Arama

Nuri İyem

Güncelleme: 14 Kasım 2016 Gösterim: 53.374 Cevap: 3
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
28 Ocak 2008       Mesaj #1
Misafir - avatarı
Ziyaretçi

Nuri İyem

Ad:  Nuri-İyem-Eserleri.jpg
Gösterim: 2082
Boyut:  41.6 KB

(d. 1915, İstanbul)
Sponsorlu Bağlantılar
Toplumsal gerçekçi içerikli figüratif resimleriyle tanınan ressam.


İlköğrenimini, babasının görevi nedeniyle çeşitli Anadolu kentlerinde yaptı. Daha sonra İstanbul’a gitti ve Nazmi Ziya Güran'ın özendirmesiyle 1933’te Güzel Sanatlar Akademisi’nin orta bölümüne girdi. Önce Güran’ın, ardından da Hikmet Onat ve İbrahim Çallı’nın öğrencisi oldu. 1937’de mezun olduktan sonra bir süre resim öğretmenliği yaptı; 1940’ta yeni açılan yüksek bölümü tamamlamak üzere akademiye geri döndü ve Leopold Levy’nin öğrencisi oldu. Bu yıllarda akademiden bir grup arkadaşıyla birlikte Yeniler Grubu’nukurdu. 1941’de grubun ilk sergisi olan Liman Sergisi’ne katıldı. 1944’te “Nalbant” adlı yapıtı ile Güzel Sanatlar Akademisi’nin birincilik ödülünü alarak mezun oldu. Devlet Resim ve Heykel Müzesi’nde görev aldı. 1946’dan sonra çalışmalarını bağımsız olarak sürdürdü.

Türk resminde önemli yeri olan Yeniler Grubu içinde etkin rol oynayan İyem toplumsal eleştiri yönü ağır basan figüratif yapıtlar gerçekleştirdi. 1949’ da geometrik soyut anlatıma yönelerek 1951’den sonra soyut dışavurumcu düzenlemeler yapmaya başladı. Doğadan yola çıkarak soyutu ararken, figüratif çalışmalarını da sürdürdü. 1960’tan sonra zaman zaman soyut çalışmalar da yapmakla birlikte çoğunlukla figüratif yapıtlar gerçekleştirdi. Bu sıralarda kendine özgü bir üslup oluşturmaya başladı. 1960’lann ortalarına doğru soyut anlayıştan bütünüyle uzaklaştı.

Yapıtlarında Anadolu’yu ve büyük kente göç olgusunu işleyen İyem, yalın ve kütlesel bir biçim anlayışıyla çalışır. İkili, üçlü ya da beşli figür gruplarını, geleneksel giysileriyle bazen doğa içinde, bazen de soyut bir fon önünde betimlemiş, konuya yer yer doğakent, gecekondu zengin mahallesi gibi karşıtlıklar katarak daha vurucu olmayı amaçlamıştır. Işık ve rengi, resmin anlamını güçlendirecek ve yer yer kabartma etkisi yaratacak biçimde kalın bir boya hamuruyla vermiştir. İyem’in çok sayıda tuval resminin yanı sıra, en önemlileri İstanbul Belediye Sarayı’nda (1960-61) ve Ankara Ulus Çarşısında (1970) olmak üzere birçok duvar panosu uygulaması da vardır.

Kaynak: Ana Britannica

BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.
Son düzenleyen Baturalp; 14 Kasım 2016 23:50
Biyografi Konusu: Nuri İyem nereli hayatı kimdir.
Mavi Peri - avatarı
Mavi Peri
Ziyaretçi
1 Ağustos 2012       Mesaj #2
Mavi Peri - avatarı
Ziyaretçi

Nuri İyem



Sponsorlu Bağlantılar
(1915 İstanbul), Türk ressamı. Güzel Sanatlar Akademisi'ndeki öğrenimi sırasında ünlü öğretmen ve ressamların atölyelerinde çalıştı. A. Arbaş, A. Atalay, F. Başağa, F. Karakaş ve S. Turan ile birlikte "Yeniler" grubunu kurdu. Akademi'yi bitirince (1934) bir süre Giresun Ortaokulu'nda resim öğretmenliği yaptı, İstanbul'da Resim ve Heykel Müzesi'nde çalıştı. Türk resim geleneğine ve toplumsal gerçekçi anlayışa bağlı olarak 1951'e kadar "Yeniler" grubu içinde ürün verdi. Bir süre sonra soyut ve geometrik çalışmalar yaptı. 1967'den bu yana daha çok "kadın başları"nı konu alan figüratif çalışmalar yapmaktadır. Ankara ve İstanbul'dan başka İtalya, Hollanda gibi ülkelerde çok sayıda sergi açmıştır.

