Arama

Sanat Akımları - Gerçeküstücülük

Güncelleme: 24 Ağustos 2011 Gösterim: 10.883 Cevap: 3
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
17 Kasım 2006       Mesaj #1
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Avrupa’da 1. ve 2. Dünya Savaşları arasında gelişen sanat ve edebiyat akımı.

Sponsorlu Bağlantılar
Bu akım temelini, akılcılığı yadsıyan ve karşı-sanat için çalışan ilk dadacıların eserlerinden alır. 1924’te "Manifeste du Surrealisme"i (Gerçeküstücülük Bildirgesi) hazırlayan şair Andre Breton’a göre gerçeküstücülük, bilinç ile bilinç dışını birleştiren bir yoldur. Ve bu bütünleşme içinde düşsel dünya ile gerçek yaşam "mutlak gerçek" ya da "gerçeküstü" anlamda iç içe geçiyordu. Sigmund Freud’un kuramlarından etkilenen Breton için, bilinçdışı, düş gücünün temel kaynağı, deha ise bu bilinçdışı dünyasına girebilme yeteneği idi.

Breton’un yanısıra Louis Aragon ve Benjamen Peret otomatik yazı yöntemleri üzerinde deneyler yaptılar. Kendi deyimleriyle, "gerçeküstü dünyanın düşsel imgelerini geliştirmeye" başladılar. Bu şairlerin dizelerindeki sözcükler, mantıksal bir sıra izlemek yerine bilinçdışı psikolojik süreçlerle bir araya geldiği için insanı irkiltiyordu. Gerçeküstücülük, yöntemli bir araştırma ile deneyi ön planda tutuyor, insanın kendi kendisini irdeleyip çözümlemesinde sanatın yol gösterici bir araç olduğunu vurguluyordu.

1925’ten sonra gerçeküstücüler dağılmaya, başka akımlara yönelmeye başladı. Ama resimden, sinemaya, tiyatroya kadar birçok sanat dalını derinden etkiledi. Andre Breton’un yanısıra P. J. Jouve, Pierre Reverdy, Robert Desnos, Louis Aragon, Paul Eluard, Antonin Arnaud, Raymond Queneau, Philippe Soupault, Arthur Cravan Rene Char Don Salvador Dali gerçeküstücülük akımının önemli isimleridir.

Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
12 Şubat 2007       Mesaj #2
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
1920'lere doğru başlayan edebiyat ve sanat akımıdır. 1917'de şair Apollinaire, «gerçeküstücü dram» diye nitelenen bir oyunu (Tiresias'ın Memeleri) sahneye koydu. Böylece Paris'te Birinci Dünya Savaşı'nın ertesinde, gerçeküstücülük akımı başladı. Savaşın saçmalığına ve burjuvazinin tutumuna başkaldıran üç genç ozan, Louis Aragon (doğ. 1897), Andre Breton (1896-1966) ve Philippe Soupault (doğ. 1897), toplumu, onun ahlâk değerlerini, estetik geleneklerini, akla ve mantığa güvenini altüst etmeğe karar verdiler.

Sponsorlu Bağlantılar
Gerçeküstücüler gerçek dışı fantastik), alışılmadık ve yıkıcı kaynaklardan yararlandılar. Ortaçağ'daki büyü ve mezhep sapkınlığından, Jerome Bosch'un ve Goya'nın cehennemlerinden, romantizmden. Kara Afrika, Okyanusya, Amerika halk sanatlarından esinlendiler; Douanier Rousseau'nun resimlerini, Lautreamont ve Rimbaud'un şiirdeki hezeyanlarını, Alfred Jarry'nin tiyatro alanında başkaldırışını sevdiler.

Marx'a ve devrimci Rusya'ya hayran oldular. Freud'un izinden giderek çocukluk, bilinçaltı ve çılgınlık dünyasına daldılar. Nükte ve alayı işleyerek ready made'i, yani ressam Marcel Duchamp'ın (1887-1968) sanat eseri diye imzasını attığı o, «hazır» eşyanın (bir tabure ve bir bisiklet tekerleği) yan yana konuşunu keşfettiler.

ustu1

«Gerçeküstücülük Bildirisi»nin yazarı Fransız şairi Andre Breton, Aragon ve Soupault ile birlikte, bu akımın kurucusu ve «piri» oldu.

