Arama

Ahilik

Güncelleme: 22 Şubat 2016 Gösterim: 19.611 Cevap: 7
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
6 Aralık 2006       Mesaj #1
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Ahilik
Vikipedi, özgür ansiklopedi
Sponsorlu Bağlantılar

Ahilik, 13. yüzyılda Anadolu'da ortaya çıkan bir esnaf örgütüdür. Adının, kardeşim anlamına gelen Arapça "ahi" ya da eli açık, yiğit anlamındaki Türkçe "akı" sözcüğünden türediği ileri sürülür. Ortaçağ İslam Devletleri'ndeki meslek birlikleri olan fütüvvet örgütüne büyük ölçüde benzer. Ahilerin kendilerine özgü giyim kuşamları vardı. Sırtlarına hırka, başlarına tepesine beyaz bez bağlanmış külah giyerlerdi. Ahilik esnaf ve zanaatçıları bir araya getiren bir meslek örgütü olmanın dışında, siyasi etkiye de sahipti. Nitekim Ahiler Osmanlı Devleti’nin kuruluşunda önemli rol oynadılar. 15. yüzyıldan başlayarak Osmanlıların merkezi yönetimi güçlendikçe, örgütün etkinliği yalnızca ekonomik alanda kısıtlı kaldı.
Anadolu'da Ahilik'in kurucusu Ahi Evran'dır. Ahi Evran Azerbaycan'da doğdu. Çocukluğunu ve gençliğini de orada geçirdi. 1205'ten sonra Anadolu'yu gelerek Ahi örgütünü kurdu. Ahilik'i, birlikte ibadet ettikleri ve tören düzenledikleri yer olan tekkelere ve zaviyelere bağlayarak güçlendirdi. Sonunda Kırşehir'e yerleşti. Bu kentteki Ahi Evran Zaviyesi de Ahilik'in merkezi durumuna geldi. Ahi Evran, bütün zanaatların "pir"i ya da kurucusu sayılır.
Ahilik, Anadolu'da Türkmenlerin yaşadığı bütün kent, kasaba ve köylere yayılmıştı. Bir zanaat dalında çalışmak isteyen herkes o zanaatın Ahi birliğine katılmak zorundaydı. Her kentte zanaat dalı sayısı kadar Ahi zaviyesi bulunurdu. Her zanaat dalında en dürüst ve en saygın usta Ahi zaviyesinin başkanı olurdu. Zaviye başkanı "Ahi" adıyla anılırdı. "Server" adı verilen yiğitbaşı ise birliğin Ahi'den sonra gelen yöneticisiydi. Yiğitbaşı esnaf birliğinin düzenini ve güvenliğini sağlardı. Kentin ekonomik yaşamında en önemli yeri olan birliğin şeyhi Ahi Baba seçilirdi. "Ahi Baba" bütün Ahilerin başkanı sayılırdı. Ahi Baba’nın atanması, çıraklıktan kalfalığa, kalfalıktan ustalığa yükselme törenleri Ahi Evran zaviyesi şeyhlerinin izniyle yapılırdı.
"Fityan" denen genç çıraklar evleninceye kadar zaviyelerde yaşarlardı. Fityanlar, kazandıkları parayı zaviyeye verirlerdi. Bu para zaviyenin giderleri ve ortak sofra için harcanırdı. Zaviyeler aynı zamanda genç Ahilerin eğitildiği yerdi. Burada okuma yazma öğretilir, çeşitli konuların yanı sıra ok atma, kılıç ve silah kullanma eğitimi verilirdi. Bu zaviyenin şeyhleri ya da onların “halife” denen yardımcıları her yıl zaviyeleri denetlemek amacıyla Anadolu'yu dolaşırlardı. Bu sırada Ahi birlikleri arasındaki anlaşmazlıkları çözer, meslekte yükselme törenlerini yönetirlerdi.
Her esnaf birliği kendi alanındaki zanaatçıları denetlerdi. Birliğe bağlı dükkân ya da atölye sayısı birliğin izniyle artırılabilirdi. Her dükkânda tek bir usta bulunurdu. Üretim belirli kurallara göre yapılırdı. Mallarda bir fiyat uygulanır, bozuk ya da pahalı mal satanlar meslekten atılırdı. Geleneğe göre bir Ahi kendi emeğiyle geçinmeli, cömert, alçakgönüllü ve namuslu olmalı, mal mülk hırsına kapılmamalıydı.
Bir zanaata girmek isteyenler önce çırak olarak işe başlar ve işin inceliklerini öğrenirdi. Ahilik'e kabul edilme töreninde önce tuzlu su içilir, şedd kuşanılır (bele kuşak bağlanır) ve şalvar giyilirdi. Tuzlu su bilgiyi, şedd kuşanma yiğitliğe ve hizmete hazırlığı, şalvar namusu simgelerdi. Ahilik'e girenler, "yol kardeşi" denen iki kalfa ile "yol atası" denen bir ustadan meslek eğitimi alırdı. Ustasının yanında yıllarca zanaatın inceliklerini öğrenerek "pişen" çırak, gene ustasının izniyle kalfalığa geçerdi. Kalfalık süresini doldurup ustalık becerisini kazanınca da büyük bir törenle ustalığa yükselirdi. İlkbaharda düzenlenen bu törenlere bütün esnafın katılırdı. Sonunda usta olmaya hak kazananlara Ahilik törelerine göre peştemal bağlanırdı.
Ahiler Anadolu'da yalnız ekonomide değil siyasal alanda da etkili olmuşlardır. Rum halkın oturduğu kent ve kasabalardaki ticaret hayatının denetim altına alınmasında, Rumların Türk kültürünü ve yaşam biçimini benimsemesinde Ahi esnaf örgütü büyük rol oynamıştır. Bizans'tan yeni alınan kentlerde Türkler Ahi örgütünü kurmuşlar, ticari etkinliklerin Rumlardan Türklere geçmesini sağlamışlardır. Anadolu'nun İlhanlı istilasına uğradığı karışıklık dönemlerinde Ahi esnaf örgütleri kentlerde düzeni ve güvenliği de sağlamışlardır.
Ahilerin Osmanlı Devleti'nin kuruluşunda da büyük rolü olmuştur. Osman Bey'in kayınpederi Ahi Şeyhi Edebalı Osmanlı Beyliği'ne büyük destek sağlamıştır. Osmanlı hanedanına bağlı birçok kişi de Ahi örgütleri içinde yer almıştır. Ayrıca Ahi şeyhleri savaş sırasında orduya asker verirlerdi. Osmanlı ordusundaki ilk piyade askerlerinin Ahi giysileri giymesi ve Yeniçerilerin başlıklarının Ahilerden alınması bu örgütün etkisini göstermektedir.

