Arama


The Unique - avatarı
The Unique
Kayıtlı Üye
17 Mayıs 2008       Mesaj #1
The Unique - avatarı
Kayıtlı Üye
Yollar - Yol resimleri
Dört duvar arasında hasret giderin, ten tene değsin, iyileşin, ama sonra hemen terk edin evleri, tutun sevdiğinizin kolundan, vurun tekrar kendinizi yollara... Zira en güzel sevda sözleri yolculuklarda edilir, aşk en çok yollara yakışır...
miradasar4vq7

Büyük romanlar, büyük yolculukları anlatır. Hayatı yolculuğun kendisi gibi anlatmayan, güdük bir ısrarla menzilin adını koyan romanlar çabuk eskir, okunmaz olur bir müddet sonra. Kelimeleri de insanları da yollar diri tutar. Yolun bittiği yerde çürümeye başlar kelimelerin ve insanların ruhu. İster 'gecenin sonuna', ister 'umuda' olsun, yolculuğa çıkmayan ruhtan kimseye hayır gelmez...
Şimdi siz o kapılardan çıkıp, bulutlu bir yoldan geçip, kim bilir hangi kentlerin yollarına ineceksiniz... Bir sevda, bir kavuşma ya da bir yas bekliyor olabilir sizi... Ne olursa olsun, şanslısınız... Kalbinizde yola çıkmanın ince hazzı ve burukluğu var... Büyük bir sevince de, büyük bir acıya da götürse sizi bu yol, bırakın o haz ve burukluk serpilsin içinizde... Yollar acıyı hazla teskin eder, sevinci buruklukla terbiye eder... Zira önünüzde uzanan her yol, geride bıraktığınız bir yol demektir... O yüzden çok ağlamayın çok gülmeyin de... Yollar fütursuzca güleni de, tükenircesine ağlayanı da sevmez... Yollara güvenin, her şeye rağmen yaşadığınızı yollar hatırlatacaktır size...
Ben yollara güvenmediğim için bağırdım. Ülkemin ne kadar büyük olduğunu bana ne coğrafya kitapları ne de hamasi nutuklar öğretti. Ne zaman ki yola baktım, o zaman anladım, Türkiye büyükmüş. Büyük ve rengârenk bir düğünmüş. Ama düğünün davulcuları kolsuz, zurnacıları dilsiz, davetlileri sağırmış. Yola sordum, ne yapacağız diye. Boşver dedi, sonra alnıma paralar basıverdi, yakama altınlar diziverdi ve oyna dedi, sen sadece kollarını kaldır, parmaklarını şıklat ve oyna... Ben sana eşlik ederim. Sünnetçinin elinde kara çantasıyla evimize yaklaştığı o tozlu yolu nasıl unuturum? Evet, ülkem büyükmüş, ama çocuk bedenimdeki ufacık bir et parçasına yer bulunamayacak kadar da küçükmüş. Yola baktım, o kara çantayı gördüm ve bağırdım... Öyle işte, yollar kendisine güvenmeyeni bağırtır...
Büyük aşklara büyük yolculuklar vesile olur. Evler mezardır, aşk dört duvar arasında çürür... Şimdi siz o kapılardan, o bulutlu yoldan geçip sevdiğinizin kapısına ve bulut gibi yumuşak kollarına koşacaksınız... Dört duvar arasında hasret giderin, ten tene değsin, iyileşin, ama sonra hemen terk edin evleri, tutun sevdiğinizin kolundan, vurun tekrar kendinizi yollara... Zira en güzel sevda sözleri yolculuklarda edilir, aşk en çok yollara yakışır...
Ben aşkın yollara yakıştığını anlamadığım için ağladım. Aşkın meşakkatli iş olduğunu bana ne Barbara Cartland kitapları ne de Jennifer Cavalleri'nin mezarı öğretti. Ne zaman ki âşık ejderhalar misali ağzımdan ateşli sevda kelimeleri saçarak yola vurdum kendimi, o vakit gördüm, aşk fenaymış. Fena ve bin boğumlu bir düğümmüş. O'nu görüp lâl olduğum yolu nasıl unuturum? Yola sordum, var mı bir çare diye. Boşver dedi, sonra önüme bir defter fırlattı, parmağımın ucuna bir kalem kattı ve yaz dedi, ağla ve yaz, sen öylece bük boynunu, çek burnunu ve ağla... Ben gözyaşını silerim. Evet, aşk fenaymış ve yola âşık kibriyle çıkmamak lazımmış... Aşk acısından yolu mesul bilmemek lazımmış... Yol, kendisine kalbinden ateş, gözünden fer, etinden et vermeyen âşığı helak edermiş...
Yola baktım, O'nu gördüm, gidiyordu ve ağladım... Öyle işte, yollar aşkın kendisine yakıştığını bilmeyeni ağlatır...
Dünyada yalnız olmadığınızı, nice dramlar yaşandığını da yolculuklar söyler bize. Her daim hazla çıkmaz insan yola... Bazı yollar netamelidir, cana kast eder... Şimdi siz o kapılardan çıkıp, bulutlu bir yoldan geçip kim bilir hangi neşeli tecrübelere, keyifli içkilere ve eğlenceli tatillere varacaksınız... Ama şu an dünyanın dört bir köşesinde imkânsız hayatlar süren milyonlarca insan, arka kapılarda kim bilir hangi tehlikeli seyahatlere hazırlanmaktadır... Yani yolların görünmeyen yolcuları da vardır... Tüy kadar hafif, sırça gibi kırılgan yolculardır onlar... O yüzden yollarda yalnız olmadığınızı biliniz, dünyanın canını yollara yatıran yoksulları için dualarınızı eksik etmeyiniz, yoksa yollar sizi çoğaltmaz...
Zira ben gördüm ve hâlâ unutamıyorum. Ekmeğin kutsal olduğu kadar acı olduğunu öğrenmem için lügatlar okumam gerekmedi. Ne zaman ki denize çıkan bir yola baktım, o zaman idrak ettim, ekmek kaya gibi sert, ölüm gibi acıymış... Acı ve zalim bir hükümdarmış... Ekmek peşinde çıkılan yollara serilmiş ıslak kefenleri nasıl unuturum? Yola sordum, kim bunlar diye. Boşver dedi, sen ufka bak, bütün sisli yolların buluştuğu o esrarengiz noktaya, böylece görmezsin ayağının dibindeki öldüren suları... Bu kez ısrar ettim, bir daha sordum, bir insan hem ölü hem kaçak olabilir mi... Dedi, mecbur olan için yol cehennemdir, turist içinse cennet... İyice cesaretlenmiştim artık. Sordum: Ekmeğe giden yollarda bunca kefen varken, turistler ekmeği nereden buluyor da yiyor diye... İnsan dura dura pas tutuyor, diye yanıtladı... Ama, dedim, gide gide yas da tutuyor... Sustuk... Yola baktım, o bana baktı, ekmek ortasından bölündü, çiğnedim ve ekmek azaldı... Öyle işte, yollar insan kardeşleri için endişe etmeyenleri azaltır...

wwwyeniresimcom   Yol Resimleri   Orman Yolu
BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 2 üye beğendi.
Bir bildiğim varsa hiç bir şey bilmediğimdir. (: