köpek havlamasını babası ile bilinçdışı olarak alakalandırmakta ve baba korkusunu bu şekilde güncellemektedir.

Post-Freudiyan psikanalitik formülasyonlara giderken, korku ve anksiyetenin birbirinden ayırt edilebilmesi psikolojik analizle mümkündür. İkisi arasındaki temel fark anksiyetenin kronik bir olay, korkunun ise akut bir olay olmasıdır. Bir caddeden karşıdan karşıya geçerken hızla yaklaşmakta olan arabanın bizde oluşturduğu duygu korkudur.

Charles Darwin "Fear" sözcüğünü iki basit temel kelimeye indirgedi. Bunlar, aniden oluşan ve tehlike doğuran. Burada süre olgusu, korku ve anksiyetenin nörofizyolojik bir fenomen olarak yorumlanmasından hayati bir öneme haiz olduğu görülmektedir. 1896 yılında Darwin terör içinde olan akut korku olgusunu aşağıdaki parça ile psikofizyolojik tanımlamasını yaptı.

Korku genellikle, şaşkınlıktan önce gelmektedir ve birbirlerine yakın iki duygudur. Bu iki duygu hemen aynı anda derhal bir canlanma duygusunu oluşturur. Korku ve şaşkınlık esnasında gözler ve ağız geniş olarak açılmıştır ve kaşlar kalkmıştır. İlk etapta korkmuş olan şahıs, hareketsiz ve soluksuz bir vaziyette durmaktadır veya şahıs yere çömelmiş bir vaziyetle sanki içgüdüsel olarak kaçmaya hazırlanmaktadır.

Kalp vurumları süratli ve şiddetlidir. Böylece çarpıntı ortaya çıkar veya kaburgaların üzerine vurgu yapar. Fakat bu durum genellikle alışkın olunan kalp çalışmasından daha verimli bir sonuç elde etmek konusunda oldukça yüksek tereddütler oluşturmaktadır. Böylece kanın büyük bir kısmı vücudun tüm parçalarına ulaştırılır. Bayılma durumu esnasında, vücudu korumaya yönelik olarak deriden kan çekilir ve deri hemen soluklaşır. Yüzeydeki bu soluklar, muhtemelen, derinin küçük arterlerinin kontraksiyonu sonucu olarak ortaya çıkan bu durum, vazomotor merkez tarafından duygulanıma göre oluşmaktadır. Derideki bu durum, büyük bir korkunun etkisi altında oldukça yoğun yüklenmiş duygulanım vasıtası ile oluşur. Biz bu olağanüstü ve açıklanmamış durum karşısında bu olguya bağlı olarak aniden oluşan terleme ile karşı karşıya kalırız. Bu mayi salınımı bütün durumlarda tesbit edilen bir belirtidir. Bu esnada deri yüzeyi soğuktur ve bu yüzden soğuk bir ter ile karşılaşır. Deri üzerindeki kaslar erekte olmuştur ve yüzeysel kaslar titremektedir. Kalbin bozulmuş olan hareket düzeni ile birlikte solunum hızlanmıştır salgı bezleri kusurlu salgı işlemi yapar. Ağız kurumuş ve genellikle açılıp kapanmaktadır. Biz görürüz ki, bu açık ve belirgin korku altında esnemeye doğru kuvvetli bir eğilim hissederiz. En iyi belirlenmiş semptomlardan biri, vücudun kaslarının tamamının titremesidir. İlk gözlenen ise dudakların titremesidir. Bu nedenden dolayı ve ağızın kuru olmasına bağlı olarak, şahsın sesi kuvvetli veya belirsiz veya kısık olabilir.

Terörün şiddeti ile birlikte artan korkuyu biz çarpıtılmış sonuçlarız, çok şiddetli duyguların etkisi altında gözlemleriz. Kalp şiddetli bir şekilde vurur veya bayılma ve hareketler sonucu düşebilir. Bu esnada sanki ölüm solukluğu vardır, solunum sanki durmuştur. Burun kanatları geniş olarak açılmıştır. Dudakların konvulsif hareketleri ve solunum vardır. Göğüs kafesi üzerinde bir titreme, gırtlak iç çekişi zor nefes alıcı bir durum, göz küreleri terör yaratan objeye fikse olmuş veya onlar istemsiz bir şekilde bir yönden öbür yana dönüp durmaktadır. Pupiller şiddetli bir şekilde genişlemiş. Vücudun tüm kasları gerilmiş olarak veya istemsiz bir şekilde konvulsif hareketler yapabilir. Eller peşpeşe açılıp, kapanabilir ve aynı zamanda genellikle seğirme hareketleri de eşlik etmektedir. Kollar dışarı uzatılmış olabilir. Sanki korkunç tehlikeye karşı bir tedbir alınmıştır.

