Arama


Keten Prenses - avatarı
Keten Prenses
Kayıtlı Üye
3 Aralık 2008       Mesaj #2
Keten Prenses - avatarı
Kayıtlı Üye
KİRLİ ÇEVRE

Acımasızca kirletiyoruz

Bütün dünyada olduğu gibi, ülkemizde de özellikle büyük yerleşim birimlerinde insanların karşılaştığı en büyük çevre problemlerinin başında `çöp` gelirken, `erozyon` ve `çevre kirliliği` de ulaştığı ürkütücü boyut sonucu verdiği S.O.S ile dikkat çekiyor
Türkiye`de çevre kirliliğinin ne derece ürkütücü boyutlara ulaştığı rakamlarda gizli. Günde 65 ton çöp üretiyoruz fakat 3 bin 215 belediyeden sadece 15`i düzenli çöp depoluyor.
Marmara Bölgesi`nde 780 milyon ton atık denizlere bırakılıyor. Dünyanın da öncelikli problemleri arasında yer alan `erozyon` sonucu her sene 500 milyon ton verimli toprağımız yok oluyor.
İSTANBUL - Bütün dünyada olduğu gibi, ülkemizde de özellikle büyük yerleşim birimlerinde insanların karşılaştığı en büyük çevre problemlerinin başında `çöp` gelirken, `erozyon` ve `çevre kirliliği` de ulaştığı ürkütücü boyut sonucu verdiği S.O.S ile dikkat çekiyor. Dünya ülkelerinin, kirliliğin önlenmesi için aldıkları tedbir ve çalışmalar maalesef gelecek için `çare ` oluşturmadığı gibi, ülkemizin de dahil olduğu bu problem zaman geçtikçe had safhaya doğru tırmanıyor.
Göz göre göre gidiyor Yeşilimiz, çevremiz, denizlerimiz adeta `kirlilik kıskacı`nda çırpınırken, gelecek kuşakların çöp dağları ve kirlilik altında ezilmemesi için bilinçli tüketimin yapılması gerektiği konusuna ısrarla dikkat çekiliyor . Sadece İstanbul Boğazı `nda deniz trafiğinden kaynaklanan kirliliğin, toplam kirliliğe katkısının yaklaşık yüzde 10 olduğu, yalnızca 100 bin ailenin gereksiz yazışmayı durdurması halinde ise senede 150 bin ağacın kesilmekten kurtulacağı gibi ekonomiye ne kadar katkı sağlayacağının basit bir hesabı ile ortaya çıkıyor. Öte yandan her sene Adana ve Kocaeli kadar verimli toprağın `erozyon`la yok olmasının yanı sıra diğer faktörlerin de eklenmesi ile Türkiye `deki `çevre problemi`nin `ürkütücü` boyutu ortaya çıkıyor.
`Çevre` bilinci aşılanmalı Günde yaklaşık 65 bin ton çöp üretilen ülkemizde, çöpü kaynağında azaltmazsak, bir gün çöp dağları arasında nefes alamaz hale gelebileceğimize dikkat çekiliyor . Gelecek kuşakların çöp dağları altında ezilmesini istemiyorsak, bilinçli tüketim yapıp az çöp çıkarmak zorundayız. Ülkemizde bulunan 3 bin 215 belediyeden sadece 15`inde düzenli depolama yapılırken, faaliyette de birkaç kompost tesisi bulunuyor. İnsan sağlığına zararlı kimyasal maddeler içeren temizlik ürünleri yerine, doğal bileşenlerden oluşmuş ve çevreye zararlı olmayan ürünler tercih edilmeli. Geri kazanımla, kirlilikte önüne geçemediğimiz doğal kaynaklarımız korunur, enerji tasarrufu ve ekonomiye katkı sağlanır, çöplüğe giden atık miktarı azalır ve geleceğe yatırım yapılmış olur. `Atıklar`dan 25 bin ölü Dünya yüzeyinin yüzde 6`sının çölleşmiş, yüzde 29`unun da çölleşme yolunda olduğu, dünya nüfusuna her gün 230 bin, her sene 93 milyon kişinin katıldığı, dünyada her gün sağlıksız sulardan 25 bin kişinin öldüğü, doğaya atılan atıkların yüzde 60`ının boya ve boya ürünleri olduğu, otomobilinizi hortumla yıkadığınızda yaklaşık 550 litre su harcandığı, 3.7 litre benzinin yaklaşık 3 milyon litre içme suyunu kirletebileceği, bir cam şişenin doğada 4 bin, plastiğin bin, cikletin 5, bira kutusunun 0-100, sigara filtresinin 2 sene süreyle yok olmadığı, evsel katı atıkların yüzde 68`ini organik atıklar, kalan kısmını ise kağıt, karton, tekstil, plastik, deri, metal, ağaç , kam ve kül gibi maddelerin oluşturduğu unutulmamalı ve `çevre`nin geleceği için bunların dikkate alınması gerektiğine işaret ediliyor.
