Arama

Yunan Sanatı

Güncelleme: 11 Mart 2009 Gösterim: 33.931 Cevap: 3
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
5 Mayıs 2008       Mesaj #1
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Yunan Sanatı

Sponsorlu Bağlantılar
Yunan sanatı, Yunan kabilelerinin M.Ö. 2000’in başlarında kuzeyden gelerek Yunan yarımadasına yerleşmelerinden, M.Ö. 31’de Roma egemenliği dönemine kadar süren dönemi kapsayan sanattır.


Dönemleri
  • M.Ö. 5000 - M.Ö. 1500 Prehistorik Dönem
  • M.Ö. 1500 - M.Ö. 1100 Miken Sanatı
  • M.Ö. 1100 - M.Ö. 700 Geometrik Dönem
  • M.Ö. 700 - M.Ö. 600 Doğululaşma Dönemi
  • M.Ö. 600 - M.Ö. 500 Arkaik Dönem
  • M.Ö. 500 - M.Ö. 330 Klasik Çağ
  • M.Ö. 330 - M.Ö. 31 Helenistik Sanat
Yunan sanatı asıl olarak M.Ö. 8.yy sonlarındaki doğululaşma dönemindeki gelişmelerle birlikte başlar. Bu dönemde ticaret sebebi ile doğu ülkeleri ile ilişkiler artmış sanatta özellikle Suriye’den etkilenilmiş yeni biçimler ve eğilimler ortaya konulmuştur. Yunan sanatında sanatçı doğu ülkelerinden gelen etkileri kopya etmemiş kendi sanatına bir uyarlama çabası içine girmiştir. Kamusal mimari ve heykel çalışmalarına M.Ö. 7.yy ortalarında rastlanır. Bu gelişmeyle birlikte arkaik dönem başlar. Arkaik dönemin en önemli ürünleri Kore ve Kouros adı verilen kadın ve erkek heykelleridir. Bu heykellerde Frontal duruş [1] hakimdir ve Mısır sanatını çağrıştırır. Heykellerde Yunan sanatının Mısır'dan etkilendiği bir gerçektir. Mısır heykelinde frontal biçimleme özellikleri bir araştırma çabasının ürünleri değildir; aksine bunlar kesin biçimle saptanmış kararlı bir üslubun örnekleridirler ve Mısır tarihinin sonlarına dek sürer. Oysa arkaik Yunan heykelinde söz konusu olan şey ileride geliştirilecek bir naturalist davranışın ilk ve doğal olarak henüz olgunlaşmamış erken ürünlerini verme çabasıdır.
Mimarlık alanında ilk gelişmeler M.Ö. 6.yy başlarında ana yapı malzemesi olarak kesme taşın harçsız bir şekilde kullanılması ilk başlar. En erken örneklerinden başlayarak Yunan mimarlığının temel uğraş alanı tapınak yapımıdır. Bir Yunan tapınağının ana bölümünü Naos [2] oluşturur. Parthenon (bütün tanrılar) adı verilen bu tapınakların etrafını Peristil denilen (antik mimarlıkta tapınak ya da avlunun çevresini dolanan sürekli sütun dizisi) tiplerine göre değişebilir sayıda sütunlarla çevrili ve bu yapı Krepis denilen basamaklı bir podyum üzerinde yükselmektedir. İbadet için toplanan cemaatin tapınağın içine girmesi gerekmediğinden tapınağın mimari düzeni dış mekana yönelik olarak biçimlenmiştir. Bu sebeple Yunan mimarlığında ana sorun bir kitle yaratma çabası olmuş, bir anlamda heykelsilik mimarın ana amacı olmuştur. Yunan mimarisinde kullanılan sütunlar bir taşıyıcı sistem olmakla birlikte temel formu kadın ve erkek vücut ölçüleridir. Yunan sanatçılar için evrenin merkezini insan teşkil eder. Bütün ölçüler insandan çıkar. Dolayısıyla mimaride olduğu gibi heykelde ve hatta tanrılarında bile form insan biçimlidir. Mimaride kullanılan Dor (M.Ö. 630) adı verilen erkek vücut ölçüsünden ortaya çıkarılan sütun şekli, İyon adı verilen (M.Ö. 600) kadın vücut ölçülerindeki sütun şekliyle sürmüş ve bir hikayeden etkilenen mimarın Korint (M.Ö. 5.yy) düzeninde sütunlar yapmasıyla mimari zenginlik artmıştır.
Helenistik çağa kadar olan sürede tapınak dışında önemli anıtsal kamu yapıtları gerçekleştirilmemiştir. Stoa [3], Bouleuterion [4], Gimnasium [5] ve Amfi tiyatro gibi yapılar Helenistik çağda ortaya çıkan yapı tipleridir. Bu yapılar Agora adı verilen (kamusal yönetimsel ve ticari merkezi niteliğinde olan alan) bir alan çevresinde toplanmıştır.
Klasik dönemde konutlarda estetik kaygı aranmamış genelinde avlulu çözümler yapıldığı görülmektedir. Klasik Yunan heykeli tarihteki ilk gerçekçi sanat yönelimi olarak M.Ö. 5.yy başlarında belirmiştir. Kendilerinden önceki tüm uygarlıklardan farklı biçimde,Yunanlılar doğal gerçekliğin sadakatle yansıtılması sorununa öncelik vermişlerdir. Tanrılar bile bu sanatta anatomik açıdan normal insanlardan farklı bir biçimde ele alınmamışlardır. Yunanlı sanatçılar eserlerinde belirli ölçüde bir ülküselleştirmeye gitmişler hatalarından dolayı yılmamışlar cesurca eserler vermişlerdir. Gerek erkek gerekse de kadınlar heykellerde genç ve sağlıklı bir görünüm ve atletik bir vücutla betimlenmiştir. Yüz ifadeleri endişesiz ve sakin bir görünümdedir. Bu açıdan bakıldığında klasik Yunan heykelini tümüyle gerçekçi olmaktan çok, ülküsel bir insan tipini yansıtma konusunda gerçekçi saymak mümkündür. Yunan heykeli her an görülebilen olağan insanı değil olası fakat çok zor rastlanan ülküsel insanı betimlemiştir. Yunan resim sanatı ile ilgili elde herhangi bir örnek bulunmasa da heykeldeki gibi bir başarının resimde de olduğu varsayılmaktadır. Yine de tarihteki ilk halk sanatı sayılan vazo resimleri Yunan resim sanatına bir nevi örnek teşkil edebilir.


*****
[1] Frontal duruş (Alınsallık): Sanat yapıtında insan vücudunun ve özellikle de omuzdan yukarısıyla başın tam ön cepheden betimlenmesi durumu.
[2] Naos: Yunan tapınaklarının kült objelerine ve tanrı heykeline tahsis edilmiş ve içine yalnızca rahiplerin girebildiği en kutsal bölümü.

[3] Stoa: Tek ya da iki katlı, çatılı, uzunlamasına gelişmiş bir plan düzeni gösteren antik yapı.

[4] Bouleuterion: Antik Yunan’da Kent meclisi binası.

[5] Gimnasium: Spor etkinliklerinin ve beden eğitiminin yapıldığı yapı.


Bia - avatarı
Bia
Ziyaretçi
31 Mayıs 2008       Mesaj #2
Bia - avatarı
Ziyaretçi
Yunan Sanatı

Sponsorlu Bağlantılar
Yunanistan farklı bir coğrafyaya ve iklim koşullarına sahip bir ülkedir. Girintili çıkıntılı kıyı şeridindeki koylar bu ülkeyi yarı kara yarı deniz yapar. İklim serttir, kışın soğuk, yazın sıcak ve kurudur.
Doğayla iç içe yaşayan bu toplum doğaya tapar ve bu bir kişileştirmeye dönüşür.
Yunan tanrıları bütün büyüklüklerine ve güçlerine rağmen zaafları da olan insan biçimleri alırlar. Yunan pantheonu’nun on iki tanrı ve tanrıçası vardır, bunların en büyüğü gök tanrısı Zeus’dur.

Yunanistan’a kuzeyden gelen Hind-Avrupa kökenli istilacılar beraberlerinde bir gök tanrısı kavramını da getirmişler ve böylece eski uygarlıkların Paleolitik dönemden beri ibadet ettikleri ana tanrıçanın yerini bir erkek tanrı almıştır.
Zeus’un dışında diğer tanrı ve tanrıçalar Zeus’un eşi gök tanrıçası Hera, deniz tanrısı Poseidon, zeka tanrıçası ve şehirlerin koruyucusu Athena, ışık, şiir ve müzik tanrısı Apollon, avcı, ay tanrıçası Artemis, aşk ve güzellik tanrıçası Afrodit, demirci tanrı Hephaistos, haberci tanrısı Hermes, savaş tanrısı Ares, toprak ve bereket tanrıçası Demeter ve ocak tanrıçası Hestia’dır.
Şarap tanrısı Dionysos’da önemli bir tanrıdır. Bütün bunların dışında Yunan mitolojisinde ikinci derecede tanrılar, yarı tanrılar ya da Herakles gibi tanrılaştırılmış kahramanlar da önemli rol oynar. Yunan tanrılarının insanlardan en büyük farkı ölümsüz olmalarıdır, bu tanrıların yapabilecekleri şeyler sınırsızdır ama yine de hepsinin insanca zaafları da vardır.

Nitekim Yunanlıların tanrılarını insan, insanlarını tanrı yaptıkları söylenir. İnsan herşeyin ölçüsüdür, en mükemmel bireyi yaratmak Yunan ideali olmuştur. Sanatta da insan herşeyin ölçüsüdür, Yunan mimarlığı da sanatı da insanı esas alır.

Yunanlılar ya da kendilerinin dediği gibi “Hellenler” Ege toplumlarıyla Hind-Avrupalı akıncıların karışımıdır. Bu işgalcilerin ilki bölgeye İ.Ö 2000 dolaylarında gelmeye başlamış ve İ.Ö.1600’den sonra Peleponez’deki Miken uygarlığını oluşturmuşlardır. Bunlar Homeros‘un sözünü ettiği Aka’lardır. İ.Ö 1100 dolaylarında Mikenler kuzeyden gelen yeni akıncılar tarafından bozguna uğratılırlar.

Bunlar Dor’lar ve İonya’lılardır. Dorlar Peleponezi merkezleri yapar ve İonyalıları doğuya Ege yoluyla Anadolu kıyılarına iterler. Bu zoraki göç nedeniyle kabile düzenleri bozulan İonyalılar Dorlara oranla çok daha bireyseldir. Düzenli bir kabile yapısına sahip olan Dorların en karakteristik şehirleri geleneklerine bağlı, tutucu Sparta’dır. Anadolu’nun batı kıyısı olan İonya’da ilk kez İ.Ö 8.yüzyılda bireylerin kahramanlıklarının anlatıldığı Homeros’un İliada ve Odisseia destanları gerçekleştirilmiş ve İ.Ö 7. yüzyıldan itibaren yine burada Miletos şehrinde felsefe alanındaki ilk çalışmalar yapılmıştır.

İyonya’da Thales’in başlattığı felsefe bilimini Pythagoras, Heraclitius, Sokrates, Platon ve Aristoteles sürdürmüş ve batı felsefesinin temellerini atmışlardır.

Siyasal gelişme devletten devlete değişmekle birlikte yönetimin ilk kralların, daha sonra soyluların ve daha sonra tiranların eline geçtiği bir model ortaya çıkar. Ve sonunda Atina’da demokrasi adı verilen düzen doğar. Atina birçok bakımdan Yunan kültürünün simgesi olur. Şehir devletleri arasında sürekli savaş vardı. Kendi aralarında çarpışan ve bir birlik kuramayan Yunanlılar en sonunda Makedonya Krallığı’nın ve Romalıların egemenliğine girmiştir.

Yunan siteleri İ.Ö 8. yüzyıl boyunca ticaret yaparak, Akdeniz, Marmara Denizi ve Karadeniz’de koloniler kurarak ülkelerinin yani Hellas’n coğrafi ve kültürel sınırlarını genişletirler. Mısır, Babil, Asur ve Fenike gibi eski uygarlıklarla olan ilişkileri sonunda yeni fikirler, gelenekler ve ustalıklar edinirler. İ.Ö 8-7.yüzyıllarda her biri ayrı bir ünite olan bağımsız şehir devletleri yani “Polis”ler halinde bir düzene kavuşurlar.

Eski Yunanlıların polis dedikleri site bugünkü anlamda bir şehir değildir çünkü çevrelerindeki kırsal kesimi de içerirler dolayısıyla bunlar küçük çaplı birer devlettir. Şehir devletlerinin bağımsızlık ruhu Yunanistan’da siyasal bir birlik kurulmasını engelleyen en büyük nedendir. Bu nedenle aralarında sürekli savaş olmuş, ve bir türlü birlik kuramayan Yunanlılar en sonunda Makedonya Krallığı’nın ve Romalıların egemenliğine girmişlerdir.

Bu şehir devletleri İ.Ö 776’da ilk ortak etkinliklerini gerçekleştirmişlerdir.
Bu her dört yılda bir tanrı Zeus’un onuruna düzenlenen Olimpiyat Oyunlarıdır. Bundan böyle bütün bu devletler aralarındaki rekabete rağmen kendilerini çevrelerindeki Yunanca konuşmayan barbarlardan farklı Hellenler olarak görmüşlerdir.