Diğer bazı olgularda, aniden ve kontrolsüz bir yönelimle paldır küldür kaçar ve bu o kadar kuvvetli olur ki, en cesur askerler bile bu ani panik etkisi altına girebilir.

2.2. Anksiyeteye Adaptasyon Fonksiyonları

Anksiyeteyi haber verici bir sinyal olarak basit bir şekilde belirlediğimiz zaman, temelde korku gibi aynı emosyonel yapıyı gözönünde bulundurmuş olabiliriz. Anksiyete, iç veya dış tehlikeyi haber veren bir uyarandır. O, hayat koruyucu bir özelliğe sahiptir. Daha alt seviyede, anksiyete aşağıdaki olumsuzlukları haber veren bir uyarıcıdır. Bu belirtiler arasında vücudun parçalanması, ağrı, mutsuzluk, muhtemel cezalandırmalar veya sosyel früstrasyonlar veya vücudun ihtiyaçları, sevilen birinden ayrılma, birinin durumuna veya başarısına gözdağı veya bütünlüğe birliğe olan tehditler sayılabilir. Bu şekilde şahıs yapılan tehditten korunmaya yönelik gerekli tedbirleri almaya ve bu olumsuzlukların etkisini azaltmaya gayret eder. Mesela, günlük hayatta tehditlerden korunmanın yolu, bir imtihan için hazırlanma çok ciddi ve yoğun sıkıntıyı azaltmaya yarayan bir uygulamayı içerir veya son trene yetişmek için koşmaya mecbur olmak gibi. Bu şekilde, anksiyete dağılmayı önler. Çünkü anksiyete şahsa gerekli tedbirleri alması için önceden tehlikeyi haber vermiştir.

2.3. Stress, çatışma ve anksiyete

Egonun temel fonksiyonu iç dünyamız ile dış dünya arasında bir denge sağlamaktır. İçten gelen uyarılarla dış dünyanın realitesi arasında bir denge kurulursa ego fonksiyonunu başarı ile yapmış demektir. Eğer bir denge korunamaz ve dengesizlik ortaya çıkarsa, yani iç dünyamızın talepleri ile dış dünyanın gerçekleri çatışırsa dengesizlik ve kararsızlık meydana gelir. Bu da kronik anksiyete olarak algılanır.

Bu çatışma hastanın iç dünyasından gelen impulsif dürtüler(örneğin, agresivite, seksüel veya bağlanma ihtiyaçları v.s.) ile bilinç arasında, veya dış dünyanın gerçekleri ile kişinin egosu veya iç dünyası arasında oluşabilir. Bu denge bozukluğuna ÇATIŞMA demek mümkündür.

İnsanlararası ilişkilerimiz, sosyal olaylardaki rolümüz, toplumdan beklentilerimizdeki iç dünyamıza uygun olmayan sonuçlar, çatışmaların kaynağını oluşturabilir.

2.4. Psikolojik ve Bilişsel Semptomlar

Anksiyetenin iki temel komponenti tesbit edilmiştir. Bunlar;

1- Farkında olunan fizyolojik duyumlar.(örneğin: çarpıntı ve terleme gibi)

2- Korku ve sinirlilik halinin hissedilmesi.

Anksiyetenin motor ve visseral etkilerine ilaveten; Anksiyete, düşünceyi, algılamayı ve öğrenmeyi de etkiler. Anksiyete konfüzyona, algılamanın çarpıtılmasına neden olur. Algılamanın çarpıtılması sadece yer ve zaman adaptasyonu ile ilgili olmayıp tüm dış dünyadaki olaylar ve insanlarla bağlantılı olarak ortaya çıkmaktadır. Bu distorsiyonlar, konsantrasyon gücünün azalmasına bağlı olarak öğrenmeyi olumsuz yönde etkiler, hafızayı ve hatırlamayı zayıflatır, olaylar arasındaki bağlantıyı bulmakta zorluk yaratır.

