Arama


Pasakli_Prenses - avatarı
Pasakli_Prenses
Ziyaretçi
17 Aralık 2008       Mesaj #3
Pasakli_Prenses - avatarı
Ziyaretçi
Kerimoğlu Zeybeği
Of aman of aman of
Şu Muğla'nın damları da damları
Al kanlara boyanmış
Kerimoğlu'nun her yanı da her yanı

Of aman of aman of
Şu Muğla'ynan Yerkesiğin arası
Yaktı da beni Kerimoğlu'nun
Kaşlarının karası

Of aman da aman da
Kara Dağların sandalı da sandalı
Al kanlara boyanmış
Kerimoğlu' nun her yanı da her yanı

Of aman da aman da
Eyüpüm gitti bulunmaz
Elleme kör olası arap
Uykularda adam vurulmaz

Ülkenin her yöresinde olduğu gibi çeşitli sebeplerden dolayı mevcut kayıtlara göre 16. yüzyılda Muğla'da da küçük çapta başkaldırmalar olmuştur. ancak Muğla'da zeybekliğin belirgin bir biçimde ortaya çıkması, Osmanlı'nın son dönemlerine rastlar.

20. yüzyılın başlarında, yani 1901 yılında ünü ülkece bilinen Kerimoğlu Eyüp Efe'yi görüyoruz. Aynı dönemde ağabeyi Hüseyin de yörede ün salmıştır.

Kerimoğlu Eyüp (1882-1901); bugün Yeşilyurt olarak bilinen Pisilidir. Pisi, Muğla merkeze bağlıdır.

Küçük yaşta babası Hüseyin'i kaybeder. Anası Hatice tarafından büyütülür. Ağabeyi Hüseyin ile birlikte herkes gibi Pisi'de bir süre hayvancılık ve tarımla uğraşır. Bu arada Eyüp, hayvancılıkla ilgilenirken, ağabeyi Hüseyin ise o dönemde "konturbazlık" denilen tütün kaçakçılığı yapmaya başlar. Çünkü, Osmanlı tütün tekeli "reji" denilen yabancı tekelin eline geçmiş ve tütünün reji dışında satılması yasaklanmıştır. Halk da tütününü reji'ye vermek yerine kaçakçılığı tercih etmiştir. Bu nedenle o dönemde halkla kolluk kuvvetleri arasında büyük çatışmaların çıktığı da bir gerçektir.

Kerimoğlu Eyüp'ün ağabeyi Hüseyin, ağırlığı Kafaca'da bulunan bir çok dostu olan bir kişidir. Ancak çeşitli nedenlerden dolayı sık sık hapse girmektedir. Büyük bir çoğunlukla da Bodrum zindanlarında yatmıştır. Ağabeyinin hapiste bulunduğu sıralarda Eyüp, efesinin dostlarıyla ilişkilerini sürdürmüş fakat yaptığı olumsuz davranışlardan dolayı tepkiler almış ve sonuçta kolluk güçleriyle yöre halkının dikkatini üzerine çekmiştir.

O yıllarda Pisi'nin muhtarı İzzet Ağa'dır. izzet Ağa, Muğlalı doktor Hüseyin Avni Topaloğlu'nun kahyalığını yapmaktadır. O dönem Muğlasında eşraf ve zenginler Pisi ovasındaki arazilerini kahyalar aracılığı ile işletmektedir. Kahyalık yapanların ise bu nedenle köyde diğer kişilere göre daha zengin ve imtiyazlı olmaları doğaldır.

1901 yılı baharında bugün Pisi'de Maşat adı verilen yerde bir düğün kurulur. Düğünde Eyip oyanı kalkar. Hasmı durumunda olan İzzet Ağa da oradaki masalardan birinde dostlarıyla oturmaktadır. Bu sırada ağabeyinin arkadaşı Koca Mehmet düğüne gelir ve Eyüp'ün üzerine izni olmadan oyuna kalkar. Yöre geleneklerinde izni olmadan birinin üzerine oyuna kalkmak büyük saygısızlık ve karşısındaki kişiye yapılabilecek büyük bir hakaretti. Ama efesinin (ağabeyinin) arkadaşı olduğu için Koca Mehmet'e saygı gösterir ve oyundan çekilir. Buna rağmen Koca ehmet oyununu bitirince Eyüp'ün hasmı olan Pisi Muhtarı İzzet Ağa'nın masasına giderek oraya oturur. Eyüp üst üste yapılan bu hakaretler karşısında kızarak İzzet Ağa'nın masasına doğru yönelir ve Koca Mehmet'e ayağa kalkmasını söyler. Ayağa kalkan Mehmet'e "Üzerindeki efemin elbisesini çıkar" der. Bunun üzerine İzzet Ağa, Koca Mehmet'e yapılan davranışa sinirlenerek Eyüp'e saldırmak ister. Eyüp, yanında taşıdığı bindirme (dolma) tabancası ile İzzet Ağa'ya ateş eder ve kolundan yaralar. Düğün yerinden kaçarak Değirmenderesi'ne gelir. Orada Kosmel denilen Koca İsmail tarafından yakalanarak birkaç kişi ile birlikte dövüle dövüle Maşat'a getirilir. Orada tekrar dövülen Eyüp, annesi Hatice tarafından sırtlanarak evine götürülür.

