Arama

Sanat Psikolojisi

Güncelleme: 4 Şubat 2007 Gösterim: 7.858 Cevap: 2
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
16 Ocak 2007       Mesaj #1
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Sanatın tanımlarından olarak; “insanın kendini anlatma yollarından biri” şeklinde bir tanım yapmak mümkündür. Ancak, bu tanımlama içinde yer alan “kendi” ne demektir. Bunu tam olarak açıklayamıyoruz. Yani, sanat eseri, insanın istekleri, hayalleri, duygularını mı dile getirir? Eğer böyle ise, sanatın tarihsel gelişimi nasıl açıklanabilir? Psikolojinin diliyle sorarsak, “insanın, sanat eseri yapmasını yöneten şey nedir?” diye sorarak işe başlamamız gerekir.
Sanatı psikolojik olarak ele almak eski bir eğilimdir, fakat bu eğilimi deneysel metotlara oturtan yaklaşımlar son yıllarda görülür. İlk defa, sanat eşyasının biçimini ve özünü tartışan yazar T.Lipps (1851-1914)’dir. Kısa tarihi boyunca sanat psikolojisi, zamanla iki konu üzerinde yoğunlaşmıştır: 1)Sanatçının psikolojisi ve 2) Algılayanın psikolojisi.
Sponsorlu Bağlantılar
Psikoanalitik çalışmaları başlatan S.Freud (1856-1939), ünlü sanatçıları, onların eserleri üzerinde tartışmalar yaparak inceler. Psikoanalist görüş, izlenim, rüyalar, bilinç, fantazya, imajinasyon, dikkat problemleri üzerinde yoğunlaşır. Duygu ve düşünce, saplantı gibi sorunlarla birlikte sanata eğilen bu akım, sanattaki üslûp sorunundan çok, bilinç altını açıklayan temalarla ilgilenir.
Psikoanalist ekole göre, sanat eserinin; istekleri, hayalleri, bastırılmak istenen duyguları, bir başka plânda dile getirdiği düşünülmektedir. Psikolojik verilerin, sanatçı hakkında bilgi verdikleri, sanat eserinin bildirisini açıklamaya yardım ettikleri bir gerçektir. Ancak, sanat eserinin değeri ve tarihselliği bu yoldan açıklanabilir mi? Bu sorun, tartışmaya değer bir konu olarak görülmektedir.
Psikolojik yaklaşımın ikinci sorunu “algı” olayıdır. Bu olayı başlı başına ele alan psikoloji alanı “Gestalt” okulu olarak bilinmektedir. Algılama işlemi, çevredeki eşya ve olayların bünyeleşmiş bütünler halinde kavranmasını sağlayan psikolojik bir olgudur. Bununla, bir şeyi, bir nesneyi (rengini, hacmini, boyutlarını) duymaktan dolayı zihnimizde bir iz meydana gelir. Sanatçının tabiatı anlamaktaki yeteneği, bilincindeki bazı tasarımların yerleşmesiyle gerçekleşir. Özellikle plâstik sanatlarda görme, gözle bir şeylerin varlığını duyma, işin en önemli yanıdır. İnsan, estetik faaliyeti geliştikçe eşyalar, varlıklar ve simgeler dünyasında yaşamaya başlar. Beş duyumdan biri olan gözün kapsadığı duyumlar aydınlık, karanlık, renkler, hacimler, biçimler, uzaklıklar gibi en temel kavramlarını, zihnin estetik perspektifi içine alır. Bu kavramlardan oluşan bir konuyu, sanatçı kafasında oluşturamamışsa, yani sanatçı bir konuyu tam anlamıyla incelememişse, konuyu kâğıt üzerine ne kadar güzel çizerse çizsin, çizim göze ne kadar hoş görünürse görünsün, model sağlam algılanmadığından ortaya sağlıklı bir desen çıkmaz.
Yaratıcılık, daha başlangıçta, sanat konusu olmazdan önce, insanoğlunun psişik yapısıyla gerçekleşen bir işlemdir. Yalnız figürlü sanat konuları değil, en soyut yaratmalar bile, daha önce görüntüsü ve biçimleri mevcut olan malzemeye dayanmaktadır. Seyircinin de algılama işlemi, çevredeki eşya ve olayların, bünyeleşmiş bütünler halinde kavranmasını sağlayan psikolojik bir olaydır. İnsan gözü çevresindeki olay ve eşyaları algılarken, her zaman fotoğraf makinesi gibi çalışmaz. Özellikle büyük sanat eserleri; yalın bir uyarıcı olmaktan çok, karmaşık ve kavranması zor, değişik sembollerle zenginleştirilmiş ürünlerdir. Eserde beliren kültür faktörünün ağırlığı, izleyici tarafından çözümlenirken; tabiattaki modele nelerin eklendiği, nelerin abartıldığı veya vurgulandığı dikkatle ele alınmalıdır. Çünkü, eser, seyirci tarafından biçimi aracılığı ile algılanır. Bu durumda, sanatçıyla seyirci arasındaki titreşimin açıklanabilmesi, bir bakıma, algılanmakta olan konu ile ona katılan kültürel unsurların belirleyiciliği arasındaki salınımda ve ilişkide düğümlenmektedir.
Hangi çağda olursa olsun, sanatçı da, seyirci de bir görme ve idrak etme eylemine girer. Bu bakımdan algı kavramı ve ona eklenen unsurlar, sanat psikolojisinin önemli sorunları arasındadır.
MaKaLeLe - avatarı
MaKaLeLe
Ziyaretçi
25 Ocak 2007       Mesaj #2
MaKaLeLe - avatarı
Ziyaretçi
ANDRÉ MALRAUX

