Arama


Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
7 Mayıs 2006       Mesaj #40
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
vedud


Geçen yıl New York’ta Saint John Katedrali’nde kıldırdığı cuma namazından sonra dünya gündemini sarsan Amerikalı “kadın imam” Tempo Dergisi’nin bir organizasyonu ile birkaç gündür Türkiye’de.

Tempo’dan sevgili Ebru Timur, Virginia Commonwealth Üniversitesi İslam Araştırmalar Kürsüsü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Emine Vedud’la özel bir röportaj yapma teklifini getirdiğinde memnuniyetle kabul ettim. Cuma günü Yeditepe Üniversitesi’nde vereceği konferans sonrasında kendisine soru yöneltebilmem için bir saatlik bir zaman ayrıldığı için değişik kategorilerde iki sayfalık bir soru listesi hazırladım. Sadece örtü ve namaza değil, Amerika ölçeğinde din-devlet ilişkilerine de eğilmek istedim. Kendisinin bir bilim insanı, bir aktivist, bir anne, bir kadın, bir Müslüman olarak portresini çizmeye niyetlendim.

Vedud, ne yazık ki Yeditepeli öğrencilerin pek ilgisini çekmemişti, İnan Kıraç Salonu’nda birkaç öğrenci vardı sadece, çok sayıda öğretim görevlisinin dışında medya tam kadro oradaydı. Emine Hanım içeri girdiğinde bazı öğretim üyeleri kendi aralarında, pembe soket çorap, dümdüz, boyasız siyah ayakkabı, çiçekli fistan üstü hırka, biri bone niyetine takılmış iç içe iki eşarptan oluşan kıyafetini çok beğendiklerini söylediler birbirlerine.
Konferans sonrası panele geçildi. İlk soru bir erkek öğretim üyesinden geldi. Emine Hanım, “Kadınların özgürleştirilmesini başınızdaki örtüyle nasıl savunabiliyorsunuz?” sorusuna tepki gösterdi ve örtülerini birer birer çıkarıp, Afrikalı ataları gibi ince ince örülmüş siyah saçlarını ortaya serdi ve haziruna “Cennet ve cehennem arasında 45 inçlik bu bez parçasını mı görüyorsunuz? Aşın bunları artık.” dedi. Vedud’un bu jesti başta Mütevelli Heyeti Başkanı Bedrettin Dalan olmak üzere bütün öğretim görevlilerince coşkuyla alkışlandı. Ben içimden,





“Anlamadılar espriyi, kadın onları protesto ediyor, onlar kendisini alkışlıyorlar.” diye düşünürken bilim heyeti kendisine teşekkürler yağdırdı.

“Atatürk burada olsa ne kadar mutlu olurdu.” dediler. Fakat sevinçleri uzun sürmedi. Vedud, yeterince görüntü alındığına kanaat getirince örtülerinden birini yeniden bağladı. Yanında oturduğum kadın öğretim üyeleri “Aaa, oldu mu şimdi, niye kapatıyorsun tekrar?” diye vahvahlandılar.

Vedud aynı hareketi öğle yemeği sırasında da yapmış. İki gündür onu izleyen foto muhabirleri onun durmadan aç-kapa yaptığını, bunu bir şov haline getirdiğini söylediler. Vedud, konferansta geçmişte dört yıl boyunca yüzünü de örttüğünü, örtüsünü evine yabancı erkek misafirler geldiği zaman da taktığını belirtti. Benden önce CNN Türk’e çarşıya pazara giderken başını açtığını ifade etmiş, geçen yıl Tempo’ya verdiği röportajda ise şöyle demişti:

“Evde türban takmıyorum. Zengin biri olsaydım ve yanımda erkek çalışanlar olsaydı, onların yanında da takmazdım. Eskiden çok muhafazakârdım. Akademisyen olduktan sonra muhafazakârlığı bıraktım.”