Ahi olmak
Ahi olmak için olumlu ve olumsuz 7 şartı yerine getirmek lazımdır:
1. Hasislik kapısını bağlamak ve lutuf kapısını açmak.
2. Kahır ve zulüm kapısını bağlamak, hilm ve mülayemeti açmak.
3. Hırsı bağlamak, kanaat ve rızayı açmak.
4. Tokluk ve lezzeti bağlamak, açlık ve riyazeti açmak.
5. Halktan yana kapısını bağlamak, Haktan yana kapısını açmak.
6. Herze ve hezeyanı bağlamak, marifeti açmak.
7. Yalan kapısını bağlamak, doğruluk kapısını açmak.
Fütüvvetnameye göre bu esaslara uyan Ahi olur. Ahilikte teşkilatı bozan bütün meslekler dışarıda bırakılmıştır: Müneccim, dellal, kasap, cerrah, vergi memuru, avcı, muhtekir.
Ahiliğin bir kolu Ebubekir'e, bir kolu Ali'ye dayanır.

Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
6 Aralık 2006       Mesaj #2
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Ahiliğin Sözlük Anlamı
Dil bilimciler arasında “Ahi” sözcüğünün kökeni konusunda görüş birliği yoktur. Ahi kelimesinin kaynağının Türkçe olduğu görüşünde olanlar “akı” kelimesinin Anadolu'daki söyleniş tarzından kaynaklandığını kabul ederler. Öz Türkçe akı kelimesinin “eli açık, cömert, yiğit anlamlarına geldiğini bildiren Fransız Türkolog Denny ve Fuat Köprülü, akı kelimesinin zamanla değişerek “ahi” şekline geldiğini ileri sürerler.
Sponsorlu Bağlantılar
Divanü Lûgati't Türk'te Ahi kelimesinin yiğit, eli açık, cömert anlamına gelen akı kelimesinden türediği kaydedilmiştir. Ahi kelimesinin Türkçe olduğunu ileri süren dil bilimciler, kelimedeki “k” harfi genelde “h” şekline dönüşerek çakı-çahı, yakı-yahı, okumak-ohumah, şeklinde telâfuz edildiği gibi, akı da ahıya dönüşmüştür. Anadolu'da hâlen birçok yerleşim birimine verilmiş olan “ahi” adı halk arasında “ahı” olarak telâfuz edilmektedir. Ahı baba, Ahılar köyü gibi. Bizim kanaatimiz de ahiliğin “akılıktan” geldiği yolundadır. Fakat ahi kelimesini tetkik eden bir kısım bilim adamı ise ahiliğin “kardeşim anlamına gelen Arapça kökenli bir kelime olduğunu belirtirler. Kardeş kökünden türeyen kardeşlik, dostluk, yardımlaşma, birlik, beraberlik anlamıyla ahiliğe yaklaşılmakta, fakat Ahilik adına bir kuruma Arabistan'da rastlanmadığından, Ahilik, akılıktan gelen ve Anadolu'da kurulan bir Türk Kurumu olarak kabul edilir.

Terim Anlamında Ahilik
XIII. yüzyılda Anadolu'da, Balkanlar'da, Kırım'da Türkler tarafından kurulan esnaf, sanatkâr ve üretici (sanayi) birlikleri ile bu birliklerin uyguladıkları ahlâkî, siyasî, iktisadî, felsefî duygu ve prensipler anlamına gelir.