Sinsi kayıp: EROZYON
İnce hesaplandığında aslında `erozyon`un Türkiye `nin en önemli çevre problemi olduğu ortaya çıkar. Ancak `erozyon` oluşumu gözle görülmediği için çok da dikkate alınmıyor. Oysa `erozyon`la verimli toprağımızı sinsi sinsi kaybediyoruz. Türkiye `deki `erozyon`un, Avrupa `dan 12, Afrika `dan 17 kat daha fazla olduğu dikkat çekiyor. Her sene 500 milyon ton verimli toprağın yok olduğu Türkiye `de, bugüne kadar meydana gelen orman yangınlarından 3 milyardan fazla ağacın kaybedildiği belirtildi. Her sene kasten ya da ihmalkarlık sonucu çıkan 2 bin orman yangınında binlerce dönümlük yeşil alan yok olurken, Cumhuriyet `in ilk yıllarındaki mera alanlarının şu anda sadece dörtte birine sahip olduğumuz tespit edildi. Uzmanlar, 1 santimetre kalınlıktaki toprağın ancak birkaç yüzyılda oluşabildiğine dikkat çekerek insanların bu konuda daha bilinçili davranması gerektiğine işaret etti.
Ormanlarımız içler acısı
Topraklarımızın yüzde 26.6`sı ormanlık alanla kaplı olan ülkemizde, yaklaşık 9 milyon hektarı oldukça iyi, geriye kalan 11 milyon hektarı ise bozuk ormanlar oluşturuyor. Dünyada bugün 1 milyar 500 milyonu balta girmemiş olmak üzere, 4 milyar hektar orman bulunuyor. Oysa bu rakamın çok üzerinde olduğu belirtilen ormanlarımızın çeşitli sebeplerle 1950-1990 seneleri arasında yarısının yok olduğu ifade edildi. Ki, ormancılık sektörünün senede yaklaşık 3 milyon 500 bin ton fuel-oil `e eşdeğer bir enerji katkısı sağladığı gerçeği de gözardı edilmemeli.
Su da S.O.S veriyor
Dünya nüfusunun yüzde 40`ını barındıran 80 ülke şimdiden su sıkıntısı çekiyor. Dünyada 1 milyar insan temiz içme suyundan mahrum yaşıyor. Kişi başına düşen su arzı yılda 10 bin metreküpün üzerinde olan ülkeler su zengini sayılırken, Türkiye `de bu rakamın 2 bin 650 metreküp civarında olması dikkat çekici. Ki, ülkemiz sanıldığının aksine `su zengini` bir ülke olmadığı gibi, her geçen gün su kaynaklarımız maalesef daha çok kirletilerek yok ediliyor. Türkiye `nin kullanılabilir su potansiyeli 110 milyar metreküp olup, bunun yüzde16`sı içme ve kullanmada tüketiliyor.
1 ton çam=100 litre petrol
Türkiye `de çöp miktarının yaklaşık yüzde 15-20`sini geri kazanılabilir nitelikli atıklar oluşturuyor. Bir ton kullanılmış kağıt, geri kazanıldığında 16 adet çam ağacının, bir ton kullanılmış gazete kağıdı kullanıldığında ise 8 adet çam ağacının kesilmesinin önlendiği unutulmamalı. İnsanların birbirlerine gönderdiği mektupların yüzde 44 `ü okunmuyor. Bir insan, ömrünün 8 ayını, gereksiz yazışma zarflarını açarak geçirirken, bir büro elemanı senede 81 kilo yüksek vasıflı kağıdı çöpe atıyor. Plastik ambalaj atıkları yıkanıp granül haline dönüştürülerek ikincil ürün üretiminde hammadde olarak kullanıldığı gibi, sera örtüsü, otomotiv sektöründe, plastik torba, marley , pis su borusu, elyaf ve dolgu malzemesi ile araba yedek parçası yapımında da kullanılabiliyor. Geri dönen her bir ton çam için yaklaşık 100 litre petrol tasarruf edilmiş oluyor.