Olabilir, bence hiçbir mahzur yok. Belki bir süre sonra şu an muhafaza ettiği başka şeyleri de bırakacaktır. Mesela bir gün başörtüsünü tamamen çıkaracaktır. Hatta, başı açık olarak bir cemaate imamlık yaparken göreceğizdir onu. Her durumda amenna. Kafa karışıklığı herkesin hakkıdır. Seçim özgürlüğüne tamamen inanmış, seçimini örtüsüzlükten yana koyan biriyim. Örtünmenin dinî bir zorunluluk olmadığına inanan Emine Hanım’ı bu düşüncesi yüzünden eleştirecek de değilim. Ama örtü, dinî bir zorunluluk olarak kabul edilsin ya da edilmesin bir kadının Müslüman olduğunun simgesidir. Bu, başı açıkların Müslüman olmadığını göstermiyor elbette; ama eğer bir kadın kendini “ilerici, feminist Müslüman’ım” diye kodluyorsa, dinde reformun öncüsü olarak konuşuyor, açıkça “cinsiyet cihadı yapıyorum” diyorsa, bu cihad “ilerici olmayan, geleneksel Müslümanlara” karşı açıldığına göre, en azından sözüne kulak verilmesi için onlar gibi görünmek zorunda. Yani o simgeye teknik olarak ihtiyacı var. Ha! Örtü öyle zengin bir simge ki, ara sıra da “şekle takılmayın, öze gelin” babından şov yapma fırsatı veriyor insana.
Kur’an’ın ruhuna aykırı bir şekilde dinin, kadın aleyhine yorumlandığı bir gerçektir ve erkeklerin de hayrına mücadele edilesi bir durumdur. Ancak bu konuda bir liderin peşine takılacaksam, onda önce tutarlılık ve samimiyet ararım. “Aşın bunları aşın” diye kahramanca bir eda ile örtüsünü açtığında “Bravo, işte budur” diye alkışlanırken zevkten dört köşe olup bu alkışları kabul edeceğine iki damla gözyaşı dökseydi ve “Durun, alkışlamayın. Bu hüzün verici bir an. Bana örtümü açtıran şey, sizin dar görüşlülüğünüz. Ben bu siyah-beyaz mantığı yıkmak için açtım başımı” diyebilseydi daha inandırıcı olurdu. Oysa ne yaptı cinsiyet cihadcısı Vedud? Başını açabilme özgürlüğünü yaşayabildiği Türkiye’ye davet edilmekten duyduğu memnuniyeti ifade ederken gözleri nemlendi, dudakları titredi. Foto muhabirleri gözü yaşlı kadın imam fotoğrafını atlamamak için sahnenin önüne doluştu. Ne yazık ki imamın yaşları, gözpınarlarında hapis kalmıştı, dışarı salınamadı.
Madem 14 asır sonra gelen bir kadın imamdır, madem feminist bir liderdir, dininin aşkına kadınlara adalet peşindedir, flaşlar birbiri ardınca patlarken “Seçimleri başlarını kapatmaktan yana olan Türk hemcinslerime üniversitede bilim yapmayı yasaklayan anlayışın beni derin bir şekilde yaraladığını hatırlamanızı isterim. Benim şu anda başımı açmam, sizleri memnun etmek için değil, seçim özgürlüğünün kutsallığını vurgulamak içindi. Başım kapalı olduğu halde bana bu kürsüden seslenme ayrıcalığı