Arama


Keten Prenses - avatarı
Keten Prenses
Kayıtlı Üye
10 Aralık 2008       Mesaj #3
Keten Prenses - avatarı
Kayıtlı Üye
b. Kur'ân'ın Dirilişin İmkânını İspat Metotları
b. Kur'ân'ın Dirilişin İmkânını İspat MetotlarıÂhiret hayatının gerçekleşmesinin en büyük delil ve teminatı, Cenab-ı Hakk'ın kullarına olan va'didir. Kur'ân, her nefsin öleceğini , ölümden kaçılamayacağını , öldürenin Allah olduğunu ve sonunda dönüşün yine O'na olacağını pek çok yerde vurgulayarak, öldükten sonra dirilişin, Allah'ın va'dinin bir gereği olduğunu bildirir:"Size va'dedilmekte olan, hiç tartışmasız doğrudur. Hiç şüphe yok, ceza ve hesap da mutlaka gerçekleşecektir."
Bilindiği gibi, bir haberin doğruluğu onu bildirenin doğruluğuna bağlıdır. Şu hâlde, va'dine muhalefet etmesi asla söz konusu olmayan Yüce Yaratıcı, bütün semavî kitaplarda ve de Kur'ân-ı Hakîm'de bir kitap gibi yarattığı şu kâinatı kapatıp, başka bir gün yeniden açacağını söylüyor. Madem ki, söyleyen O'dur; ve bu mevzunun söz sahibi peygamberler de buna şehadet ediyorlar; o hâlde âhiret hayatının vukûuna olmuş nazarıyla bakılmalıdır.
Kur'ân, sadece öldükten sonra dirilmenin mutlaka meydana geleceğini haber vermekle yetinmemiştir. İnsan aklını meşgul eden önemli meselelerden biri olan ba's ve haşri ispatlayan kesin deliller getirmiştir. Delillerini ortaya koyarken de, inkârcıların itirazlarını içine alan canlı örnekler vermiştir.
Ba's (öldükten sonra dirilme) ve haşr meselesini hiçbir delile ihtiyaç bırakmayacak şekilde kendine has aklî ve mantikî metotlarla ispat eden Kur'ân, dirilişin imkânını, şu üç yolla ele almıştır:
b.1. Temsilî Kıyas Usûlüyle İspat
Kur'ân'da, âhiret âleminin imkânını izah ve ispat konusunda, muhatapların gerçeği bulmaları için kullanılan metodlardan birisi olarak, kıyas/mukayese usûlünü görmekteyiz. Bu usûl, Kur'ân'da inkârcıların iddialarının bâtıl olduğunun gösterilmesi bakımından kendisine has bir istidlâl metodu olmuştur.
Bir şeyi yoktan var edebilenin onu ikinci defa var etmesinin daha kolay olması:
İnsan, bazen kendi kudret ve düşüncesini aşan bir şeyle karşılaştığı zaman o şeyin gerçekleşmesinin imkânsız olduğu zannına kapılır. Bu itibarladır ki, Kur'ân, Yüce Yaratıcı'nın kudreti merkez alındığında, cesetlerin diriltilmesinin ve haşrin herhangi bir imkânsızlığının söz konusu olmayacağını sürekli bir biçimde vurgular.
Bir sayfada milyonlarca kitabı birbirine karıştırmadan yazıp nazarımıza arz eden zat, formalarını söküp dağıttığı bir kitabı ikinci defa aynı şekilde bir araya getireceğini va'detse 'Bu, onun kudretinden uzaktır.' denilebilir mi? Bu açıdan Kur'ân'ın şu âyetini yeniden düşünelim:"O gün göğü, kitapları dürer gibi (toplarız). İlk yaratmaya nasıl başladıksa onu, yine öyle iâde ederiz. Üzerimize söz; biz bunu mutlaka yapacağız."(Enbiya sûresi, 21/104.)
Yine aynı paralelde başka bir misalle meseleyi ele alalım; yoktan bir makineyi îcad eden sanatkâr, daha sonra bu makineyi söküp dağıtsa ve ikinci defa bu makineyi monte edeceğini söylese, ona karşı 'Hayır başaramazsın, yapamazsın!' denilebilir mi? Sınırlı beşer kudreti açısından bu durum mümkün olduğuna göre; bir sınır ve kayıt tanımayan ilâhî kudret açısından hangi engel söz konusu olabilir? Eşyayı yokluktan varlık âlemine çıkaran Yüce Kudretin, nasıl olur da, dağılan parçalanan varlıkları tekrar birleştirmeye gücü yetmez?
Yok iken var olan insanın, yok olduktan sonra tekrar var olması niçin mümkün olmasın? Kur'ân inkârcı kafanın "Ben öldüğümde mi, diriltileceğim."itirazına şu veciz ifade ile karşılık verir: "O, kendisi önceden hiçbir şey değil iken, onu yaratmış olduğumuzu hatırlamaz mı?"(Meryem sûresi, 19/66-67)
İnsanın yaratılışı, dünyaya gelişi ve bu gelişme safhaları kendisinin hiç bir müdahale ve ilâvesi olmadan hep dışardan olmaktadır. Bu itibarla insanın geçirmiş olduğu yaratılış seyri, onun Allah'ı ve âhireti tasdik etmesi hususunda kendine en yakın ve en müessir bir delildir.
Kur'ân, dirilişi, enfüsî delillerle ispat ederken dikkatlerimizi, yaşadığımız normo âleme çevirir. Yeniden dirilişin imkân dairesinde cereyan eden bir vakıa olduğunun delili olarak, insanın kendi hayat safhalarını gözler önüne serer:"Ey insanlar! Eğer siz öldükten sonra dirilmekten şüphe ediyorsanız, (bilin ki): Biz sizi (ilkin) topraktan, sonra bir nutfeden (spermden), sonra alâka (embriyo)'dan, sonra esas unsurlarıyla hilkati tamamlanmış, ama bütün azalarıyla henüz tamamlanmamış bir çiğnem et görünümünde bir ceninden yarattık ki, (kudretimiz)i size açıkça gösterelim. Dilediğimizi belli bir süreye kadar ana rahminde durdururuz. Sonra da sizi bir bebek olarak (dünyaya) çıkarırız. Sonra güç kuvvet kazanıncaya kadar sizi büyütürüz. İçinizden kimi (henüz çocukken) öldürülür, kimi de hayatın en düşkün biçimine götürülür, öyle ki, daha önce bildiği şeyleri bilmez hale gelir…"(Hacc sûresi, 22/5)
Basit bir nutfeden mükemmel bir varlığın meydana getirilmesi, Allah'ın varlığına bir delil olduğu gibi, ba's ve haşre de kat'i bir delildir. Nitekim âyet-i kerimenin son kısmında "... Bu böyledir, çünkü Allah tek gerçektir. Ölüleri O diriltir ve O, her şeye kadirdir."(Hacc sûresi, 22/6) buyrularak bu hususa dikkat çekilir.
Kur'ân, âhireti inkâr eden insanın bu konudaki düşmanca tavır ve itirazlarını onun kendi yaratılış seyrinden habersiz oluşuna bağlar: "İnsan, bizim kendisini bir nutfeden (spermden) yarattığımızı görmedi mi ki, şimdi apaçık bir hasım kesildi?"(Yâsîn sûresi, 36/77)
İnsanın kendisini unutması, daha açık bir ifadeyle yaratılışındaki o harikalık ve mükemmelliği unutması, inkâr kapısını aralamaya sebep olmaktadır. Kur'ân'ın bu hususla ilgili olarak yukarıda zikrettiğimiz âyetin devamındaki şu ifadesi, bu hususu vurgulamaktadır: "Ve o yaratılışını (nasıl meydana geldiğini) unuttu."(Yâsîn sûresi, 36/78.)
Kendi yaratılış seyrinin farkında olan bir insanın, ikinci dirilişinden şüphe etmesi düşünülemez. Topraktan, canlı, düşünen, konuşan, duyan, anlayan şuur ve idrak sahibi insanı yaratan Allah, elbette toprak olmuş insanı yine ondan diriltebilir.
Diriltmek daha kolay
Kur'ân-ı Kerim, yine bu mukayese usûlü içinde insanların zihinlerini farklı bir zaviyeden uyandırmaya çalışır. Âhireti inkâr edenlerin, sık sık, 'Biz, içinde hayat namına bir şey kalmamış kemik yığınlarına döndükten sonra mı, yeniden diriltilip hayata döndürüleceğiz?' şeklinde dışarı vurdukları şüphe ve itirazlarına karşı Kur'ân, Yüce Allah'ın kâinatta insandan daha büyük ve daha zor olan şeyleri yaratmış olduğunu hatırlatarak, bunun yanında insanların yeniden hayata döndürülmelerinin pek zor bir iş olmadığını bildirir.
Bu noktada Kur'ân, inkârcıların daha ciddî düşünmelerini temin maksadıyla ilk olarak şu soruyu yöneltir: "(Sizce, öldükten sonra O'nun) sizi tekrar yaratması mı zor, yoksa semayı yaratmak mı? (O sema ki,) onu Allah bina etmiştir."(Naziât sûresi, 79/27)
Bu âyetle insanlara âdeta "Sizler tekrar tekrar, 'Bu çürümüş kemikler nasıl canlandırılacak?' diye sorup duruyorsunuz; şu muazzam semayı yaratan Allah için hiçbir şeyin güç olamayacağını düşünmüyor musunuz?"denilmektedir.
Kur'ân-ı Kerim, ilk adım olarak 'İnsanın yaratılışı mı, yoksa bütün unsurlarıyla birlikte semanın yaratılışı mı daha zor?' şeklinde ortaya koyduğu sorularla zihinleri önemli bir noktaya teksif ettikten sonra, ikinci adım olarak da bu soruların cevabını bizzat kendisi verir: "Elbette gökleri ve yeri yaratmak, insanları yaratmaktan daha büyük bir şeydir. Lâkin insanların çoğu (böyle olduğunu) bilmez."(Mü'min sûresi, 40/57.)
Yüksek ve mükemmel bir köşkü inşa eden birisi için, yıkılmış basit bir kulübeyi yeniden bina etmek nasıl daha kolay ise, aynen öyle de varlık olarak arz ve semavât karşısında son derece küçük bir yer işgal eden insanın yaratılışı meselesi de koca kâinatın yaratılışı yanında bundan farklı bir şey değildir.
Kur'ân başka bir âyetinde, o denli büyüklüğü ile arz ve semavatı muazzam bir nizam ve ahenk içinde yaratıp devam ettirmeye kadir olan Allah'ın, ölümlerinden sonra insanları tekrar yaratmasının, zorluk adına zikre değer bir husus olmadığını şöyle ifade eder:"(Şimdi), semavât ve arzı Yaratan, onları (insanlar) gibisini yaratmağa kadir olmaz mı? Elbette kadirdir. O, çok bilen yaratıcıdır."(Yâsîn sûresi, 36/81.)
Bir şeyi zıddına çevirebilenin benzer diğer bir şeyi de zıddına çevirebilmesi
Dirilişin imkânını ispat sadedinde Kur'ân-ı Kerim'in insanlara sunduğu diğer bir mukayese şekli ise özel bir misalle ele alınmıştır:"Size yeşil ağaçtan ateş yaratan/çıkaran O'dur. İşte siz ondan yakıp durmaktasınız."
Kur'ân, burada verdiği misalle evvelâ o gün bu mesajların ilk muhatapları durumunda olan Araplara, kullandıkları yeşil iki ağacı birbirine sürtmekle elde ettikleri ateşi nazara vererek, Yüce Allah'ın murat ettiği her şeyi yapmaya ve yerine getirmeye kadir olduğuna; kudretinin önünde hiçbir engelin bulunmadığına dikkat çeker.
Âyetin konuyla alâkalı olarak ifade etmek istediği husus ise şudur. Su ile ateş birbirine zıt şeylerdir. Suyun bol miktarda bulunduğu yeşil ağaçtan ateşin çıkması adeta imkânsız iken, Yüce Kudret ateşi yeşil ağaçtan çıkararak, bir şeyi onun zıddı olan diğer bir şeyden yarattığını göstermiştir.
Ölüm ötesi hayatın imkânını istidlâl sadedinde verdiği bu misalle Kur'ân, bu âlemde bir şeyin, onun zıddı olan diğer bir şeyden meydana gelmesinin müşahede edilen mümkün bir vakıa olduğunu hatırlatıp, zihinleri, bu açıdan dirilişin imkânını kabule hazırlamayı hedeflemiştir.
Hasılı, Kur'ân, yaş bir ağaçtan zıddı olan ateşi çıkarmağa muktedir olan Yüce Yaratıcı'nın, hayata zıt gibi görünen çürümüş kemiklerden de hayatı var etmeğe muktedir olacağını üstün bir beyanla dikkatlerimize arz eder.
b.2. Karşılaştırılabilir Örneklerini Göstermek Suretiyle İspat
Kur'ân, bazen de bizlere dirilişin bizatihi karşılaştırılabilir, seyredilebilir örneklerini hatırlatır. Bu örnekler uzakta olmayıp, inanan, inanmayan her insanın yanı başında bulunan, diğer bir ifadeyle herkesin müşahede ettiği vakıalardır.