Temiz Çevre, Temiz Toplum...

:
Ülkemiz, önemli ölçüde çevre sorunlarıyla boğuşmaktadır. Bir türlü yaygınlık kazanamayan temizlik alışkanlığı, yeşil alanları korumak için yeterli çabanın gösterilmemesi, bilinçsiz bir şekilde doğanın kirletilmesi, çevre katliamlarına karşı insanların duyarsızlığı, hızla beton yığınına dönüşen tabiatımız vb. sorunlar, hemen her gün karşılaştığımız temel problemler arasında yer almaktadır.
Temizlik kültürü, temel bir alışkanlık haline getirilememiştir. Başta aileler olmak üzere toplumun bütün kesimleri bu konuda üzerine düşeni yapmakta yetersiz, etkisiz ve duyarsız kalmıştır. Örneğin TEMA Vakfı gibi önemli faaliyetler yapan birkaç sivil toplum örgütünün çabaları da çevre katliamlarını durdurmakta yeterli olmamıştır. Çünkü bu konu, tüm insanlığın temel meselesi olmalıdır. Temiz çevrede yaşamak hepimizin temel gayesidir. Ancak bunun gerçekleşebilmesi için de hepimizin üzerine düşeni yapması, taşın altına elini koyması, sorumluluğu başkalarına atmaması, özveriden kaçınmaması gerekir.
Temiz toplum, çağdaş millet, gelişmiş ülke düzeyine gelmemiz için bu konuda top yekûn bir konsensüs içine girmemiz, bir seferberlik ilan etmemiz, toplumsal bir mutabakat oluşturmamız gerekir. Aksi takdirde; çevre katliamları, beton yığınları, sağlıksız fiziksel ortamlar, bulaşıcı hastalıklar ülkemizde kol gezecek, sağlıklı yaşamak imkânsız hale gelecektir.
Temizlik, aynı zamanda insan sağlığının da bir göstergesidir. Temiz olmayan insanın sağlık koşullarına riayet etmesi, yeni nesillere kalıcı bir miras bırakması da imkânsızdır. Temizlikle birlikte yeşil çevrenin varlığı ve korunması da son derece önemlidir. Yeşil alanları korumadığız takdirde ülkemiz yakın bir gelecekte adeta bir çöl görünümde olacaktır. Bu durumun engellenebilmesi için önlemleri bugünden almak zorundayız.
TEMA Vakfının konuyla ilgili çalışmalarını can-ı gönülden destekliyor, takdirle karşılıyorum. Yanılmıyorsam geçmiş günlerde ‘TÜRKİYE ÇÖL OLMASIN’ şeklinde bir SLOGAN görmüştüm ve bu slogan çok hoşuma gitmişti. Mesaj, gayet açık ve netti. Tüm bireyler yeşil alanların katledilmesine, çevre katliamlarına, plansız ve kaçak bir şekilde yapılan binalara ‘DUR’ demediği müddetçe; ülkemizin çöl görünümüne dönüşmesi kaçınılmaz bir durum haline gelecektir.
İnsanlar bilinçsiz bir şekilde sokaklara tükürüyor, sokakları kirletiyor, çöpleri yerlere atıyor, evinin önünü temizlemekten kaçıyor, yeşil çevrenin yok edilmesini pervasızca seyrediyor. Sonuçta ahkâm kesmekten, başkalarına akıl vermekten ve laf ebeliği yapmaktan da geri durmuyor.
Gürültü kirliliği giderek artıyor. Yüksek sesle müzik dinlemek, hoş olmayan birtakım düğün manzaraları insanları estetiklikten, incelikten, nezaketten uzaklaştırıyor. Kitle iletişim araçlarında bazen ‘barbar’ bir toplum modeli oluşturulmaya çalışılıyor, özen gösteriliyor.
Sonuç olarak; TEMİZ TOPLUM olabilmek için ilk önce TEMİZ ÇEVRE bilincinin oluşması, insanların üzerine düşen sorumlulukları yerine getirmesi, temizlik alışkanlığının toplumsal/kültürel bir değer haline dönüştürülmesi, kitle iletişim araçlarının bu konuda propaganda yapması, toplumu yönlendirmesi ve bilinçlendirmesi, toplumsal mutabakat oluşturulması ve her şeyde önce tüm bireylerin taşın altına elini koyması mutlaka şarttır…
Quo vadis?