Arama

Erozyon nasıl önlenir? - Tek Mesaj #2

Keten Prenses - avatarı
Keten Prenses
Kayıtlı Üye
23 Şubat 2009       Mesaj #2
Keten Prenses - avatarı
Kayıtlı Üye
EROZYON NEDİR, TANIMI VE ÇEŞİTLERİ
1.1-Erozyonun Nedir, Tanımı
Erozyonun kelime anlamı: bir varlığın bir değeri yerine getirilemeyecek şekilde yok olmasıdır. Toprak biliminde ise; yeryüzündeki anamateryalin çeşitli etkenlerle aşınıp taşınması olayıdır. Erozyon, tabiatın normal süreci içinde meydana geliyorsa normal erozyon; insanın tabiattaki toprak, su ve bitki arasındaki dengeyi bozucu nitelikteki müdahaleleri sonucu meydana geliyorsa hızlandırılmış erozyon adını almaktadır. Normal erozyon, genellikle insan müdahalesi olmayan yerlerde görülür ve çok yavaş olarak gelişir. Meraların aşırı derecede otlatılması, ormanların tahrip edilmesi ile daha az korunan toprak, su ile kolayca taşınabilmektedir ve erozyon hızlanmaktadır.
1.2-Yapıcı Unsurlara Göre Erozyonun Çeşitleri
Özellikle ülkemizde tahribatı büyük boyutlara ulaşan su erozyonu, erozyon çeşitleri içerisinde en önemlisidir. Su erozyonundan sonra diğer erozyon çeşitleri önem sırasına göre; rüzgar, çığlar, heyelanlar ve buzullar olarak sıralayabiliriz. Çığ zaman zaman can ve mal kayıplarına neden oluyorsa da su erozyonu afeti karşısında ikinci planda kalmaktadır.
  • Su Erozyonu
Su erozyonu, diğer erozyon çeşitleri içerisinde en yaygın ve en etkili olanıdır. Bunun için, toprak erozyonu denildiğinde akla su erozyonu gelmektedir. Türkiye topraklarının % 86'sında erozyon vardır. Böylece su erozyonunun etkilediği alan 66.9 milyon hektarı bulmaktadır. Yurdumuzdaki önemli can ve mal kayıpları su erozyonu sonucu meydana gelmektedir.


  • Çığlar
Türkiye'nin aşırı derecede ormansızlaşmış, yükseltisi yurdun diğer kısımlarına oranla daha fazla ve yağışların genel olarak % 45' den sonraki meyilde kar şeklinde düştüğü Kuzey- Kuzeydoğu ve Doğu Anadolu'da çığ olaylarına sıkça rastlanmakta, can ve mal kayıplarına neden olduğu gibi yerleşim yerlerini, yolları, turistik tesisleri ve devlet yatırımlarını tehdit etmektedir.
Türkiye'de yalnız 1985 yılından bugüne kadar 233 çığ olayı tespit olunmuş ve bu süre içinde 604 kişi hayatını kaybetmiştir. Çığ, pürüzsüzlüğü olmayan eğimi yüksek kayalık ve otlu satıhlara düşen aşırı kar yağışlarının kaygan satıhtan kopması ile aşağı kisımlara doğru hızını ve miktarını arttırarak meydana gelen bir kar kitlesi akımı olayıdır. Bu kar kitlesi önüne gelen insanların ölümüne neden olabildiği gibi ev, ahır, sınai tesis v.b. gibi yerlere zarar vererek kara ve demiryollarını kapatabilmekte günlerce trafıği aksatabilmekte ve sportif amaçlı gezilerde insan ölümlerine neden olmaktadır.
  • Rüzgar Erozyonu
Rüzgar erozyonu sonucu verimli toprakların kaybı, buharlaşmanın hızlanmasıyla toprak nemliliğinin azalması, bitki büyümesinin yavaşlaması, ulaşımın aksaması ve verimin düşmesi olumsuzluklarını ortaya çıkarmaktadır. Taşınan kum ve verimsiz toprak, üretken tarım topraklarını kaplayarak, tarım yapılamaz hale getirmektedir.
1.3- Mevcut Durum
Türkiye jeomorfolojik yapısı itibariyle engebeli bir ülkedir. Nitekim ülkemizin toplam alanının % 46'sını % 40'dan fazla eğime ve % 80'den fazlasını da % 15'den fazla eğime sahip sahalar teşkil etmektedir. İklim yarıkurak, yağışlar düzensiz ve şiddetli sağanak şeklindedir. Bütün bu olumsuz faktörlerin yanında, toprağı normal yapısı ile koruması gereken ormanlar, yangın ve kaçak kesim sonucu koruyucu vasfını büyük ölçüde yitirmiş, meralarda aşırı otlatma ve tarla açmaları ile korumasız hale gelmiştir.
Erozyon bütün Dünyada değişik şekil ve şiddette meydana gelmekte ise de yurdumuzda özellikle daha yaygın ve hızlı seyretmekte ve hemen hemen her çeşidi bulunmaktadır. Yüzeysel erozyon, oyuntu erozyonu, arazi kaymaları, rüzgar erozyonu ve çığlar bunların başlıcalarıdır.