MsXLabs.org & MORPA Genel Kültür Ansiklopedisi

Son düzenleyen Baturalp; 14 Kasım 2016 23:43 Sebep: başlık ve sayfa düzeni
Baturalp - avatarı
Baturalp
Ziyaretçi
8 Eylül 2016       Mesaj #3
Baturalp - avatarı
Ziyaretçi
Ad:  Nuri-İyem.jpg
Gösterim: 1045
Boyut:  30.4 KB

NURİ İYEM


MsXLabs.org

1915 yılında İstanbul‘da doğdu. Nazmi Ziya aracılığıyla Akademi'nin orta bölümüne kaydını yaptırmıştır. Nazmi Ziya, İbrahim Çallı ve Hikmet Onat atölyelerinde çalıştıktan sonra Levy'den dersler alan Nuri İyem, Akademi'nin orta bölümünden Ragıp Gökcan ile birlikte birinciliği paylaşarak mezun oldu. Bir ara Leopold Levy’den dersler aldı. Askerlik görevini yaptıktan sonra Giresun’a atandı. Yüksek bölümü yeni açılan Akademi'ye 1940 yılında yeniden giren ve dört yıl sonra okulu bitiren ressam, toplumcu-gerçekçi sanat anlayışını paylaştığı arkadaşlarıyla "Yeniler Grubu"nu kurdu.

İlk sergilerini 1941 yılında açmıştır. Eserlerinde İstanbul’un güzelliklerini anlatmaktadır. 1960 yılına kadar soyut eserler yaptıktan sonra portre resimleri yapmaya başlamıştır. Mimarlık kurgu (tektoni) üzerine oturttuğu izlenimi uyandıran eserlerinde yalın çizgiler ve renklerle insan-doğa ilişkisini yerel özellikleri öne çıkararak ele alır; portrelerinde umutsuzluk, acı gibi duygulan işleme­sine karşın figürleri boyun eğmiş de­ğil, tersine çektiklerinden gurur duyarcasına bir gizemcilik içindedir.

Nuri İyem, bir süre Resim-Heykel Müzesinde Halil Dikmen’in yardımcısı olarak çalıştı. 1946’da ilk kişisel sergisini, Beyoğlu’nda bir mobilya mağazasında açtı. Ankara, İstanbul ve İzmir’de duvar resimleri uyguladı. İki yıla yakın tutuklu olarak yaşadı. 1950’den sonra yöneldiği soyut resim anlayışını 1960’lı yıllarda bırakarak, köyden kente göç eden insanların, gecekondu yaşamından sahnelerin ve genç kadın portrelerinin ağırlıklı bir yer aldığı eski sanat anlayışına bir dönüş yaptı. 1950’li yıllarda, İstanbul’un ilk özel galerisi Maya’da kişisel sergiler yaptı. Yurt dışında devlet tarafından düzenlenen karma sergilere yapıt verdi.

1950’den sonra soyut resme yöneldi, 1966’dan sonraysa anlatımcı portrelere ağırlık verdi. Mimarlık kurgu (tektoni) üzerine oturttuğu izlenimi uyandıran eserlerinde yalın çizgiler ve renklerle insan-doğa ilişkisini yerel özellikleri öne çıkararak ele alır; portrelerinde umutsuzluk, acı gibi duyguları işlemesine karşın figürleri boyun eğmiş değil, tersine çektiklerinden gurur duyarcasına bir gizemcilik içindedir. Yeniler Grubu’nun dağılmasından sonra, Türk Ressamlar Derneği’ne üye oldu. Yurt içinde açtığı çok sayıda kişisel serginin yanı sıra Hollanda’daki Türk Ressamları sergisine, Paris , Venedik, Sao Paulo sergilerine katıldı. 1988 Sedat Simavi Vakfı Görsel Sanatlar Ödülü’ nü aldı.

