Arama

Mafya - Sayfa 3

Güncelleme: 21 Eylül 2006 Gösterim: 88.063 Cevap: 42
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
15 Nisan 2006       Mesaj #21
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
SEDAT BUCAK VE BUCAK AŞİRETİ

Sponsorlu Bağlantılar
Bucak aşireti hakkındaki bilgiler aşağıda takdim edilmektedir. Ancak bu bilgileri rapor haline getiren kamu görevlilerinin, çok dikkatli ve itinalı bir üslup kullandıkları dikkatten uzak tutulmamalıdır. Köken olarak Diyarbakırlı olan Bucaklar, 200 yıl kadar önce Diyarbakır'dan Siverek'e gelmişlerdir. Cumhuriyet'in kuruluşundan sonra Şeyh Sait isyanı sırasında, Cumhuriyet'ten yana tavır almış ve isyancılara karşı savaşmışlardır.
Bucaklar üç kez (Atatürk zamanında, İ. İnönü zamanında ve 27 Mayıs'tan sonra) sürülmekten kurtulamamışlardır. Ancak, Şeyh Sait isyanından bu yana devletin yanında yeralmışlardır.
27 Mayıs'tan sonra aşiretin lideri Celal Bucak ve Sedat Bucak'ın babası Hakkı Bucak, Yassıada'da bir süre tutuklu kalmalarına rağmen Siverek'teki iktidarlarını muhafaza etmişlerdir.
Ş. Urfa / Siverek ilçesinde 1980 yılı öncesinde de aşiretler arası çatışmaların yaşandığı bilinmektedir. Dolayısıyla Siverek, PKK ve KUK gibi iki Kürtçü örgütün aşiretleri yanlarına alarak olayları tırmandırmaya çalıştıkları bir yöredir.
Bucak aşireti "Zaza" olup, Demokrat Parti zamanından bu yana TBMM'nde temsilci bulundurmaktadır.
Sedat Bucak, amcası Mehmet Celal Bucak'ın ölümünden sonra, Bucak Aşireti reisi olmuştur.
Ş. Urfa milletvikili Sedat Edip Bucak'ın liderliğini yaptığı "Bucak Aşireti," Siverek ve Hilvan ilçelerine büyük ölçüde hakim olup, aşiret içerisinde kayda değer bir ayrılık - hizip bulunmamaktadır.
PKK'nın Ş. Urfa / Siverek'e verdiği önem ve bu alanda hakimiyet sağlama arayışlarına paralel olarak 1993 Eylül ayından itibaren Bucak aşiretinin de 350 - 400 civarında mensubunu silahlandırdığı bilinmektedir.
PKK'ya karşı sürdürülen mücadelede Eylül 1993 tarihinden itibaren tamamen Devlet yanında yer alan aşiretin, Siverek ve Hilvan'da 1000 civarında korucusu bulunmakta olup, bunlardan 350 kadarı devletten maaş alan "Geçici Köy Korucusu" statüsündedir.
Çoğunlukta olan ve devletin izni ile silah taşıyıp, görev yapan korucular ise, "Gönüllü Köy Korucusu" olarak sınıflandırılmaktadırlar. Ayrıca, aşiretin özel koruma olarak adlandırılan silahlı mensupları da bulunmaktadır. Özel koruma ve gönüllü korucular devletten maaş almamaktadırlar. (14)
Sedat Bucak'ın 1993 eylül ayından itibaren Siverek'e bağlı köyleri tek tek gezerek, PKK mensuplarını barındırmamaları uyarısında bulunduğu, yöredeki ikinci büyük aşiret olan İZOL aşiretinin de Bucaklar'ın kararını benimseyerek silahlandıkları mevcut bilgilerdendir.
Bucak aşireti liderliğinde başlatılan bahsekonu çalışmalar, bölge halkında, aşiret mensuplarının güvenlik kuvvetlerinin kontrolü dışında hareket edebileceği endişesini doğurmuştur. Bazı eski suçlu ve işsizlerin Bucak grubuna sızdığı iddiaları, zaman zaman bazı mahallere gereksiz yere ateş açılması, halk üzerinde korku ve panik yaratmıştır.
S. Bucak Devlet Güvenlik Güçleri ile yakın işbirliği içerisinde aşiretini silahlandırmış, muhtelif tarihlerde Siverek'teki evinde yetkililerle toplantılar gerçekleştirmiştir.
Aralık 1993 ayında yine Siverek'teki evde yapılan bir toplantıda; S. Bucak, Korkut Eken'e kısa bir brifing vererek, devletten özellikle roketatar ve benzeri güçte silah istediğini dile getirmiştir. Keza S. Bucak, İl J. A. K. Alb. Seral Saral'dan da Jandarma bölgesinde "illegal adam alma yetkisi" istemiştir. Anılan, ayrıca PKK faaliyetlerinin Diyarbakır / Çermik'te yoğunlaştığı, Çermik'e de müdahale etmek istedikleri, ancak Çermik J. Blg. Komutanlığı'nın Bucaklar'a zorluk çıkardığını, benzer olumsuzlukların Viranşehir İlçe J.Bl.K.'lığı ile de yaşandığını belirtmiştir. Bunun üzerine Alb. S. Saral ve K. Eken bu olumsuzlukların süratle halli için girişimde bulunacaklarını taahhüt etmişlerdir.
Mezkûr dönemi müteakip Siverek ve çevresinde PKK'ya önemli darbeler vurulmuştur. Ancak bölgede mahalli güvenlik güçlerinin operasyonları tamamen BUCAK aşiretine devretme eğilimine girmesi, operasyonların aşiret ileri gelenlerince planlanması ve uygulanması, bölgede Devlet kontrolünün zayıflamakta olduğunu da ortaya koymuştur.
Bilahare aşiret mensuplarınca ilçe merkezinde gelişi güzel ateş açılması, bazı şahısların güvenlik güçlerinin bilgisi dışında evlerinden alınıp, sorgulanmaları, 29.11.1993 tarihinde Siverek'de bazı işyerlerinin Bucaklılar tarafından taranması, 07.12.1993 günü Siverek yakınlarında iki teröristin ölü ele geçtiği olayda yakalanan ve yer göstermesi gereken Hatun Taşkaya adlı milisin, Bucaklılar'ın otosunda trafik kazası sonucu 3 aşiret mensubu ile birlikte ölmesi, Bucak aşiretinin bölgedeki Kırvar, Karakeçili gibi aşiretleri de hakimiyeti altına alma girişimleri, Bucak aşiretinin kontrol dışı gelişimini ortaya koyar mahiyettedir.
Aşiretin Siverek bölgesinde PKK'ya karşı etkin olması, aşirete bazı ayrıcalıkların tanınmasını beraberinde getirmiştir. Kaçakçılığa adı karışanlara müsamahalı davranılmış, silah talepleri büyük ölçüde yerine getirilmiş, hatta havaya ateş ederek yaptıkları gövde gösterileri hoşgörü ile karşılanmıştır.
Keza, Bucak - Devlet ilişkileri mahalli üst düzey temaslarla sınırlı kalmamış, zamanın Em. Gn. Md. Mehmet Ağar ve OHAL Valisi Ünal Erkan ile çok samimi ilişkiler geliştirilmiştir. (Aşiret reisinin siyasi ilişkileri nedense zikredilmemektedir.)
Diğer taraftan, aşiret mensuplarından uyuşturucu ve silah kaçakçılığına adı karışanların sayısal olarak fazlalığı dikkat çekmektedir.
Dönem içerisinde, Bucak aşiretinin korucu başlarından Adil Akpirinç adlı şahsın, Ş. Urfa Emn. Md.'lüğü Narkotik Şb. ekiplerince yüklü miktarda eroinle yakalandığı öğrenilmiştir. (17.11.1997 Radikal)
Ancak, tüm yakalanmalarda konu aşiretten uzak tutulmakta, bireysel faaliyet olarak yansıtılmaktadır. Esasen bu tavrın dışına aşiret yapısı itibariyle, çıkmak mümkün olmamaktadır.
Aşiret ile PKK arasında husumet doğması ve çatışma çıkmasının, ideolojik olmaktan ziyade, PKK'nın aşiret dokusunu bozar tarzda propagandaya yönelmesi ve aşiretten "vergi" adı altında yüksek miktarlarda para talep etmesinden kaynaklandığı belirtilebilecektir.
Bucak aşireti korucuları, 1993 son dönemi itibariyle polis veya jandarma ile pusu faaliyetlerine katılmaya başlamıştır. Ayrıca aşiret mensupları, kendi aralarında haberleşmeyi sağlamak amacıyla merkezi Sedat Edip Bucak'ın evi olmak üzere telsiz sistemi oluşturmuşlardır.
"Bucak Aşireti Korucubaşı Bedir Yiğitbay'ın ocak 1997 itibariyle çevresinde yaptığı konuşmalarda "Bucaklar devlettir, devlet onlara hiçbirşey yapmıyor, aşiretin himayesindeki iki kişi Siverek / Çaylarbaşı - Susık (Bükeç 09-72) köyünde bulunmaktadır. Devlet soruşturması da bir şey yapamaz" şeklinde beyanda bulunduğu yolunda duyumlar alınmıştır.
Ayrıca Siverek'teki Kejan aşiretinin reisi Ahmet Kıran'ın, Bahçelievler katliamı ve Topal cinayetine adı karışan Haluk Kırcı'nın Sedat Bucak'ın evinde saklandığını ve kendisine yeni bir kimlik hazırlandığını açıklaması (21.10.1997 Radikal) üzerine, evinin bir bölümü DYP Siverek Belediyesi'nce yıktırılmıştır. (01.11.1997 Milliyet).
(KEJAN aşiretinin KIRVAR aşireti, Ahmet Kıran'ın da Ahmet Kırvar olduğu değerlendirilmektedir.)
Bu durum, aşirette yer alan şahısların kendilerini ayrıcalıklı gördüklerinin bir göstergesi olarak belirtilebilecektir.
Öte yandan, Bucak aşireti ileri gelenlerinin devletten toplu veya aylık para aldıkları hakkında bir belirlememiz mevcut değildir. Gönüllü korucular da aşiretten para aldıklarını kesinlikle beyan etmemektedirler.
Ancak, aşiret gelirlerinin özel ve gönüllü korucuların istihdamında kullanıldığı bir vakıadır. Başka bir deyişle aşiret, varlığını ve yapısını muhafaza için PKK ile yaptığı silahlı mücadeleyi devlete çok iyi pazarlayabilmiş, yasadışı davranışlarlarını da bu sayede örtebilmiştir.
Susurluk olayını müteakip devlet kuruluşları nezdindeki itibarı bir ölçüde sarsılan Bucak camiası ile yöresel ilişkilerin daha ihtiyatlı sürdürüldüğü gözlenmektedir.
Bunun yanısıra, Güneydoğu Anadolu Projesi (GAP)'nin devreye girmesi ile birlikte toprak ağalığından vazgeçmek isteyen bölgedeki aşiret reisleri, artık sanayi tesisleri kurma yarışına girmişlerdir.
GAP, bölgedeki aşiretlerin toplumsal rolünü de değiştirmeye başlamış, aşiretler ve reisleri artık sahip oldukları köy sayısı ve arazilerinin büyüklüğü ile değil, kurdukları sanayi tesisi sayısı ile yarışır duruma gelmişlerdir.
Bucak aşireti reisi ve DYP Şanlıurfa Milletvekili S. Edip Bucak'ın kardeşi Murat Bucak da, özelleştirilen bir teneke fabrikasını satın alarak sanayiciliğe başlamıştır.
Bu durum, yüzyıllardır bölgede birden fazla köye ve onbinlerce dönüm araziye sahip olarak bilinen bazı aşiret reislerinin, yatırımlar nedeni ile köylerini terk ederek, "ağalıklarına" son verip, çeşitli merkezlere yerleşmelerine neden olmuştur.
Sonuç olarak, bölgesel nitelikte de olsa aşiretin ve silahlı mensuplarının "devlet içinde devlet" görünümünden süratle uzaklaşmalarını ancak, iyileştirme girişimleri müddetince gönlülü korucuları dağıtma veya silahlarını kısa zamanda toplama gibi aşireti PKK'ya yakınlaştırıcı radikal uygulamalardan kaçınılmasının yararlı olacağı mütalaa edilmektedir.
Yukarıdaki satırlarda; "Devletten maaş alan 340 - 400 Geçici Köy Korucusu, devletin izni ile silah taşıyan Gönüllü Köy Korucusu, ayrıca aşiretin özel koruma olarak adlandırılan silahlı mensupları ibareleri ile Sedat Bucak İl Jandarma Alay Komutanı Albay Seral Saral'dan Jandarma Bölgesinde 'İllegal adam alma yetkisi' istemiştir cümlesi, bölgede güvenlik güçlerinin operasyonları tamamen Bucak Aşireti'ne devretme eğilimine girmesi, operasyonların aşiret ileri gelenlerince planlanması ve uygulanması, Bucak aşiretinin bölgedeki Kırvar, Karakeçili gibi aşiretleri de hakimiyeti altına alma girişimleri, kaçakçılığa adı karışanlara müsamahalı davranılması, silah taleplerinin büyük ölçüde yerine getirilmesi, aşiret mensuplarından uyuşturucu ve silah kaçakçılığına adı karışanların sayısal olarak fazlalığı, Korucubaşı Adil Akpirinç'in yüklü miktarda eroinle yakalanması" gibi ifadeler Bucak Aşireti'nin durumunu yansıtmaktadır.
"Aşiret ile PKK arasında husumet doğması ve çatışma çıkmasının, ideolojik olmaktan ziyade, PKK'nın aşiret dokusunu bozar tarzda propagandaya yönelmesi ve 'vergi' adı altında yüksek miktarlarda para talep etmesinden kaynaklandığı" şeklindeki değerlendirme özellikle Sayın Başbakan'ın dikkatine sunulmalıdır.
Bilhassa "aşiret, varlığını ve yapısını muhafaza için PKK ile yaptığı silahlı mücadeleyi devlete çok iyi pazarlayabilmiş, yasadışı davranışlarını da bu sayede örtebilmiştir" yorumu dikkate değer bir ifadedir.
Sonuç olarak da aşiretin ve silahlı mensuplarının "devlet içinde devlet" görünümünden süratle uzaklaştırılmaları, ancak aşireti PKK'ya yakınlaştırıcı radikal uygulamalardan kaçınılması gerektiği aşikardır.
Aşiretin, aşiret yöneticilerinin devletle ilişkilerinin gözden geçirilmesi, yasadışı tüm iş ve işlemlerinin özel bir çalışmayla ortaya konması gerektiği düşünülmektedir
GusinapsE - avatarı
GusinapsE
Ziyaretçi
15 Nisan 2006       Mesaj #22
GusinapsE - avatarı
Ziyaretçi
ORGANIZE SUÇUN TANIMI