GEOMETRİK DEVİR VE ŞARKKARİ DEVİR (İ.Ö 900-700)
Yakın Doğu ve Mısır uygarlıklarından çok şey alan ve bunları kendisine göre uyarlayan Yunan sanatı deneye de büyük önem vermiştir. Buna bağlı olarak Yunan sanatında sürekli bir gelişme ve değişim dikkati çeker. Dolayısıyla Yunan sanatı Mısır ve Yakın Doğu sanatlarına oranla birbirinden çok daha kesin bir biçimde ayırd edilebilecek evrelerden oluşur.

İ.Ö 1200’de Miken saraylarının yıkılmasıyla birlikte Bronz Çağının toplumsal düzeni de değişir. Güçlü kralların ve maiyetlerinin yok olmasıyla Yunan’ın Karanlık Çağları başlar, bu dönem nüfusta bir azalma, yoksulluk ve dış dünya ile hemen tüm bağların kopmasıyla karakterize edilir. Ancak İ.Ö 8.yüzyılda ekonomik koşullar düzelmeye başlar, klasik Yunan’ın polisleri biçimlenir, doğu ve batıdaki ülkelerle ticaret başlar, Homer’in epik şiirleri yazıya geçirilir, Olimpiyat Oyunları gerçekleştirilir.

İ.Ö 1100’den 480’e kadar Yunan sanatının gelişiminde iki önemli evre vardır. İ.Ö 1100’den 700’e kadar süren Proto-Geometrik Dönem (Geometrik dönemin başlangıcı) ile Geometrik Dönemin özellikleri keramik ve küçük tunç heykellerde görülür. Bunu Arkaik Dönem izler. Bu dönem İ.Ö 700’den 480 yılına kadar devam eder. Bu dönemde ticaret yolları gelişir, Yunanlılar Güney İtalya’da ve Anadolu’da koloniler kurmaya başlarlar.

Yine bu dönemde Yunanlılar doğal büyüklükte figüratif heykel yapmaya ve mermer tapınaklar inşa etmeye başlamışlardır. İ.Ö 5. yüzyılda Klasik sanat başlar.



Diğer tüm sanat dallarıyla karşılaştırıldığında keramik geç Miken dönemiyle Yunan sanatının arasındaki bağlantının kurulabileceği tek alandır. Bu kaplar Miken’in yıkılmasından sonra tüm Karanlık Çağlar boyunca üretilmiştir. Günümüze gelen bu örnekleri ve bunların üstündeki figüratif dekorasyonu inceleyerek sanatçının ne gibi düşünceler ürettiğini, karşılaştığı sorunları, bu sorunları nasıl yorumladığını ve çözümlediğini izlemek mümkündür.

Miken uygarlığının yıkılmasından sonra başlangıçta keramikte belirgin bir değişiklik göze çarpmaz. Zamanla yeni bir çağın kavramları diğer sanat dallarında olduğu gibi keramik sanatında da görülmeye başlanır. İ.Ö 10. ve 9. yüzyıllara yani Geometrik Döneme gelindiğinde Minos ve Miken sanatında çok sevilen kıvrımlı çizgilerin, bitki ve deniz yaşamından tasvirlerin yerini geometrik, soyut desenler alır. Zigzaglar, üçgenler, damalar, konsantrik daireler, dalgalı çizgiler, rozetler, swastikalar ve daha sonra meandrlar en yaygın motifler olmuştur. Giderek geometrik motifler bütün kabı kaplamış ve İ.Ö 8. yüzyıldan itibaren figürlü dekorasyon başlamıştır.

Örneğin Atina’daki Dipylon Mezarlığı’nda bulunan ve bu nedenle Dipylon Vazosu diye adlandırılan bir amforada vazo yukardan aşağıya soyut geometrik motifler özellikle de meandrlarla kaplıdır. Bunlar değişik genişliklerdeki yatay bandlar içinde yer alırlar. Vazonun en geniş bölümünde ufak bir alan insan figürlerine ayrılmıştır. Bu bir cenaze törenidir. Ölü bir tabut üzerine yatırılmıştır ama cinsiyeti belli değildir. İki yandaki hizmetkarlar kefen örtüsünü kaldırarak cesedi göstermektedirler, kefen soyut dama tahtası gibi bir desene sahiptir. Ölünün yatırıldığı cenaze yatağının ise sadece iki bacağı vardır. Çünkü sanatçının derinliği ya da mekanı verme gibi bir kaygısı yoktur.

İnsan figürleri ve eşyalar amforanın diğer bölümlerindeki geometrik biçimler kadar iki boyutludur. Figürler cepheden verilmiş üçgen biçimli gövdelerden oluşan siluetlerdir. Bu gövdelere profilden verilen kollar, bacaklar ve kafalar eklenmiştir. Ölü yakınları saçlarını yolarak üzüntülerini gösterirler. Arada kalan bütün boş alanlar asteriksler ve M harfi biçimli süslerle kaplanmıştır, bu da figürlerin açık bir mekanda yer aldıklarına ilişkin her türlü izlenimi yok eder. Burada sanatçı için önemli olan aşağı yukarı dört yüz yıldır vazo dekorasyonunda görülmeyen bir konunun, insan figürünün yeniden keşfidir. Dahası figürün yanı sıra son derecede stilize ve geleneksel bir biçimde olsa da öykücülük de yeniden başlamıştır.

Bu vazo aşağı yukarı insan boyunda olup Dipylon mezarlığında İ.Ö 750 dolaylarında gömülen birinin mezarının üstünde bulunmuştur. Bunlar mezar anıtları olarak ve ölüye saygı göstermek için kullanılırlar. Vazoların altı açıktır. Bu ya ziyaretçilerin ölüyü anmak için içine libasyon akıtması içindir, ya da yağmur sularının akması içindir.

Yine aynı mezarlıkta bulunan İ.Ö 740 yıllarına ait bir kraterde ise öyküye gösterilen ilgi daha da artmıştır. Geometrik süsleme ikinci derecededir ve iki yatay figürlü band yüzeye egemendir. Üstteki şeritte bir önceki vazoda gördüğümüz yas sahnesi kulplar arasındaki tüm alanı kaplayacak şekilde genişletilmiştir. Siluet halindeki figürler biraz daha ayrıntılıdır. Başlar profilden verilmiş, göz ise cepheden verilmiştir. En üst bölümde ceset, sergilenmek için açık bir tabutta yatırılmıştır, tabutun iki yanında bir tür yas tutma jesti yapan kollarını kaldırmış figürler vardır. Cinsiyetler ayırd edilebilir. Ölü bir erkektir, penisi sanki kalçasından çıkıyormuş gibi gösterilmiştir. Yas tutan kadınların koltuklarının altına göğüsleri eklenmiştir. Altta atlı arabaların ve kalkanlı savaşçıların katıldığı ölü onuruna yapılan bir tören temsil edilmiştir. Arabalara eşlik eden savaşçılar sanki yürüyen kalkanlar gibi tasvir edilmiştir. Sahne eski geleneksel,kavramsal tarzda tasvir edilmiştir yani arabaların her iki tekerleği de gösterilmiştir, atlar dikkatle belirtilmiştir, ayaklarının tümü gösterilmiştir, savaşçılar kalkanlarının arkasında dururlar, kalkanlar da cepheden verilmiştir. Atların doğru sayıda başı ve bacağı vardır ama sanki hepsinin vücudu tektir ve hiç bir derinlik yoktur. Geometrik süsleme boş alanları doldurmaya devam eder.