Nuri İyem’in figüre ve çevre gözlemi­ne, insan sevgisine bağlı iki büyük dö­nemi araşma sıkışıp kalmış olan soyut resimlerini, bir sanatçının kişiliği ve oluşum evreleri açısından dikkate al­ma zorunluğu bulunmakla birlikte, gerçek kimliğin figür çevresinde geliş­tiği ve yarım yüzyıla yaklaşan bir de­neyimin, en belirgin yapıtlarını bu alanda verdiği söylenebilir. 1940’ta Yemler Grubu’nun etkin bir üyesi ola­rak, toplumsal gerçekçi sanata yöne­len ilgisi, özellikle 1960’tan sonra da­ha çok portre üstünde yoğunlaşan bir dinamizme dönüştü. Gene de onu salt bir portre ressamı sayamayız. Çizgi­nin, mimari kuruluşun ve hacimsel et­kilerin her zaman ön planda geldiği portrelerinin yanı sıra, insanlı peyzaj­ları da en az portreleri kadar önemli­dir. Nuri İyem bütün bu resimlerinde. Batılı akım ve eğilimlerin kötü bir kop­yacısı ya da iz sürücüsü olmak yerine, özgün resim değerlerinden kay­naklanan yöresel ya da ulusal bir sa­natın savunuculuğunu yapmış, bu ko­nuda kendisinin de içinde bulunduğu çağdaş Türk ressamlarına önemli gö­revler düştüğünü yazılarında sık sık dile getirmiştir. Kısa süreli değişim­ler, onun sanatını etkilememiştir. Ter­sine, gerçekçi ve kalıcı bir sanatın, uzun araştırma ve deneyler sonucun­da kökleşebileceği görüşünden kalka­rak resimlerinde temel biçimleri yet­kinleştirme, arıtıp zenginleştirme yo­lunu seçmiştir. Bu bakımdan, kendi­sini izleyen kuşakları geniş ölçüde etkilemiş, yöresel sanatın olanaklarına dikkati çekmiştir. Ama Nuri İyem’de yöresellik, folklorik bir özentinin şuur­ları dışındadır. Kuruluşu ön planda tutan plastik sağlamlık, onun resimle­rine diri bir duyarlık katmıştır.

İstanbul’un gecekondu yaşamına öz­gü genç kadın ve erkek portreleri, Anadolu’dan büyük kente göçen in­sanlarımızın acılar ve mutluluklarla örülü yaşamlarını akla getirir. Nuri İyem, bu resimlerinde onları, yaşadık­ları çevre içinde, bir bakıma geçmiş­ten geleceğe uzanan yaşam deneyle­rinin yoğurup biçimlendirdiği fiziksel özelliklerle yansıtır. Yüzlerin anlatı­mı, Anadolu gerçeklerine özgü derin izleri taşır. İnsan ve doğa gerçeği, Nu­ri İyem’de yöresel sanatın temel gere­cini oluşturan ve ona tükenmezlik ka­zandıran başlıca öğelerdir.

19 Haziran 2005 yılında hayatını kaybeden büyük usta, altı bini aşkın resme imza attı.

Derlemedir.
BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.
Baturalp - avatarı
Baturalp
Ziyaretçi
14 Kasım 2016       Mesaj #4
Baturalp - avatarı
Ziyaretçi

Nuri İyem

Ad:  Nuri-İyem.JPG
Gösterim: 3018
Boyut:  10.6 KB

Türk resim sanatının en büyük ustalarından biri olan Nuri İyem, Türk Cumhuriyet tarihinin toplumsal, siyasi ve kültürel değişimine tanıklık etmiş ve bu ilerlemeye katkıda bulunmuş, dumadan üretmiş Türk sanatına yeri dolduramayacak eserler vermiştir.

1915 yılında İstanbul'da doğan sanatçı, resme küçük yaşlarda duvarlara kömür kalemle yaptığı çizimlerle başladı. Sağlık memuru olan babasının görevi dolayısıyla çocukluğunu anadolu'nun farklı şehirleri dolaşarak geçirdi. İlkokulu Mardin'de bitiren sanatçı ortaokulda İstanbul'a geldi. Önce Vefa ardından da Pertevniyal Lisesine kaydoldu. Resim tutkusu da bu yıllarda başladı. Hatta resim aşkı yüzünden derslerden geri kalan sanatçı, ailesinin onun doktor olmasını istemesine rağmen en sonunda Akademiye kaydoldu. Yaptığı çalışmaları, o yılların en önemli sanat etkinliği olan Galatasaray sergilerinde, resimlerini hayranlıkla izlediği Nazmi Ziya'ya göstermiş ve onun teşvikini de aldıktan sonra hiç duraksamadan kaydını yaptırıp derslere başlamıştı. Devrin diğer büyük ressamları gibi Nazmi Ziya, Hikmet Onat, Çallı ve Levy'nin öğrencisi olan genç ressam, aynı zamanda Feyhaman Duran, Namık İsmail gibi diğer akademi hocalarının fikirlerinden yararlanmaktan geri kalmadı ve Sanat Tarihi, Estetik ve Mitoloji dersleri veren Ahmet Hamdi Tanpınar'ın, önünde açtığı geniş ufukla entellektüel kimliğini buldu. Ahmet Hamdi'nin düşünce yapısı onun şu satırlarında belli olur: "Geniş hayat önümüzdeki bin başlı bir muamma gibi duruyor. Onu çözdükçe kendimizi bulacağız; hakiki şahsiyette, hür san'ata kavuşacağız. Ağaç güneşte serpilir, fakat toprağın derinliklerindeki kökü ile beslenir. İnsanoğlu kendi ferdiyetini bile ancak içinde yaşadığı cemiyetle idrak eder."