Sponsorlu Bağlantılar
Çagimizda ulusal ve uluslar arasi baglantili özellikle uyusturucu ve psikotrop maddeler, mali suçlar ile silah kaçakçiligi basta olmak üzere, yüksek kazanç saglayan ve genelde organizasyon meydana getirmek suretiyle islenen suçlar, toplumun baris ve sükununu esasli biçimde ihlal etmekte, kamu otoritesini çok yakindan mesgul etmektedir. Bu suç türleri “Organize Suçlar” basligi altinda incelenmektedir
Ancak halen mücadele edilen suç türleri dikkate alindiginda, Ülkemize mahsus bir yapi karsimiza çikmaktadir. Mali Suçlar, Uyusturucu Madde Kaçakçiligi ve Silah Kaçakçiliginin disinda yine Organize Suçlar basligi içerisinde baska bir ayrima da gidilmistir. Bu tasnif Kamuoyunda da mafya olarak bilinen ve polis literatüründe asayise müessir suçlarin belli bir organizasyon içerisinde islenmesi ve süreklilik arz etmesidir.
Organize suçlulugun olusum süreci öncelikle adi suçlarin islenmesi ile baslayip cezaevi ortamlarinda bir araya gelerek grup olusturmak ve bunun organizasyon halinde devam ettirmek suretiyle, sabikalilardan kendilerine yandas edinerek, aralarinda bir hiyerarsik yapi içerisinde bu güne kadar bir artis göstermistir. Bu yapilanmanin altinda yatan neden, suç isleyen insanlarin öncelikle cezaevlerinde baslayan kader arkadasliklarinin, disari çiktiklarinda birliktelige dönüsmesi ile kuvvet bulmustur.
Bu çerçeve içerisinde mücadele açisindan da baska bir organik yapilanma olusturulmustur. Bu yapilanma içerisinde yer alan suçlar adam öldürmek, adam yaralamak, tehdit, çek senet tahsilatçiligi, haraç alma, adam kaçirma, ihaleye fesat karistirma ve sadece uyusturucu kaçakçiligi, mali suçlar ile tesekkül halinde silah kaçakçiliginin haricindeki bahsi geçen suçlar yer almistir. Bütün bu degerlendirmenin isiginda Organize Suçlar kavrami, Örgütlü Suç tabir ettigimiz genel bir baslik altinda incelenmektedir.
Kriminoloji açidan diger suç konularindan karmasik ve çözülmesi güç bir yapilanma gösteren organize suçlar ayni zamanda koruyucu ve yardimci roller ile organizasyona karisan adli, idari ve politik unsurlari da çok iyi kullanmaktadir. Birçok suç türünü bünyesinde barindiran ve bunu meslek haline getiren kriminal bir husustur. Basta iktisadi unsurlara yönelmek sarti ile sosyal ve siyasi yapi içerisinde kendisini kamufle etmistir. Kesin hedef; dolayli ve dolaysiz haksiz kazançtir. Organize Suçlar konularina göre degerlendirildiginde; bir ülkeyi temel almak kaydi ile diger ülkelerde de yapilanma ve irtibat söz konusudur. Bilhassa adli mekanizmanin zaafindan, yargilama sürecinin uzunlugundan, genel anlamda hukuki tedbirlerin yetersizliginden ve suç psikolojisinden hareketle yapilanmasini tamamlamaktadir. Ulusal ve uluslar arasi düzeyde organizasyon olusturarak, yasalara aykiri biçimde, haksiz menfaat veya yüksek kazanç saglamak amaciyla ekonomik veya idari yapiyi dogrudan veya dolayli olarak kontrol eden, ele geçiren ve desifrasyonu için uzun süreli hassas çalisma gerektiren suçlar organize suçlar olarak adlandirilmaktadir.
Avrupa Organize suçlulukla mücadele çalisma grubunun 28/31 Mart 1996 tarihinde Almanya’nin Leipzig sehrinde yapmis oldugu toplantida organize suçun olusmasi için bazi kriterler tespit edilmistir.