Son devir yazarlarının en büyüklerinden sayılan Malraux, hayatı hareketle geçmiş bir şahsiyettir. Romanlar, tenkitler yazmış, dünyanın birçok yerlerini gezmiş, ihtilâllere karışmış, esir olmuş, filim çevirmiş, kitap kapakları çizmiş, resim galerisi açmış, arkeoloji tetkiklerinde bulunmuştur. 1933'de Goncourt mükâfatını kazanmış, 1945'de De Gaulle'ün kabinesinde istihbarat bakanı olmuştur. En meşhur eserleri, Les Conquérants, La Condition Humaine adlı romanları ile, İspanyol iç harbine tayyareci olarak iştirâk ettiği sıralarda yazdığı, Espoir'dır. Malraux, uzun zaman komünist sayılmış olmasına rağmen hiçbir vakit partiye girmemiştir. O, daha ziyade Troçki'nin fikirlerine taraftardı. Son zamanlarda da Amerika'nın geleceğine inanır göründüğü söyleniyor.
Sponsorlu Bağlantılar

Aşağıdaki parçalar, müsveddeleri son harb içinde almanlar tarafından yakılmış bir kitabının vaktiyle Verve mecmuasında neşredilmiş olan bir kısmından tercüme edildi.

SANAT PSİKOLOJİSİ

Her zaman bir şekle bir başka şekilden varılır. Varılan şekil daima evvelkinin izlerini taşır. Ne erken oluş, ne dehâ, bizi doğrudan doğruya hayatı kavramaya götüremez. Erken olmak sadece taklide erken başlamaktır. Sanatkâr, sanatına hayattan değil, taklitten varır. Her yaratış, aslında, imkân halinde olan bir şeklin taklit edilen bir şekille mücadelesidir. Her şair Rimbaud gibi Demirci'sinden Sarhoş Gemi'sine gider. Sanatkâr, dilini kendi yaratır; ama onu konuşmadan önce, öğrenmesi lâzımdır. Yazarın, kendi sesiyle konuşabilmesi için, yıllarca bir dili konuşması gerektir.

Nietzsche der ki: "Her duyu ebedileşmek ister." Sanat duyusunda da bir devam arzusu vardır. İnsan, bir bahar sabahı şair oluvermez: bir şiirin çoşkunluğu ile şair olur. Sanatın verdiği o coşkunluk da geçer; geçer ama, yavaş yavaş. Biz onun geçmemesini ister, elimizden gitmemesi için çalışırız. Şiirin, desenin, şeklin, musikinin tesiri, gözü veya kulağı peşine takar; bir hatıra gibi hayalimizde kalır. Nasıl hayal hatırayı tekrarlayarak yaşatmak isterse sanat heyecanını da yeniden yaratarak devam ettirmeğe çalışır.

Her gerçek sanatçı pastiş yolundan geçer ve bu yoldan kendini bulur. Ressam bir şekil dünyasından başka şekil dünyasına, yazar bir kelime dünyasından bir başka kelime dünyasına, mu****** de seslerden seslere geçer. Sanatçının hayatı kavraması sanata başlarken değil, sonradan olur. İster romancı olarak dilden aldığı kelimeleri kullansın, ister ressam olarak hayattan aldığı şekilleri, canlı modeli ister olsun, ister olmasın, her sanatkâr mu*****inasla mimara, yani canlı bir şekli kopya etmek zorunda olmıyan sanatkâra benzer. İlk davranışı hep birdir. Sanatı ne olursa olsun; ister ressam olsun, ister romancı, ister şair; işe daima ya resimden başlayacaktır, ya romandan, ya da şiirden; mu*****inasın musikiden başladığı gibi. Vakaların da, kelimelerin de, şekillerin de alfabesi başlangıçta seslerinki gibi kullanılır. Bir sanatkâr, başlangıçta, hiç de öteki insanlardan daha duygulu değildir. Ne romanesk olmak romancı olmaktır; ne de hulyadan hoşlanmak şair olmak demek. Ressam, her şeyden önce, resimleri seven adamdır; manzaraları değil. Şair de, ilkin batangüneşten değil, mısralardan hoşlanır, Sanatkârın ilk malzemesi hiçbir vakit hayat olmamıştır; ilk örnek her zaman için bir başka sanat eseridir.

Terüme edenler: Sabahattin EYUBOĞLU - Orhan Veli KANIK

Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
4 Şubat 2007       Mesaj #3
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Yaşamımıza yaşantılarımıza yön veren etkinliklerin pek çoğu, ya psişik yanımızla gerçekleşir ya da onu hedef alır.

Sanatla karşılaşmamızdan başlayarak, sanat yapıtları üzerine bir yargıda bulunasıya dek de bu yönümüz hep ön plandadır.

Sanat Psikolojisi, böylesine etkin cephemizi sanatbilim açısından sorgulayıp sanatın, sanat yapıtlarının kişilik oluşmasındaki rolünü irdeler.

Bu kitap, alanının belli başlı terimlerini ve tanımlamalarını vermekle kalmamakta kimi örneklemeleriyle de ilgililere yöntemin nasıl çalıştırılabileceğini göstermektedir.

Giriş niteliğinde amaçlanmasına karşın alanında tek Türkçe kitap olması, bu yayına, farklı bir nitelik kazandırmaktadır.

Benzer Konular

2 Şubat 2010 / asla_asla_deme Psikoloji ve Psikiyatri
15 Mayıs 2010 / _PaPiLLoN_ Psikoloji ve Psikiyatri
29 Mart 2013 / _EKSELANS_ Psikoloji ve Psikiyatri
16 Temmuz 2013 / _Yağmur_ Psikoloji ve Psikiyatri