Arama


fadedliver - avatarı
fadedliver
Ziyaretçi
19 Mayıs 2008       Mesaj #2
fadedliver - avatarı
Ziyaretçi

Türkçe,


TÜRKÎYE TÜRKÇESÎ olarak da bilinir?
Altay dilleri içinde bir alt aile oluşturan Türk dillerinin Güneybatı ya da Oğuz koluna bağlı dil. Günümüzde Türkiye, Kıbrıs ve Rusya ile Avrupa’nın güneydoğusunda ve Ortadoğu’nun çeşitli kesimlerinde konuşulur.

Günümüzdeki Türkçe 11. yüzyıl sonlarında Selçukluların Anadolu’ya getirdiği Eski Anadolu Türkçesinden ve onu izleyen Osmanlıcadan türemiştir. Tarihsel açıdan genellikle üç dönemde incelenir:
1) Eski Türkiye Türkçesi ya da Eski Anadolu Türkçesi (13. yy),
2) Osmanlıca (14-20. yy),
3) Çağdaş Türkiye Türkçesi (20. yy).

Zamanla Arapça ve Farsçadan birçok sözcük ve dilbilgisi biçimi alan Türkçe Cumhuriyet’in ilanından sonra devletin de desteğiyle sadeleştirilmiş, bu arada eski dilin yazımında kullanılan Arap alfabesinin yerini 1929’da Latin alfabesinden uyarlanan Türk alfabesi almıştır. Bu alfabede 21’i ünsüz (b, c, y d, f,g,ğ,h,j,k,l,m9n,p, r, 5, ş, t, v, y, z), 8’i ünlü (a, e, z, i, o, ö, u, ü) toplam 29 harf vardır.
Türkçede ses karşılığı bulunmadığı için, Latin alfabesindeki q, w, x harflerine yer verilmemiştir, e (kapalı e), ğ (ga), h (hı), k, n (genizsil n) sesleri de yazı dilinde bulunmadığından yalnızca transkripsiyonda kullanılır. Ünlüler ağızdan çıktıkları gibi (a, e, z, i vb), ünsüzler ise yumuşak g (ğ) dışında, önlerine bir e ünlüsü getirilerek adlandırılır {be, ce, çe vb).

Sesbilgisi.


Türkçe sözcüklerde ünlü uyumu, ünlü-ünsüz uyumu ve ünsüz uyumu olmak üzere üç tür ses uyumu görülür. Ünlü uyumu kalmlık-incelik ve düzlük-yu- varlaklık uyumu olmak üzere ikiye aynlır. Bunlardan kalmlık-incelik uyumu (büyük ünlü uyumu) kalın ünlüleri kalın, ince ünlüleri ince ünlülerin izlemesidir. Bu uyum Türkçede eskiden beri vardır. Düzlük-yu- varlaklık uyumu (küçük ünlü uyumu) sözcüklerde düz ünlüleri düzlerin, yuvarlak ünlüleri düz geniş ya da dar yuvarlak ünlülerin izlemesidir. Yani a, e, z, i ünlülerini a, e, ı, i; o, ö, u, ü ünlülerini o, ö, u, ü izler. Ünlü-ünsüz uyumu ise bir sözcükte k, g, ğ kalın ünsüzleriyle kalın z’nın; k, g, ğ ince ünsüzleriyle ince z’nın bir arada bulunmasıdır. Ünsüz uyumu ise sedah ile sedah, sedasız ile sedasız ünsüzlerin bir araya gelmesidir.

Türkçenin, bunun dışındaki belli başlı sesbilgisi özellikleri şöyle sıralanabilir: Türkçe kökenli sözcüklerde uzun ünlü bulunmaz, uzun ünlü bulunan sözcükler Türkçeye yabancı dillerden girmiştir (“kâtip”, “kâmil”, “hâlâ”, “İlmî”, “İçtimaî”). Türkçe- deki yabancı kökenli sözcüklerin çoğunda uzun ünlüler kısaltılır (“hâzır-hazır”, “hâtır- lamak-hatırlamak”). Türkçe kökenli sözcüklerde iki ünlü yan yana gelmez, ünlüler çatışması yoktur (“kâinat”, “şiir”, “fiil”). Ayrıca, eskiden kesme (’) işaretiyle gösterilen Arapçaya özgü “ayın ve hemze” sesleri de yoktur (“neş’e”, “te’sir”, “san’at”), ilk hece ve -yor eki dışında geniş-yuvarlak (o, ö) ünlüler bulunmaz (“palto”, “salon”, “lavabo”, “traktör”). Türkçede a, ı, o, u; e, i, ö, ü kalın ve ince ünlülerinin hepsi sözcük başına getirilebilir. Bazı yabancı sözcüklerde ince a kullanılır (“dikkate”, “hakikate”). Eski i ve e’lerin değişmesiyle ilk hecede bazen, alfabede gösterilmeyen kapalı e sesi oluşur (“dedi”). Vurgusuz orta hece ünlüsü bazen düşer ya da değişir (“gönülü-gönlü”, “başlayor-başlıyor”).