Emosyonların bilişsel sfera üzerine olumsuz etkilerinden biri de selektif algılama yapmasıdır. Kişi korkusuna ve endişesine bağlı olarak olayların veya olguların belirli yönlerini algılar, diğer kısımlarını algı dışı bırakabilir.

Dolayısı ile cevaplarda selektif algılama hatalarına bağlı olarak, korku ile birlikte yanlış ve hatalı ,şekilde bir algılama ortaya çıkar. Bu da kısır bir döngüyü yaratır. Yanlış algılama, yanlış cevabı doğurur. Bunun sonucunda anksiyete daha da artar ve algılama daha da bozulur.

3.Patolojik Anksiyete

3.1. Psikolojik Teoriler

Psikolojik teorilerin temel üç okulu vardır. Bunlar;

1- Psikanalitik

2- Davranışçı

3- Varoluşçu


4. DSM. IV'e İlave Edilen Anksiyete Hastalıkları

DSM. IV'de Anksiyete Hastalıklarına bir takım alt gruplar ilave edilmiştir. Bunlar; Genel Tıbbî Durumun Neden Olduğu Anksiyete Hastalıkları, Maddelerin Oluşturduğu Anksiyete Hastalıkları, Başka Türlü Spesialize Edilemeyen Anksiyete Bozukluklarıdır.
psikopat - avatarı
psikopat
Ziyaretçi
15 Mayıs 2015       Mesaj #8
psikopat - avatarı
Ziyaretçi
BİRŞEY OLACAKMIŞ KORKUSU GENELLİKLE HANGİ KİŞİLİK ÖZELLİKLERİ GÖSTEREN KİŞİLERDE GÖRÜLÜR?
  • Aşırı mükemmeliyetçi,
  • Kontrolcü,
  • Detaycı,
  • Titiz,
  • Tez canlı,
  • Aşırı duyarlı kişiliklerde görülür.
Yaygınlaşmış Kaygı (Anksiyete) Bozukluğu ile İlgili Danışanların İfadeleri

Bazen yaşanılan kaygı hayatın her alanında hissedilir. Bazı danışanların ifadeleri:

-Sanki içimde her an bir şey olacakmış korkusu var.

-Her şeyden endişe ediyorum. Çocuğum biraz geç kalsa acaba bir şey mi oldu, eşim aramasa acaba başına bir şey mi geldi, trafik kazası mı geçirdi diye kaygılanıyorum.

-Günde 10 defa annemi arıyorum “Acaba sağlıklı mı?” diye.

-Gece eşimin veya çocuklarımın öleceği endişesini yaşadığım için onları nefes alıyor mu diye kontrol ediyorum, saat başı yataklarına gidip nefes alıp almadıklarından emin olmaya çalışıyorum

-İşlerim yolunda gidiyor, ancak her an bir şey olacak ve ben işimi kaybedeceğim diye korku içindeyim.

şeklinde yakınmalarla gelirler.

Yaygınlaşmış Kaygı (Anksiyete) Bozukluğunun Belirtileri Nelerdir?

Kişiler kendilerini gün boyu gergin ve endişeli hissederler: Kişilerin aklında sürekli tehlikeli bir durum senaryosu gezinir. Bu insanların üzüntü konusu yaratmadaki hayal güçleri sonsuzdur. Bir üzüntü konusu ortadan kalktığı an, yeni bir sorun bulurlar.

Herhangi bir sebep olmaksızın duyulan bir rahatsızlık duygusu söz konusudur: Kişilerin akıllarında sürekli bir tehlikeli durum senaryosu gezinir. Üzüntüler gece yatağa girdikten sonra da bitmez. Uykuya dalındığında, silahlı adamlar tarafından kovalanma, yüksek yerlerden düşme, düşmandan kaçarken ayaklarının yavaş yavaş hareket etmesi gibi kabuslar görülür.

Günlük hayatta herkesin karşılaşabileceği cinsten stresli olaylara olağanüstü bir durummuş gibi tepki verirler: Mesela; çocuğu okuldan 5 dakika geç kalsa “acaba araba mı çarptı, kaçırdılar mı, acaba öldü mü” gibi uç düşünceler gelir.