İyem'in yıllar sonra yazdığı ve Yeditepe'de yayınlanan 'Sanatçımızın Kaderi' isimli bir makalesinde bile Ahmet Hamdi'ye gönderme yapması, bu büyük edebiyat ve düşün adamının onun üzerindeki kalıcı etkisini açık bir şekilde ortaya koyar: "Yazık değil mi bunca çabaya? Bunca masrafa? Bunca emeklere? Bunca teşkilatı bir takım adamlara maaş vermek için mi kurmuşuz? Bütün bunlar 'Saatleri Ayarlama Enstitüsü' müdürler?"

Akademideki öğrenimini bitirdikten sonra askerliğini de tamamladı ve Giresun'da görev yaptı. 1940 yılında, dört yıl sonra ilk mezunu olacağı yeni açılan yüksek bölümünü tamamlamak üzere yine Akademi'ye girdi.

Sanat hayatı oldukça hareketli ancak siyasi hayatrı sorunlu bu yıllarda özel sergiler seyrek düzenlenebiliyor, bu da olduça zor bürokratik işlemlerden geçiriliyordu. Nuri İyem, Avni Arbaş, Selim Turan, Fethi Karakaş, Mümtaz Yener, Turgut Atalay, Haşmet Akal, Ferruh Başağa ve Agop Arad gibi 20'li yaşlardaki bir grup genç sanatçı, büyük çabaların sonunda Mayıs 1941'de İstanbul Beyoğlu Matbuat Müdürlüğü salonlarında ortak bir amaç ve görüş çerçevesinde biraraya gelerek bir sergi açtılar. Halkın arasına girmek, onların düşünce ve yaşayışlarını paylaşarak sanatsal üretimlerini gerçekleştirmek amacını taşıyan bu sanatçılar, İkinci Dünya Savaşı'nın bunalımlı ortamında sanatlarına toplumsal gerçekçi bir yön vermişlerdir. D Grubu'nun şekilciliğine ve Anadolu'dan kopuk resim anlayışına karşı çıkan toplumsal içerikli resimleriyle halkla bütünleşmeyi amaçladılar ve bir ölçüde de başarılı oldular. Liman sergisi adı verilen bu etkinliğin ardından Yeniler adı altında birleşen sanatçılar, özellikle Akademi dışındaki yazar ve sanatçılardan destek gördüler. Yeniler, bir sanatçı olarak varolmanın yolunu sanat anlayışları ve toplum gerçekleri arasında bir orta yol çizerek bulmaya çalıştılar.

İyem Yeniler Grubu dağılana kadar düzenlediği tüm sergilere katıldı, bu arada bir süre Resim- Heykel Müzesi'nde Halil Dikmen'in yardımcısı olarak çalıştı. Burada, Türk resminin ilk dönem ustalarını da tanıma fırsatı buldu. Özellikle de Hoca Ali Rıza'ya hayranlık beslemekteydi: "Doğrusu ya, Türk resmi uzun yıllar seyircisiz kaldığı için, toplumsal yaşama katılmada emekledi durdu. Kendi payıma Hoca Ali Rıza'yı, Türk resmini Halk'a doğru götürmekteki çaba ve başarılarından ötürü, ayrıca seviyor ve sayıyorum."

Sanatı topluma empoze etmekten çok, toplumun içinden çıkan bir sanat anlayışını benimseyen sanatçı, dur durak bilmeden üretmiş Anadolu halkına sanatı sevdirmek için tüm benliğiyle uğraşmıştır. Bu amaçla halka ulaşmak için 1946 yılında Beyoğlu'nda Ada (mobilya) mağazasında açtığı ilk sergi ve 1950'li yıllarda Maya Sanat Galerisi'nde düzenlenen diğerlerinin ardından bugüne kadar yapıtlarını bir çok kez sergilemiştir.

1950'li yıllarda soyut anlayışta eserler veren sanatçı 1960'larda figüratif resme geri dönerek, Anadolu insanını, onların yaşamını, iç dünyasını, köyden kente göç edenleri ve gecekondu yaşamını anlatmıştır. Bereketli topraklarıyla ve medeniyetler doğuran özelliğiyle; Anadolu'yu bir kadın olarak algılamış ve ürettiği kadın portrelerinde, iç dünyanın aynası olan gözlerin ışığında, bir parçası olduğumuz toplumu tüm gerçekliğiyle yansıtmıştır.

19 haziran 2005 yılında hayatını kaybeden büyük usta, altı bini aşkın resme imza attı.
BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.

Benzer Konular

14 Kasım 2016 / Misafir Cevaplanmış
16 Aralık 2009 / Alvarez Ocean Türkiye'den
15 Aralık 2009 / Alvarez Ocean Spor tr
30 Mart 2010 / _KleopatrA_ Siyaset tr