Geometrik Dönemi Arkaik Dönemin “Orientalizan” ya da “Şarkkari “ evresi izler. Gerek ticaret, gerek kolonileşme hareketleri Yunanlıları Yakın Doğu uygarlıklarıyla yakın ilişkiler içine sokmuştur. Bu yeni ilişkilerin sonucu olarak Yunan vazolarının üstünde Mezopotamya ve Mısır sanatından tanıdığımız doğu hayvanlar, canavarlar, aslanlar, sfenksler, grifonlar görülmeye başlanmıştır. Ticaret şehri Korint’in çömlekçileri ve ressamları Orientalizan vazoların tüm Akdeniz havzasında satmakta özellikle başarılıydılar. İ.Ö 7.yüzyıla ait bu Korint yapımı pyxis’in (tuvalet malzemesi kabı) üstünde de doğu etkili panterler, aslanlar ve sfenksler yer almaktadır.

Bu vazo Korintliler tarafından keşfedilen ve siyah figür tekniği adını verdiğimiz teknikle resimlenmiştir. Daha sonra Atinalı ressamlar da bu tekniği Korintlilerden kopya etmeye başlamışlardır. Burada kilin doğal kırmızı rengi üstüne figürler siyah boyayla resmedilmiştir. Ancak bu siyah renk boya değildir, bu aslında kabın kendi kiliyle aynı renkte olan ve engobe adı verilen çok iyi elenmiş bir tür sıvı kildir. Yunanlı çömlekçilerin kullandığı üç aşamalı fırınlama yönteminin sonunda kabın daha kaba malzemesi kırmızı kalırken, daha pürüzsüz ve silis yüklü kil siyaha dönüşür. Siyah siluet halindeki desenlerin üstündeki ayrıntılar ince uçlu bir aletle kazıyarak yapılır, ve alttaki kilin kırmızısı ortaya çıkar. Bazen başka renkler de eklenebilir.

Geometrik Dönemde Ege dünyasında değişik çömlekçilik merkezleri gelişmiştir. Kıta Yunanistanı’ndaki en önemli merkezler Attika’da Atina, Peleponez’de Korint’di. İ.Ö 550’den sonra Atina en önemli keramik merkezi ve Akdeniz havzasındaki en büyük vazo ihracatçısı olmuştur. Nitekim keramik terimi de Atina’da çanak çömlek yapımcılarının mahallesinin ismi olan kerameikos kelimesinden kaynaklanır (res.çömlekçi atölyesi). Attikalı çömlekçilerin kullandığı biçimler oldukça sınırlıdır, her tipin birkaç çeşitlemesi vardır. Kaplar kullanılmak için yapıldığından biçimleri işlevlerine uygundur, bunların başlıca türleri arasında Amfora (iki taraftan taşımak anlamına gelir; iki kulpludur, içine şarap, yağ ve bal koyulur, ağzı bir kepçe sığacak kadar geniştir), Krater (Grekçe karıştırmak kelimesinden kaynaklanır; şarapla suyun karıştırıldığı kap) Hydria (su kelimesinden kaynaklanır, üç kulplu su kabı, iki kulpu kaldırmak, üçüncüsü taşımak için kullanılır), Kylix (çevirmek anlamına gelir; içki kadehi) ve Kantharos (içki kabı) sıralanabilir.

İ.Ö 630’dan önce Mısır’da Naukratis Yunan ticaret kolonisinin kurulması Yunanlıların Mısırlıların anıtsal taş mimarisyle tanışmasını sağladı. Bundan kısa bir süre sonra da Miken Krallıklarının yıkılmasından bu yana ilk taş binalar inşa edilmeye başlandı.

Yunanistanda heykel sanatının gelişimindeki eğilimler de vazo resmindeki kadar belirgindir, ancak günümüze çok daha az sayıda heykel gelmiştir. En eski parçalar İ.Ö 9. yüzyıla aittir. Bunlar bakır, tunç, fildişi ve pişmiş toprak gibi değişik malzemelerden yapılmış küçük boyutlu hayvan ve insan heykelleridir. Bunların bazısı vazo, üç ayaklı tunç kaplar gibi daha büyük eşyalar üstündeki süslerdir, bazısı da eski tapınakların yakınında bulunmuştur ve adak heykelleridir.

Övgü KELEŞ

HipHopRocK - avatarı
HipHopRocK
Ziyaretçi
11 Mart 2009       Mesaj #3
HipHopRocK - avatarı
Ziyaretçi
Eski Yunan Sanatı

M.Ö VII - VI. YY. - ARKAİK DÖNEM

Yunan arkaik dönemi (İ.Ö. 750 - İ. Ö. 480) Antik Yunan tarihinde bir dönemdir. Bu dönem, 18. yy'dan günümüze kabul edilmiştir. Yunan sanatı incelemelerinde ortaya çıkan bu dönem, Geometrik Sanat ve Klasik Yunan Sanatı arasındaki başlıca yüzey süslemesi ve plastik sanatlardan söz eder. Arkaik dönemin Yunan Karanlık Çağlarını takip ettiği dönemden beri, politik teoride önemli ilerlemeler görülmüş; (Karanlık Çağlarda yokolan) yazılı dilin yeniden dirilişinin yanı sıra, demokrasi, felsefe, tiyatro ve şiirin yükselişiyle arkaik dönem bu alanlara yayılmıştır.
Son dönemde Anthony Snodgrass, "ilgi alanlarını politik ve askeri olaylardan, sosyal ve ekonomik oluşumlara değin genişleten tarihçileri" ve "göze çarpan sanat eserlerinden malzeme ürünlerinin tamamına yönelen klasik arkeologları" belirterek, bu holistik yaklaşımla yakınen ilgilendi ve onu genişletti. Arkaik Dönem, böylece çeşitli dalların uzlaşması, ve yalnızca arkaik değil, aynı zamanda kendi yolunda eksiksiz bir serüvendir. Aynı zamanda Michael Grant arkaik döneme karşı çıkar, çünkü "primitif' ve antik' sözcüklerinin sözlük anlamlarını etkilemektedir." Eski Yunanlılar'a maledilen, ürünleri bazında dünya tarihindeki en yaratıcı dönemlerinden biri olan bir döneme böylesine küçük düşürücü bir yakıştırma daha yoktur. Snodgrass, Arkaik Dönem'i, İ.Ö. 750 yılının orta noktasında meydana gelen, halkın ve iyi materyalin ani eğilimi anlamına gelen "yapısal devrim" ve Klasik Yunan'ın "entelektüel devrimi" olarak tanımlar. Arkaizm'in, geleneksel anlamda, İ.Ö. 480 yılında, hükümdar Kserkses (Xerxes)'in akınıyla son bulduğu kabul edilir. Bir an için şöyle bu dönemdeki çeşitli dalların nasıl olup da bu dönemde başlayıp, sonlandığı düşünülmemelidir. Örneğin, antik yunan kaynakli bir seramik teknigi olan ve klasik Yunan dönemini karakterize eden kırmızı figür çömlekçiliği (red figure pottery), arkaik dönemde başlamıştır. Snodgrass der ki: "...bir şey tarihin sınırlarında olduğu gibi, her zaman us'ta doğmalıdır... bununla birlikte, akla uygun olarak sonraki çağlara olan uygunluğu açısından kabul edilebilir oluşu, yalnızca suni kategorilerdir..."
  • M.Ö. Vll. yy - Tiranlar Dönemi
  • Dor istilası etkileri
  • Atina merkez şehir
  • Tapınaklar, (Dor, İon-Korint)
(Artemis, Athena) (Artemis, Hera)
  • Vazolar (Geometrik,Siyah Figürlü,Kırmızı Figürlü)
  • Heykel (Dor ,İon)
M.Ö.7. ve 6.y.y. Yunan uygarlık tarihinde yaratıcı dönemler olarak kabul edilir. Bu iki yüzyıl içinde sosyal, siyasal ve ekonomik hayatta görülen ilerleme kendini kültür hayatının çeşitli alanlarında da göstermekte, fikir, edebiyat ve sanat konuları sabit şekiller almaktadır.

