Arama

Türkiye'de İç Göç Sorunu

Güncelleme: 24 Mart 2017 Gösterim: 45.806 Cevap: 6
ThinkerBeLL - avatarı
ThinkerBeLL
VIP VIP Üye
3 Nisan 2009       Mesaj #1
ThinkerBeLL - avatarı
VIP VIP Üye

Türkiye'de İç Göç Sorunu


İç Göç
Sponsorlu Bağlantılar
Herhangi bir ülkenin sınırları içinde oluşan göçlerdir. Bu yer değiştirme hareketi sırasında ülke nüfusunda herhangi bir değişme söz konusu değildir. Genellikle iç göçlere bağlı olarak kent nüfusları artarken, kırsal nüfus azalmaktadır.
İç göçler;
  • Kırsal alandan kırsal alana
  • Kırsal alandan kentlere
  • Kentlerden kentlere
  • Kentlerden kırsal alana
doğru olmaktadır. İç göçlerin en fazla görüleni kırsal alandan kentlere doğru olanıdır. Verimli tarım alanları, endüstrinin geliştiği bölgeler, ticaret merkezleri, maden yatakları bakımından zengin olan bölgeler ve turistik yöreler göçmen çekerler.
Ad:  göç2.jpg
Gösterim: 5430
Boyut:  44.0 KB

İç Göçün Doğuşu
1950’li yıllar; ülkemizde ekonomiden siyasete, sosyal hayattan kültürel hayata kadar toplumu ilgilendiren her alanda ve toplumun her kesiminde radikal değişimler ve dönüşümler yaşanmaya başlanmıştır.
Kentlerimiz açısından bu dönemin getirdiği en önemli olgu iç göç ile bu göçün doğal sonucu olan gecekondulaşma ve çarpık yapılaşmalardır.

Göç Çeşitleri
Göç kavramı iki kategoride değerlendirilmelidir:
  1. Gönüllü Göç: Kentin çekiciliğinden kaynaklanan göç.
  2. Zorunlu Göç: Kırsalın iticiliğinden kaynaklanan göç.
    1. Sosyo-Ekonomik zorluklardan kaynaklanan göç.
    2. Güvenlik sebeplerinden kaynaklanan göç.
1980 öncesi kentin çekiciliği ve kırsalın iticiliğinden kaynaklanan göç, 1980 sonrası terör, sıkıyönetim, olağanüstü hal uygulamalarının yanı sıra güvenlik nedeni ile köy boşaltma, bölgede yaşanan silahlı çatışmalar, yayla yasağı uygulaması gibi sebepler kitlesel göçü zorlamıştır.
Ek olarak da kimi siyasilerin kentlerde güç kazanabilme çabalarıyla da tetiklenmiştir.
Birinci dönem iç göçe ekonomik ve sosyal şartlar damgasını vurmuştur.
İkinci dönem göç dalgasında ise Güvenlik şartları ve siyaset belirleyici rol oynamıştır.

Göçün Etkileri
Göçlerin olumsuz etkisi hem kentler, hem toplum, hem de birey üzerinde görülmekte, taraflarda yıpratıcı etki yapmaktadır.

1. Kentlere Etkisi

Göç sebebi ile öngörülemeyen nüfusun, kentlere göç etmesinin yol açtığı hızlı nüfus artışı karşısında kentlerde,
  • Kentsel yatırım maliyetleri artışı ve verimsiz kullanım
  • Çarpık yapılaşma
  • Yetersiz donatı ve yetersiz altyapı
gibi önemli sorunlar ortaya çıkmaktadır.

a. Kentsel Yatırım Maliyetleri Artışı ve Verimsiz Kullanım
Kentlerde altyapı maliyetlerinin verimli olması için nüfusun 100-300 bin arası olması gerekmektedir. Nüfus arttıkça yatırım maliyetleri de artmaktadır.
Plansız ve çarpık yapılaşma, sadece kentlerin altyapı ve donatı alan ve tesisleri yönünden yetersiz kalmaları ile sonuçlanmamaktadır.
Bunun yanı sıra, kent kaynaklarının da verimsiz kullanılmasına sebep olmaktadır.
Örneğin; Planlı yapılaşmanın olduğu yerlerde yol alanlarının, toplam alana oranı % 10-15 arasında olması gerekirken, bu oran gecekondu ve kaçak yapılaşmanın yoğun olduğu yerlerde
% 20-30 arasındadır.
Bunun anlamı şudur:
Gecekondu veya kaçak yapılaşmanın yoğun olduğu bölgelerdeki yol ağı, planlı bölgelerin iki katıdır. Bu da; Atık Su, İçme Suyu, Yağmur Suyu, Telekom Hatları, Elektrik Şebekesi, Doğal Gaz Şebekesi, Asfalt, Bordur-Tretuvar gibi yol ile bağlantılı yatırımların iki kat olarak yapılması demektir. Bu da, zaten kıt olan kent kaynaklarının yetersizliğine yol açmaktadır.
Mali yönden bu kaynak israfının yanı sıra, ortalamanın iki katı bir alan asfalt veya benzeri bir sert zeminle örtüldüğünden; ekolojik dengeye de olumsuz etkisi olmaktadır.
Örneğin, Toplu Konut Alanında arazinin % 11’i asfalt malzeme ile kapatılırken, çarpık yapılaşmada bu oran % 28’dir.

b. Çarpık Yapılaşma
Kentlere göç edenler tarafından, öncelikle kentlerin çeperlerindeki kamu arazilerinin işgal edilip, üzerlerine gecekondu olarak tabir edilen binaların yapıldığı gözlemlenmiştir.
İkinci aşamada, kent merkezi ile bu alanlar arasında, iki tarafında bazı özelliklerini alan; ama iki taraftan da ayrışan yeni bir yapı türü doğmaktadır. Bu tür yapıları kaçak ve sağlıksız yapılar olarak tarif etmek mümkündür.
Göç, sadece gecekonduların yapımına yol açmakla kalmamakta, ikinci aşamada talep artışını sağlayarak kaçak yapılaşmayı tetiklemektedir.

c. Yetersiz Donatı ve Altyapı
Gecekondu bölgeleri temel kentsel altyapıdan bile yoksun olarak doğmuş yerlerdir. Her ne kadar daha sonraları bu bölgelere, yerel yönetimler eli ile alt yapı hizmetleri getirilmeye çalışılmış ise de, plansızlık sebebi ile bu faaliyetler de ihtiyacı etkin olarak karşılayamamıştır.
Modern bir kentin kurulabilmesi için planlı bir yapılaşma gerekmektedir. Oysa, vatandaşlar tarafından kurulan bölgelerimiz gerekli donatıdan yoksun, plansız ve sağlıksız olarak gelişmektedir. Sonuçta, kamu da, vatandaş da plansız yapılanmanın zararını görmektedir.

2. Göçün Toplumsal ve Bireysel Etkisi
İçgöç bireysel ve toplumsal sonuçlar doğurmaktadır:
  • Bireyin davranış ve eğilimleri değişir.
  • Mahallelilik ve komşuluk yerini iş arkadaşlığı ve rekabete bırakır.
  • Geniş aileden – çekirdek aileye geçilir.
  • Göçün asıl tahripkar etkisi ikinci kuşaklarda görülür.
Öncelikle Zorunlu İç Göçe Maruz Bırakılanlar
Güvenlik ve siyasi sebeplerle, zorunlu iç göçe maruz bırakılanların yaşadıkları sorunlar genel olarak diğer göç nedenleri ile gelenlere göre daha zordur. Çünkü, bu insanların bir kısmı geldiği köyünde arazi, sürü sahibi olan ya da en azından zor da geçiniyor olsa, bir iş sahibi olan kişiler iken, bir anda kendilerini kentlerde evsiz, işsiz, aşsız buluvermişlerdir. (Ağrı-Solhan örneği.)
Ne hazindir ki, göç mağdurlarının çoğuna adlarına düzenlenmiş tapu olduğu için yeşil kart bile verilmemiştir.
Bu şartlar kişilerde psikolojik rahatsızlıklara yol açmakta, onları ya içine kapanık, ya da saldırgan kılmaktadır. Toplum da bireylerden oluştuğu için, bu şartlar sosyolojik olarak da gettolaşma ve kent barışının bozulması biçiminde kendisini göstermektedir.

İç Göçün Bireysel ve Toplumsal Sonuçları


a. Bireyin Davranış ve Eğilimlere Etkisi
İç göç sonucu kitleler, yaşadıkları yerlerden sadece coğrafi anlamda ayrılmazlar. Bunun beraberinde yaşadıkları yerdeki sosyal, kültürel değerlerden de ayrılış söz konusudur. As*lında göçün en önemli neticesi, onun birey ve toplumsal davra*nışlar, tutumlar ve eğilimlerde meydana getirdiği köklü değişmeler ve dönüşümlerde görülür.
Kent, insanı zorlu bir hayatı yaşamaya davet ediyor. Gerçekten de köyden şehre gelen insanın davranışlarında, eğilimlerinde ve tutumunda, nasıl köklü değişmelerin meydana geldiğini, günlük gözlemlerimizle tespit etmek mümkündür.

b. Mahallelilik ve Komşuluk
Kentlerin hızla gelişmesi ile paralel olarak, birbirlerini yakından tanıyan insan birlikteliği ortadan kalkar.
Herkes kendi iç dünyasında özel bir yaşam biçimi geliştirir. Artık birbirini tanıyan mahallelinin yerini, komşusunu bile tanımayan insanlar alır.

c. İş Arkadaşlığı ve Rekabet
Kazanç ve refah düzeyini yükseltmek, birinci öneme sahip amaç olduğundan, insanların hayatı evlerinden ve arkadaş ilişkilerinden çok, iş yerinde geçmeye başlar. Akraba ve komşuluk, yerini iş arkadaşlığına bırakır. Fakat burada da samimi dostluklar yerine, rekabet hakimdir.

d. Geniş Aileden – Çekirdek Aileye
Kent yaşamı beraberinde bireyciliği ve çekirdek aile tipini getirir. Geniş aile tipinin ortadan kalkması ile, bireysel yaşamın ağır koşulları altında kendilerini yalnız hissederler. Geçim ve gelecek kaygısı, onun tüm dünyasına yön veren en önemli korkusu haline dönüşür.
Geniş ailede dayanışma, tecrübe ve birikim aktarımı, nesiller arası bağın korunması söz konusu iken, çekirdek ailede bunlar yoktur.

e. İkinci Kuşaklarda Tepki
Kırsaldan kentlere gelenler, burada aradıklarını bulamasalar da geri dönmeyi pek düşünmezler.
Birinci kuşak, gecekondu bölgesinin olumsuz şartlarını kendi köyü ile karşılaştırmakta ve yine de yaşantısını (Eğitim, sağlık, istihdam, vb) daha iyi, memnuniyet verici bulmaktadır.
Ancak İkinci kuşak gecekondu bölgesinin insanı; kıyaslamayı köyle değil, yaşadığı şehrin gelişmiş bölgeleriyle yapmaktadır.
Bu da mutsuzluğu, rahatsızlığı, tepkiyi, öfkeyi artırmakta, kentsel gerilimi beslemektedir.