Gerçeği Aşmak

Adından da anlaşılacağı gibi, gerçeküstücüler, gerçeği aşmağa, görünüşün de ötesine geçmeğe çalıştılar. Rüyanın her şeyi yapabilecek güçte olduğuna, bilinçaltının mantık karşısındaki üstünlüğüne inandıklarından, her olanağa başvurarak yasakları altüst etmeğe, bile bile şaşırtıcı davranışlarla insanların huzurunu bozmağa giriştiler.

Bir sürü kepazelik çıkardılar: bir avizeye asılarak edebi bir toplantıyı baltaladılar, şaşkın bir seyirci kitlesi önünde, sahnede miyavlayıp, durup dinlenmeden el sıkıştılar, canlı örümcekleri yediler, Sorbonne'da, bir ayaklarını süt kovasına batırarak, orduya, cezaevlerine, üniversitelere, dine karşı ağızlarına geleni söyleyerek konferanslar verdiler. Rüyalarını yazdılar, emir üzerine uyuma ve kendinden geçmiş haldeyken konuşma talimi yaptılar.

1920 yılında Breton ile Soupault'un birlikte yazdığı Magtietik Alanlar'ın yayımlanışı, otomatik yazının icadı oldu. Edebi eser kavramını reddederek ortaklaşa metinler yayımladılar. Rastlantı, onlar için, tükenmek bilmeyen bir esin kaynağıydı: gazetelerden kesilmiş başlıkları ve harfleri birleştirerek bir şiir yaratıyor, karmakarışık malzemeyi birbirine yapıştırarak bir tablo veya bir heykel yapıyorlardı.

Güven verici olmayan, üstelik seyirciyi tedirgin ederek «yaşamın bağrına sokan» bir güzellik aradılar. Andre Breton gibi, rasgele olan, durmadan kuşkuya düşen, «çılgın bir aşk»ın arayıcılığına koyuldular.

Harikalar Alemine Açılan Bir Kapı

1924 yılında Andre Breton, Gerçeküstücülüğün Bildirisi'ni yayımladı: hayatın sorunlarını çözümlemek için harikaya ve hayal gücüne başvurdu.

O tarihten beri, bu akım bütün ülkelerden pek çok sanatçıyı, özellikle ressamlarla ozanları peşinden sürükledi. Bunlardan Marcel Duchamp, resim sanatından vazgeçerek, kendini satranç oyununa verdi; Max Ernst (1891-1976), yapıştırmalar'ı icat etti; Picabia (1873-1953) dişli çarklardan oluşan garip, hayali makineler yarattı; Andre Masson (doğ. 1896) ise, kendini otomatik resme verdi. İtalyan De Chirico (doğ. 1888), İspanyol Picasso, Salvador Dali (doğ. 1904), Belçikalı Rene Magritte (1898-1967) ve Paul Delvaux (doğ. 1897) görünüşte hiç bir mantığı olmayan öğeleri bir tuvalde biraraya getirerek irkiltici bir rüya ve doğaüstü atmosferi yarattılar. Amerikalı Man Ray (doğ. 1890) fotoğraflarla alışılmadık kurgular yaptı.

Gerçeküstücü edebiyat ve şiiri özellikle Fransız yazarları temsil ettiler: Antonin Artaud (1896-1948), Robert Desnos, Paul Eluard, Rene Char (doğ. 1907), Aragon. İspanyol Luis Bunuel (doğ. 1900) garip bir sinema yarattı (Bir Endülüs Köpeği, Altın Çağ).

Hep Canlı

Ama topluluk çok kısa bir süre içinde bölündü: Aragon ve Eluard gibi bazıları siyasal bir amaca (komünizm) yönelmek isterken, bazıları buna yanaşmadılar. Andre Breton, ölümüne kadar çağımızın bütün edebiyat, sanat ve felsefe tarihini etkilemiş bulunan bu akımın değişmez ve uzlaşmaz «baba»sı olarak kaldı.

