Arama


sedat sencan - avatarı
sedat sencan
VIP VIP Üye
17 Nisan 2008       Mesaj #5
sedat sencan - avatarı
VIP VIP Üye
Uygarlıktan bahsedilirken genellikle yazı,yönetim,hukuk,kentler,sanat,madencilik,bilim ve bunlar gibi bir takım ögelerin karmaşık bir bütünlüğünden söz edilir.Konuya bu açıdan bakılınca,uygarlığın kökeni için bu tip ögelerin ne olduğu ve nereden kaynaklandığı sorgulanır.Bazı bilim adamları ise uygarlığın gelişmesinde bu ögelerden herhangi birisinin daha önemli olduğunu düşünerek çalışmalarını onun üzerinde yoğunlaştırmıştır.Örneğin bir bilim adamı metalurjinin uygarlığın gelişmesinde önemli yer tuttuğunu kabul ederse,en eski uygarlıkları tunç devri adı altında sınıflandırır.Veya uygarlığın gelişmesinde yazının çok önemli olduğunu düşünür ve yazı kullananları uygar toplum,yazı kullanmayanları ise ilkel toplum olarak birbirinden ayırır.Bir başkası ise kentleri ön plana çıkarır ve kent devrimi dediği olayı uygarlığın tanımında kullanır.
Sıhhatli bir uygarlık tanımlaması yapabilmek için yukarıda sıralanan ögelerin hiçbiri tek başına yeterli değildir.Örneğin tek başına metalurjiyi ölçü olarak ele alırsak doğru sonuçlara ulaşamayız.Nitekim maden işçiliği bazı yörelerde uygar toplumların gelişmesinden önce ortaya çıkmıştır.Üstelik hem Amerika’da hem de birçok bölgede hiçbir zaman teknolojik bir öneme kavuşmamıştır.Yazının kullanılması da böyledir.Niteliği ne olursa olsun Sümerlerde yazı toplumun önemli bir özelliği idi.Ama bugünkü Peru’nun bulunduğu bölgedeki eski uygarlıklarda bir yazı sistemi yoktu.Aynı şekilde kentleşme de eski uygarlıkların vazgeçilmez bir ögesi olmamıştır.Hem eski Mısır’da hem de Orta Amerika’da bulunan kentler,kent özelliğinden çok törensel merkez işlevini görüyordu.
Uygarlığın tanımında tek tek ögelerin ele alınmasının yanlış olduğunu belirtmekle beraber,onların önem sıralamasını yapmamızın bir sakıncası yoktur.Bu bağlamda siyasal örgütlenmenin uygarlığın kurulmasında çok etkili bir öge olduğunu söyleyebiliriz.Siyasal örgütlenmenin en belirgin modeli ise devlettir.Gerçekten devlet, hem toprak hem de nüfus olarak büyük olan toplumların sosyal ve ekonomik faaliyetlerini düzenleyen yeni ve güçlü bir araçtı.Kentleri,tapınakları ve sulama kanallarını inşa etmek,düzenleyici bir otorite olmadan o dönemde mümkün değildi.Hele ticareti örgütlemek,fetih savaşlarını yürütmek,zanaat işlerini desteklemek gibi işler kabile toplumlarının başaracağı işler değildir.Aynı şekilde madenlerin bulunmasını,arıtılmasını ve dökülmesini gerçekleştirmek te niteliği ne olursa olsun bir devletin varlığını gerektiriyordu.
Piramitlerin yapımı, incelenmesi gereken bir konudur.Aslında eskiden yapılmış olan anıtların büyüklüğü,bunların yapımı için uygulanan örgütlenmeyi kanıtlamaz.Zira bunların yapımında hem zaman süreci olarak hem de işgücünün niceliği olarak değişik oranlar kullanılmış olma ihtimali vardır.Örneğin az sayıda insan ile birkaç kuşak boyunca bir anıt inşa etmek mümkündür.Veya çok sayıda insan kullanarak ta kısa sürede aynı iş bitebilir.Mısır piramitlerinin çok sayıda insanın çalışmasıyla yapıldığı anlaşılmıştır.Büyük piramitlerin hepsi Mısır uygarlığının ilk dönemlerinde tamamlanmıştı.Bu işin başarılmasındaki en etkili unsurun,o zamanlar için yeni olan devletin işgücü ve mali gelirler üzerindeki denetim gücü olduğunu söyleyebiliriz.
Eski veya çağdaş olması fark etmez,siyasal anlamıyla devlet,zor kullanan bir örgüttür.Aynı zamanda bu zor kullanımın yasal hakkını kendi tekelinde tutan bir yönetim grubunu barındırır.Ancak devletle toplum arasındaki ilişki her zaman bir tartışma konusu olmuştur.Olmaya da devam edeceği bellidir.Her karmaşık ilişkide sorunların çözümü için o ilişkinin zaman süreci içindeki başlangıcına gidilerek basit olan modeli ele alınır.Bu konuda da devlet örgütünü ilk kez kurmuş olan toplumları incelemek gerekir.Kabile ortamından doğrudan doğruya devlet çıkmamıştır.Yani kabile bir gün kendi düzeninde iken ertesi gün uyandığında devlet düzenine geçmiş değildir.Genellikle babadan oğula geçen şefliğin yürürlükte olduğu bir sistemde sınıf ayırımı oluşmuştu.Şefin otoriter yönetimi altında toplumun ekonomik yaşamı merkezi bir özellikteydi.Gene de şefler,merkezi otoriteyi temsil etmelerine rağmen zor kullanma hakları yoktu ve henüz kral sayılmıyorlardı.Bu hiyerarşik toplumun evrimi ile devlet oluşmuştur.
