Arama


Keten Prenses - avatarı
Keten Prenses
Kayıtlı Üye
24 Aralık 2008       Mesaj #2
Keten Prenses - avatarı
Kayıtlı Üye
Cemaat ve toplum



Bugünün Radikal'inde bir haber, bir ankete göre, dünyada Hıristiyanlarla Müslümanların birbirlerini nasıl gördüklerini anlatıyor. Hıristiyanlar Müslümanları 'fanatik, şiddet yanlısı ve hoşgörüsüz' buluyormuş. 'Eşanlamlı' değilse de, 'yakın anlamlı' kelimeler. Öbür açıdan bakınca da, Müslümanlara göre Hıristiyanlar (ya da, gazetenin
dediği gibi, 'Batılılar'), 'ahlaksız, bencil ve açgözlü' imiş. Bu da benzer bir dizi. Söylenen bir sıfat ötekileri de içeriyor.
Aslında sayılan şu üçer sıfatı, manevi anlamlar içeren ideolojik kelimeler olmaktan çıkarsak, nesnel sosyolojik olgular dünyasında nereye oturduklarına baksak, birincide 'toplum'un (gesellschaft) 'cemaat'e (gemeinschaft), ikincide de, tersine, 'cemaat'in 'toplum'a bakışına tanık olduğumuzu söyleyebiliriz.
Bu ankette belli ki, nesnel bir tanıma erişmek istenmemiş. 'Siz onları niçin sevmezsiniz?' sorusu bu, sorulan. Cevap da ona göre. Pierre'in Ahmet'ten, Hasan'ın John'dan tam olarak ne anladığı, nesini sevip nesinden hoşlanmadığı değil, böyle bireylere de gelmeden, iki 'toplumsal örgütlenme biçimi'nin birbirleri hakkındaki fikrini okumuş gibi oluyoruz.
Gelgelelim, dünyanın gidişi 'toplumdan cemaat'e değil, 'cemaatten topluma' yönünü izliyor. Çeşitli nedenlerle (ideolojik-kültürel, siyasi veya felsefi) 'cemaat'in daha üstün değerlere sahip olduğunu savunanları biliyoruz. Ama onlar da, bu savunmalarını, 'toplum' dediğimiz örgütlenme biçiminin onların eline verdiği araçlarla (bilgisayardan televizyona, hayatımızın tamamını dolduran araçlar bunlar) yapıyor. Bunun tersine bir gidiş pek öyle gözlemlenmiyor.
Öte yandan, rahat, huzurlu bir gidiş de değil. Zaten onun için anket öyle soruyor, insanlar böyle cevap veriyor. Hesabını bilgisayarla yapmak, ama vergisini 'zekât' olarak vermek isteyen mümin zat. 'Batılılar zaten bencil ve açgözlü, onun için de ahlaksız' diyerek açıyor ağzını. Öteki de bunu görünce 'Bunlar hepsi fanatik' demekten başka çare bulamıyor.
Bunlara bakınca aylar önce Taha Akyol'un gene bir anketin sonuçlarına dayanarak yazdığı 'Türkler güvenmiyor!' başlıklı yazı aklıma geliyor. Evet, öyledir. Bunun büyük bir kısmı da 'gesellschaft/gemeinschaft' kutuplaşmasının ürünüdür. Taha Akyol o yazısında bizimle Fransa arasında bir paralellik kurmuştu. Bu da doğru: Geçişin, yani 'modernleşme' dediğimiz sürecin organik olarak toplumdan doğup aşağıdan yukarıya seyrini izlemediği, devlet ve dolayısıyla bürokrasi eliyle, biraz da metazori empoze edilip yukarıdan aşağıya uygulandığı durumlarda bu olur.
Ayrıca, etnik-dini-ideolojik farklı gruplar varsa ya da bunların olmasını teşvik eden politikalar uygulanıyorsa, güven gitgide azalır. 'Cemaat' değerleri 'bizden olmayan'ı potansiyel düşman olarak göstermektedir zaten. Ama bir yandan da, 'toplum'laşma sürecinin cemaatteki 'insanlararası' sıcak ilişkileri kaçınılmaz bir erozyona tabi tutması söz konusudur.
O zaman ortalık 'Babama da güvenmem' diyen bireylerle dolar. ******* babasını doğrayanların, daha bilmem nelerin haberlerini duyarız, bizde olduğu gibi.
Modernizmin bu durumda sunduğu bir çözüm yolu liberal-demokrasidir. Öbürü de faşizm.
Buradaki durumumuz da bu paradigmaların öyle çok uzağında sayılmaz.
Quo vadis?