Gerçeküstücü anlayış günümüzde de birçok ressam ve ozanla sürüp gitmektedir. Bu anlayış özellikle yaşama ve düşünme tarzımıza damgasını vurmuştur: duvarları süsleyen afişler, bizi büyüleyen yararsız veya garip nesneler, değişme tutkusu ve gençliğin yerleşmiş düzene karşı ayaklanması bunun açık belirtileridir.

Dada Akımı

Gerçeküstücülüğün kökeni, 1916 yılında Zürich'te Tristan Tzara (1896-1963) tarafından temelleri atılan Dada akımıdır. Bu saçma ad, bir grup ressam ve yazar tarafından (Tzara, Hans Arp, Picabia, Marcel Duchamp, Max Ernst) geleneksel toplum, sanat ve kültüre başkaldırdıklarını göstermek üzere bile bile seçilmiştir. Özellikle, Almanya ve Fransa'da etkinlik gösteren Dadacılık, «sözsüz şiir» ve yapıştırılmış kâğıtlardan oluşan deseni yarattı. Ama çok geçmeden, yıkıcılık tutkusu kendi üstüne yöneldi ve akım «patlayarak» gerçeküstücülüğü doğurdu.

Nefis Kadavra

Gerçeküstücüler çok nükteli bir oyun icat ettiler: oyunculardan her biri eline bir kâğıt alır; bir cümlenin ilk sözcüğünü ötekilere göstermeksizin yazar. Sonra herkes kâğıdı katlayıp soldaki komşusuna geçirir ve sağdaki komşusunun kâğıdını alıp üstüne başka bir sözcük yazar.

Böylece tur tamamlanıncaya kadar devam edilir. Bu oyunda elde edilen ilk cümle şu olmuştu: «nefis kadavra yeni şarabı içecek», oyunun adı da buradan gelir. Bu oyun, herkesin bir parçasını yapacağı bir desenle de oynanabilir. Böylece yaratılan «eserin» bütünü, çoğu zaman şaşırtıcıdır!

ustu2

«Dostların Buluşması» (1922), Max Ernst'in tablosu: 1. Crevel, 2. Soupault, 3. Arp, 4. Ernst, 5. Morise, 6. Dostoyevski, 7. Raffaello, 8. Fraenkel, 9. Eluard, 10. Paulhan, 11. Peret, 12. Aragon, 13. Breton, 14. Baargeld, 15. De Chirico, 16. Gala Elouard, 17. Desnos. Özel koleksiyon, Hamburg.

ustu3 ustu4 ustu5

(Solda) «Baca Görünüyor», İtalyan ressamı Giorgio De Chirico'nun eseri: zaman ötesinde, insandışı garip bir evren; bacasından bir duman kümesi çıkan minik lokomotiften başka hayat belirtisi olmayan, kaygı verici bir mimari. Annunciata Galerisi, Milano.

(Ortada) «İşte Kadın» (1915), her şeyi alaya alması ve rezalet çıkarma tutkusuyla gerçeküstücülüğe ortam hazırlayan. Dada akımının «seyyar satıcı»sı Francis Picabia'nın eseri. Robert Lebel koleksiyonu, Paris.

(Sağda) «Ready-made» (1921), Marcel Duchamp'ın eseri: bir el terazisi, mermer parçaları ve mürekkepbalığı kemikleri, küçük bir küf kafesinde rasgele biraraya getirilmiş; altında İngilizce su yazı var: «Rose Selavy niye aksırmasın?»

ustu6

«Yumuşamış Saatler», gerçeküstücülüğe «dakika başına yeni bir fikir» kazandırmakla övünen «dâhi» ressam Salvador Dali'nin eseri. Çağdaş Sanat Müzesi, New York.

ustu7

On beşinci Louis stili bir yatağa uzanmış inek: Luis Bunuel'in «Altın Çağ» (1930) adlı filminden bir görüntü.