Son düzenleyen Safi; 24 Mart 2017 20:46
Tanrı varsa eğer, ruhumu kutsasın... Ruhum varsa eğer!
ThinkerBeLL - avatarı
ThinkerBeLL
VIP VIP Üye
3 Nisan 2009       Mesaj #2
ThinkerBeLL - avatarı
VIP VIP Üye
Türkiye'de İç Göç Sorunu
İç göçler 1950'den sonra Ulaşımın gelişmesi ve sanayileşme ile artış göstermiştir.
Sponsorlu Bağlantılar

Ad:  göç3.jpg
Gösterim: 3005
Boyut:  133.3 KB
İç Göçün (Köyden Kente) Sebepleri
  • Hızlı nüfus artışı
  • Tarım alanlarının miras yoluyla küçük parçalara ayrılması
  • Tarımda makineleşme ile işsizliğin oluşması (Bu genelleme Karadeniz bölgesi için geçerliliğini yitirir.)
  • Eğitim hizmetleri, alt yapı hizmetlerinin yetersizliği
  • Kan davaları ve terör
  • İklim ve yer şekillerinin olumsuz etkileri
  • Sağlık hizmetlerinin yetersizliği (en az etkili)
  • İş imkanlarının sınırlı olması
  • Kentlerde sanayinin gelişmiş olması
Köyden Kente Göçün Sonuçları
  • Nüfusun dağılışında dengesizlik olur.
  • Yatırımların dağılışında dengesizlik olur.
  • İşsizlik ortaya çıkar.
  • Konut sıkıntısı olur. Sonuçta gecekondulaşma olur.
  • Sanayi tesisleri (fabrikalar) kent içinde kalır.
  • Çevre sorunları artar.
  • Trafik, eğitim-sağlık problemleri olur.
  • Alt yapı hizmetlerinin götürülmesi zorlaşır.
  • Kültür çatışması yaşanır.
  • Kırsal kesimdeki yatırımlarda verimsizlik olur.
Köyden Kente Göçü Önlemek için
  • Sulamalı tarım yaygınlaştırılmalıdır.
  • Modern tarım yöntemleri yaygınlaştırılmalıdır.
  • Besi ve ahır hayvancılığı geliştirilmelidir.
  • Eğitim -sağlık hizmetleri geliştirilmelidir.
  • Tarıma dayalı sanayi kolları kırsal kesime kaydırılmalıdır.
  • Alt yapı hizmetleri (yol, su, elektrik, haberleşme, vb.) geliştirilmelidir.
Bir Araştırma Sahasında İç Göç İncelemesi

Göç

Waugh'a göre (1990: 301), "göç, devinim ve insanın yerleşme yerinde, bazı dönemlerde, kalıcı değişimidir. Göçler itici ve çekici faktörlerin etkileri ile ortaya çıkmaktadır. İtici faktörler, insanları mevcut yerleşmelerinden hoşnutsuz eden baskılar nedeniyle uzaklaştırırken, çekici faktörler insanların yeni bir yerleşmesine etki eder". Göç, kısaca, insanların yaşadıkları yerleri herhangi bir amaçla uzun veya kısa süreli olarak değiştirmesi olayıdır.

Göçün Sebepleri
Göç hareketinin çok sayıda sebebi bulunmaktadır. İnsanların yaşamlarını devam ettirebilmeleri için ekonomik anlamda, içinde bulundukları devre göre, belirli standartlarda olanaklara sahip olmaları gerekmektedir. İnsanlar yaşamak için öncelikle fizyolojik ihtiyaçlarını karşılamak zorunda olup, bunun için belirli bir gelire ihtiyaç duyarlar. Bu amaca yönelik insanlar, bir işte çalışarak kendisinin ve bakmak zorunda olduğu kişilerin geçimini sağlamaktadırlar. İnsanlar bulundukları ortamlarda iş bulamıyor ve geçimlerini sağlayamıyorlarsa iş bulabilecekleri bir yere göçmek zorundadırlar. Bu nedenle de araştırma sahasında, göçün en önemli sebebi, iş bulmak amacını taşımaktadır (%78,1). GAP'ın faaliyete geçmeye başlaması ile beraber, bu neden ortadan kalkmaya başlamıştır Yukarıda değinilen göçün nedenlerini Gökçe'de (1996: 264) destekleyerek, 1981 verilerine göre %40 olan topraksız çiftçi ailelerinin oranının 1993'e gelindiğinde de aynı olduğunu belirtmiştir. Ayrıca, bu durumun topraktan yeterli geçim sağlayamama, kentlere kitlesel göç ve işsizlik sorununu da beraberinde getirdiğini vurgulamıştır. Araştırma sahasında göç olayının sebeplerinden bir diğeri "kan davası"dır. Kan davasının göç nedeni olması (%2,1), sahada kan davası olaylarının hala devam ettiğini göstermesi bakımından oldukça önemlidir. Bu çağdışı olayın hala yaşanıyor olması sahadaki insanların geleneksel etkilerinden kopamıyor olmasının bir göstergesi olması yanında, eğitim, ekonomik ve kültürel anlamdaki bazı eksikliklerin etkili olduğu söylenebilir. F. Doğanay (1997: 21-22), Harran'da 1970'li yıllarda, bazı aileler arasında kan davasının olduğuna dikkat çekerek, bunun ailelerde huzursuzluk ve güvensizlik nedeni olduğunu belirtmiştir.
Araştırma sahasında, ankete katılan hane halkı reislerinden köyden "göçmek isteyenlerin" oranı azımsanmayacak kadar çoktur (%25,4), Ancak, bu sadece bir istek olup, kesinleşmiş bir olay değildir. Köyden göçmek istemeyenler ise çoğunluğu oluşturmaktadırlar (%74,6). Bu da, göçün durmaya başladığının göstergelerinden kabul edilebilir.
Ankete katılan hane halkı reislerinden yurt içine göçmek isteyenlerin önemli bir kısmı; Adana (%34,9) ve İstanbul'u (%21,7) tercih etmişlerdir. Göç isteği çoğunlukla yakın merkeze ve il içine doğru bir hareketlilik göstermiştir (%72,2). Bu oranlara bağlı olarak göç isteğinin, iş imkanı fazla olan gelişmiş uzak merkezlere ve yakın merkezlere şeklinde olduğu söylenebilir.
Dış göç eğilimine karşın, Şanlıurfa'dan dışa göç eğilimi son 15-20 yıl süresince sürekli düşüş göstermiştir. Buna karşın, bölge kentlerine olan göç; nüfus yığılmasına sebep olmaktadır.
Araştırma sahasına, göç ederek gelenlerin çoğu iş imkanının artmış olduğunu belirtmişlerdir (%73,3). İş kurduğu için gelenlerde de artış vardır (%6,7) Bu durum, GAP'ın ve Şanlıurfa ilinin iş cazibesi bakımından önemli olmaya başladığını gösterdiği gibi gelecekte de önemli olacağının işaretlerindendir.
Sahada 1995 yılından itibaren, Atatürk Barajı'ndan sulamanın başlaması ile beraber, önceleri Türkiye'nin diğer bölgelerine çalışmaya giden insanların geriye dönmeye başlamış olmasına karşın, bu "tersine göç" nüfusun artış hızını etkiyecek kadar yüksek değildir. Çünkü, göç hareketinin etkileri kısa sürelerde görülmez. Araştırma sahasında yaşayan insanlar, daha önceleri, Adana ve Çukurova gibi yerlere çalışmaya gitmişlerdir. 1995'te GAP'ın devreye girmesi ise, henüz yeni sayılabilecek bir olaydır. Bunun "tersine göç"gibi sosyal boyuttaki olaylara geç tesir etmesi de gayet doğaldır. Bölge dışına göç eden insanlar göç ettikleri yerlerde ekonomik faaliyetlerini sürdürdüğü gibi buralardan genellikle geriye dönmek istemezler. Çünkü, geriye döndükleri zaman tekrar geldikleri yerlere uyum sağlamaları da geç olacak ve buna bağlı olarak da kurulu düzenleri bozulacaktır. Türkiye'de son yıllarda yaşanan, ülke genelindeki ekonomik çıkmazın da tersine göçe olumsuz etkisi olduğu söylenebilir. Bu sebeple, son yıllarda artması beklenen tersinegöç, yukarıda belirtilen nedenlerle az gerçekleşmiştir. Tersine göç olgusunun az da olsa başlamış olması, GAP'ın çekici özelliklerinden kaynaklanmaktadır.
Yukarıda ortaya koymuş olduğumuz görüş, bazı araştırmacılar tarafından da desteklenmektedir. GAP entegre bölgesel kalkınma projesi gerçekleştiğinde, Güneydoğu Anadolu, göç veren değil, yüksek oranda göçlerin yöneldiği bir bölge olacaktır. Gaziantep ve Şanlıurfa bölgenin en büyük ve Türkiye'nin sayılı metropolleri arasına girecektir (H. Doğanay, 1997: 448). Gökçe'de bu görüşü destekleyerek (1996: 265), 2005 Hedef Yılı'nda, bölgesel istihdamın 1985 yılına göre % 251 oranında artış kaydedeceğini, buna karşılık, nüfus artış oranının ise % 240 olacağını belirtmiştir. Görüldüğü gibi, 2005 Hedef Yılı'nda bir istihdam fazlalığı dikkati çekmektedir. Bu istihdam fazlalığının bölge dışında çalışan nüfusu bölgeye çekme gücü vardır.
Yukarıdaki araştırmacıları Özer'de destekleyerek (1997: 161), GAP ile birlikte bölgenin önemli oranda göç alacağını ve bu göçün en büyüğünün projenin başları ile (1990) sonları yani ürünlerin verileceği dönem (2010) olacağını belirtmiştir. Ayrıca, GAP bölgesine proje ile birlikte ve projeden sonra genellikle Doğu Karadeniz, Doğu Anadolu ve İç Anadolu'dan göç geleceğini vurgulamıştır.
Görüldüğü gibi, GAP'ın tamamlanmasıyla birlikte sadece daha önce araştırma sahasından Türkiye'nin diğer bölgelerine göç eden insanlar sahaya göç etmeyecek, buna ilave olarak Ülkenin diğer bazı bölgelerinden de araştırma sahasına göç hareketi gerçekleşecektir. Çünkü, GAP tamamlandığında sahaya göç verme ihtimali olabilecek bölgelerde istihdam sorun olmaya devam ederken, GAP bölgesinde istihdam fazlalığı olacaktır. Bu da, sahaya diğer bölgelerden göç hareketinin gerçekleşmesi için yeterli bir nedendir.
Araştırma sahasında "geni aile tipi"nde olan ailelerden işini ve kazancını ayıran bireyler daha sonra "çekirdek aile" kurarak toplumsal manada yaşamlarını önceki geniş ailelerinden ayrı olarak devam ettirirler. Bu durum, göçe sebep olabilmektedir. Şöyle ki; evini ayırarak yeniden çekirdek aile oluşturan bireyler bazen bulunduğu yerden iş bulmak için ayrılarak göç ederler.