Teşkilat Anlamında Ahilik
Anadolu'da birliği, refahı, toplum düzenini sağlayan ve halkın maddî, manevî tüm ihtiyaçlarına cevap verecek tarzda teşkilâtlanan sivil toplum kuruluşudur. Ahiliğin teşkilât yönünü yoğun bir şekilde karşılaştıkları Ahi birliklerinin benzerlerini diğer İslâm ülkelerinde de rastladıklarını söylemektedirler. Fakat bu kurumlarla Ahi birlikleri arasında önemli farklılıklar tespit edilmiştir.

Kaynak: ahilik.net

Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
6 Aralık 2006       Mesaj #3
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Ahilik ve Kültürümüzdeki Yeri
Ahilik Anadolu’dan Orta Asya ülkelerine ve İran’a kadar uzanan topraklarda daha çok esnaf ve sanat erbabını bir çatı altında toplayan ve oralara her türlü desteği veren bir teşkilatın adıdır.
Ahilik teşkilatının yapısında İslam’ın ruhunu yansıtan ana unsurları görmek mümkündür. Zira bu sistem, müslümanların inanç ve düşünce sistemiyle yoğrulmuş ve ihtiyaca göre kurulmuştur. Ahilik, “uhuvvet” (kardeşlik)’le çok yakın ilişkisi olması sebebiyle, İslam dünyasında kabul görmüş ve kolaylıkla yayılmıştır.
Teşkilatın kurucusu olan Ahi Evran’ın asıl adı Şeyh Mahmud Nâsıruddîn olup, İran’ın Hoy şehrinde dünyaya gelmiştir. Anadolu’daki bütün sanatların pîri olarak kabul edilmektedir ve kendisi daha çok dericilik sanatı ile uğraşmıştır. Anadolu’ya geldiğinde Kayseri, Denizli ve Konya yörelerinde belli bir zaman kaldıktan sonra Kırşehir’e gelmiş, orada Ahilik teşkilatının kurulmasını sağlayarak, 93 yaşında iken aynı yerde vefat etmiştir.
Ahilik teşkilatına girecek olan kişi önce şerbet içerek, sonra peştamal kuşanıp şalvar giyerek teşkilatın mensubu olabilmektedir.
Ahilik teşkilatının, Anadolu’nun birlik ve beraberliğinde, sosyal ve kültürel yapısında ve eğitiminde önemli rolü vardır. Teşkilata bağlı kurumda eğitim gören öğrencilere “çırak” denirdi ve çıraklar sadece mesleki yönden değil, manevi yönden de iyi bir şekilde yetiştirilmekteydiler. Ustalar ise hem bir eğitim, hem de çırağın ahlaklı, dürüst, çalışkan ve dinine bağlı bir insan olarak yetişmesinden sorumluydular. Ahiler bu şekilde tasavvufi bir eğitim sürecinden geçerek manevi alanda olgunlaştırılırken, bir taraftan da esnaflık mesleğinin düsturlarını öğrenerek kaliteli bir sanat erbabı olma vasfına erişiyorlardı.
Ahiyân-ı Rum, yani Anadolu Ahileri aralarına katılmak isteyen ahbaplarına önce referanslarını sorarlarmış. Yani kimden eğitim aldıklarını, vb.Daha sonra yol töresince sınava çekilirlermiş. İşte bir sınav ve örnek iki soru:
- De bakalım, ahiliğin açığı kaçtır?
- Dörttür.
- Say gelsin!
- Eli, yüzü, gönlü, sofrası...
- Kapalısı kaçtır?
- Üçtür.
- Say gelsin!
- Gözü, beli, dili.
- Gözü kapalılıktan murat nedir?
- Kimsenin suçunu, ayıbını görmemektir.
Kaynak: ilkadimdergisi.com
KENCISii - avatarı
KENCISii
Ziyaretçi
20 Kasım 2007       Mesaj #4
KENCISii - avatarı
Ziyaretçi
AHİLİK FELSEFESİ


Ahilik felsefesi, temelleri 12.yüzyılda Kırşehir’de atılmış, daha sonra tüm Anadolu’ya yayılmış, izleri bugüne kadar süregelmiş kültürel, sosyal ve ekonomik bir oluşumdur. Ahilik kurumu bir tarikat olmaktan ziyade sosyal ve ekonomik yönden işleyen ve siyasal, askeri ve kültürel yönleri de bulunan bir dünya düzenidir.

Ahilik, aynı zamanda sosyal hayat kadar ekonomik hayatı da yönlendiren günümüzde hala geçerliliğini koruyan, bugünün şartlarında bile bir çok ülkede sağlanamamış adaletli, verimli ve son derece güzel bir sistemi Türk toplumuna kazandırmış bir kültürdür.

Ahi kelimesi de Arapça’dır ve “kardeşim” demektir. Ancak bazı yazarlar Ahi sözcüğünün Türkçe’de cömert, eliaçık, yiğit anlamına gelen “akı” sözcüğünden geldiğini ileri sürmektedirler. Anadolu’da Türk kurum ve terimlerinin fazlalaştığı bir dönemde “akı”nın Arapça “kardeşim” anlamına gelen “ahi”ye dönüştürüldüğü düşünülmektedir.