ustu8

«Breton'un Ölümü», hipnotik uykunun ateşli taraftarı olan şair Robert Desnos'un eseri. Özel koleksiyon.
HayLaZ61 - avatarı
HayLaZ61
VIP BuGS_BuNNY
25 Mart 2007       Mesaj #3
HayLaZ61 - avatarı
VIP BuGS_BuNNY
Gerçeküstüncülük

Sinemada Gerçeküstücülük ve Luis Bunuel

Sanat Akımları - Gerçeküstücülük

''Alışılmış ahlâka, geleneksel hayallere, duygusalcılığa, toplumun tüm ahlaksal pisliğine karşıyım..Burjuva ahlakı, benim için ahlaksızlığın ta kendisidir; çünkü ters kurumlar üzerine kuruludur: Din, vatan, aile ve toplumun diğer temel direkleri!..''
Bu sözler Gerçeküstücülük akımının 7.sanattaki en önemli ismi olan ünlü İspanyol yönetmen Luis Bunuel'e ait..

(Bunuel bu tümceleri ''Gündüz Güzeli'' adlı filmi ile ilgili bir söyleşide zikretmiş..)

bunuel

bunuel

20. yy.'ın başlarında Avrupa'da ortaya çıkan bir sanat akımıdır Gerçeküstücülük. Şair ve ressamlar I. Dünya Savaşı'nın yol açtığı yıkım karşısında, dehşete kapılmış, akılcı tutuma karşı tavır alarak, bilinç dışının düşsel dünyasına yönelmeye başlamışlardır.

Resim alanında ''Breton''un,felsefik anlamda Freud’un, edebiyat alanında Louis Aragon un ve bizi en çok ilgilendiren sinemasal anlamda da ''Bunuel''in bayraktarlığını yaptığı bir akımdır.

Gerçeküstücülük, bütün sanat disiplinlerini etkisi altına alan bir akım olarak kalıcı olmuştur. Biçemin yok olduğu, romantik duyumların yerini mekanik algıların aldığı bir sanat anlayışıdır.Kapitalizmin öngördüğü yaşama alanlarına uyumsuzluk, düş ve usdışına, gerçeküstüye yönelik açılım sanat disiplinlerinin, en başta da edebiyatın içerik ve biçim değişimine yol açtı. Öznenin nesneye ilişkin epistemolojik birikimi bilgisi genişledi ve değişti. Bilincin ve bilinçaltının sınırsız alanları özgürce dışlaştırılabildi.Şüphesiz sürrealist sinemanın birikiminden Dogma başta olmak üzere Avrupa Sineması önemli ölçüde yararlanmıştır.

Gerçeküstücülük içerik olarak sinema sanatına uygun bir yapıya sahiptir. Konunun reddedildiği bu akımın filmlerinde görülen temel özellikler; akılsal olanın dışına çıkma,düşlerin büyüsüne geri dönme ve ruhun bilinçaltı ifadelerini ortaya koymaktır.

1952 yılında Bunuel Gerçeküstücülüğü açıklarken “film düşmanların elinde muhteşem ve tehlikeli bir silahtır. Bir film rüyanın istemsiz taklitidir” der.

Luis Bunuel (1900-1983):

Yüzyılın başlangıcında dünyaya gelen Bunuel; filmleri, sinema teknikleri ve kullandığı simgeler üzerine konuşmaktan pek hoşlanmayan bir yönetmendi. Lorca ve Dali ile başlayan dostluklarını 24 yaşındayken Paris’te sürdürmeye karar veren Bunuel, orada gerçeküstücülerle tanıştı ve ilk filmini yaptı. Bu filmi yine Dali ile gerçekleştirdi; Endülüs Köpeği... Ardından 1930’de ikinci filmi geldi: Altın Çağ. Bu film, burjuva topumunun tüm saygın kurumlarını yerle bir ediyordu ve bu yüzden yasaklandı, kopyalarına el kondu. Bu yasak ne yazık ki 1981 yılında kalkabildi ancak. Daha sonra ülkesine dönen Bunuel, Ekmeksiz Toprak adlı ilk belgeselini yaptı, ardından 1946 ile 1964 arasında 20 film çekti: Cannes’da en iyi yönetmen ödülünü kazandığı Unutulmuşlar, Rüzgarlı Bayır, Archibald de la Cruz’un Suçlu Yaşamı, Bu Bahçede Ölüm, Nazarin, İspanya’da yasaklanan ama 1963 yılında Altın Palmiye’yi getiren Son Yemek, Mahvedici Melek, Bir Hizmetçinin Anıları, Burjuvazinin Gizli Çekiciliği, Tristana, Saman Yolu, Gündüz Güzeli ve son filmi, Arzunun O Belirsiz Nesnesi...