tanıdınız. Bu beni bir yandan sevindiriyor, ama bir yandan da eziyor. Cihadını yaptığım cins ayrımcılığının terk edileceği umudunu korumak istiyorum” diye konuşabilseydi, Müslüman oluşunda rolü olduğunu açıkladığı Martin Luther King’in ünlü “Bir rüyam var” başlıklı nutkundan bir alıntı yapabilseydi, önce aslını okuyup ardından baş örtme özgürlüğü kısıtlanan ülkelere özgü bazı değişikliklerle yeniden ifade etseydi, deseydi ki mesela:
“Şu anın getirdiği güçlük ve engellere rağmen bir rüyam var benim. Gün gelecek insanlık ayağa kalkıp kendi inancını gerçek anlamda yaşayacak. Gün gelecek örtülüler ve örtüsüzler kardeşlik sofrasında birlikte oturacaklar. O zaman adaletsizliğin ve baskıların sıcağıyla çölleşmiş her ülke bir özgürlük ve adalet vahasına dönüşecek. Bir rüyam var. Bir gün kadınlar örtüleriyle değil karakterlerine göre değerlendirilecek bir dünyada yaşayacaklar. Örtülülerle örtüsüzler el ele yürüyecekler. Ahenksiz bağırtıları bu inanç sayesinde bir kardeşlik senfonisine dönüştüreceğiz...” Demedi. Canı sağ olsun. Röportaja geçtik. Bu duygularımı ifade ettim. Beni bir kere daha kanattı: “Ne yapsaydım daha fazla? Göbek dansı mı? Gerçi onu da yapmayı seviyorum. Mısır’da öğrenmiştim.”
Bunu söyledikten sonra bu konuları tartışmanın bir yararı olmadığını, çok yorulduğunu, devam etmek istemediğini belirterek elimi sıktı ve arkasını dönüp uzaklaştı. İçim yangın yerine döndü. Örtünün dışında soramadığım sorulara kana kana yanamadım. Onun kişisel yorumlarının ABD hükümetlerinin bütün İslam ülkelerinde görmeyi istediği anlayışla hangi noktalarda ayrıştığı, ABD bütün dünyaya reform servisi yaparken, onun cihad projesinin medeniyetler çatışmasının bir parçası olmaması için ne tedbir aldığı, tarihe ilk kadın imam olarak geçmeden önce, meydan okuyuşunun sembollerini seçmede aceleci davranıp davranmadığı, bir Protestan kilisesinde, kameralar önünde imamet yapmanın bir şov olarak algılanıp samimiyetine gölge düşebileceğini öngörüp göremediği, bir bilim insanı olarak bambaşka bir kişilik kumaşı isteyen imamlığa heves edişini “davet ettiler, kıramadım” diyerek nasıl izah edebildiği, İslam’ın değiştirmeyi, esnetmeyi düşündüğü başka kuralları olup olmadığı, Kur’an’a erkek bakışını reddederken karşısına kadın bakışı koymasının aynı ölçüde tehlikeli bir yaklaşım olabileceğini düşünüp düşünmediği, “Kur’an’daki kadın sesini arıyorum” derken ruhun cinsiyetinin olmadığını soramamışım ne gam!. Hiç değilse bana göbek dansı yapmak zorunda kalmadı. Böylece Vedud’un 400 yıl önce köle olarak ABD’ye getirilen atalarının ruhunu da taciz etmemiş oldum.