İç Göç
Günümüzde, insanlar daha rahat ortamlarda yaşamak istemektedirler. Bu istek aynı zamanda göç nedenlerinin en önemlilerindendir. Göç çoğunlukla, insanların bölgeleri dışındaki sanayileşmiş büyük şehirlere olurken, bazen kendi yaşadıkları kırsal alanların bağlı bulundukları il ve ilçe merkezlerine de olabilmektedir. Hatta, bazı insanlar yurt dışına bile göç ederler. Araştırma sahasında, son zamanlara gelinceye kadar ciddi düzeyde bir göç olayı söz konusu idi. Ancak, sulamalı tarıma geçilmesi nedeniyle böyle bir hareketlilik ortadan kalkmaya hatta tersine dönmeye başlamıştır. Bu tersine durum, yani "tersine göç" çok önemli oranlarda olmamakla birlikte böyle bir eğilimden söz edilebilir. Şanlıurfa ilinde göç 1990'lı yıllar ve öncesinde negatif iken; 1990'lı yıllarda durmaya günümüzde ise tersine dönmeye başlamıştır.
Araştırma sahasında yurt içine göç; "il içi" ve "il dışı" olarak iki şekilde değerlendirilebilir. Ankete katılan hane halkı reislerinden il dışına göç eden hane bireylerinin olduğunu belirtenler önemli bir oran oluşturmaktadır. Hane halkı reislerinden önemli bir kısmı, haneden herhangi bir bireyin yurt içine göçtüğünü belirtmişlerdir. Göç eden hane halkı bireylerinin önemli bir kısmı (%45,5) Adana'yı tercih etmiştir. İl dışına göç edenlerin çoğunluğu ise çevre illeri tercih etmişlerdir (%55,8). Geriye kalanların önemli bir kısmı, Şanlıurfa Merkez İlçe'ye göç ederken (%23,9), arta kalanlar ise uzaktaki illere göçmüşlerdir.
Sulamalı tarım henüz ildeki iş isteğine yeterince cevap veremediği için Şanlıurfa'da hala il dışına göç vardır. Sulamalı tarıma 1995'te geçildiği düşünülürse bu durum oldukça doğaldır. Göç gibi toplumsal olayların sonuçlarının ortaya çıkması uzun sürebilir.
Hane halkı reislerinden ülke içinden göç ederek geldiğini belirtenler %3,2 orandadır. Bu da, GAP'ın bir çekim gücü oluşturmaya başladığını göstermektedir. Ülke içinden göç ederek gelenlerin çoğunluğu Adana (%38,5) ve Gaziantep'ten gelmiştir (%30,8). Şanlıurfa'dan göç ederek geldiğini belirtenler de önemli bir orandadır (%15,4). Daha önceleri tarımda ve değişik işlerde çalışmak amacıyla Adana ve Gaziantep'e çalışmaya giden ailelerin geriye dönmeye başlamış olması iç göç içerisinde değerlendirilebilir.
Toplam hane halkı reislerinin Şanlıurfa il merkezinden Şanlıurfa'nın değişik köylerine göçtüğünü belirtmesi dikkat çekicidir. Çok ciddi bir oranda olmamakla beraber Şanlıurfa'da "kentten köye göç" olgusu başlamıştır. Bunun da başlıca sebebi, ilde sulamalı tarıma geçilmesi ile sulamalı tarım arazilerinde işgücüne ihtiyaç doğmasıdır. Bu durum, aynı zamanda GAP'ın sonuçlarının alınmaya başlandığının da bir göstergesidir.

Araştırma sahasında "kırdan kente" göçün en önemli sebepleri şunlardır:
- Kırsal alanlarda yeterli iş imkanın olmaması,
- Miras yoluyla arazilerin bölünmesi veya çiftçilikle geçinen ailelerin toprak sahibi olamamaları,
- GAP kapsamında yer alan Atatürk, Birecik ve Hacı Hıdır Barajı'nın göl aynası altında kalan yerleşmelerdeki insanların kente göç etmesi en belirgin nedenlerdendir.
- Kırdan kente göçün bir başka sebebi de; kırsal kesimde doğurganlık oranın fazla olması dolayısıyla aşırı nüfus artışıdır.
Zorunlu Göç Araştırma sahasında, GAP ile gerçekleştirilen baraj gölü aynasının altında kalan yerleşmelerden başka yörelere önemli miktarda göç yaşanmıştır. Ayrıca, kan davası ve terör zorunlulukları dahilinde de "zorunlu göç" olayı mevcuttur. Sahada zorunlu göç olayı, özellikle Atatürk, Birecik ve Hacı Hıdır barajlarının göl aynalarında kalan yerleşme yerlerinde yaşayan insanların göçmek zorunda kalması durumu ile daha da önem kazanmıştır. Gerek araştırma sahasında, gerekse GAP Bölgesi'nde baraj göl aynalarının suları altında arazileri ya da ev ve dükkanları kalan insanların bu mülklerinin kamulaştırılması ve bu insanların yeniden yerleştirilmeleri birbirinden ayrılmayan konulardır. Sahada kamulaştırma ve yeniden yerleştirme sorunlu olmuştur. Bu sorun, ekonomik olduğu kadar sosyolojik ve psikolojiktir. Bu sebeple, üzerinde özenle durulması gereken bir konu olup, hala devam eden bir problemdir.
Yeniden yerleştirme zorunlu göçün bir çeşidi olarak tanımlanabilir. Araştırma sahasında, devlet tarafından oluşturulan tesisler sebebiyle kamulaştırmadan etkilenenlerin iskanı 2510 sayılı İskan Kanunun Ek-10 Maddesine göre isteğe bağlı olarak yapılmıştır. Vatandaş devlet eliyle iskan istemediği takdirde kamulaştırma bedellerini alabildikleri gibi, diledikleri şekilde kullanmak için serbest bırakılmışlardır. İnsanların zorunlu olarak yeniden iskana tabi tutulmaları, hiçte istenecek bir durum değildir. Bu sebeple de bir takım sorunlar ortaya çıkmıştır. Bu sorunlar bazen gerçek olurken bazen de spekülatif olmaktadır.
Sahada zorunlu göçe etki eden en önemli faktörlerden birisi PKK adlı yasadışı terörist örgütün ortaya koymuş olduğu terörist faaliyetlerle ortaya çıkan güvenlik sorunudur. PKK'nın bölgede göstermiş olduğu faaliyetlerden canını kurtarmak isteyen insanlar özellikle kırsal kesimden kent alanlarına göç etmişlerdir. Bu durum, son 5-6 yıldır bu örgütün faaliyetlerinin durdurulması ile oldukça az bir düzeye indirgenmiştir. PKK, sahada fazla etkili olmamakla beraber, Güneydoğu ve Doğu Anadolu bölgelerinin bazı illerinde daha etkili olmuştur. Güvenlik sorunu, gerek Şanlıurfa'da, gerekse bölgedeki diğer illerden Şanlıurfa merkezine göç olaylarının yaşanmasına sebep olmuştur.