ARKAİK DÖNEM SERAMİĞİ

M.Ö 7.y.y.sonları ve 6.y.y.’da siyah figür tekniği sonraki dönemlerde ise kırmızı figür tekniği kullanılmıştır. Yunanlıların günlük ihtiyaçları için yapmış oldukları vazolarda resim ve nakış sanatı için önemli belgelerdir. Daha gelişmiş ve tabileşmiş olan geometrik ya da figürlü motiflerin yanında insan resimleri önemli yer almakta, ressamlar yalnız tek insan figürünü değil, oldukça büyük kompozisyonlar hatta çeşitli frizlerde birbiriyle ilgili kompozisyonlar meydana getirmesini bilmekte ve en çok mitolojik konulara başvurmaktadırlar. Bunlar arasında doğu Yunan ve Korinth önemli yer alır. Doğu Yunan ekolü renklerin berraklığı, çeşitliliği ve sahnelerin canlılığı ile göz çarpmakta, ressamlar ahenkli bir süratle tertiplemesini bildikleri ‘’ hayvan frizlerinde’’başarılı olmakta, birçok hallerde büyük tablolardan aldıkları motiflerde mümkün olduğu kadar çok şey anlatmak istemektedirler. Korinth’te daha sonraki eserlerden ayırt edilmeleri için ‘’protokorinth vazoları’’olarak gösterilen, başlangıçları 9.y.y.’a dayanmakla beraber esas itibariyle 7.y.y.’a ait olan vazolar doğudan getirilen kumaş ve halıları örnek alarak açık bir zemin üzerine parlak ve siyah, kırmızı veya beyaz boya ile özenle yapılmış, bir takım geometrik bezemeler ya da mitolojik sahneler göstermekte, her biri başlı başına bir sanat eseri olmak iddiasında bulunan bu vazoların Akdeniz piyasasında büyük rağbet gördüğü anlaşılmaktadır.

175px Skythian archer BM E135

Kırmızı Figür Tekniği

200px Achilles Penthesileia BM B209

Siyah Figür Tekniği

GÜNEY İONİA

Erken Yaban Keçisi Stili : ( 650–640/630–620 )Güney İonia’daki en önemli iki merkezin Samos ve Miletos olduğunu ve 7.y.y. ortalarında her iki merkezinde birbirine paralel olarak Geometrik dönemden Orientalizan döneme geçtiğini bildirir.
Orta Yaban Keçisi Stili 1 : ( 630–620/600 )Bu dönem kendini daha orantılı ve narin yapılmış hayvan figürü ile gösterilir.
Orta Yaban Keçisi Stili 2 : ( 625–615/600–575)Keskin sayılabilecek omuz gövde geçişinin daha yuvarlaklaştığı, basık gövdenin yavaş yavaş yükseldiği izlenir. Keçi figürleri boyanmış, uzamış ayrıca başlar zemin çizgisine yaklaşmıştır.

GEOMETRİK/ORYANTALİZAN DÖNEM(DOĞULULAŞMA)( M.Ö.720–650 )

Doğu etkisinin başladığı dönemdir. Geometrik dönemden Arkaik döneme bir geçiş aşaması oluşturur. Sanatçılar bu dönemdeki etkileri ürünlerini bir uyarlama biçiminde almışlardır. Aslan, sfenks gibi hayvanlarla palmet,lotus gibi bitki motiflerini eserlerinde kullanmışlarıdır.Bu motifler yalnız siyah silüet şeklinde değil,iç ayrıntılarıyla birlikte resmedilmiştir.Yine bu dönemde dün ve köşeli hatların yerini yuvarlar ve eğri hatlardan meydana gelen bezekler almışlardır.Bütün bu etkilenmeler geometrik üslubun kuruluk ve sertliğinin giderilmesinde başlıca etken olmuştur.

ARKAİK DÖNEM

Yunan resim sanatı hakkında bilgiyi, günümüze gelebilen vazolardan edinmekteyiz. Bu vazolar 3 grupta ele alınmaktadır:

Geometrik Vazolar

MÖ. XI - III. yy.da geniş bir alanda (en çok Atina’da) görülür. Bu vazoların üzeri siyah boya ile yatay frizler veya dikey hatlarla sınırlandırılmış dikdörtgen satıhlarla kaplanmıştır. Bunların içine geometrik motifler ya da geometrikleştirilmiş figürler oluşturulmuştur. Cenaze törenleri ve araba yarışları da konu alınmıştır. Bu vazolarda en önemli nokta, vazonun şekli ile bezemesi arasına sıkı bir bağ bulunmasıdır.

200px Pyxis geometric BM GR 1910 11 21 1

125px Oinochoe Athens Louvre 3476

Siyah Figürlü Vazolar

MÖ. VI. yy Kırmızı satıh üzerine, piştikten sonra siyah renk alan bir boyayla siyah siluetler yapılmıştır. Figürlerin iç ayrıntıları kazılarak belli edilmiştir. Vazoyu yapanın ve boyayanın imzaları vazo üzerinde yer alır. Bu devrin ünlü ressamı Eksekias' tır. Tanrı ve kahramanların hayatlarını minyatür tekniğinde işlemiştir.

