Arama

Varlık felsefesi nedir? - Tek Mesaj #4

Keten Prenses - avatarı
Keten Prenses
Kayıtlı Üye
23 Kasım 2008       Mesaj #4
Keten Prenses - avatarı
Kayıtlı Üye
Nietzsche Felsefesi


Üstüninsan

Ana madde: Üstüninsan sözcüğünü ilk olarak teolog ve yazar Heinrich Miller, 17. yy'da yazdığı Geistlichen Erquickstunden adlı eserinde kullanmıştır.[21] Nietzsche, üstüninsanın tüm evrenin amacı ve sebebi olduğunu ileri sürmektedir. Ona göre Üstüninsan insanlığın da amacıdır.
Nietzsche, üstüninsan kavramıyla, soylu bir insan eylemliliği kavramını yeniden kurmaya çalışır. Son İnsan, yalnızca maddi teselli peşindeyken, üstinsan yaşamını büyük eylemler uğruna harcamaya hazırdır. Üstün olmak, isteyerek iyinin ve kötünün ötesinde durmaktır.[22]
Nietzsche kendisini, üstüninsanın habercisi olarak tanıtır. Bu konuda eserinde şöyle yazmıştır[23]:
İnsan bir iptir ki hayvanla üstinsan arasına gerilmiştir. Uçurumun üstünde bir ip. Tehlikeli bir geçiş, tehlikeli bir yolculuk, tehlikeli bir geriye bakış, tehlikeli bir ürperiş ve duraksayış.
Ayrıca eşitliğe de inanmayan filozof, bunu şöyle belirtir[24]:
Çünkü insanlar eşit değildirler. Gerçek budur. Ve benim istediğim şeyi onlar istemezler.
İnsanların üstinsanı karalayacaklarını şu ifadelerle bildirir[25]:
İddia ederim ki benim üstinsan dediğime, siz şeytan diyeceksiniz.
Ona göre üstinsan sert olmalıdır[26].
Sert olunuz!
Halk tabakasını küçümser ve eşitliğe inanmadığını tekrar vurgular[27]:
Panayırda kimse üstinsanlara inanmaz. Orada konuşmak isterseniz halk tabakası göz kırpar ve "Biz hep eşitiz" der.
Ayrıca üstinsan hakkında şöyle der[28]:
Haydi haydi, ey üstinsanlar! Ancak şimdi insan, geleceğin doğum sancısındadır. Tanrı öldü, şimdi dileriz ki üstinsan yaşasın.[29]
Ey üstinsanlar, içten adamlar, açık kalpliler; güvensiz olun! Derinliklerinizi gizli tutun; çünkü bugün halk tabakasının günüdür.
Nietzsche'nin üstün insanı, belli bir evrim sürecinin ardından, insanlar arasından çıkıp, bütün insanlığı yönetecek, tüm insanlara tahakküm edecek bir diktatör değildir. O, her ne kadar on dokuzuncu yüz­yılda kapitalizmin yarattığı fabrika köleleri­ne, kapitalizmin Hıristiyanlıktan miras alıp koruduğu köle ahlâkına, burjuva demokrasi­siyle onun eşitlik idealine karşı çıkarken, bu düzenin veya Avrupa'daki demokratikleş­menin bir yandan da zorbalık, acımasız bir diktatörün ortaya çıkışı için gerekli altyapı­yı hazırladığını söylemiş olmakla birlikte, onun üstün insanı, sanıldığının tersine, Hitler değildir.[30]

"Tanrı Öldü" iddiası

"Tanrı öldü", Nietzsche'nin en popüler sözüdür.[31] Bu düşünceyi Nietzsche, ilk kez Şen Bilim adlı eserinde dile getirmiştir. O dönemin koşullarına göre yorumlanması gereken "Tanrı'nın Ölümü" düşüncesini, kendi tabiriyle bir kaçığın ağzından duyurur. Gündüz vakti elinde fenerle dolaşıp "Tanrı öldü! Tanrı öldü!" diye bağıran bir delinin ağzından, Tanrı'nın ölümünü ilan eder.
150px Nietzsche187a magnify clip
Friedrich Nietzsche, Basel, yaklaşık olarak 1875.