Göçün Sonuçları
Göç olgusu genellikle olumsuz olup, göç veren yeri olumlu ya da olumsuz etkilediği gibi göç alan yeri de aynı şekilde etkilemektedir. Bu sonuçları göçveren yerler ve göç alan yerler için ayırarak ele almak mümkündür.
Göç veren yerler için;
- Öncelikli olumsuzluğa sahip olan iş gücü göçüdür. İş gücü göçü o yerin iş yapma ve ürün üretme becerisinin azalması ya da yok olması demektir.
- Sermaye göçü ise, göç veren yeri sermaye açısından olumsuz etkileyerek, bu yerdeki toplam sermaye miktarını azaltır.
- Beyin göçü bir diğer olumsuz etki olup, belki de en olumsuzudur.
Çünkü, göç veren yerin beyin kadrosunun azalması demektir. Bu da, bir yerin gelişimi için en gerekli olan unsurunun yok olması manasını taşır.
- Göçün uzun vadeli etkisine bakıldığında, göç eden nüfus daha önce yaşadığı yere dönerse göçtüğü yerde kazanmış olduğu sermayeyi göç etmeden önceki yere taşıyabilmektedir. Bu yönüyle ortaya çıkan döngüsel durum, göç veren yerler için ancak uzun vadeli olarak, bir yarar sağlamaktadır. 1990'dan önceki yıllarda il dışına göçmüş olan nüfus, 1995'li yıllarda artık Şanlıurfa'ya göçmeye başlamıştır. Tersine göç eden bu nüfus daha önce göçmüş olduğu Adana, Mersin ve diğer bazı şehirlerde kazanmış oldukları bilgi, beceri ve sermayelerini il için kullanmaktadırlar. Araştırma sahasında, pamuk yetiştiriciliğinin fazla yapılma sebeplerinden birisi, yukarıda belirtilen bölgelerden, tersine göçle gelen nüfusun pamuk tarımını bilmesi ve yapmak istemesiyle az da olsa alakalıdır. Suruç ilçesindeki çiftçilerin önemli bir kısmı daha önce Mersin ve Adana'da pamuk işçiliğinde, özellikle pamuk sulamasında çalışmıştırlar. Bu sebeple, göçe katılan çiftçilerden, pamuk yetiştiriciliği konusunda diğer çiftçiler yararlanmaktadırlar.
Göçün, göç alan yerler içinde olumlu ve olumsuz etkileri vardır. Göç alan yerlere olan olumsuz etkileri şunlardır:
- Yerel yönetim boyutunda oldukça önemlidir. Göç ederek gelen insanların barınması, sosyal ve kültürel manada bir takım hizmetleri alması için en fazla iş yerel yönetimlere düşmektedir. Bir yere göç edilmesi eğer göç patlaması şeklinde ise bu durum çok daha ciddidir.
- Göç eden nüfusun göç ettikleri yere sosyal ve kültürel boyutta uyum sağlaması ayrıca değerlendirilmesi gereken bir problemdir. Bu durumda bir Güneydoğu Anadolu Projesi'nin (GAP) Şanlıurfa'daki Göçe Etkisi çok yerel yönetim çaba gösterse de yeterli olamamakta ve göç eden nüfusun bir takım sosyal ve psikolojik problemi ortaya çıkmaktadır. Doğrudan insanların ruh sağlığı ile alakalı olması dolayısıyla göç olgusu içerisinde belki de en önemli olumsuzluk budur. Göç olgusu, gerek nedensel açıdan gerekse sonuç açısından daha çok ekonomik bir boyut taşımaktadır. Bundan dolayı da göç olgusunun olumsuzluğunu ortadan kaldırmak için göç eden insanların bulundukları yerlerde değerlendirilmesi göç probleminin çözümü için en kısa ve en ekonomik yoldur.
Göç alan yerler için göçün olumlu etkileri: Göç ederek gelen nüfusun beceri düzeyleri göç ettiği yeri olumlu etkiler. Göç eden nüfusun sermaye olanakları da gittiği yerde kullanılmaktadır. Dolayısıyla, göç eden insanların sahip olduğu bütün olumlu imkanlar göç ettiği yerde kullanılmakta ve buna bağlı olarak, göç veren yer kısa süre içerisinde bu nüfusun olumlu yönlerinden yararlanamamaktadır.

Sonuç
Araştırma sahasında göçün en önemli sebebi istihdam sorunudur. Daha iyi yaşam isteği, toprak mülkiyetinin olmaması ya da az olması, eğitim ve kan davası diğer göç nedenleridir. İtici faktörler nedeniyle 1990'lı yıllara kadar Şanlıurfa'dan ülkenin bazı bölgelerine önemli miktarda göç yaşanmıştır.
Ülkenin farklı bölgelerine göç eden insanlar, 1995'te Atatürk Barajı'ndan sulamanın başlaması ile ortaya çıkan istihdam olanakları nedeniyle geriye dönmeye başlamışlardır. Bu "tersine göç", ilde son on yılda en önemli insan hareketi olmuştur. Önceleri göç hareketi, daha çok araştırma sahasından Türkiye'nin diğer illerine doğru görülürken, günümüzde GAP'ın faaliyete geçmesine bağlı olarak, çevre illerden araştırma sahasına olmaktadır.
Araştırma sahasında kırsal kesim son zamanlarda, sulamalı tarım ile birlikte kentsel alanlara kıyasla daha fazla istihdam olanağı sağlamaktadır. Bu istihdam olanağı çoğunlukla tarımsal faaliyetlerde olmaktadır. Bu sebeple, sahada 1995 yılından itibaren özellikle Şanlıurfa'nın merkezinden Merkez İlçe'nin köylerine ve baraj sulamasının başladığı ova köylerine doğru "kentten köye göç" başlamıştır.
"Zorunlu göç" içerisinde yer alan kamulaştırmaya dayalı yeniden yerleştirme hem sosyo-ekonomik hem de psikolojik bir olaydır. Yeniden yerleştirme çalışmalarına bu açılardan yaklaşılarak, bu durumdan etkilenenlere en uygun ortamlar hazırlanmalıdır.
Şanlıurfa'da "yarı-göçebe" toplulukların mevsimlik devinimi uzun yıllardan beri var olan bir mevsimlik göç olayı olup, ilde Karacadağ ve Tektek dağlarında az da olsa devam etmektedir. Ayrıca, pamuk işinde çalışmak için Şanlıurfa'ya pamuk çapalama ve toplama mevsiminde çevre illerden gelen işçi göçü de mevsimlik göç içerisinde değerlendirilebilir. Araştırma sahasında, göçün olumsuz tarafı "iş gücü, sermaye ve beyin göçü"dür. Göçün olumlu sonuçları ise uzun vade de gerçekleşmekte olup, "sermaye ve kalifiye iş gücü" şeklindedir.


Son düzenleyen Safi; 22 Mayıs 2016 20:05
Tanrı varsa eğer, ruhumu kutsasın... Ruhum varsa eğer!
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
24 Ekim 2010       Mesaj #3
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
En çok göç veren iller
Erzurum,Kars,Kastamonu,Sivas,Artvin,Sinop,Tunceli,Bingöl,Kırşehir,Zonguldak ,Çorum.

GÖÇÜN YOĞUN OLARAK YAŞANDIĞI KENTLERDE

Ad:  göç4.jpg
Gösterim: 9474
Boyut:  86.5 KB
  • Çarpık kendtleşme(gecekondulaşma)
  • Çevre kirliliği
  • Konut sıkıntısı
  • Alt ve üst yapı hizmetlerinin yetersiz kalması
  • İşsizliğin artması
  • Kültür çatışması gibi sorunlar ortaya çıkar.

KIRSAL ALANLARDAN KENTLERE OLAN GÖÇÜ ÖNLEMEK İÇİN


  • Tarımda sulama olanakları artırmak
  • Küçük sanayi kollarını kırsal kesimlere kaydırmak
  • Modern tarım yöntemlerini yaygınlaştırmak
  • Kırsal kesimdeki alt yapı sorunlarını çözmek
  • Besi ve ahır hayvancılığını yaygınlaştırmak gerekir

VE BU GÖÇ VEREN İLLERDEN BİRİ OLAN KASTAMONUNUN İSTİHDAM VE EKONOMİSİNİDE DİKKATE ALARAK İNCELENMESİ


Kastamonu her yönüyle tarihi, turistik ve kültürel yönden birçok özelliğe sahip. Kastamonu’yu haritada görüp gidenler büyüleniyorlar. Ancak ne yazık ki Kastamonu’nun tanıtımında eksiklikler var. Gerek tabii güzellikleriyle, kültürel yapısıyla, gerekse tarihi yapısıyla çok önemli yere sahip bir il. Candaroğullarından, Osmanlılardan, Romalılardan günümüze kadar gelmeyi başarabilmiş eserlerimiz var. Bunları bizim iyi tanıtıp, Kastamonu’nun ekonomisine gelir kaynağı olarak getirmemiz gereklidir. Kastamonu evleriyle ilgili geçmişte bir proje yapıldı. Geleneksel evlerin restorasyon çalışmaları yapıldı ve özgünlüğe bağlı kalınarak bu evler Kastamonu’ya kazandırıldı. Devrekani’de bulunan Yakupağa Camii ve külliyesinin restorasyon çalışmaları devam ediyor. Geçtiğimiz dönemlerde ise restorasyon çalışmaları bitirilmiş olan “Kırk odalı” diye tabir edilen yer de turizme kazandırıldı. Yine Devrekani’de Kınık Barajının yakınlarında tarihi buluntulara rastlandı. Üniversitede oluşturulan bir ekip çalışmalarına başladı. Biz de elimizden geldiği kadar bu çalışmalara destek oluyor.