Devletin sosyal ve ekonomik yaşamı düzenleyen siyasal bir örgüt olarak ortaya çıkışındaki temel etkenlerin ne olduğunu belirlemeye çalışan birkaç tane kuram vardır.Bunlardan bir tanesi fetih kuramıdır.Buna göre bir toplum öteki toplumun topraklarını eline geçirir ve galipler egemen sınıf olarak devlet örgütünü kurar.Ancak tarihi inceleyen araştırıcılar,karmaşık toplumların fetihlerden önce de varolduğunu görmüşlerdir.Ya fetheden ya da fethedilen veya herikisi birden zaten devlet özelliği ağır basan karmaşık toplumlardı.Bu konuda göz önünde tutulması gereken nokta,fetih savaşlarının yeni topraklar,ilave insan ve ekonomik kaynaklar elde etme isteğidir.
Bazı kuramlar, devletin oluşumunu ve gelişimini belirleyen etkenler arasında ticareti ön planda tutarlar.Eski dönemlerde ana ticaret yollarının kesiştiği belli bölgeler vardı.Buralarda değişik toplumlardan gelen tüccar toplulukları sık sık bir araya geliyorlardı.Ancak bunların arasında ortak bir kültür olmadığı gibi toplumsal kurumları da birbirlerinden farklıydı.İşte bu topluluklar işlerini yürütebilmek için bir otoriteye ihtiyaç duymuşlardı.Kendi aralarında kurdukları bu otoriter kurum zamanla gelişecek ve devlet haline gelecektir.Bu kuramın çelişkili bir temeli olduğu için kabul edilmesi olanaksızdır.Zira uzun yol ticareti sadece devleti olan toplumlarca gerçekleştirilebilen bir eylemdir.
Tarımda sulama sisteminin önemini vurgulayan bilimadamları,kendine özgü bir modeli olan yönetim şekli ile ırmak vadileri arasında ilişki kurmuşlardı.Çin’de Sarı Irmak,Hindistan’da İndus,Mezopotamya’da Dicle ve Fırat,Mısır’da Nil,ve başka bölgelerdeki ırmakların kıyılarında hem sulama işleminin hem de taşkınları önleme tedbirlerinin bir örgüt tarafından yönetilmesi gerektiğinden yola çıkıyorlardı.Bu örgüt ise, kitlesel işgücü sağlayan ve denetleme işini düzenleyen devlettir.Eski uygarlıklar döneminde sulamanın yaşamsal olarak çok önemli olduğu tartışılmaz bir gerçektir.Ancak sulama işleri devlet kuruluşunun nedeni değil,tam tersi devlete bağlı bir olaydır.Yani sulama işleri ancak bir devlet tarafından organize edilebilir.Nitekim büyük sulama sistemleri,kabile toplulukları tarafından yapılabilecek olan küçük sistemlerin devletçe birleştirilmesi ile ortaya çıkmıştır.
Tarımda sulama sisteminin önemini vurgulayan bilimadamlarının bir örneği de Çin uygarlığıdır.Çin’de sulama yoluyla yılda birkaç kez ürün alınır.Böylece tarım dışı sınıflar için yiyecek sağlanmış olur.Bu sistemin işleyebilmesi için merkezi otorite gücüne sahip olan bir örgütün sulama işlerinin devamını sağlaması gerekir.Oluşacak sel baskınlarına karşı baraj yapımı da önemlidir.Bu hizmetleri sağlayacak işçilerin çalışması böyle bir otorite sayesinde olabileceği için devlet oluşmuştur.Ancak birtakım eski uygarlıklarda bu tip sulama tesislerinin varlığına ilişkin bir kanıt bulunamamıştır.
Devletin kökenlerini araştıran kuramlardan bir diğeri sınırlar üzerinde durur ve tarımın gelişmesi ile nüfus artışını birlikte inceler.Zengin kaynakları içeren bölgeler çöl,dağ veya deniz gibi coğrafi engellerle çevrilmiştir.Bu doğal yapıların korumasında kalan toplumlar siyasal evrime daha yatkındır.Bu kuramı önerenlere göre böyle alanlarda tarımsal üretim nüfusun artmasına neden olur.Böylece kaynaklar üzerindeki rekabet,ekonomik savaşa dönüşür.Yenilgiye uğrayanlar galiplere boyun eğer.Toplumsal evrimin bu aşamasında şeflikler belirir.Çatışmanın daha da ilerlemesi devletin kurulması ile sonuçlanır.
Uygar toplumun kökenini fazladan üretimde görenler de vardır.İhtiyaçların dışında yapılan fazla üretim,toplumu besin üreticisi ve besin dışı madde üreticisi olarak ikiye ayırır.Besin dışı üretim daha çeşitli mal üretiminin hammaddesini oluşturduğu için bu tip tarımla uğraşanların gelişme süreci hızlanır.
Devletin kökenini açıklamaya çalışan bütün kuramların asıl noktası, basit bir toplumdan karmaşık bir hiyerarşik topluma geçişin nasıl olduğudur.İlkel toplumların başlıca ekonomik yapısı tarımdır.Sosyal yapılarını ise eşit bireyler oluşturur.Böyle bir sosyo ekonomik yapıya sahip olan toplumların devlet şeklinde örgütlenmiş toplumlara dönüşmesi,bazı kollarının çıkmaz sokaklarla biten yollarda ilerlemesine benzer.Eşitlikçi toplumların çoğu ya doğanın elverişsiz olması nedeniyle ya da gereken sosyal dönüşümü gerçekleştiremedikleri için yok olup gitmişlerdir.
KAYNAK:
The Joy of Knowledge Encyclopaedia