Bunuel filmleri yenilikçi, kışkırtıcı ve insanoğlunu düşünmeye iten, bireyin ve toplumun tabularını yıkmaya çalışan niteliktedir.

Unutulmuşlar" ,"El" , "Archibald de la Cruz ' un Suçlu Yaşamı","Rüzgarlı Bayır " ,"Bu Bahçede Ölüm" , "Nazarin"... Bazen toplumsal gerçeklikleri , bazen tutkuları , büyük , onulmaz , öldüren , mahveden tutkuları , bazen ise bireysel inanç ve vicdanla katolik kilisesinin dogmaları arasındaki çatışmayı , veya tek bir filmin yapısı içinde hepsini birden irdeleyen , alttan alta açık bir kilise /papaz sınıfı düşmanlığının ve katolik inanç eleştirisinin kendini duyurduğu ve kara , keskin bir gülmece , daha doğrusu ironi duygusunun hiç bir zaman ortadan silinmediği filmler ...

Gerçek-üstücülük Bunuel ' in tüm filmlerinde alttan alta da olsa kendini duyurur. Gerçekle düşün kesin kesişme noktaları yoktur çünkü Bunuel'e göre ikisi de hep içiçe yaşarlar .

Luis Bunuel üstüne bir inceleme kitabı yazmış olan sinema tarihçisi Ado Kyrou :"Tüm sinema tarihinde , Luis Bunuel'in eserinden daha özgür , daha kişisel bir yaratış yoktur . Kalıplara onunki denli uymayan , sinemasal geleneklere onunki denli karşı çıkmış , her türden tabu ' ya onunki denli egemen olan bir sinema da yoktur . Alışılmamışta , akıldışıda , önceden bilinemezde son derece rahat olan , gülmecenin çeşitli alanlarıyla da içli - dışlı olan Bunuel 'in sinemasında , gerçek - üstücü devrim , bir emri - vakidir , sanatının ayrılmaz bir olgusudur ." der.

LUİS BUNUEL-ENDÜLÜS KÖPEĞİ


Luis Bunuel ve Salvador Dali tarafından yapılan 1928 yapımı Un Chien Andalou (Endülüs Köpeği) adlı film, bu akımın bildirisi niteliğindedir.


Film Bunuel ve Dali’nin düşlerinden ortaya çıkmıştır. Bunuel, Dali’ye Ay’ ı kesen ince bir bulutla, bir gözü yaran usturanın rüyasına girdiğini anlatır. Dali de bir gece önce rüyasında karıncalarla dolu bir el gördüğünden söz eder.


Böylece Bunuel’in dediği gibi
“psikolojik,kültürel,mantıksal hiçbir açıklamaya meydan vermeyecek düşüncelerin ve görüntülerin benimsendiği” film ortaya çıkar.

Bunuel’e göre film, rüyaların toplamı olamayacak kadar geniştir. “Film ruhun gayri ihtiyari sonucudur.”


“Filmdeki hiçbir şey herhangi bir şeyi temsil eder. Eğer Sürrealizm yoksa hiçbir şeyde yoktur.”


Dali ise film için “istenmeyen rüyaların imitasyonudur der.”