Nietzsche "Hiçbir adalete sığmayan, sayısız çatışma ve acılar iyi bir Tanrı'ya nasıl mal edilebilir?" düşüncesinden yola çıkarak, Tanrı'nın ölümünün insanın anlaşılmaz olan doğasını yenmesi için ve üst insan'a ulaşılabilmesi için bir mecburiyet olduğunu savunmuştur.
Tanrı'nın, insanı yeryüzüne acı çekmesi için yolladığına inanır. Nietzsche bunu Empedokles adlı eserinde de vurgulamıştır. Nietzsche'ye göre "Sanatçı Tanrı" kendisini Yunanlıya bir model olarak sunar. Onun kendisine bir şekil vermesini, mermerin ya da taşın içinde gizli kalan heykeli çıkarıp, sonra da gerçekleştirilen bu sanat yapıtının tadına varmasını önerir. "Hristiyan Tanrı" ise emredicidir. İnsanın dünya nimetlerinden faydalanması yerine, çile çekmesini ister. "Tanrı'yı yadsıyoruz, Tanrı'nın sorumluluğunu yadsıyoruz ve böylece, yalnızca dünyayı biliyoruz." Nietzsche olaylar sonrası insanların Tanrı'yı suçlamayarak suçu dünyaya bulmalarının yanlış olduğunu düşünmüştür. Nietzsche'ye göre geliştirmiş olduğumuz tüm değerler, dünyanın gerçek doğasını görmemizi engellemek amacıyla geliştirilmiş araçlardan başka hiçbir şey değildirler.
Bununla beraber, bu araçlar bizim için dayanılması zor bir dünyayı dayanılabilir kılabilmeye hizmet ederler. Bu hizmet yıllardır dinlerin varoluşu ile de desteklenmektedir. Dinler bize öbür dünya gibi güzel vaatler sunarak, bize bu dünyada yapmamız gerekenleri buyururlar. Bu buyruklar, insanların özgür ve başkaldıran doğasını yoketmeye onları birer sürü parçası haline getirmeye yöneliktir.
Nietzsche Tanrı anlayışına ve hayatı katlanılabilir kılan araçlara karşı çıkar. Öte yandan, bunlar varolmadan yaşamanın ne kadar zor olduğunu ve ne kadar yüksek düzeyde hayat ve birey bilinci gerektirdiğini söyler. İşte onun istediği de budur. Bilime ve dine hizmet edenler bu noktada birbirinden farklı değillerdir. İkisi de bu araçların ve vaatlerin tekrar tekrar insan hayatına girmesine ve insanların bunlara körü körüne bağlanmasına neden olurlar.
İnsanlar bu araçlardan kurtulup zorla bir gereklilik kazandırılmış dünyadan sıyrılmalıdırlar. Tanrı ölmüştür; çünkü insan kendi hareketlerini yönlendirebilecek düzeydedir. Fakat tahmin edildiği gibi Nietzsche bu durumdan tam bir çıkış önermez. Bu çıkışı insanların başarabileceğini söyler.[32]
Tanrı'nın ölümünü büyük bir reddedişe ve kendi üzerimizde sürekli bir zafere dönüştüremezsek, bu kaybın bedelini ödemek zorunda kalırız.[33]

Bengi dönüş

Nietzsche'nin bengi dönüş ve üstinsan görüşleri birbirinin tamamlayıcısı durumundadır. Nietzsche ebedi dönüş görüşü ile insanın dünyaya tekrar tekrar geleceğini savunur. Nietzsche'ye göre; "insan tüm yaşamı durmadan döndürülen bir kum saatidir". Sonsuz dönüşteki tehlike, insanın üstinsan olmak için üstesinden geldiği bütün sorunların yeniden ortaya çıkmaları ve yeniden üstesinden gelme zorunluluğudur. Üstinsana ulaşmada insanın önündeki en büyük engeli Tanrı olarak görmektedir.

Hristiyanlık ve deccal

200px Friedrich Nietzsche drawn by Hans Olde magnify clip
Hans Olde'nin Nietzsche çizimi