Buna göre;
1. Haksiz kazanç temin etmek üzere bir araya gelmis ve aralarinda isbölümü iliskisi bulunan hiyerarsik bir yapinin bulunmasi,
2. Kazancin suçtan elde edilmesi,
3. Suç isleme konusunda bir sürekliligin bulunmasi,
4. Mevcut organize yapi içerisinde uygulanan bir yaptirim sisteminin olmasi,
5. Siddet, tehdit gibi yöntemlerin kullanilmasi,
6. Kamuya ve özel sektöre nüfuz edilmesi,
7. Elde edilen kara paranin aklanmasi gereklidir.
Bu kriterlerden besini içinde barindirmayan suç türleri örgüt gibi adlarla anilsalar bile organize suçlulukla mücadele kapsamina girmemektedir. Diger suç türlerini daha önce bahsedilen asayise müessir adi suç türleri içerisinde tasnif etmek mümkündür. Bu tasnifin nedeni ise mücadelede belirli ilkeler çizmek ve mevcut mücadele yöntemleri disinda organize suçun olusumuna paralel mücadele gelistirmek içindir.
Organize suç örgütlerinin faaliyetlerini artirmasi, toplum düzeni için açik bir tehlike olusturma sürecine girmesi ve planli, bilinçli bir sekilde kanuni bosluklari kullanabilecek kapasiteye ulasmasi üzerine kanuni düzenlemelerin yetersiz kaldigi görülmüs, toplum gündemini yogun bir sekilde isgal eden bu gruplarla mücadelenin daha etkin yapilabilmesi amaciyla, Türkiye Büyük Millet Meclisince 30.07.1999 günü 4422 kanun numarasi ile Çikar Amaçli Suç Örgütleriyle Mücadele Kanunu kabul edilmis ve 01.08.1999 günlü Resmi Gazetede yayinlanarak yürürlüge girmistir.
Bu kanun ile Organize suç örgütleri, ileriye dönük ve daha genis bir çerçeveden bakilarak degerlendirilmis ve tanimlanmistir. Bu tanimlamaya göre; “Dogrudan veya dolayli biçimde bir kurumun, kurulusun veya tesebbüsün yönetim ve denetimini ele geçirmek, kamu hizmetlerinde, basin ve yayin kuruluslari üzerinde, ihale, imtiyaz ve ruhsat islemlerinde nüfuz ve denetim elde etmek, ekonomik faaliyetlerde kartel ve tröst yaratmak, madde ve esyanin azalmasini ve darligini, fiyatlarin düsmesini veya artmasini temin etmek, kendilerin veya baskalarina haksiz çikar saglamak, seçimlerde oy elde etmek veya seçimleri engellemek maksadiyla zor veya tehdit uygulamak veya kisileri kendilerine tabi kilmaya zorlamak veya mensuplari arasinda her ne suretle olursa olsun açik veya gizli isbirligi yapmak suretiyle yildirma veya korkutma veya sindirme gücünü kullanarak suç islemek için olusturulan yapilanma çikar amaçli suç örgütüdür. Mücadele perspektifi bu kriter ve tanimlamalar çerçevesinde olusturulmaktadir.

Organize suç örgütleri toplum içerisinde yasadisi ekonomik ve siyasi güç olma amacini tasidiklarindan demokrasi ve hukuk devleti için büyük bir sorun ve tehdit unsuru olusturmaktadirlar. Bu gruplar uyusturucu kaçakçiligi, isçi simsarligi, organ ve doku kaçakçiligi, tarihi eser kaçakçiligi, alacak-verecek iliskilerine aracilik etmek, çek-senet tahsilati, gasp, soygun, adam kaçirma, adam yaralama ve öldürme suçlari basta olmak üzere gerektigi yer ve durumda çikar saglamak amaciyla her türlü suçu islemek ve isletmek, bu yoldan halk arasinda korku-panik ve dehset duygusu yaratarak önce ekonomik ve sonrasinda siyasi bir güç kazanmak amacini tasimakta, bir yandan hukuk devletini tahrip ederken, diger yandan demokrasilerin imkanlarini istismar etmektedirler. Yasadisi yollardan elde edilen finansman, organize suç örgütlerince politik sisteme, basina ve kamu yönetimine nüfuz edilmesinde ve onlarin yönlendirilmesinde bir güç unsuru olarak kullanilmaktadir. Bu örgütler sivil toplum alani içerisinde yasadisi ekonomik ve siyasi güç odagi olma gayesi ile bir araya gelmis, sistematik yapilanmalar oldugu için demokratik sistemler için büyük bir sorundur.
Organize suçlari isleyenler, serbest piyasa ekonomisinin sagladigi imkanlardan yasal çerçevede faaliyet gösteren isadamlari gibi yararlanmakta, yasadisi faaliyetlerini yasal çerçevede faaliyet gösteren paravan kuruluslar vasitasiyla yürütmeyi ve bu sayede gerçek faaliyetlerini kamufle etmeyi bir taktik olarak benimsemislerdir.
Öte yandan organize suçlar, bati ülkelerinin yerlesmis demokrasilerini ekonomik ve siyasi yönlerden tehdit ettigi kadar; demokratik sürecini gelistirmeye çalisan ülkeler açisindan da ciddi bir sorun olusturmaktadir. Suç örgütlerinin ekonomik güç odagi haline gelmeleri, demokratik hukuk devleti içindeki güçler dengesini yönlendirebilmesi imkanini yaratmis, Italya örneginde görüldügü gibi demokratik hukuk devletinin karsi mücadelesini zorlastirmistir. Güney Amerika ülkesi Kolombiya’dan tüm dünyaya uyusturucu sevkiyati yapan Cali Kartelinin 800 subesi ve 25 Bin civarinda örgüt elemanina sahip olmasi ve geçtigimiz yillarda devletle savasma cüretini göstermesi bir suç organizasyonunun toplum düzeni için ne kadar büyük bir tehdit olusturabileceginin göstergesi olmasi bakimindan önemli bir örnektir.
Organize suçlar ve terörizmin uyguladiklari siddet ve toplum düzenini tahrip etmesi bakimindan birbirinden ayri iki olgu olmadigi ve demokrasileri hedef alan iki büyük tehdit oldugu açikça görülmektedir. Organize suç toplumun düzenini bozan, verimliligini azaltan, kurumlari yozlastiran bir hastalik olarak dünya gündemindedir.



Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
15 Nisan 2006       Mesaj #23
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Mehmet Ali Ağca Ülkücü görüşü benimseyen Ağca, 1 Şubat 1979'da Milliyet Gazetesi Başyazarı Abdi İpekçi'ye düzenlenen suikastın tetikçisi olarak 25 Haziran 1979'da yakalandı. Ağca, çeşitli ifadelerinde Oral Çelik, Mehmet Şener, Yavuz Çaylan'ın isimlerini verdi.

Polis tarafından soruşturma sürdürülürken gereken ek gözaltı süresi verilmedi ve Ağca, Maltepe Askeri Cezaevi'ne kondu.

23 Kasım 1979'da aynı cezaevinden kaçırılan Ağca, 26 Kasım 1979'da Milliyet Gazetesi yakınındaki bir çöp kutusunda bulunan mektupta kendi el yazısıyla Papa'yı vuracağını bildirdi. 28 Nisan 1980'de İpekçi davasından dolayı ölüm cezasına çarptırıldı.

13 Mayıs 1981'de Papa'ya suikast düzenleyen Ağca, olay yerinde yakalandı. Papa soruşturması boyunca 128 kez ifade verdi, 22 Mart 1986'da ömür boyu hapse mahkum edildi.

Halen İtalyan hapishanesinde yatan ve "Ben mesihim" gibi ilginç iddialarda bulunan Ağca, 1999 yılının son günlerinde de evlenmek istediğini belirterek yine dikkatleri üzerine çekti.

13 Mayıs 2000'de Papa, Portekiz'in Fatima kentinde, Meryem Ana'nın yaklaşık bir asırdır saklanan üçüncü sırrını açıkladı. Papa, 83 yıl önce üç çocuğa görünerek üç sır veren Meryem Ana'nın Ağca suikastını o zamandan bildiğini ve kendisini ölümden kurtardığını söyledi. Papa'ya suikast girişiminin anahtarının Fatima kentinin üçüncü sırrında olduğunu iddia eden Mehmet Ali Ağca, bu sırrın açıklanmasını istemişti. Tarihlerin de bunu doğruladığını savunan Ağca, serbest kaldıktan sonra Fatima kentini zirayet etmek istediğini sık sık dile getirmiş, bu kente yerleşmek istediğini söylemişti.

Papa'nın Fatima'nın üçüncü sırrını açıklamasının ardından Ağca, "O gün bin kere de ateş edilseydi Papa yine kurtulurdu" dedi.