Gevşeyememe: Aşırı stres hormonu salgılanmasına bağlı aşırı kas gerginliği oluşur. Beyin istiharat moduna geçemez, sıkıntı, gevşeyememe ve huzursuzluk hali olur.

Uyku bozuklukları: Uykuya dalamama, sık sık uyanma, korku ile uyanma, çok sık kabus görme gibi belirtiler oluşur. Sabahları uyandıklarında kendilerini dinlenmemiş ve hatta daha çok yorulmuş hissederler.

Bitkinlik: Aşırı kaygılı bir durum olduğu için vücutta ve beyinde gereksiz bir hareketlilik söz konusudur. Bu hareketlilik aşırı enerji tüketimine yol açtığı için kişilerde yorgunluk, bitkinlik, enerji azlığı ve tükenmişlik gibi belirtiler ortaya çıkar.

Baş ağrısı: Kafa derisinin altındaki kaslardaki kasılmalara bağlı olarak kan akımında azalmalar olur. Bu da gerilim tipi baş ağrılarına sebep olur.

Kalp atımında hızlanma olur.

Problemlere yoğunlaşmakta ya da karar almakta zorluk çekme: Aşırı kaygılı düşünceler beyni meşgul ettiği için zihinsel performans düşer. Dikkat ve konsantrasyon zayıflar ve unutkanlıklar oluşur.

Kişinin bir karar almasında, bu kararın endişe kaynağı haline gelmesi: Kişi her attığı adımda bir tehlikeli durumla karşılaşacağını düşündüğünden karar vermede zorlanma yaşar. Hem zihinsel performansın düşmesi hem de bu tehlike algısı karar verme yetisini zayıflatır. Sıradan iş yükümlülükleri, ekonomik durum, aile üyelerinin ya da kişinin kendisinin sağlığı, basit ev işleri gibi durumlar bile endişe doğurabilir.

Tedavi
İlaç Tedavisi: Günümüzde anksiyete tedavisinde oldukça etkili olan, bağımlılık yapmayan, uyku sersemlik gibi yan etkilere yol açmayan ve kalıcı düzelme sağlayabilen birtakım ilaçlar vardır.

kaynak : psikiyatri servisi
Son düzenleyen _Yağmur_; 22 Mart 2016 14:19 Sebep: aktik linkler
eanxiety - avatarı
eanxiety
Ziyaretçi
10 Şubat 2016       Mesaj #9
eanxiety - avatarı
Ziyaretçi
Anksiyeteyle Baş Etmenin 9 Yolu

Ad:  f65b73_07740c7886574e649fa5120b08c422d1.jpg
Gösterim: 1249
Boyut:  17.8 KB

Anksiyeteyle baş etmek için yardım mı arıyorsunuz? O halde bu tavsiyeleri dikkate almanızda fayda var.

Bir saatir yatağınızdasınız ve bir türlü kalkacak güç bulamıyorsunuz. Belki işinizi düşünüyorsunuz, belki ilişkinizi ya da sağlığınızı. Belki de çocuklarınızla ilgili sorunları sıkıntıları düşünüyordunuz. Düşündüğünüz her neyse onu kafanızdan bir türlü atamıyorsunuz ve bunu çözmek için bir yardım arayışı içindesiniz. Öncelikle bu konuda yalnız olmadığınızı, sizin gibi bir çok kişinin de anksiyetyeyi yenme yolları aradığını hatırlatmak isteriz.
İyi haber şu ki, "düşünmeyi bırak" ya da "pozitif ol" gibi işe yaramayan tavsiyelerden ziyade anksiyetenizle başetmek için 9 etkili yolu sizinle paylaşacağız. Hepsi denenmiş ve etkili sonuçlar alınmış yöntemlerdir. İşte anksiyeteyle baş etmenin 9 etkili yolu:

1. Endişenizi Sıkılana Kadar Tekrar Edin.
Mesela asansöre binmekten korkan biriyseniz art arda 100 kez bir asansöre binip inmeyi deneyin. İlk başlarda belki endişeniz artabilir ancak, sonrasında sizi rahatsız eden düşünceleri de bulup sessiz ve yavaşça 20 dakika boyunca tekrarlayın. Defalarca tekrarladıktan sonra aklınız (asansöre bindiğinizdeki gibi ) belli endişe durumlarına neden olan şeyler üzerinden kaymaya başlayacaktır. Psikologlar bunu, belirli nedenler için ( (Örn; asansöre binince yaşanan anksiyete durumu) "sıkıntı tedavisi" olarak adlandırırlar ve anksiyete yaratan hislerin üstesinden gelmek için baya etkilidir.