Kur'ân böylece tecrübe dünyasından aldığı delillere dayanarak hem diriliş olayının aklî temellerini gösterir, hem de bunu inkâr edenlerin hiçbir delile sahip bulunmadığını ve itirazlarının ilmî bir değer taşımadığını ortaya koyar. Bu cümleden olarak o, dirilişi imkânsız görenlere karşı kupkuru ölü arzın yağmur suyuyla canlanışını ve muhtelif bitkilerle bezenişini ve insanın bizatihi tecrübe ettiği uyku örneğini, yeniden dirilmenin mümkün olduğunu ispatlayan deliller olarak arz eder.
Burada aklın, düşünce ve tefekkür yoluyla varabileceği hükümler, öğretici bir üslûp içinde verilir. Öyle ki, onun bu konudaki ispat ve ikna üslûbunu, bir meselenin ulûhiyet makamından kullara haber verilmesi hâlinden ziyade; bir hocanın talebesine ders vermesi gibi mütalâa etmek mümkündür.
Sunduğu bu deliller itibariyle mesele ister bir filozof isterse bir çoban zaviyesinden ele alınsın, Kur'ân'ın takip ettiği bu ispat ve ikna metodundan daha üstünü gösterilemez. Hz. Peygamber'in (sas) mevzu ile alâkalı hadisleri de dahil, bütün söylenenler sadece Kur'ân-ı Kerim'in anlattıklarının tafsil ve tefsirinden ibarettir. Şimdi Kur'ân'ın bu maksatla insanların dikkat nazarlarına sunduğu bu örnekleri kısaca ele alalım.
Ölümünden sonra arzın canlandırılması
Kışta ölü gibi olan yeryüzünün ilkbaharda tekrar diriltilmesi, Kur'ân'da öldükten sonra dirilişin imkân dâhilinde ve seyredilebilen bir vakıa olduğunu göstermek maksadıyla verilen en çarpıcı misaldir. Allah'ın yeryüzünde hâkim kıldığı bir kanunla her şey tekrar tekrar yenilenmektedir. Özellikle Kur'ân, bizlere bu noktada su ve onunla boy atıp gelişen nebatatı misal vererek, bununla dikkatleri şu noktaya çeker: 'Her şey yok edilip tekrar geri döndürülüyorsa, insanın da öldükten sonra eski hâline döndürülmesi niçin mümkün olmasın?'
İçinde bulunduğumuz hayatın işleyişi, ölüm sonrası bir hayatın imkânına başlı başına bir delildir. Şöyle ki, kış ve bahar mevsimlerinin birbiri ardınca gelip geçmesi, ölüm ve diriliş hâdiselerini aylarca bize seyrettirmektedir.
Benzerlerini daimî bir surette görüp seyrettiğimiz bir âlemde dirilişin vukûunu çok görmemizin bir anlamı olabilir mi? Öldükten sonra dirilme ve haşr bundan öte bir şey midir? Yoksa insan kendi haşrini O'nun kudretinden uzak bir şey mi zanneder?
Böyle her baharda sayısız 'ba'sü ba'de'l-mevt' olayına sahne olan yeryüzüne bir kez ibret gözüyle bakabilen, kendisinin de öldükten sonra aynen bunlar gibi yeni ikinci bir âlemin baharında haşrolunacağını anlamada güçlük çekmeyecektir. Bu hususa işaret eden Kur'ân'da pek çok âyet vardır. Birkaçını zikredelim:"Allah'ın rahmetinin eserlerine bir bak! Yeryüzünü ölümünden sonra nasıl da diriltiyor. Bunları yapan (O Allah), şüphesiz ölüleri de diriltir. O her şeye kadirdir.""O'nun âyetlerinden biri de şudur: Sen, toprağı boynu bükük (kupkuru) görürsün. Onun üzerine bir su indirdiğimiz zaman, titreşir ve kabarır. Onu dirilten Allah, ölüleri de diriltir. O, her şeye gücü yetendir."
Yaratılışın birliğini göstermesi açısından Kur'ân'ın ölü arzı insanın dirilişine delil olarak getirmesi, önemli bir husustur. Zira o Mutlak Kudret, her zaman diliminde dünyanın şeklini hangi kanunla değiştiriyorsa, Kıyamet gününde kâinatın şeklini de aynı kanunla değiştirir. Baharda ölmüş bütün ağaç ve bitkileriyle arzı, hangi kanunla diriltiyorsa, öldükten sonra da insanları aynı kanunla diriltir.