Nietzsche, "Hristiyanlığa düşmanız, nefretle bakıyoruz, tüm romantizm ve anavatana tapınma biçimlerine de..."[34] diyerek Batı Kültürü'nün çöküşünü (decadence), ahlak değerlerine sökülüp atılamazcasına kök salmış olduğunu saptadığı, "çileci ülkü"ye yönelik olarak sunduğu soykütükçü çözümlemelerle açıklama yoluna gitmiştir.[35]
Nietzsche'nin din konusunda sert düşünceleri vardır. Hristiyan öğretisine karşı takındığı tutum, başkaldırışı ve bu öğretiye lanetler yağdırması, 19. yüzyılda çok ses getirmese de, Nietzsche'nin tanınmasıyla ve üne kavuşmasıyla beraber büyük yankı uyandırmıştır. Çünkü Nietzsche, Deccal adlı eserinde Hristiyanlığa lanetler yağdırmış, onu küçümsemiş ve kökeni konusunda çeşitli araştırmalarda bulunmuştur[36]. Ona göre "İlk ve son Hristiyan çarmıhta ölmüştür."
Nietzsche, Deccal adlı eserinin hemen başında şu sert yorumu yapar[37]":
Zayıf ve hasta yapılı olanlar yok olmalıdırlar.Bu, bizim insan sevgimizin ilk kuralıdır.Onlara bu konuda yardım edilmelidir. Bir günahtan daha zararlı ne olabilir? Zayıf ve hasta yapılı olanlar için bir anlayış: "Hristiyanlık!"
Nietzsche'nin dine başkaldırışı, özelde Hristiyanlığa olmakla birlikte, genelde tüm nihilistik özellik gösteren dinleredir. Nietzsche'nin başkaldırışı, tüm dinlere değildir. Çünkü Nietzsche, doğrudan dine değil, nihilizme başkaldırır ve dolaylı olarak bu başkıldırışını nihilistik ögeler taşıyan dinlere de yöneltir.
Nietzsche'ye göre Hristiyanlık, köle ahlakını taşıyan ve hayatı yadsıyan bir öğretidir. Bu sebeple sürü psikolojisinin temeli, bu öğretiye dayanır. Bir tür çilecilik olarak adlandırılabilinecek Hristiyanlık, Nietzsche'ye göre yok edilmelidir. Çünkü Nietzsche'ye göre Hristiyanlık, insan neslinin sonunu getirebilecek nitelikte yanlış bir anlayışın sonucudur.
Nietzsche'ye göre Hristiyanlık, bilimin de düşmanıdır[38].
Hristiyanlık gibi gerçeklikle ilişkisi olmayan, gerçeklik gelir gelmez uzaklaşmak zorunda olan bir din, doğal olarak dünya hikmeti'nin, yani bilimin düşmanı olacaktır.
Yine Deccal adlı eserinde, Hristiyanlık'ı kültür yıkıcısı bir din olarak nitelendirmiştir. Çünkü eski kültürlerin izini, varlığı ve varoluşu yadsıması sebebiyle silmiş ve yağmalamıştır[39].
Hristiyanlık, eski kültürün mirasını bizden çaldı. Sonra da bizi, İslam kültürünün mirasından yoksun bıraktı. Temelde bize, Grek ve Roma'dan daha yakın olan ve doğrudan duyu ve zevkimize hitap eden İspanya'nın muhteşem Magribi kültürü ayaklar altında çiğnendi. Neden? Çünkü soyluydu, çünkü kökenlerini insanca içgüdülerden alıyordu...
Hristiyanlık, Nietzsche'ye göre insanî içgüdüler taşıyan her türlü kültüre ve uygarlığa düşmandır. Çünkü ona göre Hristiyan, gerçeği fikri olarak yaşayan herşeye düşmandır ve onu yağmalamak, kendisi adına yok etmek ister.[40][41]
Hristiyanlık süslenip, ona elbise giydirilmemelidir. O, yüksek insan tipine karşı savaş açtı. Bu tipin tüm içgüdülerini yasakladı. Şeytanı, şeytan olanı bu içgüdülerden damıttı. Güçlü insan ayıplandı ve toplum dışına itildi. Hristiyanlık, zayıf, adi, kötü yapılı olan her şeyin yanında oldu ve güçlü bir yaşamın aksini sağlayacak içgüdüleri idealleştirdi...
Nietzsche şöyle devam etmektedir:
Yaptıklarımla bir sonuca vararak yargımı açıklıyorum; Hristiyanlığı lanetliyorum! Hristiyan kilisesinin karşısına, bir savcının şimdiye dek ortaya sürdüğü en büyük suçlamayı ifade ediyorum. Bana göre Hristiyanlık, yozlaşmanın en uç biçimidir ve algılanabilecek nihaî bir yozlaşmanın istemine sahiptir!
Ecce Homo adlı eserinde de bu konuda[42][43]:
Anladınız mı beni? Beni ben yapan, beni insanlığın geri kalanından ayıran, Hristiyan ahlâkının maskesini düşürmüş olmamdır. Hristiyan ahlakı -yalan isteminin en kötü niyetli biçimi- insanlığın gerçek Kirke'si; insanlığı harabeye çeviren Hristiyan ahlakı... Yaşamın temel içgüdülerini küçümseme öğretildi: Öyle ki, bedeni yok etmek için bir "ruh", bir "tin", yaratıldı sahte bir şekilde, yaşamın ön koşulunda, cinsellikte, pis bir şey barındırdığı öğretildi sürekli; öyle ki katı bencillikle, muvaffakıyet için son derece önemli olan şeyde kötülük ilkesi aranıyor...
Hristiyan ahlakının maskesinin düşürülmesi eşi benzeri olmayan bir olay, bir dönüm noktasıdır. Bunu halka açıklayan kişi, karşı konulamaz bir güç, bir yazgıdır. -İnsanlık tarihinini ikiye böler: kendinden önce yaşayanlar, kendisinden sonra yaşayanlar...