Olayı İzzet Ağa zaptiyeye bildirmiştir. Zaptiyelerin köye geldiğini haber alan Eyüp, evindeki mavzeri ve fişekliği alarak kaçar. Zaptiye takibe çıkmıştır. Derken Arap mezarlığı adı verilen yerde, zaptiyelerden biri Eyüp'ü görer ve teslim olmasını ister. Eyüp teslim olmayarak zaptiyeyi öldürür ve dağa kaçar.

Pisi ve Yerkesik dağlarında gezinir. Yerini sadece anası Hatice ve ağabeyi Hüseyin bilir. Zaptiye sürekli evine gidip yerini söylemesi için anası Hatice'ye baskı yaparsa da bir türlü öğrenemez ve Eyüp'ü yakalayamazlar.

Denizin Dibinde Hatcam - (Çeltikçi yöresi)
Denizin Dibinde Hatçam Demirden Evler
Ak Gerdanın Altında Çiftedir Benler
Al Kınalı Parmaklar Da O Beyaz Eller
Yolcuyu Yolundan Anam Eyleyen Dilber

Dalga Dalga Dalga Dalga Dalgalanıyor
Hatçamı Görenler Anam Sevdalanıyor
Alçaklara Duman Çökmüş Yükseklere Buz
Gel Sarılalım Kaçalım ince Belli Kiz

Yüce Dağ Başında Hatçam Ekin Ekilmez
Yağmur Yağmayınca Anam Kökü Sökülmez
Ellerin Köyünde Hatçam Kahır Çekilmez
Doldur Ağuları içelim Hatçam

Dalga Dalga Dalga Dalga Dalgalanıyor
Hatçamı Görenler Anam Sevdalanıyor
Ovalara Duman inmiş Göremedin Mi
A Kız Kendi Saçını Öremedin Mi

Arvallinin Önünde De Pınarlar Harlar
Hatçam Çıkmış Pencereye Ay Gibi Parlar
Ben Hatçamı Yitirdim Dumanlı Dağlar
Gözlerimin Pınarları Durmadan Çağlar

Onu Onu Onu Onu Onun Onuna
Ben De Yandım Hatçanın Basma Donuna
Alçaklara Karlar Yağmış Üşümedin Mi
Sen Bu İşin Sonunu Düşünmedin Mi

TÜRKÜ HİKAYESİ
Denizin Dibinde Hatcam - Çeltikçi yöresi

Burdur’dan Antalya’ya doğru giderken yaklaşık 38 km. uzaklıkta bulunan Arvallı, yeni adı ile Bağsaray köyünde geçer hikaye.

Hikayeye göre Hatçe isminde bir güzel kadın köyün meydanındaki duvarında çift oluklu pınar bulunan bir evde oturur.Türküde sözü geçen pınar bu pınardır.

Hatçe güzel ve alımlı bir köy güzelidir. Köyün çobanı Hatça’ya gönlünü kaptırır. O da çobanı sever. Ne var ki Hatçe evlidir.Kader onları bir türlü bir araya getirmemiştir. Her ne kadar olumsuzluklar çok olsa da aşklarına engel olamazlar ve bir zaman sonra birlikte kaçmaya karar verirler. Çobanla birlikte kaçarak Antalya’ya yerleşirler. Yaklaşık 5 ay sonra yakın bir köyde (Kayış) de buna benzer bir olay gerçekleşir ve İbrahim Can isimli mahalli sanatçı bu türküyü yakar
Son düzenleyen Safi; 30 Mart 2018 00:34