Arama

Türkler ve At

Güncelleme: 18 Şubat 2017 Gösterim: 15.364 Cevap: 2
virtuecat - avatarı
virtuecat
Ziyaretçi
4 Aralık 2006       Mesaj #1
virtuecat - avatarı
Ziyaretçi
Türkler için at, mukaddes ve vazgeçilmez bir unsurdur. At sırtında doğar, at sırtında büyür, at sırtında savaşır, at sırtında ölürlerdi. At sütü kımız Türklerin yegâne içkisi idi.
tumblr nag97qOR3i1swhgluo6 500
Sponsorlu Bağlantılar

Türkler, tarih sahnesinde at üstünde bir ulus olarak tanınmıştır. Çinliler Orta Asya Türkleri için “Hayatları atlarına bağlıdır” demişlerdi. Gerçektende Türk'lerin antik çağlarda at yetiştiriciliği ile uğraştığı ve yetiştirdikleri atları komşu ülkelere satarak geçimlerini kazandıkları anlatılır. Türkler atlarını soğuk ve temiz kuzey iklimlerinde yayar, suyun bol olduğu zengin otlaklara sahip orta Asya platolarına sürerlerdi. Yarışmalar düzenlerler,(kaşgarca=özüşmek) at üzerinde çeşitli oyunlar oynarlardı.(çavgen,bandal) Türk okçuları hiçbir ulusun savaşçılarında görülmedik şekilde at üstünde hem ileri hem geriye ok atarlardı.
Kişi kahramanlık payesini atıyla karşılaştırılması ile alabilirdi. Türk prenslerinin ve Alp’leri nin (kahramanları) atları günlük refakatçileri olarak yer alırdı. Orkun bölgesinin taş yazıtlarında sürekli olarak ata binmekten ve at Don’larının (tüylerinin) renklerinden bahsedilmektedir. Yine bu yazıtlarda Hükümdarlık törenlerinde atla ilgili törenden bahsedilir. Oğuz destanlarında kahramanların at ile kardeşliğinden bahsedilir. “at dimezen sana kartaş direm kartaşumdan yiğ” “Ben bir atı değil, kardeşimden de yakın birini çağırdım”.
Düğün törenlerinden cenaze törenlerine, avlanmakta,savaşlarda ve oyunlarında at ile birlikte yaşamı paylaşmış olan Türkleri Hintliler, “asvapati” atın efendisi olarak adlandırmışlardı. Daha sonraları İslam kültürü altında benzer şekilde Farsça “şahsuvar” olarak adlandırılmışlardır. At, orta çağda saltanat gücünün sembolü olmuştur.
At ülkesini korumak için savaşan askerle eşit derecede saygı görmekteydi. “yaya erin umudu olamaz” sözü de atın saygınlığını ifade etmektedir.
Tarihi boyunca her uğraşısını at ile paylaşmış, ona hükmetmiş ve onu baş tacı etmiş bir ulus olan Türklere, o dönem için gerçektende “Asvapati” Atın efendisi çok uygun bir unvan.

Türkler ve At


"At, Türkün kanadıdır."
Kaşgarlı Mahmud

"Köpek insanların en yakın dostudur.fakat insane tarihi atlar ile birlikte yazdı"
Anonim

Eski Grek mitolojisinde kanatlı at Pegasos ile ozanlar arasında doğrudan bir bağlantı var. Söylenceye göre, ozanların esin kaynağı olan Musa'ların yaşadığı Helikon dağındaki ünlü pınar, Pegasos'un çiftesini vurduğu yerden fışkırmış. Çiftesi o kadar güçlüymüş ki, sular patlayıp akmaya başlamış.
Türkler'de ise atla ilgili söylenceler, işin içine kırat ve kanatlı at karışarak çok eskilere gidiyor. Örneğin Köroğlu Destanı'nı alalım. Köroğlu'nun ünlü kır atı "denizden çıkma bir aygır"ın soyundan geliyor.