Apollon ve Dionysos

200px Nietzsche Olde 08 magnify clip
Nietzsche Turin kliniğinde


Gerçekte iki Antik Yunan tanrısı olan Apollon ve Dionysos, Nietzsche'de anlamca yüceleştirilir ve oluşun merkezine koyulur. Sanatın bire bir oluşumu, bu iki kavrama bağlıdır.
  • Apollon ; Nietzsche'de anlamını "biçim"le bulur.
  • Dionysos ; Nietzsche'de anlamını "uyum"la bulur.
Nietzsche'ye göre, Eski Yunanlılar, bu iki sanat tanrısıyla, yani sırasıyla Heykel ve Müzik tanrılarıyla, sanatsal üretimin derin gizlerini keşfetmişlerdir. Apollon düş deneyimini ifade eder. O ışık saçan Tanrıdır, Dionysos ise esrime deneyimidir.[44] Hayatın iki kanadı olan Apollon ve Dionysos, insanın yaratıcı gücünü ortak olarak biçimlendiren ve yön veren iki tanrıdır. Nietzsche'de bu tanrısal değişim ve dönüşüm, aslında hayatın sanatsallığına bir işaret, bir göz kırpmadır.
Dionysos müzik ve şarabın tanrısıdır. Yaratma eylemi, Dionysos ve Apollon'un odak noktasının yakalanması, Nietzshe'ye göre "dans etmek"tir.
Dionysos, varlığın özünü sezgiyle kavramaya, Apollon ise sezgiyle kavranan özün dışa, yani görünen dünyaya etki ettirmeye yarar. Nietzsche'ye göre sanat, bu iki "kavramsal" tanrının etkisiyle şekillenir.[45]
Nietzsche'ye göre estetiğin temeli, bu iki kavramı anlamakla mümkündür. Bu konuda şöyle der[46]:
Mantıksal bir çıkarsamayla, ama sezginin anında oluşan keskinliğiyle, sanatın sürekli gelişiminin Apolloncu ve Dionysoscu bir ikiliğe bağlı olduğunu anladığımızda estetik bilimi için çok şey yapmış oluruz: Yaradılışın, bazen araya giren uzlaşmalara rağmen sürekli çatışan cinsiyet ikiliğine bağlı olması gibi...
Nietzsche yorumlarına şöyle devam eder[47]:
Özet olarak, diyalektik, "ayak takımının bir intikam alma yöntemi", "çaresiz insanların seçtiği bir Yahudi yöntemi", "insanın gücünü kendince teşhir edip gösteriş yapması" ve bu yolla karşı tarafın iddasını kurnazca ve hileyle yere vurma isteğidir.
Nietzsche, Sokrates'ten önceki Yunan felsefesine saygı duyar. Lakin ona göre Sokrates'ten sonraki çağ, Sokrates'in izlerini taşıdığı için onun gözünde neredeyse tamamen yozlaşmıştır. Sokrates'in yöntemide bir tür diyalektik olarak tanımlanabileceği için, diyalektik kavramı Nietzsche tarafından topyekün reddedilir.
İnsandaki yaratıcı güç şöyle dursun, Nietzsche'ye göre doğa yaratısı insan bile, doğanın bu iki kavramındaki odak tarafından yaratılmıştır. Kısacası ona göre Apollon ve Dionysos, doğanın elleridir. Doğa bu kavramlarla yaratır ve yıkar.[48]
En tuhaf ve zor sorunlarında bile yaşama "Evet" diyebilmek, en yüksek tiplerin kurban edilmesinde bile, kendi tükenmezliğinden sevinç duyan yaşam istemi -Dionysosça dediğim şey işte bu.

Güç istenci

Güç istenci, Friedrich Nietzsche'nin felsefesinin merkezi sayılabilecek bir önem teşkil etmektedir. Güç İstenci, Nietzsche'ye göre evrenin her türlü devinimindeki en temel istenç olmakla beraber; tüm detayları, mikro ve makro kozmosu kaplar. Tüm değişim ve dönüşümler, bu istencin farklı kisvelere bürünmüş halidir. Her detayda bu istencin izlerini yakalamak mümkündür.
Quo vadis?