Eleştirmenler, sanatçılar, psikiyatriler “Endülüs Köpeği’ ne derin anlamlar yüklemeye çalıştılar.Onalr tarafından bu filmde, Breton’un “Gerçeküstücülük, dünyaya gözü kapalı olarak yaklaşmaktır” sözüne dayanarak gözün kör edilmesi ile bulutların arkasındaki gerçekliğin ilişkisi kurulmaya çalışıldı.


BUNUEL'İN YAPTIĞI; Toplumun yozlaşmış değerlerine ve akademik ölçülere hapis edilmeye çalışılan sanata karşı bir baş kaldırıydı.Toplum tarafından sorgulanmaksızın kabul edilen aile,devlet,din,vatanseverlik gibi değerlere saldırıyordu.Karşısında olduğu bir başka olgu ise ussalcılıktı.Amacı, insan beyni üzerinde ciddi bir sansür oluşturan ussal düşünceleri ortadan kaldırıp insanın libidinal ve anarşist güdülerini serbest bırakmaktı.

Bu filmden her bahsedildiğinde o günün sonunda oturup filmi tekrar izleirm, çünkü hep birşey daha kapılabilmeye fark edilebilmeye müsait bi yapısı var filmin.Bu filmden, her kareyi durdurup 10 dakika bakabilirsiniz, yani her ne kadar kısa gibi gözükse (45dk)de bu filmi adam gibi izlemek icin çok zaman gerekir...Filmin ilk yarısı müzik eşiliğinde verilmiştir,aynı görüntüler daha sonra köpek sesleri eşliğinde ürkütücü bir hava katılarak tekrar edilmiştir.Efendim,tekrar izlediğinizi fark ettiğiniz de arada fark var mıydı diye bakmayınız diye söylüyorum.Zira benim kabuslarımı süsleyen sahnelere o köpek sesleri de eşlik etmeye başladı, o farkın olmadığını FARK EDEN e dek : )

Dali ve Bunuel’in ikinci filmi, 1930 yapımı L’ Age d’Or’dur (Altın Çağ). Bu filmde Bunuel’in toplumsal saldırganlık isteği güçlü bir biçimde görülür. Bu film her türlü geleneği reddetmesi bakımından bir manifesto sayılabilir. İnsanın toplumsal ve ussal bilinçliğindeki esaretinden kurtaran, özgürleştiren aşkı amour fou’yu anlatan film Gerçeküstücü sinemanın en doruktaki başarısıdır.

Bunuel den birkaç düşündürücü söz;
“Tanrı’ya şükür ateistim”
“Birisi bana şu dakikada tanrının var olduğunu ispatlasa yine davranışlarımda değişiklik olmaz”

Bunuel filmleri

  • 1977 - That Obscure Object of Desire
  • 1974 - Le Fantôme de la Liberté
  • 1972 - The Discreet Charm of the Bourgeoisie
  • 1970 - Tristana
  • 1968 - La Voie Lactée
  • 1967 - Belle de Jour
  • 1965 - Simon of the Desert
  • 1964 - The Diary of a Chambermaid
  • 1962 - The Exterminating Angel
  • 1961 - Viridiana
  • 1960 - The Young One
  • 1959 - La Fièvre Monte à El Pao
  • 1958 - Nazarín
  • 1956 - La Mort en ce Jardin
  • 1955 - Cela s’appelle l’Aurore
  • 1955 - The Criminal Life of Archibaldo de la Cruz
  • 1953 - Abismos de pasión
  • 1952 - El Bruto
  • 1952 - El
  • 1952 - Robinson Crusoe
  • 1950 - Los Olvidados
  • 1930 - Age d’Or, L’
  • 1928 - Un Chien Andalou
GERÇEKÜSTÜCÜ manifesto

Hareketimiz hakkında halk arasında aptalca yayılan yanlış yorumlara karşı, çağdaş eleştirinin edebi, dramatik, felsefi, yorumlayıcı, hatta teolojik cismaniliğine karşı aşağıdakileri haykırarak bildiriyoruz.