Buna karşın Türkiye'de, erozyonla savaş çalışmaları ne yasal, ne teknik ve ne de sosyo-ekonomik yönlerden rayına oturmuştur. Bunun sonucu olarakta toprak servetinin kaybı yanında sık sık sel felaketleri meydana gelmektedir.
En yakın örnek olarak 1998'de Batı Karadeniz selinde 30, 1995 İzmir selinde 63, ve yine 1995 Senirkent selinde 74 vatandaşımız hayatını kaybetmiş, rakamlara dökülmesi çok zor maddi zarar meydana gelmiş, insanlarımız acı çekmişlerdir.



EROZYONUN NEDENLERİ
Doğal Yapıdan Kaynaklanan Nedenler
  • İklim
İklimin erozyon üzerine etkisi; yağış, sıcaklık ve rüzgarla olmaktadır. Bunların içerisinde en önemlisi yağış olup, yağışın da şekli, şiddeti, süresi ve rejimi erozyona farklı etkiler yapmaktadır. Diğer taraftan sıcaklık, yağışların çeşidini, toprağın donmasını ve nem içeriğini etkilemek suretiyle detaylı olarak erozyonun şiddetine tesir etmektedir. Bu açıdan Doğu Anadolu Bölgemizde toprağın 50 cm.derinliğe kadar donması ve sıcak havalarda gevşemesi olayı, diğer bölgelerimizde yağmur ve rüzgar, erozyon olayları açısından önemlidir.Ülkemizin dünyadaki konumu nedeniyle özellikle İç Anadolu, Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgeleri'nde yaz kuraklığı ve yağış azlığı/yetersizliği diğer bölgelere göre daha fazladır. Bu nedenden dolayı, bitki örtüsünün zayıf olduğu bu bölgeler ülkemizin erozyondan en fazla etkilenen bölgeleridir. Çünkü, kurak ve yarı kurak sahaların mevcut ekosistemlerinin bozulması kolay ve hızlı olmakta ve bozulan ekosistemlerinin tekrar eski haline getirilmesi de zor ve pahalı olmaktadır.
  • Topografya
Yamacın eğim ve uzunluğu erozyonda etkili topografık etkenlerdir. Erozyonun şiddeti ve toprağın yüzeysel akışla taşınmasına neden olan faktörlerin başında eğim gelmektedir.
Dünyada kara kütlesinin ortalama yüksekliği 700 m., Avrupa'nın 330 m., Afrika'nın 600 m., Asya'nın 1010 m. olmasına rağmen Türkiye'nin ortalama yüksekliği 1132 m.'ye ulaşmaktadır. Yükselti basamakları dikkate alınarak yapılan değerlendirıne de 0-500 metre arasındaki alanlar ülkemizin % 17,5'u, 500-1000 metre arasındaki sahalar % 26,6'sını kaplamakta,1000-2000 metre arasındaki alanlar ise % 45,9' a ulaşmaktadır.