200px Dionysos Oinopion BM B210

150px Herakles Olympos Louvre F30 full

Kırmızı Figürlü Vazolar

MÖ. 530 – 520. Siyah zemin üzerine kırmızı figürler bezenmiştir. Figürlerin iç ayrıntıları fırçayla yapılmış siyah hatlarla gösterilmiştir. En ünlü isim Evfonios'tur Anatomi ve harekete özen göstermiştir. Vazolar Roma işgaliyle tamamen ortadan kalkmıştır.

180px Odysseus Sirens BM E440

150px Altes Museum Berlin   Antikensammlung25

ARKAİK DÖNEM HEYKELTRAŞLIK

7.y.y. Yunan heykeltıraşlığı Mısır’ın etkisi altında frontal yani dimdik ayakta duran ve ‘’kuros’’ olarak gösterilen çıplak erkek heykel tipini ortaya koymuştur. Bunun yanında ayakta duran kadın ve oturan erkek heykelleri de vardır. Bu heykellerde insan vücudu ve adalelerin nasıl doğal şekiller aldığını, hareketin nasıl canlılık kazandığını, elbiselerde kumaş kıvrımlarının ne şekilde meydana geldiğini, endividüel katların nasıl belirmeye başladığını veya sanatçının ne suretle tek heykelden heykel gruplarına geçtiğini adım adım izlemek mümkündür. Zamanla bazı heykeltıraşlık ekolleri ortaya çıkmaktadır. Nüfus alanlarının sınırları pek belli olmayan bu ekollerin başlıcaları arasında Girit-Peloponnes ve İonia ekolleri vardır. İon ekolüne ait tipik eserler arasında Efesos’ta büyük tapınağın altındaki sunak kaidelerinden birinin içinde bulunmuş olan fildişi heykelcikler vardır. Bunlar sütun yuvarlaklığındaki şekilleri ve kıyafetleri bakımından doğu, en çok geç Hitit heykeltıraşlığının etkilerini göstermekle beraber üslup bakımından hiç kuşkusuz Yunan eserleridir. Girit-Peloponnes ekolünün karakteristik eserleri arasında ‘’Auxerre’’ heykelini ya da Delos’da Nikandra adında bir kadın tarafından Artemis’e adak edilen heykeli gösterebiliriz. Her iki kadın vücuda yapışık, belden kemerle sıkılmış bir entari giymekte, yan yana duran ayakları eşit olarak vücut ağırlığını taşımaktan, kollar vücuda yapışık olarak aşağıya sarkmakta ya da dirsekten bükülmüş olarak göğsü korumakta, basık alınlı çehre üçgen bir şekil göstermekte, alnı sınırlandıran saç kitleleri stilize edilmiş örgüler şeklinde omuzlara doğru sarkmaktadır. Delfoi’ da bulunmuş olmakla beraber Argoslu Polimedes adında bir sanatçı tarafından yapılmış olan Kleobis ve Biton’un heykelleri aynı özellikleri taşımakla beraber geniş omuzları,nefes alıyormuş gibi şişkin göğüsleri,kabarık fakat sınırlı işlenmiş göğüs ve yalnız çizgilerle belirtilmiş karın adaleleriyle dikkati çekmektedir.

250px Ackleobisandbiton

Kleobis ve Biton

200px ACMA Moschophoros

Rombos

Binaların ve heykellerin seyirci üzerindeki etkisini tamamlamak için Yunan sanatçıları boyaya da başvurmuşlardır. Heykellerin çıplak kısımları cilalanır, elbiseler, gözler ve saçlar boyayla gösterilmek suretiyle çehreleri belirli bir ifade ve heykellere canlılık verilmeye çalışılırdı. Boyalı heykeller hakkında Atina Akropolün’de bulunan paros ya da mermer erkek ve kadın heykelleri bir fikir vermektedir.

200px ACMA 684 Kore 2

Euthydikos tarafından Athena'ya adanmış genç kız heykel başı

200px Altes Museum   Antikensammlung 006


Kuşlu Kore Miletos'ta bulunmuş

Yunan sanatının önemli heykellerinin ilk örnekleri arkaik üslup devresinde görülür. Normalin üstünde büyüklüğe sahip, Mısır heykelinin frontal duruşu ile bir ayağı öne atılmıştır. Göz büyük, kaşlar onlara paralel, saçlarda inşai bukle, blok anlatım vardır. Yüzde arkaik tebessüm yer alır. Bazı adaleler önemle belirtilmiştir. Kadın heykelleri (KORE) giyinik, erkek heykelleri (KUROS) çıplaktır. Figürler belli bir kişiye ait değildir. Baş, fizyolojik bir özellik taşımaz, ideal insan tipini biçimlendirir. Arkaik devrede Yunan sanatçılarının isimleri bilinmemektedir. Bu döneme ait eserlerden Akropolis’te çok bulunmuştur.
Tapınağı alınlık kabartmaları,Tanrıça Artemis" heykeli en güzel örneklerdir. Ayrıca Homeros’un İlyada - Odisse'sinden tanıdığımız Olympos ailesi için yapılan tapınaklarda mimaride nizamlar ortaya çıkarırken, tapınak süslemeleri de heykel sanatının gelişmesine neden olmuştur.

M.Ö. V.YY. - KLASİK DÖNEM -İYONYA İHTİLALİ

M.Ö. 546 yıllarında Pers kralı Kyros,Sardeis’i yakıp yıkarak Lydia krallığına son vermiş ve Anadolu’da M.Ö. 300 yılına kadar sürecek olan Pers egemenliğini başlatmıştır.Persler sadece Anadolu’yu ele geçirmekle kalmayıp zaman zaman yaptıkları savaşlarla,Trakya ve Yunanistan’da etkili olmuşlardır.Bu nedenle M.Ö. 5.y.y. Hellen Sanatı Anadolu’da Pers etkisi altında kalmış Greko_Pers Sanatı olarak literatüre geçmiştir.Bu dönemde Anadolu ilk defa doğu ile batı arasında gerçek bir köprü vazifesi görmüş ve Persler tarafından yapılan Kral Yolu,İran içlerinden Ege kıyılarına kadar ulaşmıştır.