1. Edebiyatla işimiz olmaz, fakat edebiyatı gerektiğinde, her hangi biriniz kadar da kullanmaya tamamen muktediriz.

2. Gerçeküstücülük ne yeni bir araç ya da kolay bir anlatım hatta ne de şiirin metafiziği falan değildir. O, aklın topyekun kurtuluşu anlamına gelir ve ona benzeyen her şeyin de.

3. Biz devrim yapmaya kararlıyız.
4. Biz gerçeküstücülük sözcüğüyle devrim sözcüğünü, sırf tarafsızlığını göstermek ve hatta bu devrimin dehşetengiz yapısını alaşağı etmek için bütünüyle bir araya getirdik.

5. İnsanların törelerini değiştirmek gibi bir iddiamız yok, fakat aklın kırılganlığını, inşa ettikleri sarsıntılı evlerini hangi kaygan zeminlere oturduklarını gözler önüne sermeye niyetliyiz

6. Topluma, bu resmi uyarıyı öfkeyle savuruyoruz; yan çizmelerine, dönekliklerine ve yanlışlarına dikkat etsinler, onların birini bile gözden kaçırmayacağız.

7. Fikrinin, düşüncesinin her savruluşunda, toplum bizi karşısında bulacak.

8. Bizler, ayaklanmanın, isyanın ustalarıyız. Gerektiğinde kullanamayacağımız, muktedir olmadığımız bir eylem biçimi yoktur.

9. Özelikle batı dünyasına diyoruz ki: Gerçeküstücülük karşınızda. Ve bizi sımsıkı bağlayan bu yeni izm de nedir? Gerçeküstücülük şiirsel bir biçim değildir. O aklın kendine yönelttiği bir çığlıktır ve o kendi zincirlerini koparmaya kararlıdır, hatta bunu demir balyozlarla yapmalıdır
Son düzenleyen Daisy-BT; 24 Ağustos 2011 23:14 Sebep: Sayfa düzeni.
Pirana Kovalayan Çılgın Hamsi...
Daisy-BT - avatarı
Daisy-BT
Ziyaretçi
24 Ağustos 2011       Mesaj #4
Daisy-BT - avatarı
Ziyaretçi

Gerçeküstücülük (Sürrealizm)

André Breton ve arkadaşları tarafından 1920'lerde Fransa'da başlatılan sanat akımı; sürrealizm.

Düşünsel temelleri ve sanat anlayışı açısından Freud, Bergson, Husserl gibi düşünürlerle Rimbaud, Lautréamont gibi şairlere ve Dadacılara bağlanabilecek gerçeküstücülük, özellikle şiir ve resim alanlarında günümüzde de etkinliğini sürdüren bir akımdır.

André Breton'a göre gerçeküstücülük, sözle, yazıyla ya da başka bir biçimde, düşüncenin gerçek işleyişini ortaya koymak için kullanılan saf ruh otomatizmidir. Aklın hiçbir denetlemesi, hiçbir ahlâksal ve estetik tasa olmadan düşüncenin kendini ortaya koymasıdır.

Ayrıca gerçeküstücülük, düşüncenin çıkar gözetmez oyununa, düşün sınırsız gücüne ve bugüne kadar bir yana atılmış belli çağrışım biçimlerinin üstün bir güce sahip olduklarına inanmaktadır. Gerçeküstücülük, bütün öteki ruhsal mekanizmaları kökünden yıkmaya ve yaşamın bellibaşlı sorunlarının çözülmesinde onların yerini almaya yönelir.

Gerçeküstücülüğün resim sanatındaki başlıca temsilcileri Hans Arp, Max Ernst, Man Ray, Giorgio De Chirico, Joan Miro, André, Massou, Yves Tanguy, Salvador Dali, René Magritte ve Paul Delvaux'dur.
MsXLabs.org & Morpa Genel Kültür Ansiklopedisi


Benzer Konular

10 Kasım 2012 / Misafir Sanat
9 Mayıs 2012 / ThinkerBeLL Sanat
5 Temmuz 2012 / AriThmetiCs Edebiyat
15 Eylül 2007 / Misafir Sanat
28 Ekim 2009 / ThinkerBeLL Sanat