Ülkemiz arazisinin eğimli ve engebeli olması, orman ve ot örtüsünün tahrip edildiği alanlarda doğal dengenin hızla bozulması sonucunu doğurmaktadır. Doğal dengenin bozulması sonucu hızla toprakların aşınması süreci başlamaktadır. Erozyonun şiddetli olarak devam ettiği alanlarda altta bulunan jeolojik yapı yer yer taşlı ve kayalık araziler halinde ortaya çıkmaktadır.
  • Jeolojik ve Toprak Yapısı
Ülkemizin jeolojik ve toprak yapısı; genelde pekişme durumu zayıf, ayrışmaya ve değişmeye karşı fazla direnç göstermeyen taneli, tortul ve volkaniktir. Toprak ile jeolojik yapı arasında sıkı bir ilişki vardır. En fazla aşınmaya uğrayan zeminler Eosen ve Neojen zamanlara ait araziler ile volkanik kül ve tüflerdir. Genelde pekişme durumu zayıf, ayrışmaya ve erozyona karşı fazla direnç göstermeyen gevşek yapılardan oluşan topraklarımız erozyona hassas bir yapıdadır. Bu nedenle, en fazla aşınan ve sellere en fazla malzeme veren kaynaklar kumlu, siltli, çakıllı olan pekişmemiş araziler ile bünyesine su aldığında kısa sürede eriyebilen tuzlu ve alkali maddeler bakımından zengin, milli ve killi depolar olmaktadır.
Ülkemizde, toprak örtüsünün tamamen yok olduğu eğimli alanlarda erozyonun şeklini, şiddet ve seyrini; jeolojik yapıyı oluşturan ana materyalin yapısı, bünye özelliği, yağış sularını tutma ve geçirme kapasitesi gibi fıziksel ve kimyasal özellikleri belirler. Öte yandan, kurak ve sıcak iklim şartları altında Anadolu'nun kapalı havzalarında çökelmiş olan tuzlu, alkali maddeler bakımından zengin killi, marnlı ve jipsli depolarda kimyasal erozyon ön plana geçmiştir.
Ülkemizde, bazı ana kayalar üzerinde oluşan toprak aşınması; kayalık-taşlık alanların ortaya çıkmasına ve dolayısıyla buraların VIII. sınıfa giren araziler haline gelmesine yol açmıştır.
  • Bitki Örtüsü ve Ölü Örtü
Çıplak arazilere oranla bitki örtüsü ile kaplı arazilerde erozyon daha az meydana gelmektedir; çünkü, bitki örtüsü intersepsiyonla toprağa ulaşan yağışın miktarını, şiddetini ve mekanik etkisini azaltır,kökleriyle toprağı sarar ve taşınmasını önler. Orman toprakları ise, suyun akış hızını azaltır ve suyun toprağa sızmasını artırarak erozyonun şiddetini düşürür. Ayrıca; bitki örtüsü, toprak yüzeyinde biriktirdiği ölü örtü ile toprağı yağmura karşı korumaktadır. Özellikle, orman ölü örtüsü, en şiddetli yağışları yüzeysel akıma geçmeden toprak içerisine kolaylıkla geçirebilecek bir infıltrasyon kapasitesine sahiptir.
Sosyal ve Ekonomik Nedenler
  • Ormanların Tahribi
Ülkemiz ormanları, bilinçsiz ve usulsüz faydalanmalar, otlatma, tarla açma ve bilinçsiz endüstrileşme gibi çok değişik kullanım amaçları ile tahrip edilmekte ve antropojen step alanına dönüştürülmektedir. Diğer taraftan bu alanlarımız orman niteliğini kaybettiği gerekçesiyle 6831 Sayılı Orman Kanunu'nun 2B maddesi ile orman sınırları dışarısına çıkarılmakta ve böylece ormansızlaşma yaratılmaktadır. Mesela 1974-1994 yılları arasında 412:000 hektar alan orman tahdit alanı dışına çıkartılmıştır. Son yıllarda sık sık sel afetlerine uğrayan Bolu ilinin Düzce, Yığılca ve Kaynaşlı yerleşim birimlerinde 1968-1986 yılları arasında bu yasalarla ortaya çıkan orman azalmasının sırasıyla, 3876 ha., 2382 ha. ve 83,9 ha.olduğu saptanmıştır.
Ayrıca, Anadolu köylüsü, orman alanlarının tümünü adeta bir mera alanı gibi görmekte ve herhangi bir izin almaya gerek görmeksizin bu alanlarda gelişigüzel-başıboş hayvan otlatmacılığını sürdürmektedir. Ancak, orman idaresince gençleştirmeye tefrik edilen sahaların dikenli tel ile koruma altına alınması halinde bu otlatmaya zorda olsa engel olunabilmektedir.
Bu şekilde; devlete ait orman alanlarının ve mera niteliği taşımayan hazine arazilerinin düzensiz ve aşırı otlatma amaçlı kullanılması da Türkiye'deki erozyonun artmasının ana etkenlerinden birini oluşturmaktadır.
Her yıl meydana gelen yüzlerce orman yangını ile de binlerce hektar orman yok olmaktadır. Yüksek eğimli orman alanlarında, ormanın ortadan kalkması sonucunda erozyon hareketleri hızla artmaktadır: Yeşil örtünün bir anda yangınlarla yok olması, sağnak şeklinde yağan ilk yağışlarla birlikte toprak kaybına ve bir çok yerin bir daha yeşil örtü ile kaplanamayacak şekilde elden çıkmasına, sahanın taş ve kayalığa dönüşmesine neden olmaktadır.
  • Tarım Alanlarında Yanlış Arazi Kullanımı
Ülkemizde yetenek sınıflarına göre tarıma uygun olmadığı halde tarım yapılan ve bu şekilde yanlış kullanılan arazinin alanı 6.1 milyon hektarı bulmaktadır.
Yanlış arazi kullanımı, değişik amaçlara yönelik uygulamalarla giderek artmaktadır. I. II.III. ve IV. sınıf arazilerdeki yaklaşık 172 000 hektar arazi yerleşme alanı ve sanayi alanı olarak kullanılmaktadır. Özellikle son 20 yıldan bu yana tarım alanları yerleşim ve ticari tesislerle işgal edilmesi büyük bir ivme kazanmıştır. Bu durum tarımda verimi azaltırken aynı zamanda sel ve taşkınları da artırmıştır.
Diğer taraftan 2634 Sayılı Turizmi Teşvik Kanunu, 2547 Sayılı Yüksek Öğretim Kanunu'na 3711 Sayılı Kanun'la eklenen 18. Madde, 6831 Sayılı Orman Kanunu nun 17. ve 115. Maddeleri, 2924 Sayılı Orman Köylerinin Kalkındırılması Hakkındaki Kanun ve değişiklikleri ( 3763 ve 4127 Sayılı kanunlar), 3213 Sayılı Maden Kanunu önemli ölçüde orman tahribatına yol açmaktadır .
  • Meralarda Aşırı Otlatma
Verim kapasitesinin çok üzerinde ve düzensiz otlatılan meralarda ot örtüsünün tahrip olması yüzey erozyonunu arttırmaktadır. Mera kapasitesi aşıldığı andan itibaren, meradaki bitki örtüsü ve toprağın yapısı bozularak erozyona elverişli hale gelir. Meralarda, doğru otlatma mevsiminin seçilememesi ve aksine ağır otlatma yapılması, meraların aşırı derecede tahrip edilmesine ve toprağın kompaklaşmasına neden olur. Dolayısıyla erozyonun kaynağı olarak vasfını kaybetmiş meralar büyük önem taşır.
  • Dağınık ve Düzensiz Kırsal Yerleşme
Tabiatı en çok kullanan, en çok bozan ve en çok düzelten de insandır. Zaten insan müdahalesi olmadan meydana gelen erozyona normal erozyon denilmektedir. İnsan; tarımsal, sosyal ve ekonomik ihtiyaçları için bitki örtüsünü kaldırarak, toprağı diğer kullanım şekillerine dönüştürmektedir.
1997 nüfus sayımına göre, yurdumuzda orman içi ve civarı köylerde 7.050 milyon insan yaşamaktadır. Bu köylerin çoğu özellikle dağlık alanlarda birden fazla mahallenin birleşmesinden meydana gelmektedir.Bu köylerin önemli bir bölümünde yeterli ekonomik gelire sahip olmayan fakir insanlar yaşamaktadır. Bu durum, rakımı yüksek dağlık alanlarda ekosistemin bozulmasına ve böylece erozyonun hızlanmasına neden olmaktadır.