Türkiye'ye iade edildi
13 Haziran 2000'de İtalya Cumhurbaşkanı Carlo Azeglio Ciampi, Ağca'nın affını imzaladı. Ağca, THY'ye ait kargo tipi bir uçakla sabaha karşı İstanbul'a getirildi. Sadece gasp suçundan Türkiye'ye iadesi kararlaştırılan Mehmet Ali Ağca'nın Abdi İpekçi cinayetinden tekrar yargılanmasının mümkün olmadığı açıklandı. Kadıköy Adliyesi'nde gasp davasıyla ilgili mahkemeye çıkarılan terörist Ağca'nın ilk sözü, "Ben, Abdi İpekçi'nin katili değilim. Ben sadece bir aktördüm" oldu.

Ağca, daha sonra çıkarıldığı bütün duruşmalarda şov yaptı. Her duruşmadan sonra basın mensuplarına mektup dağıtan Ağca, Vatikan'a tehdit savurdu. Vatikan'dan hesap soracağını ileri süren Ağca, "Katolik olmam için Vatikan bana 50 milyon dolar, özgürlük ve kardinallik önerdi. Vatikan'da kral olmaktansa, Afrika'da maymun olmayı tercih ederim" dedi.

Erken af
Ağca, Kadıköy 1. Ağır Ceza Mahkeme'sinde görülen gasp davasında, iki gasp suçundan toplam 36 yıl ağır hapis cezasına çarptırıldı. Ağca'nın bu cezası, hapiste kaldığı süre ve iyi hali gözetilerek 7 yıl 2 aya indirildi. Ancak Ağca, Şartla Salıverilme Yasası'ndan yararlanamadı.

İpekçi davasında tanık olmayı reddetti
Milliyet Gazetesi Başyazarı Abdi İpekçi'nin öldürülmesine ilişkin olarak Yalçın Özbey ve Yusuf Çelikkaya hakkında "Taammüden adam öldürmek suçuna katılmak"tan 20 yıldan aşağı olmamak üzere ağır hapis cezası istemiyle yeni bir dava açıldı. Ancak İstanbul 7. Ağır Ceza Mahkemesi'ndeki davanın ilk duruşmasına getirilen Ağca, yeni davada tanıklık yapmayacağını söyleyerek yemin etmedi. İfadesini "yeminsiz" veren Ağca, "Yalçın Özbey, bazı yerlerde İpekçi suikastına karıştığını anlatıp övünüyordu. Bu trajedide övünecek ne varsa? Ben bu karanlık suikastın en büyük mağduruyum" dedi
agca
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
15 Nisan 2006       Mesaj #24
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
'Asıl mafya hortumcular'
"Mafya dizileri gençlere zararlı, yasaklanmalı" diyen Çolak'tan inciler: 1980'e kadar beş parasız adam, şimdi yat, kat sahibi... Asıl baba onlar... Bizimki mafyalık değil, kabadayılık. Türk milletinin hepsi kabadayıdır. Biri çalıyor, biri koruyor, biri de korutturuyor. Hep aynı sahtekârlığın parçalarıyız
Mystic@L - avatarı
Mystic@L
Ziyaretçi
15 Nisan 2006       Mesaj #25
Mystic@L - avatarı
Ziyaretçi
Sedat Peker

Rizeli bir aileden gelen Sedat Peker, 1970 yılında Sakarya'da doğdu. "Köroğlu" lakaplı Peker, Almanya'da büyüdü. Peker'in adı ilk olarak "uyuşturucuyla mücadele eden baba" olarak duyuldu, daha sonra Susurluk Raporu'nda geçti.


HAKKINDA YAZILANLAR

Peker çağırdı ünlüler koştu
Milliyet 24 Mayıs 2002
BELMA AKÇURA, DENİZ ALTUNTAŞ

Sedat Peker bir internet sitesi açtı ve bunu 1.500 kişilik davetle kutladı. Gecede Susurlukçular, sanatçılar ve siyasetçiler de vardı. Davetlilerin tamamına, 14 ayar altından bir rozet hediye edildi...

Reis lakaplı Sedat Peker, Turan idealini temsilen, dünyadaki bütün Türkleri internet aracılığıyla buluşturmayı amaçlayan "www.ozturkler.com" sitesini, birbirinden ilginç konukların buluştuğu bir törenle açtı. Sitenin açılışı, Hilton Convention Center da 1.500 kişinin katılımıyla yapıldı. Peker in kurduğu sitenin tanıtım gecesinde tüm davetlilere girişte 14 ayar altından rozet hediye edildi.

ZEken e alkış yağmuru
Davetliler, duvarlardaki Türk hükümdarlarının fotoğraflarına bakarak gözlemelerini yerken, dev bir Türklük haritası önünde demir dövüldü. Otağ gibi düzenlenen mekânda Mehteran grubu da bir gösteri sundu. Gecenin sunuculuğunu Erkan Yolaç üstlendi. Eski Devlet Bakanı Mehmet Ali Yılmaz, Türk dünyasına hizmeti geçen Türkçülere birer plaket verirken; cezaevindeki Korkut Eken in plaketi oğlu Koray Eken e verilirken salon alkışlarla inledi. Emekli orgeneral Muhittin Fisunoğlu ise plaketini almaya gelmedi.

Peker plaketini almadı
Plaketini almayanlar arasında yer alan Peker, töreni uzaktan manevi oğlu olan şarkıcı Küçük Onur la izledi. Peker, ödülü almama gerekçesini de, "İnsanlar layık oldukları şeyleri almalı. Ben bu ödüle layık değilim. Ülkemize daha çok hizmet etmemiz lazım" diye açıkladı. Ödül töreninin ardından modern dans grubu Kafkas oyunları sergiledi. Gecenin sonuna doğru Muazzez Abacı sahne aldı.








Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
16 Nisan 2006       Mesaj #26
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Kürşat Yılmaz'ı cezaevinden kimler kaçırdı?

emailx



Uğur DÜNDAR








Kamuoyunda ‘‘Ülkücü Baba’’ olarak bilinen Kürşat Yılmaz, şubat ayında Burdur Cezaevi'nden firar ederken, yanında adamı Ali Oymak ve Uzman Çavuş Numan Güvenir vardı.

Bu üçlü cezaevinden yaklaşık üç kilometre uzaklaştıktan sonra, kendilerini bekleyen bir otomobile bindiler. İddiaya göre, otomobil resmi plaka taşıyordu ve Ankara'dan gelmişti! Araç, firarileri Ankara'ya götürdü. Önemli bir kişi, firarileri başkentte birkaç gün ağırladı.

VARNA'DAN GELEN MEKTUP

Bulgaristan'da yakalanıp bu ülkeye sahte pasaportla girmek suçundan bir yıl hapis cezasına çarptırılan Kürşat Yılmaz, cezaevi firarından sonra yaşadıklarını anlatmaya hazır.

Daha neler neler anlatacak Kürşat Yılmaz! Ancak bir koşulu var. Bu koşulun ne olduğunu, hafta içinde Bulgaristan'daki avukatı aracılığıyla gönderdiği mektuptan okuyoruz:

‘‘Kürşat Yılmaz, kişisel ve aşağılık çıkarları uğruna insanları kullananları, Türk halkı tanısın istiyor. Ülkede gerçekten hukukun üstünlüğüne, demokrasiye, temiz topluma geçiş sürecinde, üstüne düşeni yapmak istiyor.

Hiçbir şeyden korkmadan ve yılmadan, devletine ve ülkesine olduğuna inandığı borcunu ödüyor. Bu noktada devletini, milletini ve halkını sevdiğini söyleyen herkese çağrıda bulunuyor. Gelin, gerçekten temiz Türkiye'yi kuralım. Ben, üzerime düşenleri yapmaya hazırım.

Sayın Dündar, daha önceki açıklamalarımda da belirttiğim gibi, şu anda söylediklerimiz sadece hafif bir esinti! Eğer rüzgârı estirirsek, buna kimse dayanamaz. Kalkacak toz bulutu, her tarafı kasıp kavurur. İnanın buna sizler bile hazır değilsiniz! Kaldı ki, maksadım asla devletimin itibarını zedelemek değil. Amacım, kendi çıkarları uğruna devletimi pervasızca kullananları gözler önüne çıkarmak.

Buradan hükümete ve muhalefete sesleniyorum. Temiz toplum yolunda samimi olan herkesi de bu öneriyi desteklemeye çağırıyorum. Ben ve benim durumumda olanlara ceza muafiyeti getirilsin. O zaman her şey ortaya dökülecektir. Ben zaten 8 yıldır cezaevlerinde yatıyorum. Toplumu asıl kirletenler de bedel ödesinler.

Temiz toplum ve gerçek hukuk devleti mi istiyorsunuz? Ülkesini seven, genç, pırıl pırıl, tertemiz, yeni bir nesil, ikibinli yılların temiz Türkiye'sini kursun.

Var mısınız?’’

Kürşat Yılmaz'ın bu önerisine ‘‘hayır’’ demek mümkün değil.

İtalya örneğine bakın. Temiz toplum hareketi, mafya babalarının politikacılar, işadamı ve bürokratlarla olan ilişkilerini itiraf etmeleriyle başlamadı mı?