2000 nüfus sayımına göre İl nüfusu 376.725’ tir. Bu nüfusun 176.810’u şehir, 199.915’i köylerde yaşamaktadır. İl’in toplam nüfusu önceki sayımlara göre azalmıştır. Nüfusun azalmasının en büyük sebebi ise özellikle köylerden büyük şehirlere verdiği göçtür. En çok göç verdiği iller İstanbul, Zonguldak, Ankara, Kocaeli ve İzmir dir. Göç olayı İl’in yaş ve cinsiyet yapısını da etkilemektedir. Okur – Yazar oranı yüksek olup fakülte ve yüksek okul mezunu sayısı artmaktadır.

Diğer İllerle İlgili Mübadeleler
İlimizden diğer illere gönderilen mamuller, başta kereste, doğrama, yonga-levha, ağaç parke, sarımsak, pirinç, canlı hayvan ve hayvansal ürünler (et, süt ve süt mamulleri, deri), kıl ipliği, tela, kendir elyafı, ip, sicim, urgan, bakırlı prit, sigara kağıdı ve çeşitleri, jüt ipliği, inşaat tuğlası, kristal şeker, küspe, zincir, elektrik motoru, konfeksiyon başlıcalarındandır.
Diğer illerden ilimize gelen mamuller ise, dayanıklı tüketim maddeleri, otomobil ve yedek parça, manifatura, inşaat malzemeleri, meyve sebzedir.Diğer illerdeki tarım ürünlerinin cazip gelmesi göçün nedenleri arasındadır.

ÇOK GÖÇ VEREN İL


Kastamonu çok fazla göç veren bir il. İlin dağınık bir yerleşimi var. İnsanların karnı doymuyorsa, göç kaçınılmaz oluyor. Bu yıllardan beri dile getirilen sorunlardan birisi. Bunu durdurmanın tek yolu, yatırımcıları Kastamonu’da farklı sektörlerde yatırım yapmaya teşvik etmektir. Teşvik ile ilgili bir adım atıldı. İnşallah Kastamonu da teşvik kapsamı içine alınacak. Yatırımcılara çok ciddi avantajlar ve imkanlar getiriliyor. Yatırımcıların tek isteği teşvik olmasıydı. Şu an birçok yatırımcı Kastamonu ile ilgileniyor. İnşallah her şey daha güzel olacak.

ALTYAPI SORUNLARI


Kastamonu’nun birçok köyü ve yerleşim birimi var. Ancak bu yerlerin hepsine yol, su, kanalizasyon gibi bütün hizmetlerin verilmesi zorunlu. Tabi ki bu sorunların 1-2 yılda giderilmesi çok zor. Geçtiğimiz yıllarda köylere hizmet götürme konusunda büyük atılımlar yapıldı. Azımsanmayacak sayıda köylerimizin su sorunları çözüldü. Geçtiğimiz yıllarda asfalt yapımı için bir makine alındı. Bundan sonra asfalt yapımı konusunda köy yollarının çalışmaları yapılacak.

SAĞLIK HİZMETİ YETERSİZ


Ne yazık ki, Kastamonu’da sağlık hizmetleri yetersiz. Kastamonu merkezde 270 yataklı bir hastanemiz var. SSK hastanesi vardı ancak o da Sağlık Bakanlığına devredildi. Bunların yanı sıra inşaatı devam eden 250 yataklı bir devlet hastanesi bulunuyor. Bu hastane için 4.4 trilyon liralık bir ödeneğimiz var. Bu sene bitmese bile önümüzdeki yıllarda biteceğini tahmin ediyorum. İlçelerimizin birçoğunda devlet hastanesi inşaatına başlanmış. Doğrusunu söylemek gerekirse, ihtiyaçtan fazla olarak hastane yapmak bence doğru değil. Belki iyi niyetli olarak hizmet yapmak isteniyor ama bu hastaneleri mevcut şartlarda çalıştırabilmek çok zor. İmkanlar doğrultusunda yatırım programlarında öncelik en gerekli olanlara verilmelidir. Öncelikli konulara önem verilmeyince gerçekten gerekli bulunan konulara eğilim olmaması Kastamonu için iyi bir olay değil. Bu nedenle öncelikle gereklilik sırasına önem verilmeli. Tabi bizim dönemimizde sağlık olsun, baraj olsun bu ve birçok konuda öncelik programı yapılıyor. Doğru olan bitmeye yakın yatırımlara öncelik vermek. Hastanelerdeki doktor sıkıntısı konusunda hemen hemen her ilçede problem var. Geçtiğimiz günlerde Sağlık Bakanlığını ziyaret ettik. Yakın bir zamanda atama yapacaklar ve inşallah bu sıkıntı giderilecek.

ÜNİVERSİTE OLAYI…


Bizim yıllardan beri konuştuğumuz ama bir türlü netice alamadığımız sorunların biri de Kastamonu’da kurulacak olan üniversite. Bunun için bir altyapımız mevcut. Daha önceden kurulmuş olan eğitim fakültesi ve orman fakültesi var. AK Parti iktidara geldikten sonra fen ve edebiyat fakültesini açtık. Önümüzdeki dönem inşallah fiilen öğretime başlanılmak üzere İnebolu’da su ürünleri fakültesi var. Şu an için eğitime başlanılamadı. Ancak açıldığında 4 fakültemiz olacak. Fakültelerimiz dışında yüksek okullarımız var. Bunun yanı sıra 6.700 tane yüksek öğrenim öğrencimiz var. Şu anda üniversite kurulmuş olan bir çok ile baktığımızda hem öğrenci sayısı itibariyle hem de fiziki şartlarıyla Kastamonu birçok yönden daha iyi şartlara sahip. Milli Eğitim Bakanını ziyaret ettik. İnşallah önümüzdeki zamanlarda Kastamonu’nun üniversite ile ilgili sıkıntıları da ortadan kalkacak.

İstihdam edilen nüfusun, İşgücü nüfusu içindeki oranı erkek nüfus için %95. kadın nüfus için %98'dir.
İstihdam edilen nüfusun ekonomik faaliyete göre yapısı, yerleşim yerine ve cinsiyete göre değişmektedir. İstihdamdaki erkek nüfusun %31'i hizmet sektöründe çalışmaktadır. Bu oran İl merkezinde %74, İlçe merkezlerinde %57 ile köylerden daha yüksek düzeye sahiptir. İl genelinde tarım sektöründe istihdam edilen erkek nüfusun oranı %54 iken, köyde bu oran %81'e yükselmektedir.
İstihdam edilen kadın nüfusun ekonomik faaliyete göre dağılımı erkek nüfustan farklı bir yapı göstermektedir. İstihdamdaki kadın nüfusun %92'si tarım sektöründedir. Köyde istihdam edilen kadın nüfusun hemen hemen tamam! Tarımda çalışırken, şehirde istihdam edilen kadın nüfusun çoğunluğu hizmet sektöründe çalışmaktadır. İstihdam edilen nüfusun %49"u ücretsiz aile işçisi olarak çalışmaktadır. Bu oran kadın nüfus için %84 iken, erkek nüfus için %20'dir. Erkek nüfusun %42'si, kadın nüfusun %8'i kendi hesabına çalışmaktadır.
Ücretli olarak çalışan kadın nüfus oranı %8 ile oldukça düşük iken, çalışan erkek nüfusun %36'sı ücretli olarak çalışmaktadır.
İşsizlik.

Sayımdan önceki bir hafta içinde çalışmayan ve bir işle de bağlantısı olmayanlardan, İş arayan ve son üç ayda iş bulmak için bir girişimde bulunanların, toplam işgücü nüfusu içindeki oranı, bir başka deyişle işsizlik oranı %3,7’dir. Bu oran erkek nüfusta %4,7 iken, kadın nüfusta %2,4’tür.İşsizlik oranı ilçe merkezlerinde %13,4, il merkezinde %13,1 iken köylerde %1'in altındadır.
31 merkezi ve ilçe merkezlerinde kadınların işsizlik oranı, erkeklerin işsizlik oranından daha yüksek iken, köylerde erkeklerin işsizlik oranı kadınlardan daha yüksektir, il merkezinde işsizlik oranı kadınlarda %23,8, erkeklerde %10–4. ilçe merkezlerinde kadınlarda 9621,7, erkeklerde 9611,9 köylerde ise kadınlarda %0,2, erkeklerde %O.6'dır.

EKONOMİK DURUM


Ziraat, bölgenin önemli ekonomik kaynağını teşkil eder. Burada yulaf, fiğ, mısır, buğday, kendir, burçak, mercimek, nohut, ceviz, sarımsak, soğan, fasulye, bakla, lahana ve pancar oldukça yaygın bir biçimde üretilmektedir.ticari faaliyetler de yine yaygındır. Kastamonu' nun bu dönemde başlıca ticari emtiası tüfenk, urgan ve kendirdir.
Bakır imalatında diğer memleketlere göre hızlı bir gelişme görülmekte, vilayette bakırdan su sürahileri, sefer tasları, sahan, iftar ve salata tabakları ve tencereler oldukça fazla ve nitelikli üretilmektedir. Keçecilik ve demircilik de memnun edici ve bölge halkının ihtiyaçlarını karşılayıcı niteliktedir.