TÜRKİYE'DE VE DÜNYADA EROZYONUN BOYUTU

3.1-Türkiye'de Erozyonun Boyutu
Yurdumuzun 3/4'ünde aktif erozyon (orta veya şiddetli erozyon) hüküm sürmektedir.
Birim zamanda, yeni oluşan toprak miktarı kadar, toprak taşınması varsa bunun için normal erozyon veya sıfır şiddetteki erozyon ifadesi kullanılır.

Erozyonun sıfır ve hafif olduğu alanların Türkiye yüzölçümüne oranı % 13,86'dır. Ülkemiz topraklarının % 79.43 oranında orta, şiddetli ve çok şiddetli erozyon görülmektedir .

3.2-Türkiye Akarsularında Taşınan Sediment Miktarı
Türkiye'de erozyon en fazla sırasıyla Fırat, Dicle ve Yeşilırmak Havzaları'nda görülmektedir. Toplam taşınan sediment/toprak miktarı 345.939.032 ton/yıl'dır. Ancak , ölçümlerde yer almayan ve yatak yükü olarak ifade edilen kum çakıl gibi materyaller ile yamaçlardan akarak inen ve akarsulara ulaşmayan topraklarda dikkate alındığında Türkiye'deki erozyonun gerçekten 500 milyon tona hatta bazı yazarların değerlendirmelerine göre de 1 milyar tona ulaştığı ifade edilmektedir. Aynı şekilde bu değerlendirmelere göre yapılmış olan hesaplar da Türkiye'deki erozyonun normal erozyondan 18-20 misli fazla olduğu belirtilmektedir.
Erozyon sonucunda barajlarımızda biriken katı materyaller, kullanılabilir baraj rezervuar hacminde gözle görülür kayıplara neden olmakta, büyük yatırımlarla gerçekleşen barajlarımızın ömrünü kısaltmaktadır. Özellikle, Keban, Karakaya ve Atatürk Barajları'nın çevresi bitki örtüsünden yoksun ve arazi de eğimlidir. Bu nedenle bu barajlar tahmin edilen zamandan önce ekonomik ömrünü tamamlayacaktır.