Türkiye'de de böyle olacak! İtirafçılara ceza indirimi ve yaşam güvencesi sağlayan bir yasanın çıkmasıyla birlikte, her şey çorap söküğü gibi ortaya dökülecek.

O takdirde, Kürşat Yılmaz da bildiklerini anlatacak, diğerleri de...

ÜNLÜ ZİYARETÇİLER

Dikkatli okuyucularımız hatırlayacaktır. ‘‘Ülkücü Baba’’ Yılmaz'ın cezaevi firarından sonra başlatılan soruşturmada, bazı önemli kişilerin onu ziyaret ettikleri belirlenmişti. Bunlardan biri Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel'e yıllardır hizmet veren danışman Hayrettin Gökdemir'di. Gökdemir, medyaya Kürşat Yılmaz'la ilişkisini anlatırken ‘‘Kendisiyle zaman zaman görüşürüm’’ demişti. Vali Oğuz Berberoğlu ve Bayrampaşa Cezaevi'nin sansasyonel eski savcısı Necati Özdemir de idam istemiyle yargılanan ‘‘Ülkücü Baba’’nın ziyaretçileri arasındaydı.

İŞTE SORULAR

Kürşat Yılmaz cezaevinde krallar gibi yaşıyor, özel koğuşunun anahtarını cebinde taşıyordu.

Şimdi yazımızın başına dönüyor ve yetkili, aynı zamanda etkili kişilere şu soruları soruyoruz:

1- Kürşat Yılmaz, Burdur Cezaevi'nden firar ettikten sonra resmi plakalı bir araca bindi mi?

2- Yılmaz, adamı Ali Oymak'la birlikte Ankara'nın Çankaya Semti'nde bir evde kaldı mı?

3- İkili, birkaç gün süreyle ‘‘önemli’’ bir kişinin konuğu oldu mu?

Kürşat Yılmaz'ın mektubundan itirafçılara ceza muafiyeti ya da indirimi sağlandığı takdirde, bu sorulara yanıt vermeye hazır olduğu anlaşılıyor.

Peki ya cezaevinde ziyaret edip ona müthiş(!) görevler öneren ‘‘yetkili ve etkili’’ kişiler? Onlar da hazırlar mı?
Mystic@L - avatarı
Mystic@L
Ziyaretçi
16 Nisan 2006       Mesaj #27
Mystic@L - avatarı
Ziyaretçi
ABDULLAH ÇATLI

Büyük Reis Abdullah ÇATLI 3 Kasim 1996 da hakka yürümüstür

Abdullah ÇATLI kirk yasindaydi. Turan ülkesi kadar büyük bir akrep isirmisti beynini. Ümmet cografyasi kadar genis bir kor düsmüstü yüregine.

Ülküleri için yasadi. Ülkesi için öldü. O sadece Gökçenimizin ve Selcenimizin babasiydi...

Abdullah ÇATLI ondan gelen ve ona dönen her fani gibi ölüme yürüdü. Ardindan çok sey söylendi. Ruhunu muazzep, ailesi ve daostlarini müteessir kilacak çok seyler yazildi.

Bilmeye çalisti herkes onu... Ögrenmeye çalisti..Lakin kimse anlamaya gayret etmedi.

Abdullah ÇATLI kirk yasindaydi. Turan ülkesi kadar büyük bir akrep isirmisti beynini. Ümmet cografyasi kadar genis bir kor düsmüstü yüregine.

Ülküleri için yasadi. Ülkesi için öldü. O sadece Gökcenimizin ve Selcenimizin babasiydi...

"Mafya" dedikleri çirkefe ne tenezzül gösterdi, ne de bu kavrami bir lahza olsun telaffuz etti.

Yillar var ki, ülkemiz örtülü bir savas içinde. ABDULLAH ÇATLI bu savasta yan tuttu. Yan tutmakla kalmadi, risk aldi, bedel verdi.

Kimileri deniz gibi köpürür,
Kimileri dalga dalga secdede,
Kimileri kiliç gibi savasiyor,
Kimileri kanimizi içmede.

diyordu ya, hani sair. ABDULLAH ÇATLI kiliç gibi savasti, onurlu bir ömür sürdü. Hakka yürüdü. Mevla rahmet eylesin.

Ruhun Sad Mekanin Cennet olsun BÜYÜK REIS...

EY KARA TOPRAK ÇATLASANDA HER ZERREN SOGUKTAN,

SANA SEREFSIZCE DÖNMEYECEGIM !
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
16 Nisan 2006       Mesaj #28
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
İstanbul’u kana bulayacağım






Kardeşi öldürülen Sincar Aşireti reisi Murat Sincar ‘Kana kan alınacak’ diyerek intikam yemini etti.


Mardinli Sincar Aşireti'ne mensup Sadi Sincar'ın, karakoldaki ağabeyi için tehditle yemek yaptırdığı ve parasını ödemediği gerekçesiyle restoran sahibi Gaffur Karaca tarafından öldürülmesi, Büyükada' da gerginliğe yol açtı. Aşiretin reisi Murat Sincar'ın tehditleri üzerine polis önlemler aldı. Kafasına isabet eden tek kurşunla yaşamını yitiren Sadi Sincar'ın ağabeyi, Sincar Aşireti'nin reisi Murat Sincar, katil zanlısı Gaffur Karaca'ya tehditler yağdırdı.

Allah’ın gönderdiği psikopatlardan biriyim

Murat Sincar, ‘‘Allah'ın son zamanlarda gönderdiği en büyük psikopatlardan biriyim. Kana kan alınacak. Bu kan da bir candan alınmayacak. İstanbul'u kana bulayacağım. Gaffur Karaca, Taksim Meydanı'nda etekle dolaşsın’’ dedi. Sincar, kardeşi Sadi Sincar'ı Gaffur Karaca ile barıştıran ANAP Gaziantep Milletvekili Mustafa Taşar için de şunları söyledi:

Kardeşimin ölümünden Mustafa Taşar sorumlu

‘‘Kardeşim Sadi ile Gaffur Karaca arasında husumet vardı. Karaca, yaklaşık bir ay önce Mustafa Taşar'ı devreye sokarak barışmak istedi. Taşar arabulucu oldu ve barıştık. Kardeşimin ölümünden Mustafa Taşar sorumludur. İstanbul'da onun bir kedisini bile yaşatmayacağım.’’ Yazılı bir açıklama yapan Taşar ise ‘Öleni de öldüreni de tanımam’ dedi. Gaffur Karaca' ya, dün olay yerinde tatbikat yaptırıldı. Yoğun güvenlik önlemi altında cinayet yerine götürülen Gaffur Karaca, olayı detaylarıyla anlattı. Polis kıyafeti giydirilen Karaca, tatbikatta basın mensuplarına dönerek, ‘‘İşadamları korkmayın. Bütün pislikler temizlenecek’’ diye bağırdı.


Sadi Sincar Büyükada'da öldürüldü<


Büyükada'ya 1984'ten bu yana yoğun olarak yerleşen Sincar Aşireti'ne mensup Davut Sincar, önceki gün polis tarafından ruhsatsız tabancayla yakalandı. Davut Sincar'ın kardeşi Sadi Sincar (24), akşam saatlerin-de adanın ünlü Birtat Restoran'ın ortağı Gaffur Karaca'yı arayarak, ‘‘Karakol-daki abim için yemek hazırla’’ dedi. Karaca kebapları hazırlattı.

Restoranda 3 el ateş etti

Gece 23.00'te gelen Sadi Sincar, kebap paketini aldıktan sonra, silahını çekti ve önceden kavgalı olduğu Gaffur Karaca'ya gözdağı vermek için restoranda üç el ateş etti. Buna çok sinirlenen Gaffur Karaca, ruhsatlı tabancasını çıkardı ve Sadi Sincar'ı tek kurşunla şakağından vurarak öldürdü. Cinayet üzerine restorandaki müşteriler ve garsonlar büyük panik yaşadı.

Aşiret, ismini gazeteci cinayetiyle duyurmuştu
Sincar Aşireti adını ilk kez, 1989’da gazeteci Sami Başaran cinayetiyle duyurdu. Aşiret reisi Cemal Sincar, röportaj için bürosuna gelen Gazete Gazetesi'nin muhabirleri Sami Başaran ile Ahmet Altınkaya'yı kurşun yağmuruna tuttu. Başaran yaşamını yitirirken Altınkaya ağır yaralı kurtuldu. Aşiretin önde gelen isimlerinden, kapatılan DEP'in Mardin Milletvekili Mehmet Sincar, 1992'de, Batman'da uğradığı silahlı saldırıda öldürülmüştü. 50tur
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
19 Nisan 2006       Mesaj #29
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
CEM ERSEVER