Konuyla alâkalı âyetlerin sonunda, "İşte böyle çıkartılacaksınız."veya "İşte çıkış da böyledir."denilerek, biz insanlara 'Nasıl ölü toprak canlanıyor, ağaçlara taze bir hayat geliyor ve bitkiler yerden çıkıyorsa, siz de kabirlerinizden öyle yeni bir can bulup çıkacaksınız.' mesajı verilir.
İnsanın her sabah ölümden diriltilircesine uyandırılması
Kur'ân-ı Kerim, tecrübe dünyasından ele aldığı deliller arasında şunu da hatırlatır; eğer insan bir çeşit ölüm sayılabilecek olan uykuya dalışından sonra tekrar hayata dönüşü üzerinde fikir yürütür ve bu ahenk ve işleyişi araştırırsa, ba's ve haşri anlamada güçlük çekmeyecektir.
Yeniden dirilmenin imkânı konusunda inkârcılar, "Öldükten sonra yeni bir bitkisel hayatın mümkün olabileceğini kabul edelim; ama hislerin ve şuûrun vücudumuzla alâkası kesildikten sonra, insanî hayatımız yeniden tekrar nasıl başlayabilecektir?"diyerek bunun imkânsız olduğunu belirtirler. Onların bu itirazına karşı, Kur'ân günlük bir tecrübe olan uykuyu hatırlatmıştır. Zira ard arda gelen uyku ve uyanıklık hâlleri, ölümden sonra da hayatın olacağı hususunda bizlere güzel bir örnek teşkil eder. Yeniden dirilişin ispatı için bundan daha fazla bir ikna gücü istenemez. Kur'ân'da şöyle buyrulur: "O'dur ki, geceleyin sizi öldürür gibi uyutur, gündüzün ne işlediğinizi bilir; sonra da belirlenmiş bir süre geçip tamamlansın diye gündüzün sizi diriltir. Yine dönüşünüz O'nadır; (ve yine) O, dünyada yaptıklarınızı size haber verecektir."
Allâme Elmalılı Hamdi Yazır'ın da söz konusu âyetteki "Sonra (gündüzün yine) sizi diriltir."kısmıyla alâkalı oldukça önemli bir değerlendirmesi vardır. O, -kısmen sadeleştirerek ve özetleyerek iktibas ettiğimiz yorumunda- şöyle der:
Allah (c.c.), bedeninizde zedelenen, uzuvlarınızdan ölen kısımları uykuda haberiniz olmadan telâfi ederek yeniler ve sizden aldığı şuur ve idraklerinizi yine sabahleyin size geri verip önceki gibi maddî ve manevî hayatınızla sizi tekrar diriltir, uyandırır; siz ancak o zaman geceyi gündüzü fark eder; kendinizi ve geçmiş kazançlarınızı hiç kaybetmemiş, arada hiçbir kesinti fasılası geçmemiş gibi bilir tanırsınız. İnsanın sahip olduğu maddî-manevî her iki hayat, her gün her gece ve hatta her an böyle ruhanî ve cismanî bir 'diriliş' içindedir. Bunu birçokları mecazî bir mânâ ile dirilme kabul ederlerse de, ciddî bir şekilde ilmî bir gözle bakıldığı zaman, bunun tam mânâsıyla bir 'ba's/diriliş' olduğu ortaya çıkar."
İnsanların -uykudan sonra uyandıkları gibi- öldükten sonra dirileceklerini ifade eden bir başka âyet ise, Zümer sûresinde yer almaktadır: "Allah, ölümleri vaktinde canları alır; ölmeyeni de uykusunda (bir tür ölüme sokar.) Böylece kendisi hakkında ölüm kararı verilmiş olanın (ruhunu) tutar, diğerini ise kararlaştırılan vakte kadar salıverir. Şüphesiz bunda, düşünebilen bir kavim için önemli âyetler vardır."(Zümer sûresi, 39/42)
Bu âyetler ölüm ve uyku arasındaki benzerliği, yani uyanma ve ölümden sonraki diriliş arasında bulunan benzerliği açıklamaktadır. Uyku, zayıf ve küçük bir ölüm; ölüm ise, büyük ve şiddetli bir uyku. Her iki durumda da insan ruhu için bir hayattan başka bir hayata geçiş söz konusudur.