KLASİK DÖNEM SERAMİĞİ

150px Athena Herakles Staatliche Antikensammlungen 2648

KYLİX

150px DSC00135   Donna e schiavetta   Foto G Dall27Orto

LEKYTHOS

5.y.y. da sanat yalnız tapınaklara ya da resmi nitelikte yapılara hükmediyordu. Bu dönem sanatı yüksek çevrelerden başka alt tabakalara da girmekte gecikmemiş bu arada şekil ve bezeme bakımından sanat eseri olmak iddiasında bulunan vazolar da ortaya koymuştur. Bunlar arasında Atina’da beyaz zemin üzerine çizgi tekniğiyle resmedilen tasvirler kapsayan ‘’lekitos’’lar önemli bir yer almaktadır ki bunların ölülere adak eşyası olarak verildiği anlaşılıyor. Ölüler kültü ile yakından ilgili olan bu eserlerin yanında Atina’nın ‘’kırmızı figürlü vazoları’’gerek Akdeniz, gerek Karadeniz piyasalarına tamamıyla egemendir. Bu vazoları Mısır, İtalya, Sicilya, Fransa, İspanya, Karadeniz’i çevreleyen ülkelerde ve hatta Pers saraylarında bulmak mümkün olmuştur. Bunlar şekillerinin zarifliği ve çeşitliliği, üzerlerindeki resimlerin inceliği ve kompozisyonlarının zenginlik ve ahengiyle dikkat nazarlarını çekmektedir. Vazo ressamları ilk zamanlar Polignotos,Panainos ve Mikon, sonraları Apollodoros,Zevksiz,Parhasios ve Timantes gibi büyük duvar ve tablo ressamlarını etkisi altında kalmakla beraber mitolojik sahnelerden başka Atina’nın günlük hayatından alınmış çeşitli konuları tanımlamakta,perspektif kuralları ve gölge-ışık oyunlarına önem vermekte ve birer sanat eseri saydıkları resimlerinin altına imzalarını atmaktadırlar.5.y.y. ortalarına doğru bu resimlere vişne kırmızısı,beyaz ve altın yaldızı katılmak suretiyle kırmızı figür tekniğine daha zengin ve daha çekici bir polikromi verilmek istenmiş fakat buna rağmen bu çeşit vazoların Peloponnes harbi sonunda bütün pazarların Atina mallarına kapanması üzerine ortandan kalkmasının önüne geçilememiştir. 4.y.y.’ın resim sanatı hakkında esaslı bir fikir edinemiyoruz. Vazo sanayisinde ön safta gelen Atina bu dönemde kırmızı figür tekniğine beyaz ve altın yaldızı gibi başka renkler katmak suretiyle daha ılımlı görünmek istemekte, figürlerde derinlik ve perspektife önem vermekte, figürlerin sayısını arttırmakta, çehreler patetik bir ifade, hareketler canlılık hatta şiddet kazanmakta, kontur hatları büyük bir ustalıkla çizilmektedir. M.Ö.380’den başlayarak en çok güney Rusya ve Kirene’ye ihraç edildikleri anlaşılan Atina vazoları yeni bir plastik-linear üslup göstermekte, bu üslubun 4.y.y.’ın son yarısında daha yumuşak, daha ‘’ressami’’ bir karakter takındığı anlaşılmaktadır. Bununla beraber gerek teknik gerek polikromide elde dilen bazı yeniliklere rağmen Atina vazoları yavaş fakat sürekli olarak gerilemiş, Peloponnes harbi sonunda bütün piyasaların kapanması üzerine büsbütün ortadan kalkmıştır. Aşağı İtalya’da en çok Apulya’da başlangıçları 5.y.y.’a dayanan fakat en çok 4.y.y da gelişen ve Attika vazolarını örnek alan bir vazo endüstrisi başlamıştır. Bu vazolar erken Attika’nın etkisinden kurtularak yepyeni bir gelişim geçirmeye başlamış, büyük şekilleri, ekserisi tiyatro sahnelerini tanımlayan ve çeşitli tabakalara ayrılmış türlü durumlar gösteren insan figürlerinin yanında mimarlık resimlerine de yer veren büyük kompozisyonları, göz alıcı polikromileri ve zengin bezemeleriyle dikkati çekmeye başlamışlardır. Bu vazo sanayisinin Aşağı İtalya’da ne kadar sürdüğü kesin olarak bilinmiyor yalnız bunların bütün bu bölgenin M.Ö.3.y.y. da Romalıların eline geçmesi üzerine ortadan yavaş yavaş kalkmaya başladığı saptanmıştır.


HipHopRocK - avatarı
HipHopRocK
Ziyaretçi
11 Mart 2009       Mesaj #4
HipHopRocK - avatarı
Ziyaretçi
KLASİK DÖNEM HEYKELTRAŞLIK

Klasik dönem heykeltıraşlığında 5.yy üç safhaya ayrılır;

Ciddi Stil (M.Ö 490–450):

Bu safhaya aynı zamanda geçiş devri de denilir. Ancak eserlerin gösterdiği sert ve ciddi ifadeden dolayı ciddi stil demek daha doğru olur. Bu stildeki başlıca eserler;
  • Aigina Aphai Tapınağı alınlıkları
  • Harpy abidesi
  • Berlinli oturan tanrıça
  • Kritios oğlanı
  • Tyran öldürenler
  • Delphili arabacı
49px 009MA Kritios

Kritios

90px ACMA 698 Kritios boy 5

Kritios genci

81px Harmodius and Aristogeiton

Tyran öldürenler grubu

58px Reggio calabria museo nazionale bronzi di riace

Riace Bronzları

58px Delphi charioteer

Delphili Arabacı

120px Ludovisi throne Altemps Inv8570

Aphrodite'nin doğuşu

Yüksek Safha (M.Ö 460–420):
Dönemin başlıca heykeltıraşları ve eserleri bu safhanın özelliklerini oluşturur.
  • Heykeltıraş Myron’un eserleri:Disköobol,Athena Marsyas
  • Heykeltıraş Pheidias eserleri: Olympia Zeus heykeli,Athena parthenos,Athena Lemnia,Kassel Apollon:
62px Z athena

Athena Lemnia

120px Statue of Zeus

Olympia Zeus

84px Discobulus

Diskobol

120px Athena and Marsyas Copenhagen

Athena Marsyas

53px Tiber Apollo Massimo Inv608

Tiber Apollonu

120px 2006 01 21 AthC3A8nes ParthC3A9non

Parthenon

Zengin safha(M.Ö 430–400):