Ahilik, tarihi ve sosyo-ekonomik zorunlulukların ortaya çıkardığı mesleki, dini, ahlaki bir Türk esnaf birliği kuruluşudur. Ahi kuruluşları çevresel ve toplumsal karakterini korumuş, üretici ve tüketici ilişki ve bağlarını en iyi biçimde düzenlemeyi kendilerine amaç edinmişlerdi. Konu üzerinde araştırma yapmış olan batılı tarihçiler Ahiliğin kökenlerini, Doğu’da özellikle Araplar arasında gelişmiş olan Fütüvvet Teşkilatına dayarlar. Ancak yine de Ahiliğin Fütüvvetten bir hayli değişik, Anadolu Türklerine özgü bir kurum olduğunda birleşirler.

Eldeki kaynaklardan edinilen bilgilere göre Anadolu’daki Ahilik doğudaki fütüvvetçiliğe benzer bir kurum olarak görülmektedir. Bir başka deyişle, fütüvvetçilik Anadolu’da birtakım değişikliklere uğramış, yeni bir takım nitelikler kazanmış ve Ahilik olarak anılmaya başlanmıştır. Kaynaklarda değişik yorumlara raslanmakla beraber Ahiliğin fütüvvetçilikten etkilendiği, bazı temel kurallarını fütüvvetçilikten aldığı konusunda hemen herkes hemfikirdir.

İslamın ilk fütüvvet örgütleri, Ahilerden farklı olarak, bir meslek örgütü değildir. İçlerinde birçok zenaatçı bulunsa bile, birlikte yiyip içmek, eğlenmek, dans etmek, spor yapmak amacı güden gençlik örgütleridir. Örgüt üyelerinin meslekleri ile ilgilenilmez. Mesleki örgütlenme varsa bile, çok gevşektir.

Anadolu’nun Türklerin ikinci anayurdu haline gelişi 11. yüzyılın ikinci yarısı başlarındadır. Asya’dan göç eden sanatkar ve tüccar Türklerin yerli tüccar ve sanatkarlar karşısında tutunabilmeleri ve yaşayabilmeleri, aralarında bir örgüt kurmalarını gerektirmiştir. Ayrıca Türkler bu örgüt yardımıyla, sağlam, dayanıklı ve standard mal yapabileceklerini düşünmüşlerdi. İşte bu zorunluluk esnaf ve sanatkarlar dayanışma ve kontrol örgütünün, yani Ahiliğin kurulması sonucunu doğurmuştur. Öte yandan, deri işçilerinin ve Ahiliğin piri olan Ahi Evran’ın Anadolu’ya gelişi de bu tarihlere raslamaktadır.

Ahi Evran’ın hayatı ve kişiliği üzerinde araştırmacıların farklı görüşleri vardır. Ahi Evran’ın deri işçiliği ve teşkilatında çok başarılı bir kişi olduğu, belgelerden anlaşılmaktadır. Ahi Evran, yüzyıllardır savaşçılık ve dini, ahlaki bilgiler vermekte büyük ve önemli görevler yerine getirmiş olan fütüvvet teşkilatından yararlanarak, ahi teşkilatını kurmuştur. Ahi Evran ahlakla sanatın ahenkli birleşimi olan ahiliği çok itibarlı bir duruma getirmiştir. Böylece, ahilik yüzyıllarca bütün esnaf ve sanatkarlara yön vermiş, onların işleyişini düzenlemiş, yeniçeri teşkilatının kuruluşunda, önemli rol oynamış, devlet adamları bu kuruluşa girmeyi şeref saymışlardır. Ahi Evran, halkın ekonomik durumunu iyileştirmek, meslek sahibi olmasını ve din sömürüsünden kurtarmak için çalışmıştır. İşe ayakkabıcı ve saraç esnafını teşkilatlandırmakla başlamıştır. Kısa zamanda üstün becerisi, ahlaki sağlamlığı ve hakseverliği ile büyük bir ün ve saygı toplamıştır. Kurduğu teşkilatın başkanı, Ahi Babası olmuştur.

Bu kuruluşların temelleri başlangıçtan beri o denli sağlam atılmış, kuralları zamanın ve toplumun gereklerine ve gerçeklerine o denli uyum sağlamıştı ki, bu kurallar sonradan, kent ve kasabaların belediye hizmetleri ve bu hizmetlerin kontrolleri için örnek alınmış, narh nizamnameleri ya da kanunnameleri şeklinde resmileştirilmiştir. Ahiler, sanat ya da meslekleri için gerekli hammadde tedarikinden onun işlenişine ve satışına dek, her aşamayı inceden inceye kurallara bağlamışlardı. Bu durum hem meslek erbabı, hem de üretici-tüketici arasındaici ilişkilerde rekabet, haset ve kavga gibi sürtüşmeleri ortadan kaldırmıştı. Ahi örgütüne giren esnaf ve sanatkârlar, mesleki, dini ve ahlaki, eğitimden ayrı olarak askeri talim, terbiye de görüyorlar, gerektiğinde ordu ile savaşlara katılarak düşmanla yiğitçe çarpışıyorlardı. Standartlara uymayan, düşük kaliteli mal ve hizmet üreten esnafa çeşitli cezalar veriliyordu