Uyuyup uyanma ile ölüm ve dirilişin benzerliğine hadis-i şeriflerde de vurgu yapılmıştır. Meselâ, bir Nebevî beyanda uykuya yatarken "Allah'ım, Senin isminle ölüyor ve diriliyorum!"kalkarken "Bizi ölümümüzden sonra dirilten Allah'a hamd olsun!"(Buharî, Tevhid 13) şeklinde tavsiyede bulunulmuştur.
Uyuma ve uyanma olayının yaratıcısı olan Yüce Allah, bu ikisi arasında vuku bulan 'rüya' gerçeğiyle de bu husustaki şüpheleri izale sadedinde düşüncelerimize ayrı bir ufuk açmaktadır. Şöyle ki O, hislerimizi bu âlemden çekip bizi başka bir âlemin seslerine ve renklerine bağlayıp gezdirmekle, bu üç boyutlu maddi çeperlerin kuşattığı âlemden başka farklı âlemlerin de var olduğunu insana bizzat yaşatarak göstermektedir. Her gece ölümün bir nevi küçük kardeşi olan uykuya dalan ve her sabah yeniden dirilircesine dünyaya gözünü açan insan, Kıyametin ve haşrin alâmetlerini her gün seyrediyor demektir.
Görüldüğü gibi insan, öldükten sonra dirilişin bir benzerini, uyuma ve uyanması ile fiilen yaşamaktadır. Kur'ân, ölümle uyku, dirilişle uyanma arasındaki bu benzerliği gündeme getirmek suretiyle şu mesajı verir: Allah insanı nasıl uyutuyorsa, öyle öldürür; nasıl da uyandırıyorsa öyle diriltir.
b.3. Geçmişte Yaşanmış Diriliş Örneklerini Nazara Vererek İspat
Kur'ân-ı Kerim'in dirilişin imkânını ispat yollarından birisi de geçmişte vuku bulmuş mûcizevî diriliş hâdiselerini gündeme getirmesidir. Kıssalar içerisinde anlatılan bu tür olaylarda şahıslarla ilgili unsurlar genelde gizli tutularak, verilmek istenen bu ibret ağırlıklı mânâ, yaşanmış bir örnekle açıklanmıştır. Diğer bir ifadeyle, öldükten sonra dirilme gerçeği, tarihen vuku bulmuş bir olayla muhataba anlatılıp, Allah'ın ölülere tekrar hayat vermeğe gücünün yettiği gösterilmiştir.
Dirilişin imkân ve vukuunun fiilî birer delili olarak, Kur'ân tarafından tescil edilmiş bu vak'alar için 'Bunları zamanında yaşayanlar gömüşlerdir, sonradan gelenler bunları göremeyecektir ki, onlara örnek olsun?' diyenlere şu noktayı hatırlatmak kâfidir:"Bu hâdiseleri haber veren kaynağın hakkaniyeti ispatlandıktan sonra, bunların her gün gözler önünde cereyan etmekte olan vakıalardan farkı kalmaz. Kur'ân'ın diriliş gerçeğini akıllara yaklaştırmak ve onu ispatlamak için hatırlattığı bu vakıalar, cereyan ettikleri çağdakilere ışık tuttuğu gibi her zaman ve mekândaki insanlara da mesaj mahiyetindedir."
Diriliş hakkındaki şüphe ve tereddütlerin giderilmesi sadedinde serdedilen bu örnekler, bir yandan dirilişin imkân dairesinde bir hâdise olduğunu bildirirken aynı zamanda dirilişin mutlaka cismanî olacağını da haber vermektedir.
Kur'ân, ölüm sonrası dirilişi hayretle karşılayan ve bu konuda kesin bilgi sahibi olmak isteyenlere cevap teşkil etmek üzere, geçmişte yaşanmış duyular âleminden insan zihnine diriliş gerçeğini yaklaştıran örnekler sunmuştur.
Bunların birkaçını şöyle sıralayabiliriz: Üç yüz dokuz sene mağarada uyutulduktan sonra Ashab-ı Kehf'in diriltilmesi , İsrailoğullarından ölmüş birisinin kendisine bir sığırın organıyla vurularak diriltilmesi , Sina çölünde İsrailoğullarından bir topluluğun topluca öldürülüp diriltilmesi , Hz. İsa'nın bir mûcize olarak bazı insanları hayata kavuşturması ve bunun yanında Allah'ın izniyle çamurdan yaptığı kuşlara üfleyip onları diriltmesi ve parçalanmış dört kuşun Hz. İbrahim'in talebi üzerine diriltilmesi.
Quo vadis?