Bu söylencede yer alan "denizden çıkan aygır" ve kanatlı kır at öyküleri Orta Asya'ya samanlık dönemlerine kadar gidiyor. O dönemin inançlarına göre atlar o kadar kutlu yaratıklar ki, insanlar öldüğünde onları öbür dünyaya götürmek için yol gösteriyor ya da öbür dünyadan alıp bu tarafa getiriyorlar.
Homeros'un yazdığı İlyada Destam'nın önemli bir parçasında "Troya atı" yer alıyor.

Eski öyküleri ve söylenceleri

karıştırdığımızda ünlü kişileri, ünlü yiğitleri hep atlarıyla birlikte görüyoruz. Büyük İskender'in ünlü atı Bucephalus'u sayabiliriz en başta. Roma imparatorları Julius Ceasar ile Marcus Aurelius'un atlara ilgisi büyük. İkisinin de at üzerinde heykelleri var.

İSLAM GELENEĞİNDE


Doğu'ya geçersek Zal oğlu Rüstem'in atı Rahş, Battal Gazi'nin atı Aksar akla geliyor. Düldül de İslam geleneklerinde yer alıyor. Düldül'ün at değil katır olduğu öne sürülüyor. Önce Peygamber Muhammed'e armağan ediyorlar. Çok yararlı işler yaptıktan sonra, Peygamber onu Hazreti Ali'ye veriyor. Hz. Ali Düldül'le pek çok savaşa katılıyor.

İnsanlar atı, çağlar ve yüzyıllar boyunca binek, yük ve çeki hayvanı olarak kullandı. Etinden, sütünden, derisinden, kıllarından, tırnağından ve bağırsaklarından bile yararlandı.

Atın ilk önce nerede evcilleştirildiği tam olarak bilinmiyor, ama büyük bir olasılıkla Orta Asya bozkırlarında evcilleştirildiği sanılıyor. Bir zamanlar Orta Asya, Hazar Denizi'nin kuzeyi ve Balkanlar'a kadar bölgeyi egemenlikleri altına alan İskitlerin krallarının öldüklerinde atlarıyla birlikte gömüldükleri biliniyor. Hunlarm neredeyse at üzerinde yaşadığı, kadınların çocuklarını bile at sırtında taşıdığı Bizans tarihçilerinin kayıtlarından biliniyor.

Aynı bölgelerde yaşamış, sonra bir bölümü Anadolu'ya gelmiş Türkler de kendileriyle birlikte zengin bir at kültürü getirdiler. Bunu Orhun yazıtlarından, Çin ve Bizans kaynaklarından, Kaşgarlı Mahmud'un 11. yüzyılda kaleme aldığı Divanü Lugati-t Türk'ten anlıyoruz. Bu sözlükte atlarla ilgili 115 sözcük bulunuyor.
Eski Türklerin tarihinde ata verilen önemle ilgili pek çok gösterge var. 12 hayvanlı Türk takviminde "At Yılı" da yer alıyor. Türkler bir çeşit bayrak ve erk simgesi olarak at kuyruğundan yapılma tuğlar kullandılar. Tuğlar Osmanlı döneminde de sürdü. Padişahın tuğları yanında devletin önemli yöneticilerine de önemleri ölçüsünde tuğ verildi.

Anadolu Selçuklu paralarının bir bölümünde elinde kargısı olan bir atlı kabartması görüyoruz. Osmanlılar da ata önem verdiler. İmparatorluğun çeşitli yerlerinde kurdukları "at ocaklan"nda seçkin atlar yetiştirilirdi. Sonradan bunları haraya çevirdiler. Cumhuriyet döneminde de kullanılan Karacabey ve Çifteler haraları Osmanlt döneminden kalmadır. Osmanlı padişahları törenlerde kır ata, savaşlarda yağız atlara binerlerdi- Sultan Genç Osman çok sevdiği Sisli Kır adlı atı ölünce Saray bahçesinde ona bir mezar yaptırdı. Lala Şahin Paşa Karacaahmet'te kendi mezarının yanına atları için mezar kazdırdı. Atlar için mezar geleneği bugün de sürüyor. Karacabey harasında, soyundan değerli atlar türeyen Baba Kuruş adlı saf kan Arap atının mezarı var.
Osmanlılar'da büyük görevlere getirilenlere at armağan edilirdi. IV. Mehmed'in, sadrazam atadığı Kara Mustafa Paşa'ya altın ve gümüş eyerli eşsiz iki at armağan ettiği biliniyor. Osmanlı şairleri ünlü atlar, özellikle padişahların atları için övgü şiirleri yazdılar. Bunlara Rahşiye deniyor. Bunların içinde en ünlüsü Nefi'nin IV. Murad'ın atı için yazdığı rahşiyedir.
Son düzenleyen perlina; 18 Şubat 2017 23:40
DERUNİ - avatarı
DERUNİ
Ziyaretçi
1 Haziran 2011       Mesaj #2
DERUNİ - avatarı
Ziyaretçi