Alfabedeki 21 ünsüzden 13’ü (c, /, ğ, h, j, /, ra, n, p, r, ş, v, z) bazı ses değişimleri ve yansıma sözcükler dışında sözcük başında yer almaz. Süreksiz yumuşak ünsüzler olan b, c, d, g sesleri sayılı örnekler (“ad”, “od”) dışında sözcük sonlarında ve p, ç, t, k, h, /, s, sert ünsüzlerinden sonra kullanılmaz. Sözcük ya da hece başında iki ünsüz bulunmaz (“spor”, “gram”, “grup”). Sözcük ya da hece sonlarında ise ancak şu çift ünsüzler bulunabilir:
1) iç, Ik, ip, it (“ölç”, “ilk”, “alp”, “alt”);
2) nç, nk, nt (“sevinç”, “denk”, “ant”);
3) rç, rk, rp, rs, rt (“sürç” “berk”, “ürk”, “sarp” “sars”, “sırt”);
4) st (“üst”, “ast”);
5) şt (“hişt”, “pişt” gibi yansıma sözcükler).

Bu çift ünsüzler dışında sonunda çift ünsüz bulunan sözcükler yabancı kökenlidir (“film”, “ilm”, “fikr”). Türkçe sözcük köklerinde bazı ses olayları dışında (“ana-anne”) ikiz ünsüz bulunmaz. Ama köklerle ekler arasında ikiz ünsüze rastlanır (“yel-li”, “sel-li”, “emmek”, “yat-tı”, “bit-ti”). Uç ünsüz sözcük içinde ve iki ayn hecede olmak koşuluyla bulunabilir (“gençlik”, “yurtluk”, “kalkmak”). j sesi Türkçe kökenli değildir ve yabancı sözcüklerde, ağızlarda ve ses taklitlerinde bulunur. / sesi Türkçe kökenli sözcüklerde az bulunur ve yenidir, h sesi de ağızlarda k’nın değişmiş biçimi olarak bulunur. Ön damaktan çıkarılan r sesi titrektir ve düşme eğilimi gösterir (“geliyor-geliyo”, “bir-bi”).

Türkçede görülen başlıca ses değişimleri şunlardır:
1) e-i: Sözcük başında ilk hecedeki e’nin fye, fnin de e’ye dönüşmesidir; “gice-gece”, “yir-yer”, “dimek-demek”, “it- mek-etmek” ile “eyi-iyi”, “geymek-giy- mek”, “eşitmek-işitmek” gibi;
2) ı-i: ı ünlüsünün kalınlığından ileri gelen bir değişikliktir; “hanı-hani”, “hangı-hangi”, “da- hı-dahi”, “manmak-inanmak” gibi;
3) u-ı,i: Osmanlıca evresinde bir iki sözcükte oluşmuştur; “uşbu-işbu”, “uşda-işde”, “uçun- içün-için” gibi;
4) ü-i: Bir iki sözcükte görülür; “püre-pire”, “düzmek-dizmek” gibi;
5) o, ö-u, ü: Sözcük başında ve ilk hecede görülür; ağızlar arasında vardır; “köprü-küprü”, “börek-bürek”, “boğa-bu- ğa” gibi;
6) b-p: “bişmek-pişmek”, “bar- mak-parmak”, “bastırma-pastırma” örneklerinde olduğu gibi sözcük başında görülür;
7) g-ğ(y): Osmanlıca evresinde oluşmuştur; bugün ağızlarda görülen “beg-bey”, “deg- mek-değmek” gibi;
8) g, g-v: Yuvarlaklaşmayla olan yeni bir değişikliktir; “öğmek- övmek”, “döğmek-dövmek”, “güğercin-gü- verdn” gibi;
9) k-g: Sözcük başmda, Anadolu ağızlanyla Azericede görülen en yeni ve en büyük değişikliktir; “kaç-gaç”, “Konya- Gonya” gibi; 10) k-h: Ağızlarda sözcük içinde ve sonunda görülen bir değişikliktir: “ayak-ayah”, “yakın-yahın” gibi,
11) j-c: Türkçede j sesi olmadığı için ortaya çıkan bir değişikliktir; “jandarma-candarma” gibi;
12) t-d: Sözcük başmda ağızlar arasında görülür; “türlü-dürlü”, “tutmak-dutmak” gibi;
13) r-l: Bir iki sözcükte konuşma dilinde görülür; “güreş-güleş”, “servi-sel- vi”, “merhem-melhem” gibi;
14) fi-n: İstanbul’da konuşulan Osmanlıcada görülür; “senin-senin”, “oiia-ona”, “tann-tanrı” gibi;
15) n-m: “konşu-komşu”, “donuz-do- muz” örneklerindeki gibi;
16) y-v: Yuvarlaklaşma ile görülür; “öyün-övün” gibi.