Cem Ersever, kısaca JİTEM olarak anılan Jandarma Genel Komutanlığı'nın Güneydoğu Anadolu'daki İstihbarat biriminin kurucusu ve uzun süre yöneticisi olan bir Jandarma subayıdır. Mart 1993'te istifa etmiştir. Ersever, Güneydoğu Anadolu'da uzun süren görevi esnasında PKK ile yapılan gerilla ve istihbarat çalışmalarının tümünde yer almıştır. Silahlı çatışmalara bizzat girmiş, tüm faaliyetleri yönetmiş, PKK'ya karşı ve yandaş olan kişi ve guruplarla iritbatlar kurmuş, bütün bunları tam yetkiyle ve Komutanlığa doğrudan bağlı olarak yürütmüştür.
Subay ve istihbarat sorumlusu olarak bölgedeki tüm faaliyetlerin ya içinde bulunmuş ya da içeriği hakkında bilgi sahibi olmuştur.
Ersever, önceleri normal bir Jandarma subayı olarak görev yapmış, sonraları çok önemli yetkilerle donatıldığı için tüm kuruluşlar ve yöredeki gayri kanuni guruplarla ilişikler geliştirmiştir. İlişkileri sınır ötesine de taşmış, IKPP lideri Barzani ve KYB lideri Talabani arasında sürekli olarak Barzani'ye yakın olmuş, ancak her ikisinin Ankara'yla ilişki kurmasında etkili rol oynamıştır.
Kerküklü olması sebebiyle Iraklı Türkmenler'le de yakın ilişkileri vardır. Irak İstihbarat Servisi ile de irtibat içinde olmuştur. Bu ilişkinin bölgede görev yaptığı 1976 yıllarından itibaren başladığını kendisi de reddetmemiş, irtibatı PKK ile mücadeleye bağlamıştır. Sık sık gittiği Kuzey Irak'ta İngiliz ve ABD istihbarat guruplarıyla da irtibatı hep düşünülmüştür.
Emekli olduktan sonra bir tepki içine girmiş, PKK ile mücadelede aksaklık, eksiklik ve yetersizlik olarak belirlediği hususlarda kamuoyu oluşturma faaliyetlerine başlamıştır. Tempo dergisi, Aydınlık, Tercüman ve Daily News gazetelerinde röportajları ve açıklamaları yayımlanmıştır.
Bu arada, IKPP'nin Ankara Temsilcisi Hayrullah Salih'ten partinin büro olarak kullandığı daireyi kiralamış (veya kullanmış) ve bir siyasi dergi çıkarma hazırlıklarına başlamış, Ahmet Aydın adıyla iki kitap yazmış, Tempo dergisindeki açıklamaları sebebiyle aleyhinde Askeri Mahkemede dava açılmıştır. Ersever bölgeye ve Kürt problemine ilişkin çeşitli görüşleri yanında Jandarma Genel Komutanlığı'nın ve Asayiş Kolordu Komutanlığı'nın atama, çalışma tarzı ve icraatlarını ayrıntılı şekilde eleştiren açıklamalarda bulunmuştur.
Ancak gelişmeler beklediği yönde olmamış, destek görmemiş, Silahlı Kuvvetler tepki göstermiş, mali yönden ve güvenlik açısından sıkıntıya girmiştir.
Cem Ersever'in öldürülmesi ise halen faili meçhul olaylar arasındadır. MİT'e göre; Hanefi Avcı "Mahmut Yıldırım'ı çağırarak gerekli yerlerde görüştüğünü söyleyerek, son dönemdeki faaliyetlerinden ötürü Cem Ersever'in ortadan kaldırılması gerektiğini bildirmiş, daha sonra Mustafa Deniz ve Neval Boz'a (sevgilisi, karısı) yönelerek onların işbirliğini sağlamış onlar da Avcı'nın talimatıyla Cem Ersever'i infaz grubuna teslim etmişlerdir."
Aydınlık dergisi Ersever'in öldürülüşünü kendi mantığı içinde bir yere yerleştirmekte ve "Kasım 1994'te, uyuşturucu trafiğinin elemanı ve tanığı olması sebebiyle, Abdullah Çatlı ve ekibi tarafından Başbakanlık Poligonu'nda sorgulandı ve arkadaşları Mustafa Deniz ve Neval Boz ile birlikte öldürüldü" şeklinde açıklamalar yapmaktadır.
MİT'in açıklamaları gerçeklerden uzaktır.
Mantıklı ve tutarlı açıklamayı ise -nedense MİT'in sürekli olarak itham ettiği- Hanefi Avcı yapmıştır.
Avcı, TBMM Susurluk Komisyonu'na 4.2.1997 tarihinde yaptığı açıklamada "Gümrük Müdürü Ali Balkan Metel'in şoförü (jandarma elemanı) Kemal Uzuner'in evinde Cem'in arşivinin muhafaza edildiğini,
jandarmanın Kemal'in evindeki malzemeleri, arşivi aldığı, Kemal'le randevulaşan Ersever'i yakaladığı, eve gelen Mustafa Deniz ve Neval Boz'u da ele geçirdiğini anlatmaktadır.
Sorgulamayı yapanlar arasında Mahmut Yıldırım'ın (Yeşil) olduğu iddiası yaygındır.
MİT de sonunda mantıklı bir izah yapmakta ve "Ersever ve arkadaşlarının teröristlerin harekat tarzı konusunda çok tecrübeli, kendi güvenlikleri yönünden de çok dikkatli oldukları bilinmektedir. Buna rağmen herhangi bir mücadele emaresi olmadan cinayeti işleyenlerce ele geçirilmiş olmaları dikkati çekmektedir. Bu durum Ersever ve arkadaşlarının kendileri açısından 'güvenilir' saydıkları kişilerce veya bunların aracılığı ile yakalanmış oldukları ihtimaline kuvvet kazandırmaktadır" demektedir.
Eylemin gerçekleşme biçimi, her üçünün fiziki bir zorlanmaya maruz kalmamaları, cinayette PKK ihtimalini yok etmektedir. PKK'nın çok şey bilen bu kişileri "konuşturmadan" öldürmesi beklenemez.
Basının, devlet içinde bir hesaplaşma olduğu veya devletin çok etkili görevlerde bulunanları dahi koruyamadığı veya kolayca feda ettiği kanaatine yol açan yayınlarını da bu vesileyle doğruluk payı olan yorumlar olarak kabul etmek yanıltıcı değildir. Birçok polis görevlisi "Cem'in öldürülmesini değil, son zamanlardaki faaliyetleri dolayısıyla sorgulanacağını, korkutulacağını tahmin ediyorduk" ifadesiyle olaya ışık tutmuşlardır.
Görüştüğümüz Gümrük Teşkilatı şoförü Kemal Uzuner, Cem'in evine geldiğini, kapalı valizini aldığını, diğer kişilerin de eve geldiğini sonra gittiklerini, anlatmakta ve Cem'le yıllara dayalı ilişkisini açıklamakta, ancak silahlı mücadeleye alışkın ve yatkın Cem ve arkadaşlarının o saatlerde ve ev dışında kaybolmasına hiçbir açıklık getirememektedir.
Aslında görüştüğümüz onlarca kişiden sonra olayın cereyan tarzı hakkında bir şüphe duymamak gerekir. Ersever'in zararlı olmaya başladığı, giderek devleti ve kurumlarını hedef tuttuğu, ilişkilerinin yanlış boyutunun büyüdüğü ve yargı önünde bir cezayı hakettiği muhakkaktır. Burada ve olayı uzunca anlatarak Sayın Başbakan'ın dikkatine sunmak istediğimiz temel husus; bu dönemde Ankara'da oluşan havanın göstergesi olması itibarıyla bu konunun taşıdığı önemdir.
MİT'in tabiriyle yakalayanlar Cem'i ve arkadaşlarını "infaz grubuna teslim" etmişlerdi. "İnfaz grubu" ibaresi kanaatimizce birçok olayın düğüm noktasıdır. "İnfaz grubu"na kim emir verebilir? Böyle bir grubu kimler kurabilir? Devlette bu yetki olacaksa sistem nasıl işleyecektir? Ve hangi amaçla bu sistem çalıştırılacaktır?
Şu husus bilinmektedir. OHAL bölgesinde bu karar mercii başçavuşlara, komiser yardımcılarına çok daha önemlisi bu yetki dünkü terörist yarınki potansiyel suçlu itirafçılara kadar inmiştir. 1996 yılında Kolordu Komutanı'nın her türlü düzensizliğe son vermek için harekete geçmesi bu adam öldürmedeki keyfiliği de bir noktaya kadar önlemiştir. Çünkü mahkemelere kadar gitmiş bir konu nedeniyle elden ele teslim edilen kişilerin devlet elindeyken köprü altında ölü olarak bulunmasının faili meçhul olamayacağı aşikârdır.
OHAL Bölgesi'nde bunlar olurken, Cem Ersever ve arkadaşlarının Ankara'da faili meçhul bir cinayete kurban olmaları artık kamu yararının dışında kamu zararı tevlit eder boyutlara gelindiğini ispat eden bir örnek oluşturmaktadır.

MAHMUT YILDIRIM (YEŞİL)
Sn. Başbakan'a hiçbir açıklama yapmadan, MİT'in Yeşil hakkındaki tesbitlerini, olduğu gibi takdim etmekte fayda görülmüştür. Burada yer almayan ancak devlet kurumlarımızın üzüntü verici ve mutlaka tashih edilmesi gereken tutumlarının delili olan farklı ilişkilere daha ileride temas edilecektir.
Aşağıdaki ifadelerin tamamı, değiştirilmeden Milli İstihbarat Teşkilâtı'mızın cümleleriyle sunulmaktadır.
Yeşil Kod Mahmut Yıldırım
Gerçek Adı: Mahmut Yıldırım
Kod Adı: Ahmet Yeşil-Mehmet Kırmızı
Tire-Sakallı-Terminatör

- Salih-Derdi oğlu, Bingöl/Solhan 1953 doğumludur
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
20 Nisan 2006       Mesaj #30
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
RAPORA GÖRE TÜRKİYE’DE MAFYANIN CİRİT ATTIĞI 100’ E YAKIN FAALİYET ALANI BULUNUYOR.
YERALTI EKONOMİSİNİN BÜYÜKLÜĞÜ MİLLİ GELİRİN DÖRTTE BİRİ OLAN 60 MİLYAR DOLARI BULUYOR.

RAPORA GÖRE ÜST DÜZEY MAFYA ÜYELERİ METROSEKSÜEL. İYİ GİYİNİYOR, İYİ YAŞIYOR, MAFYA DİZİLERİ İZLİYORLAR.

ATO BAŞKANI AYGÜN: MAFYA, SON YILLARDA TÜRKIYE’NIN IÇ TEHDITLERINDEN BIRI HALINE GELDI.
-
BİR KAMU YATIRIMI İÇİN KOYULAN HER DÖRT TUĞLANIN BİRİ, YASA DIŞI ORGANİZASYONLARA GIDIYOR.

Deli Yürek, Kurtlar Vadisi, Marziye, Yılan Hikayesi,Tatlı Kaçıklar, Ana, Alacakaranlık gibi en çok izlenen dizilere konu olan Mafya, hayatımızın her alanına nüfuz ederek, neredeyse el atmadık sektör bırakmadı. Yanına üç -beş hemşehrisini alıp beline silah takan herkes mafya babası oluyor, mafya gibi yaşıyor.
Demokrasinin en kutsal mabetlerine kadar girmeye cüret eden mafyanın ve mafya ekonomisinin ulaştığı boyut Ankara Ticaret Odası (ATO)’nın son raporuna konu oldu. Türk mafyanın içyüzünü ortaya koyan ''Hayatımız Mafya'' raporuna göre Türkiye’de mafyanın cirit attığı 100’e yakın faaliyet alanı bulunuyor. Mafyanın el attığı bu sektörler arasında ne yazık ki eğitim yuvası okullar, şifa dağıtan hastaneler, keyifle izlediğimiz futbol bile var.
Rapora ilişkin ATO’dan yapılan yazılı açıklamada 1 trilyon dolar olduğu tahmin edilen dünya örgütlü suç ekonomisinden Türkiye’nin de payını aldığı belirtiliyor. Türkiye’de yeraltı ekonomisinin büyüklüğünün 238 milyar dolar olan milli gelirin dörtte birine ulaştığı ve 60 milyar dolar civarında olduğu ifade ediliyor. Bu rakam Türkiye’nin 2004 yılı bütçesinin yarısını aşıyor.
İTALYAN MAFYASINA TAŞ ÇIKARTIYOR

Rapora göre Türkiye organize suç örgütleri tarafından dört bir yandan sarılmış durumda. 1998-2002 yılları arasında yaklaşık 17 bin kişi çete üyesi olmaktan polis tarafından yakalandı, küçük bir ülkenin ordusunu donatacak kadar silah ele geçirildi. Polisin Türkiye genelinde yaptığı çalışmalarına göre, mafya toplam 3 bin 12 olaya karıştı. Yine 9 bin 53’ü İstanbul’da olmak üzere 17 bin 105 kişi gözaltına alındı, 4 bin 182 kişi tutuklandı, 118 Kalaşnikof ele geçirildi.
MAFYANIN BAŞKENTİ İSTANBUL

Rakamlar, mafyanın başkentinin İstanbul olduğunu gösteriyor. 1998’de kurulan İstanbul Organize Şube Müdürlüğü ekipleri, 2002 yılı sonuna kadar 454 suç örgütünü çökertti, 325 çete liderini yakaladı. Aynı dönemde çeteler sadece İstanbul’da 1.637 olaya karıştı. Bu rakam gösteriyor ki, adına mafya da desek, çete de desek, Türkiye’deki organize suçların neredeyse yarısı İstanbul’da işleniyor. Raporda; mafyanın yoğun olarak faaliyet gösterdiği iller ise şu şekilde sıralanıyor: Adana, Ankara, Aydın, Antalya, Balıkesir, Bursa, G.Antep, İçel, İzmir, Kayseri, Kocaeli ve Samsun.
EN YAYGINI OTOPARK MAFYASI

Mafyanın en yaygınını otopark mafyası oluşturuyor. Mafya, özellikle büyük şehirlerde cadde ve sokakları parselleyip görevlendirdiği değnekçiler aracılığıyla otopark ücreti topluyor. Para vermeyenler dövülüyor, arabalar çiziliyor, lastikler yarılıyor. İstanbul, Ankara, İzmir gibi üç büyük ilimizde 2 milyona yakın otomobil bulunduğu ve bu kentlerdeki otopark ücretlerinin 2-10 milyon lira arasında değiştiği dikkate alındığında sadece otopark mafyasının yıllık cirosu trilyonlarla ifade ediliyor.
Özellikle İstanbul’daki otopark mafyası şu sıralar tarihi evleri hedef alarak yürek burkan bir başka kıyıma neden oluyor. Mafya adına çalışan kundakçılar çoğu ahşap olan tarihi evleri yakıyor, daha sonra bulundukları arazileri ucuza kapatıp otoparka dönüştürerek büyük rant elde ediyor. Türk insanı da mafya yüzünden, otopark ücreti olarak Avrupa ülkelerine kıyasla üç-beş kat fazla para ödüyoruz.
BOŞ BULDUĞU HER ALANDA AT KOŞTURUYOR

Mafya, hayatın her alanına nüfuz ederek, el atmadık sektör bırakmadı.
Arazi mafyası, yeşil ve kamu arazilerini gasp ediyor, gerektiğinde kendilerine yer açabilmek için gözlerini bile kırpmadan orman yakıyor.
Çek - senet mafyası, Silah zoruyla yaralama ve adam kaçırma yoluyla tahsilat yapıyor. Çekin sahibinden "masraf" adı altında para alınıyor. Bu oran işin riskine göre yüzde 50’ye kadar yükselebiliyor.
Organ mafyası, yoksul ve paraya ihtiyacı olan kişilerden düşük bedellerle, zaman zaman ise bedelsiz olarak temin ettiği organları 50-100 bin euro fiyatla yurtiçi ve dışındaki zenginlere satıyor.
Çocuk mafyası, özellikle varoşlardan kaçırılan fakir ve yaşları küçük çocuklar, çocuğu olmayan zengin ailelere satılıyor, okul çağındaki çocukları zorla dilendirilip çalıştırılıyor.
Önceleri rakip firmaları korkutarak ihaleden çekilmeleri için ikna yöntemlerine başvuran ihale mafyası ise, son yıllarda bizzat ihaleye giriyor. Ardından firmalardan yüzde alarak çekiliyor.
Belli başlı diğer mafya türleri ise şu şekilde sıralanıyor: Uyuşturucu Mafyası, Kumar Mafyası, Altın-pırlanta mafyası, Kira-Tahliye Mafyası, Fuhuş Mafyası, İcra Mafyası, Nakliye Mafyası, İnşaat Mafyası, Ehliyet mafyası, Sigara mafyası, Silah Mafyası, Odun-Kömür Mafyası, Hal-Pazar Mafyası, İlaç Mafyası, Sahil Mafyası, İthalat-İhracat Mafyası, Bebek-Çocuk Mafyası, Boşanma-Evlenme Mafyası, Dilenci Mafyası, Vize ve Pasaport Mafyası, Döviz Mafyası, Gecekondu Mafyası, Turizm Mafyası, Kapıcı Mafyası, Hamal Mafyası, Seyyar Satıcı Mafyası, Plaka Mafyası, Fırın Mafyası , Çayhane Mafyası, Kantin mafyası, Nükleer-maden-Civa Kaçakçılığı Mafyası, Ulaşım (taksi, dolmuş, okul servisi, iş servisi) Mafyası, Nakliyat Mafyası, Oto Çekici Mafyası, Oto Kaçakçılığı Mafyası, Otogar Mafyası, Orman Mafyası, Futbol Mafyası, Kaldırım mafyası, Pazaryeri Mafyası, Su Mafyası, Insan Mafyası. Pornografi Mafyası, Reçete Mafyası, Özelleştirme Mafyası, Milli Emlak Mafyası, İş Takip Mafyası, Kokoreç-Balık ve Simit Mafyası, Balık Pazarı Mafyası, Yedd-i Emin ve İcra Mafyası, Hırsızlık Malı Pazarlama Mafyası, Müzik Mafyası, Kitap Mafyası, Bilet Jeton Mafyası, Kumar Mafyası, Kapıcı Mafyası, Kıraathane Mafyası, Göçmen Mafyası, Silah Ticareti Mafyası, Tarihi Eser Kaçakçılığı Mafyası, Kalpazanlık, Yetkisiz Para Ticareti ve Tefecilik Mafyası, Kimyasal Atık-Çöp ve Çevre Suçları Mafyası, Koruma ve Haraç Mafyası, Bilişim Suçları Mafyası, Telefon Dinleme ve İzleme Mafyası, Hapisane Mafyası, Naylon Fatura Mafyası, Gümrük Mafyası.
Yaşam alanları giderek yaygınlaşan mafya dünyasını adlandırmakta çok sayıda ifade kullanıldığına dikkat çekilen araştırmada bunların başlıcaları şu şekilde sıralandı: Mafya Ekonomisi, Yeraltı Ekonomisi, Suç Ekonomisi, Kurşun Ekonomisi, Karapara Ekonomisi, Yasa Dışı Ekonomi.
BİLDİK AMA ETKİLİ YÖNTEMLER