2. İçinden Çıkılmaz Hale Getirin.
Anksiyeteyi kontrol etmek için zorladığınızda, onu sadece daha da alevlendirirsiniz. Bunun yerine onu daha da büyüterek( abartarak) neler olacağını gözlemleyin. Örneğin, bir sunum esnasında tüm bildiklerinizi unutmaktan korkuyorsanız hazırlıklı olduğunuz yine bir sunum ortasında kasıtlı olarak unutmuş gibi yapın ve " hmm, az önce ne diyordum?" diyin. Herhangi bir farklılık olmadığını fark etmeye çalışın. Endişelenecek bir durum yokmuş değil mi?

3. Delireceğiniz Düşüncesiyle Savaşmayın.
Genellikle kötü bir şeyler yapacağınız hissi uyandıran düşüncelerle veya delireceğinizi düşündüren hislerle kaplanmış olabilirsiniz. Şu noktada hatırlatmakta fayda var ki, aklımız yaratıcı özelliğe sahiptir. Sizi sinirlendiren hoşunuza gitmeyen durumlarda zıvanadan çıkabilir, hatta deli düşünceler yaratıyor olabilirsiniz. Bağırır, çağırır ve hatta kendinizi o zamana kadar yapmadığınız davranış içinde bile bulabilirsiniz. Birçoğumuz da buna yakın durumlar yaşamışızdır. Endişelenmek ve kendinizi yargılamak yerine bu düşüncelerinizi anlamaya çalışın. Onlar üzerinde düşünün. Size faydası mı var zararı mı? Kendinizce muhasebesini yapın ve standart davranış kalıplarınızdan sıyrılıp sizi iyi hissettirecek yenilerine yer açın.

4. Yanlış Belirtilerin Farkında Olun.
Arabanızla yolda ilerlerken önünüze çıkan bir köpeği ezeceğiniz korkusu yüzünden kalp atışlarınız hızlanabilir. Ancak anksiyeteli kişiler bu belirtileri sanki o an kalp krizi geçiriyormuş sanarak napacağını bilemez. Esasında yaşanan bu durum vücudun doğal bir tepkisidir. Sağlıklı bir insan da böyle bir durumla karşılaştığında buna benzer durum gelişir ancak bunu kötüye yormaz. Ayrım işte bu noktadadır. Endişenin belirtilerine karşı verdiğiniz negatif tepkiler iç sesinizdir. Bu kötü iç sesinizin farkında olun ve sizi esir almasına imkan vermeyin.

5. İçsel Gücünüzü Her Gün Ayarlayın.
İçsel gücünüzü, diğer kaslarınız gibi bir kas olarak düşünün. Onları ne kadar çok kullanırsanız o kadar kuvvetlenirler ve anksiyetenizi yenme gücünüz ve başarı şan sınız o denli artar. Sağlıklı bir yaşam becerisini öğrenirseniz kaygılarınızın üstesinden gelmek de çok kolaylaşır. Bir kez başardığınızda diğerleri sizin için daha kolay olacaktrır.

6.Nefes ve Gevşeme Egzersizleri Yapın.
Ad:  f65b73_c5b48c41b6a84064b00c40804b5e9f64.jpg
Gösterim: 1693
Boyut:  20.3 KB

Meditasyon ve yoga gibi hem bedensel olarak hem de zihinsel olarak gevşemeniz mümkün. Bunları hayatınıza katarak kendinize iyi bir şey yapmış olursunuz.

7. Sakin Olun, Tüm İşler Yetişir.
Endişeli bir yapınız varsa tüm işlerin bir aciliyeti olduğunu, hemen o anda yapılması gerektiğini düşünürsünüz ve dolayısıyla kendinizi ağır stres altına sokarsınız. Ancak ne var ki durum her zaman böyle değildir. Bunlar tamamen yaratmış olduğunuz endişeli uyarılmadan kaynaklanır. Önce sakin olun, kendinize bir zaman belirleyin ve işlerinizi bu süre içinde bitirmeye gayret edin.