TÜRK EKONOMİSİNDEKİ YERİ


Sanayi anlamında Kastamonu ne yazık ki hak ettiği yeri alamamıştır. Organize sanayi bölgesi için birçok yerde çalışmalara başlanmış, ancak bitirilememiştir. Halk geçimini, tarımla, hayvancılıkla ve ormancılıkla sağlıyor. Teşvik konusuyla birlikte yatırımlar bekliyoruz. Halkın geçim kaynakları ağırlıklı olarak tarım. Belirli bölgelerde hayvancılık ve ileri derecede olmasa da ormancılık yapılmaktadır. Tarımda modern teknikler tam olarak uygulanamıyor. Arazi çok dağınık. Son zamanlarda tarım alanındaki yeniliklere önem verilmeye çalışılıyor. Kastamonu bu anlamda çok da geri planda değil. Süt inekçiliğiyle ilgili çalışmalar hız kazandı. Bunun için birlikler kuruluyor. Taşköprü ilçemizde bir tesis açılacak. Hayvancılıkta daha iyi gelişim sağlanabilmesi için hükümetimizin destekleri var. Vatandaşlar da hayvancılık konusunda yavaş yavaş yeterli bilgiye ulaşıyor. 2.5 yıl içerisinde biz, 5 tane tarımsal kalkınma kooperatifimize Tarım Bakanlığı bünyesinde hayvancılık desteği sağlıyoruz
Son düzenleyen Safi; 22 Mayıs 2016 20:06
Mystic@L - avatarı
Mystic@L
Ziyaretçi
12 Aralık 2011       Mesaj #4
Mystic@L - avatarı
Ziyaretçi
ürklerin göç hareketleri, ilkçağlarda başladı, ortaçağların sonlarına kadar sürdü. Bu dönem içinde bir çok Türk boyları, Orta Asya'dan Hindistan, Uzakdoğu, Orta Avrupa ülkelerine göç ettiler. Bu göçler sonunda birçok Türk devleti kuruldu. Hun Türkleri, IV. yüzyılın sonlarına doğru Kuzeydoğu Asya'dan Doğu Avrupa'ya göç ettiler. Zamanla güneydoğuya kayarak, Orta Avrupa'ya, Balkanlara ve Tuna vadisine yerleştiler. Göktürkler'in bağımsızlıklarını kazanmaları üzerine, Juan-juanlar, Avarlar adıyla Orta Avrupa'ya göç etmek zorunda kaldılar (552'den sonra). Hun ve Avarların ardından Bulgar Türkleri de Balkanlar'a (Tuna'nın güneyi) geldiler. Bunları, Türklerle akraba olan ve kısmen beraber yaşamış bulunan Macar kabilelerinin Tuna havzasına göç ederek yerleşmeleri takip etti. Daha sonra PeçenekAlparslan'ın Bizans'ı yenmesinden sonra, Türkler, büyük kafileler halinde Anadolu'ya yerleştiler. XIII. yüzyıldaki Moğol istilâsından kaçan bir kısım Türk aşiret ve boyları, İran yoluyla, Anadolu'ya geçtiler. Bu göçler sırasında geçtikleri yerlerde, devletler kurdular. Göç hareketi, XV. yüzyıla kadar sürdü ve on milyona yakın Türk, yurt değiştirdi. Başka bir büyük Türk göçü de Osmanlı Devletinin kurulmasından sonra Rumeli, Ege adaları, Mısır ve Kuzey Afrika ülkelerine oldu.

Osmanlı Devleti'nin belirli bir iskân siyaseti vardı. İlk devirlerde, yeni fethedilen topraklara (özellikle Balkan yarımadasının çeşitli yerlerine) Anadolu'dan konar-göçer aşiretler, Türkmenler ve YörüklerRumeli'deki toprakların kaybedilmesi üzerine, buralardan gittikçe çekilen Osmanlı İmparatorluğu topraklarına doğru göçler başladı. Budin'in terk edilmesinden sonra daha da hızlanan bu göçlerde, hiçbir nizam görülmedi. Toprak kayıplarının 1700-1774 yılları arasında artmasına paralel olarak, göç hareketleri hızlandı. Belli başlı göçler, Kırım'dan, Kuzey Kafkasya'dan, Yunanistan'dan, Bulgaristan'dan, Yugoslavya'dan, Doğu Türkistan'dan gelerek Anadolu üzerinde toplandı.

Türkleri, Balkanlar'da yerleştiler. Türklerin büyük kütleler halindeki göçü, XI. yüzyılın sonunda oldu. 1071'de Sultan yerleştirildi. Kıbrıs'ın fethinden sonra, oraya da bu şekilde göçler yapıldı. Bu bölgelere zamanla beş milyon kadar Türk yerleşti. Göç hareketi, imparatorluğun genişleme devresine kadar sürdü; duraklama devrinde son buldu. Kırım'dan. Kırım, Ruslar tarafından işgal ve tahrip edildiği sırada (1771), 35 000 Kırımlı Türk, kılıçtan geçirildi. Bu türlü şiddet hareketleri karşısında, Anadolu'ya ve Balkanlar'a göçler yapıldı (1785-1788). Bu göçlerin en önemlisi, 1789-1790 yılları arasında oldu ve 1800'e kadar devam etti. Böylece, yaklaşık olarak 500 000 kişi Kırım'dan ayrıldı. 1812'de Osmanlı Devletinin Rusya'ya karşı Fransa ile işbirliği yapması üzerine Ruslar, Kırım Türklerine yeniden zulüm yapmaya başladılar. 1815-1828 yılları arasında göçler devam etti. Kırım'dan Türkiye'ye göçenler, Eskişehir yakınlarına yerleştiler. 1860-1862 yıllarındaki göçlere Nogaylar da katıldı ve 227 627 kişi göç etti. 1862'de, göç edenlerin sayısı 360 000 olarak tespit edildi. 1859-1864 yılları arasındaki Nogay göçleriyle birlikte göçmenlerin sayısı 700 000 oldu. 1874-1877 yıllarında yeni göç hareketleri görüldü. 1877-78 Osmanlı-Rus Savaşı'ndan (93 Harbi) sonraki göçler, 1890-1891'de daha da arttı. Bu göçler sırasında Kırım'dan 18-20 000 kişi ayrıldı. 1902-1904'te de göç edenler oldu.

1871 yılına kadar gelen göçmenler, imparatorluğun Rumeli sahillerindeki Köstence, Mangalya, Balçık, Burgaz, Varna şehirlerinden Balkanların içine Vidin'e kadar yayıldılar. Trakya ve Anadolu'da ise İstanbul, Edirne, Adana, Ankara, Bursa, Diyarbakır, Eskişehir, Halep, İzmir, Konya ve Sivas şehirlerine yerleştiler.

Kuzey Kafkasya'dan. Türklerin yoğun bulundukları bölgelerden biri olan Kuzey Kafkasya'ya ilk Rus akını, 1768'de oldu. Kuzey Kafkasya halkı, önce Türklerle birlikte Ruslara karşı savaştı; fakat düşmanın sayıca fazla olması yüzünden yenilerek, 10 000 kişilik bir kafile halinde Anadolu'ya göç ettiler. 1780-1800 arasında göç edenlerin sayısı 30 000'i buldu. 1812-1815'te 15 000, 1829'da 12 000 Kuzey Kafkasyalı Türk, Anadolu'ya göç etti. 1829-1859 yılarında Ruslara karşı yapılan bağımsızlık savaşlarındaki yenilgiler, Anadolu'ya yeni göçlerin yapılması sonucunu doğurdu; 1855-1863 yılları arasında 295 000 kişi Türkiye'ye göç etti. 1864'te Batı Kafkasya ve Kuban havalisindeki Türkler, bir ay içinde yurtlarını terk etmek zorunda bırakıldılar. Bir milyondan fazla göçmenin büyük bir kısmı, yollarda öldü; ancak 600 000'i Trabzon, Samsun, Köstence ve Varna limanlarına gelebildi. Bir kısmı Akdeniz ve Ege limanlarına ve İç Anadolu'ya gönderildi. Göçmenlere yardım amacıyla, büyük şehirlerde yardım komisyonları kuruldu. Rumeli limanlarına inen bir kısım göçmenler, Niş, Priştine ve Kosova havalisine, Edirne ve İslimye taraflarına, Vidin eyaletine, Sofya ve Berkofça sancaklarına, Ziştovi, Niğbolu ve Lofça'ya yerleştirildiler. Rumeli'ye yerleşen Kafkas göçmenlerinin sayısı 175 000'i buldu. Anadolu'ya gelenler de Amasya, Adana, Adapazarı, Bursa, Çankırı, İzmit, İçel, Konya, Tokat ve Sivas'a, hattâ Halep, Şam, Amman ve Kıbrıs'a yerleştirildiler. Sonu gelmeyen göçler devam ettiği sırada, 1877 Osmanlı-Rus Savaşı (93 Harbi) patlak verdi. Yeniden 500 000 kişi Kafkasya'dan Anadolu'ya göç etti. 1886'da 4000 kişi daha Türkiye'ye göç etti ve İzmit civarına yerleştirildi.

Âzerbaycan'dan. Âzerbaycan'dan yapılan göçler, 1800'den sonra başladı. 1812-1815 arasında 7000, 1829'da 9000, 1860'ta 18 000 Âzerbaycanlı, Kars, Iğdır, Ardahan bölgelerine geldi. 1877'de göçler daha da yoğunlaştı. Ayrıca, 1920'de 10 000 kişi daha göç etti.