Türkçe sözcüklerde vurgu genellikle son hecededir. Bu heceden sonra bir ek gelirse vurgu çoğu kez eke kayar ve önceki vurgulu hece uzunluğunu yitirir. Yan yana gelen iki sözcük tek vurgu ile söylenirse bileşik bir sözcük olarak anlaşılır (örn. “Anne, anne bana bak!” tümcesi “Anneanne bana bak!” tümcesinden ancak vurguyla ayrılabilir). Türkçede birbiriyle doğrudan doğruya birleşemeyen kök ve ekler arasına bağlama görevi yapan bazı ünlü ve ünsüzler girer. Bunlara yardımcı ses adı verilir. Yardımcı ses olabilen ünlüler i, i, u, ü (“saç-ı-m”, “el-i-m”, “kol-u-m”, “göz-ü-m”, ünsüzler ise y, n, s, $’dir (“oku-y-an”, “başka-sı-na”, “yolcu-s-u”, “altı-ş-ar”).

Biçimbilgisi.


Türkçe yapı bakımından sonekli, eklemeli bir dildir. Bu nedenle biti- şimh ya da bağlantılı diller arasında yer ahr. Sözcük türetme ve çekim soneklerle sağlanır. Sözcük kökleri çoğunlukla ünlü + ünsüz (“el”, “at”, “iş”) ya da ünsüz + ünlü + ünsüz (“baş”, “yaş”, “yol”, “git”) kalıbın- dadır. Ad ve eylem türünden sözcüklerin yapı dizilişi kök + yapım eki + çekim eki biçimindedir. Cins olmadığı için sözcükler cinsle ilgili biçim değişikliğine uğramaz. Adlar ve eylemler de çekim sırasında yapısal değişmeye uğramaz; yani bir sözcük ne kadar ek alırsa alsın kök değişmeden kalır. Ama kuraldışı olarak “ben”, “sen” adılları -e durumuna girdiklerinde “bene”, “sene” yerine “bana”, “sana” biçimine girerler. Bir varlık ya da kavramın kime, neye ilişkin olduğunu belirtmek için de -ra, -n, -i (-si), -miz, -niz, -leri iyelik ekleri kullanılır (“ev -i-m”, “ev-i-n”, “-ev-i” [“anne-si”], “ev-i- miz”, “ev-i-niz”, “ev-leri”; “düşünce-m”, “bilgi-miz”). Kökler ad kökleri (“iş”, “baş”, “ev”, “su”) ve eylem kökleri (“bil-”, “dur”, “kal-”) olmak üzere iki türlüdür. Bazı köklerse kullanıma göre hem ad kökü hem de eylem kökü olabilir (“al”, “dal”, “at”, “var”). Ekler, yapım ve çekim ekleri olarak ikiye ayrılır. Yapım ekleri de kendi içinde addan ad (“yol-cu”, “göz-lük”), addan ev- lem (“baş-la-”, “ben-imse-”, “mor-ar-”), eylemden eylem (“gör-ül-”, “sat-tır-”, “kov-ala-”), eylemden ad (“dur-ak”, “gelenek”, “tara-k”) yapanlar olmak üzere dört türlüdür. Bu yapım ekleri köklere gelişleri bakımından kesinlik göstermez. Ad köküne gelen bir yapım eki bazen eylem köküne, eyleme gelen de ad köküne gelebilir.

Çekim ekleri de adlara ve eylemlere gelenler olmak üzere iki genel bölüme ayrılır: Adlara gelenler durum, iyelik ve çoğul ekleridir. Eylemlere gelenler kip, kişi ve zaman ekleridir. Türkçede sözcükler yapım ve çekim eklerinin çokluğu sayesinde çeşitli işlevler yüklenirler. Örneğin “gör-ü-ş-e-bü-i- yor-uz” sözcüğünde kök değişmediği halde sözcük, görme işinde ortaklık, yardımcı bir eylem olarak yeterlik, zaman ve kişi gibi çok yönlü işlevler taşır.

Sözdizim. Türkçedeki tümce kuruluşu özne + tümleç + yüklem kalıbındadır. Ama gerek yazı gerek konuşma dilinde yüklemi sonda olmayan devrik tümceler de kullanılır. Ad tamlamalarında önce tamlayan, sonra tamlanan bulunur (“deri çanta”, “yayla havası”, “pınarın suyu”, “köy yolunun çamurları”). Tümcelerde sıfatlar adlardan önce gelir (“sevimli kedi”, “beş çocuk”, “şu araba”). Tümcede anlamı vurgulayan sözcük, yüklemden bir önce kullanılır. Örneğin “Yann çocuklarla birlikte Adana’ya gideceğiz” tümcesinde vurgulanan, gidilecek yerdir. Eylemsiler bol olduğundan tümce öğelerinin birbirine bağlanma yeteneği güç- lüdür.

Anlambilgisi. Türkçede sözcükler anlam özellikleri ve anlam ilişkileri bakımından büyük çeşitlilik gösterir. Anlam özelliklerine göre gerçek, yan, mecaz, deyim, terim, somut ve soyut anlamlılar, anlam ilişkilerine göre eş ve karşıt anlamlı sözcükler biçiminde kümelenir. Sözcüklerdeki bu anlam çeşitliliği Türkçenin anlatım olanaklarını güçlendiren bir öğedir.

kaynak: Ana Britannica
Son düzenleyen Safi; 11 Temmuz 2016 21:42