TÜRK AT KÜLTÜRÜ



Sponsorlu Bağlantılar
Türkler ve At

Gök Türk Yazıtları’nda adları sık sık geçen Kurıkanlar, Baykal gölünün batısında yaşarlardı. Kurıkanlar’dan kalmış kaya resimleri arasında Gök Türk yazısı ile yazılmış Türkçe yazıtların bulunması, Kurıkanlar’ın bir Türk boyu olduğunu göstermektedir. Gök Türklerin de küzeyinde bulunuyorlardı. Çin kaynakları, Kurıkanlar’ın çok büyük ve güçlü olan, boyunları deve boynuna benzeyen atlarının bulunduğunu yazarlar. Kurıkanlar’dan kalmış kaya resimlerinde de uzun boyunlu güzel atların bulunması Çin kaynaklarını desteklemektedir. Kurıkan kaya resimlerinde atların yeleleri tarak ağzına benzer bir biçimde kesilerek süslenmiş, boyunlarına da bir püskül asılmıştır. Bu tarak biçimindeki at yeleleri Altaylar’daki Gök Türk, Kırgız çevrelerinde bulunduğu gibi, Hunlar’ı temsil eden Çin kabartmalarındaki at yelelerinde de bulunur. Türkler, atın yelelerine astıkları bu süslere bonçuk, monçuk (boncuk) derlerdi.Kurıkan kaya resimlerinde, atların bazılarının kuyrukları düğümlenmiştir. At kuyruğunu bağlama geleneği Türkler’e özgüdür. Alp Arslan da, Malazgirt Meydan Savaşı’nda atının kuyruğunu bağlamıştı. Türkler, at kuyruğunu iple bükme ya da bağlamaya sırtlamak derlerdi. Harezmşahlar döneminde yazılmış Türkçe sözlüklerde

“tügdi atnın kuyrugın” şeklinde deyimlere rastlanır. At kuyruğunu bağlama geleneği Kırgızlar’da, Hunlar’ı temsil eden Ho-Chü-P’ing dikilitaşında, Çin ressamı Han-Kan’ın yapmış olduğu bir Hun portresinde ve sair Türk boylarında da görülür. Bu gelenek daha sonra Moğollar’a da geçmiştir.Kurıkan Türkleri’nin kaya resimlerimlerinde atlara bazan üç kişinin bindiği görülür. Birden çok kişinin ata binmesi adeti öteki Türk boylarında da vardı. Türkler, at üzerine ikinci bir kişinin binmesi için ayrılan yere sugarsuk, atın arkasına binene de köçük derlerdi.

Uygur Türklerin de mülkiyet at renklerine göre düzenlenirdi. Peçenek Türklerinde de benzer biçimde, boylar atların renkleriyle vurgulanır.

TÜRK ORDUSUNDA AT


Hun Türkleri, binicilik ve savaş eğitimlerine daha çocukken başlar;önce koyuna, sonra taya, en sonra da ata binilerek süvarilik öğrenilirdi. 4-6. yüzyıl Roma ve Batı kaynaklarına göre “Daha yeni yürümeğe başlayan Hun çocuğunun yanında eyerlenmiş bir at hazır bulunurdu”, “Hunlar at üstünde yerler, içerler, konuşurlar, alış-veriş yaparlar, uyurlardı”,

“At başka kavimleri yalnızca sırtında taşır, ama Hunlar at üstünde ikamet ederlerdi”.