Zamanın en önemli yeniliği elbisenin incelmesi ve bunun altında vücudun tam olarak belli olmasıdır.Dönemin heykeltıraşları Alkamenes,Agorakritos ve Paionios’dur. M.Ö. 490 ile 450 yılları arasında yer alan dönem Yunan sanat tarihinde ‘’sert üslup’’dönemi olarak adlandırılmakta ve bu üslubun meydana gelişinde 6.y.y. sonlarında belirmeye başlayan ve Pers harpleri zamanında daha kuvvetli olarak ortaya çıkan bazı etkenler önemli rol oynamaktadır. Sanatçı kişilikleri bu dönemde kendilerini daha fazla belirtmekte, heykellerde vücut, elbiseler ve hareketler daha realist bir şekilde kavranmakta ve geliştirilmektedir. Nitekim heykeller ‘’frontalite’’dışına çıkmakta, vücudun ağırlığını bir bacağa yüklemek ve serbest kalan bacağı hafifçe bükmek dolayısıyla heykelin ana ekseninde dikey hatlardan ayrılmak ve hafifçe bir tarafa döndürmek süratiyle dimdik ayakta duran ve dosdoğru öne bakan arkaik heykellere kıyasla daha doğal şekiller almış bulunmaktadır.
M.Ö.5 y.y. başlarında İonia heykeltıraşlık ekollerinin yanında gerek Yunanistan’da gerek İtalya’da ve Sicilya’ da başlı başına bir karakter taşıyan birtakım ekoller vardır. Argoslu Hegeladas ve Aiginalı Onatas’ın geleneğini sürdüren Peloponnes ekolleri en çok tunç heykellerde başarı göstermekte, arkaik sanatın ağırlık ve sertliğini gidermekte büyük rol oynamaktadır. Bu hususta Aigina’da ki Aphaia tapınağının Truva harbiyle ilgili savaş sahnelerini tanımlayan alınlık heykelleri güzel bir örnek meydana getirmekte. Hem İonia hem de Peloponnes ekollerinin etkisi altında kalan Elisli bir heykeltıraş tarafından yapıldıkları anlaşılan Olimpia’da ki Zeus tapınağının alınlık heykelleri Oinomaos ile Pelops arasında yapılacak yarıştan önceki sükunu,batı alınlığında ise ortadaki görkemli Apollon’un sağında ve solunda Lapith’ lerle ve Kentaur lar arasında yapılan mücadelenin en şiddetli anını güzelliğe önem vermeksizin realist bir suretle tanımlamakta,gerek figürlerin üslubu gerek hareketlerindeki canlılık bakımından Aphaia alınlık heykellerini geride bırakmaktadır.
Sert üslup heykeltıraşlığı en çok Atina’da ilerlemeler kaydetmiştir. M.Ö.480 yılından sonra Atina sanatçıları Akropol’de bulunan bazı kadın ve erkek heykellerinin gösterdiği gibi İon etkilerinden kurtulmakta, bağımsız olarak çalışmaya başlamaktadır. Bu dönemin en tanınmış tunç heykeltıraşları arasında Kritios ve Nesiotes gösterilebilir. M.Ö.450–400 yıllarında büyük heykeltıraşların sert üslubun çerçevesinin dışına çıktıkları daha eski dönemlerde de var olan bazı sorunların değerlendirilmesi için başka yollar izlemeye başladıkları görülüyor. Bu dönem heykeltıraşları her şeyde önce tanrı heykellerini ele almakta bu heykellerde vücut ile elbise arasındaki ilişkilere, vücudun çeşitli kısımları arasındaki oranlara ve çeşitli bir çehre ifadesine önem vermekte ve güzelliği bozabilecek herhangi bir şekil ya da hareketten kaçınmaktadırlar. Bu zamanın sanat merkezleri arasında Atina tabii olarak birinci yeri almakta ve bu şehir birinci sınıf heykeltıraş ve ressamlarla dolup taşan bir ekol haline gelmiş bulunmaktadır.
Akropolis'te Athena Tapınağı alınlıklarında Yunan heykelinin klasik üsluba geçtiği görülür. Burada Doğu çıkışlı bir korku motifi olan GORGO tipine de rastlanır.Tiranlık sona ermiştir. Demokrasinin kuruluşu Antenor'un "Tiran Katilleri" anıtında işlenmiştir.İnsan vücudunun değer ve sağlamlığı, ölçü ve kanonları önem kazanır. Optik doğa yapısı ele alınıp, uyumlu bir durgunluk dikkati çeker. İnsan vücudu rahat, kendine egemen bir duruşta ve ruh haliyle mükemmel bir uyum içinde gösterilir. Tüm unsurlar insan iradesini yansıtır. İrade ve iç niyet, hareketlerde, sakin ve sağlıklı vücutla kendini gösterir.
  • Vücut kendi ekseni etrafında dönmeye başlamıştır.
  • Kadın ve erkek heykellerinde zarif ve zengin dökümlü kumaş kıvrımları görülür.
100px Herma Hermes Getty Villa 79AA132

Hermes

100px 0047MC

Amazon Sciarra

HELLENİSTİK DÖNEM HEYKELTRAŞLIĞI

Hellenizmin sosyal ve siyasal olaylarının yankılarının heykeltraşlıkta da görmek mümkün oluyor.3.y.y.’da heykeltıraşlıkta plastik sanatlarda büyük bir gelişim göze çarpar,onu izleyen yüzyıllarda ise sanat eserleri yalnız azalmakla kalmamakta fakat yaratıcı gücün yavaş yavaş zayıfladığı,heykeltıraşların eski dönemlerin ve en çok 5.y.y’ın heykellerini kopya etmeye başladıkları,bu icat ve orijinallik yetersizliği teknik alanda elde ettikleri virtüozite ile karşılaşmaya çalıştıkları görülür.
Hellenizmin heykelltraşlarının başında,4.y.y’da faaliyette bulunmakla beraber bu dönemde olgun bir aşamaya ulaşmış olan Sikyonlu Lisippos gelmektedir.Bu sanatçı insanları oldukları gibi değil,kendisine göründükleri gibi tanımlamış,bu nedenle en küçük ayrıntılarına kadar seyirci üzerinde yapacağı optik etkileri ve yeni bir oranlar sistemine göre işlenmiş birtakım tunç heykeller,en çok atlet heykeller ortaya koymuştur.Lisippos portre alanında da ün kazanmıştı.Büyük İskender’in bu sanatçıdan başka hiç kimseye portresini yaptırtmamıştır.Portrede realizmin ne kadar ileri gitmiş olduğunu Lisippos’un kardeşinin canlı modellerden alınmış kalıplar üzerinde çalışmış olması gösterir.
Sikyon ekolünün realist üslubu Atina ekolü üzerinde de etkilerde bulunmuş Demostenes,Euripides,Poseidippos ve Menandros gibi tanınmış kişilerin karakter portrelerinin vücut bulmasına yol açmıştır.Fakat realist üslup bu şehirde pek fazla gelişememiş,sonraki yüzyıllarda orijinallikten yoksun yapmacıklı bir stil haline gelmiş.Realist sanat akımı kendini portreden başka pişmiş toprak heykelciliklerde ya da karikatür alanında göstermektedir.Bu dönemde idealleşmiş hatlar gösteren tanrı heykelleri de yapılmıştır.

62px Demostenes

Demostenes

64px 0029MAN Themis

Themis Rhamnus

120px Rom Vatikanische Museen Laokoon

Laakon Heykel Grubu

120px Berlin   Pergamonmuseum   Altar 01

Pergamon Zeus Altarı

90px 2005 12 28 Berlin Pergamon museum 280129

Pergamon

120px Zeus contra Poryphion Pergamonaltar

Altar Detayı



Benzer Konular

20 Ağustos 2016 / ThinkerBeLL Sanat
18 Mart 2009 / ThinkerBeLL Edebiyat
13 Temmuz 2015 / Jumong Sanat