Anadolu'da Ahilik örgütünün ortaya çıkışını hazırlayan etkenleri özetleyecek olursak bunları şöyle sıralayabiliriz. Doğudan Asya'daki büyük ve uygar Türk kentlerinden gelen çok sayıdaki sanatkârlara kolayca iş bulmak, yerli Bizans sanatkârları ile rekabet edebilmek, tutunabilmek için yaptıkları malların kalitesini korumak, üretimi ihtiyaca göre ayarlamak, sanatkârlarda sanat ahlakını yerleştirmek, Türk halkını ekonomik yönden bağımsız hale getirmek, ihtiyaç sahibi olanlara her alanda yardım etmek, ülkeye yapılacak yabancı saldırılarında devlet silahlı kuvvetleri yanında savaşrıiak, Türklük şuurunu, sanatta, dilde, edebiyatta, müzikte, gelenek ve göreneklerde milli heyecanı yaratıp ayakta tutmak.

Ahilik, Türke özgü milli bir kuruluş olarak ortaya çıkmış, tüketicilerin korunması dahil, Türklerin Anadolu’da kök salması ve tutunmasında önemli bir rol oynamıştır. Ahiler Birliğinin Müslümanlara özgü yapısı 17. yüzyıla kadar sürmüştür. Osmanlı Devletinin müslüman olmayan egemenlik alanı genişledikçe, çeşitli dindeki kişiler arasında çalışma zorunluluğu doğmuştur. Bu şekilde din ayrımı yapılmadan kurulan, eski niteliğinden birşey kaybetmeyen yeni organizasyona gedik denilmiştir. Gedik kelimesi Türkçe’dir. Tekel ve imtiyaz anlamına gelir. Resmi terim olarak gedik kelimesine 1927 yılında raslanır. Ama gediğin tekelci karakteri çok daha eskilere uzanmaktadır.

Bu şekilde esnaf ve sanatkarlık, 1860 yılına kadar sürmüştür. O zamanlar, bir kişi çıraklıktan ve kalfalıktan yetişip te açık bulunan bir ustalık makamına geçmedikçe, yani gedik sahibi olmadıkça, dükkan açarak sanat ve ticaret yapamazdı. Ancak, ellerinde imtiyaz fermanları olan kişiler, sanat ve ticaret yapabilirdi. Bu fermanlar, esnafın sayılarının artırılıp eksiltilmesi, mülk sahiplerinin eski kiralarını artırmaması, gediği olmayanların sanat ve ticaret yapamaması, açık olan gediklerin esnafın çırak ve kalfalarına verilmesi, dışardan esnaflığa kimsenin kabul edilmemesi gibi hükümleri kapsıyordu.

Gedikler, sabit veya seyyar olmak üzere iki türlüdür. Seyyar veya havzi gedikler, kişiye özgü olup, sahibi istediği yerde sanatını ve ticaretini yapmasını sağlıyordu. Sabitgedikler ise dükkan, mağaza, atölye gibi yerlere ait olduğundan, sahipleri başka bir yerde sanat ve ticaret yapamazlardı. Gedik sahibi, başka bir yere göç edecek olursa gediğini de resmen nakletmek ve senedini değiştirmek zorundadır. Bu durumda değiştirmede ya da yeniden gedik senedi verilmesinde olduğu gibi, resmi araştırma ve soruşturma yapılırdı. Gedikler, toplumun ihtiyaçları, nakil ve değiştirmeler yüzünden çoğaltılıp azaltılabilirdi.

Tanzimatın ilanından ve yabancı devletlerle ticaret anlaşmaları yapılmaya başlandıktan sonra, öteden beri sürüp gelen tekelcilik kuralının sanatla ticaretin gelişmesinde zararlı olduğu anlaşılmış, ticaret ve sanayiinin gelişmesi gerektiğinden ve istendiğinden, artık gedik ve tekelcilik kuralının sürdürülmesinde hükümetçe yarar görülmemiş, kaldırılmıştır.

18. yüzyıla kadar esnaf ve sanatkarlık Osmanlı döneminde altın çağını yaşamıştır. Ahilik gelenekleri ve daha sonra kurulan lonca teşkilatları bu sınıfı gerek nicelik ve gerekse nitelik yönünden geliştirmiştir. Bu gelişmeye devlet de katkı sağlamış, derbendci denilen memurlar vasıtasıyla ticaret yollarının bakım ve güvenliğini temin etmiştir. Osmanlı İmparatorluğunun çöküşünden Ahilikte payına düşeni almış git gide yozlaşmıştır. Sonuçta giderek loncalar bozulmuş, töreye göre değil, iltimasa göre atamalar yapılmaya başlanmıştır. Esnaf ürettiği malı satamaz olmuştur.

Bu dönem Devlet tam bir çöküş yaşamıştır. Nihayet 1912 yılında loncalar tamamen ortadan kaldırılmıştır. Böylece 700 yıl boyunca yaşamış ve Anadolu halkının ekonomik, sosyal ve kültürel yaşamında belirleyici rol oynamış olan Ahilik sistemi tarihe karışmıştır.