Yunanistan'dan. 1820'de Mora isyanından sonra, Sakız, Girit, Epir ve diğer adalardaki Türklerin korunması, Osmanlılar için büyük bir mesele oldu. Avrupa'dan gelen gönüllü askerlerle Rum çeteciler, Teselya ve Ege adaları ile Mora'da oturan Türk ve Müslüman halka zulmetmeye başladılar ve 32 000 Müslüman Türkü öldürdüler. Rusya ile İngiltere arasında yapılan anlaşma (1826) ile bağımsız Yunan devleti kuruldu ve Müslüman halkı Yunanistan'dan çıkarma kararı alındı. Mora'da bulunan Türklere ait arazi satın alınacak, halk, Osmanlı Devletinin bir kısım bölgelerine göç edecekti. Bu teklif Osmanlı Devleti tarafından reddolununca, Rus-İngiliz baskısına Fransızlar da katıldı. Osmanlı donanması, Navarin'de yakıldı (20 Kasım 1827). Fransızlar, karaya asker çıkardılar. 1828'de Rusya da harp ilan edince, Osmanlı Devleti, zor durumda kaldı. Edirne'ye ve Erzurum'a kadar Osmanlı toprakları saldırıya uğradı. Anadolu'ya göç başladı. İmzalanan Edirne Antlaşması'yla (1829) savaş son buldu. Yunanistan, Osmanlı Devleti tarafından tanındı. Bölgedeki Türklerin göç anlaşması İstanbul'da kabul edildi (1830). II. Mahmud Han, bu antlaşmayı önce kabul etmek istemedi, fakat İngiltere ve Fransa'nın baskısıyla, Mora'da oturan Türklerin altı ay içinde burayı boşaltmaları istendi. II. Mahmud Han, Mora'da daha fazla kan dökülmesini istemediği için, antlaşmanın şer'i şerîfe aykırı olmadığına dair şeyhülislâmdan fetva aldı, sonra Mora'dan Türk göçü başladı. Girit'te Rum katliâmı şiddetlenince (1864), buradaki Türk halkı zor durumda kaldı. Neticede Girit'ten Anadolu'ya ve İstanbul'a 60 000 kişi göç etti. Birinci Dünya Savaşı'ndan sonra, Yunanistan'daki Türklerden bir kısmı, Anadolu'ya göç ettiler. Kurtuluş Savaşı'nı takip eden Lozan Antlaşması hükümlerine göre yapılan mübadele sonunda, Türkiye'ye pek çok Türk ailesi göç etti (1923-1933 yılları arasında 384 000 kişi).

Göçler, 1934-1960 arasında da devam etti 23 788 kişi Türkiye'ye geldi. 1960-1970 arasında 2081 kişi Yunanistan'dan Türkiye'ye yerleşti.

Bulgaristan'dan. Rusların 1828'de Tuna'yı aşarak Edirne'ye kadar gelmesi ve Bulgarları Türklerin üzerine saldırtması sonucunda bozguna uğrayan şehir ve kasabalardan, perişan halde 30 000 Türk, Türkiye'ye göç etti. 1876'da Rusya, Almanya ve Avusturya tarafından Balkanlar bölündü. Avusturya, Bosna-Hersek'i aldı, ayrıca Bulgarlara ve Sırplara, Rusya himayesinde bağımsızlık verildi. Aynı yıl Bulgarlar, Türklere karşı şiddet hareketlerine giriştiler; buradaki Türkleri korumakla görevli Türk ordusunun hareketi, Avrupa devletlerinin müdahalesiyle durduruldu. Binlerce Türk, Edirne, İstanbul ve Anadolu'ya göç etti. 1877 Osmanlı-Rus Savaşından sonra yapılan Berlin Antlaşması'yla Bulgaristan devletinin kurulması kabul edildi. Bu durum, Bulgaristan'daki Türkler için kötü oldu ve 1876-1878 yılları arasında 200 000 Türk Edirne ve civarına yerleşti. 300 000 göçmen, Rumeli'den Anadolu'ya geçti. 75 000'i Halep ve Şam'a, 25000'i Adana'ya, 10 000'i Konya ve Kastamonu'ya, 10 000'i Kıbrıs'a yerleşti. Sivas, Amasya ve Diyarbakır'a beşer bin kişi, Cezayir'e 500 kişi gönderildi. Kuzey Bulgaristan'dan göç eden bir kısım Türkler, Rodoplar'da Ruslarla çarpışan Pomaklarla birleştiler. Birçok silâhlı saldırıya uğrayan göç kafilesi, ağır kayıplar vererek Türkiye'ye gelebildi. Doğu ve Batı Trakya ile İstanbul göçmenlerle doldu.

Birinci Dünya Savaşında Bulgaristan, Türkiye'nin müttefiki olunca, göç eden kafilelere bazı kolaylıklar gösterdi, fakat ellerindeki mal ve mülkün bedelini değerinden çok düşük olarak ödedi.
1885-1923 yılları arsında Türkiye'ye 500 000 kişi göç etti. 1927'den sonra yeniden şiddet hareketleri görüldü. Deliorman Türkleri, Bulgaristan'dan Türkiye'ye göçü göze alamadılar ve 1930-1933'te Romanya'ya, buradan da Köstence yoluyla Türkiye'ye geldiler. 1923-1933 yılları arasında göç edenlerin sayısı 101 507'dir. Yine Bulgaristan'dan 1934-1960 arasında 272 971 kişi Türkiye'ye göç etti. 1951-1952 yıllarında Bulgarlar, 154 385 Türk vatandaşını Edirne'ye gönderdi. Bütün bu göçlere rağmen bugün Bulgaristan'da halen 1 milyonun üstünde Türk vardır. Bu Türkler için, Bulgaristan yeni göç planları hazırladı. Buna göre, Türkiye'de yakın akrabaları bulunan Türkler, Türkiye'ye göç edebilecekti. 1970 yılının her ayında kafileler halinde Türkiye'ye göçler başladı. Türkiye'ye 1960-1970 arasında Bulgaristan'dan gelen serbest göçmenlerin sayısı 13125'tir.

Romanya'dan. Romanya toprakları, Osmanlı İmparatorluğunun idaresindeyken, Besarabya ve Kırım'dan onbinlerce Türk buraya yerleşti. 1806-1812 Osmanlı-Rus savaşlarında, Rus orduları Tuna'yı aşarak Şumnu'ya kadar ilerlediği sırada, Akkerman, Bender, İsmail kalelerinde muhasarada kalan Türkler, Dobruca'ya; Eflâk ve Boğdan'da bulunanlar da güneye doğru göç ettiler. Böylece gelmiş olan bu göçmenlerin sayısı, 200 000 kişiyi aştı. Birçoğu da Anadolu'ya ve özellikle Eskişehir'e yerleşti. 1826'da yapılan Akkerman antlaşmasıyla, Müslüman ve Türklerin bu bölgede oturması şartlara bağlandı. Besarabya, 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşından sonra Rusların eline geçti. Dobruca, Rumenlere verildi. Devam eden Rus saldırılarından zarar gören Türkler, göç etmeye başladılar. Sonraki yıllarda Dobruca'dan 80-90 000 Türk, yurtlarını terk ederek Anadolu'ya yerleştiler. Bölgede kalan Türklerin Romen ordusuna alınmak istenmesi üzerine, Türkiye'ye yeniden göç başladı (1883). 1899'daki kıtlıkta Türk ahâli, Tulça sancağından Köstence ve Tulça yoluyla, denizden Anadolu'ya geçtiler. 1900-1923 arasında, göçlerde bir azalma görüldü. 1923'ten sonra, Dobruca'dan yeni göçler başladı. 1923-1933 arasında 33 852 kişi göç etti. Türklerden boşalan yerlere yerleştirilen Makedonyalı Ulahlar, takındıkları sert tavırlarla, Türk halkını fazlasıyla rahatsız ettiler. Bu durum, yeni Türk göçlerine sebep oldu. 1934'te 15 321 kişi göç etti. Romen hükümeti ile yapılan anlaşmalarla, göç işleri bir düzene sokuldu. 1935-1939 arası, toplam olarak 64 570 kişi göç etti. Romanya, 1939'da güney Dobruca'yı Bulgarlara bıraktı ve burada kalan 8000 Türk, 1952'de Türkiye'ye gönderildi. 1934-1960 yılları arasında Romanya'dan göç edenlerin sayısı 87 476'dır. Bu göçmenler, Trakya, Batı Anadolu ve diğer bölgelere yerleştirildiler. 1960-1970 arasında Romanya'dan 271 serbest göçmen geldi.

Yugoslavya'dan. 1804'te isyan eden Sırpların şiddet hareketleri sırasında, Semendire'ye bağlı yerlerde Türklere karşı girişilen katliâmdan kaçanlar, Rumeli ve Bosna-Hersek'e göç ettiler. 1806-1812 Osmanlı-Rus savaşının başlamasıyla Ruslardan yardım gören Sırplar, Türkler üzerindeki şiddet hareketlerini ve baskıyı daha da arttırdılar. Bu sırada kaçabilen Türkler, Manastır, Üsküp ve Kosova'ya yerleştiler. 1826'da imzalanan Akkerman antlaşmasıyla, 150 000'e yakın Türk, Sırbistan'dan çıkarıldı; Belgrad ve diğer Türk kalelerinden 15 000 kadar Türk, Anadolu'ya göç ederek Sakarya ırmağı çevresine yerleşti. 1908-1923 yılları arasında 300 000, 1923-1933 arasında da 108 179 Türk, Türkiye'ye göç etti. Yugoslavya'daki rejim değişikliğinden sonra da göç hareketleri devam etti. 1934-1960 yıllarında 160 922 kişi Türkiye'ye yerleşti. Yugoslavya'dan göçler, daha sonraki yılarda da yakın zamana kadar devam etmiştir. 1960-1970 arasında 43 753 serbest göçmen gelmiştir.

Doğu Türkistan'dan. Bugün Çin idaresinde olan Doğu Türkistan, zengin madenlere sahip olması yüzünden bir çok istilâya uğradı. Bölgedeki halk göç etmeğe başladı. 1917'de 20 000 kişilik bir kafile Tibet'e, buradan da 1940'ta Hindistan'a sığındı. 1949'da Çin baskısından kaçan 7000 Türkistanlı, Türkiye'ye göç için yola çıktılar; bunlardan ancak 852 kişi Türkiye'ye gelebildi (1953) ve Adana, Konya, Kayseri, Niğde ve Salihli'ye yerleştirildi. Kısaca Türkistan'dan 1934-1960 arasında 2128 göçmen geldi. Türkistan'dan 1960-1970 arasında gelen serbest göçmenlerin sayısı 169'dur.