7-10. yüzyıl Bizans kaynaklarına göre “Türkler sanki at üstünde doğmuşlardır, sanki yerde yürümesini bilmezler”.

Çin kaynaklarına göre, en iyi at eğiticisi olan Asya Hunları, kimsenin dokunamadığı yaban atlarını yakalayıp evcilleştirirlerdi.
Hun, Gök-Türk, Selçuklu, Türk-Moğol ve Osmanlı kaganlıkları (=imparatorlukları) at üzerinde yaşayarak ve savaşarak kurulmuştur. Türkler yaşın (=şimşek) gibi hızlı atlarıyla kolaylıkla fetihler yapar, uzak-yakın ülkeleri ele geçirirlerdi. Ağır zırhlı orduları baskın ve ani saldırılarla şaşkına çevirir, girişimi daima elde bulundurarak düşman saflarını bozar, sonunda da yok etme saldırısını başlatırlardı. Bu durum, zaferin az bir kayıpla kazanılmasını sağlardı. Bundan ötürü Ortaçağ kaynakları, Türk savaşçılarının “kasırga gibi birdenbire görünüp, kuşlar gibi uzaklaştıklarını” şaşkınlıkla tasvir etmişlerdir.

Eski Türkler’in atlı birlikleri, çağımızın zırhlı birlikleri gücündeydi.Büyük çoğunluğu okçu atlılardan kurulu Türk orduları, atın sağladığı hız ile ağır ve kütle muharebesi yapan yabancı ordular karşısında üstünlük kazanırlardı. Bozkır savaş yönteminin iki önemli özelliği vardı: sahte geri çekilme ve pusu. Yani kaçarmış gibi geri çekilerek, düşmanı çember içine almak için pusu kurulmuş yere çekmek. Kurt Oyunu ya da Türk yurdunun eski adından ötürü Turan Taktiği adı verilen bu savaş oyununun temel faktörü at ve atın sağladığı süratti. Atın sağlamış olduğu sürat olmasa bu taktik uygulanamazdı. Türkler, Bozkır döneminde ve daha sonra da (1071 Malazgirt, 1369 Niğbolu, 1526 Mohaç, Kurtuluş Savaşı’ndaki bir çok çarpışma vb) bu taktiği büyük bir beceri ile uygulamışlardır.Türk atlıları, savaş alanında atların renklerine göre belli kanatlarda yer alırlardı. MÖ 201′de Çin imparatoru Kao-ti’yi kuşatan Motun’un (Mete) savaş düzeni de böyle idi ve doğuda boz atlılar, batıda kır atlılar, küzeyde yağız atlılar, güneyde doru atlılar yer almıştı. Savaşa girecek atların kuyruklarının kesilmesi de eski Türkler’de yaygın bir gelenekti. Çetin savaşlara girmek üzere hazırlanan savaşçılar atlarının kuyruklarını kesip tuğ yaparak kendilerinin fedai olduklarını ilan ederlerdi; savaşçı savaşta ölürse, kesilmiş olan atının kuyruğu mezarına dikilirdi. Zafer için Tanrı’ya yapılan eski at kurbanlarının bir tür devamı olan bu gelenek, daha sonraları atın kuyruğunu düğümleme biçiminde devam etmiş, Osmanlılarca da uygulanmıştır. Ayrıca aynı gelenek (savaşa giden savaşçının atının kuyruğunu düğümlemesi)

Kuzey Amerika Kızılderililerinde de vardı. Eski Türkler de kutsal Türk sancağı tuğ idi. Türk devletinin ve bağımsızlığının simgesi olan tuğ’un başına at kuyrukları bağlanırdı. Tuğ dört bölümden oluşurdu: 1.süslenmiş tuğ direği 2.direğin başına bağlanmış at kuyrukları 3.tuğ başı (direğin başına konulur ve kuyrukların bağ yerini gizlerdi) 4.tuğ başının üzerine konulan kurt başı.