İttihat ve Terakki döneminde esnaf ve sanatkarların yaşadığı bu çöküş çarkını tersine çalıştıracak çözümler arandı. Bu kesimin devlet tarafından teşvik edilmesi, çıraklık mekanizmasının iyi işletilmesi gibi formüller üzerinde duruldu. Ancak bir sonuç alınamadı. Osmanlı İmparatorluğu gibi Ahilik sistemi de çöktü.

Her yıl Ahilik Kültürü Haftası Kutlamaları Yönetmeliği kapsamında bulunan illerimizde büyük bir coşku ile Ahilik Kutlamaları yapılmaktadır. Ahilik Haftası aynı zamanda tüm ülke genelinde Esnaf Bayramı olarak da kutlanmaktadır. Her iki kutlama programları çerçevesinde illerimizde Ahilikle ilgili panel ve konferanslar düzenlenmekte, şenlikler yapılmakta, iller tarafından seçilen mesleğinde başarılı ve mesleğinin gerektirdiği ahlaki ilkelere sahip en genç-en yaşlı ve kadın esnaf ve sanatkarlarımıza belge ve hediyeler verilmekte, sergiler-fuarlar açılmaktadır.

Esnaf ve sanatkarlar kesiminin tarihinde önemli bir yer tutan Ahilik gerek ruh ve gerekse kurumları ile bugün halen yaşamaktadır. Bugün esnaf-sanatkarlar kesimi açısından öneme sahip olan, Halk Bankası, Kefalet Kooperatifleri, Bağ-Kur gibi kuruluşların kökeni Ahilik Teşkilatına dayanmaktadır. Bu nedenle esnaf ve sanatkarlar kesiminde ve teşkilatlarında 34 yıldan beri "Esnaf Bayramı" kutlamaları büyük bir şevkle yapılmaktadır.
angels - avatarı
angels
Ziyaretçi
21 Nisan 2010       Mesaj #5
angels - avatarı
Ziyaretçi
1-Cömertlik.

KAYNAK: Güncel Türkçe Sözlük
2-Anadolu'da XIII. yüzyılda görülmeye başlayan, Selçuklu devletinin yıkılma dönemine girmesinden sonra sosyal düzeni sağlamada ve Osmanlı Devletinin kurulmasında büyük rolü olan bir tür meslek ve dayanışma örgütü. Batıdaki lonca tipi örgütlenmenin benzeridir. krş. lonca
KAYNAK:BSTS / İktisat Terimleri Sözlüğü 2004
3-Kökleri eski Türk törelerine dayanan ve Anadolu'da yüksek bir gelişim gösteren esnaf, zanaatçı, çiftçi vb. bütün çalışma kollarını içine alan ocak.

KAYNAK:Güncel Türkçe Sözlük

Daisy-BT - avatarı
Daisy-BT
Ziyaretçi
11 Nisan 2011       Mesaj #6
Daisy-BT - avatarı
Ziyaretçi

Ahilik

Genellikle Türklerin yaşadığı İslâm ülkelerinde ve daha çok Anadolu'da 13.-14. yüzyıllarda gelişen esnaf dayanışma örgütlerine verilen ad. Asıl adı, babayiğitlik, cömertlik anlamına gelen Fütüvvet'tir.

Kurdukları tekkelerin başkanlarına Arapça "ahi" (kardeşim) dedikleri için, bu adla tanınmışlardır. Üyeleri genellikle ergen erkeklerdi. Hepsi çalışırdı. Kazançlarının beşte birini tekkeye verirler, akşam yemeklerini tekkede bir arada yerler, yemekten sonra topluca dinsel törenler yaparlardı. Cimrileri, kendini beğenmişleri, dedikoducuları, bir canlıya acı çektirenleri (kasapları, avcıları, arabacıları vb.) aralarına almazlardı. İlkeleri, özverili, eliaçık, hoşgörülü, güler yüzlü, namuslu olmak, can yakmamak, gönül kırmamaktı. Müslüman olmayanlar örgüt üyesi olamazlardı. Ancak gelen konuk, hangi dinden olursa olsun, tekkelerde ağırlanırdı. Konuk ağırlamada tekkeler arasında bir yarışma vardı. Ahiler, devletin güçsüz düştüğü bölgelerde yönetimi üstlenir, kargaşayı önlerdi.

Ahilik Osmanlı Devleti'nin güçlenmesi üzerine esnaf loncalarına dönüşerek varlığını sürdürmüştür. Uluslararası masonluğun bu örgütten esinlenerek kurulduğu sanılmaktadır.