Adam kaçırma (Adam kaldırma), Öldürme (Temizleme), Yaralama (Topuktan vurma vs.), Dövme, Ev ve işyeri basma, Tehdit, Tecavüz, Silah zoruyla el koyma, Şantaj, kurşunlama, kundaklama gibi yöntemler kullanıyor. Çete üyeleri arasında adam dövmek, yaralamak, veya öldürmek nedeniyle sabıkalı olmak yükselmek için önemli bir avantaj yaratıyor.
TÜRK TİPİ MAFYA

Raporda Türk tipi mafyanın klasik özelliklerine de yer verildi. Buna göre, organize suş örgütlerinin yapısı bir şirket ya da holding yapısına çok benziyor. Örgüt, pramit şeklinde yapılanıyor. En yetkili karar mercii olan baba bir holdingin yönetim kurulu başkanı gibi doğal olarak pramitin en tepesinde bulunuyor. Daha altta ise orta kademe baba yardımcıları yer alıyor. Özendirme ve terfi müessesesi yasal örgütlerden farksız. Mafya üyesi eğitimi, başarıları ve tecrübesi ile rutbe alıyor. Suçu üstlenmek örgütte kalmanın en önemli unsurlarından sayılıyor. Zorda kalmadıkca güvenlik kuvvetlerine yönelik herhangi bir eylem yapılmıyor. Devlet mekanizması içerisinde bir çok unsuru kullanmak ve aracılık yapmak en büyük özellikleri arasında yer alıyor. Yakın çevre, akraba ve dostlara sürekli aylık, hediye verilmesi liderliğin gereği olarak kabul ediliyor. Sicili temiz kişilere şirket kurdurarak kara para aklıyor, küsleri barıştırarak komisyon alıyorlar. İlk yapılanma aşamasında güvenlik teşkilatından ayrılma veya emekli kişileri istihdam edilerek bunların güçlerinden yararlanılıyor. Örgüt içinde Lüks bir yaşam sergilinerek örgüt yapısını tanımayanları örgütün içine çekilmeye çalışılıyor.
Rapora göre Türk mafyasının yazılı olmayan kuralları var. Üyelerden lidere karşı mutlak itaat beklenir. Örgütün genişlemesinde hemşehricilik önemli yer tutuyor. Aranan şahıslar pasaportlarını sicili temiz kişiler üzerine çıkarıyorlar. Mal varlıklarını ise genellikle başkaları üzerine kayıtlı. Eylem yaparken kullandıkları arabalar ise genel olarak kiralık ve sahte plakalı.
HALKLA İLİŞKİLERİ PEKİYİ

Raporda mafya örgütlerinin etkili halkla ilişkiler faaliyeti yürüterek topluma hitap eden yöntemler kullandıkları belirtiliyor. Toplumsal değerlere saygı gösteren tavırları, kurdukları yardım vakıfları, adalet dağıtıyor görüntüsü veren davranışlarının yanısıra tanınmış sanatçılarla kol kola olmaları mafya imajının yumuşamasına neden olduğu vurgulanıyor.
Medyanın, haber programlarında, mafyadan sözederken kullandığı Ünlü Baba, Yeraltı dünyasının tanınmış ismi, Ünlü kabadayı, Çete reisi gibi tanımlamalar ise üstü kapalı olarak övgü içerdiği kaydedilen raporda bu terimlerin, izleyicilerin bir kısmında korku, bir kısmında ise özenti yarattığı ifade ediliyor.
DİZİLER ÖZENDİRİYOR

Deli Yürek, Kurtlar Vadisi, Marziye, Yılan Hikayesi, Tatlı Kaçıklar, Ana, Alacakaranlık gibi televizyon dizilerinin uzmanlar tarafından özellikle çocuklar üzerinde özendirici etki yarattığına ve iyi mafya kavramı yerleştirdiğine dikkat çekildiği belirtilen raporda, mafya babalarının Robin Hood gibi gösterilmesinin de yanlışlığına vurgu yapılıyor.
Olaylara mafyatik yaklaşım tarzının giderek yaygınlaştığına dikkat çekilen raporda, buna örnek olarak çocuk bezi reklamlarında bile mafya tiplemesinin kullanıldığı vurgulanıyor.
MAFYA DA METROSEKSÜEL

Rapora göre, Yöneticiler yasal örgütlerde olduğu gibi iyi giyimli, ciddi, prensip sahibi bir görüntü çiziyor. Uyuşturucu satıyor ancak kendisi kullanmıyor. Ancak bu “mafyaseksüel imaj” aşağılara indikçe değişiyor. Giyim kötüleşiyor, konuşma bozuluyor, dile ağır bir mafya jargonu yerleşiyor.
Rapora göre mafya üyesinin bağlı olduğu örgüte aidiyet duygusu yasal organizasyonlardaki çalışanlardan daha fazla. Diğer yandan bir mafya üyesi, örgütüne daha fazla güven duyuyor. Çünkü hapse girdiğinde geride bıraktığı ailesine ve kendisine örgüt liderinin bakacağını düşünüyor.
MAFYA DİZİLERİ İZLİYORLAR

Raporda mafya konusunda bilimsel çalışmalarıyla tanınan Mahmut Cengiz adlı bir emniyet mensubunun mafya üyeleri arasında yaptığı bir ankete de yer veriliyor. Buna göre mafya üyelerinin yüzde 54’ü evli, dörtte üçü en az dört kişilik bir aileden geliyor ve yüzde 10’u üniversite mezunu. Mafya üyelerinin en çok izlediği televizyon dizisi ise Kurtlar vadisi gibi mafya dizileri. Ankete göre Mafya üyelerinin eğitim şansı bulmaları halinde en çok bürokrat ve mühendislik olmak istiyorlar. Aralarında ciddi sayıda polis ve asker olmak isteyenlerin olması anketin en ilginç bulguları arasında yer alıyor.
MAFYA YASALARI

Raporda mafyanın kendi yasaları ve inanışları, stratejileri ve yaşam felsefelerine de yer veriliyor. Buna örnek olarak Omerta Kuralı adı verilen Bilip Susmak, Partito adı verilen Üst düzey ilişkilerle sorunu çözmek, Cosca adı verilen Sorunu şiddetle çözmek ve Solidariti adı verilen dayanışma yasaları gösteriliyor.
ATO BAŞKANI AYGÜN

Rapora ilişkin değerlendirmelerde bulunan ATO Başkanı Sinan Aygün, mafyanın son yıllarda Türkiye’nin iç tehditlerinden biri haline geldiğini söyledi. Sistemdeki aksaklıklar ve boşlukların sürekli suçlu ve mağdur ürettiğini dile getiren Aygün, işsizlik, kentsel ve yaşamsal hizmet ve ihtiyaçların yeterince karşılanmaması sonucu mafya ekonomisinin ur gibi büyüdüğüne dikkat çekti. Aygün şunları söyledi: Namusuyla kazanmanın, üstün ahlakın, erdemin yerini (para kazan da nasıl kazanırsan kazan), (gemisini yürüten kaptan), (köşeyi dönmek), (namuslu olmak enayiliktir), gibi yozlaşmış değerlerin aldığı dönemden geçiyoruz. Ne yazık ki bu ülkede, okulda, hastanede, otoparkta, hergün en az bir kere mafya ile karşılaşıyoruz. Mafya ekonomisi ülke ekonomisine ciddi maliyetler yüklüyor. Bir kamu yatırımı için koyulan dört tuğlanın biri, yasa dışı organizasyonlara gidiyor. Devlete alınan her 4 kalemden biri, bu tür organizasyonların hanesine gelir olarak yazılıyor. Rüşvetin, yolsuzluğun maliyeti kamu kurumuna maliyet olarak geri dönüyor. Bu ülke beyaz yakalılar tarafından işin kitabına uydurularak soyuluyor. Namuslu tüccarlarımız artık kamu ihalelerine girmek istemiyor. Düzen hepimizi bozdu. Namusuyla iş yapmak enayilik olarak görülüyor. Ekonomik istikrarsızlık ve sosyal dengelerin bozulması mafyanın faaliyet alanını patlattı. Enflasyonist ortam, ekonomik kargaşa, para piyasalarındaki spekülatif hareketler, kayıt dışı ekonominin motoru durumundaki mafya ekonomisinin ekmeğine yağ sürüyor. Mafya, devletin boş bıraktığı hiç bir alanı kaçırmıyor ve bu boşlukları süratle dolduruyor.”

Benzer Konular

17 Mayıs 2012 / hocaz53 Oyunlar
17 Aralık 2012 / Misafir X-Sözlük
14 Ağustos 2012 / vampirinlaneti Soru-Cevap
6 Temmuz 2012 / MafyaTiM Oyunlar
9 Eylül 2012 / aslanlar60 Oyunlar