ESKİ TÜRK DİNİ ve MİTOLOJİSİNDE AT

Eski Türkler’de Gök Tanrı ve atalara kurban olarak hayvan kesilirdi. Kurban, hayvanın erkeğinden olurdu. Dede Korkut Kitabı’nda yiğitler koyundan koç, deveden buğra, attan aygır kırdırırlar yani kestirirler. En geçerli kurban olan at iskeletlerine Bozkır Türk boylarından kalma sinlerde (mezarlarda) rastlanır. Bundan ötürü Asya Hun, Gök-Türk, Avrupa Hun ve Avrupa Avarları’nın mezarlarında bol oranda at iskeleti bulunmuştur. Çin kaynakları Hun kağanının her yıl dağda, göğe at kurban ettiğinden söz ederler. Bu kurban törenlerinde özellikle ak at kullanılırdı. Gök Tanrı’ya kurban verme işlemleri Proto-Türk ve Hun dönemlerinde olduğu gibi, Gök Türk döneminde de sürmüştür.

Atın kurban edilmesi İbn Fadlan’ın seyahatnamesinde de anlatılır. Kesilmiş ağaçlar üzerinde mezarın başına asılan at, ölünün uçmağa (=cennete) giderken bineceği attır. Müslümanlık döneminde de kimi Türk hükümdarları atıyla birlikte gömülmüş ya da atının tek başına gömülmesi için -tıpkı islam öncesi dönemde olduğu gibi- mezar yapılmıştır.Türklerle ilgili birçok efsane ve destanda at, sahibinin yakın arkadaşı, zafer ortağı ve en değerli varlığı olarak geçer. At, Türk kozmolojisine göre su unsurunun hayvan biçimli timsalidir. Su kökenli atlar denilen sudan çıkan kanatlı atları anlatan efsaneler bu unsurla ilgilidir. Ayrıca, ak atların üzerinde beneklerin bulunması da uğurlu sayılmakta olup yine bu unsurla ilişkilidir. Başka bir efsanevi at ise gök kökenli atlardır. Bu atlar kanatlı olarak düşünülmüşlerdir. Atla ilgili mitolojik motifler İslamlıktan sonra da devam etmiştir. Hz. Muhammed’i Miraca çıkaran Burak, Kur’an dabetimlenmemesine karşın, insan yüzlü ve gövdesi benekli bir at biçiminde tasvir edilmiştir.
tumblr nk7qcnq56o1s5dg1no1 500
Türk destanlarında at en önemli unsurlardan biridir. Bir çok destanda at, alp’ın (alp= kahraman, yiğit,) hem bu dünyada silah arkadaşı olduğu için, hem de öldükten sonra öteki dünyada yoldaşı olacağı için ayrı ve eşsiz bir değer taşır. Türkler atların denizden çıkan, dağdan inen ya da gökten, yelden, mağaradan gelen kutsal aygırlardan türediğine de inanırlardı. Çin kaynaklarında Hunların Asya’nın en güzel, en uzun koşan atlarını yetiştirdikleri kaydedilmiştir. Cins atına binen Motun (Mete) Han’a kimse yetişemezdi. Kırgız Türklerinin destan kahramanı olan Manas’ın ak-kula donlu, soylu güzel atına da kimse yetişemezdi. Oğuz Kağan Destanı’nda Oğuz’un çocukluğu “At sürüleri güder, ata biner idi” sözleri ile övülüyordu. Oğuz Kağan, ilk kahramanlığını da at sürülerini ve halkı yiyen canavarı öldürerek göstermişti. Yine Buz Dağı’na kaçan atını bulup getiren bir beğ’e Karluk adını vermiş, onu beğlere baş yapmıştı. Böylece Karluk Türklerinin ad alışında da bir at rol almış oluyordu.

Eski Türkler’in at’a verdikleri önem atasözü ve deyimlerine de yansımıştı;
“Yayan erin umudu olmaz”,
“At işler, er öğünür”,
“At, Türk’ün kanadıdır”,
“Türk, çadırda doğar, at üstünde ölür”,
“At ölümü, er ölümü, olmasın”,
“Kuş kanadı ile, er atı ile”,
“Atı kuyruklu olanın sözü buyruklu olur” sözlerini sık sık söylerlerdi.