Morpa Genel Kültür Ansiklopedisi & MsXLabs
AndThe_BlackSky - avatarı
AndThe_BlackSky
VIP VIP Üye
5 Haziran 2013       Mesaj #7
AndThe_BlackSky - avatarı
VIP VIP Üye
Ahilik
MsXLabs & Dini Kavramlar Sözlüğü

"Ahî" kelimesi Arapça olup "kardeşim" anlamına gelmektedir. Ancak bu kelimenin Türkçe'deki cömert anlamındaki akı kelimesinden türetildiği de ileri sürülmektedir. Anadolu'da ahiliğin kurucusu olarak bilinen Ahi Evran (ö. 1262), İran'ın Hay şehrinde doğan Şeyh Nasirüddin Mahmûd'dur. Ahiliğin prensipleri temelde Kur'ân ve sünnete dayanmaktadır. Ahîlik dinî, ahlâkî kurallarla iktisadî kuralları birleştiren ve sosyal bir yapıya kavuşturan bir teşkilattır. Bu teşkilatın Anadolu'da kurulmasında fütüvvet teşkilatının rolü büyüktür. Türkler, İslâm'ı kabul etmeleri ve Anadolu'ya yerleşmelerinden itibaren fütüvvet ülküsünü benimsemişler ve kendilerine özgü cömertlik, yiğitlik ve kahramanlık özellikleriyle süslemişlerdir. Bu teşkilatın fütüvvetnâme adı verilen bir nizamnâmesi vardı. Teşkilata girecek gençler bu kurallara uymak zorundaydı ve kendilerinde doğruluk, güven, tevazu, vefa, cömertlik gibi nitelikler aranırdı. Yalan, içki, zina, hile, gıybet gibi davranışlar meslekten atılmayı gerektiren suçlardı. Ahîlik, "iş ahlâkına sahip nitelikli kişi, ancak kaliteli mal ve hizmet üretebilir" gerçeğini yakalayıp uygulamada ortaya koymuştur. Anadolu'da özellikle XIII. yüzyılda devlet otoritesinin oldukça zayıfladığı bir dönemde şehir hayatında sadece iktisadî değil, siyasî bakımdan da önemli faaliyetlerde bulunmuşlardır. (M.C.)
ahmetseydi - avatarı
ahmetseydi
VIP Je Taime
22 Şubat 2016       Mesaj #8
ahmetseydi - avatarı
VIP Je Taime
Ahilik Nedir?
MsXLabs.org & Büyük L.

AHİLİK ya da AHİLİK a. Esk Kardeşlik, arkadaşlık, dostluk.

Tar. Anadolu’da XII. ve XIV. yy.’ larda.etkin olan toplumsal kurum.

ANSİKL. Ahilik, bir yönüyle fütüvvet" e dayanır. Türkler’in egemenliğindeki Anadolu'da fütüvvet ayrı bir gelişme gösterdi ve üyeleri kendilerini ahi diye adlandırdıklarından, ahilik adını aldı. Ahi adının "kardeşim” anlamına gelen arapça ahi, ya da “cömert" anlamına gelen türkçe akı sözcüğünden geldiği ileri sürülür. Ad olarak ahiye ilk kez XI. yy.'da Kuzey-Batı İran’da yaşayan Ahi Ferec Zencani’nin adında rastlanır. Mevlevi menkıbelerinin yazarı Eflaki, Mevlana'nın çağdaşı Anadolu ahilerini XII. yy.'da Kuzey-Batı İran' da yaşayan Ahi Türk ve Ahi Beşşare'nin ardılları olarak tanıtır. Kuzey-Batı İran'ın, Türkler’in çoğunlukla yaşadığı ve Anadolu’ya göçtüğü bir merkez olması, ahiliğin Anadolu'da gelişmesini bir dereceye kadar açıklayabilir. XI. yy.'da Anadolu'da yerleşmeye başlayan Türkler’in, Türkistan’da ticaret ve sanayi merkezlerinde yaygın fütüvvet ilkelerini Anadolu'ya taşımış olmaları olasıdır. XII. yy.'da Anadolu'da ahi bulunup bulunmadığına ilişkin belge yoktur. İlkahı adı, Antalya'da 1216- 1217 tarihli bir vakıf senedinde geçer. Bu da bu kurumun müslümanların kente yerleşmesiyle eşzamanlı olarak kurulduğunu ve kentsel yaşamın bir parçası durumuna geldiğini göstermektedir. Öte yandan halife Nasır’ın saray fütüvvetinin de Anadolu’ya girdiği bilinmektedir. Bir fütüvvet reformcusu olan Nasır, komşu hükümdarları da kendi himayelerinde fütüvvet örgütleri kurmaya yöneltti. Nasır ile ilişki kuran izzettin Keykavus I ve Alaettin Key- kubat I fütüvvet örgütüne katıldılar ve Nasır geleneği doğrultusunda bir saray fü- tüvveti geliştirmeye çalıştılar. Ancak Anadolu'da fütüvvet, gerçek niteliğini esnaf ve zanaatkârlar arasında yaygınlaştıktan sonra kazandı. Anadolu’nun kendine özgü fütüvvet biçimi olan ahilik, daha çok kentlerde fütüvvet ilkeleri çerçevesinde örgütlenmiş esnaf ve zanaatkâr topluluğu biçiminde gelişti. Ancak, üyeleri esnaf ve zanaatkârla sınırlı değildi. Ahiler arasında, askeri, siyasal, dinsel önderler de bulunmaktaydı. Ahi önderleri ticaretle, tarımla uğraşan varlıklı kişilerdi. XIV. yy.’ın ilk yarısında Anadolu'yu dolaşan kuzey afrikalı gezgin ibni Batuta, Türkmenler’in yaşadığı her kent, kasaba ve köyde karşılaştığı ahilerle ilgili geniş bilgi verir. Ba- tuta'nın Ahiyyat ül-fityan diye söz ettiği genç ahiler, gündüzleri çalışırlar, ikindiden sonra kazançlarını ahi babaya getirirler, bir arada yaşadıkları zaviyede, topluca yemek yerler, Kuran okurlar, şarkı söyler, raksederlerdi. Batuta’yâ göre konukları ağırlamada, zorbaların hakkından gelmekte, zalim ve edepsiz takımıyla bunlara yardım eden şirretleri katledip ortadan kaldırmakta ahilerin eşi yoktur. Ba- tuta'nın toplantılarına katıldığı ahiler sırtlarına aba hırka, ayaklarına mest giymekteydiler; bellerine, ortasına hançer sokulmuş iki arşın uzunluğunda bir kemer bağlıyor, başlarını beyaz keçe külah üzerine sardıkları bir arşın uzunluğunda ve iki parmak eninde sof bir sarıkla örtüyorlardı.
XIV. yy.'ın ilk yarısı ahiliğin yükseliş dönemi oldu. Moğol baskısı altında merkezi yönetimin ve ordunun zayıflamasıyla ahiler, kentlerde, bir siyasal güç olarak önem kazandılar. Siyasal iktidarın zaafa uğradığı dönemlerde, kentlerin eşrafı ürküten ve zaman zaman karışıklık çıkaran egemen gücü durumuna geldiler. Dinsel ve milliyetçi açıdan Moğollar’a, ekonomik ve toplumsal açıdan da Türkmenler'e karşıydılar. Moğollar'ın yolladığı vezir Fahrettin Kazvini'nin zorbalığına ve ağır vergilerine karşı çıktılar. Germiyan Türkmen- ler'ı Konya'yı kuşattığında kentin savunması, ahi önderlerince örgütlendi. Sel- çuklu-Moğol yönetiminin çökmesinden sonra ahiler birçok kentin yönetimini ele aldılar. Gezgin İbni Batuta gittiği her yerde ahilerin güçlerinin resmen tanındığına, beylerden gördükleri saygıya tanıklık etmektedir. Beyi olmayan kentlerde ahi başkapları kentlerin gerçek egemeniydiler. Bunun en belirgin örneği Ankara'ydı. Osmanlılar'ın eline geçene değin Ankara'yı, kendilerine "Ahi i muazzam" diyen Ankara ahileri yönetti. Ahi örgütü OsmanlI devletinin kuruluşunda abdal, gazı ve bacı örgütleriyle birlikte etkin rol oynadı. Devleti kuran Osman Bey’in kayınbaba- sı Şeyh Edebali etkili bir ahi şeyhiydi.