8. Nefes Alıp Vermeyi Unutmayın.
Vücut gergin olduğu zamanlarda, farketmişsinizdir ki kendinizi genellikle nefesinizi tutar halde bulursunuz. Nefes alış-verişlerinize odaklanmak, sinirliliği yatıştıran etkili bir tekniktir. Gözlerinizi kapatın ve aklınızı nefesinize odaklayın. Bir süre nefes alış verişinizi dinleyin. Aklınızın başka bir şeye kaymasını engelleyin. Nefes alışverişiniz düzene girdiğini göreceksiniz.

9. Endişelerin Bu Hayatı Yaşamanıza Engel Olmasına İzin Vermeyin.
Ad:  f65b73_ccd69a2a985b4c83b1f1ed46968283ad.jpg
Gösterim: 1164
Boyut:  13.8 KB

Hayatınızda, yapmak istediklerinizden alıkoyan endişelerle savaşmayı öğrenin. Anksiyeteyi yenme yollarını sürekli araştırın ve başkalarınca tecrübe edilmiş teknikleri deneyerek size en uygun olanı bulun. Endişe içinde geçen bir hayat size hiçbir şey kazandırmaz. Olaylar ve durumlar için yeni bakış açıları geliştirerek hayatınızı değiştirin ve onu tüm güzellikleriyle yaşayın.

Son düzenleyen _Yağmur_; 22 Mart 2016 14:17 Sebep: sayfa düzeni
eanxiety - avatarı
eanxiety
Ziyaretçi
10 Şubat 2016       Mesaj #10
eanxiety - avatarı
Ziyaretçi
Anksiyete bozukluğu nedenleri tam olarak bilinmemekle birlikte, anksiyete bozukluğunu tetikleyen psikolojik faktörler(bilişsel teori ve davranışsal teoriler mevcut), biyolojik, genetik faktörler, tıbbi ve diğer nedenler üzerinde araştırmalar hala devam etmektedir. Bilim adamlarının sürdürmekte olduğu çalışmalarda, beyin kimyasındaki değişimlerin ve çevresel stres faktörlerinin, anksiyete bozukluğunu tetiklediği tespit edilmiştir. Yapılan çalışmalar, şiddetli ve uzun süreli strese maruz kalan bireylerin sinir hücrelerinin bilgiyi ileten yollarında bozulmalar meydana geldiğini göstermiştir. Diğer çalışmalarda ise, belli bir anksiyete bozukluğu olan kişilerde yoğun duygu durumuyla ilişkili hafızayı kontrol eden beyin yapılarında değişmelerin olduğu saptanmıştır. Bunun yanında, anksiyete bozukluğunun genetik faktörle bireylere geçtiği konusunda bilgiler de mevcuttur. Anksiyete bozukluğu nedenlerini belirleme üzerine yapılan başka bir çalışmada ise çevresel faktörlerin tetikleyici etkisi olduğu kaydedilmiştir. Bu faktörlerden bahsetmek gerekirse;
  • stresli ve travmatik olaylar
  • ailede anksiyete bozukluğu geçmişi
  • çocukluk dönemi gelişim sorunları
  • alkol, ilaçlar ve psikiyatrik sorunlar şeklinde sıralanır.
Tıbbi nedenler
Kaygı bozukluğu olan kişilerin önemli bir bölümünde kaygının temelinde sağlık sorunları yatar. Bazı durumlarda kaygı belirtileri sağlık sorunlarının ilk göstergelerindendir.

Kaygıya neden olabilecek fiziksel sorunlar:
  • Kas krampları ve kasılmaları
  • Kalp hastalıkları
  • Tiroit sorunları
  • Diyabet
  • Astım
  • Madde bağımlılığı
  • Kaygı yatıştırıcı ilaçların yoksunluğu (benzodiazepinler)
  • Belirli “savaş veya kaç” hormonlarını üreten nadir tümörler
  • Belirli bir nedeni olmayan karıncalanma, yanma ve sızı hissi
Son düzenleyen _Yağmur_; 22 Mart 2016 13:56

Benzer Konular

22 Ağustos 2012 / Misafir Soru-Cevap
1 Nisan 2008 / nünü X-Sözlük
2 Kasım 2010 / _Yağmur_ Psikoloji ve Psikiyatri
18 Temmuz 2016 / eanxiety Psikoloji ve Psikiyatri
3 Ağustos 2016 / kenan23 Psikoloji ve Psikiyatri