Bir Türkmen atasözünde ise şöyle denilir:
“Sabah kalk atanı (=babanı) gör, atandan sonra atını gör”.

Savaşlarda atlar binicisine göre giydirilir ve zırhla donatılırdı. Savaştan önce at yarışları düzenlenir, savaş sonrasında at en değerli ganimetlerden sayılırdı. Kahramanlar aygıra binerlerdi. Çünkü Türk atlarının aygırları makbuldü. Aygır olmayan atı Türkler iğdiş ederlerdi. Böylece atlar daha dayanıklı olurdu.
Alpların ölümünde at onların vefalı bir arkadaşı ve yoldaşıdır. Manas’ın ilk ölümünde atı yas tutmuş, yemeden içmeden kesilmiştir. Manas Destanı’nda, Almam Bet Kalmuklar’ca öldürülünce atı Sarıala, savaş alanında yelesinden ve kuyruğundan ayrıldığı, zayıfladığı halde, perişan durumuna bakmadan, sahibinin ölüsünü düşmana bırakmayıp Talas’a getirir.Türk destanlarında atın kişilik kazandığı görülür. Kırgız Türkleri, güzel ve cesur atlara Gök Kurt anlamında “Gök Börü” derlerdi.

Köroğlu’nun ünlü kır atı, bir insan gibi dokuz ay dokuz günde doğmuştur. Bir insan gibi zeki ve anlayışlıdır. Köroğlu’nun yiğitleri ile birlikte tutsak edilince, kimse kendisini almasın diye kör ve topal taklidi yapar.

Dede Korkut Destanları’nda Bamsı Beyrek, zındandan çıkıncaya değin kendisini 16 yıl bekleyen atına şöyle seslenir:”At demezem sana
Kardaş direm
Kardaşımdan ileri”

Türk destan ve efsanelerinde at kutsaldır, gücünü de Tanrı verir. Yakut Türkleri’nin Er Sogotoh Destanı’nda sarı at, kutsal ve güçlüdür. Manas Destanı’nda Almam Bet de atıyla, uçan serçeyi yakalar. Köroğlu Destanı’nın sonunda, Kır At ölünce Köroğlu kendini savunmaz. Çünkü Kır At’tan sonra ona yaşamak gerekli değildir; başını katillere uzatır…Oguzlar’da atların başları çok kez koç ve toklu başlarına benzetilirdi. At türünü anlatmak için de yund sözü kullanılırdı. İyi at için kullanılan deyim, eskiden ve şimdi olduğu gibi,yörük/yögrük sözüdür. Oğuz destanlarında soylu atlardan bidev atlar olarak söz edilir ve bu atlar “bidev atlar ısın görüp okradıkta” deyimi ile övülür. Ancak, Dede Korkut Destanları’nın öz atı Kazılık Atıdır. Kazılık atı “yelesi kara” diye vasıflandırılır ve sık sık anılır. Bu at, Oğuz Türklerinin ünlü dağı olan, yaz-kış karı buzu erimeyen Kazılık Dağı’nın koyak ve eteklerinde yetiştiği için bu adla anılmıştır.Türkler’in ata karşı duydukları sevgi inançlarına da yansımıştı. Bunlara Anadolu Türkleri de dahil olmak üzere çeşitli Türk boyları arasında hala inanılmaktadır.

ALTININ DEĞERİNİ SARRAF, ATIN DEĞERİNİ TÜRK BİLİR !

kaynak :yenidenergenekon.com

Son düzenleyen perlina; 19 Şubat 2017 00:19
perlina - avatarı
perlina
Ziyaretçi
18 Şubat 2017       Mesaj #3
perlina - avatarı
Ziyaretçi

Türkler Atın Kuyruğunu Neden Bağlardı?




Benzer Konular

2 Kasım 2012 / Misafir Osmanlı İmparatorluğu
26 Nisan 2013 / Misafir Türkiye Cumhuriyeti
9 Aralık 2007 / Misafir Taslak Konular
5 Ocak 2008 / KisukE UraharA Siyaset tr
17 Ocak 2013 / ThinkerBeLL Türkiye Cumhuriyeti