Arama


Keten Prenses - avatarı
Keten Prenses
Kayıtlı Üye
25 Aralık 2008       Mesaj #35
Keten Prenses - avatarı
Kayıtlı Üye
Modern Türkiye Cumhuriyeti''nin kurucusu, Ulusal Kurtuluş Savaşımızın eşsiz lideri, mazlum milletlerin umut ışığı, öldükten sonra da ilkeleri canlı kalabilen Mustafa Kemal Atatürk, kuşkusuz asrın lideri olabilme başarısını gösteren tek devlet adamıdır.

Bugün, yaşadığımız gerçekler karşısında, onun ateşlediği devrimci hareketin ne kadar büyük, ne kadar saygın ve ne kadar onurlu olduğunu daha iyi anlıyor ve onu büyük bir özlemle arıyoruz.

Bugün sizlere büyük Atatürk''ün farklı bir özelliğini, sanata ve kültüre bakışını bir insan ve bir devlet adamı olarak, özellikle müzik konusundaki düşünce ve hizmetlerini ifadeye çalışacağım.

Atatürk''ün genel anlamda müziğe bakışını şekillendiren üç özellik; insan sevgisi, ulus sevgisi ve çağdaşlıktır. Cumhuriyetin ilk yıllarında gerçekleştirilen Türk müzik devriminin ancak ulusal değerler korunarak evrensel normlar ile çağdaşlaşabileceği görüşü benimsenmiş ve bu yönde çalışılmıştır. Bugün bu alanda kazandığımız değerler, Cumhuriyetin, ilk yıllarındaki Türk müzik devriminin olumlu sonuçlarıdır.

Atatürk''ün sanata bakışını değerlendirmeden önce Batılılaşma felsefesi üzerindeki düşüncelerine kısaca değinmekte fayda görüyorum.

Atatürk''ün Batılılaşma felsefesi ile sosyologların kültür teorileri arasındaki ayrılık bugün bile tartışılmaktadır. Atatürk''ün inandığı husus; ''''Bir toplum kanunlarla, birtakım önlemlerle başka bir kültüre intibak ettirilebilir. Harfleri değişir, şapkası değişir, kılık kıyafeti değişir, fabrikaları yapılır, senfoni orkestraları kurulur, böylece toplum Batılılaşır.'''' Fakat sosyologlar Emil Durkheim ve Ziya Gökalp ile başlayan sosyoloji ekolü, ''''Bir kültür, bir milletin ruhu gibidir. Organik bir şeydir. Hayat görüşüyle, müziği ile âdeti ve ananesiyle, ölüsünü mezara gömüşüyle kültür, organik bir bütündür. Nasıl dışarıdan organizmaya bir şey ithal ederseniz onu reddederse, kültür de böyle bir şeydir'''' diyorlar. Atatürk gibi düşünen Suat Sinanoğlu gibi düşünürler olduğu gibi, Gökalp gibi düşünen sosyologlar da vardır. (Tarihçilerin kutbu, Halil İnalcık kitabı, söyleşi Emine Çaykara )

Atatürk''ün kültürel değişim ile ilgili görüşlerinden sonra sanata, özellikle müziğe bakışına geçebiliriz. Sanatı ''''Güzelliğin anlatımı'''' olarak tanımlayan Atatürk, 1933 yılında ünlü 10''uncu Yıl Nutku''nda güzel sanatlar ile ilgili olarak ''''Türk milletinin tarihi bir vasfı da güzel sanatları sevmek ve onu yükseltmektir. Bunun içindir ki milletimiz, yüksek karakterini, yorulmaz çalışkanlığını, yaradılıştan gelen zekâsını, ilme bağlılığını, güzel sanatlara sevgisini, milli birlik ruhunu sürekli ve her türlü vasıta ve tedbirlerle başlayarak geliştirmek milli ülkümüzdür'''' demiştir. Atatürk, ulusal ruhumuzda var olduğunu çok iyi bildiği sanat inceliğinin büyük eserler ortaya koyacak güçte olduğuna inanıyor ve bunu her fırsatta ifade ediyordu. Çağdaş klasik müziğin kurumsallaşmasının öncüsü büyük Atatürk, ''''Bir ulusun değişikliğinde ölçü, musikide değişikliği algılayabilmesidir'''' demek suretiyle müziğe bakışını çok veciz bir şekilde ifade etmiştir. 1924 yılında İzmir Kız Öğretmen Okulu öğrencilerini ziyareti sırasında yaptığı konuşmada müziği insan hayatı ile eşdeğer tutuyor, ancak seçilen müziğin türü üzerinde düşünülmesi gerektiğini vurgulayarak adeta evrensel müzik konusundaki düşüncelerinin ilk ipuçlarını veriyordu. Nitekim 1928 yılında temel tercihinin çoksesli Batı müziği olduğunu vurguluyordu.

Rumeli türkülerinden klasik Batı müziğine Atatürk, genç yaşlarında Selanik''te dinlediği ve çok sevdiği Rumeli türkülerini ileri yaşlarında bile büyük bir duygusallık içinde beğeni ile dinlemiş ve hüzünlenmiştir. Ancak hayatının özellikle son dönemlerinde saz eserlerini ve fasıl heyetlerini, özellikle nihavent makamındakilerini büyük bir beğeni ile dinlediğini biliyoruz.

kaynak
Quo vadis?