Kıbrıs'tan. 1570'te Osmanlı idaresine geçen Kıbrıs'a, Anadolu'nun güney vilayetlerinden 50-60 bin Türk yerleştirildi. Böylece, adanın nüfusu 200 000'e çıktı. Ada, İngilizlere kiralanınca (1878), buradaki Türk halkı, Anadolu'ya göç etmeğe başladı. Bu göçlerle 15 000 kişi Anadolu'ya geldi. Lozan antlaşmasıyla ada İngilizlere bırakılınca, göçler daha da hızlandı ve 24 000 kişi Türkiye'ye geldi. 1878'den itibaren göç edenlerin sayısı 70 000'i buldu. Gelenlerin çoğu Ankara, İstanbul ve İzmir'e yerleştirildi.
Son düzenleyen Safi; 24 Mart 2017 20:49
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
14 Aralık 2011       Mesaj #5
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Ad:  göç5.jpg
Gösterim: 2753
Boyut:  37.5 KB

DIŞ GÖÇLER


Bir ülkeden diğer bir ülkeye yapılan göçlere dış göç denir.

Dış göçlerin başlıca nedenleri:


  • Ekonomik nedenlerle çalışmaya gidilmesi
  • Tabii afetler
  • Savaşlar
  • Etnik nedenler
  • Sınırların değişmesi
  • Uluslararası anlaşmalarla sağlanan nüfus değişimi

Dış göçlerin sonuçları


  • Göç eden ülkede nüfus artar, göç veren ülkede ise azalır.
  • Ülkeler arasında ekonomik ilişkiler gelişir.
  • Ülkeler arası kültürel ilişkiler gelişir.

Dış göçler ve Türkiye


Ülkemize 1923 – 1989 yılları arasında çoğu Balkan ülkelerinden olmak üzere 2,2 milyon göç olmuştur.
1950′den sonra, başta Almanya olmak üzere yurt dışına işçi gitmeye başlamıştır. Bugün Fransa, Belçika, Hollanda, İngiltere, İsveç, ABD, Avust­ralya, Libya, S. Arabistan, Kuveyt ve Orta Asya ülkelerinde işçilerimiz bulunmaktadır.

Türkiye’den yurt dışına göç sonucunda;


  • Ülkemize giren işçi dövizi artmıştır.
  • Ülke turizminin gelişmesini sağlamıştır.
  • Artan nüfusun işsizlik sorununa kısmen çözüm bulunmuştur.

En fazla göç veren İller:


Mardin, Siirt, Muş, Ağrı, Hakkâri, Bingöl, Kars, Erzincan, Tunceli, Gümüşhane, Bayburt, Giresun, Artvin, Rize, Trabzon, Sivas, Yozgat, Çankırı, Sinop, Kastamonu

En fazla göç alan iller:


İstanbul, İzmit, Bursa, Adapazarı, İzmir, Antalya, Adana, Mersin, Ankara, Gazi­antep, Aydın, Denizli

Yerleşme ve seyahat hürriyeti Anayasa ile güvence altına alınmıştır.
Madde 23: “Herkes, yerleşme ve seyahat özgürlüğüne sahiptir.”
  • Yerleşme hürriyeti, suç işlenmesini önlemek, sosyal ve ekonomik gelişmeyi sağlamak, sağlık­lı ve düzenli kentleşmeyi gerçekleştirmek ve kamu mallarını korumak amacıyla sınırlandırıla­bilir.
  • Seyahat hürriyeti, suç soruşturma ve kovuşturması sebebiyle ve suç işlemesini önlemek amaçlarıyla kanunla sınırlandırılabilir.
  • Vatandaşın yurt dışına çıkma hürriyeti, ülkenin ekonomik durumu, vatandaşlık ödevi ya da ce­za soruşturması veya kovuşturması sebebiyle sınırlanabilir.
  • Vatandaş sınır dışı edilemez ve yurda girme hakkından yoksun bırakılamaz.
Ülkemizdeki doktor, mühendis, iktisatçı, vb. mesleklerden çok sayıda bilim insanımız Avrupa ve ABD başta olmak üzere yabancı ülkelere gitmektedir. Kariyer sahibi kişilerin başka ülkelere gitmesi­ne “beyin göçü” denir.

Beyin göçünün başlıca nedenleri şunlardır:


  • Sanayileşmiş ülkeler, nitelikli iş gücünü ülkelerine çekmek için onlara yüksek ücret ödemek­tedir.
  • Gelişmiş ülkelerde çalışma koşulları kolaydır.
  • Göç gönderen ülkelerde, sanayi ve ticaretin yeterince gelişmemesi sonucu nitelikli iş gücünün kendine uygun iş bulmakta zorlanması
Ülkemizden yurt dışına gitmiş beyin cerrahları, kalp cerrahları ve astrofizikçiler gibi bilim dalların­da uzmanlaşmış kişiler bugün dünyaca ünlüdürler.
Son düzenleyen Safi; 22 Mayıs 2016 20:09
CeLebRindaL - avatarı
CeLebRindaL
VIP why did you go why
17 Aralık 2011       Mesaj #6
CeLebRindaL - avatarı
VIP why did you go why
Ad:  göç8.jpg
Gösterim: 3272
Boyut:  42.6 KB

En Fazla Göç Alan ve Göç Veren İller


En çok göç alan il İstanbul olup bu ilden sonra İzmir, Bursa, Ankara, İçel, Antalya nüfusu göçlerle sürekli artmaktadır

Her merkez farklı özelliği ile göç almaktadır
İstanbul, Ankara, İzmir, Bursa gibi kentler sanayinin gelişmesi nedeniyle göç çekmektedir

Zonguldak, Karabük, Ereğli, İskenderun, Batman madencilik ve sanayi nedeniyle, Antalya, Çeşme, Alanya, Kuşadası, Marmaris, Bodrum turizm nedeniyle göç almaktadır

En çok göç veren il Tunceli’dir Bu ilden sonra Kars, Erzurum, Gümüşhane, Sivas, Artvin, Ağrı, Ardahan, Bingöl, Bitlis, Hakkâri gibi iller nüfusu verdiği göçler nedeniyle azalmaktadır

Bu illerin göç alma ve verme nedenleri nelerdir?


Göç veren yerlerin ortak özellikleri;
  • Nüfus artışının çok fazla olması,
  • Kırsal nüfus fazladır
  • Toprakların miras yoluyla parçalanması ve toprak yetersizliği,
  • Kırsal alanda tarımda kullanılan yeni teknolojilerin insan gücüne ihtiyacı azaltması
  • Yağış azlığı ve düzensizliği, erozyon vb nedenlerle toprağın verimsizleşmesi,
  • Sanayi ve ticaretin gelişmemiş olması,
  • Arazisi dağlık ve engebeli alanlardır
  • İklim şartları olumsuz alanlar ( karasal sert – soğuk ya da kurak alanlar)
  • Ulaşım imkânları kısıtlı önemli yollardan uzak alanlar

Ülkemizde çok göç alan alanların ortak özellikleri:


  • Arazisi düz ve verimli alanlardır
  • İklim şartlarının uygun olduğu alanlardır
  • Endüstrinin geliştiği alanlardır
  • Ulaşımın kolay olduğu ve önemli ulaşım yolları üzerindeki alanlardır
  • Yeraltı ve yer üstü kaynakları bol olan alanlardır
  • Ticaret, turizm, eğitim, sağlık hizmetlerinin geliştiği alanlardır

Ülkemizdeki göçlerin nüfus dağılışını nasıl etkilemektedir?


Ülkemizde nüfus dağılışı dengesizleşmekte, nüfus kentlere, ülkemizin kıyı kesimleri ve batı bölgelerimize yığılmakta, buna karşın kırsal alanlar, ülkemizin doğu yarısı iç kısımlar nüfus kaybetmekte özellikle de doğu yarısı tadır
Son düzenleyen Safi; 22 Mayıs 2016 20:13
O Kadar Kalabalik ki Yalnizligim..
Safi - avatarı
Safi
SMD MiSiM
22 Mayıs 2016       Mesaj #7
Safi - avatarı
SMD MiSiM
GÖÇLERİN TÜRK EKONOMİSİNE KATKILARI
Göç olgusu, ülkemizde bir çok olumsuzluklara yol açtığı gibi bir çok olumlu yönleri de beraberinde getirmiştir. Bu olumlu yönlerden birisi, daha önce bahsettiğimiz gibi eğitim kurumu üzerineydi. Şimdi bahsedeceğimiz diğer bir olumlu yön ise göçlerin ekonomimize olan katkılarıdır.
Doğanay, göçmen nüfusun Türk ekonomisine katkılarına değiniyor ve şöyle diyor.
Mesela bugün, Ege bölgemizde kaliteli bir tütün tarımı varsa ve Türk dış ticaretinde uzun yıllardan beri bu bölgenin tütünü şark tipi tütün diye alıcı buluyorsa bunu Batı Trakya ve Makedonya'dan gelen göçmen Türk nüfusu içinde bu işi beceri kazanmış aileler ekonomimize kazandırmıştır.
İkinci husus, bugün en kaliteli zeytin bahçelerimiz Ege bölgesindedir. Fakat Ege adalarından bu bölgeye Cumhuriyetin ilk yıllarında, biraz daha önce Cumhuriyet yıllan içinde göçüp yerleşen Tütün yetiştiriciler dikkate alınmazsa bu verimli tarım faaliyetinin de nedeni açıklanmaz. Özellikle 1950'li yıllarda gerek Bulgaristan'dan, gerek Yunanistan'dan gelen göçmen aileler tütün, ayçiçeği ve zeytin başta olmak üzere bir çok tarımsal faaliyeti başlatmışlardır.

DEVAMI Göç Nedir?
BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.
SİLENTİUM EST AURUM

Benzer Konular

22 Mayıs 2016 / gistong Cevaplanmış
22 Mayıs 2016 / enver Cevaplanmış
14 Aralık 2018 / asla_asla_deme Genel Mesajlar
22 Mayıs 2016 / Misafir Cevaplanmış
11 Ekim 2013 / RapAndSchool Soru-Cevap