Ahi örgütü, yarı dinsel bir derviş topluluğu biçiminde örgütlenmişti. Örgüt üyeleri yiğit, ahi ve şeyh olmak üzere üçe ayrılıyordu. Yiğit (arapça feta) örgütün genç, evlenmemiş üyelerine denirdi. Ahi, yiğitlerin (fityan) başkanı ve bir zaviye sahibiydi. Olasılıkla bir derviş kuruluşunun başkanı olan şeyhin, üyelerin kendilerini orta' bağlı saymaları dışında bir rolü yoktur. Örgütün s radan üyeleri kaviller ve seyliler olarak ikiye ayrılıyordu. Birinciler bağlılıklarını söz, İkincilerse kılıçla (kflıç: arapça seyf) ifade ediyorlardı. Sonuncuların amblemi bıçaktı (sikkin). Selçuklular döneminde rûnud adı verilen seyfilerin Bağdat'taki ayyarlar'a benzeyen ürkütücü etkinlikleri vardı. Bunların başlarına giydikleri, ucundan, bir karış uzunluğunda ve iki parmak genişliğinde parlak bir kumaş sarkan külahlarla yeniçerilerin keçe külahları arasındaki benzerlik dikkat çekicidir. Ahiler, mevlevilik, bektaşilik ve olasılıkla öteki tarikatlarla ilişkiliydiler. Fütüvvet örgütlerindeki, örgüte yeni girenlere şalvar giydirmek, tuzlu su içirmek, saçlarını kesmek gibi töreler ahilerde de vardı.

OsmanlIlar tarafından Anadolu'nun siyasal birliği sağlandıktan ve merkezi yönetim güçlendirildikten sonra ahiliğin etkisi azaldı. Ahilik lonca örgütlerine, dervişlik kurumuna sığındı. Derici esnafı (debbağlar) gibi kimi loncalar ahi geleneğinin doğrudan izleyicisiydi. Bunlar Kırşehir’de yaşadığına inanılan yarı efsanevi Ahi Evren’i pir sayıyorlardı. Debbağlar ahi geleneklerine bağlılıkları nedeniyle öbür loncalar üzerinde etkinlik kazandılar.
ѕнσω мυѕт gσ ση ツ

Benzer Konular

18 Mayıs 2014 / Misafir Soru-Cevap
17 Mart 2015 / HellRashOunette Soru-Cevap
2 Nisan 2010 / asla_asla_deme Din/İlahiyat
10 Mart 2013 / seher uzun Soru-Cevap
13 Nisan 2010 / _KleopatrA_ X-Sözlük