Boş salona konuştu

Prof. Dr. Emine Vedud’un önceki gün Yeditepe Üniversitesi’nde verdiği konferans ilgi görmedi. Mütevelli heyet başkanlığını Bedrettin Dalan’ın yaptığı Yeditepe Üniversitesi’ndeki ‘İslam’da kadın ve reform’ konulu konferans öğrencilerin dikkatini çekmedi. 1500 kişilik salonda Amerikalı ‘kadın imamı’ yaklaşık 80 kişi dinledi. Vedud’u dinlemeye gelenlerin çoğu Yeditepe’deki öğretim görevlileri ve medya mensuplarıydı. Konferansta katılımcıların sorularını cevaplayan Vedud, ‘Başınızdaki başörtüsü ile kadının özgürlüğünü nasıl değerlendiriyorsunuz?’ şeklindeki soruya başörtüsünü çıkararak cevap verdi. Vedud “Cennet ile cehennem arasında 45 cm’lik bu bezi mi görüyorsunuz. Aşın bunları artık aşın!” diye tepkide bulundu.

Başörtüsünü çıkarmak benim için bir mesele değil

Babanız Metodist bir papazdı. Müslüman olmaya karar verdiğinizde onunla bir çatışma yaşadınız mı?
Babam ilk ruhani öğretmenim. Ben babamın bir kadın vücudunda oturmuş şekliyim. Babam bana “Anlayabildiğin kadar gerçeği yaşa.” derdi. 14 yaşındayken eğitim nedeniyle ailemden ayrıldım. Babamdan daha fazla eğitim gördüm, dünyanın değişik yerlerindeki çok değişik dinî uygulamaları öğrenme fırsatı buldum. 1972 yılı şükran günü Müslüman oldum. (19 yaşında) Babam iki yıl sonra öldü. Son iki yılını çok hasta geçirdiği için onunla bu konuda derin felsefi tartışmalara giremedim. Babamın benim hakkımda nasıl bir anlayışla öldüğünü bilemiyorum, en azından Allah’a inandığımı biliyordu.
Ailenizde sizin dışınızda Müslümanlığı seçen oldu mu?
Hayır. Hâlâ da aileme çok yakınım.
Eşiniz ve çocuklarınız ne işle meşguller?
Kendi isteğimle iki kez boşandım. Son otuz yılımı iki evliliğimden doğan çocuklarıma hasretmiş durumdayım. Beş çocuğum var. Yetişkin durumda ve mükemmel insanlar. Şanslılar ki İslam’ın onlar için bir seçenek olduğunu biliyorlar ve kendi bilinçleriyle seçtiler zaten.
Biraz evvel sizi dinlerken içim acıdı. Sizin dışınızda hiçbir Türk bilim kadını, örtüsüyle bu kürsüye çıkamazdı. Sizin dinlenebilmeniz de başların açık olması şartına bağlıydı. Öğrenci ve öğretim üyesi olmadıkları halde sizi dinlemeye gelen insanların başörtüleri açtırıldı. Konuşmanızda adalete bu kadar vurgu yaparken, bu adaletsizliğe de dikkat çekmenizi, büyük bir jestle “aşın bunu” diyerek başınızı açtığınızda alkışlanırken “Alkışlarınız beni hüzünlendirdi” demenizi bekledim.
Sizi hayal kırıklığına uğrattığım için üzgünüm. Örtüyü kendi seçimimle taktığımı vurguladığımı zannediyorum. Başörtüsü takmayan insanlarla bazı konularda hemfikir olmayabiliriz; ama başka konularda hemfikir olabiliriz.
Başörtüsünün bir seçim olduğuna ben de inanıyorum. Ama cinsiyet, din ve eşitsizlikler üzerine çalışan ve yaptığı hareketler, yazdığı kitaplarla, “ilerici İslam’ın” sembolü olmuş bir kadından, üniversitelerdeki kapanma yasağına değinmesini beklemese miydim?
İnsanların benden ne beklediğini bilmiyorum. Tutumumu örtüyü hem takarak hem de çıkararak gösterdim. Başka ne yapmamı bekliyorsunuz, göbek mi atayım? Aslında göbek atmak da hoşuma gidiyor, Mısır’da öğrendim bunu.
Başınızı bazen açıp bazen kapamanız psikolojik olarak sizi nasıl etkiliyor, kimlik bunalımı yaşıyor musunuz?
Otuz yıldır uyguladığım şey başörtümü daima takmak, evin içinde bile. Bir erkek misafir geldiği zaman bile takmak. Halk arasına çıktığımda da başörtümü takarım. İnsanlara başörtüsünün kendi seçimim olduğunu anlattığım halde, anlamadıklarını görünce, esnek davranmaya, gerektiğinde çıkarmaya başladım. Kendimi hissettiğim rahatlık derecesine göre başörtümü takıyorum ya da açıyorum. Bu paradoksun getirdiği şizofreniden tamamen uzaklaşıp tam bir uyum seviyesine gelmiş durumdayım.
Bugün kürsüden önce, öğle yemeğinde de başınızı açtınız...
Çünkü rektör dahil olmak üzere Türkiye’de herkes büyük bir obsesyon içinde. Onu aşmak yani bunu takmanın benim için çok büyük bir mesele olmadığını anlatmak için açtım.
Demin ‘Göbek dansı mı yapsaydım?’ dediniz. Göbek dansı yapmanıza gerek yoktu. Şunu diyebilirdiniz: Karşımda seçimleri benim gibi başlarını örtmek olan insanları da görmek isterdim. Tek bir cümle yeterdi, bu adaletsizliğin farkında olduğunuzu gösteren...
Orada örtülü iki kadın vardı.
Öyle mi? Ben görmedim. Kural olarak üniversitenin kapısından içeri öğrencinin annesi bile olsa örtülü giremez. Bu tartışmayla bir yere varamayız. Çok yoruldum. Devam etmeyeceğim...