3.3-Dünyadaki Erozyonun Türkiye İle Karşılaştırılması
Türkiye'deki akarsular ile sadece yüzer halde taşınan malzeme miktarı ortalama olarak yılda 345 milyon tonun üzerindedir. Dünyadaki akarsularda yüzer halde taşınan katı madde miktarı toplam 20 milyar ton düzeyindedir. Türkiye'deki akarsuların taşıdığı yüzer haldeki malzeme miktarı, dünyada taşınan katı madenin 1/50'sine denk düşmektedir.
Ülkemizde 1 kilometrekarelik alandan aşınarak akarsulara karışan ince malzeme miktarı, yılda ortalama yaklaşık 600 ton'dur: Dünyada ise yılda ortalama 142 ton'dur.
Ülkemizde birim alandan taşınan katı materyal miktarı; Afrika'dan 22 kat, Avrupa'dan 17 kat ve Kuzey Amerika'dan 6 kat daha fazladır .
Bu rakamlar, ülkemizdeki erozyonun çok şiddetli olduğunu göstermektedir.


EROZYONUN ZARARLARI
Erozyon; toprak ve arazi kaybı, toprakların su depolama güçlerinde azalmalar, toprakların verimsizleşmesi, verimli tarım alanlarının taşıntı materyali ile örtülmesi, toprak işleme güçlüğü, sedimentasyon ve su kalitesinin bozulması gibi zararlar meydana getirmektedir. Bunlar canlıların yaşamları ile onların yaşadıkları ortamları olumsuz etkilemektedir. İnsanların açlık ve yaşamlarını yitirmeleri ile su ortamlarının kirlenmesi gibi...
Son yıllara gelindiğinde, gerek dünya ve gerek ülkemizde ormansızlaşma ve bununla bağlantılı olarak erozyon olaylarında bir artışın olduğu gözlenmektedir. Nitekim, tahminlere göre Dünya'daki yıllık ormansızlaşma miktarının 10-15 milyon hektar olduğu, erozyonun ise 1968-1984 yılları arasında % 50 kadar arttığı ve toprak kaynağının her yıl /o 0.7 sinin kaybolduğu belirtilmektedir (Ibanez ve Arko,l993). Ülkemizin orman ve mera alanlarında meydana gelen tahribat ve yanlış arazi kullanımı sonucunda topraklarımızın /o 86 sı erozyona uğramıştır.
Diğer taraftan hem dünyamız, hem de ülkemiz son birkaç yıldan beri sık sık sel olaylarına sahne olmaktadır. Örneğin; 1990, 1994 ve 1995 yıllarında sırasıyla Batı Avrupa, Hindistan ve Tayland'da;1998 ve 1999 yıllarında da Dünya'da 30'u aşkın ülkede sel olayları meydana gelmiştir. Ülkemizde, Dünya'dakine benzer bir olgu yaşamıştır. Örneğin; 1995 yılında Senirkent, İzmir, Düzce ve Kaynaşlı, 1998 yılında Batı Karadeniz ve 1999 yılında Marmara, Akdeniz ve Ege Bölgelerin'de sellerin meydana gelmesi gibi.
Sel olayları sırasında gerek Dünya'da ve gerek ülkemizde yüzlerce kişinin yaşamını yitirdiği köprü, yol, kanal gibi tesislerin ve tarım alanlarının zarar gördüğü bilinen bir gerçektir. Bu olgu, selleri, erozyonun en önemli ve üzerinde titizlikle durulması gereken bir zararı olarak algılanmasını gerekli kılmaktadır. Bu nedenle, öncelikle seller ve erozyonun doğurduğu diğer zararlarla ivedilikle savaşılmalı ve bu amaçla ormansızlaşma önlenmeli ve erozyon kontrolu çalışmaları kapsamlı olarak sürdürülmelidir.
Son düzenleyen Safi; 5 Şubat 2016 18:41
Quo vadis?